23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 MART 1987 KÜLTÜRYAŞAM CUMHURİYET/5 SÎNEMA ATİLLA DORSAY HAYVANLAR ISMAİL GÜLGEÇ Devletsinema ilişkflerinde yeni bir dönünı noktası mı? Devletsinema ilişkileri yeni bir döneme mi giriyor? Gerçi ortada bir hükümet değişikliği veya hükumetin sanat/sinema olaylanna bakışında temel bir değişim belirtileri yok. Ancak en azından Kültür ve Turizm Bakanlığı koltuğunda yeni bir isim var (ve Türkıye'de çok şeyin "şabıslar ile kaim oiduğuju" hep biliriz); yeni bir yasa uygulamaya geçiliyor; dış tanıtımımız konusunda aşamalar var, vs. Bunlar da az önemli şeyler değil... Sosyal guvence Bu yazının çıktığı gün, Türk sinemasından bir grup sanatçı, Ankara'da 2 bakanla, Kültür ve Turizm Bakanı Mesut Yılmaz, Çalışma ve eski Kültür Bakanı Mükerrem Taşcıoğhı ile görüşerek, sinema sanatçjlan ve emekçilerinin sosyal güvence sorunlannı konuşmuş (ve umalım ki çözümlemiş) olacaklar. Bu önemli bir sorundur, çünkü düşününüz ki 50 milyonluk koca bir ülke, sanata yülannı vermiş insanlannı kimi zaman sokak, kahve, meyhane, pansiyon köselerinde yoksulluk, yalnızlık, çaresizlik içinde terk edilmişliğe, sefalete, hatta ölüme bırakagelmiştir. Bu ayıbın nasıl olursa olsun, şöyle veya böyle giderilmesi, bir çare bulunması artık kaçınılmaz olmuştur. Sinema salonlan Mesnt Ydmaz, bakanlığa geldiğinden beri yaptığı bir iki konuşmada, sorunlara bizce oldukça olumlu yaklaşımlar sergilemiştir. Bakan, öncelikle Türk sinemasının çeşitli sorunlarına ilgi duyduğunu ve bunlar üzerinde bilgi sahibi olduğunu ifade etmiştir. örneğin gitgide kronik bir hal alan salon sorunu üzerinde durmuş, en azından devlet kuruluşlarımn elinde bulunan salonlann kapatılmasına bundan böyle izin vermeyeceklerini, bu salonlan zamanla karşılıksız olarak Türk sinemasının hizmetine vereceklerini açıklamıştır. Bu, çok gerçekçi bir tutum, çok umut yeriri bir girişimdir. Devletin sinemaya salonlan koruyarak, salon yapımını destekleyerek, dağıtırru kolaylaştırarak yardım etmesi, tüm uygar ülkelerde sinema/tlevlet ilişkilerinin başında yer alan bir uygulamadır... Tanıüm ve "Variety olayı" Devlet, Variety olayında da ilk kez çağdaş biçimde davranmış, bu ünlu Amerikan sinema dergisinin özel bir Türk sineması bölümü yapmasına, maddimanevi yardımlanyla imkân hazırlamıştır. Geçen hafta sizlere duyurduğumuz Variety olayı, inanıyonız ki sinemamızın dünyaya açılmasında önemli bir işlev görecektir. Ancak aynı dergide, yeni Video ve Müzik Eserleri Yasası konusunda yabancı kalemlerce önemle belirtilen olumlu ifadeler, ne yazık ki bu yasanın uygulanmasımn (6 ay daha) ertelenmesi ile olumsuza dönüşmek üzeredir. Dünyanın her yerinde, emeği ve yaratışı somüren kaset korsanlanna karşı açılmış savaşımda Türkiye'nin bunca geride kalması, çok olumsuz karşılanacaktır, karşılande, TRT'nin de Türk sinemasına ilgi duymaya başlaması, bir yandan Antalya'da stüdyo vb. altyapı yatınmlan yapılması, diğer yandan ortakyapımlara giden yollann açümaya başlanması, umut verici işaretlerdir. Elbette gönül, devletin sinemaya daha bir önem vermesini, daha bir ciddiye almasını, örneğin yülardır verilen Devlet Sanatçısı unvanının artık ve bunca yıl sonra, bir sinema sanafçımıza da (örneğin bir Ltttfi Akad'a) verilmesini ister... Ancak daha da önemlisi, bizce devletin, Turk sinemasında ve le getirilmiş, ülkesiyle ilişkisi kesilmiş kişilerin arasında, belki sayıları çok olmayan, ama her biri ülkemizin ve sanatımızın tanıtımı için önemli potansiyel taşıyan sanatçımız da var... Onları bağışlamak, onların en doğal haklanru yeniden vermek, onlara da Türkiye'nin sanat yoluyla tanıtımı için sahip oldukları gücü, yeteneği kullanma fırsatı sağlamak, bize en akıllı yol gibi gözüküyor.. Yanlışlan ne olursa olsun, bir Yılmaz Giiney üzerinde suregelen yasaklan kaldırmak da, bu tür bir çağdaşlaşma politikasınm adjmlanndan biri olacaktır... Sovyetler, rejim aleyhi KİM KİME DUM DUMA BEHIÇ AK K ac\yor$uıwz ha? 6uz«|.. İKİ K£LİM£ YLE özgeçmişinızi anfahn \Oifen... Mukerrem Taşçtoğlu Mesut Yılmaz Türk sinemasında devletsinema ilişkilerinin bir restorasyon dönemi geçirmesi gerekiyor. Bundan devletimiz de, sinemamız da kazançlı çıkacaktır. Kültür ve Turizm Bakanı Mesut Yılmaz, bu konudaki ilk sözleri ve girişimleriyle umut veriyor.. Eski Kültür, yeni Çalışma Bakanı Mükerrem Taşçıoğlu, sosyal güvence sorununun çözümünde çok şey yapabilir... "Devlet Sanatçısı" unvanının bunca yıl sonra niye bir de sinemacıya verilmediği sorulabilir. örnekse, bir Lütfı Akad, bu sıfatı hak etmedi mi? Sinemamızı dışarıya tamtmış sanatçılar da, geçmişteki politik tavırlan ne olursa olsun, artık devletçe aklanmalıdır. Yılmaz Güney'in üzerinde süregelen yasaklann kaldırılması da, artık düşünülmesi gerekli bir konudur... maktadır. Bu uygulamanın daha fazla geciktirilmemesi dilesanatında genel bir restorasyon dönemini başlatması ve bunun için gerekli hoşgörü, yumuşama, çağdaşlık ortamını hazırlamasıdır. Yıllar yılı şüpheli bir alan olarak bakılmış Türk sinemasına artık guvenle, sempatiyle bakılması, onun inanılmaz tanıtım gücünden yararlanılmaya çalışılması, sinema sanatçısının, emekçisinin, yaratıcısının toplumda saygın bir yere oturtulması gerekiyor. Her alandan çeşitli sanatçılanmızın bir bölümünün, ülkemizden uzakta vatansızlığa, yalnızlığa mahkum edilmesi gibi acı bir gerçek, artık ortadan kaldırtlmahdır... DSP lideri Rahşan Ecevit'in Cumhurbaşkanına önerdiği bildirilen "vatandaşlıktan çıkanlmış kişiler için bir genel af" düşüncesi, bize son derece önemli gibi gözüküyor. Çeşitli ve çoğu zaman sudan nedenlerle yurduna ayak basamaz ha PİKNtK PtYALE MADRA BAKKAA eı'Rfyoc, GICDI'.. $U 3AKKAL MAN ADAMİ Yıhnaı Giiney ne en ağır eleştirilerde bulunan sanat ve bilim adamlarını (Pasteraak'tan Panfilov'a, Soljenitsin'den Sakbarov'a) aklıyarak, temize çıkararak, tum Batı âlemini müthiş etkileyen bir girişimi başlattılar, sürdürüyorlar... Sanat ve bilim adamına gösterilen hoşgörü, her türlü rejim altındaki her türlu yönetimin saygınlığını arttırıyor dünyada... Batı ile ilişkilerimızin her gün yeni bir sınavdan geçtiği ve her gün artan bir önem taşıdığı günümüzde, Türkiye Cumhuriyeti, sinema ve tüm diğer sanat dallannda, böyle bir restorasyon dönemini başlatmak gücüne sahiptir. Evet, 1987 yıh ortalannda, bizim devletten asıl beklediğimiz budur, böyle bir dönemin, bu tür bir çağdaş hoşgörünun başlatılmasıdır. Dilemesi bizden... HIZLJ GAZETECİ NECDET ŞEN neden olan yavrulara dönüp trtkmadı t?ıkt. loten t>u avde tnr ş<zy ono /vi£Li'5A yı anıtnsottYordü •• Kcndisıni sokakiara VMÖU.. ÇARLİ, sevgilîsinin ölumune nır... Fon: Fare doguran dag... Diğer yandan, aynı yasayla bir fonda toplanacak olan pararun beklendiği gibi milyarlara varmak şöyle dursun, birkaç yüz milyonda kaldığı haberi de, kuşkusuz sinemamızın kalkınması için bu fona bağlanan büyük umutlan destekleyecek bir gelişme değildir. Ne var ki, bu konu da henttz çok erkendir. Yasa iyi işlemeye başlayınca önemli bir fonun oluşacağı kesindir. önemli olan, fonun yansız biçimde, tümüyle Türk sinema sanatının ve sanayiinin kalkınmasına harcanmasıdır. Yoksa bakanlıkla hep yakın ilişki içinde bulunagelmiş Türker lnanoğIn vs. bir avuç sinemacının kalkınması için değil.. Aynı biçim Ama 0, apartmanöa doğımış, büyümştö Saramık keplardo yamişti fpomasmı.. Çap tanekekzrifli karışbramazdt ki... Ç sckokta çoJc uşüdü, çok oçhk çakti.. Uapsi t» yana. MEüSb'tn aası doytJnılır gibi dS Sanki bir geri kahmşhk antolojisL Su / Yönetmen: Erdoğan Kar / Senaryo: Osman Şahin, Erdoğan Kar / Görüntü Yönetmenleri: Selçuk Turanlı, Musa Oral / Müzik: Merhaba Grubu / Oyuncular: Talat Bulut, Perihan Savaş, Bahri Selin, Kenan Bal, Melih özçetin, Oben Güney, Osman Bardakçı / Görsel Film yapımı (Ortaköy Sanat Merkezi.) Merdan gurbete çıkmış, çalışıp çabalamış ve uzun yıllar sonra köyüne "soiuk alıp vere" bir "san" ile, yani bir yatakla dönmuştür. Bu kauçuk yatak, köyde olay olur, Ağa'nın da kulağına gider, o da illâ da "san" diye tutturur... Yaşını başını iyice almış ağanın bir günahı daha vardır: O da köyün güzel kızı, Merdan'm sözlüsü Pero'yu, Merdan gurbetteyken çekip İcoynuna almış olmasıdır.. Pero'yu yitirmiş Merdan, bu kez sanya sahip çıkar, yatağı vermez.. Diğer yandan köy susuzluktan kınlmaktadır, tek kuyu da ağanın elindedir... "So" görülduğu gibi, sanki geri kalmışhk üzerine yapılmış filmlerimizdeki bellibaşlı temaların bir tür toplamı, bir antolojisi... Neler yok ki bu küçük boyutlu filmde: Ağalık, başhk, kuma gibi doğuya özgü kurumlar, susuzluk, yoksulluk, kuşak çatışmalan, kadın erkek çelişkisi ve kadına mal gibi bakılması, vs. vs... Bu haliyle film, çok şeyi ele alıp gösterdiği için hiçbirine seyirci dikkatini yoğunlaştıramıyor. İlk fîlminde Erdoğan Kar, özenli, dikkatli bir anlatım gerçekleştirmiş... Filmin biçimsel sorunları çözümlenmiş, Kar'ın bir hikâyeyi anlatmayı bildiği kanıtlanmış... Sinemamızda genç kuşak sıkıntısı alabildiğine sürerken, Erdoğan Kar'a da "hoşgeldin" diyoruz. Ancak "Su"yu izlerken, geri kalmışhk, feodal yaşam üstiin? fılmler hakkında genel biçimde düşünmek de mümkün oluyor. Bu tür bir yaşam, bunca yoksulluk hâlâ var mı? Filmle aynı gün ÇİZGİLİK KÂMtL MASARACl AĞAÇ YAŞKEN EĞİLİR KEMAL GÖKHAN ulan ,bunca bie de şimdi" // MERDADTIN SERÜVENt Geri katnaş yört çocuğu Merdan, gurbetten eve dönünce sözOsünu kaçmış, halkı yoksuOuk içinde buhır. Merdan rolünde Talat Bulut (sağda), başarüı oyunuyiaflbne oldukça destek sağtiyor. lerde dikkatimize çarpan kimi gazete havadisleri, doğuda sanki her şeyin yuzyıllardır değişmeden sürüp gittiği yönünde ipuçları veriyordu. Yine de, ucuz ve çirkin bir kauçuk yatak uğruna insanlar böylesine çekişebUir mi? Ağa için kuyu açmayı bilenler, biraz çaba gösterip kendileri için de aynı şeyi yapamaz mı? Kuyular kör çıksa, hemen ertesi glın kurusa da, bu işi inatla, sabırla sürduremezler mi? Bir köşesinde "uydu ile basın toplanOsı" düzenlenen toplumumuzun öbür köşesinde hâlâ bunca ilkellik sürebilir mi? Yoksa tüm bunlar, kimi gerçeklerden de yola çıksa, "vurucu" olma peşindeki öykü yazarlanmızın, senaryoculanmızm, yönetmenlerimizin buluşu mu? Anlaşılan böylesine çaresiz, umarsız bırakılmış ilkel insan ve yaşam portrelerine sinemamızda daha bir sure rastlayacağız. En azından GAP gerçekleşinceye dek!.. Ancak bu zor inandıran geri kalmışhk görüntülerinden 1987'lerde gerçek, sanat yapıtlan üretmek de herkesin becerebileceği işlerden değil... TARİHTE BUGÜN MÛMTAZARIKAN 27 Mart OUNYA TIYATRO GUNUf. 1362 0B,UNESCO'YA BAGU ULUSüA&lBASf E/vsr(Ttisü(m), BÜGİINÜ "OÛNYA T7Y/rneo GÜAJÛ " ILAM ETTİ. tf£G YIL 2.7 MAgTTA TİYAT&O 6ÛA/Ü *ZITLAfJACAZrig.. SU ÇE&ÇEI/E IÇINPE, ULUSlAgAGASl TiyATRO ENSTİTÜSÛ 'NE ÜYE ÜUe£LEEDE, TtrATBOLAR PE/SDELE&Nl UAUZA ÛOe£7S/Z OLAEAK AÇA , Bıf? T/Y/ITJSO sANATÇrsr DA UU/SAL ny/rmo BİLOlRİSMİ HAZIIS.L/IY/P SUM4C/HZT/Ç. TıyATSOUUM DAHA GEAJIÇ (art£l£IZE ULAŞAgİLMESÎ VE SEVİLMESİ AMAC/A/A YÖNEUK OLAN SU ÖZEZ. 6ÛN, DÜHYAUrN EfJ estd SAHAİE SANATTA//A/ SOeUMLA PA PİIOiAr ÇEIZ£C£KT/g... Solda, /ngıthre'dekı ütlü OÜ UicTiyaHvsu'na i333'4*. y*pılan sünek/i dekor^örO/ujor. Bu dekorda bjrçok SÎNEMA KULÎStNDEN Yavuz Özkan'ın son filmi Yavuz Özkan, yeni fılmini Türkiye'de çekecek. 1970sonlarında "Demiryol" ve "Maden" adlı filmleriyle Türkiye'de politik tavırlı sinema alanında ilgi çekici örnekler vermiş olan ve birkaç yıldır Fransa'da yaşayan yönetmen Yavuz Özkan, son fılmini bir TürkFransız ortak yapunı olarak Türkiye'de çekecek. Son aylarda "Maden" filminin Fransa'da gösterime çıkmasıyla, eleştirmenler arasında büyük ilgi gören Ozkan, uzun yülardır Fransa'da çekmeyi tasarladığı filmini, çeşiüi güçlükler nedeni>le ertelemişti. Ozkan, filmi için aradığı Türk sermayesini buldu. Adı henüz belli olmayan ve 12 Eylul sonrası Fransa'ya sığınan bir "siyasal mülteci"nin hikâyesini anlatan filmde, Tarık Akan başrolde oynayacak. "Gülün A d ı " Türkiye'de~ Mevsimın beklenmedik sürprizlerinden biri, "Gülün Adı" filminin Turkiye'de gösterilmesi olacak. Umberto Eco'nun ünlü romanmdan alınan ve Fransız yönetmeni JeanJacques Annaud'nun uluslararası bir yapım olarak hazırladığı ve başrollerinde Sean Conneryve 'Amadeus'un Saliery'si Murray Abraham'ın oynadıklan film, bütun dunyada kitabın uyandırdığı ilgiye yakın bir ilgiyle hâlâ gösterimde bulunuyor. 50 YIL ÖNCE Cumhuriyet Halkevinde kadın şairler gecesi Eminönü Ha/kevı, kadın şairlerimizin hatıralarmı yad etmek üzere dün gece "edebi bir müsamere" tertib etmiştir. Müsamere mümtaz tarihçi ve ediblerimizden M. Turhan Tan'ın, kadın şairlerimiz hakkında verdiği konferansla başlamıştır. M. Turhan Tan, bu konferansmda evvela şark efsanelerinden şiire verilen kıdemi anlattıktan sonra ilk kadın tebessUmünün şiir sayılabileceğini, Araplarda ve Acemlerde şair kadınlann neden Türkierden fazla olduğunu anlatmış ve bu vesileyle tslam Arap istilası ..şark ve garbe kol saldıktan sonraki içtimai vaziyeti kısaca telhis etmiştir. 27 Mart 1937 Bundan sonra meşhur, divan veya mecmua sahibi kadın şairlerin edebi ve içtimai mevkilerinı tahlil etmiş, Zeynep, Diyarbekirli Sırn, Mihri, Ayşe, Hubba, Sıtkı Ümmetullah, Ani, Fıtnat, lkinci Fıtnat, Habibe, Saffet, Şeref, Feride, Leyla, îkinci Leyla, Migâr Binti Osman, thsan Raif ve Yaşar Nezihenin hayatları ve eserleri üzerinde 19371987 durmuş, her birinden birer, ikişer mısra okumuştur. Konferansçı, Şuküfe Nihal, Halide Nusret, Iffet Halim gibi şöhret ve eser sahibi kadın şairlerimizin mevzuu haricinde tuttuğunu ve bunlardan bahsetmeyi tarihe terkettiğini söyleyerek konferansma nihayet vermiştir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle