18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/R Lazöy'ün yönetime gelmesinin uzerinden günler geçmişti. Sakret, yeni yöneticilerin eylemlerini, davranışlannı, konuşmalannı özenle izliyordu. Aralarındaki ilişki resmiydi. Yönetimin aldığı kararlan Lazöy, Dernek Başkanına aktarıyor, gerekçelerini açıkhyor, Sakret'e ters düşmemek için elinden gelen özeni gösteriyordu. Henüz, başbekçiliğe gelen Narri ile ilişki kuramamıştı. Zaten Narri, yeni yöneticiye fazla sokulmuyor, üzerine düşen görevi "bihakkın" yerine getirmeye çalışıyordu. Narri'nin Lazöy'den fazla hoşlanmadığı da biliniyordu. Lazöy ise, tehlike çanının hangi konutta çalabileceğini biliyordu. Kendini güvenceye almak için hazırladığı plan çok basitti: Karşısındaki "hasım cepheyi" daraltmak, hatta bölmek!.. Narri'ye sokulamayacağını anlaymca, Sakret'i yanına almayı yeğlemişti. Kurnaz Lazöy, Olüsed Ue Oce'yi Sakret'in günahı kadar sevmediğini, yeni baştan Ada'da sözü geçer insanlar haline gelmesini asla istemediğini yönetime gelişinin Lkinci ayında anlamıştı. Sezgiden öteye giden bu olguyu neden kullanrnasındı?.. Ayrıca, Olüsed ile Oce'nin ya da bu ikisine bağlı kadroların Ada'da yeniden itibar kazanması, Lazöy'ün de işine gelmezdi. Böylece Lazöy'le Sakret'in anlayış birliğine varmaları, yazgılarında bir kesişmenin doğması olağandı. 19 AĞUSTOS 1987 11 azoy, Sakret'e Olüsed ve Oce'nin "muzır eylemlerini" anlatıyordu. Ozellikle Olüsed "ağzmı kapayan" plasterin çıkarılması için geniş çaplı bir kampanya yapıyordu. Lazöy'e göre, plasterli ağızlara bir parmak bal çalınmalı, ama plasterlerin çıkarılmasına asla izin verilmemeliydi. L Adaya demokrasi nasıl geldi? KUDETA 2 CÜNEYT ARCAYÜREK MEHMED KEMAL POLTTIKA VE OTESI Eskiye mi Dönelim?.. Bir terane tutturmuşlar, her eleştiriyi eskiye mi dönelim diye karşılıyorlar. Eskiye dönsek ne olur, yeniden yana olsak ne çıkar? Eskiden doiar 35 liraydı, şimdi bin liraya ulaştı. Eskiye dönersek bir doları 35 liradan mı bozduracağız, yeniye yönelirsek bin liradan mı? Bunun hangisi işimize gelır. Elbette her işi dolarla görenlerin sıkıntısı yoktur, ama bizim gibi Türk parası ile yaşamlarını sürdürenler için felaket! Ticaret yapan yurttaşlar gibi, deviet de bazı işlerini dolarla görüyormuş. Ulusal para artık Türk ürası değil doJar oldu. Varsa dolar, yoksa dolar. Hiçbir siyasal iktidarın böylesi dolarla bağımtı olduğu görülmemiştir. Gelelim vur kıra... Eskiye dönersek vur kır da yeniden gelir diyorlar. Vur kır bitti mi ki? Eskiden Batı'da vur kır vardı, her gün birkaç kişi ölüyor, öldürülüyordu; şımdi Doğu'ya kaydı vur kır, her gün birkaç kişi öldürülüyor, ya da ölüyor. Aradaki ayrım bu mu? Eskiden bunca çalma, çırpma. rüşvet var mıydı? Varsa bile gizliydi, pek görünmüyordu. Bugün ise çalma, çırpma, rüşvet örgütlu duruma geldi. Ne yana baksam çalma, çırpma. Bunu kimi politikacılara gösterdiğinizde, o kadar olacak efendim, iş yapıyorlar, diyor. İş yapıyoriarmış... Ne iş yapiyoriar? Kentin sokaklarını kazmalar, kaldırımlar, borular döşemeler. parklar yapmalar, yıkımlar, trafiği değiştirmeler... Bunları yapmaları olağanüstü bir iş değil ki, her yönetimin görevi... Her yeni gelen yönetim görevi gereği birtakım işler yapmak zorundadır. Bunu yapma da bir öğünç dmaz ki!.. Bakın yaban ellerdeki yönetimlere, neler yapıyorlar, hiç neler yaptık diye öğünüyorlar mı? Eskiye mi dönelim? Böyte bir sorunun ortalığa atılması bir korkutmacadır. Çünkü vur kırı da daha başında kendileri icat etmişlerdi. Vur kırı başkaları yapmıyor, kendileri yaptırıyordu. Bir kesimin eline silahı veren de, bir kesimin elinden silahı alan da kendileri ıdi. Bugün artık gün gibi açık görülüyor. Bir dönemin başbakanı, "iti ite kırdınyoruz" derken ipin elinde olduğunu söylemiyor muydu? Bugün vur kır Doğu'ya kaymıştır. Buna bölücülük gözüyle bakanlar olduğu gibi, başka bir açıdan bakanlar da var. Deniliyor ki, Doğu'da kalkınma doğrultusunda bir GAP projesi uygulanacaktır. Şimdi para etmez, bir işe yaramazak topraklar, proje uygulandığı zaman değer kazanacaktır. Öyleyse daha bu topraklar değer kazanmadan, ora halkı yıldırılmalı, ellerindeki topraklar ucuza kapatılmah, günu getip değer kazandığında belli ellerde olmalı. Nasıl yapılacak bu? Elbette ki ora halkının üstünde bir baskı rejîmi sürdürülerek, halkı bezdirip, kaçırarak... Bu açıdan olaylara bakanlar da var. Doğu'daki vur kır bu yüzdendir diyenleri görüyoruz. Eskiye mi dönelim? Bu soruyu yöneltenler eskinin vur kır dönemini kotaranlardır. Vur kır. gün geldi kızıştı, kızıştı, kızıştı, doruk noktaya ulaştırılarak kızıştırıldı, kızıştırıldı. kızıştırıldı, sonunda kimler gelecekse, onlara yol açıldı; onlar gelip tepeye oturdular. Herkesin sesi, soluğu kesildi. Üç beş imzalı kararlar, yasa biçimine dönüştürüldü. Mahkemeler kuruldu, hapisaneler çoğaldı, idamlar edildi, korkular verildi. Eski dediklerinin içinde bunlar yok mu? Eski dedikleri gitti mi sanki? Kendi yasasıyla kendi başına buyruk olmadı mı? Gazeteleri kapatanlar, gazetecileri bir sözlü buyrukla içeri atanlar, telefon sansürleri icat edenler, gittiler mi? Yooo, gene kendilenne göre başa yakın bir yerde oturmuyorlar mı? Bunca gazeteci ıçerdeyken, bunca basını kısan yasalar ortada dururken, kendilerine yalpa vuran basınla yemekler yiyorlar, şölenler vermiyorlar mı? Eskiye mi dönelim? Eskiden hiç ayrılmadık ki... Eski gitmedi ki yeninin ayrımına varalım! Birbirimizi aldatmayalım, hiçbir şey gelsin, hiçbir yeni gelmemıştir, eski olduğu gibi sürdürülüyor, bir yandan da eski ile halka gözdağı verilmek isteniyor. Yeni gözüyle kendilerine bakanlar, eskiden çıkarı olanlardır. Sakret ile Lazöy Ada'nın eskiyöneticileri için yeni biryöntemde anlaştılar azöy, Sakret'e "Ben iyi değilim reis" dedi. Sağ elinin işaret parmağı son günlerde çok ağrıyordu. "Ada'dan aldığım ayakkabılar ayaklarımı nasıl sıkıyorsa, bu parmak da öyle acı veriyor." Sayın Bayan ise, "Havuzton'a gider, bu illeti çözeriz Gutçuğum" diyordu yumuşak bir sesle. L Plasteri çöz, elini bağla! Lazöy, Dernek Başkanını deniz kıyısında beden hareketleri yaparken buldu. Hemen her hafta doktor denetiminden geçen Sakret'e kilo almaması salık verilmişti. Çok sevdiği Avana purolarını bırakmış, yağh yemekleri aramaz olmustu. Lazöy, Dernek Başkanına içtenlik dolu bir selam verdi. Lazöy, rahatladı. Karşı cepheyi daraltıyordu. Olused Ue Oce'nin "muzv eytemleri"ni anlattı. Ada "salhında" ozellikle Olüsed, "ağzını kapayan plasterlerin çıkarılması için geniş bir kampanya yapıyordu." Gecenlerde Olüsed'in çizdiği bir resim bütün Ada'ya dağıtılmıştı. Bu resimde dört duvar çizilmişti, duvarlar arasında da plasterle kapatılmış bir ağız görülüyordu. Plasterli ağzın üzerine bir çarpı işareti çizilmişti. "Bu resimle bu zat" dedi, "plasterlerin çıkanlması zamanının geldigini anlatmak istiyor." Sakret, Damadı Şehriyarinin casus kargalanndan bu bilgileri çoktan almıştı. "Hepsini biliyonım" dedi Lazöy'e. Lazöy de Sakret'in bu gelişmelen günu gününe öğrendiğini biliyordu, gelmek istediği nokta başkaydı. "Tabii öteki adalarda da dostlan var. Adamızda demokrasinin degil kokakratik bir rejimin varlıgından sürekli söz ediliyor" diye açıklamalara başladı. Gecenlerde Ada'nın yakınına gelen yabancı bir motor, hoparlöründen sürekli yayın yapmış, yönetimi keçiboynuzlarını satın almamakla korkutmuştu. Bunlar iyi gelişmeler değildi. Ayrıca SakLazöy, bu çıkışı pekâlâ bekliyordu: "Baba ogul ilişkilerinde >eri geldiğinde oglun bu tür görevler yüklenmesi dogaldır" dedi. Sakret, plasterlerin çıkarılması kararını Lazöy'e bırakacak, ancak Lazöy de plasterlerin çıkanlmasına karşılık Olüsed'in, Oce'nin elleriyle ayaklarının bağlanmasını koşul olarak öne sürecekti. "Neye yarar ki bu?" diye sordu Sakret. Lazöy, takma dişlerinin tümünü ortaya çıkaran bir gülüşle yanıt verdi: "Evlerinde debelenip duracaklar, dört duvar arasında bağınp çağıracaklar, işte o kadar!" dedi. Sakret, kalktı, Lazöy'ü alrundan öptü. Lazöy öyle bir çözüm getirmişti ki, ne şiş yanıyordu ne de kebap... "Fakat bir sartla" dedi Lazöy. Sakret kuşkuyla baktı yönetlciye. "Bu duzmece oyun aranıızda kalacak, sır olarak saklayacağız" dedi. Sakret bağırdr. "Her sey kokakrasi için!" hiddet dalgası geçti Sakret'in. Kendini tuttu. Yazgı işte. Kudeta'yı savunacak en son kişi olacağını düşündüğü Lazöy'le şu ampul kokakrasisine Olimpus dağındaki Tanrılar belasını versindi istemediği halde aynı kabın içine düşmüştü. Kısacası Sakret'in düşlerinde yaşayan yönetim düş olup gitmiş, gerçek Lazöy'le başına düşmüştü. Sineye çekecekti bu adamı. Yüzüne üzülen insan maskesi takan Sakret, "Hayrola?" diye sordu. Lazöy, Ada halkına yaptığı gibi sağ işaret parmağını Sakret'in gözüne doğru uzattı: "Natah" dedi, "bu parmak yüzünden!" Sakret içinden, "Parmagı kopası" diye geçirdi, ama "vah vahhh!" demeyi unutmadı. Lazöy, "Bu parmak başıma iş çıkardı, önemini size anlatmam gerekmez" dedi. "Kısacası Sakretçigim" diyordu Lazöy, "parmağımda dolama çıktı!" '?Vah vahhh!" dedi Dernek Başkanı. Havuzton'a gidecek, parmağı uzmanlara tedavi ettirecekti. "Hay hayyy!" dedi Dernek Başkanı. "Git de başım dinlensin" diyordu yüreğindeki ses. Havuzton'a gidip tedavi görürse, "bu parmak" üç kat daha güçlenecekti. "Biliyorsunuz, bu Ada'nın bana ihtiyacı var" dedi. Sakret, yazgı birliği yaptığı yöneticisini oksamak istedi: la ıstırabını unutmuş, "Bu parmak size helal!" diye bağırıyordu. Tavşancıl düşuncede olanlar, "Bu parmakla ahret!" diye yanıtlıyorlardı. Lazöy'ün kulakları yalnızca alkışları duyuyordu. Bir de Sayın Bayanın söylediği "Hani ya da benim elli dirhem pastırmam" türkusünu. Bu türkünun ikinci dizesini muzır ve ahlâka aykırı bulduğu için pek duymak istemiyordu. Kalbin attıgı yer... İskelede on dört zurnacı, zurnalannı havaya kaldırmış. zurnacı damadın şefliğinde sıraya dizilmişlerdi. Hemen arkalarında bir davulcu, "Vur ha vur davul, baş yönetici havası!" diye haykınyordu. Zurnacının damat olmasından sonra davulcuların havası kalmamıştı. Belki bu arada Sayın Bayanın gözüne girip kısa yoldan "Ada sanatçısı" olurlar, Lazöy ailesinden bir kız kapıp koşeyi dönerlerdi. Umut dunyası!.. Lazöy durdu, döndü ve sağ işaretparmağını Adalılara doğru uzattı. Sayın Bayan, sağ kalçasına eliyle şap şap vurdu. Adalılar uyarıyı anladılar, alkışlamaya başladılar. Lazöy, sağ işaretparmağıyla kazan kanştırıyormuş gibi bir hareket yaptı. Sonra parmağını şortunun cebine soktu, sızlama başlamıştı. ağrı kalbine doğru hızla ilerliyordu. "Konuş, konuş!" diye yandaşlarından sesler yükseldi. "Bu parmak" diye başladı söze Lazöy, "Bu parmak, kalbimin attıgı yerdir, durma ey yolcu" diye tamamladı. Tarihsel bir görüşme yapmak için Lazöy büyük özveriyle Ada'dan geçici bir süre aynlıyordu. Ağrının her darbesinde kalbinin parmağında attıgı duygusuna kapılan Lazöy, Adalılardan asıl amacım ustalıkla gizlediğini düşunüyordu. Parmak meselesi Lazöy ile Sayın Bayan nihayet yalnız kalmış ve konuşuyorlardı. "Saglık dedin de aklıma geldi" dedi Lazöy: "Sag elimin isaretparmagı son günlerde çok agnyor." Sayın Bayan telaşlandı. S akret, plasterin çıkarılması kararını Lazöy'e bırakacak, Lazöy de, buna karşılık Olüsed'in ve Oce'nin elleriyle ayaklarının bağlanmasını sağlayacaktı. "Evlerinde debelenip duracaklar, dört duvar arasında bağırıp, çağıracaklar, işte o kadar" diyordu Lazöy. ret'in Ada'ya getirdiği huzuru bozmaya çalışıyorlardı, kudeta'nın ilkelerini çiğnemeye hazırlanıyorlardı. "Sayın Dernek Başkanı" dedi Lazöy, "bu adamlar fırsat bulur bulmaz kudeta'yı, çıkardıgınız tüzugü delecekler, hatta sizden hesap sormaya kalkmalanndan da kaygı duyarım." Havuzbaşında tarihsel buluşma Havuzton'dan gelen haberler değişikti. Bizim gazeteye gore Rangın, Lazoy'u Havuzton kaplıcalarındaki havuzbaşında dört dakika dört saniye kabul etmiştı. Çünkü Rangın. ytız gerdirme operasyonundan henüz çıkmıştı, kimsenin yüzünü gormek istemiyordu. Havuzton'un Özelliği doğal buhar kenti olmasıydı. Havuzbaşında doğal buhar o kadar yoğundu ki, içeri girenler birbirlerini göremezler, konuşurlarsa buluştuklarının farkına varırlardı. Lazoy, "He>> Rangın, burada mısın?" diye sordu. Rangın, bu adam da başımıza amma da bela oldu ha. diye duşünuyordu, ama Merika'nın adalar arası politikasında bir rampa noktası olduğundan, Ada'yı, tabii Lazöy'ü gözden çıkaramıyordu. Munis bir sesle, "Buradayyyım" diye seslendi. Lazöy, "Yüce şef" diye başladı, "Tannlar sizi başımızdan eksik etmesin. yüzünüzü iyice gerdirdiniz mi?" Rangın, "Bu kez öyle gerdirdim ki. Lazöycüğüm yüzümden gulumseme hiç eksik olmuyor, çok mutluyum" dedi. Lazoy, "Lazöycügüm sağlığın yerinde mi?" diye sordu. Merkezkaç Örgutü, Lazöy'ün işaretparmağında dolama çıktığını çoktan haber vermişti, Rangın Ada'daki durumu Lazöy'den daha iyi biliyordu. Lazoy, utana sıkıla, "İşaretparmağım rahatsız'" dedi. Rangın büyük bir içtenlikle, "Ne yapalım, işaretparmağı bizim buyruklarımıza göre hareket edecek başka bir Lazöy buluruz" diye yanıt verdi. Tannlar Lazöy'ü hâlâ koruyordu, Rangın bunları söylerken, havuzbaşına doğa ana gurültüyle yeni bir buhar bulutu püskürtmüştü de son cUmle bu nedenle pek anlaşılamamıştı. Rangın'm müzipliği tuttu, "Lazöy" dedi, "Ya Olüsed ne yapıyor?" Sıcaklığın 70 dereceye çıktığı havuzbaşında Lazoy'un sırtında soğuk terler belirdi, ama çaktırmadı: "Ne \apacak, ağzı plasterli evinde oturuyor" dedi. Rangın'dan ses çıkmadı, Lazöy hemen ekledi: "Plasterlere devam, üçkâğıt yoldan yönetime selam!.." Rangın güluyordu. "Aferin Lazöy, aferin, düşmanlannı alt etmesini çok iyi biliyorsun" dedi. Lazöy, "Dersimizi siz Büyük Şeflerden alıyoruz efendim" diye hemen karşılık verdi. Rangın, "Bak Lazöy" diye başladı. "Yaptıgımı yap, ben nasıl Hansi'nin sözünden hiç çıkmıyorsam, sen de Sayın Bayan ne derse öyle hareket et." Lazoy. "Aksini düşünmek degil, düşümde bile gormek istemiyorum" yanıtmı verdi. "Havuzbaşı akıl verme seansımız bitti, hadi güie güle Lazöycügüm" dedi Rangın. Lazoy, buyük havlulara sarınmış olarak havuzbaşından çıktıktan sonra, gazetecilere, "Büyük Şef Rangın'a gelecek günlerde politikada hangi yöntemleri izlemesi gerektigini açık seçik so>ledim" dedi. Lazöy'e göre, Rangın uslu bir öğrenci gibi aldığı dersleri aynen yerine getireceğine söz vermiş, Lazöy'ün alnından öpmuş, yanağını okşamıştı. Tarihsel ha\ uzbaşı görüşmeleri işte böyle sonuçlanmıştı. Rangın'a, Lazöy'ün bol keseden atan bu davranışlan yansıtıldığında, Büvük Şef, "Boş verin, ustünde fazla durmayın, ne yapsın çocuk, Ada'yı nasıl uyulsun" demişti. ÎSTANBUL tKİNCİ ÎFLAS MEMURLUĞU'NDAN KONKORDATO TOPLAIVTISININ İLANI DOSYA NO: 1983/27 Müflis LOtfü Çalışkan masasından, müflis alacaklüara kookordato teklif etmiş olup, konkordatonun mahkemece tasdik ve tasdik karannın kesinleşmesinden itibaren ilk 6 ayın sonunda "t 20, sonraki 6 ayın sonunda ft 20, ücuncu taksit olarak takip eden 6 ayın sonunda % 25 ve son taksit olarak 24'üncü ayın sonunda % 30 olmak üzcre, toplam 24 ayda tüm borcun *>* 95'i itfa edilmiş olacakÜT. Teklif edikn konkotdato faiısiz ve teminatsLZ olup, isteyene gerekli tenünat gösterilecektir. Konkordato teklifinin görüşülmesi için 9 Eylul 1987 çarşamba günü saat 11.00'de (•) toplanu yapdacağından alacakulann bizzat hazır bulunmalan veya kendilerini yctkili bir vekil marifetiyle temsil ettiımeleri hususu Uanen duyurulur. (*) tslanbul 2. tflas Memurluğu'nda. Basın: 8238 Sakret'in korkusu Sakret irkildi. Damadı Şehriyari de her akşam yemeğinde, yatak odasında kimi raporları yüksek sesle okurken ayru kaygılan dile getiriyordu. Lazöy'ün benzeri kaygılarla huzuruna gelmesi ilgincti. Zira, Sakret'in tek korkusu vardı. Yaptıklarımn hesabının sorulması ve... Kişiliği üzerinde küçük de olsa herhangi bir eleştirinin yaygınlaşması! Bu olasüıklar Sakret'e korkulu düşler gördurüyordu. "Olimpus dağındaki bütün Tannlardan belalannı bulsunlar birader" dedi Sakret. Lazöy'e göre, "beddualarla soruna çözüm bulmak" olanaksızdı. Plasterli ağızlara bir parmak bal çalınmalı, ama plasterlerin asla çıkarılmaması da sağlanmalıydı. Lazöy, bu arada Sakret'in tüzüğüne toz kondurmayacağını özenle vurguluyordu. Sakret'i çok, ama çok seviyordu. Bir baba oğul ilişkisi olmalıydı aralarında. Kuşkucu Sakret'in Zorti zekâsı, Lazöy'e bu kadar güvence verdirmezdi. Ancak, Lazöy gibi o da bir "müttefik" bulmuştu, bu olanağı kullanmalıydı. "Öneriniz var mı bu konuda?" diye sordu. Lazöy, "Arada bir plaslerleri çıkarmalarını, ağızlanna ne gelirse soylemelerini saglayalım" diye başladı: "Ancak, fazla ileri gittiklerini gördüğümüzde plasterleri gene vapıştıralım" diyordu. Lazöy'ün bulduğu, Sakret'in de hoşuna giden ilk önlem buydu. Çekinerek ikinci öneriyi ortaya getirdi: "Plasterlerden kurtulmalanna hiçbir zaman izin venneyelim" dedi. Fitili ateşlemişti, dinamit ya yanı başında patlayacak ya da Sakret'le birlikte uzaklarda bir yerde patlamasını sağlayacaklardı. Sakret, badembıyıkları Ue oynadı, gözlerini kıstı, Damadı Şehriyarinin raporlanra düşündü: "Ya kokakrasi?" diye sordu. Lazöy gülumsedi: "Aman efendim" dedi. "Kokakrasi dediğiniz nedir, beliıii sürelerde onay işareti mi?.. Gün ola harman ola!. Zamanı gelince öyle bir düzen getiririz ki, kokakrasi sürer gider." Sakret henüz kanmamıştı. Lazöy, Dernek Başkanının sıkıntısını hemen kavramıştı: "Kokaratik bir başkan olarak plasterlerin çıkanlmasından yana oldugunuzu söylersiniz, ötesini ben ustlenirim" dedi. "Yani?" diye sordu, gözlerini kısarak Sakret. "Yanisi şu ki, plasterlerin çıkarılmasına benim karar vermemi istersiniz" dedi Lazöy. Sakret, uygun bir yol bulunduğunu sezdi. "Fakat canım, işi sizin üzerinize yıkmak bana yakışmaz" diyecek oldu. İSTANBUL PTT BÖLGE BAŞMÜDÜRLÜĞÜ'NDEN 1 Teşekkülümuz ihıiyaa olarak idari şannamesi ile numunesine göre 40.000 kg adi sicim satın alınacaktır. 2 Bu işe ait ihale 3.9.1987 Perşembe günü saat 15.30'da Başmüdurlük AlımSatım Komisyonu'nda yapılacaktır. 3 Geçici leminat şartnamesine göre alınacak, bu işe ait sartname iş günleri mesai saatleri dahilinde Büyük Postane binasındaki Malzerne Müdürlüğü'müzden temin edilebilir. 4 Postada vaki olacak gecikmeler kabul olunraaz. 5 lhaleye iştirak etmek isteyenlerin usulüne göre tanzım edecekleri kapalı yazıh teklif mektuplannı, ihale gunu saat 15.00'e kadar makbuz mukabili Malzeme Muduriuğumüze tevdi etraeleri gerekmektedir. 6 tşletmemiz 2886 sayılı thale Kanunu'na tabi değildir. Basın: 26309 Sağ elin işaretparmağı çok önemliydi. Çünkü Lazöy, sağ elinin işaretparmağına danışmadan, bu parmağı arada sırada bir çocuk gibi ağzına alıp emmeden hiçbir ciddi karara varamazdı. Daha da önemlisi, Ada içindeki gezilerinde halkın çoşkusuna yol açan kilolu gövdesiyle tek parmakta amuda kalkma eylemini hep bu parmakla yapardı. Sağ parmağı, benzetme uygun düşerse, Lazöy'ün kalbi kadar önemliydi. Sağ işaretparmağı bu nedenle çok, ama çoook önemliydi! Sayın Bayan, bu gerçeği biliyordu: "Sag işaretparmağını mutlaka hemen tedavi ettirmeliyiz" diyordu. "Havuzton'a gider, illeti çözeriz Gutçuğum" dedi yumuşak bir sesle. "Gidebilir miyiz?" "Kuşkun mu var" diye sordu Sayın Bayan: "Tabii gideriz." Atladıklan gibi özel motora Havuzton'a giderler, oradaki parmak uzmanlarına gerekli tedaviyi yaptmrlar, geldikleri gün, iskelede sağ parmağı üzerinde Lazöy bir güzel amuda kalkar, sorun da biterdi. Hem de daha sağlıklı bir parmakla... Sayın Bayanın ansiklopedik bilgisi genişti. Havuzton'da öyle bir parmak uzmanı vardı ki, özel yöntemlerle bir parmağı eskisine oranla üç kez daha güçlü duruma getiriyordu. "Düşün" diyor Lazöy'e, "üç kat güçlü bir parmakla çözümlenmesi artık çok güçlesen işleri sen, üç kat daha kanştırabileceksin! ' Lazöy, "Evet, evet" diyordu. Amuda kalktığı parmakla Ada'yı tarunmaz hale getirdikten sonra, üç kat güçlü parmak atarak, neIer yapmazdı, neler! "Hemen giderim" dedi Lazöy, "işaret parmağından yoksun kaursam, kalbim dayanmaz bu acıya." Ancak Lazoy konuyu Sakret'e açmak zorundaydı. Lazöy, içeri girdiğinde, "Nasılsın bugün bakiim Sayın Sakretçigim?" dedi. Lazöy, bir süredir fazla ciddiye almadığını yalnız kaldıklarında bu tur konuşmalarla dokunduruyordu. Fakat Sakret, Lazöy'ün, eski Lazöy olmadığını büerek, bu davranışlan görmezlikten geliyordu. "tyiyim, iyiyim" dedi Sakret. Lazöy, damdan düşer gibi "Ben iyi degilim reis" dedi. Adamın küstahlığı karşısında birden içinden bir "Artık tek parmakla üç kat yemek yiyebileceksiniz" dedi. "Yemek yok" dedi Lazöy telaşla. "Fakat Sayın Bayana göre üç kat daha fazla nane yiyebilecegim." Sakret dinliyordu. "Sayın Bayan Havuzton'dan döndükten sonra işleri üç kat fazla kanştıracağıma yemin ediyor" diye sürdürdü Lazöy. "Kuşkum yok" diye onayladı Sakret. Gidiş töreni... Hareket günu geldi. Lazöylerin evinden iskeleye kadar tozlu taşlı yollara hasırdan halılar serilmişti. Sayın Bayanla Lazöy tahtırevana bindiler. Yavaş yavaş iskeleye inmeye başladılar. Ada halkının bir bölumü, düdüklerin hemen hepsi, dernek yönetiminde görevli olanlar tahtırevanın peşi sıra yürüyorlardı. Kaynana zırıltıları büyuk patırtı ediyor, evlerden çiçekler atılıyor, kimileri ise dikenli kaktüs çiçeklerini Lazöylerin ustüne üstüne serpiyordu. Tahtırevan iskeleye gelmeden önce küçük bir düzlükle durdu. Burada Ada'nın sade vatandaşlan suratlan dört karış Lazöy'ü izliyorlardı. Lazöy, mutsuz insan görmeye dayanamazdı, hele çocuklan, gençleri ellerinde horozşekeri olmadan bir kenara çekilmış suratlan asık görunce yureği kabanrdı. "Durrr!" diye bağırdı. Tahtırevanı yüklenen taşıyıcılar, iki yüz kiloyu aşan toplam Lazöy ağırlığından bir an için kurtulmanın sevinciyle durdular. Lazöy, Sayın Bayanın yardımıyla tahtırevandan indi. Herkes merakla ne yapacağını. ne söyleyeceğini bekliyordu. Orta yere geldi, birden kendini yere attı, sağ eli üzerinde yükseldi. umuda kalktı ve sağ işaretparmağmın üzerinde yükseldi!.. Gelmiş geçmiş en büyük sirklerde bile bu kadar kilolu bir insanın parmağı üzerinde amuda kalkamadığını bilenler alkışlamaya, "Yaşa varol başımızdan eksik ol!" diye bağırmaya başladılar. Lazoy, bir süre öyie durdu. Yeniden tahtırevana döndü, Sayın Bayanın yardımıyla yerine oturdu. Sayın Bayanın yüreği ağzına gelmişti, Lazöy'ün dolamadan çektiği ıstırabı biliyordu, illetli bir parmakla umuda kalkması kalbine de dokunabilirdi. Lazoy, halka hizmet vermenin mutluluğuy İSTAJVBUL ÜNtVERStTESİ SOSYAL BtLÎMLER ENSTÎTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN Enstitümüzde 19871988 öğretim yüında aşagıda beürtilen dallarda "yüksek lisans" ve "doktora" ögrenimi yapılacaktır. Adaylann asağıdaki belgelerle birlikte 331 Agustos 1987 tarihleri arasında enstitüye şahsen başvurmalan gerekmektedir. (Postayla yapılan basvurular dikkate ahnmaz.) Adaylardan ön kayıt için: a) Diplomanın noter tasdikli sureti b) Nüfus sureti noter tasdikli c) 2 resim gctirmeleri gerekmekte olup, Sınavlar: Yüksek Lisans Bilim Sınavı: 1 Ekim 1987 Perşembe Saat: 14.00 Doktora Yabancı DU Sınavı: 1 Ekim 1987 Perşembe Saat: 14.00 Doktora Bilim Sınavı : 8 Ekim 1987 Perşembe Saat: 14.00 Sınav konulan iie ilgüi bügUer Anabilim Dalı Başkanhklan'ndan ve aynca geniş bilgi enstitü öğrenci bttrosundan öğrenilebilecektir. tlgililere duyurulur. YÜKSEK ANABtLtM DALLARI LİSANS DOKTORA A HUKUK FAKÜLTESİ Avrupa Topluluğu'nun Hukuksal Yapısı 20 10 B İKTİSAT FAKÜLTESİ Avrupa Topluluğu'nun Ekonomik Yapısı 20 10 C İŞLETME FAKÜLTESİ Hastane ve Saglık Kuruluşlannda Yönetim 10 S Kamu Işletmelennde Yönetim 10 5 D SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESt Avrupa Topluluğu'nun Siyasal Yapısı 20 S E EDEBİYAT FAKÜLTESİ Arkeometri 10 F KONSERVATUVAR Müzik 10 StRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle