19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 NİSAN 1987 KÜLTÜRYAŞAM CUMHURÎYET/5 SİJNEMA ATILLA DORSAY HAYVANLAR İSMAIL GÜLGEÇ Çağımıza farklı bakan üç sinemacıdan üç değişik film Çağın ve tophımun içinde bireyin sonsuz çatışmaları KÎM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK Istvan Szabo, 1970'te yaptığı "Aşk Filmi "nde, iki gencin üç ayn dönemdeki ilişkilerini koşut biçimde anlatırken, Macaristan'ın çeyrek yüzyılhk tarihinden yaşamsal dönüm noktalarının yansımasını da getiriyor. "Aşk Filmi", psikolojik bir öyküyle toplumsal bir irdelemenin nasıl uyum sağlayabileceğini gösteren bir yapıt. Perde açılıyor, salon kararıyor.. Biraz sonra beyaz (bizde olabildiğince beyaz) perdenin üstüne kimbilir hangi ulkeden gelme hangi sanatçının hangi düşler, dürtüler ve umutlarla yola çıkıp oluşturduğu bir öykünün görüntüleri yansımaya başlayacak, bir bir... Hangi imgelemden çıkmış, hangi emeklerle oluşmuş, hangi renklere bürünmüş, diğerlerine hiç benzemeyen (veya kimbilir, çok benzeyen) bir öykii içinde devinen yeni yüzler, yeni insanlar, yeni kişiliider tanıyacak, yeni bir yolculuğa çıkacağız... Bu yolculukları böylesine yoğun biçimde hayatımıza birden getirdiği için böylesine güzel değil mi Sinema Günleri? BırW2 razıa ueeı g/rrtM ALTI "M" BİR ARADA Alain Tamer'in Sinema Günleri'nde izlediğimiz "2000 Yılmda 25 Yaştna Basacak Olan Jonas" adlı yapıtı, hepsi "M"yle baslayan adlar taşıyan üç kadtn ile üç erkeğin öyküsti. Yoğun, karmaşık, ama seyretmek için gösterilen çabayı ödüllendiren bir film. yimini yine "Antonio Gades (dansör, koregraf) ve takımı ile işbirliği yaparak yineliyor... tspanyol çingeneleri, "jitanlar" arasında geçen alabildiğine folklor ve gelenekle örülmüş, kan ve acıyla yoğrulmuş bir aşk oyküsünü, yine dans ve bale aracılığıyla sinemalaşmış buluyoruz perdede... 1986 Cannes Şenliğinin kapanış filmi olarak da seyrettiğimiz ve bu sütunlarda söz ettiğimiz filmi, ilk 2 filmin bir tekran olarak görenler var... Bunda gerçek payı yok değil, ansergilenen bir oyun, bir temsil. Kimi sahnelerinde Amerikan müzikalini (özellikle "Batı Yakasının Hikâyesf'ni) düşündüren, çeşitli yapa> öğelerden bir üslup tutarlıhğına ulaşan, bir stilizasyon cabasımn sonuna dek giden bir film... Başkişilerinin öykünün gelişimine kıyasla fazla yaşh olması, gencecik kızdelikanlılar yerine, olgun, gelişmiş kadın ve erkekler olması da, bu stiiizasypnun bir parçası gibi algılanabilir... Ama sonunda, her şeyden öte, dans ve müzik kalıyor kuşnuç olarak bir bütünü oluşturan bölümlerle gelişiyor... PİKNÎK PtYALE MADRA P'tŞL&t OİUfZLAd, Entelektüel bir sinema Kişiler arasındaki ilişkilerin dışında, yönetmen filme sık sık dışardan da "müdahale ediyor", siyahbeyaz olarak verilmiş, filmle dolaylıdolaysız ilişkili kimi görüntüler, başkişilerce edilen didaktik, kuramsal sözler, cinsellikten sınıfsal ilişküere, kapitalizmden sosyalizme, ekonomiden tarıma, çeşitli olay, olgu ve kurumlar hikâye yapısı içinde sanki eritiliyor... Konuşan, düşünen, yorum yapan, entelektüel bir sinema bu... Bicim oyunlarına başvurmadan, yalın karnera hareketleriyle anlatılmış, Brecfat'çi öğelerle dolu, e'ntelektüalizmini ve didaktizmini yumuşak ve sürükleyici bir sinemayla rahatça kabul ettiren, bir tür Resnais (özellikle "Amerika'daki Amcam") sineması çeşnisi... Birey ve tarih Evet, çünkü hiçbir fdm birbirine benzemiyor, her birinin bizlere açtığı kapılar başka, bizi alıp götürduğu yerler değişik... llk günlerde izlediğimiz 3 filme bakalım şöyle bir... İstvan Szabo, 1970'te yaptığı "Aşk FilmTnde 2 gencin üç ayrı dönemdeki ilişkilerini koşut biçimde anlatırken, ülkesinin (Macaristan'ın) sanki çeyrek yüzyıllık tarihinden yaşamsal dönüm noktalarının da yansımasını getiriyor... Jansci ve Kata, 1940'lardan 60'lara dek uzanan bir zaman bölümü içinde bir aşk ilişkisi yaşıyorlar... Savaşın son yılında yaşadıklan çocukluklarını, Alman zulmünü, hoyratça alıp götüriilen ve kurşuna dizilen bir komşu kadını anımsıyorlar... Bu arada Jansci 1 nin direnişçi babasının ölümünü, çocukluk bilincinde yansıyan savaş ve ölümün korkunçluğunu... Sonra, 10 yü sonrasırun Macaristan'ında, bu kez Sovyet tanklannın gezindiği bir Budapeşte'de, Stalin'e adanmış şarkılarla, sınıfsal sloganlarla, siyasal bir gençlik örgütü gibi calışan izci oymaklanyla büyümüş bir gençliğin, bağımsızhk tutkusuyla giriştiği bir yeni savaşımın acılı izdüşümü geliyor perdeye... HIZLJ GAZETECİ NECDET ŞEN İUTİYAf? OLPU6UMUZU TAUMİN B.TMİYORPUN Umutsuz bir bakış mı? Alain Tanner, daha 2 filmde de ("Semender" ve "Dünyanın Ortası") birlikte çalıştığı yazar John Berger'le birlikte oluşturmuş filmın senaryosunu... Çağımıza, dunyamıza oldukça umutsuz bir bakış atan, "devrim" umutlarmın, 1968 heyecanınm, radikal değişiklik çabalannm hemen tümüyle yok olduğunu sezdiren bir film... Yine de tümüyle umutsuz ve karamsar değil Berger/Tanner ikilisi... Değil mi ki, filmin 3 çiftten oluşan 6 başkişisinin neredeyse ortak çocuğu olan küçük Jonas doğmuştur ve yeni bir yüzyıl gelip çattığında 25 yaşında olacaktır? Günumüzde her şeyde "yaratıcılığın da. tartışma heyecanınm da gittikçe azaldığını ve antientelektıializmin ber şeye egemen olduğunu" söyleyen Tanner, bize sanki "kaygısız" îsviçre toplumu bireyinin de kaygılan olduğunu (hem de nasıl!) anlatmaya çalışıyor. Ve yoğun, karmaşık, ama seyretmek için sarfedilen çabayı ödüllendiren bir filmle bunu başanyor... USTALARA SA YGPNIN KONUKLARINDAN Macar yönetmen Istvan Szabo, Sinema Günleri'nin Ustalara Saygı bölümünde fümleriyle yer alan yönetmenler arasında. Daha önce Sinema Günleri'nde "Atbay Redl" adh yapıtını da izlediğimiz Szabo, buyü gösterilen "Aşk FUmi"nde izleyiciyi "zamanda bir yolculuğa" çıkanyor. cak "Büyülü Aşk", bizce ilk 2 filmden daha bir bütünluğu, dramatik yapısı ve zenginlikleri olan bir film... De Falla"nın Endülüs halk müziğinin özelliklerini klasik bir partisyon içine ustaca yerleştirdigi yapıtı bu kez filme eşlik ederken, Saura, müziğin içine birçok halk şarkısını yeniden yerleştiriyor. Böylece, De Falla1 nin müziği, sanki çift yönlü bir yolculuğu yaşıyor: esinlendiği, destek aldığı halk şarkılanyla yeniden bütunleşiyor. Bu butünleşme, örneğin "Kanlı Dügün" ve özellikle "Carmen"de egemen olan "müzikal kargaşa"dan daha tutarlı geldi bize... kusuz... lspanyol dansı, flamenko, yüksek topuklar, kastanyetler, "zil, şal ve gür' kalıyor... Ve bu oğelere duyarh, meraklı, giderek düşkun olduğunuz ölçüde, belli bir deneyi uç noktasına (belki de artık aşüamaz bir "mnkenımellige") götüren bu filmi seviyorsunuz... Alain Tanner'in sineması, sözünü ettiğimiz bu 2 sinemacıdan, ne denli farklı!.. Kendine özgii bir ırklar/kültürler mozayiği 'oluşturan, 4 ayn dilin konuşulduğu kantonlardan oluşan Avrupa'nın brnek "refah ülkesi" Isviçre'den gelen sanatçı da, bir türk mozayik gibi oluşturuyor ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI Zamanda yolculuk Jansci'nin Kata'ya olan çocukluk aşkı, gerçek bir tutkuya dönüşmuştür, ama sosyalist rejim bile bu gençlik aşkının kanü canlı biçimde yaşanmasını sağlayamıyor!.. Kata, kimi komşularıyla birlikte o dönemde birçok kişinin yaptığı gibi, ülkeyi terk etmiş, Fransa'ya sığınmış, Lyon'da moda desinatörü olarak çalışmaktadır... Jansci, trene atlayıp onu görmeye gider... Gerek yolculuk, gerek birlikte geçirilen birkaç gün süresince, Jansci'nin belleği sürekh' çalışır, geçmişle bugün arasında gidip gelir... Bir "zamanda yolculuk" filmidir "Aşk Filmi". Szabo'nun alaylı biçimde belirttiği gibi, Jansci ile Kata, ancak "aşk iilkesi" Fransa'da bedenlerini keşfeder, birbirine teslim olur ve ilişkilerini nihayet somutlaştırabilirler!.. Ancak dönüş ve aynhk vakti gelecek ve Jansci, başka bir yaşam surmek üzere ve bir daha görüşmeyeceklerini bilerek, çocukluk aşkı Kata'dan aynlacaktır... SİNEMA KULİSİNDEN Belleğe çakılan! "Aşk Filmi", biraz fazla hızlı anlatılmış, sanki yorucu biçimde kurgulanmış, biraz aşın uzun tutulmuş bir fılm... Ama ne gam!.. Kişilerini bize tanıtıp sevdirebilen, psikolojik bir öyküyle toplumsal bir irdelemenin nasıl uyum sağlayabileceğini gösteren bir film... Hele bir bölümünü hiç unutmayacağım: Janscinin Gare du Nord'da Budapeşte'ye doğru yola çıkmadan önce, birkaç dakikalığuıa dışan çıkıp Paris'i, hiç görmediği ve bir daha göremeyeceği Paris'i en tipik görüntüleriyle ve birer "snapshot" gibi üst üste gelen resimlerle belleğine caktıgı bölümü... Kendine özgü bir ırklarkültürler mozayiği oluşturan, dört ayn dilin konuşulduğu kantonlardan oluşan, Avrupa'nm örnek "refah ülkesi" îsviçre'den gelen Alain Tamner de, bir tür mozaik gibi oluşturuyor filmierini. Sanki bize, "kaygısız" tsviçre toplumu bireyinin de kaygılan olduğunu anlatmaya çalışıyor. Aynca Saura dekoru, mekânlan, renkleri ve kamerayı bu kez sanki daha bir ustaca kullanıyor... Tehekeden gecekondular, telgTaf direkleri, tellere asılmış camaşırlar, ilkel bir göçebe yaşamırun bütün bu ayrmtılan, sürekli renk değiştiren görkemli bir gökyüzü fonu önünde, toplumsal çevreyi ustaca betimliyor... Bu dekor olsun, öykünün kişileri olsun, alabildiğine stilize, vani yapay duruyor,. Ama bu yapayhk, öykünün temel üslubuna son derece uygun; çünkü anlatılan, zaten bir gerçekçi öykü değil, bir tür aşk ve ölüm masalı; daha başından kameranın gösterdiği gibi geniş, çok geniş bir sahnede Filmierini. "2000 YUında 25 Yaşına Basacak Olan Jonas", Tanner'den gösterilen ilk filmdi. Hepsi de "M"yle başlayan adlar taşıyan 3 kadın ve 3 erkeğin öyküsü bu... tsviçre toplumu içinde farklı topiumsal konumlarda bulunan, değişik mesleklerde çahşan bu kişiler, çeşitli düzeylerde (psikolojik, duygusaF, toplumsal, siyasal, sınıfsal, vb.) bir dizi ilişkinin karmaşık yumağı içinde karşılaşıyor, cağdaş tsviçre toplumunun düşünen kesiminin (her cağdaş düşünen insan gibi) duyumsadığı, ilgilendiği birçok sorunu gündeme getiriyorlar. Film, kuçük skeçler, neredeyse kendi içinde bağımsız, ama so Gades ve takımı tspanyol sinema ustası Carlos Saura, "Büyülü AşkEI Amor Bnıjo"da Manuel de Falla'nın 1915'te bestelediği ünlü baleyi sinemaya aktarıyor. " K a n l ı Dttgün" ve "Carmen"deki dene Sinema Günleri'nde bu yıl tüm sinema salonlarında kurulan düzenli kitap köşeleri dikkati çekiyor. Bu arada şenliğin kitabı da satışa çıktı. tlk kez büyük forma, kalın, aynntıh bir araştırma kitabı niteliğinde cıkan kitap, şenlikteki tüm fılmler için olduğu kadar, yönetmenler için de ciddi bir başvuru kaynağı niteliği taşıyor. Ayrıca Agâh Özgüçün ünlü "Türk FUmleri Sözlügü" dizisinin son kitabı da satışa çıktı.Özgüç'ün bu kez 198486 yıllannı kapsayan sözlüğü, kendi alanında rakipsiz, önemli bir başvuru kitabı. 3 yılın bütün Türk filmierini, jenerikleri, konu özetleri, ödülleri ve basmdan yankı özetleriyle kitapta bulmak mümkün. Bu yıl Sinema Günlerindeki film ve sinema sayısındaki artışa karşın, fümlerin çoğu büyük ilgi görmeyi ve dolu salonlarda oynamayı sürdürüyor. îlk günlerin en çok ilgi gören ve seyirci kitlelerini kapıdan döndüren filmleri arasında, "Büyülü Aşk", "2000 Yılında 25 Yaşına Basacak Olan Jonas", "Ginger ve Fred", "Benim Güzel Çamaşırhanem" başta geliyor.. tstvan Szabo'nun filmleri, "Fanny ve Alexander Belgeseli", "Romans" da beklenenin ötesinde ilgi gördüler. Aynca sinemalarda (Kent Sineması hariç) bu yıl geçen yıllardan daha iyi olan teknik gösterim koşulları ve daha iyi biçimde çalışan "anında çeviri"ekibi de dikkati çekiyor. Senlik itabı çıktı AĞAÇ YAŞKEN EĞİLİR »Hen ohf Mjifmczlik !*« " KEMAL GÖKHAN benim... TARtHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN OSMANLIIARDA POLİS.. 10 Msan ASESLER, BAZI SUÇLULARI UEJutEM OSAPA CEZALANDHZttHAfi, BAZILAHINl DA KÜLHAHCILARA TESÜU BDERl£Bt>i. YAK4LANANLA/Z KÜLHAH 004/O.ARtHDA A&R i^CSeOB ÇAUÇTt/SlUHPl. 8URADAM ÇI/eAM ICIpLER KİfZPAS İÇİNOE İCAUR, OULAHA, ALAY OLSUN OİYe HALK m&HFIHDAN "KÜLHANgEyi " O f AltRDİ. BÖC£lceAŞ< M (*) BİR. Dl6€K AIUİRJ}/. ONUN /Şf AST BİR ÇEŞlr HAP/YEL/KTİ. EM&NPE KIUK. DEĞİŞTİISMİf ERK£K VE KADIM SÖ6£</ULEG ÇAL/f//eO/. BAÇKENT İSTANBUL'UN ASAyff İpNE, AYRICA, BOSTANCI8AŞI VE ONUN OCAĞI 8AKAROI. AStL tŞı, PADİŞAHIN GÜVENÜĞİ OLMAKLA BllSLIKTB, ÇB/RENİN PÜZEUIUOEN DE SoeuMLuYDU. 1B4S'TE BII6ÜM, OSMANLI DEVLETİ'NOE ÇAĞDAŞ AÜLAMDA ILKfiOLlSTBÇKİLAT! KuHULDU. TANZIMAT DEVRİ'NOEN ÖNCE, EMN1YET V£ ASH/IŞ /Çf, DeeiÇİKAOLAR ALTINDAK.I GÖİ İ , GrBt SUNSUBAŞlÇi), BELEOİrE tŞLEMlME VE 2ABITATA BAKAN KİŞİYPİ. 4YRICA, ASESBAft ( 2 ) ADI VER.İLEN POUS MÜOÜRÜ VE 8ÖCEKBAŞf(3) bENEN ZABırA AMıeLeGl VAIZDI. SUBAÇI', ZAMAN ZAMAN >AUIHA ASESgAŞI 'Yl ALIP "KOL 6EZBROİ ü ASAyiÇİU SAĞLANMASI AMACIYLA VAPILAN BU OEVZIYE GEZİLERİNE 4SESLEK (SEKÇi) EŞ EDBC 50 YIL ÖNCE Cumhuriyef Einsteinin Amerikuyu duyduğu şükran Dünyanın en büyuk alimlerinden biri olduğu buttin dü'nyaca musaddak bulunun Einstein, malum olduğu üzere, Almanyadaki Yahudi aleyhtarlığı cereyanının ilk kurbanlanndandır. Almanlar, memleketlerine seref veren bu büyük alimi, oteki Yahudilerle beraber hudud haricine kovdukları Zaman, Amerika ona kucağını açmış ve kendisine Princetavtn Üniversitesinde bir kürsu ve bir de laboraiuvar tevdi etmişti. Einstein, o tarihten beri. 10 Nisan 1937 Princeiawnın en meraklı mevzularmdan biri olmuştur. Büyük aliın, üç senedenberi, Amerikanın bu üniversiıe şehnnde munzevi ve esrarengiz bir hayat geçirmektedir. Arkasına, üç senedir yeni bir kostum bile yapnıanııştır, Atmanyadayken giydiği zeytuni kosttimile 19371987 dolaşmaktadır. Einstein, Amerikaya vardığı tarihten bugüne kadar 72 tane ihlira beratı almıştır. En son ihtiraı, bir sene içinde sinema ve fotoğraf tekniğini esasından değiştirecek kadar ehemmiyetlidir. Einstein üç senedenberi hâlâ tngilizce öğrenememiştir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle