22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER tılmış yazı gibi, gereksizce kısa tutulmuş yazı da beni sıkar. Çünkü okumak için her zaman vakit bulmuşumdur, okurken vaktimin boşa gittiğini hiç düşünmemişimdir. Bayağısından iyisine, her kitap için mi söylüyorum bunu? Hayır, bayağı bir kitabı daha ilk satırından anlayacak kadar deneyimliyimdir, kolay kolay aldanmam. Ama bu yeteneği kazanmak, diyeceğim ki, gene de okumakla, çok okumakla elde edilir. Demek biz okur olarak, zaman içinde, birçok iyi kitap yanında, birçok işe yaramaz, gereksiz, sıkıcı kitap okumak zorundayızdır. Evet zorundayızdır. Sonunda iyi bir seçici olacaksak, değer bunca sıkıntıya katlanmaya. Yazıma konu olan romanı nasıl olup da okuduğuma şaşıyorum şimdi. Neden derseniz, ünü birden ortahğı tutmuş, çok satılan, demek çok okunduğu söylenen kitaplar bende itici bir duygu uyandınr. Güzel bir kitabın kısa zamanda keşfedileceğine, bunca üne kavuşacağına inanmam da ondan. Kolay değildir güzel bir kitabı, bir başyapıtı sevmek, ona bağlanmak, onu göklere çıkarmak! Ben yazımın başında andığırn kitabı, okunmadığım sezdiğim için aldım, okudum ve en çok o atlanan dinsel konular beni çekti, geç ortaçağı tanıdım o kitapta, yeniçağın doğmak üzere olduğunu gördüm. Rahipleri kimin öldürdüğünü unuttum bile. " t s a yoksuldu" sözü aklımda kaldı. Isa yoksul ise, papa nasıl olur da zenginleşir, zenginlik gösterilerine kaptınr kendini? İsa'nın yoksul yaşadıği bir dünyada zengin olmak ayıp değil midir? Isa niçin yoksul yaşadı? Çünkü en aşağıda yoksullar vardı, o da onların yanmdaydı; bir somun ekmeği, bir testi şarabı bölüştürüyordu ve bunlar yetiyordu herkese. Ne oldu da o yoksul gençten, bu şatafatlı küise çıktı ortaya? İyi bir roman mıydı?Sanmıyorum, ama her olay roman kılığına bürünebilir ve... roman da olabilir. Roman tanımlarını kafamızdan çıkarmalıyız, çıkarmazsak, işte böyle romanları meğer roman değilmiş diye bir yana atarız, ama bir yana attığımızı da herkesten gizleriz. Bir okurun, okuduğu kitaptan neler alacağı bastan kestirilemez. Biz ulusça daha abşmadık okumaya. Bunu açıkça bilelim. Okumamak bizim geleneğimizdir. Bizde basımevinin Batıdan üç yüz yıl sonra kurulmuş olmasmı buna gerekçe diye göstermek istemiyorum; bizim kültürümüz hep sözlü oimuştur da ondan. Kuran kıraat edilir, okunmaz. Sayın Muhammed'e "Oku!" (İkra) diyen melek onun okuması olmadığını biliyordu. Tann'nın adını yüksek sesle söylemesini istedi ondan, o kadar. İşin gerçeği budur; biz okuma bilmeden dua eder, tapınır, cenneti kazanır ve Tann'ya vanrız. Kutsal kitabını bile okuyamayan, ancak kıraat eden insanlann, okuma alışkanlığı edinemeyeceği besbellidir. Üstelik o kutsal kitap, kendinden başka bilim olmadığını buyuruyorsa, ârtık okumanın hiç gereği kalmıyor demektir. Otobüse eîimde kitapla binmekten çekiniyorum, herkes bakıyor. Ancak ben bunlan söylemekle, kendimizi temize çıkarmak istiyor değilim. Bunun altını önemle çizerim. Nedeni ister kutsal kitap olsun, ister alışkanlık, okumamanın mazereü yoktur, olamaz. Kitapları toplasalar, yaksalar, hamura çevirseler, kitap okuyanlan izleseler, tutuklasalar, yargılasalar, cezalandırsalar da okuyacağız, okumalıyız. Okumamanın, okuma bilmemekten başka mazereti yoktur. Okuma öğrenmeme ise ayıptır. Çağımız, ne yapalım ki, yazı çağı hâlâ. "Okuma"nın yazar açısından karşılığı "okunmak*'tır. Bütün yazarlar. okunmağı, çok okunmağı isterler, ün kazanmanm yolu budur çünkü. Oysa bizim geleneğimizde " o k u n m a k " , "hocaya okunmak"tır. Demek okunup üflenmektir. Muskaya gelince, muska gerçi bir yazıdır, ama üçken biçiminde katlanmış bir muşambanın içindeki, ne olduğu bilinmeyen, okunamayan bir dua yazısıdır; okunmadığı için de onda olağanüstü bir güç olduğu sanılır. Yazarlanmız elbet hocaya değil, okurlarca okunmak istiyorlar. Oysa bir yazar okunmadan da ün kazanabilir. Dünyadaki büyuk ünlülerin çoğu böyledir. Siz "Don Kişot" dediniz mi, karşınızdaki o an "Degirmene saldıran" diye mınldanır, ama Cervantes adını bilmez. Don Kişot'un ünü yüzünden Cervantes okunmamaktadır artık. Jean Cocteau'nun bir sözünü anayım, diyor ki: "Bir yazar, genç iken daha tanınmadığı için okunmaz, tanındıktan sonra hiç okunmaz." Bu şaka bizde kural durumundadır. Bir gün Beyoğlu'nda biri yolumu kesti, elinde bir kitap, imzalamamı istiyor. Kitaba baktım , benim değil, Yaşar Kemal'in bir kitabı. Söyledim bunu adama, "Neçıkar" dedi, "siz imzalayıverin!" 10 NİSAN 1987 Okunıak Okıınmak MELİH CEVDET ANDAY Son günlerde çok sözü edilen, birkaç baskı yapan çeviri bir romanı, öğrendim ki, bunca satılmasına karşın meğer kimse okumamış, okuyan olduysa da yanm yamalak okumuş. Çok satan ve çok az okunan bir roman! Şaşırtıcı bir olay, değil mi? Yantn yamalak okuma nedir diye sorulacak olursa, atlayarak okumaktır derim. İşte o romanın başına gelen de bu. Efendim, kimi "Sıkıldım" demiş, kimi "Dinsel konulan geçtim" demiş... Sonuç? Satın alınıyor ve okunmuyor. Ama arada okunmuş birkaç sayfa var ya, işte "Okudum o kitabı" diyenler böyle birkaç sayfayı okumuş olanlar; anlıyorlar romanın konusunu, bir toplantıda sözü açıhrsa "Okudum" diyorlar, dahası o kitap iistüne birtakım düşünler de söyliiyorlar, "Begenmedim" ya da "Çok beğendim" gibi. Buna benzer şeyleri dinlediğimde, haklı olarak "Neden almışlar o kitabı?" diye düşünüyorum. Gerçekte bunun yamtı belli, adı duyulmuş bir roman da ondan; ötede beride Iafı açılacak, ustünde konuşulacak, sizin duşunceniz sorulacak... E, hazırlıklı olmak gerekir, bir şey söylemek gerekir, değil mi ya? Demek biz bir kilabın tümünü okumadan. onun üstünde konuşabiliriz, konuşabiliyoruz! Konusunu öğrenmek yetiyor bize. Efendim, bir manastırda bir kitaplık varmış, orada rahipler toplanıyormuş, bütün vakitlerini okumak ve dua etmekle geçiriyorlarmış, ama arada bir de bir rahip öldürülüyormuş... Katil kim? Yazar, anIaşılan kitabının kolay okunamayacağını anladığı için, işin içine bir cinayetler dizisi sokmuş, merak uyansın diye; ama arada bir imparatorla Papa arasındaki geçimsizliğin temeli olan tartışmayı da ortaya koyuyormuş... Bırakıyorsunuz bu dinsel tartışmayı, katil kim çıkacak diye bekliyorsunuz, roman uzadıkça da vazgeçiyorsunuz okumaktan. Çünkü hiçbir polis romanı bunca uzamaz, her şeyin bir sınırı vardır, katil kimse çıkmalı ortaya. Kitapsatınalmakhizdebirtür moda gereği oldu. "Bir kitap çıkmış, çok satilıyorrrsuş. aman biz de alalım!" Ama ister okuruz, ister okumayız. Evimizde bulunsun yeter. Gerekirse, daha okuyamadım, iyi bir günümü bekliyorum der, soranları başımızdan savarız. O gün geldiğinde de (nasıl bir günse o), şöyte bir karıştırırız, biraz sıkılır, biraz dişimizi sıkar, sonra sessizce bir yana bırakırız. Hiç kitap okumayanlardan söz • etmiyorum, burası anlaşılmıştır sanırım, okur yazarlanrnızın okuma alışkanlıklannı konu edinmek istiyorum. Yufearıda " m o d a gereği" sözünü bunun için kullandım. Okumak iyidir diye değil, okumamak ayıp olur diye okuyoruz. Gerçekten de ayıptır bir aydın için okumamak... Ama, bu gerekçe ile de olsa, bari okusak, atlamadan okumayı öğrensek! Bakarsınız bu yoldan okumaya alışınz belki, okumaktan hoşlanmaya. Okuma, ancak vazgeçilmez olduğunda gerçek yerini almış demektir; öyle ki. okumaktan yararlandığırmzı biie unuturuz o zaman. Okumanın yaran konusu ise, çok söz götüriir, belki de hiç yaran yoktur. Ne yapacaksınız, okumak gibi, müzik dinlemek gibi, tiyatroya, sinemaya gitmek gibi, pencereden bakmak, ıslık çalmak, kuşlarla, çiçeklerle konuşmak gibi yararsız işlerle doludur yaşamımız. Vakit geçirmeye geldik bu dünyaya. Atlanarak okunan kitaplar yok mudur? Vardır elbet, hem çok önemli yazarların da başına gelir bu. Alain, bir yazısında şöyle diyor: "Hugo, Stendhal'i sevmezdi, biçemi olmadığını söylerdi. Ben ikisini de severim, ama şunu da söyleyeyim ki Hugo, hemen her zaman bana çok uzun gelmiştir. Koşarak okurum onu, birçok yerlerini atlanm. Gittiği yeri fazlası ile göriirüm; hemen her zaman adalet, doğruluk, cesaret, arkadaşlık gibi harcıâlem olan düşiinleri açıklar, ama heyecanla açıklar, açıklamadan açıklar, hiçbir şey katmaz, sadece bizi sarsar." Alain, bu sözleri yazmak zorununu kimbilir Hugo'yu kaçıncı kez okuyuşundan sonra buldu! Bir yazar, büyük bir yazar, sadece neyi yazdığını öğrenmek için okunmaz, nasıl yazdığını öğrenmek için okunur birçok kez ve ancak ondan sonra uzatmış mı, uzatmamış mı ölçütü bulunur, kullanılır. Bana sorarsanız, uzun ya da kısa yazı yoktur benim için, uzatılmış ya da kısa tutulmuş yazı vardır ve gereksiz uza PENCERE Acı Bir Sonı!.. Rabıta, öteki İslam ülkelerinde olduğu gibi, Türkiye'de şeriat devleti kurmak amacıyla çalışan bir örgüt. Rabıta'nın arkasında Suudiler var. 12 Eylül'den sonra kurulan yönetimin kararıyla Rabıta, yurtdışındaki din görevlilerini ayiığa bağlamış; bu amaçla koskoca bir hükümet kararnamesi çıkanlmış. Suudi Arabistan'daki şeriat düzeni ABD'nin güvencesi altındadır; Vaşington'un büyük çabası AmerikaSuudi ArabistanTürkiye mihveri kurmak yolundadır. * 1960'lann başında Türkiye'nin ulusal savunma anlayışına yeni bir görüş aşılandı. Neydi bu görüş? Amerikan askeri doktrinlerine göre "dünyada barutun icadmdan sonra en önemli keşif ulusal kurtuluş savaşlan" idi. Hele bu savaşın "gerilla" biçiminde gündeme girmesi, komünistlerin kullandığı bir yöntemdi. Çin'de, Vietnam'da ve benzeri ülkelerde uygulamaya konan gerilla savaşlan karşısında düzenli ordular yetersiz kalıyorlardı. Vaşington gerillaya, benzer bir silahla yanıt verebilmek için "kontrgerilla"y\ benimsemek gereğini savunuyor; bunu da "özel harp" örgütleriyle geliştirmeye çalışıyordu. Türkiye'de "Özel Harp Dairesi" bu askeri doktrinin uzantısı olarak kuruldu. Genelkurmay'a bağlı Özel Harp Dairesi'nin ödeneklerini Amerika'nm verdiği 1974'te kurulan CHP hükümeti sırasında ortaya çıktı. 27 Mayıs 1960'ta Türkiye'de toplumsal bir pattama yasandı. Zamanın iktidarı, özgüriüklen kısıyor, hukuk devietini hiçe sayıyor, muhalefet partisinin ve üniversite gençliğinin üzerine askeri birlikter yolluyordu. Gerilimin doruk noktasında orduda asağıdan yukarıya doğru bir eylem başarıya ulaştı; ardından Türkiye'de demokratik bir açılış izlendi; 1961 Anayasası gündeme girdi. 1961 Anayasası sosyal devlet kavramını benimsemiş, sendikal haklara anayasal değer tanımıştı. Emekçi halkın özgüriüklen ve hakları gündeme giriyor, toplum kıpırdıyor, uyanıyordu. vaşington hemen devreye girdi; ülkemizde en büyük işçi konfederasyonu Türkİş'e parasal yöntemle sızdı. Batı Avrupa'daki gibi sınıfsal sendikacıltğın değil, Amerika'daki gibi partilerustü sendikacılığın geçerii olması için gerekenler yapıldı. İlk aşamasında Amerikan Doları'yta mayalanmış Türkiş sendikacılığı, bugün de Amerikan işidir; 12 Eylül yönetimi bu yüzden Türkİş'e dokunmamış, işbirliğine girmiştir. • 19531957 yılları arasında Milli Emniyet Teşkilatı görevfilerinin aylıklannı Amerikan Gizli İstihbarat Örgütü'nün ödediği de ortaya çıktı. 1950'li yıllarTürkıye'nin körlemesine yaşadtğı dönemdir. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra dış koşulların da bastırmasıyla İsmet Pasa demokrasiyi benimseme yoluna girmişti; ama, ortaya çıkan çok partili rejim sola kapalı, sağa açıktı; ileriye giden yollar engellenmiş, siyasal gerrcilik serbest bırakılmıştı. Çok partili rejim, Atatürk devrimlerine karşı karşıdevrim niteliklerini de içeriyordu. Cumhuriyet devletinin Milli İstihbarat Teşkilatı'na Amerika1 nın sızarak Türkiye'de siyasal değişimi yonlendirmesi olgusu, o dönemin göstergelerinden biridir. • Mütarekenin kara yıllannda Sevr'in ağıriığı insanımızın yureğine çökmüştü. Umutsuzluk öylesine bastırıyordu ki çoğu aydın ve yurtsever kişi büe o dönemde "Amerikan güdümü" (mandası) altında yaşamayı "ehvenişer" saymıştır. Mustafa Kemal'in çozümü ise "tam bağımsızlık" idi. Ulusal Kurtuluş Savaşı bu amaçla verilmiş, onca zahmet, onca ter, onca kan dökülmüştür. Bugünden geriye bakarak düşünüyorum: Madem ki Türkiye ekonomide, siyasada, devlet yaşamında bugünkü duruma düşecekti, Ulusal Bağımsızlık Savaşı neden verildi? Atatürk boşuna mı savaştı, uğrastı, yaşadı? ARADA BİR RAFET TÜZÜN Askeri Yargıtây Başk.emekli hâkim tümg. Merhum Maden Yüksek Mühendisi Fuat Tarı'nın sevgili eşi, değerli varlığımız, güzel insan, annemiz VEEAT TV, Seyircisinin Tercih Hakkına Saygısız Radyo ve televizyonun kamuoyu otuşturulmasında en etkili bir kitle yayın aracı olduğundan kimsenin kuşkusu yoktur. Bu nedenle gerek anatomisi ve gerekse fjzyolojisinin düzenlenişinde, anayasa ve özel yasası olan 359 sayılı yasada; tarafsızlığı, eşitliğe ait ilke, millı ve özerk bir kurum oluşu emredici bir kural tasarrufu ite belli edilmiştir. Bundaki amaç, uygulama alanında bu yetkileri kullanacaklara güvence, yasaya da güvenirlik kazandırılmak istenmiştir. TRT Genel Müdürlüğü, başkentte olmasma karşın, idari vesayete tabi olmayan merkezi sistemin dışında tutulmuştur. Radyo ve televizyon teknik, idari ve mali bakımdan milli ve özerk bir kuruluştur. Radyo ve televizyon ayrıca kamu tüzel kişiliğine sahip olup, görevterini yerine getirirken yansız, objektif, eşitlik ilkesine bağlı kılınmıştır. Radyo ve televizyonun, yetkilerinin kullanılmasında bu derece titizlik gösterilmesinin sebebi, geçmişin acı deneylerkjir. iktidar olanların en büyük zaafı, sürekli iktidarda kalıp tek parti gibi egemenliklerini sürdürme arzusudur. Bu nedenle de bu etkili kitle yayın aracının keyfi, çıkarcı, partizanca kullanımını önleyerek, iktidar ve muhalefetin milli ve özerk kurumdan eşit koşullar içinde yararianmalannı sağlamaktır. İktidar ile muhalefetin geçen olayları kendi eğilimleri doğrurtusunda değil de doğru haber ne ise o doğrultudaoluşturulmasını ve bu olayların değerlendirilmelerinde siyasi partilerin çıkariarına göre, yapılmayıp tarafsızca objektifliği dikkate alınarak değertendirilmelerine fırsat verilmek istenmiş, bu gayret gösterilmiştir. Kanun koyucunun iradesindeki bu isabet, tartışılrnayacak kadar açık ve seçiktir. Çağdaş toplumların eriştiği ileri teknoloji aşamasında kamuoyunun oluşturulmasında açıklık, tarafsızlık ve doğruluk esastır. Çünkü tek yanlı yayınlar ile gizlilik, toplumların aktivitesini tahrip ettiği, bugün kapalı rejimlerde (Doğu Btoku) bile kabul edilen bir gerçektir. Yukandan beri straladığımız yasal düşencelerin aksini iddia etmek mümkün değildir. Oeğildir, çünkü bu kitle, yayın aracının anayasal kuruluş haline getirilmesinden başka, uygulamalannda da bu amacın dışına sapıp işi yozlaştırmaması için ayrıca organik yapısı da, yaptırımlar ile güçlendirilmiştir. Monark idareleri, "Devlet benim, teba benim, ne istersem onu yapanm" gibi 14. Lui zihniyeti ve feodalitenin derebeylerine has despotizm felsefesini, çağımız geçmişin karanlığına gömmüştür. Zümre egemenligi yerine, belli kişilerin çıkariarına karşı halkın çıkarlarmın yasallık ilkesi dahilinde gözetilmesi artık ağırlık kazanmıştır. Bütün çabalara karşın, hernedense bu kitle yayın aracının yayınlarında sayılan ilkelerden uzak kalındığı son olaylarla bir olgu halini almıştır. Şöyle ki: 359 sayılı Radyo ve Televizyon Yasası'nın 4. maddesi 1 ve 2. kanallarda, özellikle iktidar ve siyasi partilere tahsis edilen, aynı zamanda yayın yapmayı men etmiştir. Zaman farkı (kasten yetkililerce gözetilmemek suretiyte seyircinin tercih hakkı elinden alınmıştır. ve yine 359 sayılı kanunun 19. maddesi: Hükümetin icraatın İçinden programının yayımlanmasını zamanla sınırlı tuttuğu halde, TRT Genel Müdür . lüğü 1 ve 2. kanallarda aynı saatlerde İcraatın İçinden programını yayımlamak suretiyle yarım saatlik bu hakkı bir katına çıkararak, hem 4. maddedeki hem de 19. maddedeki emredici kuralı ihlal etm9ktedir. Radyo ve televizyon ile kamuoyu oluşturulmasında ölçüsüzlük aşın ve ürkütücüdür. Hele Sayın Başbakanın Houston hastanesinden Bakanlar Kuruluna başkanlık etmesi, iktidarın partizanlığını açığa vuran bir propaganda oimuştur. Dünyada ilk defa bizim tarafımızdan tahakkuk ettirildiği iddia edilip, öğünme vesilesi yapılan iktidarın bu eğilimleri doğrultusunda kamuoyu oluşturulması gayreti, yasayla konan ilkelere tamamen ters düşmüştür. Mali portresi de kabarık ve pahalı oimuştur. O bütçe ki, 931 milyar açığı kapatmak üzere hızı kesilememiş bir enflasyon ortamında, emisyona başvurmak zorunluluğunda kalmıştır. 30 milyar dolar borcu olan bir yönetimin ayağını yorganına göre uzatması gereği söz götürmez bir gerçektir. Bu durum, bu yönetimi temkinli hareket etmeye çağırmaktadır. Bu derece sorumsuz savurganlıklar, toplumun ve bireylerin geleceğine gölge düşürmektedir. Ama bu gerçeklere karşın, uydu aracı ile yapılan kamuoyu oluşturulmasında dünyadaki 10 örnek ülkeden birinin Türkiye olduğu çekinilmeden söyienilmiştir. İktidarda bulunan hükümetlerin bir hususu akıllarından çıkarmamaları zorunludur: Hukuka bağlı demokratik idarelerde ister özel, ister resmi sekiöre ait gerçek ve tüzel kişilerden hiçbir hukuk konusu denetim dışı bırakılmamıştır. Eğer bütün bunlar, yasalara karşın yapılıyorsa, hükümetin görevterini yürüriükte bulunan yasalara göre yapıp yapmadığı milli iradenin sahibi partementoca araştırılıp sorulmalıydı. İktidar çoğunluğu, bu denetimden ürktü, denetimi reddetti. Ne diyelim... Çoğunluk zulmül.. BEDİATÂRI 6 Nisan 1987 tarihinde toplanan seçici kurut, ödülleri aşağıdaki şekilde paylaştırmıştır. BÜYÜK TALENS ÖDÜLÜ Gül Derman ve Emin Başaranbilek arasında. ÜMİT YAŞAR SANAT GALERİSİ ÖDÜLÜ Cavit Atmaca ve Bayram Gümüş arasında. MANSİYONLAR Çiğdem Erbil Sağın, Osman Yazıcı ve Ender Savaşkurt arasında paylaştırıldı. BÜYÜK TALENS Ödülü'nün 1.000.000 TL. olduğu yarışmada, ÜMİT YASAR SANAT GALERİSİ Ûdülü 600.000 TL. olarak verildi. Başta değerli jüri üyeleri otmak üzerö; kuruluşumuz tüm katılan sanatçılara teşekkür eder. Yarışmada ödül kazanan ve sergilenmeye değer görülen eserler 1025 Nisan 1987 tarihleri arasında Mimar Sinan Üniversitesi Osman Hamdi Salonu'nda, 916 Mayıs 1987 tarihleri arasında da Ümit Yaşar Galerisi'nde izlenebilir. Açılış kokteyli bugün saat 18.30'da M.S.Ü. Osman Hamdi Salonu'nda Belediye Başkanımız Sayın BEDRETTİN DALAN'ın katılımıyla gerçekleştirilecektir. hayata gözlerini yumdu. Cenazesi 10 Nisan 1987 Cuma günü (bugün) Şişli Camii'nde kılınacak öğle namazından sonra Feriköy mezarlığında toprağa verilecektir. Kızlan: Ayşe Filizler, Fatma Baş Damatları: Dr. Hüseyin Filizler, tlhan Baş Torunlan: Ali, Yiicel, Candaş AIATURK KULTUR, DIL VE TARÎH YÜKSEK KURUMU TÜRK DIL KURUMU Türk Dili dergisinin 421. sayısı Suat ÎLHAN, Prof. Dr. Hasan EREN, Fuat BAYRAMOĞLU, Nüzhet ER* MAN, Mehmet ÇINARLI, A. Turan OFLAZOĞLU," "Orhan Şaik GÖKYAY, Feyzi HALICI ve Yrd. Doç. Dr. Osman Fikri SERTKAYA'nın yazı ve şiirleriyle çıkmıştır. ABONE ŞARTLARI: Yühgı 4.000, altı ayhğı 2000 lira; ögretmen ve ogrencilere yıllıgı 3000, alü tyhgı 1500 liradır. Posta çeki No: 128236 tsteme adresi: Türk Dil Kurumu KAVAKLIDERE/ANKARA Basın: 16577 SATILIK DUKKAN Çok acele Fatih'te Hikmet Çetinkaya Talens Türkiye Temsilcisi MAHİRNUMAN KIRTASİYE A.Ş. Tel: 556 86 55 SÖKE ASLtYE HUKUK HÂKİMLİĞt'NDE> DosyaNo: 1974/115 Davalılar Kemal Tınaztepeli varisleri vekili tarafından davalılar Nüshei Tüzün, Bektaş Aktaş, Sezai Tekmen, Recai Tekmen, Ayten Tekin, Vahit Tekmen, Şivazet Saruhan, Uluece Belen, Turan Leyla Demircan, Oran Sulukoğlu, Tahsin Koyuncu aleyhine açılan kadastro tespitine itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda: Hâkimliğimizin 19.12.1984 tarih, 1974/115 E. 1984/839 K. sayılı ilamı ile davanın kabulü ile Söke ilçesi Çeltikçi Mah.'de bulunan tapuya 464 ada, 31 ve 26 parselde kayıtlı gayn menkullerin kayıtlannın iptali ile malikleri aynen rauhafaza edilerek tapu fen raemuru Emin Karataş'ın düzenledığı 10.8.1984 tarihli planda gösterildiği şekilde 31 parselden 7766 m'lik alanın 26 parsele eklenmesine ve 31 parselin alanının 20.223 m2 ve 26 parselin alanının da 31.704 m ! olarak düzeltilmesine, davacılarm yaptığı 19880 lira mahkeme masrafı ile 1000 lira ücreti vekâletin davalılardan alınıp davacılara verilmesine karar verilmiştir. Aşag\da ad ve adresleri yazılı davalıların bütün aramalara rağmen adresi bulunamadığından, adlarına gazete ile karann ilan edUmesine mahkemece karar verilmiştir. İşbu karann gazetede yayımlandığı tarihten itibaren 1 ay sonra karann adı geçenlere tebliğ edilmış sayılacağı ve kararın kesinleştirileceği ilanen tebliğ olunur. Davalılar:1 Şivazet Saruhan, Üsküdar Kız Meslek Lisesi'nde öğretmen. 2 Vahit Tekmen, Büyük Langa Mah. Karakol sokak No: 18 Aksaray/İSTANBUL Basın: 16286 KUSAT1LMIŞ SOKAKLAR A K Tl F TATSAN TURİZM VE 1986 Y I U Î25 63* 93301 56 538516,63 9*5.295JB S6.S3SD55.S TARIM SANAYII A. $. BtLONÇOSU f KISA VAOeJ VAtANO U nUKLAR T K I M vad«tı bofçl 2 OdMncak ¥W|l «• •İBarti prtnİMi 3 Dlt^r kayotfte < 0d«necekaww X ÛZ KATHAIOJUI P A S I F 60537259.42 53.C36JJ3144 235572. 1 DÛNEN VARUKLM A HMW OfH* 1 Ktt* 2 Bankalv • t Mfifttri. a Mğar C M£ar OtaH Varttte D Stofcte I D URAN VAMJKLAR II' Z12B3£259e H35Jn25ijn 2JOO.0OO. 2405 220 J5 1130713.473 M) 1SJ10.S5t.2S 44T47.141K 63.179J6DJS 172 16021873 JS61HS53S t 79i984. 4SCI76J3 ' 96*293 7^ 6O9.6CT^( I354 58İ95 (0B331S.67X231. (401B» 05i i Svıray* 2 VsdBk akçatm 3 Gsçmiv yrizanrton t9ftt TI]I a t ı n I9C yüı a n n 1 CAflİ Y1L Kİm 1 Katma Oeğer Vergisı 2 Sabit Oağerfer a Ars»Araıı b O«n>rfaaflw c JWaartismsnl«r Suphelı MevctıtİAr Kv«ıMtlan (57 2iS.486.19t V • k i * NAZ!U HESAPLAR UMUMİ T D C O M OVE kZORLUrtUJ \77Sm3XUB 134 90000000 WJ4WHT.Ift ÛY£ ı ^ İ ANCEL NA2OA HESAPIAII UUUM VBCÛN T • k • a 134Sa0O00. ı BAŞKAN VOChJ 6AŞKAM VE MURAHHAS AZA O«»SUNCIffl Boyut YSayınevi D E N E T Ç İ L E R R A P O R t TATSAN TURİZM VE TAKJM SANAYit (1.1 19«6 31 12.1986 DÖNEMİ GELİR TABL06U) I •ÜBÛT SATI$ HA«L>TI Arsai satı») Anei kiraUn I » 01 ICT SAT1$ HASaATI 215.000.000. 1J74 008 İMZAGÜNÜ ÜNÜ GazeteciYazar TATSAN A 3 . Gcael Kuruluna l'Bvam : Titsan Tunzm vc Tanm 25ODİX». Ana ve fünv sBarlcri. otiak ohq> «L4.19S6 urihınck. 3 vıt Lcin lcr tlhaoı B ö n k ^ orUktfar MusiaFa Dovan urukdıı Feridun A^lan ortakdu" Kauiınjn Yoocitm kuruiu vapılan Dcncıkmt. Kurut lupLmtılan S3)«M Ortaklık ru.%ap!an lirfitr v hdçrfen iizerüıde yapılan i •.vlrntcnin kap^^nıı, hanği l llgilı kanunlara gun.. vapıtın ıskınkrin uvgun olup tdmadfjı 1,nnün Jcn ckli IUl«tc bdİriilCTi lariMcr de idkik n p ' m t f i Türtı üncü sırun jpnoe pılan Tkarrl Kanırjıunun 35* mMklnmin 1 inct fıkra3 mmararı bcndi gcreortaklık vcnıcsinde yalayımbrv. sayisi vc Mczkur kanunun amir hâbnü liııce teftij yapıbntş saptuunısrtr. intikal 4,dcn bunlar hakkrada Yoktur Taiwn Tuıum vu Tanm Sanayıı A^. nin I.1.İ9Ö6 M 12 1986 dânem. hesap vc işleri Türk Ticaret Kanunu. or taklığtn esas süzle>mcsi vc digcr nıcvzuaı ile &nct kabul gür müş muhaschL İllu: vc slandanlarııia göre incdenmiş buiunmaktadır 5 IV SAT1LAN MAUM MAllVCTt V lÛRÛT SAT19 KAltl «ı GENH. ronniM Gioenmo n ı l$t£TUE KAM nn işıfTUE n ş t tJM IS3 2«9.2S3.7 •2 171 586 1 HİKMET ÇETİNKAYA Bütün eserlerini bugün (Cuma) saat 16.0019.00 arası imzalıyor. lade fldllvn O 5UTME OI51 GtDCRLOİ Aynlan arm k»frfı$> I DOHntlOlU 7060. W.72O. 23.2B3G2&95 . I72K02IST3 232838»% ^ Gıtrüşuınu/ı: s u r e ı^ırığînı b«iimwıiigımız Lk!ı 31 12.1986 l a n h ı ilibari itc d i u c n l e n m i ş bilânço, urtaklığın anıian tarihdcki gerçek roali d u r u n ı u n u , 1.1.1966 31.12.1986 dönemînc ait kâr vc z a n ı r tablosu anılan d ö n e m c ail gerçck faaiiyrl sonih;lannı vansılmaktadır Biiânçooun vc kârzarar cetveiinin unaylanmasınt ve Yt>nctim K u n ı l u n u n aklanmasmt o y l a n n u a a r z ederiz. • T.T.K. 353. maddesi geregmc»: sayım. koJiınol ve lefliş yainlar günlcr t u ! a n a | i 1 2 3 • 1 30. 1.1986 21 2 1986 20. 3.1986 30. J.19S6 5 6 2 5J986 1 25. 6.1986 9 26. 9.1986 10 24.10.1986 11 2S.1I.1986 12 31 12 1986 AKADEMİ KİTABEVİ NİŞANTAŞI tLAN ŞİŞLt 3. SULH HUKUK HÂKtMLİĞtNDEN 1987/6 Abideyi Hürriyet Caddesi No: 11 Daire 1 Şişli'de ikamet eden Abdülkadir Salan'a, aynı adreste ikamet eden eşi Nazife Salan, mahkemenin 987/6 esas, 987/16 karar sayüı ilâmı ile 2.4.1987 tarihli kararla vasi tayin edilmiştir. Keyfıyet ilan olunur. 7.4.1987 Basın: 3501 7 3 7.1986 1 S 26. 8.1986 OENETLEME KURULU tDan BOKEKÇI Mustafa DOVAN Fetldun ASLAN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle