19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 KASIM 1988 KÜLTÜRYAŞAM HAYVANLAR İSMAÎL GÜLGEÇ ^ BANA 8Ak ku& BoZjJN CUMHURİYET/5 AliAytuğ îepkilerini gösterileriyle dile getiriyor Dosya dolabı beyinler vzun Ali Aytuğ'un AKM fuayesinde düzenlediği sessiz ve hareketsiz gösteriler karşısında bazıları hiçbir tepki göstermiyor. Bazıları alaycı bir tavırla geçip gidiyor. Bazıları da uzun uzun durup inceliyor, aralarında tartışıyor. ANNA TURAY Cazseverler ekim ayı içinde iki ayrı caz şöleni yaşadılar. Önce Bi]sak'ın, ardından Parliament'ın düzenlediği konserlerle. Cazın devleriyle, cazın doruklarındaki buluşma Istanbul Atatürk Kültür Merkezi'nde gerçekleşti. Ancak Atatürk Kültür Merkezi'nin Büyük Salonu bu şenliklerde cazla soluk alıp verirken fuayesi de boş değildi. Bilsak Caz Şerüiği'nin birinci gününde, konserin başlamasını beklerken fuayeyi tercih edeııler ilginç bir "tablo"ya tanık oldulaı. Beyaz giysili bir adam tekeriekli bir sandalyede, hiç kıpırdamadan oturuyor, ağzmdan göğsüne sızan siyah kusmuk makyajı bu kıpırtısız, sessiz gösterinin en çarpıcı yanını oluşturuyordu. lkinci gün fuayede, yine aynı adam, ancak bu kez değişik bir tablo vardı. Bir sandalyenin üzerinde oturan adamın bütün bedenini siyah bir kumaş parçası örtüyor, yalnızca elleri görülebiliyordu. Göğsünde, iki güvercinin uçuştuğu bir kafes duruyordu. Üçüncü gün fuayeye girenler yerde bir yükseltinin üzerinde, gözleri açık yatan bir insan gördüler. Göğsünde kırmızı bir leke vardı bu kez. Tekeriekli sandalyesi, kafesi yaru başında duruyordu. Bu tabloyada sessizlik ve hareketsizlik egemendi. KIM KIME DUM DUMA BEHIÇ AK zamandtr bırşey Te$hlr"e karşı Sfke »e tepki Ali Aytuğ'un Ufuk Kıral ve Berrak Eö ile düzenlediği 'Teşhir" adlı gösteride, masanın üstünde çiçekler, telefon. saat, plak. kasetler, eski bir albüm var. Yanda bir başka masadaysa bir beyin. Ali Aytuğ, 1980 sonrası gazetelerini karıştırmış, en çok hangi görüntülerin olduğunu araştırmış. En çok rastladığıfotoğraf.kurşunlar, yayınlar ve silahlarla bir masanın ardında "teşhir" edilen insanlar olmuş. durup düşünmeye gerek duymaksızın, çoğu zamaıı da "şimdi sanat bu oluyor galiba" deyip alaycı bir tavır takınarak geçip gitmişler yanından. Sessizce durup inceleyen, nesneler ve simgeler üzerinde birbirleriyle tartışan, hatta Ali Aytuğ'u "korkutacak" derecede ayrıntılara inen bir grup insan da olmuş izleyiciler arasında. Ama bu gösterilerden çıkan sonuç; insanımızın tepkisizliği ve düşünce tembelliği. Ali Aytuğ, "Bizim insanımızın alışık olduğu gibi sözcüklerle, baştan sona olaylarla öriilü, hazırlanıp sunulmuş bir şey yoktu ortada. Bu yiizden yadırgadılar. Bu nesneler nedir, neyi simgeliyor diye düşünmeye, tartışmaya yönelraedi pek çoğu. Hazıra çok alışmısız çünkü" diyor. Aytuğ'la birlikte, gösterilerindeki nesneler dünyasına bir yolculuğa çıktığımızda üç gün süren Bilsak Caz Şenliği'nde sergilediği o üç tablonun üç ayrı sözcükten yola çıkılarak oluşturulduğunu öğreniyoruz: "İnsan", "Banş" ve "Miras." Tekeriekli sandalyede oturan gözleri kapalı bir insanla çizilen "İnsan" tablosu Terry Allen'ın "Anterabbit Bleeder" adlı oyunundan alınmış. "Miras" da aynı oyundan bir başka tablo. "Banş" ise Rene Magritte'in ünlü eseri "Le Tberapnete"ü canlandınyor. "Banş, antik bir yalan" diyor Ali Aytuğ. "Bir kere insan kendisiyle banşık değil. Banş adına yapılan bir sürü çaba tümuyle kişilerin kendi terapileri. lnsanın her yaptığı bireysel, kendi bencıllikleri adına. Sevgiler, özlemler, hiçbiri tanı değil. Ben çağa biraz kara bakıyorum galiba. Ama insanım beyaz giysiler içinde. Çünkü çöziim yine insanda. 'Banş' 'İnsan' ve 'Miras'ta nesneler dünyası var. Bu nesnelerin her insanda farklı karşılıklan var. tnsanlann beni izlemoye ayırdıklan süre içinde beyinleri benimdir. Her beyin ayn bir dosya dolabı bana göre. Ben yalnızca sunarım, ondan sonrası kendine kalmış. Bu tablolar belki bir süre sonra bilinçaltında belirip yine karşısına çıkacaktır." Ali Aytuğ'un, Parliament'ın Caz Şenliği'nde iki arkadaşıyla, Berrak Ed ve Ufuk Kıral'la birlikte sunduğu gösterinin başlığı ise 'Teşhir"di: "Gazete arşivlerini karıştırdık. 1980 sonrası en fazla hangi göriintnler var diye. En çok rastladıgımız resim bir masa, üzerinde kurşunlar, yasaklanmış yayınlar, silahlar, ardında da suçlu olarak gösterilen insanlar oldu. 'Teşhir' böylece ortaya çıktı. Ama bizim masamızın üzerinde çiçekler, bir telefon, bir saat, plak ve kasetler, eski bir albüm gibi şeyler vardı. Bir başka masa üzerinde de bir insan beyni sergiledik. (Tabii bu herhangi bir kasaptan alınmış dana beyniydi yalnızca) Bir sürü genç insanı aşağılayan, yaralayan teşhir'e duyduğumuz öfkeyi ve tepkiyi böyle dile getirdik." Ali Aytuğ akademik bir tiyatro eğitimi görmemiş. Ama bütün dünyası tiyatro. Bu yüzden konservatuvarlarda hocalarla, tiyatro ustalarıyla bir araya gelmek, tartışıp değeriendirmeleri dinlemek en büyük keyfi. Bir süredir kolaj oyunlar üzerinde çalışıyor. Oyunlarında giriş, gelişme ve sonuç, baş ya da son yok. Klasik anlamda sahne de önemli değil onun için. Dalyan'da Kaplumbağalar Gecesi'nde yere serdiği kocaman bir örtünün üzerinde, izleyicileri de o örtünün üzerine çekerek oynuyor. Bilsak'ın balkonuna çıkıp aşağıdan geçen insanlara sesleniyor. Atatürk Orman Çiftliği'nde "Selam" diyerek tanımadığı insanlara bağırıyor. Bütün bunlar onun oyunyaşamının bir parçası. üzerinde çiçekler, oyuncaklar, kitaplar, ıvır zıvır bir sürü eşya, arkasında ise iki genç insan duruyordu. Masanın hemen yanında başka bir yüksehinin üzerinde bir beyin göze çarpıyordu. Atatürk Kültür Merkezi'nin fuayesinde yarın da karma bir sergiyle birlikte Bilsak Sanat Galerisi'nin açılışı yapılacak. Fuayenin ortasında, sergiyi oluşturanların dışında, farklı bir tablo daha yer alacak. Bu tabloda da tıpkı daha öncekilerde olduğu gibi Ali Aytuğ'un imzası olacak. AKM'deki kimi etkinliklerde ilginç deneysel gösterileriyle kafalarda soru isaretleri uyandıran bu genç kim acaba? Sessiz ve hareketsiz tablolarla neyi anlatmaya, ne Ekim ayı sonunda Parliament' yapmaya çalışıyor? Seslenmek isın caz şenliği için AKM'ye gelen tediği insanlarla ilişki kurabiliyor, ler yine sessiz ve hareketsiz bir beklediği tepkileri alabiliyor mu? Hayır, istediği yoğunlukta tepbaşka tabloyla karşı karşıya kaldılar. Bu kez fuayeye beyaz örtü ki alamıyor Aytuğ. îzleyiciler gelü bir masa kurulmuştu. Masanın nellikle şöyle bir bakıp üzerinde PİKNIK PİYALE M.4DRA 5B41 Ö 9RAK1P GfTTl' < BIR^JOP GİTTİ BUOJEUM ME... YÂııti MASARACl KAMtL\gAHABAn ^' ı / v ^ AKB Hector Babenco'nun, Manuel Puig'in aynı adlı romanından uyarladığı "Örümcek Kadının Ûpücüğü", pazartesi gününden başlayarak Moda Sineması'nda gösterilecek. Filmde başrolü üstienen VVilliam Hurt'e Raoul Julia ve Sonia Braga eşlik edıyor. Yönetmen Babenco, "Birbirlerine kendilerinden başka verebilecekleri bir şeyleri olmayan insanları anlatan bir film yapmak istedim" diyor. Orumcek Kadının AĞAÇ YAŞKEN EĞİLİR KEMAL GÖKHAN GÜRSES VİDEO SETİ ÎSMET BERKAN makta. Anlaşılan bu dünyanın dört bir tarafındaki birçok erkeğin rüyası. Ama filmi gördüğünüzde anlıyorsunuz ki ev işi dışında hiçbir işle uğraşmayan kadınlann bulunduğu bir dünya pek çekilmez oluyor. Kolayca tahmin edilebileceği gibi TV muhabirimiz, kadınları bu alçaltıcı durumdan kurtanyor ve onları özgürleştiriyor. bu film nasıl bitecek? Daryl giderek Devilleşiyor ve insanları öldürmeye başlıyor. Kızlarımız, kasabalının tepkisinden korkarak uzaklaşıyor, Daryl onlara da kötülük yapmaya başlıyor ve sonunda kızlarımız büyüyle onu kasabadan atmaya karar veriyorlar... Erkek rüyası gerçekleşince Dehşet Kasabası / Revenge Of The Stepford Wives / Yönetmen: Robert Fuest / Oynayanlar: Don Johnson, Sharon Gless / Özen Film. Stepford, Amerika'run ortasında küçücük bir kasaba. Kasabada suç işleme oranı sıfıra yakın. Boşanma hiç yok. Emlâk alım satım hıa inanılmaz yavaşbkta. Demek ki ortada normal olmayan bir şeyler var. Bir TV muhabiri bu \J Kasabanın Cadıları/Hiches Of Eastwick / Yönetmen: Glenn Miller / Oynayanlar: Jack Nicholson, Cher, Michelle Peiffer, Susan Sarandon/Warner Bros. Küçük mü küçük, taşra mı taşra bir kasabada üç yalnız kadın. Istedikleri gibi bir erkek arıyorlar, ama taşra işte... Bir gün, son derece sıkıcı bir okul töreninde bu üç kadın aynı anda aym şeyi istiyorlar: Yağmur. Bir anda gök deliniyor, korkunç bir yağmur geliyor. Aynı günün akşamı üç kadın bir aradayken yine aynı şeyi istiyorlar: Erkek. Fazla yakışıklı değil, ama çekici olsun, siyah atının üstünde gelsin vs. Bu hayalden az sonra siyah Mercedesiyle kahramanımız çıkageliyor. Peki, ama adı ne? Tuhaf bir biçimde kasabadaki herkes bu yeni ğelenin adım unutuyor. "Demin söylediydi, ama unuttum..." Ve bir gün Daryl adı (Deril okunuyor ve belki de şeytan demek olan 'Devil'ı çağrıştınyor) biraz abartıh bir biçimde herkesin ağzında yankılanıyor. Daryl, üç kızımızı teker teker baştan çıkartmayı beceriyor. Herkes adamımızdan çok memnunken, üç kız aynı adamdan memnun kaldıklarını da fark ediyorlar. Önce küçük çatışmalar, ardından barış ve mutluluk. Ama Şeytan bunun neresinde? Orhan Pamuk, Medicis Odülü adayı Masalların Güzel ve Vahşi / Beauty And The Beast / Yönetmen: Eugene Marner / Oynayanlar: Rebecca de Mornay, John Savage / Cannon Film, Video Market. Videoların yalnız büyüklere değil çocuklara da ait olduğunu göstermek için iyi bir fırsat. Cannon Film'in bundan birkaç yıl önce başladığı masallar dizisinin güzel bir üriinü "Güzel ve Vahşi". Öykü tanıdık; büyük bir şatoda yaşayan güzel prenses, iyi kalpli bir canavarla arkadaşlık etmektedir. Korkunç ytizlü canavar güzel prensese âşıktır ve ona duyduğu bu sevgi sonunda bir mucizeye yol açar... Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine... Süper oyuncu kadrosu, oldukça güzel anlatımıyla belki yalnız çocukların değil büyüklerin bile ilgisini çekebilecek bir yapıt. Kültür Servisi Orhan Pamuk, "Sessiz Ev" adlı romanıyla, Fransa'da her yıl verilmekte ulan Medicis Ödülü'nün adaylan arasına girdi. En iyi yabancı kitaba verilecek olan Medicis Ödülü'nün bu yılki son yedi adayı arasında, Münevver Andaç çevirisiyle geçen eylülde Gallimard Yayınevi'nce basılan "Las Maison du Silence" ("Sessiz Ev") adlı yapıiıyla Orhan Pamuk da yer alıyor. Medicis Ödülü'nün öteki adayları ise ABD'de yaşayan Rus asıllı yazar Nina Berberova, Latin Amerikalı romancı Eduardo Mendoza, Polonyalı yazar Andrzej Szcypiorski, bu yıl adı Nobel adaylan arasında geçen Avusturyalı yazar Thomas Bernhard, Amerikalı modernist tarihi roman yazarı T.C. Boyle ve Hollandalı öykücü Cees Nooteboom. Nina Berberova'nın "Eşlik Eden" adlı kitabı ve Orhan Pamuk'un "Sessiz Ev"i Can Yayıııları arasında çıkmıştı. Thomas Bernhard'm bir kitabı da Fatih Özgüven çevirisiyle yakında Metis Yayınları arasında çıkacak. Medicis Ödülü, geçen yıllarda Milan Kundera ve Maria Vargas Llosa'ya verilmişti. TARIHTE BUGUN MÜMTAZ ARIKAN 13 Kasım 1918'DE &UGÜM, I. DÜNy* SAVAŞl'NOAN GALrP Çlf'TİLAP D£VL£rZ£G( Vvc/V £LLl PAHÇAn rffS4Y/DAKI SAi/AŞ 6BMİSİ İSTAK/SUL BoĞAGigMrŞTİ. K GÜN ÖMCEy UMfJİ AOASl'HIN MONOROS LiMAMlfJDA DEMİdLEMiÇ gULUUAH İN6İLI2 SAVAŞ G£Mİ£ı' AgAMEMUON 'DA ÎM2ALAHAN ATeCK.ES AUTLAŞMASI, OSMAMLI !>EVLETİ t'Ç/A/ AĞIG. KOÇULLfie. Ç BUMLAePAM gteı PE, gOĞAZLAB 'IM İTİLAP PEVLerLEgİ 'NE Ü İ İŞTE, Y/LPIIZrM oepuLAK GgUP <CAAUT/QNLtĞl 'NDAKİ KISA GÖ&Sl// SONUNDA İSTAA/BUL ' PÖAJEtJ MUS7KFA ££/U4L P/>ÇA, AYNI PEN İMifJCE, LİMAMA GİG.EN PüfMAM GEMİLERİUi &ÖEMÜÇ Y£ "SELPİKLE&İ GİSİ GiP£et£J2*'DEMÎfTİ.. GELDIKLERl 6IBI GIDERLERl 50 YIL ÖNCE Cumhuriyet Fen fakültesi civarma yanaşmak adeta imkânsız hale gelmiştir. Saat dokuzda Rekıör Cemil Birsel, Atatürk'ün siyah tüllerle çevrilmiş büyük portresinin altındaki gene Yüksek tahsil gençliği, siyah kordelalarla bezenmiş Atatürk'ün ebediyen olan kürsüye gelerek, Büyük aramızdan üfulü dolayısile Atarmzın derin hatırasma duyduğu derin aayı ifade hürmeten üç dakika sükui etmek için, dün Üniversite edileceğini söylemiş ve koca konferans salonunda salon derin huşua dalınıştır. gözyaşlan arasında bir Üç dakikalık sükuııan sonra toplantı daha yaprnıştır. Bu hazin toplantıya iştirak etmek Rektör, talebeye hitaben, gözyaşlan arasında bir nuııık üzere binlerce genç daha irat etmişür. Salonu ve sabahtn altısından itibaren meydanı dolduran en az beş üniversite konferans bin talebenin gözyaşlan salonunda toplanmağa arasında huşula din/ediği bu başlamıştı. Bu hal saaı hitabeden sonra kürsüye sekizde izdiham derecesini Hukuku Medeniye Doçenti bulmuş, dokuza doğru ise 13 Kasım 1938 Hıfzı Veldeı gelmiş ve ezcümle demişıir ki: "Fezada, öyle yüdızlar vardır ki tabiat kanunları şaşıp ta parçalansalar onların ışıklan gene bize gelmekte devam ederler. İşte, Atatürk de bu yıldızlar gibi ilelebed her Türk ferdini aydınlatacaktır. Ataıürk, hem kendine inandı, heın ınilleıi kendine inandırdı ve daha mühim oy alarak milleti kendi kendine inandırdı. "Atatürk yeni bir ınillet yarattı" demek, hiçbir zaman mübalağalı olmaz. Türk inkilabmın umdesi "umumi menfaatin ferdi menfaatten üstün olmasıdır." Bu umdeyi kaldırmak isteyenlerin üzerine "gençlik" vürür ve ezer. Büvük Ölünün manevi şahsiyeti önünde hürmeüe eğilerek gençliğin acısına iştirc.k ediyorum." Gençlik sonsuz teessürünü izhar etti garipliği öğrenmek için kasabaya gelir ve geldiğinde gerçekten "garip" bir şeyler fark eder. Aslında kasabanın "Erkekler Kuliibü" bütün kadjnları uzunca bir beyin yıkama sürecinden geçirmekte, günün belli saatlerinde çalan düdükler kadınların bir hap almasını sağlamakta ve sonuç olarak kocasına hizmet etmek, onun işlerini görmek, evi temizlemek ve yemek yapmak dışında hiçbir şey düşünmeyen kadınlar ortaya çık SlHHATıNı SEVEKLERE MİİJDE AFYONKARAHİSAR Madensuyu
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle