29 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 AÖUSTOS 1987 Bedro Demliel plaj da bütün gücüyle bağırdı: Zortiii... Çevre öylesine Lazöy ile doluydu ki, Sakret'in çekildiği kartal yuvasında neler yaptığıtu, olaylara nasıl baktığını kökenine inerek araştırmaya vakit bulamamıştım. Ama Sakret'le ilgili bana iletilen ilk bilgiler Demek Başkanının durumunu ortaya koyuyor, kimi ipuçları veriyordu. Aralıkh tarihlerde Sakretsel bilgiler geliyordu. Yazı makinesinin tuşlarına vurmakıan yorulmuştum. Temiz havaya, denize, sakin bir köşeye gereksiniyordum. Koya yaklaştığımda arkası dönük, iriyan bir adamın denize doğru "tii" diye bağırdığını işittim. Daha doğrusu, denize doğru esen rüzgâr, adamın söylediğini aüp götürüyor, kulağıma yalnızca "tiii" sesi çarpıyordu. Adama yaklaştım, baktım Bedro Demliel'di. Bedro Demliel, Sakret ve çevresinin tersine benimle iyi ilişkilerden kaçınmayan eski bir gardiyan, eski bir bekçiydi. Sakret ile arkadaslıklan uzun yıllar sürmüştü. Böyle tek başına, denize karşı ne soylediğini, daha doğrusu neyi haykırdığını merak etmiştim: "Hayrola Sayın Bedro Demliel" dedim. "Sesinizi açmak, daha güçlü haykırmak için denize ve rüzgâra karşı gırtlak egzersizi mi yapıyorsunuz?" Bedro Demliel, "Sakret ses mi bıraktı? Hepimizin, herkesin sesini kıstı" dedi. Tuhaftı, Sakret dernek yönetimine el koyduktan sonra altnan bilgilere göre onu desteklemeyen, her dediğini onaylamayan hiçbir gardiyan, tek bir bekçi yoktu. Bedro Demliel, bunlardan biriydi. Demliel de sesinin kısıldığından yakımrsa, biz ne yapacaktık? tu. Ada'ya dönüşümüzün henüz birinci ayı dolmuş Sakret'in okularkadaşı eski bir bekçi "Hepimizin sesini kıstı"diye yakınıyordu POLTTIKA VE OTESI MEHMED KEMAL Şairierin Diliyle Banş... Barışı hep savaşın tersi sanırlar. İki ülke kavgaya tutuşacak, sonra bırakacaklar, savaş bitecek, ardından banş gelecek.. Barış, her zaman savaştan sonra gelen dönem değildir. Bir ülkede savaş yoktur, ama baskı, zulüm, işkence vardır, öyleyse banş gene yoktur. Eskiden verilen savaşların sonunda iki savaşan, bir anlaşmaya varır, savaşı durdurur, buna barış ilanı denirdi. Savaşanların aralarında banş ilan etmelerı belki onlar için doğrudur. Ama halklar için banş gelmiş midir? Halklar için banş, eğer bir arada yaşıyorlarsa vardır. Ülkemizi alalım, Güneydoğu'da olaylar var. Hepimizin gözü o yana çevrilmiş. Oraya barış nasıl gelecektir? Bir genel vali atamakta banş gelmez sanırım. Barış nazlıdır, hoyratlığa dayanamaz. Osmanlıdan bu yana biz banş değil, hep savaş görmüşüzdür. Barış dönemleri çok azdır. Insanlarımız doğmuşlar, gözlerini açmışlar hep savaşIa karşılaşmışlar. Osmanlı savaşlarından günümüze degin geçenleri şair ne güzel anlatmıştır. Oktay Rifat'ın 'O Gün Bu Gün' şiirini alıyorum: • •• İlk padişah Sultan Osman Sultan Osman'dan Kalmış bize yadigâr bu vatan İleri ileri marş ileri İran seferi Bağdat seferi Estergon kal'ası bize dilber aman Niş, Kosova, Çaldıran Altım toprak üstüm yaprak İleri ileri marş ileri Kınm seferi Irak seferi Rus seferi İleri ileri Pesarofça, Karlofça, Kaynarca Kaynarca, Pesarofça, Karlofça Karlofça, Pesarofça ileri be kardeşim ileri İnebahtı Preveze Plevne llgıt ılgıt kanım damlar çimene Mısır seferi Yemen seferi Kanal seferi Tanzimat, meşrutiyet, cumhuriyet Dayan hey dizlerim dayan Viyana Sevr Lozan Ve dünya kadar nutuk Ve dünya kadar ferman Gene köylümüzün elinde karasaban Gene halkımız yarı aç yarı tok Perişan • •• Geriden beriye olayları şair ne güzel toparlamış. Trablusgarp, Balkan ve İkinci Dünya Savaşı'nı görmüş olan subaylar kuşağı, savaşı sevmezdi. Atatürk'ün ve İsmet Paşa'nın savaşa karşı olmaları bundandır. Atatürk, "...Askeroluşumuz, artık eskisi gibi başkalarının hırs, şan, şöhret ve keyfi için değil, yalnız aziz topraklarımızı korumak içindir" diyordu. Ardından ekliyordu: "Millet hayatı tehlikeye maruz kalmadıkça, harp bir cinayettir." Bütün zorlamalara karşın İsmet Paşa bu ülkeyi 39 Harbi'ne sokmamıştır. Savaşa girenlerin durumunu bilıyoruz. Sıkıntı çekilmiş, kameyle ekmek alınmıştır, ama insanlar cephelerde ölmemiştir. Savaş bittikten, çok partili rejime girildikten sonradır ki, siyasal karşıtları ismet Paşa'yı ülkeyi savaşa sokmamak, insanlarımızın erkekliğini öldürmekle suçlamışlardır. Barış her zaman için bir özlemdir. İş, bu özlemi gerçekleştirmededir. Kimi yöneticiler, ülkelerini savaşa sokarak kendileri rahat ederler. Ne olsa savaş bir ülkeyi kısa bir süre için kaynaştırır. Onlar da bundan yararlanırlar. Bütün erek barıştır. Barış var sanılan dönemde savaş hali uygulayanlar görmedik mi? Asım Bezirci dostumuz, 'Şairlerımizin Diliyle Banş' kitabını (Cem Yayınları) çıkardı. Bu inceleme bir banş güldestesidir de... Geçmiş ve bugün için yazılan banş şiirlerini okumak istiyorsanız, bu kitap, elinizin altında olmalıdır. akret boy aynasma bakarak, "Ben neymişim de haberim yokmuş" dedi. Aynaya yansıyan vücut çizgilerini süzüyor, arada bir başını okşuyordu. Sanki, "Benim akıllı başım" der gibi. "Benden önce bu derneği yönetenleri, eski yöneticileri bir halt sanırdım. Püff! Demek siyaseti daha iyi yapabilenler varmış, işte ben!" diyordu. sevecen doğasıyla tanınan bir adamdı. Eskiden, çok eskiden. Fakat dernek yönetimine yapılan darbe idrofil pamuk gereksindirmeyecek kadar kansız biçimde başarılmış, Ada'da hiç kimsenin sivilcesi bile kanamamıştı. Sakret'e birdenbire bir güven duygusu gelmişti. Demliel de kabul ediyordu: Darbenin ilk günleri Sakret, ılımhydı, banşçıl havasını koruyordu. "İkes Hanım çok efendi bir hanımefendiydi, eşine, çocuklanna düşkün. Onun Sakret'in başansından, saglıgından başka hiçbir sorunu yoktu. tkes Hanım için Dernek Başkanı eşi olmak, bu yoldan güçlü, kudretli bir kadın hüviyeıine gitmek önem taşımazdı. Gerçek bir hanımefendiydi." "Kuşkusuz" dedim. Demliel, "Yavaş yavaş" diye başladı: "Sakret ipleri eline geçiriyordu. Artık darbeyi birlikte yaptığı kışiler, eylemini gorev aşkı>la, goniillü olarak destekleyenler önemli değildi. Dernekte personel degişimine girişü. Tabii. sonradan başına >iin çorap orecek eski yöneticileri dıslamaya hazırlandı." "Neden yün çorap?" "Eski yöneticiler Sakret'i kendi silahıyia vunnaya hazirianıyorlardı. Yük atkıya, yün çorap" diye yanıtladı Demliel. "Bırak anlatayım" dedi Demliel, azarlayan bir sesle: "Eski yöneticilerin kimilerine. örneğin tla ile Nahro'ya ceza kesti. Önderlerini de Ada'dan sürdü, başka adalara yoiladı." "Sakret, eski yöneticilere 'omurgasız adamlar' diyordu. Ada halkının önünde eski yöneticileri eleştiren konuşmalar yapıyor, ama konuta gelip de S Adaya demokrasi nasıl geldi? KUDETA2 CÜNEYT ARCAYÜREK "Yalan" diye sesleniyordu. Ada'daki bütün hoparlörlerden, hoparlör ağızlı dalkavuklanndan "yalan" sozcüğü duyuluyordu. Gazete adını "Yutmam"a çevirdi. Sakret, oturdu bir açıklama yazdı. Ikinci gün, bu açıklama hoparlörlerden Ada'ya yayımlandı: "Bu gazetecilerin hepsi cahil" diye başlıyordu' açıklama. "Bir defa, 24 ayar altından olamaz (okmaklar, çünkü bu ayardaki altın yumuşaktır, istenilen biçime girmez. 18 ayar altınsa Ada halkının bütün kadınlannın boynunda takı olarak sergileniyor. Erkeklerin de parmaklarında yüzük olarak. Sorarım şimdi: Bu halk, Dernek Başkanlannın kapı tokmaklarından mikrop almasını ister mi!.. Altınsa 18 ayar altın. Tokmaksa yaşamını size adayan Başkamnızın sağlıgı için şart." İkind açıklamadan sonra, gazetenin adı gene değişti: "Yutarsan!" Bu açıklamalardan sonra Ada'daki her evde tütsüler yakıldı, Sakret'e nazar değmesin diye kurşunlar döküldü. Parayla tutulmuş ağlayıcılar, alkışçılar Sakretin konutu çevresinde toplandılar. Ağlayıcılar başlarını taşlara vuruyor, alkışlayıcılar avuçları su toplayıncaya dek Sakret'i alkışlıyor, alkışlıyordu. Sakret ise bu sırada boy aynasının karşısına geçmiş: "Ne adamın ya'vu" diye kendine övgüler düzüyordu. Sakret, artık "ne adamnuşun" demekten vazgeçmiş, "ne adamım" demeye başlamıştı. Sakret'teki değişim yeni bir sürece giriyordu. Ne var ki, bir avuç kişinin dışında yeni sürecin farkmda olan yoktu Ada'da. Bir gün, arkadaşlan söyleşip birtakım öneriler sıralarken, Sakret susuyordu. Birden Sakret'in sesi patladı: "Evraka!" Tilki kadar kurnazdı Fakat, bir tilki kadar kurnazdı. Belki de kökeninden kaynaklanan Zortüiğin etkisiyle dikkatli davranıyordu. Demek başkanlanna ayrılan konuta 102 saat süreyle gitmedi. Bekliyordu. Ada halkının gözleri üzerindeydi. Darbeyi tavşanlardan kurtulmak için değil, tepedeki konuta çıkmak için yaptığı izlenimini doğuracak bir davraruş sergilemek istemiyordu. Dernek binasında dört yoldaşıyla ilk toplamılannı yaptıklan sırada konutu hiç düşünmüyor görünmüştü. Bir tilki kadar kurnazdı. Adı ve yakın çevresiyle ilgili, doğru yanlış, hiçbir söylentinin çıkmasını istemiyordu. Bu konuda öylesine dikkatliydi ki, Aponya porseleninden tabaklarda yemek yedigini yayanlar olursa, hemen "Tiii" "Hiçbir şey yapmıyonım" dedi Bedro Demliel, sorum üzerine, sozcuklere bastırarak: "Sadece bağınyorum," Merakımı gidermeliydim. "Tiii" neydi ya da hangi sözcüğun son hecesiydi? "Bir adın" dedi Bedro Demliel. "Bir ad mı?" diye üstüne gittim. "Hiç 'tiii' diye biten bir ad duymadım!' Ben böyle deyince Demliel'i bir gülme nöbeti tuttu, gülüyor, gülüyordu. Gülmekten yorgun düştü, kumların üzerine bağdaş kurup oturdu. Ben de yaruna oturdum. Gülme nöbetinin geçmesini bekledim. Ada'da öyle olaylar yaşıyordum ki, sabırlı olmayı artık öğrenmiştim. Demliel'in gözlerinden yaşlar akıyordu, durmadan gülüyordu. Nöbet geçer gibi oldu: ernek Başkanı Sakret 'e göre "kokakrasi" poker denilen yabancıların gözdesi bir oyundu: 'Öyle bir dernek tüzüğü hazırlayacağız ki", dedi Sakret, "tıpkı düzmece poker oyununda olduğu gibi, hep biz kazanacağız." "Merakımı bağışlayınız Sayın Demliel" dedim. " "sizi bu kadar güldüren sözcük nedir?" Bedro Demliel, kalın kaşlarını sıvazladı, gözlerinden akan yaşları eliyle sildi, "Genç adam" diye başladı. "Bu sözciik, bu sözcük..." "Evet bu sözcük?'" Şişmandı, büyük elleri vardı. Elleriyle omuzuma basarak doğrulmaya çalıştı, bu arada: "Zooo, zoooo" diyordu. Ayağa kalkmayı başardı, kollarıru iki yana açtı, sesinin bütün gücüyle denize, rüzgâra karşı tiz, yakınıcı, alaylı bir sesle haykırdı: "Zooo... Zoooooo... Zoorrr... ZORTİİİ1İÜ!" "Nedir bu Zorti Sayın Demliel" dedim şaşkınlığımı belli etmeden. 1 Duraklamadı, yanıtladı: "Sayın Sakret'in gardiyanlar okulundaki takma adı." "Neee?" "Biz böyle cağırırdık Sakret'i" dedi Demliel. Hiçbir anlam veremedim, "Ne demeye geliyor?" diye sordum. "Hijbir anlama gelmi>or" diye yanıtladı Demliel. "Oyle bir şey. Bu takma adı kim Sakret'e u>gun gordü, nereden kaynaklandı bu tanımlama, bugun de bilıniyorum." "Aile kökeniyle ilgili bir şey olmasın?" dedim. Demliel yanıtladı: "Bilmem, ama Zorti adı aramızda çok kullanılırdı." Kollarıru gene iki yana açtı; denize, rüzgâra karşı gene "Zortiiii!" diye bağırdı. "Zorti" dedim pesten sesle. Sordum DemlieFe: "Peki ama bu adı bağırınca ne oluyor?" "Rahatlıyorum" dedi Bedro Demliel. "Rahatlıyorum, çünkü Sakret diye bağırsam arkadaş markadaş dinlemez, bekçilere buyruk verir, alıp içeri atarlar." Bir şey soylememe fırsat vermeden ekledi: "Zorti diye bağırdığımı işitse ne olacak?.. Koca Dernek Başkanı çıkıp ortaya 'Ben Zorti'yim' diyecek değil ya. Kırgınİıgjnı, înjgmhgımı bu adı bağırarak gideriyorum. 1yi değil mi bu yöntem?" "Çok iyi" dedim Demliel'e. D akret'in "Bu gazetecilerin hepsi cahil" diye başlayan açıklaması hoparlörlerden tüm Ada'ya yayımlandı: "Ada halkı, dernek başkanlannın kapı tokmaklarından mikrop almasını ister mi!. Altınsa, 18 ayar altın. Tokmaksa yaşamını size adayan Başkamnızın sağlığı için şart." Terun, "Bu da ne?" diye sordu: "Evraka demek" dedi Şayak, sözünü tamamlayamadı. Bilgiç geçinen Terun, "Zeytinlerüı Latince adı olraalı, kuşkusuz" dedi, sesi alaycıydı. Sakret araya girdi, tatsız bir tartışmayı önledi. Ne de olsa bu gorüşmeler 1. Damadı tarafından gizliliği korunsun, kimse anlamasm diye hiyegrolifle sözcük sözcük kâğıda geçiriliyordu. Sakret, 1. Damadına döndü, "Bu bölümü çıkar" dedi. "Emredersiniz" diye yanıtladı, 1. Damat. Dernek Başkanı, Terun'a döndü, yumuşak bir sesle, "Dostum" dedi, "Evraka demek, 'buldum' demektir." "Bulursunuz" dedi Terun, "Kokakrasiyi getirerek belanızı bulursunuz." Sakret, "Başka çözüm yolu yok" diye üsteledi. Dernek Başkanına göre, kokakrasi güzel bir oyundu, poker denilen, yabancıların gözdesi bir oyun. özetliyordu: Kâğıtlar masa çevresinde oturanlara dağıtılacaktı. Kâğıtları dağıtma hakkı Sakret'in olacaktı. Oyuncular, para sürüp oyuna katıldıklarını söyledikten sonra Sakret kaç kâğıt istediklerini her birine soracaktı. tki, üç ya da bir. Istekleri karşılayacaktı. Sıra kendine gelince dört kâğıt alacağını söyleyecek, birini elinde tutarak dordünü masaya atacaktı. Kâğıtları öyle hızlı atacaktı ki, korkulanndan ya da kibartıklanndan öteki oyuncular masanın altına düşen kâğıtları toplamak için eğileceklerdi. İşte, tam bu sırada Sakret, elini cebine atacak, beş kart çıkaracaktı. Sonra herkes elini gösterecekti. Üç as mı, puf!.. Kare rua mı?.. Hadi canım sen de! Sakret, cebinden çıkardığı kartlan açacaktı: Fulaş ruayel! Sakret kazanacaktı! Sakret döneminde oyuna girenlerin elleri "mahkumdu." Terun bile hayranlığını gizkyemedi. Oysa eşi, Sakret'e olur olmaz hayranhk ifade eden davranışlardan kaçınmasını söylemişti. Ne yapsın, unutuyordu. Sakret, "Öyle bir dernek tüzüğü hazırlayacağız ki, tıpkı düzmece poker oyununda olduğu gibi, hep biz kazanacağız" dedi. "Yutariar mı?" diye sordu Busul. Sakret yanıtladı: "Canlan isterse, işte rafta dolma, yerlerse." Sesi kibirliydi. Gözü boy aynasına gitti, sonra tkes'in resmine. Kendini toparladı. "Aslında Ada halkı kokakrasi bile istemiyor ne yaparsın ki" diye başladı, tamamlamadı sözünü. Bir tüzük hazırlanmasma karar verildi. Terun bozuktu, Busul çocuğunun dudaklannı kızıl renkli rujla kimsenin boyamayacağmdan kuşku duytnuyordu artık, Şayak ise öteki odaya geçmiş, buluştuğu zengin Adalının uzattığı kapikleri bir cebine, hisse senetlerini öteki cebine yerleştiriyordu. Yönetimin bütün üyeleri "gidişattan" memnun sayılırdı. ÇALlgANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ §İPAL Elğitim tazminatı SORU: Milli Etitim Baluuılıtı'na bsğlı orta dereceli okullarda on yüa yakın ögretmenlik ymptıktan sonra kendi isteğimle, hizmctiçi eftitinı yapan bir kamu kurumuna geçtün. Efltiııı ve Otretim HJzmetleri Suufından maaş almakta ol«p tarafıma efitiın ve ögretim tazminatı ödesıncktedir. 1 2377 saVıh öftretnKnkre Eğitinı ve ögretim Tazminatı ödcnmesine Diskin Yasa uyannca bana da bu tazminabn ödenmesi gerekmez mi? 2 Çaltştığım kamu kunümsunca bana iki maaş ikramiye ödenmektcdir. Bo ikramlycier neden gösterilerek bana Eğitün ve öfretim tazminatı ödenmemektedir. tkramiye istemedifiıne ilişkin başvunı Ue tazmlnat isteginde btüonabUir miyim? M. H. İSTANBUL Değişim "Ben neymişim de haberim yokmuş" dedi, boy aynasma bakıyordu Sakret. Aynaya yansıyan vücut çizgilerini süzüyor, arada bir başını okşuyordu. Sanki "Benim akıllı başım" der gibi... İkes haklı çıkmıştı. "Beklemeyi öğütlemişti" Sakret'e "Bir gttn gelecek, parlak alünımsı yuvarlak başına konacak" diye onu uyarmıştı. İkes'in bu tanımlaması başına konacak demek kuşuydu. Öyle anlaşılıyordu, İkes haklı çıkmıştı. İkes'i nasıl sevdığini bir kez daha anımsadı. Bedro Demliel'in bu anlatımlarını dinliyordum: "Bir bilgimi bunian 'anımsatıyor' size, yoksa bir varsayınf mı?" diye sordum Demliel'e. "Sakret'i o kadar iyi tanırım ki, yaşamını o kadar yakından bilirim ki, aynen böyle olmuştur" dedi. Ve anlattı... Sakret, Başbekçiliğinden, Dernek Başkanlığından once büyüğüne küçüğüne saygılı, çevresinde boy aynasının karşısına geçince, 'Ne söylersem doğru söylerim. Bunca destekten sonra söylediklerimi eleştirmek, karşı çıkmak haa' diye bağınyor, hırsından ayağını güzelim Ada kilimlerine pat pat vuruyordu." "Basınla" deyince Demliel, "Ne olur, o bahsi kapayalım" dedim. "Ha>ır açalım" diye karşılık verdi: "Aslında basından tiksiniyordu. Hele seni karşısında görmeye dayanamıyordu. Sen, kudeta yazılarınla kafasında yarattığı evrene, çevresinin görkemli davranışlanna darbe vurmuştun. 'En güçlü zamanımda bunian yazarlarsa, ya sonra?' diyordu." "Eh, doğrusu bizim yapacağımız darbe başka türlü olacak değildi ya" dedim. "Sus ve dinle" diye tersledi Demliel: "Ne çare, başına gereksiniyordu. Tilki gibi kurnaz olduğu için 'gözdağı vererek başını susturmanın' geçerli bir yöntem olacağını bili>or"Sen neymişsin be abi!" dedim. du, uyguladı. Aynanın karşısında, aile çevresinde "Nedir o?" diye sordu Demliel. basın için 'Bu itlere pek inanümaz, yann ne yapacakları hiç bilinmez' diyordu, ama basından biri"Her şeyi iyi, güzel yaptığını sananlar için bir leri ile karşılaşınca 'basının gücünü biliriz' diye başka büyük adada söylenen bir şarkı" dedim başlıyordu okşamaya." Demliel'e. "Haa!" dedi. Anlamamıştı, ama onaylamıştı. Demliel'e göre, Sakret, kendisiyle ilgili olumsuz Başka bir sonuç beklemiyordum. eleştirileri büyük ölçüde yadırgamıştı. Ada dışın"Sonra" dedim Demliel'e, dan gelen ve Ada'da olup bitenleri yazmaya çalı"Her şey iki dudağı arasındaydı" diye sürdür şanlan birbirine düşürmeye özen göstermişti. O, dü. Tann'nın Ada'ya bir lütfuydu. "Her şeyi iyi bilen, Ada'yı mutlu insanlar ülkeSakret, durup dururken akhndan hiç çıkaramasine dönüştUren Sakret'ti artık. Aynanın önüne ge dığı benim gibi it gazetecilere küfür karışığı çivon övgüler düzüyor, sonra, 'Benden önce bu derneği yönetenleri, eski yö"Bu nasıl iştir, herkes her konuda yazıyor. Inneticileri bir halt sanırdım. Onların i>i güzel dii san her konuda uzman olamaz. Mesela. benimle şündüğünü sanırdım, bir güçleri olduğunu kabul ve ailemle ilgili eleştiriler beni deliye çeviriyor" diederdim. Püfff!. Ne güçleri ne de büyük yanlan yordu. varmış' diyordu. Ada'da yayımlanan, teksir aracıyla basılan birAynada bir el devinimi yapan Sakret'e bakıyon kaç kırtıpil gazete umurunda bile değildi. Ama 'Analar neler doğuruyor, işte ben! Demek siyaseti günlerden bir gün... daha iyi yapabilenler varmış, işte ben!' diyordu. Ada'da yayımlanan küçük "Yalak" gazetesinden Ada halkından kışkırtıcı destek sürdükçe eski Sakret'in gözlerini dört açan, kanını tepesine fırdernek yöneticilerini, hemen herkes daha bir külatan, kısacası Dernek Başkanını futtırtan bir hayümsüyor, 'amma da gozumuzde buyuımüşüz bu ber çıktı. herifleri' diyerek onlan alçaltıcı cümleleriyle etraHabere göre, Sakret'in konutundaki yatak, yefıada yeni bir hayranlık çemberi örüyordu." mek odalarıyla tuvalete açılan kapıların tokmak"Tabii, İkes Hanım da 'Yap, yappp' diye Sak, ları 24 ayar altından yapılmıştı. ret'i kışkırtıyordu" dedim Demliel'e. Sakret, derhal kükredi: yalanlama çıkarıyor, Ada'nın hoparlöründen halka duyurular yayımlatıyordu. Oysa, Aponya porselenlerine, hele alun işlemeli olanlanna bayılıyordu. Demliel anlatmayı sürdürdü: "Ah, ne çare!" dedi. "Sakret'in karakter yapısı bir süre sonra değişime uğradı. Ada halkı, bahçelerine giren, küçük sebze tarlalannı talan eden tavşanlardan o denli usanmıştı ki, Sakret'in hızla aldığı kimi önlemlerden sonra tavşanlann eylem yapamaz hale geldiğini görünce, Dernek Başkanını nerede, hangi koyda, yol ağzında görse sevgi, saygı gosterilerinde bulunuyordu. 'Başımızdan eksik olma sen eyyy yiicelerin yücesi Sakret!' diyordu halk. Tabii, Sakret'in çevresi Ada halkının geleneksd dogasına uygun kimselerle çevrilmeye başlanuştı. Yağcılar, şakşakçüar, 'Siz ne yaparsımz doğru yaparsınız' dey ip yanlış, anlamsız kararları alkışlatanlan gördükçe Sakret de 'Ben neymişim de haberim yokmuş' demeye başlamıştı." YANni 1 Mart 1981'de yürürlüğe giren 2377 sayıh "öğretmenlere Eğitim ve ögretim Tazminatı Ödenmesi Hakkında Kanun" uyannca, kamu kurumlannda 657 sayüı Dcvlet Memurları Yasası'na bağlı ve eğitim ve ögretim hizmetleri sımfında ve öğretmen unvanlı kadrolarda olanlardan: A) Temel eğitim l'inci kademe okullan ile rehberlik ve araştırma merkezleri, yetiştirme yurtian, okul öncesi eğitim kurumlannda ve benzeri kuruluşlarda fiilen ögretmenlik yapanlara (ilköğretim ve okul müdürleri ve yardımcılan ile cezaevi okullannda çalışan öğretmenler dahil), B) Temel eğitim 2'nci kademe okullan ile orta ve yukseköğretim kurumlannda, kurs veya yaygın eğitim yapan kuruınlarda ve benzeri kuruluşlarda fiilen ögretmenlik yapanlara (yönetici, eğitim uzmanı ve eğitim uzman yardımcılan dahil), 263 sayıh kanun hükmünde kararname gereğince ocak 1987'den geçerli olarak Eğitün ve ögretim Tazminatı göstergesi 200'den 300'e çıkanlmıştır. "Ançak, ilköğretim müfettişleri ile Milli Eğitim Bakanhğı dışındaki kurum veya kuruluşlarda çabşan 'Devlet Memurları Yasası'nda öngönllen ödemeler dışında kalan' ek ödemelerden özel mevzuatına göre yararlanan öğretmenlere bu tazminat ödenmezr 2377 sayıh yasamn yürürlüğe girdiği 1 Mart 1981'de 1000 lira olarak belirlenen ve 1 Temmuz 1987'den sonra 21.000 TL. olan bu tazminatın altında ek ödeme alan öğretmenlere de fark olarak yansıtılmasını dileriz. TÜRK HAVA YOLLARI A.O. Ortaklığınuz ihtiyaa 10 kalem toplam 2.400.000 adet muhtelif renk baskılı uçak biniş kartı kapalı zarfla teklif alma usulü ile satın alınacaktır. Anılan 2.400.000 adet uçak biniş kartının toplam tahmini bedeli 7.32O.O0Or TL. olup, konuya ilişkin geçici teminat tutarı 292.800r TL'dir. Kapalı zarfla verilecek teklif mektupları en geç 21.08.1987 günü saat 17.00'ye kadar Istanbul Şişli Abidei HUrriyet Cad. Vakıf İş Hanı B Blok Kat 3 adresinde mukim THY A.O. Alım Satım Kurulu Başkanlığı'nda bulundurulacaktır. Anılan gün ve saatten sonra elden verilen veya posta ile gönderilen teklif mektupları kabul edilmeyecektir. Konuya ilişkin ihale 24.08.1987 günü saat 14.00'te yukarıdaki adreste yapılacaktır. Tahmini bedeli aşan teklifler değerlendirme dışı bırakıhr. Şartnamede istenilen tüm belgelehn aslı veya noterden tasdikli suretlerin ibrazı gereklidir. Şartnameler yukarıda belirtilen adresten temın edilir. Ortaklığımız 2886 sayıh Devlet Ihale Kanunu'na tabi olmayıp, ihale konusu uçak biniş kartlannı alıp almamakta dilediğinden kısmen veya tamamen almakta serbesttir. SÜRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle