25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER hem de dili özleştirme eyleminin başladığı günde, dil bayramında: "Dil İnkılabı." Yukandaki tutarsızlığı içlerine sindirebilenler açısmdan, belki bir ölçüde "abece inkılabı", "şapka inkılabı" denilebilir. Bunlarla bir abeceden (alfabeden) bir başkasına geçildiği; kılıkta, başlıkta değişiklik yapıldığı anlatılabilir. Ama, "dil inkılabı" denildi mi, özleşmeye karşıt eylemden yana isek, tutarsız da olsak çünku tutarlı olmak için 'lisan inkılabı' demek gerek doğru terim kullanıyoruz, demektir. Yok eğer "dil inkılabıyla" Türkçede özleşmeyi, arılaşmayı amaçlıyor ve savunuyorsak, inkılap sözcüğünü kullandığımız anda, eylem, devrimliğini, "inkılaplığını"; eylemi yapan da devrimciliğini, "inkılapçılığını" birdenbire yitirecek, hatta karşıdevrimci^ liğin çizgisine düşecektir. Hem dilde devrim, en' azından yenilik yanlısı olmak, hem de devrim yerine inkılap demek... Tutarsızlığa bir de iç çelişki eklenmiyor mu burada? Ama biliyorum. Önyargı>la huküm giydi bir kez "devrim" sözcüğü. Artık kullanılamaz. Ne ki bu noktada unutulan bir şe\ var: Atatürk dil devrimini, Türk çocuğunu ezbercilikten laırtanp yaratıcılığa yöneltmek; kavram, sözcük dağarcığını zenginleştirmek için yaptı. Çünkü kavram ve sözcük dağarcığı yoksul bir dil, insan zekâsının çevrenini (ufkunu), duşüncesini daraltırdı. Kullandığı kavram ve sözcük sayısınca düşunurdu insan. Sözcükler Türkçe olmalıydı ki, Turk çocuğunun kafasında çağrışım ışıklan yansındı. "Taklip" sözcüğünü bilmeyen bir Türk çocuğunun kafasında "inkılap" iğreti ve yabancı bir kanser gözesi gibi donar kalırdı. Oysa devirmek sözcüğünun sahibi Turk çocuğunun zekâsı, "de\rim" deyince hemen kımıldardı. Sözgelimi istikra, talil yerine tumdengelim, tüme\arım denilince de aynı olay' yaşanmıyor muydu? lşte anadilin vumcu gücü bııydu. toplumun her kesimindeki değerlerin, çağdas ölçütlere göre iyiye doğru, ansızın ve çoğu kez zorla, kesin ve tümel bir değişimi ve sürekli oluşumdur." Bunun tersi ise karşıdevrimdir. Bu tanım açısmdan bakıldığında düşünsel ve tarihsel hazırlık, dilde özleşmeden yanadır; Osman i lıcalaşmaktan değil. Üstelik bu tutum iyiye doğru ı da değil. Dili kendi doğal akışı içinde bırakmak ise, ! devrim defil evrim. Atatürk, dilde hep devrimden yana olmuş, evrimi reddetmiştir. Dilin hızla yalın j laşması onun değişmez ülküsü olmuş, bu ivmeye \ uyamayanları bırakıp yürümüştür. Öyle ki, dilde devrimden yana olanlardan F.R.Atay, Çankaya ad ' lı yapıtında, bu ivedilik karşısında sık sık baş kaldırdığını yazmakta, ama Atatürk öldükten 1015 yıl sonra dildeki gelişmeyi görünce ona hak vermekte ve şöyle demektedir: "Aradan yıllar geçtikten sonra o çapta bir inkılapçı ile bizim çapta inkılapçılar arasındaki farkı ne kadar iyi görüyorum!" (Çankaya, c.II, s.600). Eğer Atatürk'ten yanaysak dilde evrimden değil, devrimden yana olmak zorundayız. Çünkü onun deyişiyle "idarei maslahatçılar devrim yapamazlar." 23 EKİM 1988 Dil Bayranımda "Dil tnkılabı" Son yıllarda kimi sözcükler çeşitli nedenlerle dilden dışlanmaya çalışılıyor. "Devrim", "ülkü" gibi sanık, hayır hayır yargılı sözcükler resmi dilden resmen kovuldular. Bildiğim kadarıyla bunun nedeni, anılan sözcüklerin bir zamanlar aşırı uçların sav sözlerine konu olmalan, o dönemleri ammsatmalan imiş. Bu gerekçe bana, eski dönemlerde suçlanıp yargılanan hayvanların, cesetlerin ve eşyaların cezalandırılmasını, Darius'un yargıladığı boğazları, denizleri kamçılatmasını anımsattı. Anımsadıkça da şaşırdım. Atatürk'ün "devrim" sözcüğünü doyasıya kullandığını, "ülkü" sözcüğünü manevi kızına ad olarak verdiğini düşündükçe de üzüldüm. PENCERE Ateşten Köprü Doç. Dr. SAMİ SELÇUK Biliyorum, ne zaman Atatürk "llke ve tnkılapları" denilse, anadil bilincini kazanan herkesin tüyleri diken diken oluyor. "llke" dupduru, Türkçe bir sözcük, "lnkılap" ise, "üç lisandan mürekkep" diye tanımlanan yüzde yüz Osmanlıca bir sözcük. Hem de Jilde barbarizmin (*) görkernli bir örr<*ği. Çünkü ne Arapçada, ne Farsçada var. Aşağılık duygusunun pençesinde kıvranan ve anadilleri Turkçeyi küçümseyen Osmanlı aydınlannın tef'il kahbından uydurdukları terzil, tenkid, tensib; tefe'ül'den uydurdukları teessüs; istif'al'den uydurdukları isticvab, istihsal gibi kökü kökeni belirsiz bir sozcuk bu. Hadi, "inkılap" sözcüğünüıı bu yapısal bozukluğunu, Türkçe ses düzenine uymazlığını görmezlikten gelelim ve Türkçe köklerden türetilenlere uydurma diye karşı koyanların bu soyu bozuk (nesebi gayri sahih) sözcüğe sahip çıkmalarını hoşgörelim. Ama ilke ile yan yana gelmesındeki tutarsızlığı (insicamsızlığı) nasıl bağışlaya biliriz? Onlara yardımcı olmak için Atatürk "umde ve inkılapları" demelerini oğütlemek gerekmez mi? Biliyorum, son yıllarda kimi sözcükler çeşitli nedenlerle dilden dışlanmaya çalışılıyor. "Devrirn". "ülkü" gibi sanık, hayır hayır yargılı (hükümlu) sözcükler resmi dilden resmen kovuldular. Bildiğim kadarıyla bunun nedeni, anılan sözcüklerin bir zamanlar aşırı uçların sav sözlerine konu olmaları, o dönemleri ammsatmalan imiş. Bu gerekçe bana, eski dönemlerde suçlanıp yargılanan hayvanların, cesetlerin ve eşyalann cezalandırılmasını. Darius'un yargıladığı boğazları, denizleri kamçılatmasını anımsattı. Anımsadıkça da şaşırdım. Ataturk'un "devrim" sözcüğünü doyasıya kullandığını, Bir yazımda devrimi şöyle tanımlamıştım: "Du"ülkü" sözcüğünü manevi kızına ad olarak verdişünsel ve tarihsel bir hazırlık sonucu, devrimin teğini düşündükçe de üzüldum. mel amacının izin verdiği ölçüde, eski öz ve değerŞimdilerde yukarıdakilere bir yenisi daha ektendi; leri de kullanmak suretiyle nitel ve yapısal açıdan Çagın Burada bir çağırıda bulunmak istiyorum: Türkçenin özleşmesinden yana olanlar da ona karşı olanlar da inanıyorum ki, ülkenin ve ulusun iyiliği için çalıştıkları inancındadırlar. Öyleyse "gelin tanış olalım, işi kolay kılalım." Birbirimizi ideolojik sloganlarla suçlamayalım. Bir ulusun ulus olabilmesi için özdilıni konuşması gerekir. Yabancı sözcüklerin istilasma uğramış bir dil, ulusu parçalar ve yıkar. Bu konuda ileri uluslann yaptıklarına bakalım. Alman, Macar, Çek, lbrani dillerindeki özleşme eylemlerini gözden geçirelim. Ben gelecek yazımda Fransa'daki durumu sergilemek istiyorum. (•) Dilde barbarizm (barbarısmc, barbarismo), bozulmu; ve dolayısıyla kurallara aykırı olarak yaralılmış ya da kullanılmış sözcilklerden yararlanmak yanılgısını anlatan bir dilbilim lerimidır. Samldığı gibi yabanıllık vb anlamda defıidır EVET/HAyiR OKTAYAKBAL OKURLARDAN Erzurıuri'da tophı Türk mesan ve Ermeni ihaneti Erzurum 'un bir köyünde bulunan tophı mezar, geçenlerde televizyonda birinci haber olarak verildi. Cihan savaşı yıllarında Doğu'da çeteler kurarak Türk ordusuna saldıran, düşmanlarımızkı işbirtiği yapan ve fırsat buldukça da katliamlar sonunda öldürdüğü yurttaşlanmızı, toplu mezarlara gömen Ermeniler, vatana ihanet etmiştir. Çünkü asırlarca bir arada yaşadığımız bu Ermeni asılU vatandaşlanmız, Osmanlı lmparatorluğu döneminde, bakan olacak kadar devlet hizmetine kabul edilmiş, istediği ticareti serbestçe yapmış, istediği yerde oturmus ve mal sahibi, para sahibi olmuştur. Bütün bunlara karşıltk çelecilik yapanlarm da cezalandınbnalan gerekirdi herhalde. Her şeye karşütk bugün dahi birlikte yaşadığunız Ermeni vatandaslanmızm hiçbir şikâyeti yokken; Amerika ve Fransa 'da yu^ayun Ermeniler yıüardır aleyhimizde dünya kamuoyunu kandırmak için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Diplomatlarımıza karşı sayısız cinayetler işleyerek, uünyanın ilgisini sağlamaya calışarak, o tarihlerde Anadolu 'da yasamakta olan Ermeni nüfusundan fazlasının yok edildiğine aşağı yukan dünyayı inandırmış bulunuyorlar. Buna karşı biz, yüz kişinin öldürülerek toplu bir mezara gömüldüğü bir katliamı dünyay a duyuramıyoruz. Hepsi Türk olan yetkililer kazı yapıyor, cesetleri ve bunlarm Türkler olduğuna dair kanıtları buluyor, olayı çocuk da olsa o tarihte yaşamış kimseleri buluyor ve tdevizyonumuzdan duyuyoruz. Böyle bir delii, Ermenüerin eline geçmiş olsaydı dünyayı ayağa kaldınrlardı. Televizyonda yapılan açıklamalarda, daha başka mezar yerlerinin de belirlendiği belirüldi. Hiç değilse bundan sonra yapılacak kazüarda dünya kamuoyunun ilgisini çekecek, uluslararası bazı örgütlerden davet edilecek kimselerin bulunmasmı uığlayalım. Bu kazı neticeUrinin dünya televizyonu ve bastnına yansımasını sağlayalım. Aksine davranış, havanda su dövmek gibi bir şey oluyor. TURGUT TURAN/ İSTANBUL ücreti ödeyen yolcu bu kez Murat MahaUesiYıldınm MahaUesi arası için üçüncü ücretini ödemek zorunda btraküıyor. Bu ücret uygulamasına itiraz eden yolcu olursa, şoförün yanında bulunan bir veya iki yardakçıst tarafından tartaklanarak hakarete maruz bırakıhyor. Sayısız tanık olduğum olaydan bir örnek verümek istenirse, 34 HR 974 plakalı bu hattın mtnibüsü, 13.10.1988 tarihinde saat 18.20 sıralannda üçlü tarifeyi uyguladı. Bu güzergâhta, sabah ise gidiş saatlerinde de uygulanıyor. Olusturulan sivil görevUlerin işten dönüş saatleri olan 18.0020.00 saatleri arasında lütfen bu hattın minibüslerini kontrol etsinler. Yine bu haik soygunculan nitetiğindeki bu hattın minibüsçülerinden bazüarı ise Topkapı 'dan geri dönerek, yolu ikiye bölerek çalışmaktadıriar. tlgih'lerden rica ediyoruz. Bu minibüsler kontrol edüerek bu soygun olayı önlenmeUdir. Çahşan ve eUne stnırlı para geçen işçi kesimi çok mağdur edUiyor. BİR OKUR Çehov'u Tanımak İçin... Arrton Çehov 6 Şubat 1898'de Paris'teydi. Fransa'yı alt üst eden Dreyfus olayında Emile Zola'nın takındığı dürüst davranışı bir mektubunda şöyle övüyordu: "Önemli olan şu ki Zola içtenliklidir, yani yargılarını salt gördükleri üzerine kurmaktadır, yoksa başkaları gibi görünüşlere değil. İçtenlikli insanlar aldanabılirler Ama onların yanılgıları, hesaplı kitaplı yalanlardan, önyargılardan ya da politik düşüncelerden daha az kötülük yaratır. Dreyfus suçlu olsa bile Zola haklıdır. Çünkü yazann görevi suçlamak ya da işkence etmek değil, suçlular için bile olsa, hüküm giydikleri cezalarını çektikleri andan başlayarak yardım için araya girmektir. Büyük yazarlar ve sanatçılar politikaya, kendilerini ancak ona karşı savunma zorunda kaldıkları ölçüde girmelidirler." Büyük Rus öykü ve oyun yazan Anton Çehov'u yazınsever okurlarımız çok yakından tanırlar. Böyle büyük yazarları, ki gerçekte onlar büyük birer 'insan'dırlar iyi tanımak, yaşamlarının öyküsünü, baslanndan geçenleri öğrenmek gereklidir. Bu konuda iki önemli kitap var, biri Ada Yayınları'nda çıkan Henri Troyat'nın 'Çehov, YaşamıSanatı'. öteki de Cem Yayınları'nda ikinci baskısı yapılan tam 37 yıl sonra! Irene Nemirovsky'nin "Bir Yazann Romanı: Anton Çehov'un Yaşam Öyküsü'... Bu iki özyaşam öyküsünü okursanız hem Çehov'un yaşadığı yılların Rusya'sını, yazın ve sanat dünyasını, hem de Anton Çehov'un iç ve dış evrenini tanıyacaksınız. O birbirinden eşsiz oyküler, oyunlar nasıl, hangi etkilerle yazılmış, onların yaratılış nedenleri... Irene Nemirovsky'nin kitabını çeviren, bu satırların yazandır. 1949 yılında Mılli Eğitim Rus Klasiklerine Yardımcı Eserler dizisi için çevirmiştim bu güzel kitabı... Ertesi yıl yayımlandı, kısa sürede tükendi. Ne var ki DP iktidan, bakanlığın klasikter dizisini durdurmamışsa da hızını azaltmıştı. Hele Rus klasikleri mi, bunlar hiç yayımlanmasa daha iyi! Bu yüzden Nemirovsky'nin "Çelov'un Ha/atı" adlı kitabı bir daha basılmadı. Otuz yedi yıl geçti aradan! Bu arada bu çeviriyi yeniden ele aldım, aslıyla karşılaştırarak yazdım. Yazdım diyorum, çünkü o kadar benimsemiştim ki, bu özyaşam öyküsünü sanki gençlik yıllarımda yazmış olan bendim! Böylece 'Çehov'un Hayatı' tam 37 yıl sonra 'Bir Yazann Romanı' adıyla yeniden okurların karşısına çıktı. Irene Nemirovsky, Rus soyundan gelen bir yazardı. Dilimize başka kitapları da çevrilen bu genç kadın İkinci Dünya Savaşı'nda bir toplama kampında öldü. 'Çehov'un Hayatı'nı tam anlamıyla bitirememişti, sma kitap yine de bir roman gibi okunuyor, Çehov'un iç dünyasını başarıyla yansttıyordu. Nemirovsky'nin büyük yazar Çehov'u en iyi anlayanlardan, tanıyanlardan, onun acılarını, sevinçlerini en içten duyanlardan biri olduğu belliydi. Yakın yıllarda bir başka, Rus soyundan gelen yazar, Henri Troyat da Çehov' adlı bir kitap yazdı. Troyat'nın kitabı, Nemirovskyninkinden daha kapsamlı, daha ayrıntılı; yine de iki kitap arasında büyük benzerlıkler, yakınlıklar var. Ikisi de Çehov'a sevgiyle, anlayışla yaklaşmış. Bu yüzden her iki yapıt da bir yaşam romanı olarak etkileyici, kalıcı... Troyat, daha önce Dostoyevski, Puşkin gibi büyük Rus yazarlarının yaşam öykülerini de yazmıştı. Bu iki büyük yapıt da dilimize çevrilmiştir. Çehov'un da dilimize, hem de Vedat Günyol gibi usta bir yazar, usta bir çevirici tarafından kazandırılması ayrı bir önem taşıyor. Çehov'la ilgili bu iki kitabı okuyanlar kendilerini 19. yüzyılın ikinci yarısındaki Rus köylerinde, kasabalarında ve Moskova, Yalta gibi kentlerde, bu yerlerin sanatla, yazınla ilgıli çevrelerinde bulacaklar, Çehov'un yakınlık kurduğu Tolstoy, Gorki gibi büyük sanatçıların onun yaşamındaki yerlerini, etkinliklerini göreceklerdir. Tolstoy, bir 'peygamber' sayılıyordu. Gorki, bir ateşli devrimciydi. Çehov ise onlara benzemeyen bir yaratılıştaydı. Gelecekten umutluydu, şiddete karşıydı, yazann hiçbir partiye bağlanmamasından, vicdanına uyarak gerektiğinde sağa da sola da vurabilmek hakkının sağlanmasından yanaydı. Çehov'un sözünü ettiğim o ünlü mektubunun şu satırları bugün de gerçek yazarlara, sanatçılara yol gösterici, aydınlatıcı bir nitelik taşıyor kanısındayım: "Yazann görevi suçlamak ya da işkence etmek değil; suçlular için bile olsa, hüküm giydikleri ve cezalarını çektikleri andan başlayarak yardım için araya girmektir. Büyük yazarlar ve sanatçılar, politikaya, kendilerinı ancak politikaya karşı savunmak zorunda kaldıkları ölçüde girmelidirler." Aynı güzergâhta üç tarifeli minibüsler ÖzeUikle akşam işten dönüş saatlerinde VeznecüerBayrampaşaYddınm MahaUesi hattında çahsan minibüsler, halkı soyarcasına üç tarife uygulamaktadırlar. Vezneciler'den, duraktan daha dolmadan 56 yolcu ile hareket edip yolda Edimekapı Topkapı yolcusu topluyor. Topkapı'da yolcuyu indirip, Bayrampaşa Murat MahaUesi dolduruyor. Eğer Vezneciler'den binip Topkapı'da inmeyip Bayrampaşa 'ya gitmek isteyen yolcu varsa, onu ikinci bir ücret vermeye zorluyor. Murat Mahallesi'ne gelindiğinde, durakta bekleşen yolculardan Yıldınm MahaUesi dolduruyor. Vezneciler'den binen Topkapı 'da inmediği için ikinci "Bugün pazar.." • ." " '' K Nazım diyor ki: "Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar." Ne var ki ben cezaevinde değilim; bu yazıyı cumartesi sabahı yazdığım için pazarın güneşli mi, bulutlu mu olduğunu kestiremem... Ancak hapiste yatan gazeteciler de var, bu pazarı açlık grevinde geçirecek mahkumlar da... Selim Açan, Bursa Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Tansıyon düşüklüğü, iç kanama ve ağırlaşan durumuyla bu pazarın 24 saatini nasıl yaşayacak? . ^ Tanır mısınız Selim Açan'ı? ' ~ > 1975197B yıllannda Halkın Kurtuluşu dergisinin yazı işleri müdürü... Göklerde yol alan bir uçak, deposundaki yakıtı üssüne geri dönemeyecek kadar harcarsa, "dönüşü olmayan nokta"y\ aşmış sayılır. Bugün Türkiye'nin hangi hapishanesinde açlık grevi var? Kaç genç insan dönüşü olmayan noktayı aşarak ölüm yolculuğunu sürdürüyor? Biliyor muyuz? Yeni Adalet Bakan ı Mehmet Topaç bu pazarını nasıl geçiriyor? Kimi cezaevinde kıtapların, yazı makinelerinin, radyolann, teyplerin toplandığını, "görüş'ierin kısıtlandığını, tek tip elbise uygulamasının başlatıldığını ve siyasi mahkumlann hayattannı ortaya koyarak açlık grevini sürdürdüklerini biliyor mu? Pazar günü Sayın Bakan sıcak evinde çoluk çocuğuyla rahat ve neşeli midir? Yüreğinde hiç mi tedirginlik yok? • 6 Kasım 1983'ten temmuz 1988'e kadar tam 171 gazeteci tekme, tokat, sille dövülmüş, hırpalanmış... Cuma günü bizim gazete, yazar Engin Ardıç'ın 21 ay hapse mahkum edildiğini yazıyordu; Başbakan Özal'a hakaret gerekçesiyle ceza yiyen yiyene... Kerim Korcanın 'Ateşten Köprü"adlı kitabı piyasayaçıkarçıkmaz toplatıldı. * O Kerim Korcan ki bu 'Ateşten Köprü"de yarım yüzyıldan beri yürüyor. 1938'de Nazım Hikmet davasında 10 yıl hüküm giymiş Kerim Korcan, mahpusluğu ve üstüne askerliği bittikten sonra İstanbul'da marangozluk yapmaya başlamış. Dr. Hikmet Kıvılctmlı ile Vatan Partisi'ri\ kurduğundan 195759 arasını tutuklu geçirmiş. Hapishane üniversitesinden diploma aldıktan sonra yazarlıöa başlamış; romanlar, öyküler, oyunlar yazmış; eğmemiş başını, dik tutmuş; dönmemiş, dosdogru yürümüş; gelmiş 1988'e... Kolay değil yarım yüzyıl... Ve Türkiye 1988'de bir yandan AT'nin eşiğine yüz sürerken, öte yandan kravatlı militerlerin ikiyüzlü oyununda insanlar pul gibi harcanıyor. "Ateşten Köprü"yü yayımlanmadan okumuştum; şunları yaz. mışım Korcan için: "Kerim Korcan, tıknaz, sağlam yapılı, olduğu gibi bir adam... Nedir yaşamı? Bilmeyiz. Vallahı ömür insanlanz. Edebryat merakhsı çoğu kişi, sözgelimi Fitzgerald'ın insanın soluğunu kesen yaşamını biiir, güzelim Zelda'sının çılgınlığını da ıctğına cıcığına kadar; ama dün ve bugün ülkemizin zindanlannda kafasını duvartara vura vura yazmaya çalışmış insanlanmıza ne kadar uzağızJ Oysa bu, bizim hayatımız. Neden yazıyorum bunlan? Elimde Kerim Korcan'ın anıları var: 'Ateşten Köprü.' Daha basılmadı. Okuyorum, sayfa sayia yüreğime kor düşüyor. Kerim Korcan, Sansaryan Hant'nda 'müdüriyettedir. Zamanın gereği yerine getirilecek. Nasıl? Şefin önündedir | sanık. Adam masanın üzerinde bir kâğıt abr, yazar: i 'Hayat bir kuru kestanedir'." I FAİZLERDEN BEKÂRETE, ÖZEL YAŞAMDAN SİYASETE Niçin toplarlar Ateşten Köpa/'yü? Selim Açan neden açlık grevi yapar? Türkiye'de demokrasi olduğu için mi? Yoksa Türkiye'de insan hayatı bir kuru kestane olduğu için mi? Rezilligin türlüsü vardır, biri de içerde bu işler oiurken dışarıya dönerek elbirliğıyle "Bizde demokrasi var" temposunu tutmaktır. Bugünkü yazıyla o tempoya uymayan bir şeyler yazdıksa. affola... • ' * ÖZALLA DOBRA DOBRA Türk siyjasi hayatnda bir Semra Özal faktörü var mı? Semra Özal'ın Başbakan Turgut Özal üzerinde etMsi nedir? Semra Özal: • "Bana Evita diyorlar. Ama ben mukayese edilmeyi sevmiyorum." • "Turgut özal, resmen Başbakanlık Danı?manlığı teklif etseydi seve seve kabul ederdim." • "Hangi bakanlığı en iyi yapardım? Benim için Dışişleri güzel, Kültür ve Turizm çok güzel..." • "özal'a suikastın bir kişinin işi olduğuna inanmıyorum." • "Efe'nin aileye getireceği golinin bakire olup olmaması kendi bileceği iş." • "Turgut Bey'in ailesi beni çok iyi tanıdıkları için yapacaktarı eleştinlere alacakları cevabı bildiklerinden beni değiştirmeye, eleştirmeye cesaret edemediler." Rady Fish, Nâzım'ı anlatıyor: "Karşısında hiçbir kadın dayanamazdı... Nâzım, Atatürk'e 'Ben deniz kızı Eftalya değilim' dememiştir..." • Evren'in "141142. maddalere evet, 163. maddeye hayır" demesi, Özal'ın denge hesoplannı bozdu. 0 Hüsamettin Cindoruk: "Uberal demokrasiyi savunan bir kiji, komünist porti kurulmasında sakınca göremez." 0 Edebiyattan uyarlanan filmlor tartışılıyor. Attilâ llhan: "Ortaya geveze filmler çıkmakta." Ömer Kavur: "Sinemacı, yazaro ihanet edebifır." Pınar Kür: "Film yönetmenindir, kammam." 0 Nerede o eski cepçiler, nerede o eski çantacılar... Yonkesicilik, tarihinin en büyük bunalımını yaşıyor. 0 Mastürbasyon kazaları. Felaket geliyorum demez... MUHARREM MİNOZ 1950 Ölumünun 9. yıldönümünde, yolumuz anınla aydmlanıyor. Onca yıldır açılan her yaramızda ve açan her çiçeğimizdesin. Seni sevgiyle anıyoruz. ARKADAŞLARI ADINA KEIVAN YILMAZ \> BUGÜN ÇIKTI Nâzııtı Hlkmefln yoyıııtlcıııııtcııııış fotograftan noKta llultalık Dağıtılacak miktar B.Almanya 412.000 kg. ttalya 173.000 kg. İngiltere 44.000 kg. . ' TÜM DEMOKRAT VE YURTSEVERLERE ÇACRI Tuzla'da 7/10/1988 günü poüsler tarafından öldürülen oğullarımız adına ba$latılan maddi ve manevi kampanyamıza insanlık onuruna saygı duyanlan katılıma çağınyonız. Ailekr adına AHMET ADALI İş Bankası Kadıköy Şubesi Hes.No: 239S729 Yapı Kredi B. Kadıköy Şubesi Hes.No: 153180 TEKSTİL VE HAMMADDELERİ İHRACATÇILARINA Hayatm ı ^ M ^ S ^ ' s u n u yakalayın Yanılgı: DUYURU AET'ne yörıelik kategori 1 pamuk ipliğinde serbest kota dağıtımı 24.10.1988 Pazartesi günü yapılacaktır. Serbest bölümden fırmalann bir veya birden fazla SİB ile bir defada müracaatta bulunabilecekleri azami limit 60 tondur. Tempo DİN ELDEN GİTMİYOR! S.S. SİLAHLI KUVVETLER MENSUPLARI SUBAY MEMUR KONUT YAPI KOOPERATİFİ YÖNETİM KURULU'NDAN DUYURU Kooperatifimızın Olağanüstü Genel Kurulu aşağıdaki gundem maddelerını göruşmek iızere 20 Kasım 1988 Pazar gunü saat 9 00da Beşiktaş ANIL DÜĞÜN SALONU'nda yapılacaktır Sayın ortaklarımızın toplantıda hazır bulunmaiarını, bızzat gelemeyeceklerin bınncı derecede akrabalarına veya bir crtağa vekâletname vermek suretı ile kendılerıni temsıl ettırmelerını rıca ederiz Saygılarımızla, Yönetim Kurulu '. S.S.SİLAHLI KUVVETLER MENSUPLARI SUBAY, MEMUR KONUT YAPI KOOPERATİFİ GÜNDEM 1 Açılış ve saygı duruşu, 2 Toplantı dıvan heyetinın seçimi, 3 Dıvan heyetine toplantı evrakını imza yetkısı verılmesi. 4 Görevden çekilen aenetçılenn yerıne 01.01.1988/31 12 1988 dönemi için yenı denetçılerin seçimi, 5 Kooperatifin ısmınin değıştirilmesı hakkında karar alınması, 6 Taahhutlerını yerıne getırmediklerınden ortaklıkları kendiliğinden duşen ortaklar hakkında Yönetim Kurulunca verilen kararların onaylanması. 7 Aynı konut tipindeki ortakların ödeme durumlarının eşıtlenmesi ve ortakların taahhütlerının yeniden düzenlenmesi hususunda Yönetim Kuruluna yetkı verilmesı, 8 Taahhutlermi zamanında yerine getirmeyen ortaklara gecikme faızı uygulanması hakkında karar alınması. 9 Kooperatiften ayrılan ortaklara odediklerı mıktarların iadesı hususunun görüşülmesi, 10 Dilekler ve kapanış. Sorulduğunda "Elhamdülillah Müslümanım " diy en mily onlarca insan... Her şey şeriatçılan yalcmliyor. Türkiye'de büyük çoğunluk "mümin". Ama laikliğe de inaıııyor. "Iiberal Müslümanlan" tammadan Türkiye'yi tanımak mümkün mü?, Zeki Müren, Erruğnıl Gunay, öğretim üyeleri, oğrenciler, tüccarlar anlatıyor... CIA AJANIAGEE İLE KONUŞTUK Tezgah: Türkiye'de nerelerde CIA ajanJ lan var? MITCIA ilişkileri hangi düzeyde? "Dost ve mütteük" bir ülkede askeri darbe koşullan nasü hazırlanır?... KUTLUSARG1N: "REFERANDUMA VARIZ!" ^ f ^ ^ ^ g TBKP lıderleri EvTen'in konuşmasını nasıl değerlendiriyor? Demirel'i neden suçluyor, Ecevit'i niye övüyorlar? Tempo sordu. içerden yanıtladılar. Müracaatlar 09.0018.00 saatleri arasında kapalı zarf içinde ahnacaktır. Zarfların içinde serbest ihracat beyannamesi ile müracaat formları dışında herhangi bir belge bulunmayacaktır. Her SİB için ayrı bir müracaat formu düzenlenmiş ve birbirine zırabalanmış olacaktır. Müracaat formunun örneğine uygun olması ve form üzerindeki bilgiler ile SİB'ndeki bilgilerin birbirini aynen tutması şarttır. Dolayısıyla ek liste (packing liat) yapılmayacak, her birim fiyat için ayrı SİB ve müracaat formu düzenlenecektir. Aksine durumlarda talep değerlendirmeye alınmayacaktır. Zarfların üzerinde talep sahibi firmanın unvanı, kategori numarası ile sağ üst köşesinde kaç adet SİB ihtiva ettiği yazılı olacaktır. Müracaatlar Türkiye genelinde en yüksek fiyattan başlamak üzere is'af edilir. Bilgisayar girişlerinin sağlıklı olmasını teminen düzenlenen yeni müracaat formlan, ilgili birliklerden temin edilebilir. Üzerinde silinti ve kazıntı bulunan SÎB ve müracaat formları kesinlikle değerlendirmeye alınmayacaktır. Skandal: I Paranoya, şizofreni ve depresyondan mı şikâyetçisiniz? Devlet Planlama Teşkilat'na başvurun! Erain Çölaşan yazdı. j "Cezayir'de istenen ekmek, savunulan din, beklenen Tanzirnat". Artun Onsal gördü ve yazdı... B j ^ 5 i 9 Engin Ardıç davet etü: "İstiklal Marşı'nı söyleyemiyorsak taruşolım bari!" Hızlı bacılar hızh gazetedye karşı. Beşiktaşlılar övünmekte hakh mı? AKDENİZİSTANBULEGEANTALYAULUDAĞ İHRACATÇI BİRLİKLERİ GENEL SEKRETERLİĞİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle