Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
23 AĞUSTOS 1987 CUMHURİYET/13 şifa Seul'den Geyik boynuzu Fiji'den Kanton'dan Pasifîklerin Sıslu NADİR PAKSOY APIA Yaşlı yerküre dönmeyi bir an bıraktı, boynunu şöyle bir kıvırarak üzerini örten en ulu su kütlesine doğru biraz şaşkın, biraz kızgın gözkrle baktı durdu. Ve sonra kendi kendine söylenerek dönmesini, kaldığı yerden sürdürmeye koyuldu. Koyuldu ya aklı bir kere oraya takılıvermişti. Düşunmemek elde değildi... Bu su kütlesini nedense diğerlerine göre birazcık daha severdi. En 'büyukleri' oluşu bir yana, asıl önemli neden herhalde 'Pasifin evlatlan içinde en sessiz, en dingin oluşundan kaynaklanıyordu. Zaten bu ozelliklerinden dolayı eski tanıdıklardan Bay Macellan, kendisine bu ismi yakıştırmamış mıydı?.. Sonra, doğrusunu söylemek gerekirse yerkürenin evlatlan içinde en guzeli, en hoşuydu Pasif. Pek öyle etliye sutluye karışrnaz, hırstan, ihtirastan uzak kendi halinde yaşayıp giderdi. Hoş, bizim Pasif de öyle dışardan saruldığı gibi tam bir melek sayılmazdı. Ara sıra bazı haltlar karıştırdığı oluyordu. Geçmişte, daha o zamanlar bıçkın bir delikanlıyken, kabilelerarası birçok patırtı, kuturtüye bulaştığını saklamaz, yeri geldiğinde gururla anlatırdı. Vebali söyleyenin boynuna, bu kavgaların bazılannda, duşmanın başına tokmakla vurup öldürdükten sonra karaciğerinden kendine ziyafetler cektiği bile rivayet edilirdi. Babasının eski dostlan kaptan amcalar, Macellan ve Cook'un mızraklanması olayına, batıdan gelen bazı gemicilerle birlik 'olup, yerli halkın tarlalarda, madenlerde çalıştınlmak uzere zorla alıp götürülüşune, kendisine 'dost' görünen bazı beyaz adamların getirdiği grip, kızamık, frengi salgınlarından binlerce yerli arkadaşının ölümüne seyirci kaldığı belki belleklerden silinip gitmişti.Ama, bir Guadakanal muharebelerini, Pearl Harbour baskınını, Bikini Atol'ündeki nükleer bulutları hâlâ anımsayan çıkardı... Ancak, olüm kardeşlerinin cazgırbkları yanında kendisinin yediği naneler devede kulak kaldığından Pasif'i umursayan pek yoktu. Tüm bu nedenlerden dolayı Pasif, yerküre için bir 'ehveni şer' olup, ufak tefek kusurları görmezlikten gelinirdi. Taa ki şu son olaya dek... Yerküre 'buna suskun kalmamalıyım' dıye dü dağıMyor %Meyik kanı içme ve boynuzunu yeme ahşkanlığı olan Koreliler vücut direncini arttıran geyikleri Yeni Zelanda'dan ve Sovyetler Birliği'nden getirtiyor. ALİ RIZA BALAMAN ~ 'Yuan ağzı'nın çocuğu' inanümaz yüksetişi... tabakasından gelen muhalefet önderi Ratu Bivandra, Başbakan oldu (Ratu, Fiji'de üst düzey reislerine verilen bir saygınhk takısı). Ardından yeni muhalefet ile iktidar partisi taraftarlan arasında başgösteren ufak tefek hır gur; bir, iki gösteri yüruyuşü geldi. Hintlilerin çoğu yeni hukumete oy vermişti \e işte bu taze başbakanm adeta gunâhı oldu. Yerli halkın arasmda, "Vatan elden gidiyor, Hintliler iktidan ele geçirecekler, belki de anayasası degiştirilip, hepimizi Hindistan'a gönderecekler" turünden söylentiler yayılmaya baslar gibiyken, Kraliyet Ordusu Komutanı \arbay. mayıs başında bir gun duruma 'pat' el koyuverdi. Neyse durum yine bizim Pasif'in yapısına uygun yurur havasında... Bir kere efendim, kan dokulmedi, kimse evlerinden alınıp, sladyumlarda toplanmadı. Kurşun sesleri duyulraadı, özel mahkemeler kurulmadı. Basın. protesto amacıyla kendi kendisini >asaklamadı. Y'alnızca, başbakan ve bakanlar kurulu bir süre gözaltında tutulup sonra serbest bırakıldı. Varbay, seçimlerin yakında tazeleneceğini ve ardından hemen kışlalanna çekileceklerini vaal ediyor. Fiji'nin resmi rahibi Kraliçe Elizabeth, (Fiji Kraliyet Ordusu adı da oradan geliyor eaten) •yapmayın, elmeyin' şeklinde bir tavır alıp hoşnutsuzluğunu belirttiyse de aradaki uzaklığın batın sayılır doğrusu. Sesi ne derece duyulur, bakalım onu zaman gösterir artık. Kendisinin Fiji'deki temsilcisi, yerli genel vali, askerlere boyun eğmemekte direniyor. NİLGÜN UYSAL KANTON Shekou Çincede "yüan ağzı" anlamına geliyor. Shekou aynı zamanda Güney Çin Denizi kıyılanna kurulmuş sevimli bir Çin kentinin adı. Kanton eyaleti sınırlan içinde. Anlatılanlara gore, çok değil birkaç yıl öncesine kadar küçük bir balıkçı köyü iken, Çin Halk Cumhuriyeti'nin kendi kendine yetme politikasından aynhp da kapılannı dış dunyaya aralaması ile Shekou da hızlı bir gelişme sürecine girerek bugünkü modern görunumune ve bir endustri kenti olma özelliğine kavuşmuş. Guney Çin Denizi, Çin Halk Cumhuriyeti'nin petrol aramalarına ağırlık verdıği alanlardan biri. Guney Çin Denizi'nde olduğu gibi, arama çalışmalanmn yapıldığı diğer bolgelerde de hatırı sayılır bir dış yatmm soz konusu. 1979 yıhndan beri yabancı şirketlerin Çin denizlerindeki petrol aramalan için yaptıkları yatırım 2.1 mılyar dolara ulaşıyor (China Daily, 12.3.1987). Bahkçı koyu Shekou'yu modern bir kent haline dönuştüren nedenlerin başında, Guney Çin Denizinde çalışmalarını sürdüren yabancı şirketlerin kentteki varlığı geliyor. Shekou'nun yeni bölumleri, deniz kıyısına kurulmuş beş yıldızlı Nan Hai (Guney Denizi) oteli ile bas.lıyor. Otelin sağ tarafında deniz boyunca uzanan yol uzerinde birkaç sıra halinde iki katlı villalar sıralanıyor. Bu villalar ayhğı 2500 dolardan yabancı şirİcetlere konut olarak kiralanıyorlar. Yeni Shekou işyerleri, apartmanlar ve mağazaJarla uzayıp gidiyor. Uzun bir yürüyüş sonucu eski Shekou olarak bilinen semte varmanızla Çin'de olduğunuzun da bilincine varoyorsunuz. Başında üçgen hasır sapkası, alabildiğine zayıf yaşlı bir adam, ağır ağır, arkasında uzun şeker SEUL Kore savaşı döneminde Türk Tugayı, "Teage Won" bölgesinde, Seul kent merkezinin 14 kilometre uzağında, bir dere kenannda, genişçe bir alan uzerine yerleştiriltniş. Gunümüzde buralar, Korelilerin kimi askeri kışlalan yanında geyik ve tavuk çiftlikleriyle dopdolu... Askerligini Türk Tugayı'nda yapmış, bu s\rada Türkçe öğrenmiş, Türksever bir Koreliyle bu bölgeyi gezmeye giderken, boş zarnanlannda kadın ve kızlara sarkmtılık yapmak ya da onlara kaçak mal satmak yerine dere kıy\sında çamaşırlantu yıkayan ve dere suyunda çimen Türk askerlerini anımsayan rehberim, önce "Eskişehir, Eskişehir..." marşını ardından da "Csküdar'a gideriken" şarkısını söylemeye başlayınca, şaşkınlığım yanında bu zeki Koreliye saygım da arttı; Turkleri neden çok sevdiğini de öteki ülkelerin askerleriyle karşılaşurarak kanıtlanyla birlikte uzun uzun anlattı ve "Ah, ölmeden Türkiye'yi bir görebilsem" dedi. Evet, balığı çiğ yeme, kan çorbası içme yanında, Korelilerin bir de geyik kanı içme ve geyik boynuzu yeme türünden alışkanlıkları var. Bu nedenle büyuk çiftlikler'de, doğal olana yakın biçimde geyikler beslenir, onlardan döl alınır, yılda bir, kimi zaman iki kez boynuzları kesilir ve boynuzdan akan kan içilir. Dışalımla sağlanan bu geyıklerin bir kısmı Kanada'dan, bir kısmı Yeni Zelanda'dan ve Batı Almanya kanalıyla Sovyetler Birliği'nden getirtilir. Gerek enerji gerekse protein yönünden zengin olan geyik kanı ve geyik boynuzu, kansızlık tedavisi kadar korunma açısından vücut direncini arttırmak için de içilir, yenilir. Geyiğin boynuzları, yakılarak ve öğütülerek hazırlanmış haplar şeklinde kullarulır. 300 mgr'hk bir geyik boynuzu hapında, beslenme açısından: 0.4 kalori, 73.0 mgr protein, 0.4 mgr yağ, ve 5.0 mgr. karbon hidrat; madenler açısından: Demir (0.05), çinko (0.02), fluorine (0.014), krom (0.013), bakır (0.0025), manganez (0.002), kalsiyum (38.0), magnezyum (1.0), silikon (0.15), selenyum (0.0004) bulunur. Geyik çiftliğinin sahibi, geyiğinin boynuzunu keseceği günu çevresine, taruşlara duyurur. Başvuranlar arasından en az beş, en fazla yedi a^le seçen geyik sahibi, boynuz kesim günu boynuz kesmeyi meslek edinmiş kesiciyi ve konuklannı (muşterilerini) çiftliğinde bekler. Geyiklerin boynuzlan yılda bir kez kesilir ve kesilen boynuzdan onalama bir kilogram kan alınır. Kan hemen oracıkta küçük dereceli alkol (So Cu) ve bir miktar "adamotu" (cinseng) çayı ile karıştınhp içilir. Dört ya da beş kişilik aileler başta baba olmak uzere sırayla kimileri gözlerini kapayarak da olsa geyik kanını arkası kesilene dek tas tas içerler. Boynuzdan akan kanın ardı kesildiğinde arabasına binen, çiftlik sahibine teşekkür ederek ayrılır ve akşama kadar yemek yememeye özen gösterir jer. Kan içmeye katılma ucreti aile başma ortalama 120 US Dolardır. Ortalama altı kilo gelen bir çift geyik boynuzunun kilosu 100 US Dolardan alıeısına satılır. Boynuzu kesilecek geyik, oteki geyikler arasındayken uzaktan atılan bir uyuştunıcu iğneyle bayıltılır. lğneyi yedikten bir süre sonra bayılarak yere duşen geyiğin önce gozu, sonra da ayaklan bağlanır; öteki geyikler alandan çıkartıhr ve kan içecek konuklar alana almırlar. Kesici, ilk kez kullanılan çok keskin bir testereyle yere yakın olan boynuzu dibinden keser; kesilen yerden kan akmaya başlar. Boynuz dibinden gelen saf kan bir başkalannın yardımıyla sulandınlarak içeceklere sunulur. Geyikten kan akımı, ortalama kırk dakika kadar sürer ve bu surede yine ortaama bir kilo kadar kan alınır. Kan akımı biter bitmez kesilen yer üaçlanarak dipten iple boğulur ve sıra öteki boynuza gelir. Olanca kan ilk boynuzdan aktığı için ikinci boynuzdan kan gelmez; o da kesildikten sonra ilaçlanır, dipten iple boğulur, geyiğin gözü ve ayaklan çozulür; alan terk edilir. Bayılma anından sonraki ellinci dakikada^geyik ayılır ve boynuzlan kesilmiş olarak sıfır numarayla tıraş olmuşçasına ayağa kalkar; sanki biraz da utanarak öteki geyiklerin arasına katılır. kamışları yuklü bir el arabasını çekiyor. Yol boyunca, vitrinlerindeki kavanozlann içinde çeşit çeşit otlardan, kimi kez de hayvanlardan yapılmış ilaçları satan yerel eczaneler karşınıza çıkıyor. Birbirine bitışik bu küçük dükkânlardan bazıları porselen mutfak eşyalan satıyor. Ülke dışında alabildiğine pahalıya satıİan porselen kaseler, tabaklar 1 yuan (yaklaşık 220 TL.), bazen daha da ucuz. Shekou aynı zamanda Çia Halk Cumhuriyeti'nin dışanya açılan bir kapısı. Hong Kong ile Shekou arasında karşıhklı olarak günde beş kez feribot seferleri yapılıyor ve bu yolculuk yalnızca 45 dakika tutuyor. Hong Kong için bile pasaport almanın guç olduğu ve uzun bir bekleyiş sonrası gerçekleştiği düşunüldüğunde, gunluk sefer sayısının fazlalığı insanı şaşırtıyor. Fenbotlar genellikle Hong Kong Çinlilerı ile dolu. Geçen yuzyılm ortalannda Hong Kong'un tngiltereye devredilmesı ile parçalanan akrabahk ilişkileri Çin'in ülkeye girişlere kolaylık sağlayan yeni poiitikası ve feribotlar sayesinde biraz olsun onarılma olanağı bulmuş. BA$BAKA.\L\ CISAHİ Hintlilerin çoğu yeni hükümete oy vermijfi ve ifte bu taıe adetagünahı oldu. Yerlihalk arasmda "Vatan elden gidiyor" türündensöylentileryayümaya Kraliyet Ordusu Komutanı bir gün duruma "pat" el koyuverdi. şundu. "Rezil oldum tum kainata. Senin için en usiu evladım derdim. Ayıp ettin Pasif. Ölecegim aklıma geiirde de senin böyle bir işe kalkışacagm aklıraa gelmezdi... Sen kalk, senden çok uzaklarda oluran, yuzunu kırk ydda bir gordıiğun obür ağabe>İerini taklit et, Fiji'de askeri darbe yap... Olacak iş degil billah i . . . " Hadi Güney Amerika olsun, Afrika olsun onlann bu türden davranışları artık olağan karşılanıyordu. Ama Pasif'ten asla ve asla ummazdı... Ne oldu, nasıl oldu dâ'Pasifik'te ilk "ihtilaT'i becerebilme şerefıni kazandı Fiji. Bir kere şunu behrtmede yarar var. Okyanusta 'ordu'su (bir tabur, bir alay ama ordu işte) olan iki ülke var. Popua, Yeni Gine ve Fiji. Dolayısıyla 'ya şundadır, ya bunda ikisinden birinde* olması gerekirdi, mantık hesabına vunılduğunda. Vee, sungunün ucu Fiji'ye değdi. Fiji'nin garip bir niteliği var. Yarım milyonluk nufusunun yandan fazlasını Hintliler oluşturmakta. 'Hoppalaa!.. Ne işi varmış Hintlilerin buralarda' demeyin. Hintlinin işi yokmus da iş yaratılmış kendisine. Geçen yuzyılın sonlanyla, bu yuzyılın başİarında İngiÛzlerce gemilere dol başbakanm başlarken durulup, dünyanın öbür ucuna pamuk, şekerkamışı tarlalannda çalıştınlmak uzere getirılmişler. Hintlilerde 'çoğalma azmi' felaket. 'Uçkurunuza sahip olun, yoksa bir taraflarınızı bağlattırırım' diyen politikacı seçimi kaybediyor Hindistan'da. Neyse, gel zaman git zaman Fiji'deki Hintli nufus hızla artış gösterirken, birçok topraksız azınlık gibi çareyi ticarette bulmuşlar. Derken, ulkenin bağımsızlığından bu yana 25 yıldır başbakanhğı kimseye kaptırmayan Ratu Sir Kamissasa nisan ortasındaki seçimleri kaybediverdi. Yine kendisi gibi yerli halkın reis Bölgede kimse onaylamadı yarbayın çıkışını. Avuslralya hemen yardımı kesmekle tehdit etti. Fiji'nin, Lübnan'daki Barışgücü'ne asker yolladığı ima edilerek, askerler oralardan hiç de 'iyi huylar' edinip gelmemişler dendi. Apia'da haftalık yayımlanan 'Samoa Times" başyazısında şoyle diyordu: "Pasifik adalannın asker beslemek nesine. Yurt savunması deseniz nanay. Hangi güçle neyi savunacaksınız? Bize ordudan yarar degil: gelse gelse işte boyle zarar gelir. Beyaz adamlann mirası "demokrasi' zedelenir..." Yaşlı yerkure donmeyi bir an bıraktı, boynunu şöyle bir kıvırarak, uzerini örten en ulu su kütlesine baktı, soylenmeden edemedi: "Ayıp ettin oglum Pasif. Bunu senden hiç beklemezdim..." Kaybolan kent TEKİN SÖNMEZ CENOVA Geno\a, Türkçe seslendirmeyle Cenova bilindiği gibi. Genova'da 750 binin uzerinde insan yaşıyor. 14. yüzyıl ve ardı sıra uzun süre Akdeniz'i "haraca kesen" korsanhğın tarihiyle olgunlaşmış bir kent. Sonra bir alım satım kenti. Ardından endustri. Eski Roma görkemiyle, yüksek "azametli" sürunlann gölgesinden "rehavetle" bakılan bir dünya geleneğini sürdurmeyi deniyor Genova. Pegli adlı semtten başlayarak 20 km.Uk kıyı şeridi boyunca kurulmuş 20. yuzyılın tüm endustri furyası. Denizle kara parçası nicedir özlem duyuyorlar birbirlerine. Eski (şiındıki iç) lıman, sırtını Aldo Moro caddesine dayamış. Bu eski iç limanm Pegli'ye donuk parçası ise boydan boya hem yeni limanlara hem de bir havaalanına açmış bağrını. Pegli'den sonra, otobusle denizi gormek olası değil. Bu kıyı boyunca kurulan iki "petro kimya tesisi" limana ve bu kıyı boyunca uzayan tekmil fabrikalara ek olarak, Cenova'yı denizle iyice kusiişuk kılmış. Denilebilir ki, bu yapılanma, kentin akciğerlerini delik deşik edip, yiyip tüketmiş. Cenova, akciğersiz yaşıyor. Yaşıyor mu! "Carlo Barabino" caddesinin çev resinde başlayan yüzyıl onceki gosterişli planlama, on katlı taş bloklarla kurulan apartmanların yuzlennı karartmış. Bu apartmanlar, belki de sırtlarını dayadıklan antik kent duvar kaUntılannm görunmesine engel oldukları için yüzlerini karartmışlar. Kimisi, eski "Ceno>alı" korsanlann yapıp ettiklerinden, onlarla gelen ganimetlerin harcıyla yukselişlerinden utanıp kararıyor kimisi ise çok ilginç, bizim lzmit koyunu haraca kesen oradan Marmara'ya çıkıp balık soyunu kurutan "petro kimya tesisleri"ni anımsaya anımsaya utanıp karanyor. Onlara sordum: "Canım tzmit için neden yüzünüz kızanyor sizin?" "Nasıl olur" dediler, "Bizim şu halimizi görmeden, siz tzmit koyuna o tesisleri kalkınma adına kurabilirsiniz. Yer mi yok sizde? Siz, bizden ders almıyor musunuz artık? Andre Doria'nın dedelerinin size bağışladığı o CalataGalata adını da mı unuttunuz yoksa? Şimdi onumuzde iki petro kimya uretim fabrikası, zehir zıkkım etti bize yaşamı. Her şey 'haram" bize." Kimisi daha da utangaç çıktı. "1416 yaşlanndaki kızlanmız artık işi iyice azıttılar. Aracıtefeci kullanmadan, doğrudan doğruya kendileri, üstelik otobus duraklannda govdelerini satılığa ya da kiraya sunuyorlar. Bu utançla yüzumuz kapkara" dediler. Kimisi ise, Mussolini'yi anımsayıp anımsayıp yüzünu karartıyordu. Mussolini ilk orgütlenmesinin gucunü burada gostermeye başiamıştı. Bunun utancını atamıyordu mermer yontular üzerlerinden. Dönup Akdeniz'e baktım. Akdeniz, kıyılara vuran kokulu artıklardan utanarak, başını kendi diplerine gomdü, görmetnem için onu. Bir daha görmedim Akdeniz'i ondan sonra. Ben öylesine bir özlemle kendimi vurmuştum bu kıyılara, "AkdenizAkdenizAkdeniz" diye sayıklayarak onca zaman. Evet, şimdi bir "Akdeniz agıtı" söylenebilirdi belki. Tarihçiler diyor ki: Gun, 750 bin kişi L.Pavarutti'yi dinledikten sonra, Genova'yı terk etti. Nereyegittikleribilinmiyor. Kimilerine göre bir bölümü, Pegli demiryolu istasyonunun yanındaki bir taş anıtının yanına gitmiş ve demişier, "Peld, siz niçin, ne adına öldiiniiz? Hani ozgürliik için öldiiğünüz yazılı burad a ! " . Bu taş anıtta, Mussolini'nin militanlannca kurşuna dızılmiş 25 insanın adı var. Bu adlann yanında ise şunlar yazılı: "Sizi unutmuyoruz, her zaman bizimle vaşayacaksınız." Ama kenti terk etmeden önce, bir bolum insanın bu anıta gittiklen konusunda bir kanıt yok. Tarihçilerin vurguladı ikinci şey: Bu kez Agamemnonlara gerek kalmamıştı, çunkü kendileri " h a ş a t " etmıştiler kenti! Cenova'dan Arjantînlî annelerîn dranu... JM.rtık Plaza de Mayo'nun annelerini bütün dünya tanıyor. Annelerin derdi çocukları... 10 senedir sloganları aynı: "Canlı götürdüler, aynı şekilde geri isteriz!" VAMIK KURAL BUENOS AİRES Genci ve yaşlısı, beyaz başortüleriyle unlü bu kadmlar grubu, kuruluşunun 10. yıldönümünu yaklaşık 10 bin kişilik bir kalabalıkla kutladı. Anneler olayı, 1977 yıhnda dikta doneminin yaşandığı günlerde çocuklan 'kaybolan' 14 kadının, Buenos Aires'in meşhur Plaza de Mayo meydanında gerçekleştirdikleri sessiz protesto gösterisiyle başlamış. Başlamasıyla beraber birtakım çe\rreleri de hemen urkütmüş olmalı ki kurucuları Azucena Villaflor birkaç ay sonra kaçınlmış ve o donemde kaderi aynı olan binlerce insan gibi 'kaybolmuş'! Gidiş o gidiş, bir daha da izine rastlanmamış... Fakat bu olay kızgın anneleri yıldırmamış, aksine daha da kamçılamış. Bir avuç acılı anayla başlayan bu hareket, o gun bu gündur her perşembe Plaza de Mayo meydanında yapılan haftalık bir protesto gösterisine donüşüp gitgide daha da büyümus, etkinlik kazanmış. Artık Plaza de Mayo'nun annelerini butün dünya tanıyor. Annelerin derdi çocuklan... 10 senedir sloganları aynı: 'Canlı götürdüler, aynı şekilde geri isteriz!'. Tabii annelerin sloganlanndaki bu istekleri hiçbir zaman gerçekleşmemiş, pek gerçekleşeceğe de benzemiyor, çünku bugune kadar gidenlerin hiçbiri geri gelmemiş. Aslında kaybolan öyle 35 kişi değil. 70'lı yıllann ikinci yansında okus pokusla 10 ila 30 bin arasında insan 'kaybolmuş'. Dünya lıteraturune 'desaparecidos' olarak geçen bu kayıplarla ilgili rakamlar, kaynağına göre çok defSşîyor. Fakat en az 10 bin kişi olduğunda herkes mutabık. Öyle bir donern yaşanmış ki genç, yaşlı, ilgili ilgisiz, çoğu şuphe uzerine bir surü insan, gecelen sivil arabalarla gelen sitopladılar. Geçmiş dönem suçlulann af fedilmemesi için uyarıda bulundular. Anneler kaybolan çocuklarını arama faaliyetlerine devam ederken bir de kardeş kuruluş örgütlemişler: 'Plaza de Mayo'nun Anneanneleri'... Zira kaybolan sadece çocuklar değil, arada çocuklann çocuklan, yani torunlar da gitmiş.. Kimi kaybolmuş, kimi evlat edinilmış, kimi de devrin çocuksuz sempatizanlarına hediye edilmiş! Anneanneler de boş durmuyorlar. Zaman zaman izini yakaladıklan çocuklan gerçek ailelerine veya yakınlanna mahkeme kararlanyİa iade ettikleri, gazete haberleri arasmda çıkıyor. Annelerle beraber demokrasinin yerleşmesi ve suçlulann cezalandınlması için el ele çalışıyorlar. Gerçekte annelerde de anneannelerde de artık umit tukenmiş. Gidenin geri gelmeyeceğini onlar da iyi biliyor. Fakat inatla sürdüruyorlar çabalannı. Yeter ki, suçlular cezalarını çeksin, kendilerinden sonra gelenlerin çocuklarının başına aynı şeyler gelmesin, yaşanan kâbuslu gunler unutulmasvn... Sokaktaki Arjantinlı bugun daha hur, daha demokratık şartlarda yaşıyorsa, bunda Plaza de Mayo'nun annelerinin de payının olduğunun bilincınde. Her fırsatta beyaz başortülü, kızgın annelere minnet duygularını ifade etmekten kaçınmıyor. Buenos Aires'ten !t ARJANTtN'fai ENBLYÜK AYIBI Kimsenin sesini çtkartmaya cesaret edemediği gunlerde ana ktdbi hiçbir şeyi takmamış ve yaz kış demeden her perşembe surdürmüş sessiz protestoyu. Bu proıesto Arjantin tarihinin belki de en büyuk ayıbımn simgesiydi. vil kişilerce evlerinden toplanıp götürulmuş. Kimsenin sesini çıkartmaya cesaret edemediği bu günlerde, acılı ana kalbi hiçbir şeyi takmamış. Yaz kış demeden her perşembe sürdürmuş sessiz protestolarını anneler. Kafalannda üzerlerinde kaybolan çocuklarının isimleri yazılı beyaz başönuleri ile Arjantin tarihinin belki de en buyuk ayıbının simgesi olmuşlar. Başlangıçta horlanan, korkutulmaya çalışılan, daha sonraları korkutmaya çalışanlann korkulu ruyalan haline gelen kadınlar, işin peşini bırakmamışlar. Bugün, seslerini duyuran, çoğunluğun sempatisini ve takdirini kazanmış, politikada sozu geçen bir grup olarak etkinliklerini halen surdüruyorlar. 'Pis savaş yıllan' oiarak anılan Arjantinin kâbus yıllan 197583 dikta doneminin işkence, adam kaçırma, öldürme gibi insanhk suçlannın faillerinin kovalamp cezalandırılmalarına çalışıyorlar. Her af soylentisi çıktığında Başkarf Alfonsin'e kızıp deklarasyon yayımlıyorlar. Geçen perşembe günü mutad yerlerinde yaptıkları gösteriye yine buyük bir kalabalık Berlin'den GÜLTEKİN EMRE Akın akuı turist BERLİN 14 Şililinin Federal Almanya'ya kabul edilip edilmeyeceği göruşüledursun, Kuzey denizinden getırilen balıklarda sağlığa zararlı maddelerin bulunduğu bir televizyon programında resmen açıklandı. Kamuoyunda bir başka şaşkınlık ve şok etkisi yaratan balık skandalı, henüz siyasal partiler arasında sen çekişmelere neden olmadı. Balıkseverleri üzen böylesine bir haberin görüntülerinde, bahklann içinden çıkan böcekler, insanda bir daha balık yeme isteği bırakmıyordu. Berlin, günduzleri 20 dereceyi pek aşmıyor. Türkiye"deki kimi kentlerin gece sıcaklığı, burada uşümelere neden oluyor. Şu günlerde Türkiye'de olmak mı iyi, Berlinde kalmak mı? Bir yanda aşırı sıcaklar, bir yanda hiç yağmamışçasına yağan yağmurîar ve üst üste giyilen kışhklar... tyot koku su, özlemlerin giderilmesi; boceksiz, pahalı balıklann yendiği kokulu akşamlar... Berlin boşaldı gibi, Türklerin büyuk bir çoğunluğu özlem gideriyor. Radyolardan kaza haberleri geliyor durmadan; üzücu, can stkıcı, kara haberler... Geleceklerin yitip gittiği, çoluk çocuğun perişan olduğu kaza görünümleri... Berlin, aslında boşalmedı. Aylar öncesinden tüm otel ve pansiyonları tutulmuş durunıda. Fransız, tngiliz ve Japon turistlerin istilasma uğramış; sergi, konser ve çeşitli sanatsal etkinliklerle doğum gününü kutluyor. lndirimli uçak tarifelerinin reklamları, insanın gözüne gözüne, batıyor sanki. Ispanya'ya, Yugoslavya'ya, ttaiya'ya gitmek mi istiyorsunuz, boş yer çok. Plajlar bomboş. Kötu hava yüzünden işletmeciler iflas etmiş. Berlin'e sürekli yağmur yağıyor. Şemsiyeler altında yaşanıyor burada. Havanın açar gibi olduğuna bakmayın siz, kalınca gjyinin ve mutlaka şemsiyenizi almayı unutmayın. Berlin'in her yerinden yeşillik fışkînyor. Her yer çiçek. Güneşsiz de çiçekler acar ve çocuklar kendilerine göre oyunlar bulurlar. Açık yüzme havuzlan boynu bukük dururken, kapalı havuzlarda avunulur. Çalışma Bakanı Blum'un Şili'yi kınayan sözleri; Avusturyanın Şilililerı sığınmacı olarak kabule hazır olduğunu yinelemesi; Örsan Öy men'in ölümü; evet mi, hayır mı? Referandumun ne doğuracağı, sıcaklar başımıza vurmadı, soğuklar cammıza okudu! Berlin'de geceler çok go, oluvoı; gcceler beyaz üstelik. Sabahlan her yer kuş sesleriyle doluyor. Türk pazarlarında Türkiye damgalı meyvder, sebzeler... Şemsiyeler altında temmuz, ağustos geçirmek mi, sıcaklardan bunalmak ve denıze dalıp "cossslamak" mı, daha iyi?