Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/10 23 MART 1987 'Bu işi mesleğim olarak görüyorum' 2 Hatice'nin Jale abla dediği ve dışarı gidip çağırıp, geldiği kadını aslında camileriyle ünlü kentimizde tarumıştım. Yıllar önce geniş avlusu olan, yaşlı çınar ağaçlannın gölgesinde, bir haziran öğlesinde masalar donatmıjtı bizim için. Çocukluk arkadaşım C.A. ile Ankara'dan Bursa'ya gelmiştik. C.A, "Bak" demişti, "Buranın bir genelevi var görmeye deger, gel seni gezdireyim." C.A. bir öğretmenin oğluydu. Yaşamının 10 yılını, bu işlere ayırmıştı. Liseyi bitirmiş, İstanbul'da bir süre hukuk fakültesine devarrt etmişti. Yeşilçam'da figüranlık yaptığı 1961 yılında, Recep adlı bir kişiyle tanışmış, bunun aracılığıyla Beyoğlu Abanoz Sokak'ta karargâh kurmuştu. Güçlü, kuvvetli, yakışıklı bir gençti. Tam 10 yıl süreyle birlikte yaşadığı kadınla, Erzurum, Bursa, Diyarbakır, Adana vs. gibi kentlerde dolaşmıştı. Kadın çalışmış, o yemiş, sonunda "ben bu işte yokum" deyip, bir büyük kentimizde ticarete başlamıştı. Şimdi ise evlenmiş, çoluk çocuk sahibi olmuştu. Kendi deyişiyle, "bn işkrden dini ete£ni çekmişti." "Vallahi, bir dairem var, bankada 15 milyon param; 5 yıl sonra çekilirim köşeme, bankafaizifalan yaşar giderimj' gece kalabalık bir masaya çağırdılar beni. Kaçakçı masasıymış meğer. Viski şişeleri gelip gidiyordu. îlk içkiyi o gece tattım. Birinci kadehte bdşım dönmeye başladı. Ama yammda oturan adam trompetçiyi yanına çağırınca ayıldım. Adam trompetin kıçını kulağına dayatıp "Üfle ulan" dedi. Adam 1015 dakika üfledi kulağına. Adam zevk alıyormuş bundan. Sabaha karşı o adamla çıktım. Evine gittik. Yatağa girmeden kulağına yapışıp 1015 dakika bağırdım. Meğer adam bu işten tahrik olurmuş... Gecede Hıkmet Çetmkaya ğırdım. Meğer adam bu işten çok tahrik olurmuş, yalanım varsa ekmek çarpsın. Hepimiz gülmeye başladık... Sordum: On beş yıldır bu işi yapıyorsun. Hiç pişmanlık duymadın mı? Bacak bacak üstüne am. Uzun uzun düşündü... "Zor bir soru bu benim için*' dedi ve devam etti: Kimi zaman sıcak bir yuva özlemi doldurmuştur içimi. Kimin olmaz? Ama beş dakika bile sürmemiştir. Hemen çocukluğum gelmiştir aklıma. Annem, babam, kardeşlerim. Sonra bayram sabahları... Genç kızlığa geçişim... Yoksulluk bizim alın yazımızdı. Kurtuluş evlenmekte değildi. O nişanlım olacak adam, şimdi hangi cehennemdeyse, zengin filan değildi. Sadece yakışıklıydı. Çarşı içinde bir tamircinin yanında çalışıyordu. İyi ki evlenmemişim. Şimdi bu hayattan memnun muyum, değil miyim? Vallahi bir dairem var. Bankada ise on beş milyon param. Kuşadası'nda ise arsam. Daha • beş yıl daha çalışırım. Beş yıl sonra çekilirim köşeme. Banka faizi filan, yaşar giderim işte. Bu işi bilerek yapıyorum, bu benim mesleğim. Yani meslek olarak görüyorum ya da öyle görmek istiyorum. Yaptığım iş gizli kapaklı değil, açık. Orospuluk hiç değil. Jale'nin konuşması Hatice'nin, Ruya'nın ve odaya bu arada giren tüm kadınların yüzünde bir hüzün bulutu geçirmişti. Ama son sözier sanki içlerine su serpivermişti, hemen onayladılar başlarıyla. Ardından çaylar tazelendı. Bu arada telefon çaldı. Kadıniardan biri Jale'yi çağırdı. Koştu ahizeyi kaldırdı: Ulan yine mi sen?.. Başlarım şimdi senin ablana... Hem para veriyoruz hem şey... Daha dun almadın mı hakkını... Evde olmaz, yarın oraya gel... Numara'yı izledin mi sen? İşte o bizim yaşamöykümüz... Ama film biraz abartılmış. Keriz karı var da, artık eskisi gibi değil... Sakın ha, gazeteciyim falan deme. De ki ben romancıyım, hayatınızı roman yapacağım. Sonra fotoğraf da çekme. Gıcık alırlar, dostlan duyar, iyi olmaz... İşte, o çınar ağacının altında kurulan içki sofrasında tanımıştım ben, şimdi karşımda oturan kadını. İlk tanıdığım gün, beni bir hayli zora koşmuştu. Okuyan ama okuduğunu anlamayan bir kadın tipiydi. Odasının duvarları o yıl pek moda olan, posterlerle donatılmıştı. Küçük komodinin üzerinde kitaplan ve türkü kasetleri vardı. lkide bir, hele üçüncü kadehten sonra zırvalamaya başlayınca, "kendine gel gazeteci, biz solcunun allahıyız" diyor, marşlar söylemeye başhyordu. Ama iki dizeden sonra, beni dürtükleyerek, yardıma çağırıyordu: "Gerisini bilmiyonım, yardım etsene..." • Yardım ediyordum... On beş yıl geçmişti aradan. O pembe yanakh, delişmen kadının yerinde sanki bir başkası vardı. Hemen tanıdı beni. "Sizlerin öyküsünii" yazacağım dediğimde, "Eee" dedi, "Ne yazacaksın bakalım, orospuiuğumuzdan öte?" Ben de "yaşam öyküniizü" yanıtını verdim. Sunturlu bir küfür savurdu: 14 Numarayı izledin mi sen? tzledim... 14 İşte o bizim yaşam öykümiiz... Ama film biraz abartılmış. Keriz karı var da, artık eskisi gibi değil... Sakın ha, gazeteciyim falan deme. De ki, ben romancıyım, hayatınızı roman yapacağım. Sonra fotoğraf da çekme. Gıcık alırlar, dostlan duyar, iyi olmaz... Olur ama önce sen anlat, nasıl başladm bu işe... Oturdu, masanın kenarına bir sandalye çekerek. Hatice ona da bir çay getirdi. Jale, derin bir iç çekerek, gözlerini yumdu... Nişanlım olacak adam, Ben, on beş yıldır bu işi yapıyorum. Mersinliyim aslen. Kız enstitüsünün orta bölümünü bitirince, nişanladılar beni. On beş yaşında ya vardım ya yoktum. Nişanlım benden on yaş büyüktii. Ama ben çocuktum daha. Benden küçük iki kız kardeşim daha vardı. Babam bir devlet dairesinde odacı, annem ise bir ev kadınıydı. O nişanlım olacak adam, bir gün beni Pozcu'ya götürdü. Yakışıklı biriydi. O güne kadar erkek eli değmemişti vücuduma. Ben gönül rızamla onun oldum. Bir ay sonra da beni terk edip gitti. Adım orospuya çıkmışö, ama ben orospu değildim. İki yıl sonra da, orospu olmaya karar verip, Gaziantep'e gittim. Yaşımı büyütüp, pavyonda konsomatris olarak çahşmaya başladım. Ve pavyondaki ilk gecesini anlattı uzun uzun. O yıllar, Gazian tep caddeleri sabaha dek cıvıl cıvıl insan taşırmış. Yan yana dizilmiş açık hava pavyonları bir âlemmiş. Bir kahkaha koyuverdi... "Sana bir şey anlatacağım, ölürsiın gülmekten" dedi. "Anlat" dediın. O hâlâ gülüyordu. Çok komik herifti yahu, inan çok komik... Rüya ile Hatice de gülmeye başladılar. Belki kaçıncı kez dinliyorlardı ama onlar da keyiflenmişlerdi. Hatice gene kalktı çay doldurdu Jale ablasının bardağına. O da uzun uzun gerindi. Ardından "Gaziantep'le çalışlıgım pavyon açık havaydı. İçkili yemekli bayağı fiyakalı bir yerdi" diyerek anlatmaya başladı: Kulağına trompet üfleten adam tşte ilk gece kalabalık bir masaya çağırdılar beni. Kaçakçı masasıymış meğer. Viski şişeleri gelip gidiyordu. İlk içkiyi o gece tattım. Birinci kadehte başım dönmeye başladı. Ama yammda oturan babacan bir adam ne zarnan sahnedeki trompetçiyi yanına çağırdı, o zaman ayıldım. Adam trompetin kıçını kulağına dayatıp, "üfle ulan" dedi. Ne bileyim, on on beş dakika üfledi kulağına. Adam zevk alıyormuş bundan. Sabaha karşı işte o adamla çıktım. Evine gittik. Yatağa girmeden önce de, kulağına yapışıp, on dakika ba UZMAN GÖZÜYLE FUHUŞUN PSİKOLOJİSÎ Freud, kadırilara tutucu bakar 2 DR. ATAMAN TAMGÖR nelik 'hazların frenlenmesi' başarılmıştı ve cinsellik ve fuhuş hâlâ işçi sınıfının ve de toplum genelinin hiç de onemli bir sorunu değildi. Foucault, 19. yüzyıl sonundan başlayarak glinümüze uzanan dönemi "iktidarhazyasaklar" dönemi olarak adlandırtr. Artık ViktoryenProtestan dönem aşılmıştır, burjuvazi, kapitaüst çağın görkemini somut olarak görmektedir. Artık hazzın musluğunu açabilir; çünkü tuketim çağıdır bu çağ. Üretilenler tüketilecek ve yeniden üretilecektir. Dolayısıyla cinseilik de tüketilecektir; cinsellik ve kadın bu anlamda birer metadır artık. Cinselliğin tüketim alanına sokulmasıyla birlikte sevgi ve cinseliik ikilisi, kopuşu düzelteceği yerde daha feci bir konuma düladıklan şunlar oldu: Histeriksinırli kadın, cinsel soğuk eş, duygusuz anne, iktidarsızsadistcinsel sapık koca, histerik kız, masturbatuar çocuk ve erken gelişmiş, tukenmiş ergen. Böylece cinsellik sorunsalı önce burjuvazinin, is gücünu denetim altına almak amacıyla ortaya çıkmış ve ancak sonunda burjuvazinin temel sorunu olmuştur. Yani böylece cinsellik 1920. yiızyılda tarihte hiç olmadığı kadar baş belası olmuş durumdadır. İşte tam bu sırada Freud'un psikanalizi imdada yetişir. Amaç, parçalanmaya, dağılmaya başlayan burjuva ve küçük burjuva ailesini toparlamaktır. Ne var ki, psikanaliz ideoloji olarak kadına metanet ve sabır dilemekten öte gidemez ve bu da en çok sol feministleri kızdırır kuşkusuz. Freud'a göre kadın, penisi olmayandır, yani eksik bir insandır ya da kadın, erkek olmayandır. Aslında psikanalize göre erkek ve kız çocuk, ikisi de iğdiş edilmekten korkarlar; erkek çocuk anneye sahip olma isteğinin babası tarafından anlaşılıp penisinin kesileceği korkusuyla anneyi elde etmekten vazgeçip babanın yolunda giderek iğdiş olma korkusundan kurtulur. Kız çocuk ise zaten penisi olmadığı için bir türlü bu korkudan kurtulamaz, ancak anne olup bir çocuk doğurduğunda belki bir penis doğurduğu duşüncesiyle rahatlayabilir. Ne yazık ki eksiklik sürer gider ve işte bu yuzden kadın toplumda edilgen, mazohist ve narsisttir. Freud bu nedenle kadınların hayatta erkekler gibi başarılı olamayacaklarına inanır; çünkü penisle entellektüel yetenek arasında organik bir bağ vardır. İşte kadındaki bu mazohistik ve narsistik özellik nedeniyle erkekler kadınları fahişelik ve kaba cinsel davranışlarla aşağılarlar; bu psikolojik bir zorunluktur, kaçınılmazdır. Kadın, penis eksikliği duygusuyla o denli narsislik bir havaya girer ki, erkeği sevemez ve yalnız penise sahip olmayı arzular. Freud, psikanalizle kadına, onun ezilmişliğine yorum ve çözüm getirecek yerde sorunu kabullenmesini sağlayarak ya da transferans (psikiyatriste bağlanma) geliştirerek daha ileri bir nevroz aşamasına geçmesine yol açar. Bu nedenle psikanaliz, cinsellik ve kadının kurtuluşu açısından gerici olmasa da tutucu bir rol oynar. adın Anadolu'nun bir köyünden gelmiştir. Kimisi kendi rızasıyla, kimisi kandırılarak. Bir, iki, üç ay derken bir erkeğe kapılanırlar muhakkak. Çoğu yiyici erkeklerdir. Bu işi meslek edinmişlerdir kendilerine. Çoğunluğu saf ve cahildir bu kadınların. En azından 5 yılda elde ne varsa kül olur, uçar. "Ne o dostun mu?" diye soracak oldum. Yanıt vermek istemedi. Mınldanır gibi bir şeyler söyledi: Benim üniversiteli... Doktor olacak iki yıl sonra... On günde bir avans veriyorum. Ben ihtiyarlayınca, hastalanınca bana bakacak. İşte o zaman ödeşeceğiz... İyi oğlandır kâfir... Dostum değil, sevgilim (!). Ka DOÇ. Sevgi ve cinselliğin aynşması fahişenin ve fahişeliğin aşağılanmasını da beraberinde sürükledi. B. Alman sosyolog Reimut Reiche, sevgi ile cinselliğin birbirinden kopuşunun soyut bir kavram olmadığını ve burjuvazinin oluşum aşamasında sermaye birikiminin sağlanması ve işgücünün yeniden örgütlenmesi açısından cinselliğin 'aşağıhk ve adi' sıfatını alması gerektiğini vurguluyor. Böylece cinsellik salt zevk için boşuna harcanan bir uğraş olmaktan çıkacak, iş ve sermaye ön plana gececekti. Aynı zamanda cinsellik giderek mekanikleşiyor ve çalışmanın bir ödülu oluyordu; düzenli ve yalnız hafta sonlan 'tatil' sevişmeleri, cinsellikten kaynaklanan doyumsuzluklar hep bu dönemin ürünleridir. 17. yüzyıl başmda belli bir açık yürekliliğin mevcut olduğu söylenir. Davranışlar hiç de gizlilik peşinde değildi; sözcükler aşırı duraksamaya, şeyleı de pek çehre değiştirmeye gereksinmeksizin söylenirdi; insanların yasak olanla hoşgörülu bir içli dışlılığı vardı. Kaba, müstehcen, uyumsuz olanın ölçütleri 19. yüzyıldakilerle karşılaştırıldığında oldukça gevşekti... Dost tutmak nasıl olur? Gülüştük hep birlikte. Ben, "Şu dost tutmak nasıl oluyor?" diye üsteleyince, Jale sürdürdü konuşmasını: Kadın Anadolu'nun bir köyünden gelmiştir. Kimisi kendi nzasıyla, kimisi kandınlarak. Bir, iki, üç ay derken, bir erkeğe kapılanırlar muhakkak. Çoğu yiyici erkeklerdir. Bu işi meslek edinmişlerdir kendilerine. Çoğunluğu saf ve cahildir bu kadınların. En azından ilk beş yıl elde ne varsa, kül olur uçar. Ne zaman ki uyanırlar, kafalanna dank eder, bakarlar ki, elde avuçta bir şey kalmamış. Tekrar yeni baştan. Yani dön baba, dönelim. Ama koca vardır sevgiyle örülen. Ender de olsa böyle ilişkiler görülür o malum sokakta. O da kadını bir süre sonra alır telli duvaklı. Evinin kadını yapar. Ona da sordum, "Hiç telli duvaklı gelin olmayı düşledin mi?" Omuzlarını silkti, acı bir gülümsemeyle: Sorduğun soruya bak!.. Sen bana değil de, acemilere sor bunları. Romantik olmayı unutmayanlara... Gül, suskunluğunu güç duyulur bir sesle bozdu: O hayal, hep hayal... "Doğru" dedi Hatice. "Bizimki sadece avuntu." "Ama senin de dostun var, düşiinmez misin evliligi?" diyecek oldum, sözümü kesti: Bak dost olmak başka, evli olmak başka. Aynı evde oturmaya kalkışınca soğurlar bizden. Ilgisiz kalsan başkasını bulurlar. Fazla sarılsan, şımarırlar. Yani anlayacağın önce bile bile alırlar, sonra en ufak münakaşada geldiğin yeri unutma derler... Boşver... Ha bire geçmiş yüzüne vurulacak. Ayrılınca da her şeye konacak... Zaten onların işine gelmez bizim işten aynlmamız. İsterler ki, hep tükenmeyen bir kaynak olalım... Bizim hayatın kadını sevdiği erkeğe ille de para yedirecek. flindi gibi kabaran bedenler Kolayca birbirine sarılan vucutlar, yetişkinlerin gülüşleri arasında sıkılmadan ve rezalete neden olmadan dolaşan fırlama çocuklar. Bedenler "hindi gibi kabarmaktaydı". Fransız filozof Michel Foucault, "Cinselliğin Tarihi" adlı yapıtımn 1. cildinde boyle soylüyor. Ve Kraliçe Viktorya, cinselliği titiz bir biçimde kapatınca iki yüzyıl boyunca cinsellik yasal olarak, Foucault'un deyişiyle annebabanın yatak odasına tıkıldı kaldı. Tabii yasal olarak, yani görunürde bu böyle oldu; burjuvazi kendi erkini sağlar ve sağlamlaştırırken, sermayesini biriktirip, işçisini çahştırırken, iffetli kansına ya da dürüst kocasına karşı 'namus' peçesini takarken; randevuevieri ve kibar fahişeler ile psikiyatristler ve histeri hastaları arasında değişen dekorlar içinde ikiyüzlü bir cinsellik de sürmekteydi. Ama genelde işgücünün yeniden üretilmesine yö Cinselliğin tüketim alanına sokulmasıyla birlikte sevgi ve cinsellik ikilisi, kopuşu düzelteceği yerde daha feci bir konuma düşer. Çünkü "pazar' daki cinsellik evdekinden çok daha çekici, cafcaflı ve renklidir. Klasik fahişeliğin yanı sıra, grup seksler, sadomazohistik seks, sapık porno ve seks aletleri gibi çeşitlemeler yer alır. şer. Çünku 'pazar'daki cinsellik evdekinden çok daha çekici, cafcaflı ve renklidir. Klasik fahişeliğin yanı sıra grup seksler, sadomazohistik seks, sapık porno ve seks aletleri gibi çeşitlemeler yer alır. Tele kızlar, telefoııla seks, eşcinsel ve transseksüel seksi gibi uygulamalar o güne dek görülrrremiş oranda artar \e durmadan yenileri eklenir. Kuşkusuz kullandığınız seksin ederi de seçtiğiniz programa göre değişir. Örneğin sadistik bir seks gecesinde kullanılan salt bir kamçının ederi 40 dolar idi. Kuşkusuz tüm bu 'güzellikler' yalnızca erkekler içindi ve de kuşkusuz bu parayı ödeyebilecek erkekler için. Yine Foucault'un deyişiyle burjuvazinin bu "cinsel tertibatı"nın topluma sağ StîRECEK SCRECEK TİYATROGÖSTERİ rırıı m i v n* KKM M KK.M V KKFM'I.V I l\l\l\TOt;K\l'M> 0 S C A R ORTAOYUNCULAR BEYOĞLU KUCUK SAHNE rjKENTOYUKULARI S^S 146 35 89 Harbıye FERHANGİ ŞEYLER 143 64 17 144 43 Karf Vı 27 Yeni Oyun NISA SFRF7U IOLGA ASKİNtH T'YA TR OSU Ferhan Şensoy Perş 18 30 Cuma 2ı OC C tescPz 15 301830 İÇİNDEN TRAMVAY GEÇEN ŞARKI 1 nısandan itibarer son 12 oyun Komedi 2 Bölüm Duma: 18.30 (İnd.)21.00 Cumartesi 14.00 Alan Ayckboum NİCE YILLAR Çemberlrtaş İPEK Kadıköv M O D A *M V ş* KEMT 3.HAFTA FATİN (52*53 M ) H.BÖLUM. VON THOTTA KOCANIZI TAZELEYIN PazarPtesı 2115 Carşamoa 1500 PerşCuma 1830 2 «.: 13*00 51 PANGAITI K0MED4 TtYATROSU ROBERT REDFORD .»»«», SYDNEY POLLACK MERYL STREEP < WmwnSmM DOSTLAR TİYATROSU GÖNÜL ULKU n f l GAZANFER 0 Z C A N İ S , TİYATROSU \nf Beyogiu EMEK (12 0015.0018 0021.00) Suadıye ATLANTIKKadıköy KADIKÛY (11 0014 1517.0021 00) Bakırköy RENK (11 3014 3017 3021.00) BENİM AFRİKA'M * BEN i BERTOLT s BRECHT s 24 mart saat 19.15'te Hergun 2ı 00 ^ Pazar 15 0019 00 ^ çarşamba halk gunu }E p lesı saiı oyun yoktur Tel 146 80 91 Şı$lı Meydan KAŞLA GÖZ ARASINDA 1 KÖKLER Pazar 14.00 5 ŞEHİR TİYATROLARI 2329 Mart İSTANBUL BELEDİYESİ UZAKLAR Pazar: 16.30 HMUİYI M.EHTUĞmn. (140 77 20) MICHAEL BOGOANOV DEVIE TTYAmOLARI UH tofHı Ttratr* T«pM>|u CkMh Iry inrt 00A TtYATWmı4a A1İUE) ANHZ0V SÖ2 VEİİYORÜK O^n 3 Bcurr T C. KÜITÜR VC TURİZM •AKANIICI ÛRETİM (Neiat & Saia) rapıım Mehmet Güreli Tahsin Ünüvar ısak*nut) Ahmet Karaferya (Gıtao Murat GÜrol ıKeman) Şuaytp Yeltan (Bası Etora Akün (Davuh NİSAN KONSERİ Tel: 345 60 67 Turhcesı Tomns UVAR Voneten Huseym KATIRCK3ĞLU (Salı 15 00 teı E.Reşit REY/C R«$it REY LÜKÛS HAYAT Voneien Haldun OORMEN (2526 28 29 Manı BİR KBIIKMLİ EFSAMESİ (MIANATHA) Turtıcesı ve Yooelen Vucei ERTEN l2S 26 2829 Mam Erik VOSS DANS EDEN E$EK Turhçesı Can GURZAP Yoneien Hakan ALT1NER IC tesıPazaf i ' 00 oe) KATHAMIU MJIM'UM CMNEIIEH ONURU OaMtİKtGece 23U V*n 20 30 JA * 00 ıe > 2* M a t KMMk U w takr Tlyıtrfl AIM N W S L N A AO D KMAMM11 Btm Oyg" JUMK 2 Boio^ ıS OC' 4 NİSAN'87 18.30 Ortaköy San. Merk. Ortaköy sanat Merkezl Su Direnmenln Turküsudür. Perlhan Savaş / Talat Bulut Yön: Erdoğan Kar OSMANKY GAZİ SİKSMASI ?9 Man Pa;a SU 161 79 43 1200 14 1 5 1 6 MARİA'NIN ÂSIKLARI • Klnafcl Robcrt MKchum John Savage A.M.KMKMLOVSKY Yöneten Serpii AK(LLIOâ4.U K T U f T İMCROUI o 2 Bolu" SâOter H AKM W T W SAL0NU HALDUN DORMEN Perşembe 21 15 (Ind halk gunü! Cuma. 21 15 C tesı 17 3021 15 Pazar 14 3017 30 Bıletlenmız tryatro gıjesı ve Vaickotama'da saVlmaMadır No noortaköv 23 Mart'tan Itlbaren 2115 OYUN BITIMINDEN SONRA HER SAKAKU$U SEMTE IETT OTOBUSU TAHSIS vofıeıen Oben GUNEY EDILMISTIR \C lesiPazar M 00 de> (333 03 97) USKUDAR Claude MAGNiEfl Q2ÜXIZ!nEHIIIBHIiV Muharrem BUHARA DÖNE BÖ>€ Turkçesı AsuOe ZEYBEKOĞLU AYiant FENOİ Avarı YEHOİ Yoncîen Sattuk KAPLANGI Yoneten Engın GURMEN |25 262829 Man) (C lesı Pazar 11 00 de) Oyun Guolef. Carşamba 15 00 20 30 > PerşemDe 20 30 Cuma 20 30 ' C t e s ı 15 00 20 30 Pa^ar T j 0018 30 DMnOV'VM •LWW ?3 Mar 1} 30 Zi \3tmummfwt, F»l« MTEK* SİZ M D6MMB? vartayan »a/an v« v MUGE GURUAN Vd.an ve yoneıen 29 **an Pa/di 'S 00le 39 Uan P»ıv 11 00 x TiyatroCıösteri ilanları hergün bu köşede ÎO • 1645 KOMEDİ TİYATROSU Ergenekon Cad 98 Pangaltı Tel 141 27 37 • 130 00 51 Tel.: 149 69 44 143 54 00 / 254