26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 NÎSAN 1988 CUMHURİYET/13 Sürgün'de yaşayan Çek muhalifi Jiri Pelikan. Çek 'PragBahart glasnostun ablası 2 NİLGÜN CERRAHOĞLÎT ROMA 68 Çekoslovakyası'nın televizyon genel müdürü olarak "Prag Baharı"run liderleri arasında yer alan Jiri Pelikan, bugün surgünde yaşadığı Roma'da sürekli Batı basını tarafından aranıyor. Uç, dört saatlik sohbetimiz boyunca telefonu devamlı çahyor Pelikan'ın. Isviçre'de yaşamını sürdüren iktisatçı Ota Sik, Paris'te yaşayan yazar Milan Kundera gibi Jiri Pelikan da sürgundeki Çekoslovakya'nın kilit adamlanndan biri. Şimdi Avrupa Parlamentosu'nda ttalyan Sosyalist Partisi'ni temsil eden bir parlamenter olarak siyasal faaliyetlerini sürdüren Jiri Pelikan, ülkesiyle birükte tüm Doğu Bloku'ndakı gelişmeleri dikkatle izleyen bir gözlemci. Fakat Prag komünizminin " g l a s n o s t " ve "pcrestroyka" dalga boyutuna yetişmesi konusunda pek ümitli göriinmüyor Jiri Pelikan, "Çekoslovak Koraünist Partisi'ıün zirvesinde bunun tartışması >apılmıyor" diyor Pelikan, "Başbakan Strougal gibi degişime daha açık olanlar varsa da Çekoslovakya'da koklii bir değişikliklen riim parti ileri gelenleri korku>or. Ve bu korku kepsini degişikliğe direnç platformunda birleştiriyor." "Prag Baban" olgusu Çekoslovakya'da bundan 20 yıl önce nasıl meydana çıktı? "Prag Bahan" için mücadele verenler ne niyetfe bunu yaptılar? Ne bekliyorlardı? Nereye varmayı umuyoriardı? PELİKAN "Prag Bahan" labii ki, gökten zembille inrnedi. Bu 20 yıllık bir gelişmenin ve tartışmanın sonucuydu. Gerek kültürel gerekse de tarihi açıdan ortam hazırdı. Unutmayalım ki, Sovyetler Birliği'nin aksine Çekoslovak ya demokratik bir geleneğe sahipti. Savaştan önce Avrupa'nın en gelişmiş demokrasisiydi Çekoslovakya. I948'e dek parlamenter sis > Sovyetler Birliği'nde parti bünyesi ve aydınlar içinde 68 olaylarının yeniden değerlendirilmesi tartışılıyor. Fakat Çek Komünist Partisi'nin bugünkü yönetimi böyle bir tartışmanın karşısındaki en büyük engel durumunda. Dubçek ve Gorbaçov, her ikisi de komünizme gerçekten inanan, fakat bunu Stalin modelinden farklı, yeni bir sosyalizm versiyonu olarak tasarlayan liderler. ği'nin Varşova Paktı üyeleriyle "Prag BaharT'na karşı yaptığı müdahaleden ve her türlü reforma karşı çıkan "normalizasyon" politikasından alıyor. Sizce Moskova'da bogiın "Prag Baban" tartışılıyor mu? PELİKAN Sovyetler Birliği'nde parti bunyesi içinde ve aydınlar arasında tartışılıyor tabii. Hatta akademik dünyaya mensup bazı aydınlar 68 olaylarının yeniden değerlendirilmesi gerektiğini açıkça belirttiler de. Fakat bunun karşısına çıkan en büyük engel Çek Komünist Partisi'nin mevcut lıder kadrosunun tutumu. Bu kadro bu konu üzerindeki her türlü tartışmayı engellemek istiyor. Gorbaçov'un tabii bunu hesaba katması gerek. Neticede Çekoslovak ya'nın 20 yıl içinde 2 kez cezalandırıldığını söyleyebiliriz: tlk olarak 1968'de Çekoslovak Komünist Partisi'nin gönişlerini hesaba katmayan Sovyet yönetimi tarafından, ikinci kez de şimdiki Çekoslovak Komünist Partisi'nin tutumu yüzünden. /^ft'liler 40 yaşında VrVJ ALEV ER BİR KUŞAK 20 YILLIK ÖYKÜYÜ ANLATIYOR 2 Ertuğrul Günay (sağda) ve Celal Ooğan '68'de bir Taksim mrtingınde Atatürk heykeli üzerinde öğrencilere konuşma yaparken. 68, hoşgörüyü öğretti Jiri Pelikan Sürgün Çek muhalifi. rin«dilgenliği dışında şimdi bir de karşısına milliyetler sorunu ya da duğumü çıkıyor. Böyle bir mültinasyonel devlet içinde bu, çok patlayıcı bir sorun oluşturuyor. tşte Ermeniler, işteBaltık halkları. Bu nedenle Gorbaçov, Doğu ülkelerinde istikrarı, kontrolden çıkabilecek radikal değişimlere yeğliyor. Aslında Gorbaçov, Sovyetler Birliği'nde kamuoyunu harekete geçirrnek ne denli güçlük çekiyorsa, Sovyet Bloku içindeki diğer ülkelerde de o denli cabuk hız kazanabilecek bir süreç karşısında bulabilir kendisini. Gorbaçov'un Sovyet Bloku içindeki ülkelere bir parça siyasi esneklik tanımasıyla, bu ulkelerde kitleler hemen demokratik geüşmeler lehine harekete geçebilir. Haagisi daha tehlikeli sizce: Ekonomik ve siyasi reformlann yapılması mı, yapılmaması mı? PELtKAN Reformiarın yapılmaması durgunluğun devam etmesi demek. Bu durgunluk yalnız Çekoslovak halkını değil, aynı zamanda Sovyetler Birliği ile ekono FKF önderliğinden SHP yöneticiliğine uzanan yollarda yürüyen Ertuğrul Günay S8'deu bana kalan: "Artık orta kuşağın temsilcisi bir politikactytm. 68'den, öncelikle genç insanlara karşı anlayışlı olmak gerektiğini öğrendim diye düşünüyorum. Ve kendimi, gençliklerinde böyle bir gençlik hareketini yaşamamış politikaalara göre bayağı şanslı bir insan Sayıyorum." 68'liler kimlerdir, siz de onlardan birisi olduğunuza göre? GÜNAY Bana kalırsa Türkiyetoplumu 1960sonrasında geniş bir düşünce dalgalanması yaşadı. 1961 Anayasası'nın getirdiği özgürlük havası içinde, Türk toplumunun o zamana kadar alışkın olmadığı bir dolu düşünce, geniş bir tartışma ortamı buldu. Bu yeni düşünceler bize insanların kendisinin de değişmesi gerektiğini söylüyordu ve değişmek artık bir ihtiyaç olmuştu. Denebilir ki 68 kuşağı, böyle bir yenileşme ve değişme ihtiyacının yarattığı, yeni insanlar kuşağı idi. Dış 68'k bizimki arasında nasıl bir bağlanü kunılabilir? 1972'nin mart ayında tstanbul'da genış bir tuluklama otdu. Yuze yakın insan, daha ne olduğunu anlayamoöan evlerinden derdesl edilip Davutpaşa Kışlası Tutukevi 'ne dolduruldu. tstanbul'da bir DevGenç davası açılıyordu. Bu yuzden, 1965 yılmda bir FKF bildirisine imza atmış ve fakültelerini bitirelı yıllar olmuş devlet memurları, herhangi bir öğrenci mitingme katılmayalt yıllar olmuş kuçtik çaplı isadamları ve halen baska örgütlerin sanığı olarak ıdam istemiyle yargılanan militanlar, rengârenk bir insan mozayiğmde bir araya getırilmışterdi. Bu mozayiğin en renkh sımalarından ikısı, ustlermde asteğmen uniforması tasıyordu. Bunlardan biri yedeksubay olarak askerliğini yapmaktayken adımn radyoda arananlar listestnde okunduğunu duyan ve sırtmdaki giysiyi bıle çıkarmadan ne olup biltiğını anlamaya gelen Ertuğrul Günay'dı. Günay, hukuk fakultesi öğrenciliği yıllannda parlak Ertuğrul Günay 1968den 1988e GUNAY Evet, aynı yıllarda Batıda da böyle bir gelişme oldu; genç insanların, yeni insanların toplu bir hareketi oldu. Hatta bu bizimkiyle eşzamanlı idi. Ama nitelik olarak her iki hareketin aynı hareket olduğu söylenemez. Çünkü Batıdaki insanların sorunları çok daha farklıydı, sanayi toplumunun bunalttığı gençlerin sorunlarıydı bunlar. Bizdeki ise geri kalmışiıktan kurtulmaya, bu çemberi yırtmaya çalışan ve geri kalmişlığı kendine yakıştıramayan bir loplumun yeni insanımn arayışlarıydı diye düşünüyorum. Bu yeni duruma tepki nasıl oldu? GÜNAY Sonradan tersıni ileri sürmeye çalışan çok oldu, ama bu yeni talepler büyük bir haklılık zeminineoturmuştu. Ondan önce, anımsadığım kadarıyla gençler, bir tek Kıbrıs olaylan dolayısıyla miting meydanlannda gorülmüşlerdi. Tabii buna 1960 olaylarını eklemem gerek, ama bence bunların her ikisi de güdümlu olaylardı. 1960 olaylan muhalefetin, 1964 Kıbns eylemleri ise hükümetin güdümündeydi. Buna karşı 1968 hareketleri ilk sponta bir halip ve iyi bir teorisyen olarak FKF'nin Onsaflannda yer almıştı. Boynundan hiç çözmediği kravatı, tertemiz ütulü gömleğiyle, 68 kusağımn ilginç bir çizgisiydi. Kendısıyle görüştüğümüzde SHP'nin başkentteki il başkamydı Ertuğurul Gunay. Aradan tam on beşyılgeçmiş olmasma karşın, fiziksel görünümünde üylefazlaca bir değişiklik yoktu. Yine Oyle sakin, durmus oturmuş bir haii vard{. Günay 19731980 arasında adını sık sık duyuran bir CHP milletvekiliydi. Sonra 12 Eylul gelmis ve Ertuğrul Gunay kendisini bir kez daha askeri bir cezaevinde, Dil Okulu'ndaki Tutukevi'nde bulmuştu. Şımdı de SHP'deydi. Ama kimi gelismeler onu rahalsız ediyordu. Bu rahatsızlık, o kısacık görüşmemizde bile kendisini ortaya koyuyordu. Nitekim, Ertuğrul Günay bu göruşmeden kısa bir süre sonra partideki görevinden istifa etti. ra karşı anlayışlı davranmak gerektiğini öğrendim diye düşünüyorum. Bunu bir şans olarak görüyorum ve gençliklerinde böyle bir gençlik hareketini yaşamamış politikacılara göre kendimi bayağı şanslı sayıyorum. İnsanlara içtenlikli, kavrayıcı, kucaklayıcı yaklaşmak, onların içtenliğinden kuşku duymamak gerektiğini öğrendim. Şimdi artık solun ya da sağın türn renklerinden insanların, bugün yaşadıkları koşullardan daha iyi koşullar içinde yaşamak istediklerini, amaçlarınuı bu olduğunu görebiliyorum. Gençlere karşı duyulması gereken hoşgörüyü kendi payıma taşıdığımı sanıyorum. Demek ki 68 kuşağmdan gelmek, bende en başta bunu bırakmış. Başka bir şey sormak istiyorum. Siz 69'da öğrenci lemsilcisiyken, FKF'liydiniz ve genel anlamda da olsa sanıyonım sosyalizmi benimsiyordunuz. CHP'ye de bu fikirleri benimsemeyi surdürerek mi girdiniz? GÜNAY Evet, ben CHP'ye 1970'lerin başında bu fıkirlerle girdim ve hatta 1979 kurultayında bile demokratik sosyalizmi benimsediğımi telaffuz ettim. Ve bu, bırakın tepki görmeyi geniş bir destek buldu o zaman. Ama tabii bizim sosyalizmimizi Ortodoks bir anlayış olarak düşünmemek lazım. O zamanki FKF'nin sosyalizm anla>işmı da böyle görmeliyiz diye düşünüyorum. Bizim sosyalizmimiz daha çok naif bir eşitlikçilik, bir tür hümanızmdi. Böyle olunca da benim CHP içinde yer almamın fazla aykırı bir yanı yoktu bana kalırsa. O zamanlar öyle Ortodoks bir çizgiyi savunanlarm sayısı oldukça azdı bizim aramızda. ne gençlik hareketleriydi. Ve gsnçler politika konuştuklan zaman da Turk toplumuna yeni bir gündem getirdiler. Konuşulan ilk konulardan biri petroldü ve sloganı 'milli petrol' olarak şekillenmişti. Dış politika konuştuğumuz zaman ise slogan 'bağımazlık, tam bağımsızhk'tı. Peki, 68 size ne getirdi, bu konuda neler soyleyebilirsiniz? GÜNAY 68 hareketi bende ne bıraktı? Şimdi artık orta kuşağın temsilcisi bir politikacı olarak bakıyorum. Bir kere genç insanla Gorbaçov, Dubçek'e karşı büyük bir avantaja sahip. Prag'ın, Budapeşte'nin ya da Varşova'nın tanklarının tehdidi yok Gorbaçov'un karşısında. Gorbaçov Sovyetler Birliği'nde burokratik sorunlar, ekonomik sorunlar uğraşırken bu kez karşısına milliyetler sorunu çıkıyor. Reformiarın yapılmaması durgunluğun devam etmesi demek. Bu durgunluk yalnız Çekoslovak halkının değil, Sovyetler Birliği ile ilişkileri de olumsuz yönde etkiler. mik ve siyasi ilişkileri de olumsuz yönde etkileyecektir. Reformiarın bu ulkelerde işbaşında olan komünist partilerin kontrolü altında kalması ve bunların Sovyetler Birliği'ne karşı çıkmaması şartıyla, Gorbaçov'un Doğu Bloku içindeki diğer ulkelerde de reforma başlamayı arzu ettiğine inanıyorum. Fakat asl tehlike de bu değil mi? Sovyeüer'deki değişimden güç bularak Doğu Bloku içindeki ülkeler Sovyet çizgisinden aynlmak gibi bir tehdidi ortaya çıkarmazlar mı? PELİKAN Ben Sovyetler Birü|i'nin böyle bir tehlike ile karşı karşıya olduğuna inanmıyorum. Hatta Doğu Bloku üikeleri halklan ile Gorbaçov arasında, bu reformJar sayesinde daha iyi ilişkiler doğabileceği kanısındayım. Orta ve Doğu Avrupa'da, ekonomik ve siyasi reformlar ve öz geleneklerin korunması yönünde iktidarlar üzerinde giderek baskı koymaya başlayan bir nevi sivil toplum gelişmesine tanık oluyoruz. Bu demokratik muhalefet gruplanmn varlığı bir garantidir. Çünkü bu gelişme dramatik ve içten gelen büyük bir hoşnutsuzluk patlamasının önüne geçebilecek en büyük ehgeldir. Dolavısıyla Gorbaçov sizce rcformlan, Doğu Bloku ülkelerinde de teşvik etraeli mi? PELİKAN Evet. Gorbaçov'un kendi çıkarları paralelinde bu. Tabii bu Sovyet modelinin Doğu Bloku'na empoze edilmesi şeklinde olamaz. Çünkü o zaman bu Brejnev'in "sınırlı egemenlik" doktrininin bir devamı olur ki, bence bunu Gorbaçov da artık geçmişte kalmış bir yanlış olarak görüyor. Sovyetler Birliği'nin Yugoslavya ile birlikte yayımladığı ortak kominikenin yorumundan çıkartıyorum bu sonucu. Fakat tabii Sovyetler Birliği'nin Çekoslovakya işgalinin 20. yıldönümünün yarattığı vesileden yararlanarak bu mudahalenin Brejnev yönetiminin bir hatası olduğunu kabul ederek deklare etmek çok daha ikna edici olurdu. 68'DEN BİR FOTOfiRAF: Özel okullar devletteşsin" kampanyası Ertuğrul Günay (sağ başta) kürsüde Tarık Zafer Tunaya yı dınlıyor 1968 İşgal Komiteleri Merkez İcra Konseyi Üyesi Bozkurt Nuhoğlu 68 PRAG BAHARi S o v y e t tankı önünde bir Çek protestocu. teme dayanan bu demokratik ortam Çekoslovakya'da hüküm sürdü. Komünizme gcçişten sonra da Çekoslovakya Stalinist dönemi çok kısa bir süre için yaşadı. Bu, 48'den 56'ya dek süren 8 yılla sınırlı kalan bir donemdi. Sovyet Komünist Partisi'nin 20. kongresinden sonra, Kruçev'in açtığı tartışmadan sonra, Çekoslovakya'da tartışma ortamı birdenbire açıldı. Yapılabilecek yasal, siyasi ve ideolojik reformlar konusunda açıkça konuşuluyor, tartışılıyordu. Kundera gibi yazarların, Forrrian gibi yönetmenlerin yapıtları açıkça izienebiliyordu. 50'li yülann sonunda böyle bir özgürlük ortamı oluşmaya başlamıştı. 68; bu oluşumun zirveye erişmesinden başka bir şey değildi. Dubçek, kısa bir süre önce Itaiyan Komünist Partisi'nin yayın organı "L'Unita" ya uzun bir söykşi verdi. Bab basınında büyük yankı uyandıran bu söyleşi, sizce ne amaçla yapılmıştı? Bu, acaba Dubçek'in siyasi yaşama dönme niyetinin bir tşareti mi? PELİKAN Dubçek söyleşisi, ulusal uzlaşma için getirilen bir öneriydi bence. Fakat Çekoslovakya'daki mevcut yönetim kadrosuyla böyle bir uzlaşma bana olanaksız görünüyor. Dubçek, bence siyasi yaşama dönme amacı gütmüyor. Ancak kendisine ve partiden atılan 480 bin kişiye sürekli olarak yöneltilen yalanların durdurulmasını ve bu kişilerin yeniden topluma ve siyasi tartışma ortamma kazandırılmasım istiyor. Kendisine ve kamu yaşamında marjinalleştirilmiş olan diğer yurttaşlara siyasi onurlarının geri verilmesini istiyor. Yurttaşlann hakkı olan fikirlerine sahip çıkmak özgürlüğünün iade edilmesini ve Gorbaçev'in "perestroyka"sırun ablası olan "Prag Bahan" politikasının rehabilitasyonunu istiyor. Fakat tabii bu taleplerin Çekoslovak Komünist Partisi'nin başındaki "bahar"ın fikirlenni yok eden "normalizasyon" politikasından sorumlu yönetim tarafından kabul edilemeyeceğinin bilincinde. Çünkü bu yönetim meşruiyedni, Brejnev'in Sovyetler Birli Dubçek l e Gorbaçov arasında ne gibi benzerlikler buluyorsunuz? Farklılıklar neler? PELİKAN Herikisi de komünizme gerçekten inanan, fakat bunu Stalin modelinden farklı. yeni bir sosyalizm versiyonu olarak tasarlayan liderler. Her ikisi de tamamen olmasa da sosyalizm ile demokrasi arasında bir bağ kurmaya çalışıyor. Fakat tabii aralarında büyük farklar da var. Dubçek Avrupa'nın göbeğinde, demokratik gelenekleri olan bir ülkeyi yönetiyordu. Dolayısıyla halkın büyük çoğunluğunun spontane, doğal desteğine sahipti. Oysa Gorbaçov reformlannı 120 ulustan ve çeşitli etnik gruplardan oluşan, ayrıca hiçbir demokratik geleneği olmayan Insanca dünya umudu vardı .\astl bir dünya: "Gelecekte nasıl bir dünya kurulacağı konusunda ayrıntılı hayallerimiz yoktu, ama sömürünün olmadığı, insanın insanca yaşadıgı bir dünyadan mi'thiş umutluyduk. Ben kendi payıma bu umudu, bana en karşı olanlarla konuşurken bile yitirmedim uzun süre. Ama bakalım..." NUHOGLU Yahu Alev, ne diyorsun bu şimdiki gençliğin durumuna? Nasıl ne diyorum? NUHOĞLU Yani nasıl görüyorsun bu gençliğin durumunu? Ne bileyim, biz eskiden daha bir hesapsız, idealleri olan, yaptığı bir şeyin, attığı adırrun önünü arkasını pek duşünmeyen insanlardık gibi geliyor bana. Yani biz gençtik gerçekten. Şimdikiler ya da haksızhk etmiş olmaya>am en azından benim tanıdıklarım, gözlediklerim sanki daha genç olamadan yaşlanmışlar gibi. Peki, sen kendini nasıl hissediyordun 68'lerde? NUHOĞLU Bir kere çok güçlü hissediyordum. Çünkü gerçekten güçlüyduk. Şaka değil Istanbul'da, bir anda 40 bin kişilik bir kitleyi peşimizden sürükler duruma gelmiştik. Üstelik sonuçta her istediğimizi, öğrencinin ileri sürdıiğü hemen her talebi elde etmiştik de. Duşünsene bunun getirdiği prestiji. Ayrıca şunu da gormek lazım: Bizim prestijimiz, 1960 gençliğinin sahip olduğu prestijin üstüne oturmuştu ve bu nedenle daha da sağlamdı. Yani öyle kolay kolay kimsenin yıkamayacağı türden. Arkasında dağ gibi insanların biriktiği ve haklı olduğunu bilen, haklı olduğu herkes tarafından tekrarlanan insanlardık, ama bana sorarsan bizi yanıltan 68'de henüz yirmisine varmamış ya da yeni devirmiş binlerce kişiye yol göstermek ve onlar adma sesinı yükseltmek bir yana, yıiz kışilik anfi toplulukîarıyla bile ancak unıversitede tanışmış gencectk msanlar vardı; bir de daha 1959'larda 1960'larda gençlik hareketi içinde yer almaya başlamış, sokakta ve Ankara'da iktidar olmanm tadını daha o yıllarda almış olanlar. Onlar; deyım yerindeyse, gençlığin 'tezkere bırakmış' ya da 'temininde guçluk çekılen personel' faslından tezkere bıraktırtlmış önderlerıydi. Bunlardan bir bölümü, yükselen dalganın tepe noktalarmda bir sure ağabeylık yaptıktan sonra giderek geride kaldı. Bir başka bölümu ise, yerlermi eninde sonunda 'yeni'lere devredecek birer 'eski' olmanm burukluğuna duşmeden, 47'lilerin yanı başında ya da hemen bir adım gerisinde olmayı uzun sure sürdurdüler.Bozkurt,1968'ın tstanbul Üniversitesi tşgal Kumıteıen Merkez İcra Konseyi uyesı 'Bozkurt Nuhoğlu, bu ikıncilerdendı. tşgalde ve sonrasında, 'Karadenızliliğin' temsilcisi olarak, hep adından söz ettirdi. Zaman zaman atışır, çekişir, kavga ederdi ama yeri her zaman Deniz Gezmiş 'in, kendi deyişiyle 'Uzun Oğlan 'ın yanı başıydı. Bir tür legalite'yi o temsil ediyordu. Evet, o ikincilerden, 'yerinı bilen' ağabeylerdendi. öyle ki, 68 dalgası 47'lilerin bir bolümünü sahile bırakıp geri çekildikten sonra bile o, öteki 47'lilerle birlikte, 'güzel gunler gö'receğiz'eolan inancım terk etmedi. 'Güzelgunler' umudunu bugün de konıyor, ama 'göreceğiz'den, kendi payına kuşkusu var. '88 Bozkurt Nuhoğlu yıne beklıyor. Orta ve Doğu Avrupa'da ekonomik ve siyasi reformlar ve öz geleneklerin korunması yönünde iktidarlar üzerinde giderek baskı koymaya başlayan bir nevi sivil toplum gelişmesine tanık oluyoruz. dev bir ülkeye eınpoze eımeK aurumunda. Gorbaçov yalnız bürokrasinio direnişi ile değil, kitlelerin belli oranda umursamazlığı ve kuşkusu ile karşı karşıya. Yalnız Gorbaçov, Dubçek'e karşı büyük bir avantaja sahip: Prag'ın, Budapeşte'nin ya da Varşova'nın tankİarırun tehdidi yok Gorbaçov'un karşısında. Gorbaçov'un aynı zamanda Doğu Avrupa ülkelerinde istikrara da ihtiyacı var. Sizce bu iilkelerde reformiarın karşısına çıkan en biijük engel bu değil mi? PELİKAN İşte temel çelişki de buradan kaynaklanıyor. Gorbaçov, bu aşamada Sovyetler Birliği içindeki reformlarla meşgul. Ve bu zaten kendisine yeterince sorun çıkartıyor. Burokratik engeller, ekonomik sorunlar ve kitlele Bozkurt Nuhoğlu, Denız Gezmiş'le adliye kapısında. da bu oldu. Hani derler ya; 'Kuçük dağları ben yarattım. büyükler de babamdan miras' gibi... Sonunda başladık kendimizde olmayan birtakım güçlere sahipmişiz gibi davranmaya düşünmeye. Oysa neler yapabilirdik, gücümüzün nereye kadar gidebileceğini bilseydik. Mesela neler yapabilirdik de yapmadık? NUHOĞLU Genç insanlardan oluşan, toplumun o günkü desteğini değerlendiren, yeni şeyler söyleyen bir parti kuramaz mıydık? Ya da ne bileyim, öyle topluca CHP'ye girseydik, Mecliste şöyle 40 milletvekilinden oluşan bir grup oluştursaydık duman attınrdık ortalığa. Bana o zamanlar az söylemediler, "yahu şu okulu bitir de gel par Bozkurt, o günlerin kendisine yakıştırılan adıyla 'Bozbey', bugün yaşı elliye dayanmış bir delikanlı. Ve dile kolay tam otuz yıllık 'hukukçu'. Bunun içinde kimsenin kolay kolay yanına yaklaşamadığı 15 yıllık bir hukuk fakultesi öğrencitiği de var, ama bunca yılı meslek dışı saymak kimin haddine! Bozbey, yine siyasetle uğraşıyor ama bazıları gibişimdüerde bunu SHP'nin içindeyapıyor. Başka ne yapıyor? A vukatlık yapıyor, müleahhitlik yapıyor ve profesyonel bir 'biracı'. Parası var mı? Eh, biraz var tabii.. Ama eskiden de vardı. lanan? NUHOĞLU Yani tabii gelecekte nasıl bir dünya kurulacağı konusunda öyle çok ayrıntılı hayallerimiz, beklentilerimiz yoktu, ama işte sömürünün olmadığı, insanın insanca yaşadıgı bir dünyadan müthiş umutluyduk. Şimdi hatırhyorum, sağcı olduğunu düşündüğüm birtakım insanlarla tartışırken, onların benimle dalga geçmesine aldınş bile etmezdim ve büyük bir inançla, 'Türkiye'de bir devrim olacak ve bunu, işte şuraya yazıyorum, biz de göreceğiz, siz de göreceksiniz' derdim. Ve buna olan umudumu da çok uzun süre kaybetmedim. Ama bakalım... tiye kaydol' diye. Ama biz her seferinde, "ne işimiz var oralarda, biz devrim yapacağız" gerekçesini göstererek geri çevirdik. Neyse işte böyle şeyler yapabilecekken başladık kendimizi herkesin, her şeyin önüne koymaya. Önce okuldaki yönetimlerle yerli yersiz kapıştık. arkasından dışardaki güçlerle boy ölçüşmeye kalkıştık falan. Sanıyorduk ki o arkamızdaki kitle hep orada kalacak. Halbuki öğrenci kitlesini lanımak lazım: Bizler yıllar geçtikçe, okullar bittikçe kaybedecek şeyleri giderek artan insanlardık. Şimdikiler de öyle. Bu, gençliğin tabiatında olan bir şey, ama biz bunu önemsemedik. Buna bir de siyasi kamplasmalar, böliinmeler eklendi... NUHOĞLU Şimdi bana sorarsan. ben bölünmede hâkim sınıfların büyük dahli olduğuna inanıyorum. Ayrıca bölünmüşlük yani farklı fikirleri savunan farklı insan ve grupların olması bana çok aykırı gelmiyor. Nitekim, benzetme ne kadar doğrudur tartışılabilir, ama 1917 Rusyası'nda da böyle bir sürü fikir ve grup vardı, ama bunlardan biri sonunda hepsine galebe çalıp ötekileri peşinden sürükledi. Ancak bizdeki terslik, bana göre bu grupların sadece kendi yakın çevrelerinden oluşması ve Tıkir ayrılığı denen şeylerin aslında incir çekirdeğini doldurmayan ve pek de fikir sayılamayacak şeyler olması idi. Tabii bunda toplumun sosyal yapısından gelen demokrasi eksikliğini de gornıeK Idzmı. Peki, nasıl bir dun>a\dı o günlerde göziinün önünde can BtTTİ Yarın: ltaif Ertenı, Celal Dogan, Mastafa Gürkan
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle