Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAVLAR VE GÖRÜŞLER derek yaptığımız araştırmalarda, doğal yaşhhk nedeniyle pek çok hastanın ölüp gittiğini, ortalama 4.000 kadar bilinen hasta kaldığıru saptadık. Bu hastalaruı da her yıl yüz kadarı yaş nedeniyle ölup ömür boyu çektikleri acüardan, dışlanmalardan, itilmelerden kurtulup huzura kavuşuyor (Eğer ölüm huzur sayüırsa!). Bir o kadar kişiye ise yapılan araştırmalar sonucu cüzzam tanısı konuyor ve sayı hep aynı kahyor. Biz ise, istiyoruz ki ulkemizdeki tüm bilinmeyen, tam konmayan hastalara ulaşahm, hepsini tedaviye alalım ve 2000 yılında, "Türkiyemiz'de cüzzam denetim altına alınmıştır" diyebilelim, ama gerçek anlamıyla. Çok talihsiz bir yaklaşım getirilmektedir cüzzam konusuna, bazı ulkelerde. Birtakım hastalıkları yok saymakla, adlarından söz ettirmemekle, iç v ; dış kamuoyunu sakin tutmak yöntemi bu konuda da geçerli sanılmaktadır. Cüzzam hastalığının varhğının dış ilişkilerimizi ve turizmi etkileyeceği gibi görüşler on yıllardır bazı yöneticilerin önyargısı olmuştur nedense. Oysa beş milyona yakın cüzzamhnın yaşadığı Hindistan'a, milyonlarca hastamn bulunduğu Afrika ülke'erine, on binlerce cüzzamhnın var olduğu Güney Amerika'ya turistler akın etmektedirler. Dünyaya, akılcüığa açık turistler, gidecekleri ülkelerde daha başka uygarlık koşulları ararlar ve de kendilerine cüzzamdan bir zarar gelmeyeceğini çok iyi bilirler. rikti içimde. 1976 yılında ilk dernek kurma girişiminde ve ondan sonra, çeşitli tepkilerle yaklaştı olay a insanlar. Bağnazlıktan ve ön yargılardan arınmış, çoğu alçakgönüllü ve olgun bazı kişiler, seve seve destek oldular, hele gençler, onlann arasından gözleri parlayan, yürekleri insan sevgisi, kafalan artı bilimle dolu birkaçı sarıverdi etrafımızı. tnsanın, olumlu ve toplumsal bir uğraş için çevresinde içten pazarlıksız, çıkar düşünmeyen, verdikçe alan, mutianan kişilerden destek bulması öylesine güzel, huzur ve umut verici ki, ortahktaki tüm yolsuzluklar, bencillikler, her şeyin çıkara bağh oluşu, sömürünün kurallaşmışhğı ister istemez bir perde arkasına çekiliyor. Evet, son on yılda, genç, yaşh, birçok güzel insanla birlikte epey yol aldık, hastalarımızın birçoğunun ırak köylerdeki evleıine dek vardık, onların yoksul aşını, gözyaşlannı, dertlerini paylaştık, sağaltımlannı düzenledik, hastaneye gelmesi gerekenleri getirdik, aramızda konuk ettik. Gözlerine, ellerine, ayaklanna ameliyatlar, pansumanlar, masajlar yaptı genç hekimler, hemşireler. Yoksulluklarına biraz olsun çözüm getirmeye çahştık ve de en önemlisi, sahip oldukları çocuklarm daha sağhklı ve daha güvenli bir geleceğe varmaları için eğitilmelerine katkıda bulunmaya, burslar sağlamaya çaba gösterdik. Bugüne dek bakımsızlık, cehalet ve yoksulluktan sakat olan hastalarımızın çocukları okur, aydınlamr, bilinçlenirse, o evden yoklukla, sefaletle birlikte hastalığın da uzaklaşıp gideceğine inandık, guvendik. 30 OCAK 1988 CÜZZ&mla Savasmmniw M Cüzzamın sağaltımı, son beş yıl içinde kullanıma giren yeni ilaçlarla son derece kolaylaşmış ve çabuklaşmıştır. Yeni tam konan bir hasta, birkaç hafta içinde mikroplanndan annıyor ve en yakınındaki çocuklara bile hastalığın bulaşması olasılığı kalmıyor. Ne yazık ki pek çok insan, cüzzamın çok bulaşıcı olduğunu sanıyor, hastanın elini tutmakla, birlikte bulunmakla, işinde çalıştırmakla kendilerine geçebileceği korkusunu taşıyor. PENCERE Tek Kale... Siyasal tartışma sürecinde ekonomik olaylara değişik açıdan bakılabilir. En yakın ve çarpıcı örnek dış borç konusunda görüldü. TÜSİAD'ın yayımladığı rapora bakılırsa, dış borç yükümüz çok ağır, gerekli önlem alınmazsa kriz kapıdadır, tehlikeyi görmek gerekiyor. Bunun üzerine ANAP'lı Işın Çelebi'ye iktidarın hazırlattığı karşı rapor'da ters fikirler var: Türkiye'nin dış borç dengeleri meğer çok sağlıklıymış, hiçbir tehlike yokmuş, TÜSIAD'ın raporu fasa fisoymuş... Sağla solun tartışması değil bu; sermaye sınıfının uzmanları birbirlerine giriyorlar. • Amerikan Doları başını almış gidiyor... Nerede duracak? Kimse bilemiyor. 1300 lirayı geçip 1400 liraya dayanan dolarda, son bir yıl içinde yüzde 100 artış saptandı, bu sürede Türk Lirası'nın değeri de yüzde 100 düşmüş demektir. Ne oluyoruz? Garip bir gelişme var. Belki de kimsenin anlamını tam sezemediği bir sürükleniş. Arkadaşımız Osman Ulagay gerçek enflasyon oranının yüzde 100'e ulaştığı kanısındadır. Bankalardaki tasarruf mevduatı 8,7 trilyon, dövizli mevduat ise 5,5 trilyona yükseldi. Türk lirasından kaçıyor herkes ya Amerikan Doları ya Alman Markı ya altın ya taşınmaz mala yöneliyor; ev kiraları bile artık döviz üzerinden... Ekonomiye yeni bir anlayış getirmişti bu iktidar, yandaşlan üzerine basa basa söylüyoriardı: Ne demek ulusal para? Modası geçmiş kavramlaria ekonomiye bakılamaz. Ulusal paranın gerçekten modası geçti. En iyisi ANAP'ın kanun hükmünde bir kararname çıkararak Türkiye Cumhuriyeti'nin parasının lira değil, dolar olduğunu ilan etmesidir. O zaman ne Tahtakale kalır ne mahtakale. 51'incî eyalet olma yolunda bir adım daha atarız. • Ekonomide bir telaş var. Neden? Nedenini sanayi odaları, ticaret odaları, sermaye dernekleri tartışıyorlar. Şaka değil, resmi kurda 1130'a yükseldi dolar, Tahtakale'de 1400 e dayandı. işadamlarıyla işadamları, sermayeciyle sermayeci, sağcıyla sağcı konuşuyorlar: Ne oluyoruz? 12 Eylül generalleri Türkiye'yi "işadamları cumhuriyetf'ne dönüştürdüler; Ne yazık ki bu operasyon için orduyu kullandılar; bu yüzden ortalıkta işadamından başka konuşan yok. Geride bıraktığımız yedi yıl süresinde ne solun sesi yükseldi ne işçi nin gıkı çıktı ne sendikacılar bağırdı... Emekçi halk bugün de suskun mu suskun... Büyük sermaye, yabancılarla birlikte ülkeyi çekip çeviriyor. Ne grev ne gösteri yurüyüşü ne sendikal etkinlik ne gençlik eylemi ne alınterinin hakkı ne doğru dürüst bir toplusözleşme... Peki, nedir bu telaş? Yoksa ekonomi yine mi düze çıkamadı? Yoksa yine mi "istikrar" sağlanamadı? Yoksa yeni bir fırtına mı geliyor? Yoksa... • Ama, kimbilir? Belki de ekonomi iyiye gidiyor; Amerikan Dolan'nın bir yılda 750 den 1400'e fırlaması sağlık işaretidir; enflasyon patlaması iyilik göstergesidir. Sonuç: Ekonomi iyiye de gitse kötüye de gitse, bunda solun ne günahı var ne sevabı... Sermaye yedi yıldan beri tek kale oynuyor, attıysa kendi kalesine kendisi gol atmıştır; yenilirse kend! kendisini yenecektir. Prof. Dr. TÜRKÂN SAYLAN tnsanlan bir ömür boyu şöyle ya da böyle davranmaya yönlendiren, hatta iten garip rastlantılar vardır. Bazıları küçücük çocukken, kırda tarlada oynarken ilk uçağı görmuşlerdir, ömür boyu uçak mühendısi ya da pilot olma düşünü kurarlar ya da olurlar. Kimi vardır birini dinlemiştir bir yerlerde ve içindeki hükmetme, öne geçme güdüsü uyanlmıştır birdenbire, bütün ömrü lider olma savaşıyla yanıp tutuşarak geçmiştir. tlke tanımadan kendisini öne çıkarabilecek kuruluşların birinden öbürüne dolanır durur, çoğu kez başanr da... Benim de yaşamıma, hiç olmazsa bir bölümüne yön veren böyle garip bir olay olmuştur, 1957 yüında üp fakültesi ögrencisiyken. O zamanki akliye ve asabiye stajında hocamızla akıl hastanesine gitmis ve onulmaz hastalan gözlemlemiştik şaşkınlık içersinde. tnsanın her şeyini yitirebilecegini, ama us yitirmenin en kötüsü olduğunu anlamıştık genç hücrelerimiz, taze yureğimizle. ğil. tnsanoğlu olarak en önemlisi başta us sağlığı ve sonra da gözün görmesi, elin ayağın tutması. "Bağımsızlık" için savaşıp duruyoruz ya, işte en önemli bağımsızhğın, en olağan yaşam işlevleri için başkalanna bağunh olmamak olduğunu anladım o gün. öylesine bir tepki, bir isyan doldurdu ki içimi, sanki bu acılara, bu çaresizliğe, bu yoksulluğa ben neden olmuşumcasına kızdım kendime. "Böylesine acı gerçekler varken sen hâlâ yiyor içiyor, gülüyor, söylüyorsun" diye azarladım benliğimi. İşte, böyle ani, garip bir rastlantı sonu, o insanlan tanıyıp kaynaşmak, herkesle birlikte benim de suçum olan bu çajgdışılıktan elbirliği ile kurtulmak için önce iç, sonra da dış dünyamda çabalamaya başladım. O günden bugüne aJdığımız yol, katettiğimiz mesafe öyle çok değil, ama yine de bir yerlerden, biraz daha iyi bir yere gelebildiğimizi duyumsamak oldukça güzel. Oysa gerçek beklentimiz, yeryüzünün hiçbir yerinde, hiçbir kimsenin böylesine çağdışı, us dışı bir hastalık nedeniyle acı çekmemesi, sorunun tam anlamıyla geçmişin derinüklerinde kalmasıdır. "Onca yoksulluk varken" bu isteğin gerçekleşmesi için hiçbir ışık, hiçbir ümit yok sanırım. Çevremizi sanveren altm ytireklüer Cüzzamın sağaltımı, son beş yıl içinde kullanıma giren yeni ilaçlarla son derece kolaylaşmış ve çabuklaşmıştır. Yeni tam konan bir hasta, birkaç hafta içinde mikroplanndan annıyor ve en yakınındaki çocuklara bile hastalığın bulaşması olasılığı kalmıyor. Ne yazık ki pek çok insan, cüzzamın çok bulaşıcı olduğunu sanıyor, hastamn elini tutmakla, birlikte bulunmakla, işinde çalıştırmakla kendilerine geçebileceği korkusunu taşıyor. Oysa cüzzam, ancak hiç tedavi görmemiş bir hastadan çok yakınında, evinde, koynunda yaşayan, direnci doğuştan düşük, beslenmesi bozuk çocuklara, belli oranda geçme olasıhğı gösterir, erişkinlerdeki doğal direnç, hastalığın alınmasını önler. Tedavi görmüş hastaların ise hiç, ama hiç kimseye bir zararları yoktur. Onlarla birlikte yaşamamız, sofralannı paylaşmamız, dertlerine ortak olmamız insanhk gereğidir, asla bir öz\reri değildir, olmamalıdır da. Cüzzam konusunda etkin çalışmaya başlamak için yıllar ve yıllar geçmesi gerekti ne yazık ki... Daha çok bilgi, daha çok güç, daha çok hınç bi Sonuç Yıllardır çalışmamıza karşın yine de dilediğimiz maddi güce ulaşamadığımız bir gerçektir. Bu da, çoğu kişinin bu tip yardımlaşmalara "bir gün bizim de başımıza gelebilir" diye yaklasırken, "cüzzam" söz konusu olunca, "nasılsa ucu bize dokunmaz" deyip sırt çevirebilmesinden kaynaklanıyor sanırım. Biz, toplumumuzu kemiren binlerce çağdışı olaydan birini üstlenip yok etmeyi amaç edindik. Ülkemize, insanımıza, çağırmza olan sorumluluğumuzu böyle ödemek istiyoruz. Çabamızm kahramanlıkla ya da özveriyle değil, olsa olsa görev bilirhkle ilgisi vardır, bu nedenle de, tüm bılinçli insanlarımızı el ele olmaya, uygarlığa, yurtdaşlığa, kısacası göreve çağınyoruz. 35. Dünya Cüzzam Günü'nde (yarın, 31 ocak pazar) başta ülkemiz olmak üzere tüm dünya ülkelerinin bu acılı illetten arınması en büyük dileğimizdir. Cüzzama yönelişim... Şaşkmlığunız henüz geçmeden bizi bu kez de cüzzam pavyonlanna getirdiler. Ta uzaktan gösterdiler gözlerini, el ve ayaklannı yitirmiş biçareleri... Sanki çağlar öncesi bir bilimkurgu filminde ya da bir tarihi film setindeydik. "Gerçek olamaz bu gördüklerim" diye düşünmüş olmalıyım. Bu yoksulluk, bu sakathk, bu bakımsızlık, bu kaçgöç, olsa olsa zalim biı senaryonun ürünüydü. Evet, sanınm o gün beni allak bullak eden, sakin, düzenli, güvenli değer yargılarımı karmakarışık hale sokan bu karşılaşma, yaşamımın ondan sonraki evTesini etkiledi, yönlendirdi. O gün öğrendim ki giyim kuşam, süs, güzellik, özenli sofralarda çok çeşitli beslenme, parlak ışıklar altında gosterişle salınma, övülme, alkışlanma ve benzeri dünya nimetleri hiç, ama hiç önemli de Ülkemizde cüzzam savaşında başan Ülkemizde cüzzam, aslında hiç de büyümsenecek bir sorun degü; olmamalı; kuşkusuz olayın sayısal boyutlannı düşünürsek bu böyle. Güzel ülkemizde, cumhuriyet kurulalı beri 11.000 kadar hastaya cüzzam tanısı konmuş. Bu sayının ashnda çok daha fazla olacağı varsayılmış eski çalışmacılarca. Biz de başlangıçta pek çok gizli hastanın var olduğunu sandık, aynı kaynaklardan hareketle. Oysa son yıllarda il il, köy köy, ev ev gi OKXff AKBAL EVET/HAyiR Sendikalar Demokrasinin Güvencesidir Dayanışma grevi yasak; genel grev, siyasal amaçlı grev, hak arama grevi yasak!.. Ancak çıkar uyuşmazlıklarmda grev yapılabilinir, onun da önünde sürü ile engel var... O kadar ki grev yerinde nöbet bekleyen işçilerin en doğal gereksemelerini karşılayacak bir tuvalet yapmalan; sıcaktan, yağmurdan korunacak bir çatı altı sağlamaları da yasak. İşverenin işyerine girip çıkması, hatta başka çalışanlar getirip çalışmaları sürdürmesi de olası! Bunu önlemeye kalkışmak suç kapsamına giriyor. Grev silahı ellerinden alınan emekçilerin toplu pazarlık güçleri de böylece önlenmiştir. Sendikalar güçsüzleştirilmiş, hiç de çekici, yararlı olmayan kuruluşlara dönüştürülmüştür. Banka ve Sigorta İşçileri Sendikası Banks'ın yayımladığı bir kitapçık: "12 Eylül'den Günümüze Sendikasızlaştırma..." Sendika Başkanı Meral Ekim. önsözde şöyle yazıyor: "12 Eyturün ardından DİSK'le birlikte, sendikası BankSen'in de faaliyetinin durdurulmasıyla, YapıKredi işçileri olarak örgütsuz bırakıkiik. DİSfÇe yöneltiler saldın, özünde sınrf ve kitle sendikacılığı anlayışına yönettilen bir saldınydı. Sınrf ve kitle sendikacılığtnı yadstyıp Amerikan tipi partilerüstü sendikacılığı benimseyen Türklş bu niteliğiyle genel sekreterini 12 Eyiül hükümetine bakan olarak veriyor ve partilerin olmadığı bir ortamda ne kadar partilerüstü olduğunu gösteriyordu!" İşin acı yanı budur, Türkİş Genel Sekreteri, Ulusu hükümetinde Çalışma Bakanı oldu, yeni anayasanın düzenlenmesinde, onaylanmasında sesini çıkarmadı; Danışma Meclısi'nde emekçilerin çıkarlarına karşı benimsenen bütün yasaları da sineye çekti. Açık söylemek gerekirse Türkİş yönetimi, 12 Eylül sonrasındaki yanılgılara, ters işlere, emeğin, emekçinin hakkının ortadan kaldırılmasına, sendikasızlaştırma' politikasına tam anlamıyla seyırçi kalmıştır. Hatta bu potitikayı belki istemeyerek, belki de DİSK gibi bir güçlü kuruluştan kurtulmanın sevinciyle desteklemiştir. Bu açıdan bugün Türkİş yöneticilerinin işçi hakları konusunda konuşmalarımn ne denli içtenlikli olduğu tartışma götürür. Sendikasızlaştırma eyleminin daha çok 80 sonrasında yürürlüğe konduğu da bu kitapçıkta şöyle anlatılıyor: "Türkiye'nin 70'li yılların sonunda içine düştüğü açmazlardan kurtulabilmesi için 24 Ocak kararlannın uygulanması gerekiyordu. Fakat demokratik bir ortamda bu kararlann uygulanabilmesi olanaksızdı. Demokratik kitle örgütleri, sendikalar ve toplumsal muhaJefet varken bu kararlar yasama geçirilemezdi. Bu yüzden toplumsal muhalefetin dağıtılması, demokratik kitle örgütleri ve sendikalann kapatılması, kapatılmayanlarınsa işlevsizleştrilmesi gerekiyordu." 12 Eylül'den sonra bütün sendikal hakların askıya alındığını biliyoruz. 82 Anayasası'na göre sendikalar 13 maddede sayılan genel sımrlamalara aykırı hareket edemeyecekleri gibi "Siyasal amaç güdemezler, siyasal etkinlikte bulunamazlar, siyasal partilerden destek göremezler ve onlara destek olamazlar; derneklerle, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve vakıflarla bu amaçlarla ortak hareket edemezler." Grev hakkı için de şöyle bir sınır çizilmiştir: "Toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması..." Bunun dışında yapılacak her grev yasalara aykırıdır. Grevler yasaklanabilir, erteleneotlir. Uyuşmazlık durumunda çözüm, Yüksek Hakem Kurulu'na bırakılacaktır, bu kurulun kararlan ise kesindir. 82 Anayasası, 61 Anayasası'nda yer alamayan lokavt hakkını da işverenlere tanımıştır. Prof. Mümtaz Soysal, "Anayasanın Anlamı" adlı kitabında bu konuda şöyle diyor: "İngilizcedeki 'lock out (kapıları işçinin yüzüne kapama), bir işyerinde çalışmanın busbütün durmasına yol açacak biçimde işçilerin topluca işten uzaklaştınlmalan anlamma gelir. 1961 Anayasası'nda güvence altına alınmayışınm nedeni ekonomik bakımdan zaten güçlü durumda bulunan işverenin kullanabileceği bir silah oluşundandı; güvence altına alınması gerekli olan, güçsüzün silahı durumundaki grev hakkıydı. 1982 Anayasas? nı hazıriayanlar böyle duşünmemişlerdir." Soysal, bu konudaki düşüncesini şöyle özetler: "Böylece sosyal devletin güçsüzlerden yana olma niteliğiyle çatışan bir başka özellik daha ortaya çıkmaktadır." Sendikasızlaştırma eyiemi ve uygulaması, 82 Anayasası'nı hazıriayan anlayışın bir sonucu sayılmalıdır. Emekçileri bir araya getiren, haklarını savunan sendikaları kapatarak, çalışmalarını askıya alarak, ya da sindirerek etkisizleştirmek; işveren sendikalarını, odaları, birlikleri ise anayasadesteği, güvencesi altına almak... 82 Anayasası'nın güçlülerin yararına olduğu bir kez daha belirlenmektedir. Ta başından beri halktan, haktan yana yazarların, gazetecilerin, hukuk adamlarının, sendikacıların 82 Anayasası'na karşı olmaları, bu anayasanın degistirilmesini istemeleri, işte bundandır. Banks'ın yayımladığı 'sendikasızlaştırmaf kltapçığı şu sözlerle bitiyor: "Artık ekmek mücadelesinin demokrasi mücadelesinden ayn düşünulemeyeceği iyice anlaşılmıştır. Gündemimizin ilk maddesinde demokrasi vardır. Sendikal yasakların ve üstümüzdeki baskılann kaldınlması, ülkemizdeki demokrasinin tümüyle işlerlik kazanabilmesine bağlıdır. Ekonomikdemokratik mücadelemiz, ülkemizdeki demokrasi güçterinin mücadelesiyle aynı potada eriyerek demokrasinin sağlıklı bir şekilde yapılanmasına katkıda bulunacaktır." TMMOB HARİTA VE KADASTRO MÜHENDİSLERİ ODASI'NDAN DUYURULUR Odamızın 31. Olağan Genel Kurulu 13.2.1988 günü saat 10.00'da Sümer Sokak 12/2'de Odamu Lokalinde, çoğunluk sağlanamadığı takdirde 20.2.1988 tarihinde Güneypark Düğün Salonu Gazi Muslafa Keraal Bulvan No: 30/D Deminepe / ANKARA adresinde aşağıdaki gündemle çoğunluk aranmaksızın yapılacaktır. Seçımler yukandaki tarihleri izleyen pazar günü 9.00 17.00 saatleri arasında Sumer Sokak 12/2'de Odamız Merkezinde yapüacaktır. Uyeleriraizin seçimlere kiralikleri ile katılmaları rica olunur. GÜNDEM I. GÜN 1. Açıhş, başkanlık divanı seçimi, 2. Saygı duruşu, 3. Açıhş konuşmaları, 4. Konukların konuşmaları, 5. Komisyonlann seçimi, 6. Çalışma raporunun ve denetleme kurulu raporunun okunması, görüşülmesi ve ibrası, 7. Komisyon raporlannın görüşülmesi ve hakkında karar alınması, 8. Adayların tespiti, duyurulması, 9. Yeni dOneme ilişkin dilekler, temenniler. II. GÜN Seçimler. TEŞEKKÜR Kızımız BERİL ÇİÇEK'in hastalığmda, yakın ilgilerini esirgemeyen çocuk hastalıkları uzmanı Dr. GÜLEN ÖZDEMİR ile eşi Opt. Dr. ERCİYES ÖZDEMİR'e minnet ve şükranlarımızı sunarız. AYSEIrHAYDAR ÇİÇEK TMMOB MİMARLARODASI İSTANBUL ŞUBESİNDEN GENELKURULA ÇAĞRI Üyelerimizi Genel Kurul'a ve seçime katılarak demokratik haklarını kullanmaya ve daha güçlü bir Meslek Odası için görevlerini yerine getirme>re davet ediyoruz. 29. DÖNEM YÖNETİM KURULU Genel Kurulun Yer. 30.1.1988 (bugün) Saat: 9.00/17.00 M.S.Ü. SinemaTV. Enstitüsü KışlaönüBalmumcu BEŞİKTAŞ Seçimlerin Yapüdıgı Yeri: 31.1.1988 (yann) Saat: 9.00/17.00 arası Mimarlar Odası Ist. Şb. Miralay Şefikbey Sk. 1/2 Gümuşsuyu/Taksim Yapım ve Genel Dağıtım: ADA Yayıncılık ve Müıik Tic. Ltd Ştı. SSK Işhanı 2 Çarşı Mo 12 Kızılay ANKARA Tel. 1324272 Yaptm vc Genel Dağıtım: ADA Yaymalık ve. Müdk Tic.Ltd.SU. .S.S.K. lîhanı, 2. Çarşı Ho: 12 KızılayANKARA Tel: 132 42 72 U9 8 7 88 AÛANA BEYMEN ANKARA BEYMEN KAVAKUDERE BM CLUB ANTALYA BEYMEN BURSA BEYMEN ESKİŞEHIRBEİUIEH BEYOĞLU BEYMfcN ERENKÖY BEYMEN ERENKOYBttCLUB HILTON BEYMEN KAUKÛY BEYMEN LEVENT BEYMEN m/MEI/BMCLUB ŞIŞU BEYMEN IZMİR BEYMEN ÇEŞME BM CLUB MERSI'N BEYMEN SAMSUN BEYMEN INDIRIMI BASLADI