18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURlYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER dakikasında kitaplanmı övdü. Kendisinin de "Günümüzde Dinimiz" kitabı gibi biı kitap yazmayı çok istemiş olduğunu ekledikten sonra, bu kitaplan piyasaya çıkarmamamı önerdi. Birinci neden olarak bazı kuçuk yanhşları saydı, ikinci neden olarak bazı çevrelerin beni rahat bırakmayacaklarını ve üzücü olaylarla karşılaşabileceğimi söyledi. Yanlışlan sorduğumda örnek olarak şunu verdi: Kitabımda sakız çiğnenince orucun bozulacağını yazmışım. Oysa ki, daha önce çiğnenmiş bir sakızı çiğnemekle oruç bozulmazmış. Kendisine, bunu sağlık açısından doğru bulmadığımj, bundan başka, çoğu konulan özet olarak işlediğim kitabımda böyle aynntılara yer veremeyeceğimi söyledim. Şu sözlerini herhalde siz de çok ilginç bulacaksınız: Hükumetimizin dışarıya din adamlan göndermesindeki neden, işçilerimizi Süleymancı'ların, Milli Göriişçü'lerin, Nurcu'lann, Ticani'lerin ellerinden kurtarmaktadır. Fakat bu bey, bu çabada ne yazık ki başanlı olamayacaklarını söyledi. Nedenleri: 1. Bu konuda geç kahnmış olması. 2. Parasal neden! Hükümetimiz milyonlar harayorsa, diğerleri (Suudi Arabistan ve Libya!) 100 milyonlar harayorlarmış. Yani onlarla başa çıkmak olası değilmiş. Bundan başka: "Diyanetçiler'den öbur taraflara geçenler de çokmuş. Son zamanlarda büyük şehirlerde, Münih'te olduğu gibi, namaz kıhnan salonu, toplantı salonu, kitaplığı, yatakhanesi, yemekhanesi ve gelir getirsin diyesüpermarketi olan İslam Kültür Merkezleri kurulmakta. Diyanet İşleri ise, benim bildiğim, Köln'de 7 milyon DM harcayarak bir Din İşleri Turk İslam Birliği (DİTİB) açmıştır. Münih'te kurulacak merkez için de 3 milyon DM harcanacakmış. Sadece televizyonda, yurttaşlarımızla ilgili programlarda değil, kitap almak için gittiğim böyle merkezlerde, başlanna takke geçirmiş, yerde oturmuş. sallanarak Kuran okumasını öğrenen çocuklarımızı ilk kez görduğümde de içim sızlamıştı. Bütün bunlan anlattıktan sonra, izin verirseniz yukanda, yazmızdan aldığun parçalar üzerinde düşündüklerimi söylemek istiyorum: İşçilerimizin çoğunluğu, düşük öğrenim düzeyleri nedeniyİe, çocuklanna dinimizi oğretemezlerdi. Çoğunluğu dine düşkün olan bu yuruaşlanmızın, toplu ibadetleri için, doğaldır ki. imamlara gereksinmeleri vardı. Keşke olsaydı da, bu gereksinmeleri için buralara Atatürkçü, laik, aydın din adamlarımızı zamanında gönderseydik! Bu takdirde yiizbinlerce yurttaşımızın, Atatürk'e, laikliğe, alfabemize, kıyafetimize, cumhuriyet kanunlarına düşman olarak yetiştirilmelerine, bağnazlaştınlmalanna engel olurduk. Bu takdirde "Bu Konuda Kuran Ne Der?" kitabımı bugünku alfabemizle basümış olduğundan, aldığı yere koyarak, "Arapça harflerie basılı olmayan bu kitaplan ele almak bile günahtır?" veya içinde Atatürk'ün adı ve devrimler olduğundan, kitaplan masaya atarak, "Bu kitaplan al da (affedersiniz!) kı sil!" diyen yuntaşlarımız da olmazdı. Doğaldır ki, imamlar gönderilmeseydi birinci kuşak işçilerimiz dininden, imanından olmayacaklardı. İkinci kuşak, bana sorarsantz harcanmış kuşaktır. Kuran kurslarına gitmiş olanlar da harcanmışlardır, gitme>renler de. Çünkü bu çocuklanmız ne Türkçe bilir ne Almanca. Çoklan işsizdirler. Ana babalannın cahillikleri nedeniyle bir hobileri de yoktur. Bu nedenle grup halinde sokaklarda, oyun salonlannda, kahvehanelerde dolaşırlar. Okuma alışkanlıkları zaten yoktur. Bir bölümü polislik dahi olmuşlardır. Akşamlan ise videonun başına geçer, sabahlara kadar video fihnleri seyrederler. Şansları olup bir işe girmiş olanlar örneğin çalıştığım yerde tanıdığım yüzlerce yurttaşımız ekte gönderdiğim yazımda belirttiğim nedenlerle, mutsuzdurlar. Sonuç olarak, bu ikinci kuşak •;ocuklarımızın Türkçeleri, yurttaşhk bilgileri, tarih, coğrafya bilgileri, kısacası ulusal kültürleri cahil ana babalarından veya ucuz Türk video filmlerinden alabildikleri kültürdür. İşte bu duruma engel olmak için, ikinci ve üçüncü kuşağı kurtarmak için, hükumetimizin buralara öğretmen göndermelerini, Türk ya\Tularına henüz çocuk yuvası yaşlarında sahip çıkmalannı ve Türk okullarının açılmasını önermiştim. Yanyoruz da ne oluyor? Okuvan nerde, tartışan nerde? Uzun yazımı sabırla okuduğunuzdan teşekkür eder, sağhkb ve mutlu günler dilerim:' Avrupa'ya imam yollamak için Rabıla'ya el açmanın sadece gereksiz değil, zararlı da olduğu, okurumuzun mektubundan da anlaşılıyor. Atatürkçü din adamı yetiştirmek ise hayâl. Baksanıza, üniversite öğrencisi, oruç tutmuyor diye arkadasım öldürdü. Hangi Atatürkçü din adamı! NOJi Sayın okurumuz Sabri Dil'e: Etika Ahlâkbilim. 15 MAYIS 1987 Almanya'dan Bîr Mektup MELİH CEVDET ANDAY Jagdfeldring 8013 Haar'dan yazan okurumuz Dr. Y'üksel Y'uceten'in mektubunu aşağıya ahyorum. "Sayın Melih Cevdet Anday, "Cumhuriyet"in 17 nisan sayısındaki "Ele Avuç Açmak Neye?" baslıkh yazınızda: 1. Vabancı ülkelerde bulunan işçilerimiz namazlarını kendi başlanna veya topluca kılabilir, namazın nasıl kıhndığını çocuklarına da öğretebilirler. 2. Vabancı iılkelerdeki işçilerimiz yanlarında imam bulamayınca dinden iraandan mı olacaklardı? Yoksa onların çoctıklan gavuriuğa mı doneceklerdi? 3. tşçi çocuklan için Batıya öğretmenler göndenne sorunu ortaya çıktığında, bunun gerekçesi olarak, îşçi çocuklan arasında Tiirkçe'yi unuianlann bulundugu ve bu gençlerin Türkltiklerini de unutabilecekJeri tehlikesinin var olduğu söylenmişti. Olacak şey degildir! 4. 1960 >ıiına degin Türkiye^ de hiçbir hükiimet, yabancı ülkelerde okuyan öğrencilerin dillerini ve dinlerini unutabilecekierine ilişkin bir önleme başvurmuş değildir. Kimsenin aklına gelmemiştir bu. diyorsunuz. Avrupa'ya öğrenim için gıden lise veya universiteyi bitirmiş öğrencileri, (ben de doktoramı yapmak üzere tsviçre'ye gitmiştim) 1960'tan beri buralara toplu halde gelmiş işçilerimizle karşılaştırmamz herhalde doğru değildir. Çoğunluğu kırsal yöreden gelen işçilerimizin büyuk bir kısmı okuma ve yazmayı ancak sökebilmiş olan bir öğrenim düzeyin * dafai kolu kesilseydi, bu takdirde hırsızlık ortadan kalkardı. Siz bunun vahşiyane bir hareket olduğunu yazmışsınız. Oysa ki, bu ayete karşı geknekle Allah'a karşı gelmiş oiuyorsunuz. 2. Sayfa 119: Kadınlann ortünmeleri konusundaki ayeti dogru çevirmişsiniz. Fakat sonunda, etrafa uymaları gerektiğini yazarak yine Allah'ın emrioe karşı geliyorsunuz. Müslümanlık her tarafta aynıdır. Burada başka, Suudi Arabistan'da başka uygulanraaz. Postaya bir kart attığınızda, yazdıklarınız herkes tarafından okunabilir. Okunmasını istemezseniz o kartı zarfa koyarsınız. İşte bunun gibi, kadınlan da zarfa ko) mamız, yani çarşafa sokmamız gerektir (!). 3. İşte biz de, bu kanuniar getirilmedikçe Türkiye'ye gitmez, burada yaşanz!" demişti. Aylığıru Suudi'lerden aldığı söylenen (Rabıta herhalde) buradaki caminin imamını da bir arkadaşın aracıhğı ile tanımıştım. Istanbul Üniversiıesi Hukuk Fakültesini ve İlahiyat Fakültesi'ni bitirmiş. Kitaplanmı çok beğendi. Fakat "Günümüzde Dinimiz" kitabımın Ataturk ve devrimlerimizle ilgili bölumjerini bastırmamamı soylemişti. Ataturk'ten konuştuğumuzda hep "Mustafa Kernal" diyordu. 6 kere hacca gıtmiş. Bir keresi kendi parası ile. EHğerleri davetli veya vazifeli olarak! "Te'efonda" tanıdığım diğer bir kişi: Konsolosluğumuzun "Din tşleri Ataşesi" bey. Yarım saatlik telefon konuşmamızın 25 PENCERE Halkın • •• Halk nedir? Bir toplumun emekçi sınıf ve katmanlarının oluşturduğu kitlelere halk denir. Tanımdan anlaşılabileceği gibi toplumun bütünü halk değildir; genellikle varsıl kesimler halk kavramının dışında kalırlar; ama tarihsel zaman ıçindeki nesnel konumlart bakımından halktan yana ilerici eyleme giren katmanlar (tabakalar) da halk kitleleri içinde sayılırlar. Fransız Devriminde lokomotif rolü oynayan burjuvaları ve Türkiye Ulusal Bağımsızlık savasına katılan eşrafı geniş anlamda halk kitleleriyte özdeş saymak doğrudur. Bugünkü Türkiye'de geniş toprak sahibi, aşiret reisi, isadamı, holding babası, yüksek bürokrat, ihracat şirketi patronu ve benzerleri halkın dışında kalır. • Halk kitleleri, tarihin akışı içinde değişir, gelişir, dönüşür; zaman ve mekân içinde aynlıklar gösterir; yüzyıl önceki halk ile bugünkü halk arasmda tark vardır. Eğer halklar hep aynı kalsalardı, toplumsal ilerleme olmaz, uygarlık yaratılamaz, ileıieme gerçekleşemezdi. Halkı, zaman ve mekan içinde hiç değişmeyen ve hep doğruyu dile getiren bir kitle saymak, kilise ya da medrese mantığıyla düşünmek demektir. Kralcı ya da padişahçı olan halkların cumhuriyetçiliğe bağlanması, uzun bir sürede gerçekleşmiştir; kapitalist ilişkiler bağlamında koşullanan halklann sosyalist dünya görüşüne yaklaşmaları da uzun bir tarihsel süreci gerektirir. Tarihte bütün ilerifikirteriönce bir azınlık benimsemiştir; sonra halk kitleleri paylaşmıştır. Ne var ki "ileri fikir" kavramı da zamana, mekâna görejjeğişir. 12'nci ya da 15'inci yüzyılda yaşanan fikir bugün geri kalmıştır. Tarih böyle yaşanıyor. Tek Tanrılı dinler, önce bir azınlığın inancı değil miydi? Reform hareketi, laikliğin oluşması, insan haklarının gündeme gelmesi, sosyal hakların doğuşu nası gerçekleşti? Bütün bunlara kavuşmak için halklar binlerce yıl yaşamadılar mı?.. Halk ilerici fikirleri tarihsel bir süreç içinde benimser; ama bir kez benimsedikten sonra, bu fikirlere karşı olan ve halkın üstünde bulunan egemen çevrelerle halk arasındaki savaşım yaşanır. Geçmişten geleceğe doğru insanlığın gelişmesınde bu sarmal sürer gider. • Bu bağlam içinde şu zaman ve bu mekânda yaşayan halkın dediğinin ille de hakkın dediği olduğunu savunmak, kilise ya da medrese kafasıyla konuşmaktır. Muhammet'in ilk çıkışında Afap halkı islama karşıydı, putperestti; o zaman da halkın sesi hakkm sesi miydi? Bugün Türkiye'de bir "referandum" yapılsa ve sandıktan "şeriat" isteği çıksa, halk doğruyu mu dile getirmjş olacaktır? Türk halkı; Avrupa Konseyi, NATO ve AT ülkelerindeki kadar demokrasi istemiyorsa, bu doğru olanı vurgulamaz, halkımızın bilinç düzeyinin çağdaş demokrasi hukukundan geride kaldığını gösterir. Bir hakstzlığı halkın referandum yoluyla onaylaması da halkın sesinin hakkın sesi olduğunu kanıtlayamaz. ANAP iktidarının bugün tezgâhlamak istediği siyasal oyun tehlikeli bir yolu açmaktadır. Çağdaş hukuka ve Türk Ceza Kanunu'na aykırı bir cezalandırmayı halka onaylatmak için seferberliğe girişen siyasal iktidar, çok yanlış bir iş yapıyor. Yasalara göre suçsuz insanların cezalandırılması yolunda "referandum" yapılamaz. * Türk halkı baskı altındadır. Toplumdaki ekonomik ve siyasal örgütlenme, halkın dışındaki ve üstündeki katmanlann elindedir. İletişim araçlan, televızyon, parasal kudret, propaganda örgütlenmesi büyük sermaye katmanlarının tekelindedir. Bu gerici donatımı kullanan ANAP iktidan, hatkı güdümlü referandum yöntemleriyle istediği yöne sürükleyebileceğini sanmaktadır. Sonucu hep birlikte yaşayarak göreceğiz; Türk halkının sınavı başlamıştır. deydiler. Ikinci kuşak çocuklann dururtılan konusunda yazdığım iki yazının fotokopilerini ekte sunuyorum. Bunlara bir de şunları eklemek istiyorum: Yaşlan 18'ine gelmiş, fakat Türkçe bir tek cümle konuşamayan, Almancalan ise aynı şekilde, bir tek doğru cümle kuramayacak kadar zayıf olan çocuklar tanıdım. Çalıştığım Siemens firmasında 25 yaşlarında bir "hoca" tanıyorum. "Milli Görüş"tenmiş. 40 kadar öğrencisi varmış. Kuran'ı bitirmişler, fıkıha başlamışlar. Bana, Osmanlı împaratorluğu zamanında bir Türk Lirasrmn 250 DM değerinde olduğunu, eski Turkçe harflerin yine öğretilmesi, halifeliğin yeniden ilan edilmesi gerektiğini, dört kadınla evliliğin çok iyi birşey olduğunu, kadınlann örtünmesinin Allah'ın emri olduğunu, gün gelecek bütün Avrupa'run Müslüman olacağmı söylemektedir. (Kendisi ile tanıştığımızda bana: "Bak ağabey, senin tahsilin yıiksek. Bana söyleyecegin hiçbir şeye inanmayacağım. Önceden söylemek istiyorum!" demişti). Geçenlerde telefon eden, İslam Kultur Merkezi'nden olduğunu söyleyen biri " G ü n ü m ü z d e Dinimiz" adlı kitabırru okuduğunu, benim gibi yüksek tahsilli değil, sadece ilkokul üçüncü sınıfa kadar okuduğunu, kitabımda iki yerde yaptığım hatalan düzeltmek istediğini söyledi: "1. Sayfa 125: Hırsızlık yapaoın kolunun kesilmesi Allab'ın emridir. Her hırsızlık yapaaın, örneğin bir bakanın oglu olsa ARADABIR ŞERAFETTÎN UZUNER Karayolları eski OKURLARDAN Sesi olmayan, batmış çiftçileri kitn kurtaracak? duyuyaruz. Buna göre bizim sesimizi duyaracak kimsemiz olmadığına göre özellikle basımmızm bize yardımcı olmasını, hatta gazetelerin de bir köse ayırarak çiftçi dertlerine kulak vermelerini dertlerimizle Ugilenmelerini diliyoruz. Ben ve benim gibi bircok çiftçi kardesim, mazot 910 lira, gübre 612 lira arasmda iken tahüdan başka fazla bir şey ekemeyen, sulama ve diğer teknikten yoksun, tek çaresi yağmuru bekleyen biz İç Anadolu çiftçileri o tarihlerde buğdayı 3035 lira arasmda bir fiyatla satıyorduk. Bir kilo buğdayla 3 ütre mazot ya da 3 kilo gübre alabiliyorduk. Şimdi maalesef tersi oldu. Ancak 3 kilo buğdayla bunlan alabiliyoruz. Tabii yağmur yağmazsa vay halimize, nitekim vay halimize de oldu. Bütün Anadolu'da olduğu gibi Haymana'da da son dört yıldır kurakhk nedeniyle tek kelime ile kıtlık oldu. Geride hayvancıhk kaldı tabii Sayın Özal, Türkiye'de et ve peynir yok deyip, eti ve peyniri yurtdıştndan getirtti. öte yandan yüzde 15 ile aldığımız (faiz) gübre, yakıt hayvan ve sulama kredilerinin faizleri gecikme ile beraber yüzde 44'e çıkarıldu Bu kredi faizleri de mevcut kıthğın üzerine dolu yağdırdu Şimdi sorartm, hangi çiftçi yüzde 44 kazamyor? Elbette kazanmıyor. Kazanmayınca da icra menturları ile evlerimizde kardeş olduk, hapishaneler evimiz oldu. Şu anda Haymana'da 700800 çiftçi ailesi mahkemede ve birçoğu da 10 günle 3 ay arasmda hapse mahkum edildl (Haymana mahkemelerinden bilgi alınabilir) Acaba bu çiftçilerin hepsi de sahtekâr mı? Bir taraftan kıtlık, bir taraftan yüzde 44 faiz diğer taraftan tefeci faizleri, biz çiftçileri perişan ediyor. ' Şunu açıkça ifade ediyoruz ki elimizde kalan ufak tefek birkaç ziraat aleti ile arazimizi devlete teslim etmekten başka çaremiz kalnuyor. Buna göre hükümete bizi de kurtarması için iki çözüm yolu öneriyoruv • Mevcut banka ve kooperatif borçlanmtzm faizlerinin silinmesi ve ödemelere kolaylık sağlanması için taksitlendirmeye fırsat verilmesi. • Hükümet birinci maddede betirttiğimiz çözümü duşünmüyorsa başka çaremiz kalmadığına göre buyursun araztterimizi teslim alstn. Ne yapalım seriatın kestiği parmak acunaz ve Ziraat Odalan ile hükümet sağ olsun der, kaderimize boynumuzu bükeriz. AHMET KESKtN Haymana'dan bir grup çiftçi adına Genel Müdürü 37 Yıldır Aynı Törkü! Beş milyon işsizi olan bir Cılkeyiz. Gizli işsizler bu sayının ü\şında. Çalışan nüfusun beşte biri işsiz, güçsüz. Buna karşın emek, yabancı isverenlerin iştahını kabartacak düzeyde ucuz mu ucuz! Asgari ücret sabah kahvattısına bile yetmiyor. Gelir dağılımı dengesız ve yetersiz. Gelir bolüşümünde en kotu ülkelerin başındayız. Pahalılık yedi yıldır durdurulamıyor. Yürürlükteki ekonominin kılavuzu borç ve faiz, ürünü zam ve enflasyon. Dayanabilirsen dayan. 6 milyon insanımız tek odal< evlerde yaşıyor. Nüfusun yansı hâlâ kiracı. Yaklaşık iki milyon aile bireyi ortak hela kullanıyor. 1713 belediyenin 162'sinde kanalizasyon var. Gerisinde her türlu pislik çukurda veya açık kanallarda akıyor. insanımız, dışkısıyla yan yana. Kokusu caba. 15 milyon korumasız çocuk her türtü kutülüğe kurban. Halkın çoğunluğu tek tür besinle besleniyor. Sağlık hizmetleri öylesine yetersiz ki, sıtma, verem yeniden azdı. Dertlinin çaresi, çaresizlik. Ulusal gelirin sadece binde attısı sağlığa ayrılıyor. Sağlığı umursamaz bir siyasa. Ayrılan bu para ile sağlık kuruluşlannın temizliği bile yapılamaz. Bunun yanında sağlıksız kentleşme içler acısı. Sağlıkla ilgili konulan çok iyi bilen Sayın Özal ellere gitmesın de ne yapsın! Trafik, ülke savaştaymış gibi can almakta, iş kazalan giderek ulusal bir kıyıma dönüşmektedir Gozü kararmış bölücü eşkıya güney hudutlanmızda, çocuk, kadın demeden her defasında oniarca cana kiymaktadır. Komşularımızia ilişkilerimiz giderek sıcaklaşırken, iktidann tutumu anlaşılır değil. Çeşitli etkinlikleriyle "Dinsel sömürü" kopardığı ödünlerle Atatürk ilkelerinı, özellıkle laikliği kemirip duruyor. Avrupa'nın ülkemize bakışı yakın değil. İktidann umrunda bile değil. Varsa yoksa Amerika. Kurtuluş Savaşında Amerikan mandasını isteyenler sanki hortlamış. Ve daha neler neler. Öte yandan örtülü yönetimden kalma yasaklar iktidann işine geldiği için çaktırmadan sürdürülüyor. Ozgürlüklerin kısıtlılığı, özgürlük içinde yamanca sürdürülüyor. Sırasında özgürlük yerine özgürlüğün görüntüsü bile çok jjörülüyor. TBMM'nın etkenligine gölge düşürecek boyutlarda editgenleştirilmesınde bir sakınca gorülmüyor. Sanki Babaerkil bir yonetim altındayız. Alışamadığımız bir devlet çarkı devinip yürüyor. 1402 sayılı Sıkıyönetim Yasası'yla görevden uzaklaştırılanlar yargı kararıyla bile göreve dönemiyorlar. Dayanaksız yasaklar senben kavgasının konusu. Anayasa nerede ise saygınlığını yitirecek. Sendikalar yasası ucuz emeği süreklileştirmek için çağ dışı konumu koruyor, yargıç karanyle aklananlar pasaport alamıyor. Karakol ve cezaevlerinde "cennetten çıkma dayak ve ışkence" işlevini sürdürüyor. İktidann da desteğıyle "mebus pazarlan" açılıp kapanıyor. Yeni partiler kuruluyor eskiler yok ediliyor ve daha neler neler. Bazı geiışmiş ülkeleri örnek alarak, gelişmtşliğe heveslenen Sayın Başbakan, zaman zaman eski bir sağ sloganı, gözdağı vermek ve oyünmek için sıkça kullanıyor. Özellıkle iç ve dış olaylardan bunaldıkça bu sözü soylemekten hoşlanıyor: "GeleH cek 1015 yılda dünyanın güçlü devletlerinden biri olacağız." Gerçekte, sağ iktidarlar 36 yıldır bu büyüklenmeyi çokça dile getirmişlerdir. Örneğin, parti imgeli bastonuyla "Tenkil" diyen de, zora kalınca "şapkasını" alıp kaça'n da aynı sozü bırçok kez yinelemişlerdir Şimdi de geçmiş sağ iktidarla Sayın Cumhurbaşkanım, değerli devlet büyüklerimiz ve gözümüz kulağımız olmasını dilediğimiz özellikle değerli basmımızın bize yardımcı olmasını ve bu mektubumuzun gazetelerinde yayımlanmasmı sağlamalarmı rica ediyoruz. Her meslek grubunun bir sendikası, derneği veya meslek kurulusu vardtr. Zannediyorum biz çiftçilerin de böyle bir kurulusu vardı; hatta yanlış hatırlamıyorsam ismi de Ziraat Odalan Birliği idL Hatta bu odanın fi tarihinde televizyonda gördiığüm ktr saçh bir de baskanı vardu Sözde sesimiz olan bu kuruluş şimdi nerede bilmiyorum. Herhalde feshedildi. Diğer meslek kuruluşlanmn sesini her gün KAZANM^K. DOĞRU VERILMB KARAR1A. GERCEKLESIR de yapı doğramalarınızda sağlam, sağlıklı, şık olanı; alındıktan sonra cebinize ortak olmayanı; . ekonomik olanı seçin. Dünyanın çağdaş malzemesi alüminyumu; konusunun doruk noktası; "Alüminyum Sistem Doğrama" uygulamasını seçin. "TSE" belgeli ve Avrupa Eloksalcılar Birliği "Euras" kalite lisansına sahip tek firma, FENİŞ ALÜMİNYUM'un Türkiye'ye getirdiği "Alüminyum Sistem Doğramayı" seçin Lider firma Feniş garantisi ile siz de doğru seçim yapın. Hem kazanıa hem çağdaş olmanın keyfini yaşayın. FENİŞ HOLDİNG "Alüminyum Grubu" (jretici Şirketleri: FENİŞ ALÜMİNYUM TERME METAİ FENİŞ SİSTEM Pazarlama Şirketleri FEMAŞ ( İ ç ) FEPAŞ (Dış) FENİŞ A LUMİNYUM "Doğru seçim" StadHan Büyükdere Caddesi 85 MecidiyeköyİSTANBUL Tel: 172 39 00 (6 Hat) T1x: 26455 Alu Tfx: 172 94 23
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle