23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 9 EKİM 1988 ik ve ftemalo*asi Bugün Türkiye'de demokrasi var diyoruz. Ama demokrasiyi içimize sindirememişiz. Çoğumuz demokrasinin gerçek anlamının bilincine varamamış, bu nedenle de halka öğretememişiz. Demokrasinin bir tanımı da çoksesliliktir. Temelinde çoksesli, eşzamanlı düşünce yatar. Batı kültürüne demokrasi yolunda öncülük eden, görsel sanatlar ve çoksesli müzik olmuştur. Sanat geleneğimizde eşzamanlı düşünmeye dayanan sanatlar olmadığı için, bu düşünme biçimi ve çokseslilik kavramı bize yabancı kalmış. Her kafadan bir ses çıkmasını çokseslilik, demokrasi sanıyoruz. Kargaşa ortamı oluşunca da kurtuluşu otoritede arıyoruz. Halk kendisini kurtaracak "baba" arıyor. NAZAN İPŞİROĞLU Son yıllarda teksesli Türk müziğinin kültür yaşamımızda giderek ağırlık kazandığı ve çoksesli Batı müziğinin yavaş yavaş geriye itildiğı görülüyor. Türk müziği eğitimi yapan konservatuvarlann sayısı gün geçtikçe artıyor. Okullarda teksesli müzik, çoksesb müzik eğitiminin yerini almaya başladı. Bu gelişmenin, toplumumuzun ilerlemesini nasıl etkileyeceği üzerinde şimdiye değin pek durulmadı. Bundan bir süre önce kemancı Saim Akçıl, "Müziğin Anlamı ve Işlevi" üzerine kendisiyle yapüan bir söyleşide, teksesli müziğin toplum yapımızı yansıttığını; ataerkil aile düzeninde karşıt fikirlere yer verilmedığıni; bunun demokrasinin gelişmesini engellemiş olduğunu söylüyor ve bugün çoksesli müziğin bizde hâlâ yerleşememiş olmasını geri kalmışlığımıza bağlıyor. Ya da tersi, "müziğimiz teksesli olduğu için, toplum yapımız da teksesli oluyor. Bu da geri kalmışlığı doğuruyor" diyor ve müzik eğitiminin toplumun ilerlemesindeki önemi üzerinde duruyor (Cumhuriyet, 26.12.1987). Kavramlann da modası var. Bir bakıyorsunuz bir sözcük ortaya atılmış, bir iki derken birdenbire yayıhveriyor. Bir süre yaşıyor, sonra ya unutulup gidiyor ya da gerçek anlamı üzerinde durulmadan kalıplaşıyor, soyut bir kavram olarak varlığını sürdürüyor. Şimdi çokseslilik moda oldu. Teksesli müzik, çoksesli müzik derken ağızdan ağıza dolaşmaya, her fırsatta kullanılmaya başladı. özellikle politikada ve demokrasi bağlamında... Nedir çokseslilik? Bu gerçi bir müzik kavramıdır, ama belli bir düşünme biçiminin de ifadesidir ve onu taşıyan bir temel düşünce üzerinde geUşmiştir. Bu olgunun üzerinde hiç durulmadığı için, Sayın Akçıl'ın sözlerine abartı gözüyle bakılıyor. Oysa bunun abartılmış bir yanı yok. Batı dünyasında çoksesli müziğin yerleşmesi ve gelişmesi tarihsel bir olgudur. Düşün tarihi sürecinden soyutlanamaz. Bu nedenle bu yoldan geçmeden çağdaş düşünceye vanlamaz. Çokseslilik, Ortaçağ müziğinde de vardır. Ne var ki armoni bilincinin daha uyanmadığı bu dönemde birbirine koşut yüriiyen seslerin her biri tekses olarak alımlanır. Her biri bir "bireysel ifade" olarak kaldığı için, seslerin birbiriyle bağmtısı eşzamanlı, armonik bir tını olarak alımlanmaz. Armoninin yatay ve dikey ilerleyen seslerin örgüsünden oluştuğu Rönesans'ta girer müzik dünyasına. Sesler eşit "bireyler" olarak kendi üstündeki armoni ilkesine uyarlar, ama bireyselliklerini yitirmezler. Bu yoldan çağdaş düşünceye nasıl ulaşılabilir? Batı tarihsel süreç içinde çağdaş düşünceye varmış. Cumhuriyet döneminde medreselerin kapatılma Biz bu süreci yaşayarnamışız. Ama varlığımızı sürsına ve özgür düşüncenin yerleşmesi için gösterilen dürebilmek, Batı'nın oyuncağı olmamak için, en kıtüm çabalara karşın (bunların başında üniversite re sa zamanda çağdaş düşünceyi öğrenmek zorundaformu, Güzel Sanatlar Akademisi'nin yenilenme yız. Atatürk çağdaş düşünceyi özümsemişti. Çoksi, devlet konservatuvannın kurulması gibi etkin sesli, eşzamanlı bir kültür politikası uyguluyordu. likler gelir. O dönemde sanatın bir toplumun iler Kültür politikasında müziğin yerini btfdiği için, kenlemesinde ne denli etkin olduğu biliniyordu) nakil disi sevdiği halde teksesli müzik yayınını radyoda cilikten, otorite sözüne bağımlılıkıan kurtulamadık. yasaklamıştı. Çağ atlamanın, yol ve baraj yaparak Bugün Türkiye'de demokrasi var diyoruz. Ama olacağını sanmak, eşzamanlı düşünememenin tipik demokrasiyi içimize sindirememişiz. Çoğumuz de bir örneğidir. Köy kökenli yazarlanmızdan Talip mokrasinin gerçek anlamının bilincine varamamış, Apaydın, "Köy Enstitüsü Yıllan" adh kitabında, öğbu nedenle de halka öğretememişiz. Demokrasinin rencilik yülannda onlan Cuınhurbaşkanlığı Senfoni bir tanımı da çoksesliliktir. Temelinde çoksesli, eş Orkestrası'nm konserlerine zorla götürdüklerini, önzamanlı düşünce yatar. Batı kültürüne demokrasi celeri bu konserlerde çok sıkıldığmı, ama sonra ona Yeniçağ düşüncesi Osmanlıya yolunda öncülük eden, görsel sanatlar ve çoksesli çoksesli müzikie yepyeni bir dünya açıldığını anlayabancıydı . müzik olmuştur. Sanat geleneğimizde eşzamanlı dü tır. Çoksesli müziğe kulaklarını tıkamış olanlann Bu gelışmenin temelinde Yeniçağ düşüncesi ya şünmeye dayanan sanatlar olmadığı için, bu düşün bu kitabı okumaları belki yararlı olur. Belki onlatar. Yeniçağ insanı doğayı bulgulamış ve birey ola me biçimi ve çokseslilik kavramı bize yabancı kal ra da Ibrahim Tatlıses'in şarkılannın dışında yeni rak kendi varbğının bilincine varmıştır. Bireyin dün mış. Her kafadan bir ses çıkmasını çokseslilik, de dünyalar açılır. yayla, tekin bütünle olan ilintisinin raüziğe yansı mokrasi sanıyoruz. Kargaşa ortaını oluşunca da Yazıraı Sayın Akçıl'dan bir alıntıyla bitirirken, masıdır bu. Bundan sonra diyalektik Batı düşün kurtuluşu otoritede arıyoruz. Halk kendisini kur onun sözlerine ben de bir şey ekleyeyim. O "Çağ cesi doğrultusunda gelişir müzik. Çoksesli müziği taracak "baba" anyor. Bir başbakan "ben yaparım atlama üç adımsa, ilk adımı müziktir" diyor. Saoperanın doğuşuna götürecek olan tepki (akılcı Rö olur" zihniyetiyle ülkeyi yönetiyor. Dahası, bir dev dece çoksesli müzik değil, kökenini eşzamanlı dünesans müziğine tepki) teksesin, melodinin ön pla let başkanı, huzur sağlamak için halk'ın politika şünmede bulan bütün sanatlar... na geçmesiyle olur. Tekses, armonik yapı içinde bireysel ifade olarak ortaya çıkar. öznel, içten dışa vuran yoğun bir ifade gücüne sahiptir tekses. Ama kendisinin de bir parçası olduğu bir bütünün, armonınin içindedir. Başka deyişle birey bütünün, özgür irade nesnel gerçeğin içindedir. Yeniçağ düşüncesi, Osmanlı toplumuna yabancı kalmıştır. tslam Ortaçağında felsefe etkin bir rol oynadığı halde Osmanlı dünyasına girmemiştir. Felsefenin olmadığı yerde düşünme gelişebilir mi? Osmanlı toplumunda her alanda Ortaçağ zihniyeti sürmüştür. Kültür alanında birkaç örnek vermek gerekirse: Tarih yerine vak'a nüvislik, resim yerine soyut minyatür ile hal sanatı, çoksesli müzik yerine teksesli müzik vb. Kıpırdama ancak Batı etkileri gir' dikten sonra başlamıştır. Müzik alanında da 1828'den sonra çoksesli müzik girişimleri yapümış, operaya ilgi gösterilmiş, ama bunlar saray çevresinde kapalı kalmıştır. (Suha Umur, Abdülmecit Opera ve Dolmabahçe Sarayı Tiyatrosu, Milli Saraylar Dergisi, sayı 1, 1987). Çünkü bu yoldaki çabalara çoksesli müziğin temelindeki düşünceye açüma değil, sultanın kişisel ilgisi neden olmuştur. Eğitimde de bir zihniyet değişikliği görülmez. Bir yandan Batı örneği okullar açılırken öte yandan nakilci medrese öğretimi sürer. yapmasını önlemeye kalkışıyor; susmasını isteme hakkını kendinde görebıliyor. Son günlerde yaşanan olaylara bakıp halkın demokrasiyi anlamış olduğu sanılmasın. Halk, neredeyse yüzde yüze varan enflasyon karşısında tutunacak dayanak arıyor. 1979'da bunun bir benzerini yaşamadık mı? CHP'nin yeniden iktidara gelişini halk nasıl sevinçle karşılamış, Ecevit yönetimine nasıl umut sağlamıştı. Eğer bilinçli olsaydı toplumun belli kesimlerinden gelen baltalamalara karşı koyardı. Öyle olmadı; sigara kuyruğu, zeytinyağı kuyruğu derken dönüverdi. Gerekli demokrasi eğitimi verilmedikçe halka fazla güvenmemeli. Aradan geçen on yıl içinde bu yolda bir oaba gösterildiği de söylenemez. Üstelik demokrasi kendi halinde ilerlerken 12 Eylül'le kesintiye uğradı. Şimdi dört bir yanından budanmış bir demokrasi süreci yaşıyoruz. Budanan bitki daha bir canlanır, gençleşir. Asıl düşündttrücü olan, bu olmasın diye demokrasiye tam ters düşen bir eğitim sisteminin, hiyerarşik otoriter eğitimin, teksesli eğitimin "Türkİslam" geleneği diye uygulanmaya başlaması. PENCERE Pişmanım.. Neden? Ayşin'i sevdiğime pişmanım.. Niçin? Kız sandım, dul çıktı. * Pişmanım.. Neden? Bunca yıl sosyalizme boşuna bağlanmışım.. Doğruyu nasıl buldun? Kontrgerilla'da hayalarımı burdular, Emniyet'te falakaya yatırdılar; doğru yolu buldum.. • Pişmanım.. Neden? Gençlik yıllanmı solculuğa verdim, güzel bir dünya kurulur sanmıştım.. Peki, ne oldu? Vazgeçtim solculuktan; üç parti hayali ihracat yaptım, köşeyi döndüm. • Pişmanım.. Niçin? Berberime uydum, saçımı kestim.. Fena olmamış.. Hayır, hayır.. Ne güzeldi, omuzlanmı okşuyordu, herkes çok beğeniyordu.. Üzülme uzar. Hıçkırıklar... * Pişmanım.. Neden? Ailem zengin, ben kolejlerde yetişmişim, üniversitelerde okumuşum, çevrem var, yeteneğim var; sonra gidip solcu olmuşum, bir şeyler ummuşum... Umduğunu bulamadın mı? Bu halk eşek, bizi anlamadı.. Deme!.. Ben bu halk için kendimi tehlikeye attım; ama değmez bu kör kalabahk için.. • Pişmanım.. Neden? Gençliğimde Babıâli'de az mı devrimci dergi çıkardım; her sayıda polis gelir, hepimizi götürür, tekme tokat içeri atar, küfrü basar... Sonra? Dünyanın bir enayisi ben miyim yahu!.. Holding gazetelerinden birine daldım, iktidar partisine yamandım, her gün Başbakanın yakınındayım.. Eeee?.. ; Şimdi polis selam duruyor. * Pişmanım.. Neden? Bir ömür böyle geçti.. Peki, ne oldu? Biz bu işin sonunu göremeyeceğiz.. Ne yapacaksın? Satacağım kendimi.. İyi para eder misin? Hem de nasıl.. * Nabi sormuş şiirinde: "Bir işi evvel edip sonra pişmanlık nedir?" Pişmanlık bir insanlık halidir, ama bana öyle geliyor ki bugünkü pişmanlar kendi kendilerini aldatıyorlar. Onlar vaktiyle ne devrimci idiler, ne sosyal demokrat, ne solcu, ne de sosyalist... Öyle görünüyorlardı, hem kendilerini hem çevrelerini aldatıyorlardı. Bugün liberal görünüvorlar ya.. İnanmaym, bu da yalan. Pişmaniye Çağ atlamanın ilk adımı EVET/HAYIR OKT4YAKBAL "Zeki, başarılı, şair, yazar, iyi bir yayıncı".. Ahmet Kot diye biri. Siz bu adla bir şair, bir yazar tanıyor musunuz? Bu Kot'un herhangi bir şiirini, bir yazısını okudunuz mu? Ama ANAP Milli Eğitim Bakanlığı'nın üst düzey yetkilileri Bay Kbt'u böyle tanımlamışlar! Her kimse bu üst düzey yetkilileri Bay Kot'la aynı çizgide olmalıdırlar! Yani Atatürk'e, düşüncelerine, devrimlerine ters düşen insanlardır bunlar. Ortaokul okuma kitaplarının kapağından Atatürk'ün resmini çıkarmışlar. Vatandaşlık Bilgisi kitabından 'Cumhuriyet fikren, ilmen, bedenen kuvvetii, yüksek seviyeli muhafızlar ister' sözünü de!.. Bu işleri yapan dayukanda adı geçen Bay Kot imiş! Denecek ki Atatürk'ün resminin kitap kapaklarından çıkartılması o denli önemli mi? Nitekim Milli Eğitim Bakanı Güzel de bu konuyu güzel güzel açıklamış, demiş ki: "Eğitim poiitikamızı anlatırken her fırsatta Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı bir nesil yetiştirmeyi hedeflediğimizi belirtiyorum. Ancak bu neslin nitelikleri arasında 'hür düşünceli' olmak da bulunuyor. Yani şematizmden, klişecilikten, yasakçılıktan uzak bir anlayışın eğitim sisteminde yerleştirilmesr duşünülüyor. Oysa Atatürkçülüğün muhtevasıyla, özü ile değil, şekliyle uğraşılması, hem bizim eğitim felsefemizin, hem de hür düşünceli demokratik bir nesil hedefinin dışında kalmaktadır. Değişen bu dünyada Türkiye'nin yeri de şekilcilik değil, öze dönük öğrenme ve düşünceyi geliştirme olmalıdır." Bılmeyenler de "aman ne güzel konuşmuş, 'hür düşünce'nin yaygınlaştırılrnasında ne yararlı sözler" diyebilir. Oysa gerçek 'şekilcilik' ANAP kafasıdır, o da Bay Güzel'in parlak cümlelerinin arkasında apaçık durmaktadır. Atatürkçülük genç kuşakların kafasında bir şematizm yaratacakmış, ama ANAP eğitimi öze dönük, hür düşünceli bir nesil yetiştirmek' amacındaymış! özgür düşünce ne demektir? Öğrencileri özgürce düşünmeye, her istediğini okumaya, görüşlerini hiç çekinmeden yazmaya, söylemeye yöneltmektir. Ülkemizde böyle bir eğilim var mı? Sosyalist, komünist görüşler, düşünceler hâlâ yasak kapsamında değil mi? Lisede bir öğrenci bir ödevinde 'sol'cu görüşler belirtse o çocuğu hemen okuldan atmazlar mı? Yüksek okul öğrencileri bağımsız bir dernek kurabiliyorlar mı? Düşüncelerini istedikleri gibi serbestçe belirtebiliyorlar mı? Bay Güzel, güzel konuşuyor, ama söyledikleri özden uzak, anlamdan kopuk, ANAP biçimciliğinin, içtensızliğinin kanıtları... ANAP'lılann pek çoğu için, özellikle Türk islam sentezcileri için Atatürk, yıkılması ge(Arkası 13. Sayfada) OKURLARDAN Mavi Tren Ankara'ya kaç saatte gider? 23.00'te hareket ettik. Ankara'ya sabah saat 8.30'da yani 9.S saatte ulaşabildik. Cayet iyi niyetti düşünerek, bir anzası varsa giderilmiştir Ankara'ya rahat ve daha çabuk zannedip pazar akşamı gene 23.00'te bindik. Zaten bUetimiz gidebilmek ümidiyle 30 eytul gidişdönüş olduğu için cuma akşamı gidip, 2 ekim mecburduk. Bu defa yanm saat pazar akşamı dönmek üzere daha fazla süreyle 10 saatte gidifdönüş bilet alıp saat lstanbul'a gelebildik. Dolayısıyla birtakım programlarımız altüst oldu, Yolculuk sırasında da bizlere görevliler tarafmdan hiçbir izahatta bulunulmadu Eğer artza var ise 2 gün önce de vardL Giderilmesi gerekirdi. Vatandas olarak pek çok konuda olduğu gibi bunda da bizlere değer verilmediği, ihmal edildiğimiz inanctndaytm. îlgililerden biraz alâka ve ciddiyet bekleyip, Mavi Trenin Ankara'ya normalde kaç saatte gitmesi gerektiğini ve gecikmelerin sebebini açıklamalanm bekliyorum. YÜKSEL YILDIRIM ERENKÖY "Hür Düşünce"den Yanaymış? BEHICE BORAN'a Alkışlarla, Karanfillerle... • Nermin AKSIN • Alper AKTAN • ilhan ALKAN • SamiALPTEKİN • Çağatay ANADOL • Sadun AREN • M. Ali AYBAR • Rutkay AZİZ • vedat BARANOĞLU • Bahri BELEN • Alpaslan BERKTAY • Tayyar BORA • Nazife CEMGİL • Halit ÇELENK • Niyazi DALYANCI • Adil OEMİRCİ • Mahmut OİKERDEM • Güney DİNÇ • Müşftk EREM • idris ERDİNÇ • Şaban ERİK • Genco ERKAL • Necla FERTAN • Cevat GERAY • Haluk GERGER • Güney GÖNENÇ • Dursun HATKO • Rasih Nuri İLERI • Fevzi KAVUK • Özcan KESKEÇ • Şükran KURDAKUL • veli LÛK • Yılmaz ONAY • Rasim ÖZ • Varlık ÖZMENEK • Erşen ŞANSAL • Tahsin SARAÇ • Sıdıka SU • Türkan SÜREN • Server TANILLİ • Ali TAYGUN • vedat TÜRKALİ ÇAĞDAS YAYINLARt saygı İLHAN SELÇUK CUMHURİYET KİTAP KULÜBÜ (KDV içinde) 2.000 lira 9 Ekim Pazar Saat: 11.00 ZincirlikuyuİSTANBUL 10 Ekim Pazartesi Saat: 20.00 Moda SinemasıİSTANBUL Çağdaş Yayınları Türk Ocağı Cad. 3941 Cağaloğluİstanbui GENEL KATALOG E Cumhuriyet Kitap Kulübü GENEL KATALOG 1988 Gcnel Katalog'un üyelere gönderilmesine 1 Ekim'den itibaren başlandı. Genel Kotolog yainız iiyeler içindir. ezginin günlfigil/ bahçedcki sandâl Türkocağı Cad. 3941, Cağaloğlulsıanbul 512 05 05 (20 hal) Yalnız İlctisat'la Iktisat Bankası Factoring Grubu Ben R.Hosh Ferruh Tanay Rengin Ekmekçioğlu Büyükdere Caddesi 165 80504 Esentepe Istanbul Tel. 174 11 11 İKTİSAT BAIVKASI Dış ticaretin uzman bankası İktisat, ihracatçılara başka ) hiçbir bankanın vermediği bir uzmanlık hizmeti sunuyor:; "Factoring"' | Nedir "factoring"? Türk ihracatçısı için iş potansiyeli « yüksek 35 ülkedeki alıcılar hakkında kesin istihbarat. l Vadeli satışlarda alacaklara peşin ödeme. Ve tahsilat * garantisi. Yani ihracatta sıfır risk. î "Factoring" hakkında daha ayrıntılı bilgi için lütfen İktisat Factoring Grubu'nu arayın. Geleceğin "açık hesap" ticaret sistemiyle tanışın. Yeni r pazarlara sıfır riskle girin. iktisat Bankası <7cT> Factors Chain Intemationaiın ilk ve tek Türk üyesidir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle