20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER makta olan bir eğitim enstitüsünün kimi eşyası ile konferans salonu için koltukların orada hazırlandığını anımsadığıma göre Münih Kent Yönetimi1 nin (veya Bavyera Eyalet Yönetimi'nin) onları enstitüye armağan edeceğini söylemişti. Konservatuvar binası da, Eğitim Enstitüsü binası da Atatürk'ün ve Türk ulusunun göz önüne getirilemeyecek o sıkıntılı yokluklar yıllarında eğitime verdiği yüksek değeri dünyaya ve gelecek kuşaklanmıza anlatan, yansıtan tarihsel anıtlardır. Durgun, suskun anıtlar değil, insan değeri iireten kutsal anıtlar, sanat alanımızda, eğitim alanunızda ulusal öviinç anıtlan. Ne var ki, bu ikisi de bugün o kutsal amaçlarından ve işlevlerinden çok ayrı işiere özgülenmişler: Konservatuvar, Mamak Belediyesi'ne, Eğitim Enstitüsü, Gazi Üniversitesi Rektörlüğü'ne. Böylece de tarihsel kimliklerini yitirmişler. Enstitünün alet ve araçlan yine o yokluk yıllarında Almanya'dan getirtilmiş laboratuvarları, işlikieri kaldınlarak iç mimarhğının biie bozulduğu söyleniyor. Bu durum bir çeşit Vandallık sayılabilir. likler kazandıran, resim sanatımıza atılımlar getiren resim öğretmenleri oradan yetişmişti. Yurdumuzun 1920'lerdeki ağır sıkıntıları içinde bile Devlet Konservatuvan, Gazi Eğitim Enstitüsü gibi, bu kadar görkemli, çağdaş ve amaçlarına böylesine uygun binalarla böyle kurumlar yapabilen bir ülke yoktur sanırım. Bizde uyanış ve aydınlık çağı: Avrupa'da sanat ve bilim alanlarındaki gelişme ve atılımlar (400*500 yıl önce başlayan) Uyanış Çağı (Renaissance) ile uluslann gelişmelerindeki atılımlar 200 yıl önceki Aydınlık Çağı (Fransa'da Temps de Lumiere, Almanya'da Aufklaerung, İngiltere'de Age of Enligtenment) ile olmuştur. Bu çağları Türk ulusuna bunc? yüzyıllar sonra Atatürk, doğallıküstü bir başarı ile açmış ve gerçekleştirmiştir. Cumhuriyet'in 10. Yıl Söylevindeki: "Milli kültürnmüzü muasır medeniyet seviyesinin iislüne çıkaracağız." (2) amacı ve ülküsii: "Ordular, Uk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri!" buyruğu gibidir. Onun bu kesin karan eğitim, bilim ve sanat alanlarımızda kısa sürede gerçekleştirdiği atılımlara ve Türk ulusunun onları daha da geliştireceği güvenine dayanır. Birkaç on yıldan beridir halkevlerini, küçük köylerimiz için olan eğitmen örgütünü, köy enstitülerini, Yüksek Köy Enstitüsünü, hepsi de Atatürk'ün görüşlerini, amaçlannı gerçekleştirmek için ve ulusumuzun kendi buluşu, kendi uygulaması ve başka ülkelere de örnek olan bu özgün eğitim kurumlarım ortadan kaldıran, onun ilkelerine, eğitim kurumlarına, gerçekleştirdiği ve tüm Islam dünyasını etkileyen laikliğe ve uyanış çağına, aydınlık çağına, bunlann tümünü deyimlendiren Atatürkçülüğe düşman olan, öğretmeni, öğretmenliği değersizleştiren, gerçek Atatürkçülere kara çalan yetersiz düzeyli politika ve yetki düzeninin; onun 1925'te kurduğu bugünkü Hukuk Fakültesi'ne, 1936'da kurduğu Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi'ne de el atacağım düşünmek, ondan kaygılanmak yersiz değildir. 9EYLÜL 1987 Knrernılanna IHkammıiık Avrupa'da sanat ve bilim alanlarındaki gelişme ve atılımlar (400500 yıl önce başlayan) Uyanış Çağı (Renaissance) ile uluslann gelişmelerindeki atılımlar 200 yıl önceki Aydınlık Çağı (Fransa'da Temps de Lumiere, Almanya'da Aufklaerung, îngiltere'de Age of Enligtenment) ile olmuştur. Bu çağları Türk ulusuna bunca yüzyıllar sonra Atatürk, doğallıküstü bir başarı ile açmış ve gerçekleştirmiştir. Atatürk'ün Eğitinı PENCERE 12 Eylül Rejimi?.. 6 Eylül halkoylaması, bir demokrasi savaşıydı. 10 üzerinden 5 aldık, sınıfı geçtik; ama aldığımız not doyurucu değil... Daha kötüsü olabilirdi. 12 Eylül rejiminin partisi ANAR televizyonla referandumu yönlendirdi. Gazeteler olmasa, hayır" oylarının üstün çıkması işten değildi. Dünyanın çoğu ülkesinde olduğu gibi bizde de geniş kitleler, soyut düşünmeyi sevmez. Yedi yıldan beri nice cinayetle suçlanan Türkeş'i ön plana çıkarıp soruyoriar: Yine bunu mu istiyorsunuz? Demirel'e diş bileyenler, Erbakan'a tepki duyanlar az mı? Ecevit'e öfkelenenler "evet" mi dediler, hayır mı? Mahpushaneleri kan davasından yatanlarla dolu bir ülkeyiz; demokrasinin ve hukukun soyut temel ilkeleri kaç kişinin umurunda?.. Terör sanıklarına işkence uygulamasım doğal saymıyor muyuz? Referandumun oy yapısı ne kadar tartışıhrsa tartışılsın, scnuca ulaşmak olanaksızdır. "Evef ve "/jayjr'ların çok karmaşık bir dokusu var. Bu karmaşık dokuyu özal hesabına değerlendirmek için vakit erken değil midir? Erkendir, ama özal'ın erken seçim kararı da ANAP'ın çıkarlarına uygundur. İktidar partisi için erken seçim kaçınılmaz bir zorunluk olmuştu. Zaten bu zor olmasaydı, Türkiye referanduma sürüklenmezdi. Turgut özal, hem rakiplerini hazırtıksız yakalamak hem çöküntüye uğrayan ekonomide acı reçeteter içeren yeni önlemler alabılmek hem 12 Eylül rejimini uzatabilmek için seçim karan vermeye "mahkum" olmuştur. : Gerçeğin bir yanı bu... " • Va öteki yanı?.. Konuyu kişilerden soyutlarsak, yüzeysel pojitika tartışmasırv dan sıyırırsak, daha derinde gerçekler görürüz. Türkiye'de (ve bizimki gibi Amerikan güdümündeki çoğu ülkelerde) sandıktan çoğunlukla dışa bağımlı büyük sermayenin partisi çıkar: halk "demokrasi" lafazanhğıyia aldatılır; fikir özgürtüğü zaten yoktur; "tek yanlı çokpartili rejim" geçerlidir; ekonomik iktidan elinde tutan dış ve iç güçler siyasal iktidarları denetler; işler sarpa sarınca, ordu devreye girerek silah zoruyla "refimi" rayına oturtur. "/st/sna'iar dışında "az gelişmiş demokrasi" ya da "vesayet demokrasisi" böyle işler. vaşington'dan Türkiye'ye sarkan eski kulağıkesikler, bu düzeni iyi bildiklerinden, kapalı kapılar ardında "iktidar" tezgâhlarlar. Büyük sermaye de bu doğrultuda kimi zaman şu, kimi zaman bu politikacıyı yeğler. Bugün iç ve dış kapitalizmin gözdesi Özal'dır, dün Demirel'di... Ancak özal üç yılda yıpranıvermiştir; istanbul'un büyük iş çevrelerinde Turgut Beyin kişiliğine ilişkin değerlendirmeler olumsuzluk bulutlarıyla yüklenmektedir. Aynı çevreler, Süleyman Beye kaygıyla bakıyorlar. Çünkü Demirel'in yüregi uzun süre kullanıldıktan sonra kenara itilmenin (ya da ihanete uğramanın) tepkileriyle dotudur. Ayrıca "menkup" olduğu sürede eski "Momsoncı/'nun ne gibi kimlik değişimi geçirdiğini kimse bilemez; Süleyman Bey kend:sine bile itiraf etmekten çekindiği duygularia donanmış mıdır? İlerde bu sorunun yanıtı ortaya çıkacak. Şimdilik gerçek şudur ki, Türkiye'ye egemen sermaye güçleri için 12 Eylül rejimi, kontrol edilmesi güç bir döneme girmiştir. • 1 kasHTKJa genel seçim yapılabilirse ve sandıktan ANAP çıkarsa, 12 Eylül rejimi uzatılabilir umuduna bütün yüksek akıllılar kapılmıştır. Babıali basınında bu umudun yansımalarını okuyoruz. En azından muhalefet olarak partamentoya girecek olan zehir zemberek kişilerin ve kadroların, tüyieri dökülmüş ANAP'ı kısa sürede hallaç pamuğu gibi atacağım kimse düşünmüyor. M. RAUF İNAN Eğitimci " 65 yıl önce bugün, 9 Eylül 1922'de İzmirimizin kurtuluşuyla ülkemizi bağımsızlığa kavuşturan Âtatürk, hemen o gün uygarlık savaşını acmıştı. Ulusunu yüceltmek istiyordu. Cumhuriyet'in ilk yıÜan yurdumuzda bugün düşünülemez, düşlenemez olağanustü zorluklann, yokluklann egemen olduğu dönemdir. Uhıs, 10 yıl süren ağır savaşlardan çıkmış, yurt doğuda Sıvas, batıda Ankara yakınlanna dek ve Güneydoğu tümden savaş alanları olmu$, yanmış, yıkılmış; ne yol, ne liman, ne yapınak (fabrika), ne okul, ne hastane var. Yetersiz demiryolları, yetersiz yapınaklar, yetersiz işletmeli maden ocaklan... hep yabancıiarın elinde, onların malı; tstanbul'un elektriği, suyu, tramvayı bile!.. Elinden iş gelir nitelikli insan da yok: marangoz, duvarcı, demirci... vb. bile; öğretmen, mühendis, hekim, hemşire, hukukçu, sanatçı... vb. bile!.. Bir yandan Balkanlar'dan gelen yüz binlerce göçmenin yerleştirilmesi, bir yandan da, Osmanlı borçlarından Türkiye'ye düşen 55.000.000, evet 55 milyonluk altın borcun ödennaesi... vb. gibi ağır, çok ağır sorunlann altından kurtulmak gerek. Işte, o koşullar altında ulusu kısa sürede düzlüge çıkaracak başanlar sağlamak zorunlu; hem de övünülmeden, böbürlenmeden. Kurtuluş Savaşının kazanılmasını sağlayan "Kuvayı Milliye Ruhu" gibi, bu yokluklan, zorluklan da yenecek bir "Kuvayı Milliye Ruhu" gerekti; o da olmuştu (1). Musiki Muallim Mektebi için 4 yıl sonra dünyanın ünlü mimarlarından Prof. Egli'nin çizdiği bir planla Ankara'da başlayan bir bina, kısa sürede yapılmış, sonraki yıllarda dünyanın en tanınmış müzik ustası Paul Hindemit, Ankara'ya çağnlarak onun önerilerine göre, amaca uygun eklemelerle konservatuvar için en uygun ve çağdaş bir bina sağlanmıştır. Adları müzik tarihimizde yer alan büyiik sanatçılarımız ki kimileri şimdi devlet sanatçısıdırlaro konservatuvarda öğretim yapmışlar, onlann her yanda beğeni kazanmış yapıtlan oranın konser salonunda çalınmış, Atatürk, tnönü, o ezgileri sık sık burada dinlemişlerdir. Böylece, bu bina bir anıt olduğu gibi, müzik sanatımız, müzik eğitimimiz bakımlarından büyiik bir tarih değeri kazanmışür. Bir anıt da, Gazi Eğitim Enstitüsü: Orta Muallim Mektebi de kurulduğundan bir yıl sonra Konya'dan Ankara'ya taşınarak eğitim enstitüsü olmuştu.. Atatürk'ün, çağm çok üstündeki eğitintci kişiliği ile belirttiği eğitim görüşlerini, eğitim yönergelerini ve öğretmene, öğretmenliğe verdiği değerleri uygulamaya kendisini adayan Maarif Vekili Mustafa Necati, GAZİ adını verdiği bu kuruma Mimar Kemaleddin'in çizdiği planla o yüların çok dar, çok sıkıntılı koşulİarı içinde amtsal bir bina yaptırmıştı. O yıllarda söylendiğine göre bu bina için Necati'nin, maliye vekilinden istediği ödeneğe olanaksızlık karşılığınrçüınca, ona: " Ben maarif vekiliyim, vazifem mektep açmaktır. Ben bunu yapamazsam ayrılırım, onu yapacak bir vekil bulunur. Siz maliye vekilisiniz, okul için para bulmak vazifesindesiniz; bunu yapamazsanız ayrılmalısınız, onu bulacak bir vekil gelmelidir" demiş. Bu iki bina birkaç yü önceki "Kuvayı Milliye Ruhu"muzun ve yönteminin egitimimizdeki egemenligi ile olmuştu. Viyana'da Pedagoji Enstitüsü öğrencisi iken, 1930'da okullarmı incelemek üzere Berlin'den sonra gittiğim Münih'te Türkiye Fahri Konsolosu'nu da ziyaret etmiştim. Konsolos, Ankara'da yapıl Gerçekten birer anıt olan... Belediye, rektörlük için birer bina birçok binalar bile yapmak günümüzün bolluklan içinde hiç de bir sorun değildir; hem de kendi işlevlerine uygun birer bina. Geçmişimi.'in üstün değerleri, üstün başarılan böyle birer araç biçiminde kullanılamaz, tarihleri silinemez. (Yakından tanıdığım Avrupa ülkelerinde tarihsel binalarıyla nasıl övundüklerini, onların kimliklerine nasıl saygı ile bağlı olduklannı gördüm.) Yeni bir konservatuvar binası yapıldığına göre, 60 yıllık o tarihsel bina yine sanat amacında bir kurum, örneğin üstün yetenekli çocuklarımız için orta dereceli bir müzik ve tiyatro okulu ya da bir sanat müzesi olarak onca yıllık olağanustü kimliğini sürdürebilir. Gazi Eğitim Enstitüsü, binasından olduğu gibi, adından ve böylece tarihsel kimliğinden de olmuş, unutulmalara gömülmüştür. Dünyanın hiçbir yerinde bir eğitim enstitüsü, hele Gazi Eğitim Enstitüsü gibi gerriş örgütlü belki de benzeri olmayan büyük bir enstitü bir üniversitede bir bölüm haline konarak ortadan kaldmlmamıştır. Fakulteler soyut bilim yapan kurumlardır. Eğitim enstitüleri yurdun eğitim ve öğretim sorunlarına gerekli uzmanları yetiştirerek yöntemlerinde gelişmeler sağlamak, gelişmiş ülkelerdeki yeni eğitim ve öğretim yöntemlerini izlemek, milli eğitimin sorunlarını çözme yolları aramak gibi somut amaçlarla çalışırlar. Gazi Eğitim Enstitüsü gibi derslikleri, salonları, laboratuvarlan, işlikieri... vb. ile eğitim ve öğretimin her alanına uzmanlar, öğretmenler yetiştiren kollanyla, dünyada o ölçüde geniş örgütlü kaç enstitü vardır? O, 60 yıla yaklaşan çalışmalanyla Türk okulculuğuna binlerce öğretmen, denetmen, en üst basamaklara dek yönetmen ve uzman yetiştirmiştir, hepsi de başarılı, üstün basanlı. Uluslararası öğrenci resim yanşmalannda Türk çocuklanna üstün başanlar, birinci Tarihsel ödev Konservatuvar, Gazi Eğitim Enstitüsü, Atatürkün bizde uyanış çağını, aydınlık çağını gerçekleştirmek için açtığı ilk kurumlardır. O çok yüksek tarihsel değerleri bir de bundandır. Bir umut, tarihsel bir ödev: Eğitim tarihimize, sanat tarihimize olan saldınlardan bu anıtlan kurtarmak, bugün onun kurduğu Cumhuriyette ve onun 18 yıl onurlandırdığı yüksek değerdeki orununda, onun yerinde bulunan ve yetkisi tüm yetkililerinkinden çok üstün olan pek sayın Cumhurbaşkammıza düşen tarihsel bir ödevdir. (1) 2. Dunya Sava|i'ndan sonra Alnunyı'da, Avustnrya'da sigara tioaVilrri sokaklarda izmafil loplarken, "Her şcyde tutumluluk, yalnız eğiıim için", "Her şeyde tuıumluluk, yalnız egitimde hayır" sloganlan gend amacı belirtmi?. Tıirkiye, dun^da ilk kez bunu uygulaımş. hem slogaasu ve sözsüz, savsız. (2) Voksa şimdi artık söylendigi gibi. o soiyeye ulaşmak degil. Yokluklar içinde atılım O zorluklar, o yokluklar içinde bile eğdtimde atılımlar ve sonuçları: Dünyanın en gelişmiş ülkelerindeki sanat çevrelerinde bile ulusumuza övgü, alkış toplayanlar, Türklerin sanat yeteneği de yüksek bir toplum olduğu kanısını sağlayanlar yalnız sanatçılanmızdır. Ulusumuzun bu niteliğini, geç kalmadan, önce kendimize, sonra da dünyaya tanıtmak için evrensel Atatürk, yurdun içinde bulunduğu durumlara karşın, Cumhuriyet'in ilanından bir yıl bile geçmeden Musiki Muallim Mektebi'ni kurdurmuş; Aydınlık Çağı'nı açmak için de 2 yıl sonra, 1926*da Orta Muallim Mektebi'ni açtırmıştı. OKTAY AKRAI. EVET/HAYIR Kumsaldaki Öğretmen! OKURLARDAN TaksimYeşilköy 72, Taksim Yeşilköy 72/A, TaksimYeşilköy ekspres ve EminönüYeşilköy 81 hat nolu otobüslerin Ataköy II. Kısım içindeki güzergâhı 17.08.1987'den • itibaren, kamuoyu bilgilendirilmeden değiştirilmiştir. Bu yazının yazıldığı sırada, FloryaTaksim ekspres otobüslerinin güzergâhının yazgısı henüz belli değildi. Eski VÖ/ veniden açılsın "Gece uçtBn beri tırmtk çekfyor, süpürge sallıyor. Ptajın geniş kumsaimı temiztemek duzettmek işi. önce tşıkiara yakm yerden başlyor, oteltn önünden... Geoe geç kaldım diye telaşlanıyorher gun. Sekizden önce ip çekmiş gibi dümdüz olmalı kumsal." Talip Apaydın'ın "Kumsaldaki Aümrf öykusünü ABC'dergisinde okurken gözümun önüne ören kumsalı geliverdi. Ayda kırk bin lira alan, iki ay bodrum kattaki odada kalan bir emekçinin öyküsü... Ama gerçek işi öğretmenlik olan bir emekçi! Geceden kalkıp kumsalı tırmıklamak, başka işleri üstlenmektir işi... Çoluk çocuğu kıyı köylerine getiremez, "Burada çadır kurmaya bile gücümüz yok. Ne hale geidi memleket. Ipin ucu kaçtı. Biz yoksuiuz artık, tatil neyimize?" diye düşünerek sabahın ücünde ortalığı temizler... Otuz beş yaşında güçlü bir adam. Geceleri çalışmayı yeğliyor. öğretmen Selman, otelde işçi olarak çalışıyor demesinler diye! Işçiliği küçümsemiyor, ama toplumun da kendine özgü değer yargıları var. Öğretmenlik mesleğine söz gelmesinl... "Oysa hangi onuru kalmış mesJeğin? En başta yetkililer delik deşik etmişler. On iki yaşında bir simitçinin kazandığı parayla öğretmenlik yaptmyoriar. Al şunu, gelecek kuşaklan yetiştir, sen Öğretmensin, eli öpülecek adamsın, senin mesleğin Tann mesleği... Keşke söylemeseler bunları. Daha dürust olsalar. Arkadaş, biz öğretmene önem vermiyoruz. Eskîdenmiş a Şimdi öğretmen olmasa da olur. Gktin başka iş bulun kendinize. imamlara hocalara bırakın öğretmenligi. Bundan sonra onlar eğitecek ülkenin çocuklannı." Bir yanda kumsalı tırmıklar sabahın ayazında. bir yandan bunlan düşunür öğretmen Selman... ikinci, üçüncü işler arayan öğretmen arkadaşlarını anımsar. Mağazalarda hesap tutmak, geceleri şoförlük yapmak, garsonluk, aşçılık... "Otel müdurüne anlattncaya kadar göbeğim çatladı, içierinde tanıdıklanm olabilir, öğrencilerim olabilir" öğretmenişçi otelde kalan Avusturyalı bir öğretmenle tanışrmştır. Ondan dinler uygar ülkedeki öğretmenlerin durumunu: Her yıl bir ay süreyle yaz tatilini başka bir ülkede geçirirmiş! İspanya'ya yedi kez, Yunanistan'a üç, Türkiye'ye iki kez gitmiş... Nasıl başarıyormuş bunu? Kıstan para biriktiriyormuş, son maaşını da alınca bir aylık dış geziye yetiyormuş bu para... Bir ona bak, bir de iki aylık yaz dinlencesinde bile otelde hademelik yapan öğretmen Selman'a!.. Talip Apaydın'ın "Kumsaldaki Adam" öykusünü okurken duygulanmamak, öfkelenmemek, elde değil. Beylerin bir akşam yemeği karşılığı bir parayla öğretmenlik yapanlar, bu kazanç yetmediği için geceleri sabahlara kadar başka uğraşlarla para kazanmaya çalışanlar!.. Hem de yalnızca geçinebilmek, karmnı doyurmak, çıplak gezmemek, çocuklanna bakabilmek, hepsi bu! Ne gezi, ne eğlence, ne kitap, dergi alabilme!.. Yani yaşamın hiçbir güzelliğinden yararlanamadan geçip grtmek bu dünyadan... Düşünür Selman öğretmen: "Kendimizi aldatıyoruz. Kalkındık kalkınıyoruz masalı da öyle. Bir avuç açıkgözün zenginleşmesini kalkınma sanıyoruz. Okkanın atbnda kalan milyonlardan hiç söz eden yok. Ne televizyonda, ne radyoda sesleri çıkmaz. Sözculeri yok. Sesleri kısılmış..." Denize azıcık dalıp çıkar sabah serinliğinde. Ama oteldekiler plaja çıkmadan bodrumdaki odasına dönmeli. Herkes kahvaltıya inmiş, Selman da mutfaktan bir dilim ekmekle azıcık peynir alıp bodruma iner... Saat on birde onu yeni bir görev bekliyor: Erzak almaya gitmek... Sonra bir gün yaşlı bir yazarta karşıiaşır plajda... Zaten o yazarı az cok tanıyordur, krtaplarını okumuştur. Konuşuriar: Bu otelde işçi olarak çalışıyorum da... Oyle mi neden, ayrıldın mı öğretmenlikten? Yok aynlmadım ama maaşlar yetmiyor da, biliyorsunuz. Ha evet anladım. Sağlık olsun kardeşim, bunun ayıbı senin değil ki çekinmene gerek yok? öyle de hani anlayan var anlamayan var. Saklıyorum kendimı. ören kumsalındaki Öğretmen Selman ya da başka biri... Böyteleri yüzlerce, binlerce... Uygariığın en başta gelen belirtisi 'insan yetiştirme mesleği' olan öğretmenliğin en üst düzeyde sevgi, saygı gormesidir. Oğretmenlere en üst düzeyde geçim olanağı sağlanmasıdır. Oysa ülkemizde hele tutucu, gerici yonetimlerin, aydınlığa düşman kafaların egemen olduğu dönemlerde, en çok acı çeken, en çok horlanan bilinçli öğretmen kesimidir. Dostum Talip Apaydın'ın "Kumsaldaki Adam" öyküsü yalnızca guzel bir sanat ürünü değil, toplum acılanndan birine tutulmuş bir ayna... Bu değişiklik, az sayıda kişinin idareyi bunaltacak boyuıtaki baskıları ile mi, yoksa güzergâhın biraz uzaması nedeni ile soförlerin yakınması ile mi yapıldı, kestirmek güç. Ama şu açık ki, bu uygulama ile eski güzergâhtaki duraklardan yararlanan Ataköy II.III. ve IV. Kısım'da oturan binlerce kişi mağdur edilmiştir. Eğer güzerguhlar baskı sonucu değişiyor ya da saptanıyorsa, eski güzergâhtan yararlananlar aynı baskıyı daha yetkin ve daha genis bir kamuoyu ile yapmaya muktedirdirler. Okullarm açılacağı günlerin ve kışın da yaklaşmakta olmasım göz önüne alarak, artık kurumlaşmtş eski yolun yeniden açılmasını saygı ile rica ederim. AYKAS COŞKL'S tSTANBUL Emekli Sandığı'nda 24.247.080 Nolu sicile sahibim. Ben ve iki çocuğum sandıktan dul ve yetim maası almaktaydık. Dokıız aylık bürokrasi Çocuklanmdan biri bir bakanlıkta aralık ayında göreve basladı. Göreve başladığına dair belge ile atanma belgesi ve tarihleri dosyada var. Aralık ayından bugüne kadar ne benim ne de diğer çocuğumun maaşt üzerinde herhangi bir islem yapümamıştır. Bir dul ile bir yetimin birikmiş parasınm verilmesi ile yasal hakkının maaslanna yansıması için dokuz aylık süre yetmiyor mu? EMİNE ERDOĞAN DENİZLİ Bir anayı daha, DİDAR ŞENSöTu insan haklanna uzanırken yitirdik. Kısa ve onurlu yaşamını saygıyla anacağız. SHP ANKARA KADIN KOMİSYONLARI ACI KAYIP Değerli büyüğümüz, öğretmen arkadaşımız, yürekli insan r *7 ' İBRAHİM EKEN'i. yitirdik. Seni unutmayacağız HALIL ECZACI TEMEL AKKAN ve AİLESİ OZGURLUK VE DEMOKRASIYI CİZMEK... SELDA BAGCAN n 3 EKIM 1987 • 21.15 BEYOĞbU ATLAS SİNEMASI celal başlangıç ege'de sevdanın İki dlli KALİMERHABA Abdi ipekçi Barış ve Oostluk Ödülü 1986 Millıyet Röportaj Ödülü 1986 Çağdaş Gazeteciler Oerneği "Röportaj dalında" yalın gazetecisi" ödülü KDV dahil 840 TL. Boyut Yayınevi Ismail Gürkan Cad Hüdaverdi Apt No: 10/5 Cağaloğluistanbul Tei: 511 63 98 DİLÖK FullTime, Part Time çalışacak tngilizce öğretmenleri arıyor. 570 23 43 571 16 36 1979 YIU İCRA PL 467 TEDBİR UYARINCA SİGARA SAĞUĞA ZARARLIDIR
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle