19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 TEMMUZ 1987 KÜLTÜRYAŞAM CUMHURİYET/5 ÎSMAJLGÜLGEÇ YAY1N DÜNY4SINDA SANATEDEBİiaT tlk kitabını yayımlayan müzik eleştirmenimiz Filiz Ali'nin amacv HAYVANLAR İsmail Gülgeç, yıllık izninin bir bölümünü kullandığından "Hayvanlar" bir süre yayımlanamayacakiır. Müzikte meraksızlıgı yenmek Küitiir Servisi Gazetemizin müzik yazan Filiz Ali, özellikle son yıllarda gazetemizde ve Gösteri dergisinde yayımlanan yazılarını "Müzik ve Mürigimizin Sonınlan" adlı Kİtapta bir araya getirdi. Gerçekte 1960'lann başlanndan bu yana müzik eleştirfleri yazan, radyoda müzik programlan hazarlayan Filiz Ali'nin "Çagdaş Müzik", "Müzik Egitimi", "Tiirkiye'nin Müzik Sonınlan" ve "Portreler" başlıkiarı altında topladığı seçme yazılanndan oluşuyor kitap. "Müzik ve Müziğjmizin Sorunlan", uzun sürmüş bir yazı uğraşı sonucunda yayımladığı ilk kitap Filiz Ali'nin. Özellikle çağdaş müziğe yatkın bir müzik yazan olarak tanıdığımız Filiz Ali, kitabının ilk bölümünü müzikte çağdaşlığa ayırıyor. Bu bölümde caz müziğinin yanı sıra Bartok, John Cage, Lutoslawski ve Varese gibi besteciler üstüne yazılar yer ahyor. Kitabın "Müzik Eğitimi" adlı ikinci bölümündeyse, konservatuvarlarımızın durumunu sergileyen, devletin müzik eğitimindeki yerini tartışan, müzik eğitiminde nelere öncelik tanınması gerektiğini irdeleyen yazılara yer veriliyor. "Türkiye'nin Müzik Sonınlan"nın tartışıidığı üçüncü bölümden sonra, "Portreler"de piyanist tdil Biret, çellist Ali Doğan ve arpist Uğurtan Aksel var. Filiz Ali, uzun zamandır karşılıklı bir ilişki içinde olduğu okurlarını üçe ayınyor. Birincisi müzisyenler. lkincisi, konserleri sürekli izleyenler. Üçüncüsu, konserleri sürekü izlememekle birlikte müziğe ilgi duyan ve Cumhuriyet okuyanlar. Filiz Ali'ye göre, müzisyenlerin eleştirilere gösterdikleri tepkiler çok değişik olabiliyor. Çünkü burada işin içine kişisel boyutlar giriyor. "Yazdıklarımla aynı düşüncede olma>anlar kimi zaman yüzüme karşı, kimi zaman arkamdan epey söz ediyoriar" disürdürdiiğü bir uğraş da, radyoda müzik programcılığı. Yine 1960'lann başlanndan bu yana gerek dünya halklannın müziği, gerek Batı klasik müziği alanlarında hazırladığı nıtelikli programlar, TV' nin yaygınlığına karşın önemini koruyan radyoda hem müzikseverlere her yerde bulamayacakları mıizikle.' iletiyor hem de yeni kuşakların seçkin müzik örnekleriyle tanışmasını sağlıyor. Belleklerini 1960'h yıllara uzandırabilenler, Filiz Ali'nin "Dünya Şarkı Söylüyor" ve "Her Ülkeden Halk Şarkılan ' gibi progTamlarını hemen anımsayacaklar. Joan Baez, Bob Dylan, Judie Colüns, Pete Seeger, Odetta gibi sanatçılan ilk kez bu programlarda dinlediklerini de... Bir bakuna, Joan Baez'i tanımayı Filiz Ali'nin "Her Ülkeden Halk Şarkılan" programma borçluyuz. Filiz Ali'nin Joan Baez'i tanımayı neye borçlu olduğunu ise kendisinden öğreniyoruz: "1959'da Boston'a gittiğimde, tesadüfen Joan Baez'in annesivle tanıştım. Ailece pasifist, entelektüel insanlardı. O sıralar Joan Baez yeni yeni Harvard Meydam'nda bir kahvede gitar çalarak halk şarkıları söylüyordu. Biz de aiiesi ve eş dosl o kabveye gidip ona moral verirdik. O yılın yazında Joan Baez ilk kez Newport Halk Müziği Festivaii'ne katıidı ve bir gecede büyuk basarı kazandı, ünü bütün ABD'ye yayıldı. Böylece, hiç bilmediğim bir müzik dünyasına girmiş oldum..." Filiz Ali'nin son zamanlarda sanatın hemen her alanı açısından duyduğu bir kaygı ile yazılarında yapmak istediği arasında yakın bir bağıntı var. Filiz Ali, ülkemizde sanatın her alanında, ama özellikle müzikte ve sanatlararası iletişimde bir "merak eksikliği" bulunduğundan yakınıyor. "Sanatçılann öfeki sanatlarla, halta kendi sanatlarıyla ilgilerinde bir merak eksikliği gorüyorum" diyor. "Ama merak derken, yalnızca 'yeni'ye değil, 'eski'ye merakı da kastediyorum. 'Eİki'ye, 'yeni'ye. geleceğe... Yazılanmda yapmak istedigim, biraz da, bu merakı uyandırabilmek..." P t K N t K PtYALE MADRA Müzik ve Müzlğimizin Sorunlart /Filiz Ali / Cem Yayınevi / 252 sayfa. HIZLI GAZETEÖ NECDETŞEN Batı /Carjdcnîz kjy/sındaki bu J/çc mrkzzinz hzrn dînknmgk, tıam da. bdkj Palıkçıfarla filan ilqMtâr\k\ tunzm yazıs: yazmak ıçin glrnış Kıztl kahv&rzngiya. boyanmış ve damlan taşla örtülü ohşup <z\i \<zn; yemyeşil bitki ört'usü, yağrmru v<z kiPar însanlanyla insant 5im5icak sanvenzn t>ir L kasabasıyüı burası.. Ama sadace bir yaz tatjli içth geldiğim txj kıy< t?eld<z5inüe Hiç nesapta olmoyon şaylaro. k şaylarlo. karşt laşacaâjmt önazdan nası! tahmin nas! <ZdQt>Virdîm 9 MERAK EKSlKLtĞl FUiz AU, son zamanlarda sanatın hemen her alanında ve sanatlararası iletisimde, bir "merak eksikliği" olduğunu söylüyor. yor Filiz Ali. Ama hemen eklemeden de edemiyor: "Bu da çok dogal. herkesin aynı düşüncede olması gerekmiyor." Ama müzisyenlerin, eleştirilerine gösterdikleri tepki konusunda önemli bir nokta var Filiz Ali'nin. Kimi müzisyenler, Türkiye'de çok zor koşullarda müzik yapıldığını, her kesimden tepki aldıklarını ileri sürerek, müzik eleştirilerinin daha yumuşak yapılması, bu alanda ülkemiz için değişik bir standart uygulanması gerektiğini savunuyorlar. Filiz Ali, bu konuda sürekli çelişkiler içinde olduğunu belirtiyor. Bir yandan, "Buna da şükür!" demenin müzikte gelişmeyi engelleyeceğine inanıyor. Bir de, müzisyenlerin gerçek düzeylerinin altında bir performans verdikleri kanısında. Ama "çifte standart" kullanmak istememesine karşın, bazen kullanmak zorunda kaldığını da söylüyor Filiz Ali. Filiz Ali'nin en çok hoşnut olduğu okurlan, konserleri sürekli izleyenler. Filiz Ali, bu okurlanyla yazarokur ilişkisinin kurulmuş olduğu görüşunde. En oiumlu yanıtian da onlardan alıyor. Ama, "Konserleri sürekli iztemeyenlere gelince," diyor Filiz Ali, "Bu yazılar onlan >önlendiriyor. Yazıyı okuyunca, şu solisti bir dinle>e>im diyorlar. Ancak, ben çağdaş müziğe çok egüimli olduğumdan. bir çağdaş müzik konserini >a da yapıtını övdüğümde, bazen o konsere gidenler sıkılabiliyor >a da izlemekte güçlük çekebiliyor. Ama ben bu konuda, miızigi seven insanın kendini yetiştirmesi, her tür muzige açık olması gerektigine inaoıyonım..." Filiz Ali'nin uzun zamandır ÇİZGtLtK KÂMtL MASARACI AĞAÇ \AŞKEN EĞİIİR KEMAL GÖKHAN Mungan, yeni kitabı "Kırk Oda"da hayatımız/n masallanm anlatıyor Ktrh Oda / Murathan Mungan / Remzi Kitabevi / 182 sayfa. FATMAGÜL BERKTAY Murathan Mungan'ın son oyku kitabının adı Kırk Oda (Remzi Kitabevi, 1987). Gene masallar anlatıyor bize Murathan Mungan, kendi hayatlarımızın masallarını, yani yaşamışlığın "sevgili cebenaemi" ni... Masalları çok gerçekçi; gerçeklikleriyle bizi acıtıyor, o ytızden de büyülüyorlar. Tıpkı çocukluğumuzda. gözlerimiz korkudan buyümüş, gene de tek bir sözü bile kaçırmamak için soluğumuzu tuttuğumuz zamanlarda olduğu gibi. başkaldın özu taşıyan her seyi evcilleştirmeyi, genel akışın içine çekip kendine benzelmeyi becerir: "Aşkın Gözjaşlan ya da Rapuıutl ile Avare" adlı öykude, Ümit'in askı bir başkaldırıdır başlangıçta. Şoför Efkâr uğruna her jeyı goze alır; kadın kalıbına girmeyı, yani kendisinden vazgeçip "dünyayı eilerinde tulanlara benzemeyi" bile. Ve öyle olduğu zaman ya da öyle olduğu için Efkâr onu terk eder. Çunku erkekler sevdiklerinde "sevdikleri şeyi öldürurler. Bilmezler." (s. 165) Herkesin "kendi silahıyla başbaşa. Masallar dünyasında temel îzlek, aşk Hayatı bir tiyatro sahnesı gibi yaşadjğımu, "kendi kendimizin götetlem« kulesi" olduğumuz ("Herkes, kendini bir başkasına bir başkası gibi göstermeye çalışıyordu": "Makas", Kırk Oda, (s.72 ve 74) bu gorünumler dünyasında, duş kurarız, "gelecek biriktıririz" durmadan; ama o düşleri yaşamaya geünce korkanz ya da onlar büyulerini yitirir. Uyuyan Güzel'in kendisini değil, masaJım sever Prens. Çunku. masaldan sonrabiçımlerine ulaşma duşu, kitapıa hep kendini sezdiriyor. Uzak bir duş; ama "masallara inanma>anlann gerçeklere inanmasının mumkun oimadığı" gibi, duşfere ınanmayanlann da geleceği yaratması olanaksız. T4RİHTE BUGÜN MVMUZARIKAN 30 Temmuz Teoriler Türkiyeli kılınıyor Muraıhan Mungan'ın çok çağrışımlı bir yazısı \ar; Kırk Oda'daki oykuleri okurken, feminizmin çeşiıli temaları, yabancılaşma teorileri, \b. birbirini kovalıyor zihnimde. Ama bence önemlisi, butun bu düşunceleri, teorileri bizim, yani Türkiyeli kılması. Bilimin \e edebiyatın e\renselliğini boyiece bir kez daha duyumsarken. "rafine bunalımlann paşlaşılmaz ıssızlıgı" ile "foloroman duyarlığı" arasında sıkışıp kalmış hayatımızın ayrınttlarına dalıyoruz. Ve bırden, "okurken alay ediğimiz fotoromanlar" oluveriyor hayatımız. Üstelik, bundan belli bir taı al;yoruz. Çollere duşmuş Mecnun duyarlığına yatkın bir toplumda, "kalıplaşmış''ın çekici ve "sahki" olmasında şaşacak ne var? Muraıhan Mungan, ince bir alayla, bizim yabancılaşmarruzın bayağıiığını sergilerken, bu bayağılığın guzelli|ini ya da ondan aldığımız tadı da ortaya döküyor. Bunun farkına varmak, hoşumuza gitmese de! "Okur ile malzeme arasına her an tersine donebilen bir mesafe ve özdeşlik ilişkisi koymak" dediği şey bu olsa gerek. Bize hayatımızı anlatan masalcının da, masalın bir parçası olduğunu duşunmek isteriz o zaman her şey daha kolay olurdu ama Kırk Oda'nın masalcısı buna izin vermiyor. Hayır, diyor; alın anahtarı ve girin, sorumluluk sizin! Ben de, elimde anahtar, işte Kırkıncı Oda'nın kapısında duruyorum, yureğim ağzımda. Aşk sahiden imkânsız mı? Aşkın olabilirliğıne inanmak istiyorum. HEYK£LT#AŞ USNRYMOORE.. 1998'PB 8UĞÜU, ÛULÜ (NGlLIZ HEYKELTGAŞİ MOO££(44UU/?y POĞDU ÇjDĞIMIZ/M £A/ BAŞTA &ELEH HEYttSL üSrALAGJHOAH && SAY'LAN MOOIZE IÇİU "HEYK£LCİUĞİU " BİÇtMLB İLİŞKİYİ ÇOIC lYI lOJIZMAYt 8HMlfrr£. MOORE'UN ÇŞprU DEVR£L£&P£ ELE AUUADiĞifJDE Ç AD/M APtM fOj£l/£SU2LUĞA YAKIÂŞTIĞı GORÜLMEZTEDtR ULUSLARA&lfl 7?İA//A/M/fLiğA İLK K£Z VEHE&İK 8/eA//IC/Â/PE UL4ŞAN (194&) M0Clt£ 'UN,SAMATYA14 KARÇI AK.TAN İL6İ İSE FLO&ANSA'PAKİ SERGlSİNDEÇt9?z)<SORUlMÛŞ~ TÜ • BU SEgG/YI 30OBİM K/fl ZJYARET ETM/fTİ /. Aşk imkânsızdır Temel izleğin aşk olduğu bu masallar dünyasında "aşk imkânsu"dır (Murathan Mungan, ask'ın imkânsızlığı konusunda henüz kesin karar vermemiş olsa bile Yeni Gündem. sayı 65 Kırk Oda'run masalcısı daha aamasız!). Hayır, burada bir çalişki yok, çunku aşk ve imkânsızlık biam hayalımızda bir kavram çiftidir. Kırk Oda'nın dünyasında, sevdalar "cinnet gibi gelir"; zaten aşk bir tür çılgınhkur, aşka "düşüliir". Ya îonra? Sonrası yoktur. Sevdalar, gerçekleştiği anda yitirilen duşler, ulaşıldığı anda çekiciliği kalmayan dağ dorukları gibidir. Bizler, Mecnun misali, "sevdigimizin soretini unntana dek seraplara sevdalanmayı" severiz. Sevdalar ve düsler uçar gider; gerçek olan, onlar için çekilen acılardır; bu yiızden de herkes birer "düs gurfoetçisi"dir. Ve gene bu yiizden, Sisyphos'un işkencesi belki de tannlann bir cezası değil, Doğulu varoluşumuzun gerçek anlaırudır. Yüzyıl Uyuyan Guzel'i Prens uyandırır ve masal orada biter (" "Bu öpücukle onu kazandım, onuyitirdim'dedi"s.l38). Çünıcu insanlann "uyanıkken de sevildiği masallar yoktur." Murathan Mungan 'm' çok çağrışımlı bir yazısı var; Kırk Oda'daki öyküleri okurken feminizmin çeşitii temaları, yabancılaşma teorileri, vb. birbirini kovalıyor zihnimde. Ama bence önemlisi, bütün bu düşunceleri, teorileri bizim, yani Türkiyeli kılması. 50 YIL ÖNCE Karayollanmızı nasıl yapmahytz? Cumhuhyel 30 Temmuz 1937 yollardan bir iki parçasınt Ankarada yapacaklardı. Oradakilerin nelerle yapıldığını pek bilmiyoruz. Fakat Ankara Belediyesinin bazı yollarda beton bloklar kullandığını gö'rmüştük. Şirketlerin İstanbulda yaptıklan ö'mek yollar başlıca iki yerdedir. Biri Haydarpaşa istasyonundan şimendifer geçit yerine kadar olan yerde, ıkincisi Hacıosman bayırı baştndan Tarabyaya yandan inen yolun mü'nim bir kısmı. Yollar yapılalı üç dört yıl oldu. Her ikisi sapasağlam yerlerinde duruyorlar. Çok defa üzerlerinden bastonumuzu kakarak yürüyoruz. Öyle az buz zamanda bozulmağa pek niyetleri de yoktur. ' Eğer bu görüşler doğmysa o halde temiz ve sağlam yol yapmanın yolunu bulmuşuz demek olur. Çünkü beton yolların bizce çok önemli bir tyilikleri tamirlerinin kolaylıklarıdır. Devamlı tamir denilen, elzem işi beton yollar üzerinde olduğu kadar başka hiç bir yolda bu kadar ucuz, bu kadar kolay ve bu kadar mükemmel yapamayız. Antatalım: Devamlı surette iyi yolun iki şartmdan ikincisinin sürekli nezaret ve sürekli tamir olduğunu söyledik. İşte bu iş beton yol üzerinde çok kolay yapılabilir. Yolun neresinde bir bozukluk husule gelmişse bir tek memur orasını tamire kafı çimento ile yerine gider, bozukluğu iyice açarak çimentoyu döker ve düzeltir. Ondan sonra bu tamir olunan kısım üzerinden birkaç saat, en çok bir gun geçilmemek lazımdır. Tamir oldu bitti. Beton yol iyiyse bilhassa bu tamir kolaylığı onu bize tercih ettirmelidir. O zaman elli veya yüz kilometroda bir 193719*7 bulunduracağımız mutemadi • tamir evlerinde oıuracak memurla, hergün kendi sahalarmdaki yolu bir kere motosikletle gezmekle daima '. mamur tutmağa muktedır olurlar. Bu r/iotosikletlerin yan arabalarında ufak tefek tamirleri yapmağa kafı çimento, su ve çapa daima memurla beraber bulunur. Hacıosman Tarabya yolunda hatta asfalt olan yerlerin betonla ve pek mükemmel olarak tamir edildiklerini gördük. Bu, bize birçok yerlerimiz için ideal yolun beton yol olacağınt gösteren belli başlı bir sebeb sayılsa gerekir. Beton yolda başlıca kullanacağımız çimento malzemesi yerlidir. Ve haııramızda aldanmıyorsak beton yolların nisbetle ucuza çıkacağı da vaktile bize temin olunmuştu. Eğer bu meziyeti de varsa meselenin ehemmiyeıle tetkike değeri kendiliğinden anlaşılır. YUSUS NADİ sı nasıldır, bir kadını sevmek nasıldır, ona öğretilmemiştir: "Sevmek suskunluktu, sevmek dokunmamak, crişememek. sevişememekti." ("YüzyıHık Uyuyan Guzel", s.136) Üstelik, "eşit oimayan bütün ilişkilerin çüriime ve nefrel koktuğu" koşullarda, öğreneceği de yoktur; ve onun içindir ki "dünyanın bütün haflannda aşk imkânsızdır.'" Kadınerkek aşkı kadar. eşcinsel aşk da... Modern patriarkı, tıpkı modern kapitalizm gibi, potansiyel olarak bir yapayalıuz" olduğu bu dunyada, kadın ile erkek birbirleri için bir bilmecedir: her biri diğeri için "öteki"ni temsil eder. Ama insanlar bu kalıprollere girmeye zorlandıklan surece, eşcinsel aşk da bir istisna olmaz. Kırk Oda'yla ilgiii çeşitii tanıtma yazılarında, o çok değinilen şaşırtıcılık, bence kadının erkeğe, erkeğin kadına ddnüşmesi "aykınhgında" yatmıyor. Bu sınırlı bakışın otesinde, var olan yıllanmış ikilikleri aşma, ya da şimdiden kestiremediğimiz insatılık YAYEV RAPORU SUYA SABUNA DOKUNARAK II. Yazan: Yalçm Pekşen / Cep Kitaplan / 228 sayfa. Gazetemiz yazarlanndan Yalçm Pekşen'in 1980 yıünda Çağdaş Yayınlan'ndan çıkan "Suya Sabuna Dokunarak I" adlı kitabının büyük bir bölümü değiştirilerek "Süya Sabuna Dokunarak II" adjyla yayımlandı. Çoğunluğu güncel olaylan kapsayan mizah denemelerini içeren ilk kitabın, 12 Eylül'den sonra "eski siyasiJerie ilgiii vaym yasagı" nedeniyle ikinci baskısı yapılamamıştL Pekşen "Suya Sabuna Dokunarak If'nin önsozünde genişletilmiş ikinci baskı niteliğindekiyeni kitabına ilişkin şunlan yazıyor: "... Yayınevi 'Snya Sabuna Dokunarak'ın yeniden basıimasını istemesine karşın, bu kez ben yavımlamaktan çekindim. O günleri artık kimse batırlamayacak, güncel olaylara dayanan esprilerin ne anlamı kaJacsktı? Sonunda bir çözüm buldnk. Birinci kitabın içioden, güDcelliğini konıyan küçük bir bölümü aldık, eskimiş bölümleri çıkardık ve onların yerine yenilerini ekledik." ları'nca altı cilt olarak yeniden yayımlanmaya başladı. Geçen günlerde ilk cildi çıkan "Nâzım Hikmet'in Gerçek Yaşamı", Sülker'in 44 yıllık araştırmalannı içeriyor. YARATMA CESARETÎ Yazan: Rollo May / Çeviren: Alper Oysal / Metis Yayınları / 143 sayfa. Rollo May, varoluşçu psikolojinin Amerika'daki en önde gelen isimlerinden biri. Gençliğinden bu yana psikoloji, psikoterapi, felsefe ve sanatla yakın ilişkisi olan May, yapıtında 'yaratıcılık' olgusunu değişik bir açıdan inceliyor. Tüm varoluşçular gibi kaygı olgusuna büyük önem veren May, kaostan ve kaygıdan kaçmarun çözüm olmadığını, aksine, kişiliğin onlarla birlikte oluşturulması gerektiğini vurguluyor. CUMHURtYET KİTAP KULÜBİ S NDE> HABERLER AYIN EN ÇOK SATAN KİTAPLARI ROMAN 1.7.198728.7.1987 NAZIM HtKMET'lN GERÇEK YAŞAMI 1. cilt Yazarv Kemal Sülker / Yalçm Yaymları / 272 sayfa. Kemal Sülker'in birinci cildi 1976, ikinci cildi ise 1977 yılmda May Yayınları'ndan çıkan "Nâzım Hikmet'in Gerçek Yasamı" adlı kitabı Yalçın Yayın1. 022.229 2. 021.265 3. 2B1.023 4. S. 1. 7. 1. 1. 10. 124.248 0TC.28S 021.283 102.004 021.050 124.247 021.273 Ve Zalim ve Inanmış ve Kerbela / Bekir Yıldız Gulün Adı / Umberto Eco Senı Halk Adına Ûlume Mahkum EfJıyomm / Mitka Gnbçeva Halkalı Köle / Bekir Yıldız Gece Oersleri / Latife Tekın Garipler Sokağı / Oktay Akbal Martı / Bach Yaralısın / Erdal uz Aıle Savaşlan / Bekir Yıldız Insan Bir Ormandır / Oktay Akbal 1050. 2100. 739. 1300. 1290. 500. 1000. 1050. 000. Eski Baymdırlık Bakanlarımızdan birinin, çok değil iki ay evve/ki Baymdırlık Bakanırmzın zamanında karayollanmızın hangi usulle en sağlam olarak yapılacağını anlamak Uzere bir takım tecrübeler yapılıyordu. O esnada biz de karayollanmızı belki az, fakat ö'z yapalım diye bazı yazılar yazmıştık. Karayolu siyaseti bize temiz işle devamlı yol neticesi vermedikçe yol için harcanacak emek ve masraflara gerçekten acımak laztmdır. Ömürlere sürmiyecek yolu yapmaktansa yapmamak daha iyidir Uğrunda yüzbinler sarfolunarak yapılmış bir yo/un az zamanda bozulduğunu gormek kadar can sıkıcı bir şey olamaz. lyi yolun keyfine ve faydasma ise son yoktur. A'e hacet, yol medeniyeün hakikaten kan damandır. Insanın öyle diyeceği geliyor ki herhangi bir sahanın bayındırlığmı elde etmek için orada iyi yollar yapmak kafıdir. Bunun parlak bir numunesini eski Bağdat caddesinin şimdilik Kadıköy Suadiye arasında iyi olarak yenileştirilen sahasında görmtiyor muyuz? O guzel yol sayesinde buraları sekiz on yıla ancak varan kısa bir zaman zarfında kendiliğinden mamur olup çıkmadı mı? Fakat bu kısactk sahadaki 510 kilometroluk yolun. esamesi mi okunur? Biz onu sadece bir misal ve bir örnek olarak gösteriyoruz. Memleketimize yapılmak ihtiyacında olan yolların miktarı bir binlerce ve binlerce kilometrodur. Bu yolda da çalışmıyor değiliz. Her yıl her tarufta hiç de az sayılmayacak miktarlarda yollar yapmak için uğraşmaktan hali kalmıyoruz. Fakat biııün bu yapışlarımıza hangi seçme usulunü takib ediyoruz ve yaptığımız yolların sürekli bir varlığa sahip olması için a/dığımız tedbirler nedir? İşte galiba burası henüz tamamile ve katiyetle tayin edilmemiştir. Bunların katiyen tespit olunmasını istiyoruz, taki hakiki bir yol siyasetini gütmeye başlıyabildiğimize h ükmedebilelim. Prensib şu olacak: yollarımız, bilhassa ana yollarımız sağlamlığın ve güzelliğin en ileri derecelerini temin eden esaslarda ve şekülerde yapümalıdır bir. Bir de bir kere yapılan bu yollar artık kendi hallerine bırakılmıyarak devamlı nezaretle devamlı mamuriyet halinde tutulmalıdır. Ne o, ne bu hallolunmtyacak davalar değildir. Mademki bunlar Avrupada çokıan hallolunmuş olan meselelerdir. Yol üstünde çalışan ve yol için kafa yormuş bulunan mühendislerimizin fıkirlerini öğrenmek ne kadar faydalı olurdu. Biz bugün tecrübe edilerek bırakılmış ve adeta unutulmuş bir nokta uzerine nazarı dikkati celbetmekle iktifa ediyoruz: beton yol tecrübelerinden memnun olmadık mı acaba? Çünkü çimento şirketlerinin teklif ve hatta galiba teşebbüslerile tecrübe olarak bir kaç yerde beton yollar yapılmıştı. Eğer bu tecrübeler iyi neticeler vermiş olursa bizim için beton yollar yapmakta bir takım iyilikler var olacağınt tahmin ediyorduk. Nitekim o iyiliklerin bir kısmını tecrübe için yapılmış olan yollar üzerinde görüyoruzÇimento sırketleh bu beton 7451 No.ya 200.000 îira 11845 » 25.000 » 18R94 > 15.000 • » » 971 » 10,000 » Kazandırdı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle