19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 KASIM 1988 CUMHURİYET/7 BrükseVden New YorkHan Bir Amerikan gecesi ni çıkartmaları bana hiç fantezi gelmedi. Kalbim Dukakis'ten, mantığım da Bush'tan yana olduğu için her halükârda tarafsız seyirciydim ve ekranların sabaha kadar cıvıl cıvıl kalması benim için bayram teşkil etti. Gecenin şerefine, reçetesine kitaptan bakarak, kendime "long dry" kokteyl hazırladım. Televizyonun karşısına geçmeden önce ketçaplı hamburger pişirdim. Amerika'mı butün cihetleriyle duyabilmek için Fats Domino'nun, Charlie Parker'ın, Laurie Anderson'un, Bernstein'ın ve Madonna'nın plaklarını yanıma dizdim. Büyük Atlas'ın, "Ku/ey AmerikaSiyasi" sayfasını açtım. Buzdolabının yedeğine iki kutu Coca Cola koydum. Blucinimi, mokasenlerimi, Burbngton çoraplarımı ve üzerinde UCLA anması olan kazağımı giydim. Elektronik kronometremi New York, Houston ve Los Angeles saat dilimlerine gore ayrı ayarladım. Cidden ve ulviyetle, "Amerikan Geceme" ve "Amerikan Rüyama" hazırlandım. rak girdiler. Üstelik, motor rolü >ine Christine Ockrent üstlenmişti. Söze, 57. Sokak'taki Meridien Oteli'nin terasından, açık havada, "Bu gece biraz rüyada olacağız. Amerikan gecesini, Amerikan seçimlerini ve Amerikan rüyasını yasayacağız" diye başladı. Arka planda Carnegie Hall ve daha ötede Mutual Building gözüküyordular. Ockrent de hiç bu kadar cazibeli olmamıştı. Sonra, Hudson River taraflarından rüzgâr esti ve yağmur çiseledi. Genç kadın, ıslanmamak için başının üzerine New York Times'ın nüshasını koydu sonra da "Ben içeriye gidene kadar Kaliforniva'ya bağlanalım" dedi. Orada Jack Karauae şehir yollarından biriııde A 2'nin muhabiri, devasa Dodge kamyondan çıktı. Studyoyu nasıl kamyonun içine kurduklarını ve nasıl bütün gece, "derin Amerika"yı katederek seçim sonuçiannı vereceklerini anlattı. Ardından da, "Bagdat C a f e " n i n muhteşem müziği geldi. A 2, haberlerden hemen sonra, Merly Streep'in mükemmel oynadığı "Müzayedede Ö l ü m " filmini programladı. Fransız ikinci kanalı, "Amerikan GecesT'nin ilk saatlerinde öbür istasyonlara fark attı. BBC ve Z D F pek didaktik kaldılar. Italyanlar, hiç durmadan, Corriera Della Sera'nın yöneticisini konuşturdular. Roma'daki RAI stüdyosuyla, Washington'daki muhabirleri arasında mekik dokudular. Pek çok kötü olan Belçika programında tek hoşuma giden şey ise gazetecinin Amerikalı askere sorduğu, "Avnıpa'da hiç 'go home' lafı duydnn m u ? " sorusuna, askerin verdiği cevap oldu. Teksaslı er, "Biz, zaten sizin bize karsı çıkabilme özgürlüğünnzü savunmak için Avrupa'yı savunmak zonındayız" cevabını \erdi. "Amerikan Gecesi" ilerledi. Önce "long dry" kokteyl, sonra yedekteki Coca Cola bitti. Kronometremde, Brüksel saat ayarım gece yarısını, Doğu yakası saat ayarım altıyı gösterdi. BBC, NBC'ye atfen, Vermont ve New Hampshire eyaletlerinin Cumhuriyetçilere gittiği flaşıru verdi. Ben de Christine Ockrent'i bensiz bıraktım ve Sheraton oteline gittim. Sheraton'ın büyük saionunda bütün Amerikan kolonisi toplanmıştı. Çoğunluk Dukakisçiydi ve yuppilerden oluşuyordular. Burbon, votka, daha başka "long dry"ler ve "American Way of Life"ın çocuksu sevecenliği vardı. Oetker ile Grundig arasındaki savaş, sahip oldukları otelleri de muzeye dönüsturdü. Tek tük Cumhuriyetçiler, Michigan ve İllinois de Bush'a oy ve çy, *. u.iu Böyle mi olacaktı? York Belediyesi sağlık bölümü, iki yıl savaştı ve AIDS'e karşı en ilerici yöntem olarak uyuşturucu kullananlara bedava iğne dağıtmayı yasalaştırdı. Ama uygulamayı başlattıkları gün hiç beklemedikleri bir durumla karşüaşülar... Avrupa'nın televizyonları, ABD başkanlık seçimleri şerefine ilginç bir trük çektiler. Hepsi o gece, Truffaut'nun filminin adından esinlenip bizlere, biz Avrupa'da yaşayanlara bir Amerikan rüyası yaşattılar. HADİ ULUENGİN BRÜKSEL Truffaut'nun en güzel filmlerinden biri "Amerikan Gecesi" adını taşır. Aslında deyim, sinema a d a m l a n tarafından, belirli bir stüdyo trükajını tasvir etmek için kullanılır. "Amerikan Gecesi", bu defa, Avrupa televizyonlannın Birleşik Amerika başkanlık seçimlerini izlemek için salıyı çarşambaya bağlayan gece hazırladıkları biitün özel programlara verilen genel ad oldu. Daha doğrusu, Fransız televizyonunun ikinci kanalı A 2 ismin vaftiz babalığını yaptı. Diğerleri de François Truffaut öldüğü ve tabir de kimsenin tekelinde olmadığı için son derece medyatik bir çağrışım yaratan bu söze sahip çıkmış oldular. ŞEBNEM ATİYAS NEW YORK Şehri saran çağdaş veba AIDS ile savaşmak için belediye sağlık yetkilileri her yola başvuracaklarına söz verdiler. Tam iki yıl onceydi, New York'ta "her on dakikada bir kişinin AIDS virüsüne yakalandığı" yolunda dehşet veren, tüyler ürperten haberler her gün manşet oluyordu. Virüsun kan yoluyla geçtiği saptanmıştı. Prezervatif şirketleri bu fırsattan faydalanarak her yere AIDS ile bağlantılı ilaniannı yapıştıniılar. Reklamlarda AIDS'in yayılmaması için prezervatif kullanılmasının gerekliliği vurgulandı. Hastaneler emin kan nakli için tedbirler aldılar. Kan bankalarında bütün kanlar yeniden gözden geçirildi. Bu arada kan nakli sırasında virüsü taşıyan kanlann farkında olmaksızın bir sürü hastaya verildiği skandalı ortaya çıktı. Şınnga iğnelerinin yeniden kullanılmaması için yasalar çakarıldı. Hiçbiri yetişmedi. Son olarak uyuşturucu kullananlar arasında AIDS'in homoseksüel nüfustan çok daha hızlı yayıldığı farkedildi. Bunun en temel nedeni uyuşturucu müptelalarının iğneleri ortak kullanmasıydı. Çok önceleri uyuşturucu ile mücadele için şınnga iğnelerinin reçete ile satılması yasalaştırılmış, ayrıca iğneler oldukça pahalıya satılmaya başlanmıştı. Bu nedenle uyuşturucu kullananlar iğneleri ortak kullanmaya başladılar. Özellikle uyuşturucu galerileri denen yerlerde kolaylıkla malzeme temin eden muptelalar, sadece uyuşturucu değil, iğneleri de paylaşrna alışkanlığı geliştirdiler. Belediye sağlık yetkilileri AIDS ile mücadelede "çağdaş ve New York'a uygun delice" tedbirler gerektiği görüşünü benimsedi ve iki yıl önce tam AIDS tedbirleri humması şehri avcuna almışken, uyuşturucu kullananlara bedava iğne dağıtılması önerisini getirdi. Tabü büyük kıyametler koptu. Din kuruluşlarının yanı sıra, uyuşturucu ile mücadele cemiyetleri derhal girişimi engellemeye çalıştılar. Bunun üzerine belediye sağlık uzmanlan hapise girmek pahasına iğne dağıtmaya başlayacaklarım açıkladılar. Bağırış çağınş tam iki yıl sürdü. Nihayet haftabaşında yasalasan ve serbestleşen iğne dağıtımı uygulamaya kondu. Aşağı Manhattan'da sağlık merkezinde iğnelerin bedava dağıtılacağı duyuruldu. Ve pazartesi sabah bütün görevliler hazır ve nazır, iğneleri almaya gelecek uyuşturucu müptelalarını beklemeye başladılar. Bekleyiş uzun sürdükçe görevlilerin yüzundeki iki yıl süren zorlu savaşın zaferiyle oluşmuş başan ifadesinin yerini tuhaf bir hüzün alıyordu. Bu arada merkezin önünde gösteri yapanlar, ellerinde pankartlarıyla belediyenin programına destek veriyorlardı. Nihayet akşama doğru iki kişi cesaret edip iğne almaya geldi. Bütun bu tantananın sonucunda sadece iki kişi gelince büyük bir hayal kınklığı yaşandı. Merkez gelenlerin kimliğini açıklamadı. Kapıda gösteri yapanların sayısı gelenlerin sayısından çok daha yüksekti. Belediye yetkilileri programın durdurulması konusunda karar vermeden önce bir ay daha bekleyeceklerini kaydediyorlar. rince, Demokratlara "bloody t$tUtt2ÜVl mary" ısmarladılar. On bir Amerikan televizyon kanalından, George Bush"un muzaffer sureti gözüktu. Demokratlar, hıizunlu. masalanndan "Duke President" armalannı topladılar. CNN, Güney Karolina ve Nebraska'nın da Cumhuriyetçi Partiye gittiği anonsunu yaptı. Ben, "Rick's Cafe"ye gittim. John kafasına, "Bush President" külahını geçirmişti. Oldukça sarhoştu. Annie, "Bu herifler dörl yıl daha basımızda" diye söyleniyordu. Oldukça sarhoştu. Annie'yi teselli edeyim derken, Bill, John'un hesabına bir şey içmemi istedi. Burbon bitti ve "Rick's Cafe"den çıkıyordum ki John, Annie, Bill ve öbürleri, kol kola "Tanrı Amerika'yı korusun"u söylediler. Eve geldim. Ockrent'in verdiği Wyoming sonuçlannı dinledim. Pikaba Charlie Parker koydum. "Amerikan gecesi" bitti. Amerikan rüyası bitmedi. ff Oteller savaşı... birkaç yıl önce satarak elde ettiği gelirin faizleri ile ne yapacağını bilmeyen 80 yaşındaki Max Grundig otelciliğe başladı. Fürth'te 'Torsthaus", Salzburg'da "Schloss Fuschl" ve Montekarlo yamaçlarında "Vista Palace" gibi lüksün lüksü otellerden sonra 70 yıllık "Bühlerhöhe" otelini de satın aldı. Ülkenin en sayılı otellerinden bu yapıyı 200 milyon marka tepeden tırnar :store etti. Her şeyin en iyisini en paralı müşteriîere vermek isteyen Grundig'in Karaormanlar'ın bu yöresine gelmesinin nedenlerinden biri de 16 k m . u z a k t a B a d e n Baden'deki "Brenner's Park" oteli idi. Kendisine, "puding kralı" denen Oetker de tarihi bir yapıyı satın alıp milyonlara restore etmişti. Paralı Arap ve Amerikalılar başmüşterileri. Fakat Grundig'e göre bu, artık değişmeliydi. "Bühlerhöhe"yi baştan aşağı tarihi eşya ile doldurdu. Tablolardan vazolara, halılardan koltuklara bir çoğu kişisel koleksiyonundan. Butün odaları Ren vadisine bakan yapı sanki bir müze. Küçük köpek mermer salonda zor yürüyor, ayaklan kayıyor. Yarundaki hammın da. Yüksek topuklu ayakkabılar Hundertwasser'in. Viyanalı bu ünlü ressam ayağa mı düştü? Şömineli salonda değerli tablolar, en dikkati çekeni de bir van Dyck. Elinde ülkesinin yapımı fotoğraf makinesi bir Japon önüne ne gelirse görüntülüyor. Kapının önünde beyaz RollsRoyce"lar, kara Bentley'ler. Üniformalı, kasketli şoförler hazırolda. Bavullar elarabalan ile geliyor. Köpekleri peşlerinde hanımefendilerle beyefendiler görünüyor. Gülüşüyorlar, sailana sallana yürüyorlar. Hizmetkârlar bekliyor. BadenBaden'e inen virajlan alırken kafamda yaşlı iki milyarderin 'oteller savaşı." Ikisi de hırsh. ikisi de inatçı. "Birkaç yıl önce Brenner's Park'ta bana 15 gün için 70 bin markın üzerinde fatura vermelerini unutmuş değilim" diyen Grundig mi, yoksa "Onun oteli bana rakip olamaz" diyen Oetker mi kazanacak bu savaşı? Milyonlar önemli değil. tdtl Ben, Lükseraburgluların, Belçikalıların, BBC'nin, Hollanda ikinci kanalının, Almanlarda ZDF'nin ve Fransızlarda da birinci kanalın, A 2'yi taklit eden isimle yayın yapmalanna hiç gocunmadım. Bütün televizyonların sabaha kadar Amerikan filmleri, Daha ilk flaşlardan itibaren, Amerikan şovları, Amerikan dokümanterleri göstermeleri; mete esas v olarak, ismin vaftiz babası oroloji bültenlerine önce Was olan Fransa ikinci kanala sadık hington, Los Angeles ve Tennes kaldım. Bir kere, en iyi altyapıyı see'deki hava durumunu vererek oalar oluşturmuştular. Sekiz habaşlamalan; Amerikan toplumu berlerine, uydu aracıhğıyla Birlenun bütün yönlerini irdelemeleri; şik Devletler'in beş ayn noktasınseçimlerin çok taraflı anatomisi dan aym anda naklen yayın yapa Yaşlı milyarder Max Grundig, ünlü fırmasmı sattıktan sonra, şimdi bir oteller zinciri kurmakta. Ona ünlü puddingçi Oetker rakip oldu. Ve her iki yaşlı zengin, birbirlerini alt etmek için yarışıp duruyorlar. AHMET ARPAD STUTTGART Yüksek duvarlar ardında göz alabildiğine bir park. Büyük kapının demir parmaklıklan arasından rengârenk çiçekler, bakımlı çimenler, yaşlı ağaçlar görünüyor. Beyaz kulübesinin önünde üniformalı adam ağır ağır geziniyor, elinde telsiztelefon. Arada sırada lütfediyor, başını demir parmaklıklar dışına çeviriyor. Kulübenin çatısında televizyon kamerası dönüp duruyor. Burası Montekarlo'da Max Grundig villası. İçeri girebilene askolsun! Kopenhag'dan Yeşü kraUçe FERRUH YILMAZ KOPENHAG Danimarkalılar kraliçelerini çok severler. Kraliçenin her yaş gününde ellerinde kâğıt bayraklarla sarayın önünde toplanıp onun kendilerine el sallamasını beklerler. Danimarka Kraliçesi Margrelhe'yi sadece ellerinde kâğıt bayraklarla sarayın önünde toplananlar sevmezler. Yüzyılın ilk yarısının iflah olmaz cumhuriyetçileri sosyal demokratlar bile kraliçeyi severler. 1913'te kraliyet ailesinin resepsiyonuna katıldığı için milletvekillerinden birini partiden atmayı tartışan sosyal demokratlar, şimdilerde kraliçenin verdiği partilerin vazgeçilmez konuklan arasında yer alıyorlar. Sosyal demokratların daha solunda yer alan partiler ve siyasi akımlar da kraliyet ailesini kurum olarak pek sevmeseler bile, Kraliçe Margrethe'ye büyük bir saygı ve sempati beslerler. Çünkü Kraliçe Margrethe kraliçeliğinin yam sıra akıllı ve kültürlü bir kadındır da. Kitap çevirilerinden resim sergilerine, çatal bıçak tasanmlarından kostüm çizimlerine kadar birçok kültürsanat etkinliğine imzasım atmıştır. Lakin Kraliçe Margrethe'nin temsil ettiği kurumla pek bağdaşmayan zayıf bir yönü olduğu söylenir. Kraliçe politikayla da ilgilenmektedir. Danimarka anayasasına göre kraliyet ailesi üyeleri, siyasi konularda görüş belirtemezler. Kraliçe MargTethe'nin de güncel siyasi konularda görüş belirttiği pek göriilmemiştir şimdiye kadar. Yine de gelenekseJ yılbaşı konuşmalarında iyi yeni yıl dilekleriyle yetinmeyip, güncel olmasa bile güııün önemli soıunları konusunda görüş belirtmekten geri kalmaz pek. Ne var ki kraliçe, konumu gereği temsil etmesi gereken muhafazakâr eğilimde değil, aksine zamanın kıstaslarına göre "solda" sayılabilecek sözler söylemektedir. Örneğin geceıı yılbaşında yaptığı çevre sorunlanna ağırlık veren konuşmadan sonra, "Yeşil" damgasım yemekten kurtulamazken, yabancılar ve yabancı düşmanJığı konusunda söyledikleri, siyasi yelpazenin oldukça solunda kalan kesimlerin söylediklerine pek benzemektedir. Kraliçe Margrethe geçenlerde günlük bir gazeteyle yaprığı söyleşide ısrarla yabancı düşmanlığını eleştirerek ve yabancıları savu Danimarka Kraliçesi Margrethe. 1789 un "Büyük Devrim" diye anılması boşuna değil. Bu devrimin önderleri, dünyayı gerçekten yepyeni bir yörüngeye oturtmak istiyorlardı. Ve yeni takvimi de işte bu dürtüyle getirdiler, ama ömrü yalnızca 12 yıl oldu. MİNE G. SAULNIER Zamam dıırdurtnak NımesO FRANSA Montpellıer o çüye vurmak isteğiyle uygulamaya koyduklan takvim sistemi gerçek bir mantık harikasıydı ve ne yazık ki 12 yıl yaşayabildi. Şair ve bilim adamı Fabre d'Eglantine, hukukçu Gilbert Romme ve ünlü matematikçi Monge, Cumhuriyet Takviminin kurucuları arasında yer aldılar. Fransız devrimine göre zaman 22 eylülde dönmeye başladı. Aynı gün gerçekleşen güntün eşitliği (equinoxe), yeni devrim hükümetinin kuruluşuyla birlikte dünya üstünde gerçekleşen insanlar arasındaki eşitliği gökyüzünde onaylar gibiydi. Yıl, her biri 30 günlük 12 aya bölünmüştü. Her yıl sonunda artan 5, dört yılda bir de 6 günlük eklentileriyle. Yurttaşhk Bayramı ilan ederek, adını yoksul devrimcileri anımsatan " P o tursoz Şenlikleri" koydular. Her gün 24 yerine 10 saat, her saat 60 yerine 10 dakika ve her dakıka 10 saniyeye bölünüyordu. Ondalık sistemi benimseyen cumhuriyet saatlerini, bugün Paris'teki Carnavalet müzesinde görmek olası. Mevsimler üçer aylık dilimlerden oluşuyorlardı. Ayların adlannı ise şair Fabre d'Eglantine koydu. Rousseau'nun doğacılık düşüncelerini yansıtan, birbirinden güzel ünlemelerdi bunlar: Sonbahar için bağbozumu, pus ve soğuğu akla getiriyor; kışı kar, yağmur ve rüzgâr sözlü adlar simgeliyor. Ilkbahar tohumlar ve çiçekleri, yazlar sıcağı, meyve zamanını çağrıştırıyordu. Bir ay üç hafta ve haftalar on gündü. Adiarı ise daha az şiirsel, ama Latince tınılar taşıyordu: Primi, duodi, tridi vs. Ne var ki Cumhuriyet Takviminin uygulanması kentlerle sınırlı kaldı. Fervigncm'dan Başka bir demir kapı, başka bir park. Burada da yüksek ağaçlar, ciçekler, çimenler. Ve de bir nöbetçi, üniformalı, telsiz telefonlu. Her şey Montekarlo'dakinin tıpatıp benzeri. Burası BadenBaden Karaormanlar tepesinde Max nur bir tutum takınarak, son gün Grundig'in yeni oteli "Bühlerhölerdeki kızgın tartışmaların odak he." Savaş sonrası Almanyası'nın en noktası haline geldi. Danimarka'da giderek artan yabancı düşman buyük kuruluşlarından Grundig'i lığını eleştirmesi sonucu milliyetçilikleri gereği kraliçe>i bir kurum olarak savunanlan karşısına alırken, sadece ideolojik düzeyde de olsa, kendisine kurum olarak karşı çıkanları yanında buldu. Kraliçeyi, ulkesini "yabancılann istiIas4"na karşı savunmamakla suçlayıp pek de nazik sayılamayacak tabirlerle "çenesini kapamasım" dilerdekı gerçekler nasıldır? öğütleyenler, karşılarında sağın GÜRHAN TÜMER Şimdilerde Thebai, sıradan nu ılımlı kesimiyie, sosyal demokratATİNA Yolun kıyısındaki sıradan bir ticaret kentidir. Önünları ve sol kesimi buldular. "Thhn" levhasını gördüm görme deki tabela olmasa, bir zamanlar Kraliçe Margarethe, diğer bazı sine de Michdin'in o yeşil kaplı tu anlı şanlı Kadmos'un sarayının ülkelerde ornekleri görüldüğü gibi rist rehberine bakmayı neden son bulunduğu yeri, inşaatına başlandikkatsizce sözler sarf edecek, ağ ra akıl ettim. İyi ki bakmışım, mış bir apartmanın ya da bir iş zından laf kaçıracak biri değil. yoksa deyimin tam anlamıyla, göz hanının temel çukuru sanabilirsiniz. Daha aşağıdaki, upuzun ve Son birkaç yıldır. şimdiye kadar göre göre geçip gidecekmişim. gelmiş ve geleceğini bildiği tepkiMeğer bu Thiva, o ünlü "The susuz Oidipus Çeşmesi ise bir çolere rağmen ısrarla yabancı duş bai", hani şu çok ünlu Oidipus^ cuk parkımn içinde, hayli mahmanlığım ve ırkçılığı yeren konuş un memleketi olan Thebai değil zundur. malar yapması da kraliçenin söz miymiş? Thebai'de bir kez daha ve çok lerinin herhangi bir monarkın ağSöylenceye göre, bu kenti, lo so iyi anladım ki mitolojisini okumazından kaçmış sözler olmadığını yundan gelen ve Agenor ile Telep dan, öğrenmeden, Yunanistan'ı gösteriyor. hassa'nın oğlu olan ve Delfi'deki gezmeye kalkmamalı insan; çünTartışmalar bir yandan kraliçe bilicinin sözleri üzerine, ay simgeli kü eksik kalır alacağı tat. nin yetkilerini asan konularda ko bir ineğin peşine düşen Kadmos, Thiva'nın 50 km. ötesindeki Linuşup konuşmadığı konusunda topraktan çikan, çıkar çıkmaz da, vadia, bu savıraı kanıtlayan bir yoğunlaşırken, bir yandan da ne yalmzca beşi sağ kalmacasına, bir başka örnek. yin güncel politik konu sayılıp ne birleriyle hemen savaşa tutuşan, Burası d a bir endüstri kenti yin sayılmaması gerektiği tartış silahlı, fantastik adamların yar ama Osmanlı saçakları; adı masını da beraberinde getirdi. Ya dımlarıyla kurmuştur. "souvlaki" olmuş kebap satan resbancı düşmanlığı, goçmenlere \e Ama hiç kuşkusuz, Thebai'nin toranları, tavernalarıyla daha bir mültecilere karşı takınılan tutum asıl söylencesel kahramanı, ünü turistik. Dar sokaklardan yukarılar tamamen siyasi tutumlar mı dağları taşları tutmuş, adı traged ya çıktığınızda, tepelerdeki kaledır, yoksa günlük politikayı aşıp yalara. ruh hastalıklarına ad ol nin eteklerinde yer yer küçük çağinsan hakları gibi daha evrensel muş olan Oidipus; tanrıların alnı layanlar oluşturan bir akarsuyla bir alana da mı girmektedir? na yazdıkları yazgı gereği, bebek karşılaşıyorsunuz. Suyun kaynaKraliçe Margrethe bunun ceva ken terk ettiği bu kente geri dö ğına doğru yürüdüğünüzde de bını, tartışmalar daha başlama nüp babası Laios'u öldüren, ana görkemli iki dağ arasında, ürküJan gazeteyle yaptığı söyleşide ve sı İokaste ile evlenen ve sonra yi tücü bir yarıkla. riyor: Eğer ben insan haldarı an ne sürülen, zavallı, çok zavallı OiBütün bunlar, güzel olmasına laşmalannı imzalamış bir ülkenin dipus'tur. güzel, etkileyici olmasına etkileyici en üst temsilcisi olarak bu konuThebai ile ilgili, geçmişteki ma ama o suyun, Yunan mitologyada bir şey söyleyemeyeceksem, bu sallar böyledir, böylesine zengin sının, ünlü öteki dünyası, cenneti imzalann ne anlamı kalır? dir. Ya peki, Thebai ile ilgili, şim ve cehennemi Hades'ten kaynayan Atina'dan Oidipus'ıın memleketi bir pınar olduğunu bilmeyene; Hesiodos'un, onu kavga tanrıçası Eris'in doğurduğunu bildiren dizelerini okumamış olana yazık. Az önce sözünü ettiğim yarığı (ki Erkinas Yanğı'dır adı) anlamak, onun tadına varabilmek, ondan daha çok ürkebilmek için de aynı şey gerekiyor; söylencelere göre, Hades'e, bedenlerinden arınmış ruhların dolaştıkları, bu ruhların, bir başka ırmağı, Akheron'u geçmek için pinti ihtiyar Kharonun kayığına bindikleri yeraltına, bu yanktan inildiğini bilmek, oralan en ince ayrıntılarına kadar anlatmış olan Homeros'u, Vergilius'u, Darte'yi okumuş olmak gerekiyor. Bütün dingin şınltısına, kıyısındaki çayhanelerde, kahvehanelerde oturmuş, çaylarını. kahvelerini içen, gazetelerini okuyan rahat insanlara karşın, cehennemi bir renk taşıyan bu suyun kıyısında, bir tabela ve tabelanın üzerinde gizemli bir sözcük: "Trophonios". Ünlü Pausanias'ın da görüştüğü büyük bilicinin adıymış bu. Bu bilicinin, dağın ta tepesinde bir mağarası varmış. Pausanias, üşenmemiş, korkmamış, ta oraya çıkmış İ.Ö. 2. yüzyılda Yunanistan'a geldiğinde. Bense çıkmadım 20. yüzyılın sonlarında aynı yere geldiğimde. Aşağıdan bakmakla ve kitaplarda okumakla yetindim. Zürih'ten ISPANYA Geronao AKDENIZ PERPİGNAN Yıl 196. Pus ayırun 27'si. Fransız devriminin uygulamaya koyduğu "Cumhuriyet takvimi" yaşasaydı eğer, günümüzün tarihi böyle atılacaktı. Bastille kalesinin düştüğü İ789 >ılına halk kendiliğinden "özgürlüğün birinci yılı" adını takmıştı. 1790'a ikinci yıl dediler. Yeniçağ ile Yakınçağ arasına düşen giyotin, 1792'de kralın kellesini gövdesinden ayırdığında, özgürlüğun dördüncü, eşitliğin birinci yılından söz edildi. Kendiliğinden başlayan bu tarih karmaşası önünde bir bilim kurulu toplandı ve devrim takvimini "sonsuza dek mutlak ve tek" kılmak üzere 22 Eylül 1792'yi, cumhuriyetin birinci yıünın birinci günü olarak mühürledi. Fransız Katalonya bölgesinin başkenti, eski Mayorka krallarının ilk göz ağrısı, Barselona'nın sınır komşusu Perpignan'a gelip iki yüzüncü yıldönümüne çeyrek kalan Büyük Devrim i anmamak olası mı? Üstünde döndüğümüz yerküre, yükseklik ve derinlikleri, uzaklık ve yakınlıklarıyla insan elinin ölçü tezgâhma ilk kez burada yatırılmış: Metrik sistem önce Perpignan kentinin kurulduğu Rousillon ovalarmdaki bir topoğ rafya araştırması sırasında ölçü olarak kullanılmış. Bugün, bo)aımuzun ölçüsünden >ıldızlara uzanan görünmez yolların başdöndürücü uzaklıklannı sayıya vuran "metre" dediğimiz birim, 1789 Fransız Devrimi'nin bir ürünü. Uzunluk ölçülerinin bir ilden diğerine değiştiği 18. yüzyılda Mechain ve Delambre adlı bilim adamlan, Dunkerque ile Barselona arasındaki boylam parçasının ölçümünden yola çıkarak boylamın tümünü hesaplar, elde edilen uzunluğun kırk milyonda birine "metre" adını verirler. Tarihteki ilk metre, genleşmeye dayanıklı platin madeninden dökülür ve 8. yılın "Tohum" ayının 19'unda (7 Nisan 1795) yayınüanan bir hükümet karanyla yürürluğe girer. Zamanla tüm dünya, Fransız devriminin çocuğu bu platin çubuğa dayalı metrik sistemi benimser. 1789 olayının, Büyük Devrim diye anılması boşuna değil. Bu devrimin önderleri, aydın ve bilim adamlan dünyayı gerçekten yepyeni ve her şeyden önce akılcılığa dayalı bir yörüngeye oturtmak istiyorlardı. Öne surdükleri toplumsal düşünceler kadar, biGüzelim ay adlarından günülimsel yaklaşımlarıyla da günümüze ve yarınlarımıza silinmez iz müze hangisi ayakta kaldı biliyor ler bıraktılar. Zaman boyutunu musunuz? Zola'nın romaruna ad olan nida uzunluk birimi gibi yeni bir ölsan ayı: Germinal. Gebert'in en büyük keşfi nedîr? DOĞAN ABALIOĞLU ZÜRİH Rapperswilli sıhhi tesisat ustası Caspar Melchior Albert Gebert, geçen yüzyılın sonlarında bu işin böyle temizlenmeyeceğini düşünmüş ve tıkınan bireyin en önemli gereksinmelerinden biri olan boşalma (Yaşar Kemal'ce çatlama) konusunu ele almış. Sert tahtadan yaptığı kutunun içini plaka kurşunla kaplayıp basit bir çalışma mekanizmasıyla suyu boşaltma olanağını sağlayınca, ortaya, her evde bulunan ama bizim gereken önenıi vermediğimiz rezervuar çıkmış. zasyona gönderiyoruz demektir. Tekil aile düzeyinden, toplu koYukarıda sıralanan yüksek nut yaşamına geçtiğimiz 50'li yıl oran, kurak geçen yaz aylarında lardan sonra, kimi tuvalet taşı sular idarelerinin korkulu düşüüzerine takılan, kimi duvara ası dür. Sıcak bastınp su yüzeyi allan bu temizlik önderi kutu, far çalınca, araba yıkamak, bahçe sukına varmadan cebimizi de etki lamak yasak edilirse de her basışleyen bir buluş. Bir evin kullan ta 10 litre dolayında boşalttığımız dığı suyu, sırasıyla, tuvaletlerde akarı önleyernezsiniz. yüzde 33, banyo ve duşta 32, çaÖmeğin bu yıl Los Angeles Bemaştrda 10. bulaşıkta 6, el yüz yı lediyesi aldığı kararla, endüstrikamada 6, bahçede 5, içme ve ye den rezervuarların 6 litrelik takıimek pişirmede 3, ev temizliğinde masını istemiş. Fabrikaların bu3 ve kalan 2'yi de araba yıkama na göre progı amlanması ve sıhhi diye deftere dökersek, bu, zincir tesisatçıların ise eskileri yenileriyle ucuna bağlı tutanağı her çekişi değiştirmesi yıllar alacağı gibi, mizde, belediyeye ödeyeceğimiz milyonlarca dolar da gerekecek. faturarun 3'te bir oranını kanali Yine de kent kanalizasyon ağına Helalarımızda kullandığımız, çoğu zaman bozduğumuz, kimi zaman varlığmdan haberdar bile olmadığımız rezervuarı kimin bulduğunu bilir misiniz? Ya onunla ilgili sarfiyat, tasarruf hesaplarını? yüklenmenin azalacağı, atıksu arıtma kuruluşlan çalışma giderlerinin düşeceği, uzun sürede harcananın karşılığı alınacağı ve artıya geçileceği hesaplanmış. Gereksinmesini çozmek için kalkan bir Alman'a sorulduğunda "Kayzer'in bile ayakla gittiği yere" diye yanıt verdiği, bizde "OO, WC, tualet, tuvalet, yüznumara. abdeshane, hela, kenef, ayakyolu, memişhane..." adlarıyla çayırda, bahçede, evde alaturka, alafrangası olan, kıyıya köşeye sıkıştırdığımız, sozüm ona bacayla havalandırılmasını sağladığımız bu birkaç metrekare yerin içindeki gereçler, salt göz beğeni sini doyurmak nedeniyle renkli se politikasında da artık görülmesi rarnik, karşıt fayans işi değil, iş gerekir. levi gereği, temiz tutulması ve bir Koli basilinin orada burada sasonrakine temiz bırakılması gere yılması, kıyılanmızın belli bölümken nesnelerdir. lerinin haritalarda açık maviden Ve her işimizde olduğu gibi bu koyu kırmızı sakıncalı renklerle işte de salt atalarımızla övünup, boyanması hep şu basit rezervuyaşadığımız günu savsaklıyoruz. arla ilgili. Hani çoğu e\lerimizde Bizim evlerimizdeki ayakyolla doğru durüst çalışmayan, kapağı rında taşıma olsa bile su bulunur, açık duran, mekanizmasım elle ibrikle taharetlenir, peşkirle kuru devinime geçirdiğimiz, ayarı ollanırken, A\rupalılar halen kul madığından yarım bardak idrar landığımız deyimle kazuratlarının gidermeye kovayla su akıttığımız, üstüne tüy dikerlermiş. Şimdi ge kimi kez \VC küveti üzerine takılişmiş ülkelerde popolar elektro lı yahut duşüşü kuvvetlendirmek nik küvete oturtulurken, geri kal için duvara asılan kutu, yaşamımış (kibar deyişle gelişmekte olan) mızda yeri olan bir aygıttır. diğerlerinin sokaklarında lağıın Bugün İsviçre'de 800 olmak suları akıyor, çocuklanmız üstle üzere toplam 2100 kişi Geberit firrinde kayık yuzduruyorlar. masında çalışıyor. Bay Werner İsim yapma konusunda seçici Schaer'in açıklamasına gore fabolmamak gerekir düşüncesiyle ve rika, işlevinin yuzde kırkını bu ileri görüşüyle bu işi benimseyen konuya ayırmış. Araştırma ve geCaspar Gebert, Zürih Gölü'nün liştirmeye büyük yatırımları var. guney ucunda ilk yapımevini kur Otomatik yüznumaraları ve duşduğunda yıl 1874. Gıttikçe büyu lu kapaklan son geliştirdikleri öryen, Almanya, Avusturya'da fab nekler. rikalar açan ve Avrupa'nın 1 nu Sokakta sıkışan kişinin durumarası olan kuruluş, denizaşırı ul munu kavradığımızda, belki bu kelere de sıçramış. Bütün yazar konulara da eğilebileceğiz. A m a larımıza konu olan, Aziz Nesin' "Hep daha sırası var...' anlayışıyin çoğalmasımn kalkınmamızda la devam edersek, kaçıncı kuşağıen önemli koşul saydığı genel yuz mız sorunlarımızın çözüldiiğünü numaralarımızın verel vönetim gorecek, söylemesi oldukça güç.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle