25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER sasız suç olmaz, yasasız ceza olmaz" ilkesini elbette ki bilmektedir. Ve bugün Türk halkı, sanki böyle bir ilke yokmuşcasına, hukuk dışı bir yargı referandumuna çekiliyor. Türkiye'yi bu duruma duşürmeye kimsenin gücü yetmemeliydi. Kırk iki yıldır tökezleye tökezleye demokrasi yolunda yürümeye çalışıyoruz. Gele gele bugüne geldik. Başlarda, umutlanmız boşa çıktıkça, çocuklarımıza nasıl bir yann bırakacağız diye hayıflanırdık. Çocuklarımız bugün orta yas merdivenini tırmanırken, torunlarımıza ne bırakacağız kaygısına diiştuk. Onlara bırakacağımız, herhalde, koşullar ne olursa olsun bu ülke insanının insan olma onuruna, bu ülke insanının insan haklarına, bu ülke insanının kısıtsız, güdümsüz demokrasiye layık olduğu inancını sürdürebilmek gücü olacaktır. YOK kulluğu cenderesi içinde bile özgür dtışünebilme, düşundüğünü korkusuz açıklama yeteneğine bilemek olacaktır. Kısıtsız, güdümsüz, aldatmacasız ve korkusuz uygar insanların demokrasisine kavuşabilmek için zaman silindiri kimbilir daha kaç yıl Türkiye'nin üstünden geçecek. Bir ülkede demokrasi o ülkede demokrasiye inananların sayısı oranmda vardır. Demokrasiye inanç, o ülke insanma guvenle başlar. Başka bir deyişle, bir ülkede demokrasinin kurulmasını isteyenler o ülke insanma güvenmeli, o ülke insanını demokrasiye layık görmelidir önce. Bu olmazsa o narin, o nazlı çiçek gelişip boy atacağı iklimi bulamaz. Solar, gider. Milli Güvenlik Konseyi'nin yayunlanan tutanaklarında okumuştum. Bir konuda görev verilen kişinin dürüstlüğüne güvenileceği söylenince, Sayın Konsey Başkanı, "Nerde bizde öyle adam" demiş. Bir ülkenin devlet baskanı o ülke insanının dürüstlüğünden kuşku duyuyorsa o ülkede demokrasinin olabileceğinden de kuşku duyulur. Çünkü demokrasi, karşüıkh guven, karşüıkh dürüstlük, karşılıkh saygı rejimidir. "Her seyi en iyi ben bilirim" rejimi değildir. inancı ile başlar. 12 Eylül sonrasında, Türk halkının 1961 Anayasası'nın getirdiği hak ve ozgürlüklere yakışır olmadığı sanılarak, "Bu anayasa bize bol geldi, içinde oynaya oynaya bugüne geldik" denilmiş, Türk ulusuna 1982 Anayasası yakışır görülmüştü. Ne oldu? Bu anayasa da dar geldi. Dikiş yerlerinden patladı önce. Zamanla "anayasayı deldirtmem" sözü bile delindi. Delik deşik, lime lime bir anayasa kaldı elimizde. O kadar ki, 12 Eylül Anayasası'nın °7o 92 "evet"le cezalandırdığı Demirel, 12 EylUl liderinin adı verilen Kenan Evren Bulvan'nda 1500 otomobil ile gövde gösterisi yapıyor ve aynı % 92, ona "Kurtar bizi baba" diye haykınyor. Sayın Kenan Evren ise bugün Çankaya'da, kendi deyimi ile "iğneli fıçı içinde" her akşam televizyonda kendisini seyrederek yalnızlığını gidermeye çalışıyor. Tarih, yasa ile durdurulamaz, yasa ile saptınlamaz, yasa ile tarihte boşluklar yaratılamaz. Hukuk dışı bir uygulamanın sürsün mü, sürmesin mi diye halkoyuna sunulması da Türk demokrasi tarihinde yerini alacak ve tarih, o yanılmaz adaleti ile bunu Türk ulusuna yakışır görenleri yargılayıp, bulunmaları gereken düzeye oturtarak, Türkiye'yi bu utanç çukuruna çekenlere paylanna düşen utancı dağıtacaktır. Türkiyem... Yah Vah!.. Gerçek demokrasilerde politikacıya verilecek ceza, halkoylaması ile değil, seçim sandıklarında verilir. Nitekim bugün, örneğin Demirel'in siyaset yasağınm kaldırılmasına çalışmayı nasıl demokrasi adına görev biliyorsam, yasak kalkıp da siyasete atıldığında seçimi kazanmaması için var gücümle çalışmayı da yine demokrasi adına görev bileceğim. PENCERE 2000'e Doğru. 5 EYLÜL 1987 Prof. Dr. HÜSNÜ A. GÖKSEL Türkiye, bugün bir "evethayır" dalgalanmasının içine sokulmuştur. Demokrasinin gereği, demokrasinin erdemi gibi gösterilerek, kandırılarak. Fikret'in, "Kanun diye, kanun diye kanun tepelendi" dediği gibi; demokrasi, demokrasi diye diye demokrasiyi de lahmacun demokrasisine çevirdik, çevirdiler. " • Bu ulkenin çileli aydını, yüz el)i yıldır bu ülke insaruna, insan olma degeri, insan olma onuru kazandınnaya çalışıyor. Kırk yılı aşkındır da demokrasinin hîç olmazsa adını duyup söylemeye çalışıyonız. 1945 yıhnda ülkemize ithal malı demokrasi girip de Demokrat Parti kurulunca, ömrütnüzde ilk kez duyduğumuz "demokrat" sözcüğüne dilimiz ve akhmız yatmadığı için "demirkırat" sözcügünü uydurduk. Fransızca "regl" sözcüğünü, türkçeye "renkli" olarak geçirdiğimiz gibi. Sorulan sonı "Halkçı mısın", "Demirkırat mısın" idi o zamanlar. Bu dil tökezlemesi nedeni ile "kır at" yıllar yıh Demokrat Parti'nin amblemi oldu, simgesi oldu. Bugün bir siyasi partinin bayrağındaki at, o partinin seçim otobüsüne "Süvari" adı verilmesi, Demirel'in çalışma odasındaki, ben diyevim elli, siz deyin yüz at resmi ve heykeli hep ordan geliyor. Demokrasiyi ata, aü demokrasiye bağladıgımız çayırhkta şimdi de referandum karakucağma soyunup mavi ve tunıncu pırpıtlanmızla kıran kırana bir güreş tutturduk. Bu kapışmada "er ,meydanı" külhanbey kahvesine döndü. Başbakan da "Mavi Yunan rengidir", "Doğuya giısin de akU başına gelsin" gibi, ipe sapa gelmez sözlerle devlet adamı nitdiklerini sergikmek fırsatını buluyor. Muzır Kurulu, sanat yapıtlannda mazarrat arayacağına liderlerin meydan konuşmalarını izlesin. Devlet adamı, devlet adamı olduğunun bilincinde olmak durumundadır, zorundadır. Ne cumhurbaşkanı ne başbakan, bulunduklan orundan ayrümadıkça taşıdıklan unvandan ayn düşünülemezler. Devlet adamımn ağzından çıkan her söz, devletin ağzından çıkıyor demekür. Kimseye "devlet benim" demek hakkı verilmemiştir. Buna karşılık tüm yurttaşlara "benim devletim" demek, diyebilmek hak ve görevi düser. Her yurttaş, devlete "benim devletim" derse devlete sahip çıkabiliriz. O zaman devlet adamı da diline geleni söyleyemeyeceğinin bilincine varır. Devlet gibi, cumhuriyet de "benim cumhuriyetim"dir. Başbakan benim cumhuriyetimin başbakanı, cumhurbaşkanı benim cumhuriyetimin cumhurbaşkanıdır. Her yurttaş Türkiye Cumhuriyeti'ne "benim cumhuriyetim" derse ona sahip çıkabilir, cumhuriyetimizin ikide bir buzdolabına kaldınlması da önlenmiş olur. Sonuç Evet, Türkiye demokrasi adına, demokrasi ile hiçbir ilintisi olmayan bir konuda referanduma çekilmiştir. Sürüklendiğimiz bu çukurdan hiç olmazsa bir yanlışı, hukuk dışı bir uygulamayı düzelterek çıkmamız, "yasasız ceza"yı kaldırmamız, "yasasız ceza" olamayacağını göstermemiz, öğretmemiz gerekiyor. Halkoylaması ile "yasasız ceza verme" yolu açılacak olursa, yarın öbür gün, kimin ya da kimlerin kendilerini bir referandum içinde sanık olarak görebilecekleri kestirilemez. Gerçek demokrasilerde politikacıya verilecek ceza, halkoylaması ile değil, seçim sandıklarında verilir. Nitekim bugün, örneğin Demirel'in siyaset yasağının kaldırılmasına çalışmayı nasıl demokrasi adına görev biliyorsam, yasak kalkıp da siyasete atıldığında seçimi kazanmaması için var gücümle çalışmayı da yine demokrasi adına görev bileceğim. Gele gele bugtine geldik Referandum sonucunun "evet ya da hayır" çıkması, elbette ki, referandum öncesi ile referandum sonrası Turkiyesi'ni kahn bir çizgi ile birbinnden ayıracak, sonuca uyan yeni bunalım ve kargasa dönemleri gelecektir. Sadece bu nedenle bile sonuç çok önemlidir, çok önemli olacaktır. Fakat asıl önemli olan "referandum olayı"run kendisidir. Yüzlerce kez yazıldı, söylendi, konuşuldu. Asıl mesleği mühendislik olan Sayın Başbakanın hukuk biliminin teorik yönüne yeteri kadar zaman ayıramadığı düşünülse bile, Fahri Hukuk Profesöril olan Sayın Cumhurbaşkanı, hukukun "Ya Ülkeyi utançtan kurtaralım Bir ülkede demokrasi, o ülkede demokrasinin yasamasını isteyenlerin, o ülke insanının demokrasinin tüm kurum ve kurallanna yakışır olduğu EVET/HAym OKTtf AKBAL Yann önemli bir gün. Türkiye'de yapılacak üçüncü halkoylaması... Hepimiz gtdip semtimizdeki sandıkta oylarımızı vereceğiz. Zorunlu bir görev bu. Oysa zorunlu olmamalıydı, oy vermek ya da vermemek kişinin özgür istencine bağlıdır. Oy vermemek de bir başka oy vermedir. Ben öteden beri 'zorunlu' oy verilmesinin karşısında oldum. Oy vermeyenlere para cezası yazmak ya da onları belirli sürelerle seçmenlik dışına itmek yanlış bir tutumdur. Ne var ki yarınki oylamaya gitmek, isteyerek gitmek gerekiyor. Gitmek ve 'evet' oyu vermek... Niye, kıme, niçin evet? Bu konular çok yazıldı, çok söylendi. 'Cumhuriyet' okurları, bilinçli bireyler olarak bu 'evefm, 12 Eylül'le birlikte elimizden alınan haklara, özgürtüklere yeniden kavuşmak anlamına geldiğini bilmektedir. Açın 61 Anayasası'nı, karşılaştırın 82 Anayasası ile, aradaki büyük aynmı görürsünüz 82 yılındaki tek yanlı, tek sesli anayasa propaganda konuşmalannda Sayın Evren açıkça söylememiş miydi, yeni anayasanın 61 Anayasası'ndaki özgürtükleri, haklan kıstığını.. Oysa temel yurttaşlık haklarıydı kısılan, yok edilen... Bilinçli halk kendi çıkarlarına karşı bir anayasaya neden oy versin? Ama yüzde 92 oranda oy aldı bu kısıntılı, ilenye değil, geriye dönük anayasa taslağı... Aradan beş yıl geçti yeçmedi, 82 Anayasası'nın baştan başa değiştirilmesinin gerekliliğı ortava çıktı. Yarınki halkoylaması, birkaç eskl politikacmın yurttaşlık haklarına kavuşturulup yeniden partilerinin başına geçirilmesinden çok daha üstün bir anlam taşımaktadır. O yasaklı denilen eski liderter meydanlarda binlerce insana sesleniyorlar, demeçler veriyorlar. kurdurdukları partileri de en yakınlarının aracılığıyla yönetiyorlar. On ytllık yasak kalksa da kalkmasa da o liderler etkileri varsa, kalmışsa Türk kamuoyunda daha rol oynayabileceklerdir. Bir etkileri kalmamışsa silinip gideceklerdir. Önemli olan, onları kurtarmak değil. 82 Anayasası'nın getirdiği bir haksız yasağı ortadan kaldırmak... Bir sürü yasaktan, bir sürü haksızlıktan, bir sürü yanlıştan birini kapsıyor geçici 4. madde... Daha değiştirilmesi gereken pek çok madde var, pek çok konu var. Ya bunlar, tek tek Meclisçe değiştirilecektir ya da ilk genel seçimde parlamentoda çogunluğu elde eden, demokrasiden yana partiler tarafından olduğu gibi yürürlükten kaldırılacak, yerine çağın gereklerine, gerçeklerine, ulusun hak ve özgürlük arayışlarına yakışan yeni bir anayasa getirilecektir. Umutsuzluk batağını geçmenin ilk adımıdır yarınki oyiama... Umutsuzluk, evet umutsuzluk! Bezginlik, yarınlara güvensizlik, gencimizden yaşlımıza kadar toplumu ahtapotun kolları gibi sarmış... Ege Üniversitesi öğrencisi bir genç okur, "Ben şahşen umutsuzum" diye yazıyor. "Ülkemin binlerce sorunu var. İşkence sonucu birçok genç öldü. Ölen Türk, ölümüne neden olan Türk. Başbakan milyarlarca liralık uçağıyla gezip tozuyor. Ote yanda Güneydoğu'da her gün yurttaşlar öldürülüyor. Eğitim alanında çok geriyiz. YÖK, yükseköğrenimi katletmiş •dummda. Özal gidip Demirel gelse ne olacak?" Genç üniversiteli arkadaş şu acı yargıya varıyor: "Ben tüm yurt sorunlarınırr hiçbir zaman çözümlenemeyeceğine inantyorum. Özgürlükçü demokrasiyi Türkiye hiçbir zaman göremeyecek." Yük seköğrenimin ilk sıralarındaki bir gencin bu denli karamsar olması hepimizi düşündürmemeli mi? Bana da soruyor: "Siz Türkiye'nin bu içler acısı durumunun bir gün biteceğine inanıyor musunuz?" Son zamanlarda böyiesine umutsuz, bezgin, karamsar mektupları çokça almaya başiadım. Yaşamın ilkyazındaki insanların böylesine umutsuz oluşu neden? Bizler, 1930'ların. 40'ların gençleri böyle miydik diye düsünüyorum. Değildik, önceleri AtaJürk vardı, Atatürk devriminin ilericiliği vardı, gurur duyuyor**duk başardıklarımızla... Daha sonra çok partili dönem başla,'dı, yine umutlu, güvenli birgençlik vardı, demokrasi yurda ge• liyordu, açık tartışmalar, çoğulcu bir yönetim kuruluyordu. Ama zamanla bu umutlar azaldı, bu kez 27 Mayıs olayı Atatürk devriminin umuttarını bir kez daha canlandırdı gençlikte... Sonra :yine umutsuzluk çıkmazına girildi. Şimdi genç ku?iklar yenik, yitik, bitik durumdadır. Düşünen kafalar kırılıyor. ılerici atılımlardan yana olanlar hapislere tıkıhyor. Arayan, yaratan genç insanlar eziliyor. Büyük bir uyanış gerekiyor. Bilinçlenme ateşini her kafada yakmak. Yarın vereceğimiz 'evet' oyunun bu bilinçlenmenin, ' bu uyanışın ilk adımı olacağım, olması gerektiğini düşünerek umutsuzluk ahtapotundan kendimizi kurtarmak... ÖLÜM Yıllardır tüm ilerici, demokrat ve devrimcilere yönelen baskı ve işkence ile sindirme uygulamalarına karşı insan onurunu koruma mücadelemizi aktif olarak destekleyen ve yaşamı pahasına en önlerde sürdüren, yürekli ve sevgi dolu anamız, Bir Umııt Işığı Yakmak DtDAR ŞENSOY'u yılmadan yürüttüğü mücadelemiz içinde yitirdik. Adını ve yaşamını, başeğmezliğin ve onurlu bir mücadelenin simgesi olarak yaşatacağız. METRÎSLt OĞULLARI, KIZLARI VE KARDEŞLERÎ HASAN ŞENSOY 1957 seçimleri çok gerilimli geçmiş, Demokrat Parti iktidarını kıl payı koruyabilmişti. İsmet Paşa, sandıktan çıkan ilk sayımlara bakarak "iktidar bize teveccüh etmişür" diye konuşurken; Menderes, kesin seçim sonuçlan alınıncaya kadar geçen zamanı "Allah bana o geceyi bir daha yaşatmasırf' diye vurgulamıştı. Şimdi geriye doğru dönüp baktığımtzda diyoruz ki: DP 1957 seçimlerini kaybetseymiş Adnan Bey kurtulacakmış. Her neyse, seçimlerden sonra, o sırada çıkardığıma "Dolmuş" mizah dergisini savcılık üst üste toplatmaya başladı. Polis geliyor, daha basımevinde dergilere el koyuyor. Bir, iki.. üçüncüden sonra zamanın Basın Savcısı H'tcabi Dinç'e gittim: Gelecek hafta da dergiyi toplatacaksanız şimdiden soyleyin, boşuna basmayalım... Emir kuluydu Hicabi Dinç. Sen, dedi, akıllı bir gençsin. Seçimler bitti, Menderes kazandı. Artık beyefendinin karikatürünü kapağa basmaym... Basın Savcısının "Beyefendi" dediği Menderes'in karikatürünü bir süre kapağa koymadık. * Aradan 30 yıl geçti. 2000 yılına yaklaşıyoruz; şimdi "2000'e Doğru" dergisine daha matbaadayken el koyuyorlar. Devlet Quvenlik Mahkemesi Savcısı'mn kulağına, bir karga, o hafta yayımlanacak dergide suç olduğunu fısıldıyor; polis seferber edtliyor; dergi makineden çıkarken Adliye mahzenlerine aktanlıyor. Eski bir yontem, ama yasal mı?.. Değil. Hukuk devleti olmak da kotay değil. Bu yotda ilk iş olarak, yargıçlann ve savcıların gerçekten yasal güvence altına alınmaları gerekiyor. Olayı n öteki yanı da basınımızın, basın kuruluşlarımızın, basın sendikalarının böyle olaylar karşısında gosterdikleri ilgisizlik ve edilginliktir. • Peki, 2000'e Doğru neden toplatılmış? Dergi, Gazi Mustafa Kemal'in 1923 yılının ocak ayırtda gazetecilerle yaptığı "Izmit Kasn" görüşmesinin gizli kalan tutanaklarını yayımlamış. Belgelere göre, o donemde Atatürk Türkiye'de yaşayan Kürtlere Özerklik verilmesi eğilimindeymiş. Daha cumhuriyet ilan edilmemiş, ordu İzmir'e gireli dort ay geçmiş; Gazi, İstanbul gazetecilerine "yayımtanmamak koşuluytk' bu açıklamayı yapıyor. Böyle durumlarda yapılacak iş, belgelerin doğru olup olmadığını arastırmaktır. Ne var ki belgelerin doğru olduğunu uzmanlar onayiıyodar. öyleyse Atatürk'e sansür mü koyacağız? Gazi'nin tarih karşısında kimsenin koruyuculuğuna gereksinmesi yoktur. Atatürk, bütün soyiedikleriyie ve yaptıktanyta bir butündür; hem de kendi içinde tutaıiı olan bu bütünlüğü oğrenmek, yorumlamak, anlatmak gerekirken Mustafa Kemal'in sozlerine sansür uygulamak ne yarar sağlar? • Tarihte büyük liderlerin yaşam ve gelişim çizgileri, fıkirleri, savaşımları ve savaşlan arasında birbiriyle çelişik gibi görünenleri hep vardır. Hiçbir lider bu yazgıdan kendisini kurtaramaz. Çünkü doğada değişim yasası geçeıikjir. Eylemci önderler bir yana, bilim adamlan, felsefeciler, kuramcılar arasında değişimin kurallarından payını almayan yoktur. Gazi; Vahdettin'in padişah, Damat Fern'in sadrazam olduğu bir dönemde çıkarılan fermanla Anadolu'ya geçti. Sultanlığın pasasından bir cumhuriyet devrimcisi nasıl ortaya çıkmıstır? Atatürk'ü ftkir ozgürtüğünün alabildiğine aydınlığında, akılla, elestiriyle, bilimle tarttığımızda anlayıp algılayabiliriz. Savcıyla, polisle, dergi toplatmakla ayakta durabilecek bir Atatürkten ne kimseye hayır gelir ne de Türkiye'ye... Etmeyin eylemeyin. Türk tarihinin bu en büyük kahramanına sansür uygulamayınl.. • IB1 . "TUTUKLU ve HÜKÜMLÜLERE İNSANCA YAŞAM" dllekçesine imzalarıyla destek verenlerin talepleri üzerine ÎMZA KAMPANYAMIZ 10 gün daha uzatılmıştır. TAYAD Tlryakl Hasan Pa»a Cad Toprak Han No: 60/4 AKSARAY/İST. Not: PTT ile imzalar gönderilebilir. YENİ ÇÖZÛM ç«şfn« Sofcak üfMr Han No: 4«/9 CAĞALOĞLU/İST. İNSANLIK ONURU İŞKENCEYİ YENECEKTİR DIDAR ŞENSOY'u savaşımın en önündeyken yitirdik. Son sözü, "Çocuklarunız bırakılmadıkça buradan ancak ölümü alabilirsiniz" idi. Öyle de oldu. Anısı mücadelemize önder olsun. Cenazesi, cumartesi günü öfcte uunazında Şişli Camisinden kaldınlacaktır. DÎDAR ŞENSOY'u UNUTMAİACAĞIZ APÜSIM ^AŞAIACAĞIZ 5 Eylül cumartesi, öğle namazı, Şişli Cami Alınteri, Çağdaş Yol, Feminist, Gökyüzü, Gün, tlk Adım, Mayıs, Saçak, Toplumsal Kurtuluş, Yann, Yeni Aşama, Yeni Çözüm, Yeni Deraokrasi, Yeni öncü, Zemin dergileri ve Tbtuklu ve Hükümlü Yakmlan Odamız Izmir Şubesi Baskanı ve TMMOB Yönetim Kurulu Uyesi, Sayın BAŞSAGUGI ANKARA'YA YÜRÜYEN SİYASİ TUTUKLU VE HÜKÜMLÜ YAKINLARI Tutuklu ve hükümlü ailelerinin baskı ve işkencelere karşı mücadelesinde yaşamını yitiren DUYURU İnsan Hakları Derneği Kuruculanndan 3.9.1987 perşembe günü elim bir trafık kazası sonucu kaybetmiş bulunuyoruz. Merhuma Cenabı Allah'tan rahmet, kederli ailesine, yakınlanna ve TMMOB üyelerine başsağlığı dileriz. MAKİNA MÜHENDİSLEKİ ODASI ANKARA ŞUBESİ YÖNETtM KURULU HALUK SILATı DİDAR ŞENSOY'u saygıyla anıyoruz DİDAR ŞENSOY'un Cenazesi 5.9.1987 tarihinde öğlen namazından sonra Şişli Camisi'nden kaldırılıp, Feriköy Mezarhğı'na defnedilecektir. Derneğimiz üyelerine duyurulur. Türk Mühendis Mimar Odalan Birliği Yönetim Kurulu Üyesi ve Makina Mühendisleri Izmir Şubesi Başkanı Makina Yüksek Mühendisi ACIKAYBIMIZ Yeni ÇÖZÜM Cenazeye tüm Yeni ÇÖZÜM okurlanru katılmaya çağınyoruz. İNSAN HAKLARI DERNEĞt İSTANBUL ŞUBESt İnsan Haklan Derneği kurucu üyesi Tutuklu ve hükümlülerin insanca yaşayabilmesi uğruna verdiği mücadelede ablamızı yitirdik. Anısı bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelemizde insanlık onurunun timsali olarak yaşayacak. METRİS'TEKİ TUTUKLU ARKADAŞLARI ADINA ERGÜL ALKILIÇ İNSANLIK ONURU tŞKENCEYt YENECEK!. Demokrasi mücadelesi ve insan haklannın yürekli savunucusu TMMOB Yönetim Kurulu toplantısmdan İzmir'e dönerken elim bir trafik kazasında 3.9.1987 günü yitirdik. Çalışmalarıyla örnek arkadaşınuzı saygıyla anar, ailesine, yakınlanna ve tüm mühendis ve mimarlara bassaglıjı dileriz. TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI HALUK DİDAR ŞENSOY DİDAR ŞENSOY'u Demokrasi ve insan haklan savaşımında kaybetük. Anısı önünde saygı ile eğiliyoruz. Özgürlük ve demokrasi bayrağını cesaret ve onurla taşıyan Demokratik kitle örgütü mücadelesinde yitirdiğimiz, TMMOB Yönetim Kurulu Üyesi ve Makina Mühendisleri Odası lzmir Şube Başkanı DİDAR ŞENSOY'u yitirdik. Kavgası örnek olsun. BİRLEŞÎK SOSYALİST PARTİ GÎRİŞÎM KOMÎTESÎ Değerli amcam, örnek insan Em. Astsb.(Gazi) İNSAN HAKLARI DERNEĞİ ANKARA ŞUBESt Yaşamını insan haklan savaşında yitiren HALUK SILAY'ı saygı ile anıyonız. TMMOB JEOLOJt MÜHENDİSLERİ ODASI TMMOB KİMYA MÜHENDİSLERİ ODASI TMMOB METALURJİ MÜHENDİSLERİ ODASI TMMOB ZİRAAT MÜHENDİSLERİ ODASI RAFET BARLAS'ı yitinnenin üzüntüsü içindeyiz Ailesinin ve hepimizin başı sağ olsun. DİDAR ŞENSOY ablamızı yitirdik. Anısnu mücadelemizde yaşatacaguruza ant iceriz!.. METRİS CEZAEVİNDEN OOULLARIKIZLARIKAROEŞLERİ DİDAR ŞENSOY'u Saygıyla aruyor, insan haklan ve basın özgurluğUne vunılan darbeyi kıruyoruz. İnsan Haklarının yümaz savunucusu, örnek abla DİDAR ŞENSOY'u yitirmenin üzüntüsü içindeyiz. Ailesinin ve hepimizin bası sağ olsun EROL BARLAS İNSAN HAKLARI DERNEĞİ ADANA ŞUBESt ÇEKMECİSARPTUNALITATLAV Aileleri ve DOSTLARI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle