18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER kince koymamaktadır. Bu durumda Türkiye'nin koyduğu çekincelerin geçerli sayılması kanımızca olanaksızdır. Bununla beraber, çekincelerin geçerli olduğunu varsayaiım ve bundan çıkacak sonuçları düşünelim. Avrupa İnsan Haklan Komisyonu'na bireysel başvuru yanında, sözleşmenin 24. maddesinde yer alan başka bir tür başvuru daha var: Sözleşmeye taraf olan her devletin, sözleşme hükümlerini çiğnediği iddiası ile bir başka taraf devlete karşı komisyona başvurabilmesi. Üstelik bu tür başvurunun yapılabilmesi için şikâyet edilen devletin, komisyonun yetkisini kabul etmiş olması koşulu da yok. Bu durumda, Türkiye'ye karşı komisyona bir ya da birkaç taraf devletçe başvuruda bulunulursa komisyon, Türkiye'nin sözleşmeyi onaylarken koymuş olduğu "Tevhidi Tedrisat Kanunu"na ilişkin çekince dışmda hiçbir çekinceyi gözönünde tutmayacak; buna karşılık bireysel başvuru söz konusu oldukça, sözleşmenin hükümierini bu çekinceler ışığında uygulamak zorunda kalacak. Bunun benimsenmesi ise olanaksızdır. Çünkü bu durumda, Türkiye'ye karşı komisyona bir devletin başvurması ile bire>in başvurması hallerine göre uygulanacak sözleşmenin aynı maddesi ya da maddeleri değişik biçimde değerlendirilecek; başka bir deyişle Türkiye açısından bir değil iki sözleşme bulunduğu gibi garip bir sonuç ortaya çıkmış olacaktır. Sorunu bir başka yönünden ele alalım: Türkiye'nin komisyonun yetkisini kabul eden bildirimine ekli çekincelerin kabul edilebilir nitelikte olup olmadığına komisyonun kendisi karar verecektir. Komisyonun, Türkiye'nin "başvuru hakkının tanınması, sadece Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın uygulandığı sınırlar içindeki topraklarda Türk kamu makamlannın fiillerine veya ihmallerine dair iddiaları kapsar" çekincesi ile "Bu beyan, bildirim tarihinden sonra meydana gelen olaylara ve bu olaylara dayalı hükümlere dair iddiaları kapsar. Bu beyan Avrupa Konseyi Genel Sekreteri'ne bildirimin tevdii tarihinden itibaren üç yıl geçerlidir" biçimindeki süreye ilişkin çekincesi dışındakileri kabul edilebilir nitelikte bulmayacağını söylemek hiç de kehanet olmaz. Bu durumda ise komisyon büyük bir olasıkla Türkiye1 nin bireysel başvuruyu benimsediğine ilişkin bildirimini geçersiz sayacaktır. Bir sonuca varmadan önce Türkiye'nin öne sürdüğü öteki çekincelerin hangi haklara ve kavramlara değindiğini de belirtmekte yarar, hatta zorunluk var. Bu çekincelerden biriyle Türkiye, sözleşmenin 15. maddesinin "savaş ya da ulusun yaşamını tehdit eden başka bir genel tehlike durumunda" alınabileceğini belirttiği önlemlerin "Türk Anayasası'nın 119 ilâ 122. maddeleri (olağanüstü haller, sıkıyönetim, seferberlik ve savaş) ışığında yorumlanmasını istemektedir. Bir başka çekince "bu beyanla komisyona tamnan yetki, askeri personelin hukuki statüsünü ve özellikle Silahlı Kuvvetlerin disiplin sistemine dair hususları kapsamayacaktır" biçimindedir. Ayrıca Türkiye "Türk Anayasası'nın 33 (dernek kurma hürriyeti), 52 (sendikal faaliyet) ve 135. (kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları) maddelerinin Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi'nin aynı konulan düzenleyen 10. ve 11. maddelerine uygun olduğu şeklinde anlaşılması" çekincesini koymaktadır. Ve nihayet 1 ürkiye'nin koyduğu en önemli ve ilginç çekince aynen şöyle: "Bu beyanla komisyona tanınan yetki bakımından sözleşmenin 8, 9, 10 ve II. maddelerinin 2. fıkralannda yer alan demokratik toplum kavramı, Türk Anayasasf nda yer alan ilkelere ve özellikle anayasanın dibaçesi ile 15. maddesine uygun şekilde anlaşılmalıdır." Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi, içerdiği temel özgürlüklerin dünyada adalet ve banşın dayanağı olduğunu ve bunlann korunmasımn bir yandan gerçekten demokratik bir siyasal rejime, öte yandan insan haklan konusunda ortak bir anlayışa ve ortak bir saygıya bağlı bulunduğunu; siyasal ideal ve geleneklerin, özgürlüğe saygının ve hukukun üstünlüğünün bir "ortak mal varlığı" oluşturduğunu Önsözü'ne yerleştirmiş bulunmaktadır. "Demokratik toplum" bu sözleşmenin içerdiği hak ve özgürlüklerin tümünü ülkesinde sağlayan ve ancak yine bu sözleşmenin öngördüğü ölçüler içinde kanunla sınırlamayı kabul eden toplumdur. "Demokratik toplum" kavramının sözleşmedekinden farklı bir biçimde anlaşılması nı istemek "benim demokratik toplum anlayışım sizinkinden değişik" demektir. Avrupa Topluluğu'na tam üyelik için başvuru öncesinde, üyeliğe kabul için gerekli koşullann başında gelen demokratik toplum olmanın kanıtı olarak bireysel başvuru hakkı kabul edilirken, "ortak mal varlığı" sayılan ilke, kavram ve kurumlarla bağdaşmayan çekinceler öne sürülmemeliydi. Daha işin başında, komisyonun zaten zorunlu ve bağlayıcı karar almaya yetkisi bulunmadığını söylemek ve kabul bildirimine sözleşmeyle bağdaşmayan çekinceler koymak yersiz ve isabetsiz olmuştur. Bu, "bilgisizlik"ten kaynaklandıysa devlet yönetiminde bilgisizlik özür olamaz; "çokbilmişlik"ten ise bu yolla da kimseyi, lıele de Avrupa'mn deneyimli politikacılarını inandırmak olası değildir. 4 MAYIS 1987 Bireysel Başvuru ve Çekmceler Avrupa Topluluğu'na tam üyelik için başvuru öncesinde, üyeliğe kabul için gerekli koşullann başında gelen demokratik toplum olmanın kanıtı olarak bireysel başvuru hakkı kabul edilirken, "ortak mal varlığı" sayılan ilke, kavram ve kurumlarla bağdaşmayan çekinceler öne sürülmemeliydi. CUMHURİYETTE^ OKVRLARA... OKAY GÖNENStN Gazetecilik Anlayışlan Prof. Dr. EDİP ÇELİK Türkiye'nin, Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi'nde yer alan bireysel başvuru hakkını tanıdığına ilişkin olarak Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği'ne 28 Ocak 1987 günü verdiği bUdirim, sonunda 21 Nisan 198" gün ve 19438 sayılı Resmi Gazete'de Dışişleri Bakanlığı'mn "genel mahiyette bilgi vermek amacına matuT' bir tebliği olarak yayımlandı. Bu tebliğden öğreniyoruz ki, "kişisel başvuru hakkı 22 Ocak 1987 tarih ve 87/11439 sayılı Bakanlar Kurulu karan uyannca tanınmış"tır. Çok kısa biçimde özetlersek, sözleşmenin 25. maddesi, bu sözleşme ile tamnmış olan haklarının çiğnendiğı kanısında olan her gerçek kişinin, hükümetdışı örgütün ya da insan topluluğunun, bu haklan çiğnediğini iddia ettiği devlete karşı, bir dilekçe ile Avrupa İnsan Haklan Komisyonu'na başvurabilmesini öngörmektedir. Şu koşulla ki, şikâyet edilen devlet bu dunımlarda komisyonun yetkisini kabul etmiş bulunsun. İşte Türkiye 1954 yıhnda taraf olduğu Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi'nin, bu çeşit başvuruya ilişkin 25. maddesini, aradan otuz üç yıl geçtikten sonra ve birtakım çekinceler koyarak kabul etmiştir. Bu yazımızda bireysel başvuru hakkını kabul bildiriminin TBMM'nden geçirilmeden ve yayımlanmayan bir Bakanlar Kurulu kararıyla yapılmasının anayasaya uygun olup olmadığını bir yarıa bırakarak tartışmak istediğimiz işte bu çekinceler konusudur. YORLM MU, ÇEKİNCE Mİ? Hemen belirtelim ki, gerek Dışişleri Bakanı gerekse hükümet sözcüsü bildirime çekince konulmadığını, bazı maddelerin uygulanması açısından "yorumlar" ve "açıkJamalar" yapıldığmı öne sürmüşlerdir. Ne var ki, bir yandan bildirimin bağlandığı koşullann içerik ve niteliği; öte yandan AndlaşmaJar Hukuku Sözleşmesi'nin 2. maddesi bunların çekince olduğu konusunda hiçbir kuşkuya yer bırakmamaktadır. Örneğin, Andlaşmalar Hukuku Sözleşmesi'nin tammına göre "Çekince, yazıhş biçimi ve kullanılan terim ne olursa olsun, bir devletin bir andlaşmayı imzalarken, onaylarken, benimserken ya da uygun bulurken ya da andlaşmaya katılırken yaptığı ve andlaşmanın bu devlete karşı uygulanmasında bazı hükümlerinin hukuksal etkisini önlemeyi ya da değiştirmeyi amaçlayan tek taraflı bildirgesidir!' Bunu böylece saptadıktan sonra, şimdi önce sözleşmenin imzalanması ya da onaylanması sırasında; ardından bireysel başvuru hakkına ilişkin 25. maddeyle komisyonun yetkisini kabul ederken çekince konulup konulamayacağını araştırmamız gerekiyor. Avrupa insan Haklan Sözleşmesi'nin 64. maddesi "Her devletin sözleşmenin imzalanması ya da onay belgesinin verilişi sırasında, sözleşmenin belirli bir hükmüne ilişkin olarak, ülkesinde yürüriükte bulunan bir kanunun bu hükme uygun bulunmaması durumunda bir çekince koyabileceğini"; buna karşılık "genel nitelikteki çekincelere" bu maddenin oianak tanımadığını belirtmektedir. Nitekim Türkiye, sözleşmeyi 10 Mart 1954 gün ve 6366 sayılı kanunla onaylarken "Tevhidi Tedrisat Kanunu"nu saklı tutan bir çekince koymuştur. Sözleşmenin 64. maddesi çekincelerin "Sözleşmenin imzalanması ya da onay belgesinin verilişi sırasında" konulabileceğini belirttiğine göre, sonradan çekince konulamayacağı kuşkusuzdur. Buna karşılık acaba bir devlet bireysel başvuru hakkını tanırken; başka bir deyişle Avnıpa İnsan Haklan Komisyonu'nun yetkisini benimserken çekince koyabilir mi, koyamaz mı? 25. madde yalnızca bire>sel başvuru hakkmın kabulüne ilişkin "bildirimlerin belirli bir süre için yapılabileceğini" öngörmüştür. Demek ki 25. madde başkaca çekincelere kapalıdır. Gerçekten uygulama da bu doğrultuda bulunmakta ve Devletler Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'nun yetkisini kabul ederken, süreye ilişkin olanlar dışmda, çe B ATI BERLİN Yunanlı bir meslektaşımız, Batı Berlin Belediye Başkanı Eberfıart Diepgen'e uzun bir sonı yöneltiyor. Sorunun politik içeriği de oldukça karışık, ama beklenen yanıt ABD'nin buradaki rolü ve geleceğine ilişkin. Belediye başkanı ortadan ve genel bir yanıt veriyor. Bir sorv daha, bu kez istediği yanıtı ya da tasaıiadığı başlığı soruyor: "Yani ABD, Berlin'i hiçbir biçimde terk etmez, değil mi?" Yanıt, "Niye terk etsin ki?" "Teşekkür ederim, istediğim yanıt buydu" diyor Yunanlı gazeteci. Ama bu sefer Ingiiiz gazetecilerden tepki geliyor, onlar bu tarz soru ve yanıtiarın gerçek düşünceleri veremeyeceğini, bunun kötü bir politik başlık arayışı olduğunu savunuyorlar. ingilizlere göre, önce bir başlık tasarlayıp karşıdakine bunu söyletmek, gerçek gazeteciliğe aykırı, ama Yunanlı meslektaşımız, bu tepkilere hiç aldırrnadan istediği başlığı bulmuş olmanın rahatlığıyla yanıtı not ediyor. Batı Berlin Belediye Başkanı ise, bu gazetecilik tartışmasına politik bir müdahalede bufunuyor, görüşünün yanlış bir biçimde sunulmayacağına emin olduğunu söyiüyor. Farklı gazetecilik anlayışlan, bir kez de Batı Berlin'de tartışma konusu oluyor. Bir Fransız meslektaşımız, bu yaklaşım farkının, kendi ülkesinde de süregeldiğini söyluyor. Buradan gazetelerin yasadıkları krize geçiyoruz. Fransız meslektaşımıza göre, politik içeriği ağır basan gazeteler, bu krizi yaşamaya mahkumlar. Ona göre bulvar basını, TV rekabeti karşısında daha ciddi bir krize girse bile, gerek sermaye yapılan, gerek yaklaşım esneklikleri ile yeni kimlikler bulabilirler, oysa politik gazeteler bu gevşekliğe sahip olamayacakianndan ve hep bir sermaye sorunu taşıdıklanndan sürekli krize alışacaklar. Bir karşı örnek olarak krizi atlatmayı başaran Le Monde'un adı geçiyor ve okurlarından olusan bir şirketin sağladığı sermaye katkısıyla büyük atılımlara girişmesi, önemli bir çıkış yolu olarak görünüyor. Le Monde'un örneğini izleyen Le Matin gazetesi de, aynı biçimde okuriannın desteğini sağlayarak yenilenme çabası içinde. Alman basını ise, bu tür tartışmaların çok uzağında görünüyor. Alman basmında Türkiye'ye ilişkin haberierin çokluğu, (Arkast 8. Sayfadc) EVET/HAYIR AKBAL Bir Avcının Notlan "Soğuk sıcak demeden, yağmur güneş demeden avcılık tutkusunun ardında koşan insanın doğayla bütünleşmiş bir yanı yok mu? Doğayı kirleten duzenlerin sorunlaştiğı günümüzde, avcı, doğal bir simgedir. Kentsel gelişmenin yaratt)ğı düğümlerle birtiktB kendine yabancılaşmaya başlayan insanın doğaya dönüşünde avcılık biryolve yordam. Ağaç, dere, orman, dal, çalı, tepe, kaya, hendek, sağlık sözcüklerinin çağnştırdığt 'pastoral' bir tablonun avcı bir köşesini oluşturur, her şey birbirine yakışır o göruntüde, birbirini bütünler, tamamlar. Av ardında dolaşmak iz surmek, doğayla bütünleşmek değil midir?" Ben derim ki, doğayı koruma, doğadaki hayvanları koruma bakanlığı kurulsa, bunun başına, ünlü bir avcı getirilmeli... Denecek ki, tüfeğiyle ormanlara, dağlara çıkıp zavallı hayvanları öldürmeyi kendine zevk sayan biri, nasıl doğayı ve doğa içindeki canlılan sever? Bence gerçek avcı, doğanın bütün güzelliğini, önemini herkesten daha çok bilen kişidir. Avcılık, dünyanın en eski uğraşıdır. İlk insanlar avlanmasını öğrenemeselerdi insanlık kurulabilir miydi? Avcı gelişigüzel avianmaz. Onun da kuralları vardır. Av mevsimi, o mevsimde avlanacak hayvanların hangileri olduğu, hepsi hepsi geleneksel biçimde yasalaştırılmışiır. Durup dururken neden av, avcılık? Spor sayfamızda yıllardır 'Rasgele' sütununu okuyanlardansanız bilirsiniz bunu? Raif Ertem'in bu kısacık yazıları, spor sayfamızda ilk okuduğum yazıdır da ondan... Beş on satırla bir av sürecini çiziverir. Siz de o sabah serinliğinde, ayazında, sırtınızda av tüfeği, bir ormanda, bir çalının ardında, bir derenin kıyısında duyarsınız kendinizi? Yazımın başına aldığım önşozünde İlhan Selçuk'un dediği gibi, "Av ardında dolaşmak, iz sürmek, doğayla bütünleşmek"tir. Kentlerde yaşayan bizlerin tam tersi bir yaşam. Doğayla iç içe, doğayla savaşarak... Av insanları ve av olaylarını sergilemiş "Rasgele" kitabında Raif Ertem... Bir hukuk adamıdır Rarf, bir zamanların ilerici gençlik örgütlerinde, ön yerlerde görev yapmış, bu yüzden de başı dertlere girmiş, 12 Mart'ta bunun acılannı da yaşamış biri... Şiir gibi parçalar işte birkaç satırla çizilen bir av sabahının yasantısı "Kalktığımda daha hava karanlıktı. Dısan çıktım. Duyara yaslandım. Serin bir esinti yüzümü yaladı. Nefes alır gibi. Ûrperdim. Sarındım. Tan attı. Guguk kuşu kesik kesik öttü. Arkasmdan horoziar. Tekir ördek, önümüzdeki çipildin sudan kalkti. Vak vak sesleri suskunluğu d&idi gitti. Ortalık ağardıkça kuş cıvıltıları çevreyi sardı. Çeltik tarlaları dile geldi. Konuşuyor! Çoksesli bir muzik dalgası. Notalara sığdırmak mümkün değil. Aydınlıkartık. Seslerin sahipleri gözuküyor. Serçeler evin önündeki döküntülerde karmlannı doyurmaya uğraşıyorlar. Alt alta üst üste. Bir şahin dalış yaptı. Kaçıştıiar. \&kalayamadı. Bir daha daldı. Bir tanesini alıp gitti. Kalanlar sadakalarını vermenin rahatlığı içindeler. Başka bir şahin daha daldı. Bir tane de o alıp gitti. Diğerieri damlann üzerine dökülmüştüler. Biraz sonra hiçbir şey olmamış gibi doğal yaşamlarına döndüler. Aralarından ikisi eksitmişti. Farkında değiller..." Raif Ertem'in "fiasge/e"sini okumaya bir başladınız mı, siz de o avcılardan biri oluyorsunuz. O soğuk güz sabahlarında, karlı günlerde, av peşinde buluyorsunuz kendinizi. Avcı dediğimiz, gündelik yaşamın içindekilere pek de benzemeyen türde insanlann dünyasına gihyorsunuz. Kolay değil, karanlık daha kalkmadan ormanlara çıkmak, rutubetli gecelerde sabahlamak, ama işte bir kitap, içindeki şiirsel öykücüklerle, yaşam parçacıklarıyla sizi de kendi dünyasına sokuyor. Daha ne istersinız! Güzel fıkralar da var kitapta. Hepsi anlamlı, gününüz gerçeklerine de uyarlanabilen... işte biri: "Nasrettin Hoca kaz almaya gitmiş. Çarşıdan diri diri. Beğendiğini alıyorsun, kesip temizleyip veriyorfar. Ederini sormuş. Bir akçe, iki akçe. Bir tanesine gelmiş '50 akçe1 demiş satıcı. Hoca şaşırmış, 'Diğerieri bir iki akçe arasında değişiyor da bu neden 50 akçe?'. Özelliği başka, demiş satıcı. Bu kaz var ya, çığırtkandır. Dere boyuna, su kenanna çıkarsın. Geleni geçeni çağınr. Sen de istediğin kadarmı vurursun. Hoca, düşünmeden vermiş 50 akçeyi ve çığırtkanı atmış ve hemen kafasını koparmış. Satıcı, çevresindekiler şaşkın, 'Hoca ne yapıyorsun? Madem yiyecektin, niye iki akçeiik almadın.' Hoca, 'Bu hain' demiş. 'Kendi cinsindekilere ihanet ediyor. Kafasını koparmak gerek." SIYAHBEYAZ TELEVİZYONUNUZU 75. $191$ LIRAYA DEGERLENDIRIYOR, SİZE RENKLİ "* VERİYORUZ. HER MARKA, HER EBAD SIYAH/BEYAZ TELEVİZYONUNUZU GETİRİN, YEPYENİ BİR RENKLİ TELEVİZYONA COK UYGUN ÖDEME KOSULLARI İLE SAHİP OLUN. ~^T ^ f ÖLÜM Em. Kd. Top. Alb. MEHMET ALİ KÜMELİ onurlu yaşamın ne olduğunu bize gösterdin. Sürdüreceğiz... Cenazesi 4.5.1987 günü (bugün) Selimiye Camii'nden öğle namazı sonrasında Beylerbeyi Küplüce Mezarlığı'na kaldınlacaktır. j m& i J B£j Geniş bilgi Arçelik, Beko, Aygaz Alpa Yetkili Satıcılannda. AİLESİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle