19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
X\fHURİYET/2 •*^ OLAYLAR VE GÖRÜŞLER bültenden öğreniyoruz. İKİNCİ FELSEFE KUŞAĞI 1949 yılına geldiğimizde ikinci felsefe kuşağının girişimini görmekteyiz. Bu kez sözcük Türkçeleşmiş, "cemiyet" değil "dernek" kurmak gündeme gelmiştir. 1949'da kurulan Türk Felsefe Derneği'nin başkanlığına Prof. Macit Gökberk seçilmiştir. Macit Gökberk eski kuşaktandı, ama derneğin etkinliklerini yürüten Nermi Uygur'la Bedia Akarsu yeni felsefeciler kusağından idiler. Çok partili düzene geçilmişti. Türk Felsefe Derneği de bu dönemin olanaklanndan yararlanarak toplantılar düzenledi. Toplantılarda yeni ve eksik felsefe akımları tartışıldı. Dernekçiler hem toplantılar oturumlar düzenliyorlar hem de Nermi Uygur'un dediği gibi "demokrasiyi öğreniyorlardı." (4) Birkaç yıl sonra yasal nedenler yüzünden Türk Felsefe Derneği de kapanmak zorunda kaldı. Kapandığında kayıtlı üye sayısı 100'e yaklaşmıştı. Kurum, felsefeyi, okullardaki dört duvarın dışına çıkarmak, onu ülkemizdeki düşünce dünyasının oluşmasına katkıda bulunan bir bilgi dalı durumuna getirmek ve Türkiye'nin ııluslararası felsefe dünyasındaki yerini almasını sağlamak için elinden gelen her şeyi yapmakta, seminerler, konferanslar, söyleşiler düzenlemekte, kitaplar yayımlamaktadır. Kuruluşundan hemen sonra şu üç semineri düzenlemiştir: Günümüzün Sorunları ve Felsefe, Türkiye'de Felsefe Eğitimi, Türkiye'de Tarih Eğitimi. Daha sonraki seminerler şunlardır: Özgürlük Sorunu ve Türkiye, İnsan Haklarının Felsefi Temeileri, Kültür Kavramı, Bilim Kavramı, Dünya Problemleri Karşısında Türkiye, Balkan Ülkeleri Felsefe Semineri. Felsefe çevirilerinin değerlendirilmesi, fılozofların tanıtılması gibi konulann ele alındığı toplantılar da çok yararlı olmaktadır. Yurtdışından çağrılan felsefecilerin verdikleri konferanslar ilgi ile dinlenmektedir. Son olaFelsefenin kurumlaşması konu rak, ünlü filozof Jaspers'in öğsundaki son girişim 1974'tedir. rencisi olan ve UNESCO Merkez Bu tarihte Ankara Üniversite Yönetim Kurulu eski görevlilesi'nden 8 felsefecinin (Füsun Al rinden Prof. Jeanne Hersch'in tıok, Oruç Aruoba, Zeynep Aru Ankara ve İstanbul'da iki konferans verdiğini burada belirtoba, Prof. Nusret Hızır, Doç. Dr. îoanna Kuçuradi, Prof. Dr. mek isterim. Takiyettin Mengüşoğlu, Prof. Türkiye'den çeşitli felsefeciler, Dr. Suat Sinanoğlu, Doç. Dr. "Türk Felsefe Araştırmalannda Cemal Yıldınm) kurduğu Türki ve Üniversite Öğretiminde Alye Felsefe Kurumu'nu görüyo man Filozofları" konusunda bir ruz. îlk başkanlığa en yaşlı üye dizi konferans vermişlerdir. olduğu için Prof. Nusret Hızır Türkiye'deki üç kuşağın, felseçilmişti. sefenin kurumlaşması için yapabildiklerini size anlatmaya çalışTürkiye Felsefe Kurumu, baştım. Onlann bütün çabalannı, ta, yer ve para sıkıntısı olmak emeklerini saygı ile karşıhyoruz, üzere türlü olumsuz sorunlara hepsine teşekkür borçjuyuz. karşın 13 yıldan beri önemli etBunların içinde en sürekli ve en kinliklerde bulunmakıadır. etkili olanı Türkiye Felsefe Ku100'e yakın üyesi olan kurumun rumu'dur. Bu kurum, bugün de bugünkü başkanı Hacettepe çalışmalarını sürdürmekte, felseÜniversitesi öğretim üyelerinden fenin sevilip sayılması, topluProf. İoanna Kuçuradi'dir. mun ondan yararlanması için çaba göstermektedir. Türkiye Felsefe Kurumu aynı zamanda, Uluslararası Felsefe Federasyonu'na üyedir. Federasyon yalnız iki Asya ülkesini üyeliğe kabul etmiştir: Türkiye'yi ve Hindistan'ı. Sayın Prof. İoanna Kuçuradi, Türkiye Felsefe Kurumu'nun Başkanı olarak, 1982'de federasyonun yönetim kurulu üyeliğine seçilmiştir; şimdiye kadar seçilen ilk hanım üye odur. Onun seçilmesi dünya felsefe çevrelerinde "olay" olarak karşılanmıştır. FELSEFEYİ SEVDİRMEK İÇİN Yazımın sonunda şu noktayı belirtmek isterim: Türkiye Felsefe Kurumu çalışmalannın hep Ankara'da yoğunlaştığı, çalışma yükünü daha çok Ankaralı üyelerin taşıdığı göze çarpıyor. İstanbul, İzmir gibi felsefe geleneği olan kentlerimiz bu etkinliklerin gerisinde ve edilgin durumda kalıyor. Oysa kurumun yalnız Ankara'da değil, bütün büyük kentlerimizde değerli üyeleri vardır. Bunlar aynı zamanda çevrelerinde etkili kimselerdir, felsefeyi sevdirmek, felsefeyi yaymak için çok şey yapabilirler. Türkiye Felsefe Kurumu, başta felsefecilerimiz olmak üzere tüm aydınlar tarafından desteklenmelidir. Zira toplumumuzun felsefeye, felsefenin de böyle bir kuruma büyük gereksinmesi bulunmaktadır,. Aydınlarımızın etik solipsizmden kurtulmaları zamanı çoktan gelmiştir. (1) "Kurum*' kavramıntn bir de sosyolojideki anlamı vardır. Evlilik, aile. ortaklık gibi insanlar larafından oluşlurulan jeylere sosyolojide kurum denmektedir Ayrıca herhangi bir davranış, duşünüş. inanış biçiminin tarihsel olarak birtakım kahplara dönüşnvesi suredne ck kururnlaşma denilmektedir. (2) Beşiktaş Bilim Cemiyeıi (3) Osmanlı Bilim Cemiyeti (4) Arslan Kaynardağ. Felsefecilerle Söyleşiler (1986) s. 168 22 NfSAN 1987 Türkiye'de Felsefenin Kuraınlaşması Kütür dediğimiz şey demokrasiyi seyer. Bilim ve felsefeye gelince, onarın oluşupgelişmesi, demokrasi ile öteki kültür dallannin hepsinden dara çok ilgilidir. Tttrkiye'ye demokrasi aydınlığının ilk kez 19. yüzyıl bagarında girmeye başladığım biliyoruz. ışte bu aydınlıktır ki bilim ve fekefe alanındaki ilk toplulukların oluşmasına neden oldu. İlk topluluk 18D'de kurulan Beşiktaş Cemiyeti İlmiyesi'dir. ARSLAN KAYNARDAĞ Felsefeci Di, tarih, felsefe gibi kültür dallarının düzenli bir etkinlik gösterebilmeleri için kurumlaşmaları gerekir. Kurumlar, aynı zamanda bu dallardaki bilinçlenmeruı göstergeleridir. Kırumlaşma dediğimizde, yalnız Dil Kurumu, Tarih Kurumu, Hukuk Kurumu gibi kuruluşlan kastetmiyoruz. Başta akademiler olmak üzere, kültür üretmek amacıyia kurulan, bütün bilim ve sanat cemiyetlerini, dernekleri, (Bizde eskiden böyle kuruluşlara "cemiyet" adı verilirdi. Daha sonra dernek ya da kurum denilmeye başlandı) "kurum" kapsamı içinde düşünüyoruz.(l) Kurumlar, üniversitelerden, devlete bağh eğitim kuruluşlanndan ayrı ve bağımsız yerlerdir. Bu nedenle onların ortaya çıkmaları, her şeyden önce özgür bir ortamı gerektirmektedir. Başlıca koşul demokrasidir. Demokrasiden uzak toplumlarda bunların kurulmast engellenir. Daha önce kurulanlar ise bozulur, yozlaşır, amaçlarını gerçekleştiremez. Kültür dediğimiz şey demokrasiyi sever. Bilim ve felsefeye gelince, onlann oluşup gelişmesi, demokrasi ile öteki kültür dallarının hepsinden daha çok ilgilidir. Türkiye'ye demokrasi aydınlığının ilk kez 19. yüzyıl başlannda girmeye başladığım biliyoruz. İşte bu aydınlıktır ki bilim ve felsefe alanındaki ilk toplulukların oluşmasına neden oldu. İlk topluluk 1820'de kunılan Beşiktaş Cemiyeti İlmiyesi'dir.(2) Daha sonra 1861'de kurulan Cemiyeti İlmiyei Osmaniye'yi (3) görüyoruz. Bu cemiyet, halka açık İconferanslar düzenliyor ve bu konferanslarda felsefe konularına yer veriliyordu. O dönemin bilim ve felsefeden korkan yöneticileri bu toplulukları yaşatmadılar. Meşrutiyet'in ve Cumhuriyet'in ilk yıllanna gelince bizde felsefeden çok sosyolojinin sözü edilmiştir. Gündemde olan daha çok sosyolojidir. Bu da doğaldı, zira o günlerin yepyeni sorunlarla dolu olan toplumunun koşulları bu sonucu doğuruyordu. Ziya Gökalp gibi bir sosyoloğun, bütün düşünürleri geride bırakan büyük etkisi de bunda rol oynamıştı. Aydınlann çoğu, tophımbilimin her sorunu çözeceğine inanıyordu. Felsefe hareketi biraz da bu sosyolojizme tepki olarak meydanaçıktı. 1920'lerin sonlarını doğru, Bergsonculuk, pragmacüık, Freudçuluk ve öteki felsefe akımları birbirini izlemeye başladı. Az sonra da felsefe cemiyeti kurma isteği ile karşılaşıldı. Bu istek, felsefe ve sosyoloji konularının öğretim ve politika dışında rahat ve özgürce tartışılmasını sağlamak düşüncesinden kaynaklanmıştı. Sosyolog Servet Berkin ile felsefeci Hilmi Ziya Ülken'in yayımlamaya başladıkları Felsefe velçtimaiyat dergisindeki çalışmaları, giderek bir felsefe cemiyetine dönüştü (1928). Üniversite ve liselerdeki bütün felsefe hocaları bu cemiyetin doğal üyesi sayıldılar. Düzenlenen toplantıları kalabalık dinleyiciler izliyordu. İlk bildiriyi Prof. Mehmet Ali Ayni okudu. Tanınmış profesörler, felsefeciler, bildirilerin tartışılmasına katıldılar. Hilmi Ziya Ülken'in askere gitmesi ve Servet Berkin'in memurluk durumundaki değişme yüzünden cemiyet çalışmaları sürekli olmadı. Bundan sonra yine Hilmi Ziya Ülken'in 1931, 1932,1934 ve 1943 yıllarında felsefe cemiyeti girişimleri olduysa da, etkinlikler çeşitli olaylar yüzünden kısa sürdü. Yeni Felsefe Cemiyeti'nin 1943'te yayımladığı Bülten bu konulan aydınlatan bitgileri içermektedir. Örneğin, bir ara cemiyet başkanlığı yapan Prof. M. Şekip Tunç'un çalışmalarını bu PENCERE Bir dostum var, kaplumbağa besliyor, hayvanı kutuya koymuş, yanına da birkaç marul yaprağı... Bak, ne şeker şey!.. Ne köpek gibi havlayıp koşuyor, ne kedi gibi miyavtayıp tırmalıyor; kendi halinde, sessiz, sorunsuz; ama sevimli, canlı, filozof. Kediyle köpeğin ömrü kısadır; hayvanı seversin, ökjüğünde üzülürsün; oysa kaplumbağanın ömrü uzundur, bunların büyükleri arasında iki yüzyıl yaşayanlan bulunur... Kutunun içindeki kaplumbağaya baktım, gözleri topluiğne ucu gibi, mutlu mu, mutsuz mu, belli değil. • • Kirlenme... Kaplumbağa ünlü bir hayvandır, Lafontaine'in öyküsundeki ilginç yanşmada şımarık tavşanı geride bırakır, evini sırtında taşıdığından konut sorunu yoktur, acul değildir, serinkanlılığın ve yavaşlığın simgesidir. En zayıf yanı nedir? Kimi zalim çocuk, yolda gördüğü kaplumbağayı tersine çevirdi mi, hayvanın işi bitiktir. Hayvanlan korumak ve sevmek, uygarlığın bir ölcüsüdür; yalnız insan haklan olacak değil ya... Atatürk'ün Milli Eğitim Bakanlarından rahmetli Cemal Hüsnü Taray'ın bu yönde ilginç fikirleri vardı: Gelişme durmaz, diyordu, insan haklan tümüyte benimsendikten sonra gündeme hayvan haklan girecek... Oysa daha insan haklan gerçekleşmeden hayvan haklan gündemdedir. Toplumların gelişmesi karmaşık bir örgüyle dokulanıyor. Hele Türkiye'de karmaşamn payı daha büyük. Bir yandan kuduz ortalığı sarmış, yetersiz aşılar yüzünden insanlar kıvrana kıvrana ölüyorlar; bir yandan başıboş sokak kupekleri ortalıkta dolaşıyoriar; bir yandan bambum hayvanlar gozler önünde ökjürülüyor; telefon telefon üstüne: Su ne vahset? En çok bayaniar köpek kırımı üzerinde duruyorlar, duygulu olduklarından, tepkileri sert... Koyceğiz'in Dalyan'ındaki dev kaplumbağaların sorunları da gündeme girdi. Dünyada soyiarı gün geçtikçe tükenen dev denizkaplumbağalannın Cıreme bolgesi olan Dalyan'da yapılan turistik tesisler, kamuoyunda tepkiler yarattı. Uluslararası Çevre Koruma örgütü "Greenpeace"in üyesi Ingiliz June Haimoff, üç yildır Dalyan'da dev kaplumbağaların yaşamını izliyormuş. June Haimoff diyor ki: Datyan, dünyanm en güzel deltasıdır. Doğa, hayvan ve bitki örtüsü bakımından böyle bir yer bulamazsınız. Şimdi Datyan1 da yatınm yapılıyor. Kaplumbağalar bu yıl da Dalyan'a geleceklerdir; ama sakin bir kıyı yerine karşılannda grayderleri gurünce bir dahaki yıl gelecekier mi?" Batılılar başımıza sözde "Ermeni soykınmı" çıkardılar; bir de "kaplumbağa soykmmt" çıkarmasınlarL Ne yapmalı etmeli, Dalyan'daki dev kaplumbağaları korumalıyız; sonra adamlar bizi Avrupa Topluluğu'na almazlarsa ortalıkta kalırız. • Üniversitelilerin aclık grevi ne durumda? Hapishanedeki şair Nevzat Çelik'in açlık grevi sürüyor mu? Ya Petrolİş'in grevleri ne oldu? Bir okurum, Şanlıurfa Kapalı Cezaevi'ndeki baskıcı yönetimden mektubunda yakınıyor. Başörtülü öğrenciyi üniversite giriş sınavına sokmamışlar, kızcagız hüngür hüngür ağlıyor... Kaplumbağanın sırası mı? Şırası. İnsanlık tarihinin binlerce yıllık türevleri, günümüzde zaman ve mekânı harmanlayarak her boyutta yaşanıyor. Coşku verici bir süreçtir bu; çevre kirlenmesine karşı savaşımı her alanda yürütmek çağdaslığın gereğidir. Çevre yalnız Dalyan'da kirlenmiyor ki... Kirlenme her yerde... Denizler kirleniyor, sular kirleniyor, hava kirleniyor, belediyeler kirieniyor, yönetim kirleniyor, iktidar kirleniyor, siyasa kirleniyor, piyasa kirleniyor, basın kirieniyor, gazeteciler kirleniyor, insanlar kirieniyor... Amerikan kumpanyasının yeni deterjanı bu kirienmeyi temizleyemez, daha çok pisletir. EVET7HÂYIR OKTAY AKBAL OKURLARDAN Telefonlar çalışmıyor Burası tstanbul Bakırköy ilçesine bağlı Parseller semıi. Bakırköy Bahçelievler'in hayli gerisinde, yeni gelişmekte olan bölgelerden birisi. Anadolu'nun binbir köşesinden gelmiş karışık, değişik bir halk. Başını alıp giden ev kiralarına yetişemeyen emekli ve ücretliler de, biraz daha ucuz olduğundan yavaş yavaş artmakta. Ben de bunlardan birisiyim. Derdimiz telefonlar.. Her yere uzak olduğumuzdan (23 vasıta ile gidiyoruz) telefon, elimiz ayağımız oldu. Telefon ihıiyacı. birkaç aydır verilen yeni bir tevziatla biraz olsun karşılanabildi. O da ancak süper tercihle alınabildi. Şimdi, yaklaşık 1520 giindür, telefon kablolarınm bağlandığı direkler boyandı. Samnm boyanırken, bu telefon kablolarınm çoğu koptu. MELDA A TEŞ İSTANBUL işlemleri hiçbir gerekçe gösterilmeden yapılmamıs ve bu arkadaşlarımız yeni başladıkları görev yerlerinden ayrılmak zorunda bırakıiarak apar topar askere alınmışlardır. Bu durum kalkınmada öncelikli illerde de uygulanmış ve birçok yer doktorsuz kalmıştır. Askerlik görevi mecburi hizmet süresi sonuna kadar tecil edilmelidir. E. t. ANKARA başvurulardan da bugüne değin olumlu bir sonuç alınamadı. Nedense belediyenin bu birimi kulakları tıkalı, vurdumduymazltk içinde. Ara sokaklardan vazgeçtik. Hiç olmazsa ana caddelerde tozla mücadele edümeli. Eski Edirne asfaltının BereçSultançiftliği kesiminde Yıldınm Mahallesi tarafı toz ve toprak yığınları ile dolu. Yolun diğer tarafı, Küçükköy belediyesince günlük olarak temizlenirken, Yıldınm mahallesi tarafında çöpçü görmek bile imkânsız Eyüp Belediye Başkanından rica ediyoruz. Bu yolun Yıldınm mahallesi tarafı ile diğer ana caddeler tozdan anndınlsın. Yıldınm Mahallesi Sakinleri Bir Dostun Ardından Birkaç satırlık bir haber: Eğitimci, MEB Teftiş Kurulu eski başkanlarından Ahmet Maruf Buzcugil öldü... Belki siz de okudunuz gazetemizde. Değerli bir eğitimciyi yitirdik diye düşündünüz bir anlığına, sonra güncel yaşamın etkisine kaptırdınız kendinizi... Tanımadığınız biri, yaşı 65'i bulmuş, çeşitli görevlerde bulunmuş... Herkes bir yerde çekip gidecek, o da gitmiş bir nisan sabahının erken saatlerinde... Buzcugil, benim için öyle biri değil. Ta çocukluğumdan beri tanıdjğım, sevdiğim bir dost, bir yakın... Her mektubuyla, her konuşmasıyla bana güç veren, güvenimi, direncimi arttıran bir güzel insan... Alışmak zor böyle bırinin birdenbire aramızdan ayrılmasına. Ama insanoğlu her şeye alıştr. İster istemez alışır. Bir koşudayız, buna yaşam koşusu derler. Bir bayrak yarışına dönüştürebilirsek bu koşuyu yaşamda yararlı bir şeyler yapmış sayılırız. Elden ele götürmek o uygarlık bayrağtnı... Ahmet Maruf Buzcugil'i eğitim ve öğretim çevresi iyi tanır. Galatasaray Lisesi, Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü, sonra Fransızca öğretmenliği, lise rnüdurlükleri, Bakanlıkta şube müdürlükleri, müfettişlik, müşavir müfettişlik, teftiş kurulu başkanlığı, Paris'te öğrenci müfettişliği... Buzcugil'in meslek yaşamı böyle özetlenebilir. Hepsi bu kadar mı, karşıdevrimci iktidarlar dönemlerinde teftiş kurulu başkanlığından alınıp ortaokul öğretmenliğme atanması, Danıştay'da açtığı dava sonunda haklılığını kanıtlaması, başkanlık görevine dönüşü, yeniden bu görevden uzaklaştırılışı, 1978'de bir kez daha teftiş kurulu başkanlığına getirilişi, 1979'da Paris'te görev alışı, ama 1980'de bu görevinden apartopar çekilmesi... Danıştaylar, davalar vb. İşlere bir kez daha başlaması... Tanıyanlar bilir, sakin bir insandı Buzcugil. Etkileyici, ağırbaşlı, dengeli bir kişi... Eğitim adamı olarak Atatürk cumhuriyetinin temel ilkelerine tam bir bağlılık... Nerde görev yaptıysa bu niteliğini sürdürmeyi başardı. Ödün vermedi kimseye. Birtakım çıkarlar için boyun eğmedi. Nice bakan gelip geçti, onu sevenler de vardı sevmeyenler de ama her zaman Atatürkçü eğitimin adamı, uygulayıcısı olarak kalmasını bildi. Danıştaylar, atanmalar, görevden alınmalar onu değiştirmedi, yolundan döndürmedi. Başkanlıktan ortaokul öğretmenliğine alındığında, 'O da bir eğitim görevidir, seve seve yapanm' demişti. Gittiği kenar semt ortaokulunda bir süre öncenin teftiş kurulu başkanı olarak yakınmadan görev yapıyor, derslerine zamanında giriyor, öteki öğretmenlerden daha çok hak, ayrıcahk istemiyordu. Görevi, bu ulusun çocuklarını en iyi biçimde, Atatürk devrimi doğrultusunda eğitmek, yetiştirmekti. Benim deçok yakınımdı, arkadaşım. nerdeyse kardeşim... O eski yılları anımsamaya çalışıyorum. Galatasaray'daki öğrencilik yıllarmı... Ki ben bu okula girmemek için nasıl direnmiştim. akıl bu ya! O sıralarda Ahmet Derviş'ti adı, sonradan Derviş'i attı, babasının adıyla anıldı, Ahmet Maruf oldu. Üniversite yıllannda şiirler yazdı, bir de kitap yayımladı. Dergilerde yazıları çıkardı. Hatta Yeni Adam dergisinin bir yarışmasında birincilik almıştı. Konuyu unutmadım, şuydu: Bir ıssız adaya düşen kızlı erkekli bir topluluğun orada nasıl yaşaması gerektiği soruluyordu. Buzcugil, her türlü çirkin duygulardan, tutkulardan arınarak birlikte yaşanabıleceğini belirtmişti yazısında... Emekliliğini istedi sonunda... Savaşımı başkaalanda, ama yine eğitim ve öğretim konusunda sürdürmeye başladı. Ankara'da çıkan "Öğretmen Dünyası" dergisinin yazı işleri yönetmenliğini üstlendi. Dergi onunla daha başka bir önem kazandı. Arada bir bu sütunda çıkan eğitimle, devrimcilikle, Atatürkçülükle ilgili yazılarını anımsarsınız. Sağlam bir anlatımı, tutarlı bir yazarlığı vardı. Şimdi Buzcugil yok. Akşamları telefonda sesini duyamayacağım, başkente gidişlerimde onunla oturup dertleşemeyeceğim. Yaşamımızda yeri olan kişiler birer birer çekip gittikçe bizler de eksilir, azalırız. Buzcugil'in bu beklenmedik ayrılışı da benim için öyle oldu. Tarancı'nın dediği gibi "Gittikçe artıyor yalnızlığımız ". Sağlık Bakanhğına Sağlık Bakanlığı'ndan pratisyen hekime gereksinim duyulduğu bildirilirken, Cumhurbaşkam Sayın Kenan Evren 'in Kars gezisinde doktorların mecburi hizmetleri bitmeden askere alınmayacakları söylenmişken 86/7. grup 250 doktorun tecil htanbuVun Eyüp ilçesi belediye hudutları dahilindeki yollar, tozdan geçilmiyor. Belediye'nin temizlik işleri müdürlüğüne yapılan sayısız başvurulann yanı sıra, şahsi Eyüp Belediyesi tozla mücadele etmeti VEEAT VE BAŞSAĞUGI Türk su ürünleri potansiyelinin onaya çıkartılması ve dış pazarlarda tanıtılması yolundaki çabalan asla unutulmayacak olan değerli isadamı ve dostumuz ZAFER ÖZTÜRK'ün ani ölümünden derin üzüntü duyduk. Merhuma Allah'tan rahmet, kederli ailesi ile yakınlanna tahammül gücü ve ' bassağhğı dileriz. DAMLA DIŞ TİCARET A.Ş. ışıl özgentürk ' dercUm yeter oC... (KENDtME HİKA YELER) "Beyazıt'ta Çınaraltı'nda otururduk Coşkulu. âtak, inanç doluyduk Nc çok güzellik vardı yeryüzünde ve biz henüz ihanet. uzlaşma ve yenilgi sözcüklerini öğrenecek kadar yaşamamıştık Çocukluğumuzun o saf günlerinde. derin akan iki ırmakta yıkanırdık Ruhi Su türküler söyler. Na zım Hikmet şiirleriyle coşkun vc atak dünyamızın haklılı ğını haykırırdı." Ödemeli isteme SAY YAYINLARI Nuruosmaniye cad. Türbedar Sk. 4/1 Cağaloğlu/İST. Tel: 512 51 28528 17 54 İLAN ESKİŞEHİR 2. SULH HUKUK MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİ'NDEN Dosya No: 1986/945 Davacılar Ibrahim Çetüı, Gülşen Çetin vtkilleri Av. Yıldınm Gürel tarafından davalılar Remziye Tabanca, Celalettin Tabanca, Sultan Tabanca aleyhine evlat edinmeye izin hakkında dava açılmıs olup, evlat edınilmek istenilen Küçük Remziye Tabanca'nın annesi Sulıan Tabanca'nın tüm aramalara rağmen adresi tespit edilemediğinden ve mahkemernizce dinlenememi; bulunduğundan, Sultan Tabanca'ya mahkemeye gelip kızınm evlat edinilmesine muvafakat edip etmediği hususunda beyanda bulunmak üzere tebligaun Uanen tebligine karar verildiğinden, Duruşma 14.5.1987 günü saat 9'a bırakılmıştır. Mezkur günde ibraz etmek istediğiniz, vesikaların getirilmesi veya göndenlmesi duruşmaya gdmediğiniz takdirde kendinizi bir vekille lemsil ettirmeniz ettirmediğinu takdirde gıyabııuzda duruşmalara devam olunacagı HUMK'nun 509 ve 510'ncu maddeleri gereğince dava dilekçesi yerine kaim olraak üzere ilanen teblij olunur. 31.3.1987 Basın: 17046 T.C. BODRÛM SULH HUKUK MAHKEMESİ Sayı: 1986/115 Davacı Adnan Yavuz Vekili Avukat Onur Karaşin tarafından davalılar Ahmet Sabahatıin Karabay ve 7 arkadaşı aleyhine mahkememize açılan Bodrum Eskiçeşme Mahallesi Değırmenbumu mevkünds kain pafta: 9, ada 14, parsel: 46'da kayıtlı taşınmazın izaleyi şüyu davasımn yapılmakta olan açık duruşması sırasında davahlardan Aülla Aydoğan, Ahmet Doğan Okara dava dilekçesi ve duruşma günü teblığ edilememiş olup ilanen tebligine karar verilmiş olmakla; Işbu davanın duruşma günü 18.5 198" günü saaı 9 olup adı geçenlerin. gösterilen tarihte hazır bulunması veya kendilerini vekille temsil etıirmeleri aksi takdirde HUMK.nun 509, 510. maddeleri uyannca davanın gıyaplarında devam edeceği ve dava dilekçesi yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 10.4.1987 Basın: 18031 1979 YILIİCRA PL 467 TEDBİR UYARINCA SİGARA SAĞLIĞA ZARARUDIR
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle