19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/8 22 NİSAN 1987 Hedef: îslamdevlet birliği Türklslam sentezinin kültür ve dil arasında gördüğü genel geçer ilişkiler, milli kültür ve milli dil için de geçerlidir. öyleyse, ayıu ilişkiler, ulusal kültür ile ulusal dil için de geçerlidir. Yani, Türk ulusunun dili Türkçe olmalıdır. Oysa Türklslam sentezi, gelişmesini Osmanlıca ile tamamlamış bir Türk dilini savunuyor! Aydınlar Ocağı'na göre milli kültür, uydurma dille bozulmuştu. Uydurma Türkçenin başlıca sorumluları, MEB, TRT, TDK, solcu basın ve aydınlardı. Milli Kültür Raporu, Türkçenin korunması görevini siyasi iktidar ve bürokrat kadrolara bırakmamak için "milli şuur sahibi dil bilginlerinden oluşan bir akademi" kurulmaşını önermektedir. Şöyle ki: MEB Talim Terbiye Dairesi, TRT ve YÖK'un Turk Dili Komisyonu ve öteki Turk dili ve edebiyatı enstitüleri, bu akademinin gözetim ve denetimine bırakılacak, onun tek ve mutlak otoritesi altında çalışacaklardır. Atatürk Yüksek Kurulu'na bağlı yeni Dil Kurumu, tam istenen akademi olmasa da, tek otorite hüviyetindeki bir kurum gibi çalışıyor. Yeni bürokratik Dil Kurumu'nun MEB, TRT ve YÖK gibi bürokratik kurumlara nasıl bir milli kültür ve milli dil tedavi yöntemi uygulayacağı, tedavinin nice başanlı olacağı merakla beklenmektedir. Şimdilik TRT'nin yasak kelimeler listesi dışında elle tutulur bir sonuç alınmamıştır. Öyle ki, yasağı koyanlar bile yasak sözcükleri kullanmaya devam ediyorlar! Milli kultürümüz, aslında uydurmaca ile değil, Arapça ve Farsça ile bozulmaya başlamıştı. Fuzuli ile Yunus'un dilini anlayan biz Türklerin Hamit'le Fikret'in 19. yüzyıl dilini anlayamaz duruma düşmemiz, bu bozulmanın nerede başlayıp nerede bittiğini göstermeye yeterlidirü Dil, akademilerin değil, halkın işidir. Dil, önemlidir elbet, ama sadece milli şuur sahibi akademisyenlere bırakılamayacak kadar önemlidir! Ulusal dilimiz, ulusal kultürumüze paralel olarak gelişecek, Türkçeleşecektir. Turkler Âşık Paşa'nın gönlünden geçtiği gibi, kültürleriyle birlikte dillerini de öğrenecek ve yaşatacaklardır. Evrimini tamamlamış diller ölur! Türkçe ise yaşayacaktır! Biz öyle söylediğimiz için değil, Türk külturü varlığını surdüreceği, dil ile kültür birlikte gelişeceği için! Aydınlar Ocağı'nın görüşleri, DPT Milli Kültür Raporu ve 1986 Mutabakatlar Tebliği birbirini tamamlıyor POLTTtKA VE OTESİ MEHMED KEMAL Beşiktaş İçin Anlatacak Çok Islam devleti amaçlanıuor: Milli Kültür Planı'nda hedef alınan Türklslam sentezi değil, din devlet ayniyeti, îslamdevlet birliği, yani lslam devletidir. Bu amaçta lslam devleti ve Islam kültürü açısından herhangi bir çelişki ya da tutarsızlık yoktur. Çünkü lslam aynı zamanda siyaset ve devlettir. Şüphesiz ki lslam devleti idealini gerçekleştirmeye çalışan başka gruplar da vardır. Bu hareketlehn sözcülerine göre, sentezcilerin Islamlığı samimi değildir. Plan yürürlükte: Türklslam sentezi kavram ve model olarak, ortaya attığı önerme ve önlemler, savunduğu yön ve yöntemler açısından topyekun bir kültür planlamasıdır. Bu planın devletçe benimsenip benimsenmediğini bilmiyoruz, ama uygulamaya konduğunu söyleyebiliriz. Türklslam Sentezi BOZKURTGÜVENÇ, GENCAYŞAYLAN, İLHAN TEKELİ, ŞERAFETTİN TURAN Aydınlar Ocağı'nın UEylüVe ideolojik armağanı Sadtk ve itaattcur nesil igteniyor: Kapsamda totaliter, uygulamada otoriter: Milli Kültür Ana Komisyonu 'nun kendi sımflamalarına göre Türklslam sentezi planı demokratik değil, kelimenin tam anlamıyla kapsamda totaliter, süreç ve uygulamada otoriter bir kültür planlamasıdır. Plan, dindevlet ve milli kültür düşmanı hümanist kuşaklar yerine, sadık ve itaatkâr nesiller yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Türklslam sentezinden söz ederken, öncelikle yüzyıllardır var olan Türklük ve Islamiyet arasında bir sentezin meydana gelip gelmediği sorusunun sorulması, eğer böyle bir sentez bugüne kadar gerçekleşmemişse bunun nedenlerinin üzerinde durulması gerekirdi. Türkler, tslamiyetle daha VII. yüzyılda karşılaştıklarına göre, eğer 1200 yılı r aşan bir süre içerisinde boyle bir sentez gerçekleşmemişse bu durum, şu iki nedene bağlanabilir: Ya bir Türklslam sentezine olanak yok' tur ya da Türkler böyle bir sentezi başaracak yetenekten yoksundur.' lar! Bunun doğal bir sonucu olarak, bugünden sonra böyle bir sentezi ummak ve özlemek boşuna bir umuttur. Oysa Türk tarihinin gerçeklerine inildigınde Selçuklular döneminden başlayarak Anadolu'da hemen her alanda ve olabildiği ölçude geniş kapsamlı bir sentezin oluştuğu görülur. Ancak bu sentez, kimi alanlarda Turk ve Turklük aleyhine sonuçlar da doğurmuştur. Anadolu'da İslamiyetin kendine özgü bir özellik kazandığı ve es, ki Türk (Asya) şamanizminin izlerini taşıyan dini görüşlerin ortaya çıktığı bugün hemen herkes tarafından kabul edilmektedir. Toplumun buyük kesiminin konuştuğu Türkçenin yanı başında, yönetimde Arapçanın, edebiyatta Farsçanın kullanılması ve giderek Osmanlıca denilen yapay bir dilin ortaya çıkması Türkİslam sentezinin sonucu değil midir? Giyim kuşamda beliren değişiklikler, kalpağın yerini sarığa, kavuğa bırakması, başka nasıl açıklanabilir? Sanatın değişik dallarında, müzikte, resim anlayışında, mimaride görülen değişmeler ya da ikilikler, sözü edilen Türkİslam sentezinin ürünleri değil midir? Kısacası Türklslam sentezi günümüzün BOZKURTLU AMBLEM Aydınlar Ocağı'nın 1978'de düzenlediği III. Kurultay'dan bir göruntü. Konuşan Galip Erdem. Dtç. Saffet Solak, Prof. Kafesoğtu ve Doc. Hahık Karamağralı. Arkada bozkurtlu bayrak amblemi... değil, yuzyıllar öncesinin sorunu idi ve yapılabildiği ölçude yapılmış ve gerçekleştirilmişti. Böylesine bir sentez yanlılannın öncülerinden olan merhum Kaplan'ın geçmişteki bir Osmanh sentezinden söz etmesi de (1983) bu tarihi gerçeğin kabul edildiği anlamını taşımaktadır. Ne var ki, söz konusu Türklslam sentezi, genelde Türklere özgü değer ve görüşlerin aleyhine gelişmiştir. Sentez uğruna Arap ve Araplık yüceltilirken, Türk ve Turklük unutulmuş, aşağılanır olmuştur. Araplar "kavmi necip", Türkler ise "etrakı biidrak" diye anılmıştır! İş bununla da kalmamış, Turk tarihinin lslam öncesi dönemleri unutulmuş, geçmişle olan kültürel bağ kesilmiştir. öyle ki Osmanlı tmparatorluğu döneminde 19. yüzyılın ortalarına gelinceye kadar Han, Göktürk ya da Uygur dönemlerini bilen, o adlan duyan Türk aydını hemen hemen kalmamış gibidir. Mustafa Celaleddin'in 1869'da yayımladığı Les Turcs Anciens et Modernes adlı kitabıyla Suleyman Paşa'nın Tarihi Âlem'i çıkınca (1874) Turklerin İslamiyetten once de yaşadıkları ve birçok devlet kurmuş olduklan gerçeği yeniden keşfedilmiş oluyordu. Arkada ürkIslam sentezinin anlamı ve yorumu Türkİslam sentezi, kavram ve model olarak, ortaya attığı önerme ve önlemler, savunduğu yön ve yöntemler açısından topyekun bir küjtur planlamasıdır. Bu planın devletçe benimsenip benimsenmediğini bilmiyoruz, ama uygulamaya konduğunu söyleyebiliriz. Bugün olup bitenler, ufaktefek düzeltmelerle, bu plana uygun olarak yürütülmektedir. Bu planlamayı topyekun plan sınıfına koyuyoruz, çünkü yalnız MEB ve YÖK gibi öğretim kurumları değil, yaygın eğitime katılan, katkıda bulunan butun eğitim,bilim,kultür ve iletişim (haberleşme) kurumları plan kapsamına alınmıştır. Milli Kültür Ana Komisyonu'nun kendi sınıflama olçülerine göre, Türk İslam sentezi planı demokratik değil, kelimenin tam anlamıyla otoriter ve totaliter bir kültür planlamasıdır. Kapsamda totaliter, süreç ve uygulamada ise otoriter! Plan, dindevlet ve milli kültür düşmanı hümanist kuşaklar yerine dinahlak yanüsı, sadık ve itaatkâr nesiller yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Milli kültür planı ve uygulamasıyla gerçekleştirilecek olan Türkİslam sentezi, Türk toplumunun reyine sunulmamış, sadece millet ekseriyetinin milli mutabakatı talep edilmiştir. Ancak millet ekseriyetinin bu mutabakatı nasıl saglayacağı, nasıl ifade edeceği belirsiz bırakılmıştır. Milli kültür planı bir İslam külturü tasarısıdır. Planda hedef alınan, Turkİslam sentezi değil, dindevlet ayniyeti, Îslamdevlet birliği, yani İslam devletidir. Bu amaçta İslam devleti ve İslam külturü açısından herhangi bir çelişki ya da tutarsızhk yoktur. Çünkü İslam, aynı zamanda siyaset ve devlettir. Şüphesiz ki İslam devleti idealini gerçekleştirmeye çalışan başka gruplar da vardır. Bu hareketlerin sözcülerine göre, Türkİslam sentezcilerinin İslamcılığı samimi değildir. Yaygın halk desteğine sahip olduğunu beyan eden bu hareketler, kendi küçük çıkarları ve siyasal amaçları için çaba gösteren ve laik iktidarlara hizmet eden sentezcileri, kendilerinden saymamaktadır. Bu anlamda olmak üzere, Türkİslam sentezi, ülkemizdeki İslamcı hareketlerin ne başı ne de gövdesidir! Değerlendirme ve sonuç Özet ve sonuç olarak Türkİslam sentezi, Aydınlar Ocağı'nın onbeş yıllık verimli çalışmasının ürünüdür. Aydınlar Ocağı'nın (1973) görüşü, DPTnin Milli Kültür Raporu (1983, 1920/300) ve Milli Mutabakatlar Tebliği (1986), birbirine dayalı, birbiriyle son derece tutarlı gorünen belgelerdir. Aydınlar Ocağı'nın büyük nufus politikası dışındaki temel görüşleri, devlet katında kabul görmüşe benzemektedir. Devletin nufus planlaması politikasına karşılık, nüfusumuz 20 yılda zaten ikiye katlandığına göre, 100 milyonluk "büyuk Türkiye" ülküsü de 2005 yıllanna doğru gerçekleşmiş olacaktır. Ancak gerçekleşen milli hedefleri yanında Türkİslam sentezinin bazı iç tutarsızlıkları, yanılgılan, tarih, bilim ve demokrasi sonınları da vardır. Raporumuzun son bolumünde Türkİslam sentezinin önemli bulduğumuz bu tür sorunlarını değerlendirmeye çalışıyoruz. Türklslam sentezi şeklinde adlandırılan milli kültür planının kendi öncülleriyle tutarh olmayan belli başlı üç çelişkisi vardır. 1 Milli Kültür Raporu, demokratik bir planlamayı tercih eder goründüğü halde, son derece totaliter (topyekun) ve otoriter (buyurgan) bir kültür planı önermektedir. (2) Plana göre devlet ve devletin bekası, toplum ve insanm sorunlanndan önce gelmektedir. Bu açıdan rapor, milli bir kültür politikasından çok, resmi bir plan öneıisi hüviyetinde ortaya konulmuştur. (3) Son olarak da Türkİslam sentezini amaçlayan MiUi Kültür Planı, milletle birlikte, millet için ve millete açık bir biçimde yapılmamıştır. Plan, milletin oyunu^)na>anı, demokratik desteğini değil, sadece mutabakatını talep etmektedir. Ancak bu mutabakatın millet ekseriyeti tarafından nasıl dile getirileceği, hangi yolla devlet katına iletileceği hususu belirsizdir! 1982 Anayasası ile beraber Aydınlar Ocağı öne çıktı 2 Prof. Yalçtn: Aslında demokrasi ve milli irade konusunda (Demirel ile) farklı düşünmüyoruz. Ama Sayın Demirel, askeri müdahalenin, dolayısıyla militarizmin acısını çekmiş bir insan olarak, elbet bizden biraz farklı görecektir. Geçen hafta Antalya'da DYP'li arkadaşlarla konuştuk. Ana görüşlerde birfark olmadığı ortaya çıktı. ön plana çıkmıştır. Bundan ötede bizim YOK ya da üniversite ile ilişkimiz yok. YÖK'e gelince, büyük zararları olmuştur. Ben 80 öncesi üniversiteyi bilen hocalardan biriyim, üniversitede bir değişiklik olması şarttı. Biz hep bunu savunduk. 12 Eylül ile beraber pek çok şey değişti, Türkiye'de yükseköğrenim tek bir idare ahında toplandı. Ihsan Doğramacı, başarılı bir geçmişi olan ve şu yaşına rağmen hâlâ cıvıl cıvıl hareketli bir hoca, çok başarılı bir insan. Ama YÖK'ü tenkit ediyorum ve hataları olduğunu söylüyorum. En önemli hatalardan biri, üniversiter kalite düşmüştür, bütün üniversiteleı tek bir şema içinde toplanmıştır. İstanbul Tıp Fakültesi ile Kayseri Tıp Fakültesi aynı düzenlemeye tabi tutulabilir mi? Aydınlar Ocağı Başkanı Profesör Suleyman Yalçın, söyleşimizin dünkü bölümtinde "Turklerin dini inançlanm kaybettiği takdirde kaybolacağı, îslamda reform gerekmediği, ancak faiz konusunda bazı yeni çözumlere gidilebileceği" yönunde görüşleri savunuyordu. Suleyman Yalçın'lasöyleşimizin bugünkü ikincibölümündedaha çok siyasi ve güncel konular yer alıyor. Prof. Yalçın sorulanmızı şöyle yanıtladı: Şayın Demirel, eskiden deraeğinize oldukça yakın gözüküyordu. Şimdi ise biraz uzak duruyor ve eleştirhor sanı>orum. SULEYMAN YALÇIN Suleyman Demirel'in, Türkiye'deki devlet adamlan içinde tartışılmaz bir yeri vardır. Büyük bir devlet adamıdır. Turgut Bey de bu hususu birkaç kez ifade etmiştir. 12 EylüPden sonra baa görüş farklılıklarımız beürlendi. Aslında demokrasi ve milli irade konusunda farklı düşünmüyoruz. Ama Sayın Demirel, askeri müdahalenin, dolayısıyla militarizmin acısını çekmiş bir insan olarak elbet bizden biraz farklı görecektir. Ama gerçekte önemli bir farkımız yok. AYDINLAR OCAĞI BAŞKANI PROF. SULEYMAN YALÇEV DYP ile ana görüşlerde fark yok Nitekim geçen hafta Antalya'da iken Doğru Yol Partisi'nden arkadaşlar geldi ve onlarla aynı meseleyi konuştuk. Ana görüşler açısından bir fark olmadığı çıktı. Hem Suleyman Bey hem Turgut Bey, tam demokrasiden, milli iradenin hiçbir kısıtlamaya tabi olmadan tecellisinden yanalar. Ama siyasi arenada sürekli mücadele var, şahıslann "ben olacağım" iddiası var. Bu nedenle ilerde ne olur bilemiyorum. 12 Eyliil sonrasında Aydınlar Ocağı'nın yönetim üzerinde çok etkiii olduğu söyleniyor ve sanıyorum siz de bunu kabul ediyorsunuz. Aydınlar Ocağı'nın YÖK sislemi içinde de çok etkin olduğu, rektör ve dekanlann büyük bir kısmının Ocak üyesi ya da sempatizanı olduğu ileri suruluyor. Siz bu konuda ne diyorsunuz, YÖK ile ilgili düşünceieriniz nedir? SULEYMAN YALÇIN Keşke böyle olsa, ama değil. Rektörlerin ve dekanlann bir kısmının Aydınlar Ocağı ile alakası olduğunu sanmıyorum. Aydınlar Ocağı üyesi, mensubu olmuş arkadaşlanmızm arasından rektör ya da dekan olanlar var. Bir kısım rektör ve dekanlar da Aydınlar Ocağı fikriyatını benimsemiştir. 1982 Anayasası ile beraber Türkiye'de önemli değişiklikler olmuştur ve demek ki universiteleri idare edecek şu hesapta insanlar gerekli denince Aydınlar Ocağı fikriyatına sahip olmak, bu fikriyatla ilişkili olabilmek YÖK'ün zararlart: YÖK'e gelince, büyük zararları olmuştur. Ben 80 öncesi üniversiteyi bilen hocalardan biriyim, üniversitede bir değişiklik olması şarttı. İnsan Doğramacı başarılı bir insan, ama YÖK'ü tenkit ediyorum. En önemli hatalarından biri, üniversitede kalite düşmüştür, bütün üniversiteler tek bir şema içinde toplanmıştır. Öğrenimin kalitesi de çok düşmüştür. Şimdi YÖK'ün hatalarının farkına vardüar, bunu nasıl düzeltelim diyorlar. Merkezi sistemler daima birtakım problemler getirir. Bu problemler, tecrübe sahibi arkadaşlar üniversitelerdeîı ayrılmadan önce tetkik edilmeli ve bir çözume kavuşturulmalıdır. Bu, Türkiye'nin istikbali için hayati bir meseledir. Üniversite ile yüksekokul, birbirlerinden çok ayrı şeylerdir. Tunca Toskay Ocak üyesi midir? SULEYMAN YALÇIN Hayır, ama arkadaşımızdır. Türkİslam sentezine bir de Batıcılık boyutu ekliyorsunuz, ama sadece teknoloji ile sınırlıyorsunuz galiba? SULEYMAN YALÇIN Batıdan bilımi ve teknolojiyi almayı kabul ediyoruz. İslam ve Türk değerlerine zarar vermeyecek şeyleri de Batıdan aJmaya itirazımız yok. Teşhis yanılgılan, tutarsızlıklar Türkİslam sentezini önerenler, m;î!i kimlik \e milli kültür sorunlarımızın teşhisinde önemli bir yanılgıya düşmekte; çok değişkenli, karmaşık ve evrensel bir bunlımı: (1) Emperyalizmin dış saldınsı, (2) Hümanizma akımı ve (3) Aydın ibaneti gibi üç nedene bağlamaktadırlar. Aslında bu uçlü, yer yer tek bir nedene, emperyalizm hümanizma oyununa gelen yarı aydınlara indirgeniyor. Bu türden munevverlerin de bulunabileceği ihtimalini tümüyle reddetmemekle birlikte, asıl sorunun, hızlı ve düzensiz bir sosyalkülturel değişme sürecinden kaynaklanmakta olduğu kanısındayız. Genç Türkiye Cumhuriyeti, olüm kalım savaşı verdiği Batıyla arasındaki 200 yıllık gecikmeyi, 3040 yılda kapatmayı denedi. Toplumun bazı kesimleriyle, bazı kültür kunımlarında (değişkenlerinde) bu farkı kapattı da. Ancak çok milletli bir imparatorluk bakiyesi üzerindeki eşi görülmemiş deneme, toplumsal fark ve çelişkileri büyük ölçude arttırdı, katladı; yüzyıllardır uyuyan çelişkileri su yüzüne çıkardı. 12 Eylül öncesi, yalnız bir iç dış odaklar işbirliği değil, bir iç dış dinamikler bileşkesiydi. Yeni ve yakın çağların tarihi, bu buyuk dönüşum deneyiminden barış içinde geçmeyi başarmış toplumların parmakla sayılacak kadar az sayıda olduğunu gösteriyor: 3040 yıl süren din savaşları, din ve ideolojiye dayalı soykırımlar, on yıllar suren buyük devrimler, giyotine gönderilen yüzbinler, kurşuna dizilen milyonlar, onanmı.unutulması yarım yuzyıllar suren iç savaşlar vb. Bu tarihi örneklerle karşılaştınldığında, Türk devrimi, en banşçı, hızlı ve hatta en başarılı çağdaşlaşma/uluslaşma atılımlarından birisi olmuştur. Turkİslam sentezinin "yanlışlıklar demokrasisi" adını verdiği Türk demokrasi hareketi, İslam ülkeleri arasında çok başarılı bir modeldi. Başarıyı biz yeterli bulmayabiliriz, ama daha iyisini ararken, var olanı da yitirebiliriz! öyle görünüyor ki, Türkiyenin çağdaşlaşma modeli ve hızı konusunda uzlaşamayan kutuplar, milli kültür sorunlarından çok önce, milli tarihin yorumunda birleşip uzlaşamıyorlar. Çunku, kültür beşiği, tarihin mekiği sayılan bu ülkede bir tarihsizlik ya da tarih boşluğu yaşanıyor! Beşıktaş ılçemız. Buraya taşınalı beş yılı geçti, nerdeyse ona yaklaşıyor. Istanbul'a gelişimiz de yirmi yılı buldu. Cihangir'de otururken de beni oralı sayanlar çıkmıştı. Beşıktaş üstune şurdan burdan duyduklarımı arada bir yazıyorum. Eksiğı var, gediği var. Okunduğu, ilgi duyulduğu ıçın gene hoşnudum. Prof. Aydın Aybay dostumuzun Beşiktaşlı olduğunu bılmezdım. Oysa Çelık Gülersoy'la canciğer kuzu sarması oluşundan bunu çıkarmalıydım. Neydi o Turıng kongreleri... Bizim de yazdıklarımız oldu. Prof. Aydın Aybay dostumdan bir mektup aldım. Beşiktaş'ı güzel güzel anlatıyor. Bizim bilemeyecegimiz birçok şeyleri elbette b:lıyor. Bu arada yanlışlarımızı da çıkarıyor kı haklıdır. Hele bir tanesinın çok üstune varıyor ki, bu yanlış değil 'sehıv' olmalı... Eskiler böyle demezler mi? Biz de Nuri Demirağ diyeceğimıze Abdurrahman Demirağ demışiz. Sanırım Abdurrahman olanı büyüğüdür. Nuri olanı, 1946 demokrasisine girdiğimizde ilk siyasal partiyi kurandır. Partinin adı Milli Kalkınma Partisı idi. Partinin her türlü toplantısında kuzular kesildiği, şölenler verildiğı için 'Kuzu Partisi' de denir olmuştu. Bu partinin içinde bir zamanların tek partisı CHP'ye ne kadar düşman kesilen varsa yer almıştı. Bu kişıler CHP'ye düşmanlık ederken, birbirlerine de düşmanlık etmekten geri durmazlardı. Bir Cevat Rifat Atılhan vardı. Aman hafazanallah... Ona saldırır, buna saldırır. Sonunda partı öyle oldu ki, ei değıştirdi. Kurucusu Nuri Demirağ'ı attılar, başa kendileri geçtiler. Nuri Demirağ'da particilik yokiu ama, ödenek vardı. Odenek kesilince partiyi ele geçirenler gerı vermek zorunda kaldılar. Sanırım Nuri Demirağ, bu arada mahkeme kararı ile partisini geri almıştı. Neyse uzatmayalım. Prof. Aydın Aybay'ın Beşiktaş üstune kaleme aldığı tatlı mektubu hep birlikte okuyalım: Sayın Mehmet Kemal, "Beşiktaş bizim de eski ilçemiz olduğu için, 23 mart günlü yazınıza (nazire değil) bir kaç ekleme yapmak istedim. İlk olarak Neyzen Tevfik'in banndtğı yer olarak tanımladığınız yerin konumu galiba öyle değil Şımdı bulunduğu yer alana katılmış olan Saman Iskelesi'nın yanındakı bir binada kalırdı hazret. İskeleye inerken sol tarafa duşerdı bu bına. Oradan çıktığında da pek ortalıkta dolaşmaz, çoklukla "Ferhan'ın kahvesine" gıder otururdu. Bu küçucük kahve Sinanpaşa Camisi'nın nemen bitışiğinde, şimdi giriş bölümü budanıp genişletilmiş çarşı girişinde idi. "Ferhan", beli kuşaklı, ayağında yumurta topuklu yemenileh olan ilginç bir tipti. Bu kahveye herkes kabul edilmezdi, ancak Neyzen'le sohbet edecek düzeydeki kişiler girebilirdi. Onunla ilgili anıları olanlardan hâlâ hayatta olanlar var. Bizim sadece duymacasına bildiğimiz öykülerı yazsalar ne iyı olur. Bunlardan bın de geçen yıl yitirdiğimız Avukat Osman Fuat Toprakoğlu'ydu. Yakın geçmışin Beşiktaş'ını ondan iyi anlatan yoktu. Bende yayıma hazırlanmış bazı notları var, imkân olursa yayımlamak istiyorum. Rahmetli Toprakoğlu "taktpte'Tf/ simalardandı. 1950nin banşçıiarı ile o da epeyce "dam"o'a kalmıştı. Nur içinde yatsın. Süslü Karakol'u Hasan Paşat karakolu olarak analardı, ama doğrusunu bilmiyorum. Şimdi Banbaros Bulvan'nın altına gömülmüş olan "Hasan Paşa Deresı" sokağının "yedisekız" paşayla ilgisi olabilir. Alana yakın yol üstündeki büyük çınar ağacının (ağaç hâlâ orda, yolu ikiye bölüyor) arkasında, sözünü ettiğiniz Beşıktaş Karakolu ve Kaymakamlık binası vardı. Karakolun Hasan Paşa'nın komutanı olduğu karakol olduğunu duyardık ama doğruluğundan kuşkum var. Bunu bir de Çelik Gülersoy üstadımıza sormak gerek. Şimdi bütün Istanbul'a sahip çıkıyor ama aslında o da bizim gibi Beşiktaş "kasabasınaan"d//: Çocukluğu, gençliği (hâlâ genç tabii) orada geçti. Onu Beşiktaşın ünlüleri arasında anmak gerek herhalde. Bir de Prof. Mümtaz Sosyal'ı unutmuşsunuz. Kıbarlara mahsus bir okula giderdi ama Beşiktaş'ta otururdu. Tahsin'in kahvesine de arada birgeldiğini sanıyorum. Siz Ankara'yla ilgili yazılarınızda meyhaneleri anlatıyorsunuz. Istanbufun semtlerinde de meyhaneler vardı tabii. Ama bunlann "fikır" ağırlığı olduğu söylenemez. Bunun nedeni, "ağırlığın" Beyoğlu'nda olmasıydı herhalde. Buluğa eren her gencin hayalinde. Beyoğlu'na çıkıp, belli başlı ismi olan meyhanelerden birinde büyükler gibi kafayı çekmek yatardı. Dikkat ederseniz, İstanbul'un yazarlan hep Beyoğlu meyhanelerini yazarlar, Kumkapılar, Veşılköyler, hatta Boğaz meyhaneleri son yirmi, ylrmibeş yılın (haydi haydi otuz yılın) öyküleridir. Benim çocukluğumda Beşiktaş'tan Içerenköy'e gidilecekse, gece yatısına gidilirdi. Onun için, Ortaköy'den ya da Nişantaşı'ndan kalkıp da, Kumkapı'ya veya Bostancı'ya meyhaneye gitmek kimsenin aklına gelmezdi. Giderse dönemezdı çünkü. "Son tramvay" önemli ve yaşamsaı bir kavramdı. Oturduğu yerden uzağa gıdenler bunu kaçırırlarsa, eve tabana kuvvet sabaha karşı varabilirlerdi. Burhan Arpat üstadımız bu uzun yürüyüşleri ne güzel anlatıyor. Gerçekten, insanlar ne kadar çok yürürdü. Sinanpaşa Camisi'nden kaldınlan cenaze, tabut sırtta, yurüye yürüye Ortaköy mezarlığına ya da Yahya Efendi'ye götürülürdü. Bütün cemaat de katılırdı bu yürüyüşe. Fikir merkezleri olarak anılabilecek yerier kahvelerdi. IstanbuP un öteki semtlerinde olduğu gibi, Beşiktaş'ta da böyleydi. Bu kahvehanelerin tabelalannda çoklukla "kıraathane" yazardı ve müdavimlerine göre doğal bir "sınıflanmalan" vardı. Sizin daha önceki bir yazınızda "meyhane" olarak sözünü ettiğiniz eski iskelenin üstündeki yer de evvelce kahvehane idi. 1946'de ve sonraki yıllarda Demokratlar toplantılarını burada yaparlardı. Bayar, Menderes, Köprülü ve öteki ağır toplar buraya gelir konuşma yaparlardı. Beşiktaş karakolunun polisi rahmetli Necati de sivil kılığa girıp konuşmaları dınler ve yenice paketinin arkasına eskı harflerfe not alırdı. Burada bir sürü ilginç olay yaşanmıştır. Birileri bunları yazsa ne iyi olur. Hayrettin Paşa turbesi ve etrafı sonradan açıldı. Oralarda bir de çeşme vardı, bilmem ne oldu? Eski tramvay yolu türbeye yakın geçer, Dolmabahçe'ye doğru uzanırdı. Tramvayın Beşiktaşın meskun alanını terk etmesinden önceki son durağı, şimdi Mobilbenzin istasyonu ile arkasında lokanta bulunan yerdi. Şimdi de burada bir otobüs durağı var. işte, tam orda, benzin istasyonunun pompalannın bulunduğu yerde "Köprü Hamamı" vardı. Evvelce Ihlamur deresi buradan geçip denize ulaştığı için, bir köprü varmış, onun için de hamama bu adı vermişler. Bu hamam, söylendiğine göre Sinan tarafından yapılmış. 1950'lerin imar haraketi içinde bu güzel yapıyı da dümdüz ettiler. Yerine de benzin pompaları geçti. Ne güzel değil mi? Yazınızın sonunda Neyzen Tevfik'e barınacak yeri sağlayanı Abdurrahman Demirağ olarak anmışsınız. Sanınm küçuk bir yanılgı var burada. Beşiktaşla ilgili olan Nuri Demirağ'dır. Sahildeki binalar onundu. Deniz Müzesi'nin uzantısı olarak yapılan binalann yerinde bir hangar vardı ve halk arasında buna Nuri Demirağ'ın "teyyare fabrikası" denirdı. İçerde, bazen de rıhtımda, gövdesi branda bezinden yapılmış, "çift satıhlı" pır pır uçaklar görülürdu. Nuri Demirağ'ın Serencebey'in tepesinde, kocaman bir bahçe içinde konağı vardı. Şimdi orası da apartıman oldu. Neyzen'e bannak sağlayan da Nuri Beydi. Çok partili rejime geçişte ilk muhalif partiyi de ünlü "Kuzu Partisi"n/ de Nun Demirağ Beşiktaş'taki yerinde kurmuştu. Daha çok anlatılacak şey var Beşiktaş üzerıne. Saygılar." Mektup burada bitiyor Oysa öyiesine tatlı yazmış ki kişi daha uzasın istiyor değil mi? ADALET BAKANLIĞI'NDAN MÜNHAL NOTERLİKLER Aşağıda 1986 yılı gayrisafı geüri ve isimleri yazılı bulunan ikinci sınıf noterlikler munhaldir. 1512 sayılı Noterlik Kanunu'nun 22'nci ve muteakip maddeleri gereğince ikinci sınıf noterlerden veya uçuncu sınıf noterlerden, bu noterliklere aıanma>a istekli olanlann ilan larihinden itibaren bir ay içinde bakanlığımıza veya bulundukları yer eumhuriyet savcılıklarına başvurmaları lazımdır. Posta ile doğrudan doğruya bakanlığa gonderilmiş olan dilekçeler başvurma suresi içinde bakanlığa gelmediği takdirde atama işleminde nazara alınmaz. İlan olunıır. Sıra No: Mıinhal Nolerligin Adı: 1986 Vılı Gavrisafi Geliri: BITTI SÜRECEK 1 2 3 4 Golcuk Birinci Noıerliği Tekirdağ İkinci Noterlıği Malkara Noıerliği Gümuşhane Noterliği Basın: 18151 24.500.000.00.21.861.919.00.15.897.397.00.14.883.684.00. lira lira lira lira
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle