19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/8 HABERLERÎN DEVAMI 12 ŞUBA T 1987 ABDEVDAKI OLAYLARIN GERÇEK "DDB'nin zarannı 7 yudır bitiyorum" ANKARA (Cumhuriyet Biirosu) Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral, deterjan ürctiminde aktifmadde olarak kullanılan DDB'nin yerine LAB kullanılnıasına ilişkin standart değişikliğiyle ilgili olarak dün Turk Standartları Enstitüsü'ne yazılı talimat gönderdiğini acıkladı. Aral, LAB ithalatında 12 puanlık bir gümrük vergisi indirimi gerçekleştirilerek, üretici firmalar için DDB ve LAB maliyetlerinin aynı düzeye getirileceğini söyledi. Cahit Aral, konuyla ilgili olarak dün yaptığı acıklamada, LAB'a gecişle yılda yaklaşık 18 milyon dolarük bir ithalat yapılması gerektiğinin hesaplandığını da belirterek "tnsanımızın saglıgını dikkate aldıgımızda Türkiye'nin bugünkü ithalat hacmi içinde bu önemli bir rakam degildir" dedi. Aral, Petkim'in bundan sonra da üretmeye devam edeceği aktif madde DDB'nin ise deterjan üretiminde hâlâ bu maddeyi kullanan Doğu Bloku ile bazı Ortadoğu ülkelerine ihraç edileceğini kaydetti. Aral, LAB'a geçişin nasıl olacağına, DDB ile ürctilen deterjan stokları ile firmaların elindeki DDB hammaddesi stoklarının nasıl eıitileceğine ilişkin bir soruya da şu karşılığı verdi: "Şimdi (abialıyla bir geçiş donemi olacaktır. Ama bu nasıl olur, onu daha lam olarak açıklayamıyorum. Avrupa 1980lerde bu sisleme geçti. Onlar nasıl bir geçiş dönemi İzlemişlerse bizde de aynısı olacak. Ticaret ataseliklerinden bilgi istedik. Onlar Avrupa'da geçiş nasıl olmuş, onu arastmp bildirecekler ve bizde de aynı uygıılama olacak. Aynca, biz piyasadaki mcvcul mamul ve hammadde sloklarını da tespil eltik. Piyasada bir iki aylık stok var." Deterjan ureticilerinin aksine, "DDB ile üretilen deterjanlann çevre kirlenmesinin yanı sıra, insan saglıgına da soıı dereee ıararlı oldugunu" ifade eden Cahit Aral, "Ben bunun saglık açısından zararlı olup olmadıgını firmalarla lartışmam. Kn iyisi bilim adamlarına sorulsun" diye konuşlu. Aral, "saglıga zararlı oldugu halde DDB kullanımına bugüne kadar nicin izin verildigi" biv'imindeki bir soru üzerinc de şıınları söyledi: "Ben bunun saglıga zararlı oldugunu 1980'lerdc, Avrupa DDB'den LAB'a geçerken bazı yabancı dergilerde çıkan yazıları okuduktan sonra ögrendim. Ve bunu kendi kendime düşündüm, bizde niye yasaklanmıyor diye. Biz hükümel olduktan sonra da konuyu bir bakan arkadasıma avlım. Ama fazla ilgi gostermedi. Bundan 1.5 yıl önce de konuyu basın araalıgıyla kamııoyuna avtım. O zaman basın da bu konuda bana destek olmadı. Tabii üreticilerin karşı çıkışları da oldu. Fakat ben yine konıınun peşini bırakmadım ve 29 Oeak 1986da yüzde elli LAB şartı getirildi. Müesseseler teknolojilerini ona göre ayarlamaya başladılar ve simdi de gördügünüz gibi yüzde yüz LAB'ı getirdik. Firmalar teknolojilerini şimdiye kadar buna hazırlamıs oldukları için geçiş çok kolay olacak." Sadecc detcrjanda değil, insan sağlığını ilgilendiren tüm konulaıda duyaılı olunıııası gerekti ğini ifade eden Cahit Aral, asbcsli borulardan su alınmaması ve buzdolabında l'azla bekletilen yemeklerin yenmemesi konusunda da vatandaşları uyardı. Aral, asbesli borular ile buzdolaplarında fazla bekletilen yemeklerde kanserojen nıaddeler bulunabileceğini söyledi. "FAHİ!? FİYATA MÜSAADK KTMKM" Uretici firmaların, ithal madde LAB'a dayalı deterjan üretimine başlamasıyla deterjan fiyatlarının da dövi/ kurlarına paralel olarak artacağı biçimindeki görüşlerine de karşı cıktı. Aıal, şunları söyledi: "Bugün kullandıkları DDB de ithal edilen ham pelrole dayalı bir madde. Biz onu düşündük ve gümrük vergilerinde gerekli düzenlemeleri yaparak hammadde maliyetlerini eşitliyoruz. Vergide 12 puanlık bir indirim yapıyoruz. Şunu açıkça söyleyeyim, fahiş fiyal artışları kesinlikle olmayacak, yapamayacaklar, buna kesinlikle mani olurum." Deterjan (Baştarafı I. Sayfada) mesinin yanı sıra hükurnet yetkililerinin de doyurucu açıklamalarda bulunmaması, deterjan tartışmasındaki birçok sorııyu yanıtsız bıraktı. Öncelikle üretici firmaların, "DDB ile urelimden saglıga zararlı olduğu için vazgeçmiyoruz" şeklindeki savunmalarına karşılık, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığı yetkilileri DDB'nin üretimde kullanılmasının, "insan ve çevre saglıgına zarar verdigi" gerekçesiyle yasaklandığını bildirdiler. Bu çelişki, kamuoyunun ilgisini çekmeden geçiştirilirken, bu kez piyasadaki ve firmaların ellerindeki DDB'li deterjanlann satılmaya devam edilip edilmeyeceği sorusu bir sonuca varılamadan ortada bırakıldı. Üretici firmalar, "Zaten biz DDB saglıga zararlıdır demiyoruz. Onun için DDB'li delerjanları satmaya devam cdeeegiz" diyerek, aynı zamanda yüzde 100 LAB ile üretecekleri deterjanlar için yeni bir ambalaj kullanmayacaklarını ve ambalaj üzerinde "Bu deterjan yüzde 100 LAB ile üretilmiştir" ifadesine yer vermeyeceklcrini belirtiyorlar. Bu arada, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın LAB iıhalatından alman gümrük vergilerinin düşürüleceğini açıklamasının ardından, Uretici firmalar, deterjan fiyatlarında yeni bir artışa gitmenin artık söz konusu olmadıgını hatırlatarak, "Yeni kararla tamamen LAB ilhalatı için dışarıya bağımlı olacagu. Ama bizim yıllık talebimiz 2025 bin lon gibi çok çok düşük bir miktar oldugundan, dolara baglı olarak sürekli fiyat artışlarının olacağını tahmin etmiyoruz. Hem DDB'yi hem de LAB'ı pazarlayan uluslararası kartellerin bizim yüzde 100 LAB'a geçmemizle fiyatlarını arttıracakları da dognı olamaz" diyorlar. Bu arada sadece toz, krem ve sıvı deterjanların üretiminde kullanılan DDB yerine tamamen LAB kullanılmasının da soruna tam bir çözüm getirmediği görüşü de yaygın durumda. LAB'ın DDB'ye göre daha kısa süreli çözülebildiğini bclirten uzmanlar, bu konuda şunları söylüyorlar: "Ama sürekli LAB'lı deterjan kullanılacagı için ve bu olay sürekli kendini besledigi için LAB da uzun sürede çözülebilecektir. Böylece insan ve çevre saglıgını en az DDB kadar tehdit edebilecektir. Deterjanlarda kullanılan fosfat da insan saglıgına olmasa bile dogrudan çevre saglıgını etkilemekledir. Bugün Avrupa'da genellikle üretimde yüzde 5 fosfat kullanılırken, bazı iılkelerde bunun sıfırlanması konusunda planlamaya gidilirken, ve bazı ülkelerde ise (örnegin İsviçre'de) kullanımı yasakîanırken, biz hâlâ bu maddeyi yüzde 30 oranında kullanıyoruz." MUSTAFA EKMEKÇİ ANKARA NOTLARI Karaman'ın Ölümü... (Baştarafı 1. Sayfada) SHP'nin "geçici 4'üncü madde" nin kaldırılması konusunda TBMM Başkantığı 'na verdiği yasa önerisinden imzalarmı geri almışlardır. Gerçi yasa önerisi, zaten "yeterli imza olmadığı" gerekçesiyle komisyonu geri gönderilmişti; ama bu yeni işlemin ne anlama geldiği de bir soru işarelidir. DSP Grup Başkanı Cahit Karakaş, bu soru işaretini aydınlatmak için bir açıklama yapmıştır. Ne var ki bu açıklamadan da anlam çıkarmuk zordur. Sayın Cahit Karakaş, "SHP'nin eski siyasilere yasak getiren anavasanın 4'üncü maddesinin kaldırılması konusunda samimi olmadığuv" ileri sürmüştür. Bu tlginç mantık, ancak mizah alamnda bir değer taşıyabilir. Dünkü SHP'Ii ve bugünkü DSP'li milletvekilleh, SHP'li olarak irnzaladıkları yasa ö'nerisinin altından DSPIi olarak imzalarmı geriye alırken "Biz samimi değildik " diyecekleri yerde, dünkü partilerini "samimiyetsızlikle" suçluyorlar. Parti bir örgüttür, tüzel kişiliği vardır. Insan ise bireydir, gerçek kişiliği vardır. SHP yasa önerisinin altına dün altıkları imzayı bugün silen DSP'li milletvekilleri, kendi gerçek kişiliklerini de silmiş olmuyorlar mı? Vaktiyle Meclis Başkanlığı yapmış bulunan Sayın Cahit Karakaş, yapılan garip ve çelişkili işlemin kişiyi kukla niteliğine dönüştürdüğünü hilmeyecek kadar deneyimsiz bir politikacı mıdır? SHP eleştirilebilir. Bu başka bir iştir; DSP de eleştirilebilir. Ancak partileri insanlar oluşturur. Insanların kişiliklerini hiçe indiren particilik ise insan saygısından vazgeçen bir siyaset anlayışının ürünüdür. k k * Özal neşeli (Baştarafı I. Sayfada) "Güzel güçlü Türkiyemden, Anadolu yaylasından gelen selamlar beni çok hislendirdi. Herkese çok teşekkür ederim." Dr. Aslan ayrıca halen ziyaretçilerin çok yoğun oldugunu, bu nedenle sağlığı açısından kısıtlı görüşme uygulamasının sürdürüleceğini söyledi. Geceyi çok rahat geçiren özal'ın tüm hayati bulguları (vital signs) normal seyretti. Bu arada vcrilcn bilgilere göre, Methodist Hastanesi'nde yoğun bakım odasında bulunan Başbakan özal'ı eşi Semra özal, TSİ 22.00, 00.30 ve 02.00'de üç kez ziyaret etti. Ağzında o sırada tıbbi cihazlar bulunduğu için konuşamayan Başbakan özal, eşine gülümsedi ve elini sıktı. Dr. Aslan şöyle devam etti: "Her şey son dereee normal gelişmektedir. Örnegin Sayın Başbakan'a kan bOe vermeye gerek kalmadı, hiç kan verilmedi. B gnıbu RH pozitif kan grııbundan iki ünite güvenlik görevlilerinden, bir ünile de oglu Ahmet Özal'dan daha önce alınmış ve gerektiginde kullanılınak üzere depo edilmisli. Bunlara dokuıtulmadı bile. Başbakan'ın bir gün içinde yogun bakımdan çıkanlmasını beklivoruz. Ancak son karar Prof. Debakey'e aittir. Daha önce de çıkabilir." Dr. Aslan, Özal'ın daha konuşamaz durumdayken el kol hareketleriyle etrafı ile şakalaştığını, kendine gelir gelmez yazı yazmak için kalem kâğıt istediğini işaretle anlattıgını ve etrafındakileri şaşırttığını söyledi. "Başbakan'a daha önce hiçbir şey hatırlamayacagını söylemiştik. Kalemi kâgıdı eline alınca ilk olarak 'her şeyi hatırlıyorum', yazarak şaka yaplı." özal, daha sonra görmek istediklerinin adlarını kâğıda sıraladı. Dr. Aslan'a göre, özal ilk olarak Semra Özal, sonra oğlu Ahmet ve kızı Zeynep ile Houston'da bulunan ANAP milletvekili İbrahim Özbıyıklı'yı istedi. Dr. Aslan, Başbakan'ın heıkesi görmek istediğini, ancak bunun sağlığına zararlı olacağı düşüncesıyle yasaklandığını kendisine yalnızca doktorları, eşi ve çocuklannı görmesine izin vcrildiğini söyledi. Şimdilik özal'ı eşinin günde üç kez, çocuklarının ise bir kez görmesine izin var. Aslan, ameliyat öncesinde ateş ihtimali hesaba katılarak Kepsol adında kuvvetli bir antibiyotiğe başladığını, antibiyotiğe devam edeceğini söyledi. Dr. Aslan, Kepsol ve serum dışında ne gibi ilaçlar kullanıldığı şeklindeki soruya "Çok karmaşık ve degişik ilaçlar kullanılıyor. Bunların hepsini saymamız mümkün degil," yanıtını verdi. öte yandan ABD Başkanı Ronald Reagan'ın geçmiş olsun rnesajı gönderdiği yolundaki söylentilcr Başbakan'ın Basın Danışmanı Can Pulak tarafından yalanlandı. Can Pulak, buna karşın çok sayıda mesaj gcldiğini, bunların arasından bazılarını seçip sıralamanın anlamsız olacağını düşündüklerini belirterek kimlerin geçmiş olsun dileğinde bulunduğunu şimdilik açıklamayacaklarını söyledi. Başbakan'ın, serbest bırakılmasında arabuluculuk ettiği "Wall Streel Journal" gazetesi muhabiri (ierald Seib ve eşinin de özal'ı Houston'da ziyaret ederek teşekkür etmek istedikleri belirtildi. Can Pulak, Başbakanlık Danışmanı Selim Kgeli'ye New York'ta bulunduğu sıire içinde Seib'in bu mesajı ilettiğini belirtti. Bu arada Ncw York'tan Houston'a geçen Türk Kadınını Güçlendirme Vakfı üyelerinden Istanbul Milletvekili I^eyla Yeniay Köseoglu da Başbakan özal'ı "Türk milleti adına" ziyaret ettiğini söyledi. Köseoglu, "Sayın Başbakanı ziyaret ettim. Camın arkasından kendisini gördüm. Selamlaştık. Bana ellerini birleştirerek ANAP selamı verdi" dedi. Leyla Köseoglu ayrıca Türkiye'den belediye başkanları ve parlamenterlerden oluşan 200 kişilik heyetin özal'ı ziyarete geleceğini duyduğunu öne sürdü. (Baştarufı 1. Sayfada) hakları" konulu uluslararası düzeyde bir seminer yapılacak. DlSK'in 13 Şubat 1967'de kuruluşunun 20. yıldönümü nedeniyle Genel Başkan ve Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ASK) Yönetim Kurulu ilyesi Abdullah Baştiirk'ün lstanbul'da Pera Palas Oteli'nde düzenlediği resepsiyon yarın akşam 1921 saatleri arasında yapılacak. Rescpsiyona katilacaklar arasında 99 ülkeden toplam 82 milyon üyeli 144 kuruluşun bağlı bulunduğu Uluslararası Hiir fşçi Sendikalan Konfederasyonu (ICFTU) Genel Sekreteri John Vanderveken, 80 Ulkeden bağlı 86 kuruluşu ile 15 milyon üyeli Diinya İş Konfederasyonu (DİK) Genel Sekreteri Jan Kulakovvski, ile 21 Batı Avrupa ülkesinden 35 kuruluşun bağlı olduğu 44 milyon üyeli Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ASK) Genel Sekreteri Malhias Hinterscheid'de bulunuyor. Resepsiyona ayrıca 19 ülkeden çok sayıda sendikanın yöneticileri ve uluslararası ilişkilerden sorumlu sekreterleri de katılacak. SHP Genel Merkezi'nden yapılan açıklamaya göre, yine Istanbul Pera Palas Oteli salonlarında 14 şubatta yapılacak seminere ILO Genel Direktörü ile ICFTU, ASK ve DİK genel sekreterlerinin de aralarında bulunduğu 50 kadar yabancı sendikacı katılacak. Seminerde, DİSK Genel Başkanı Abdullah Başliirk ile TürkIş Genel Başkanı Şevket Yılmaz, her iki konfederasyonun yöneticileri ve Haklş yetkililerde hazır bulunacak. "Dcmokrasilerde Işçl Sendikalarının işlevleri ve Hakları" konulu seminere eski Başbakanlardan Bülent Eeevit vc Süleyman Demirel ile çeşitli demokratik kuruluşların başkanları ve Almarıya'dan Yeşillerin bazı parlamenterleri de davet edildi. SHP, MKYK üyesi Muzaffer Saraç dün İstanbul'da gazetecilerin katıldığı bir sohbet toplantısında seminer hakkında bilgi verdi. Seminere yurtdışından katılacak sendikal kuruluş yöneticilerinin bir bölümünün isimleri şöyie: • Francis Blanchard: (Uluslararası Çalışma örgütü (ILO) Genel Direktörü). • Jan Kulakovvski: (Dünya tş Konfederasyonu (DİK) Genel Sekreteri). • John Vanderveken: (Uluslararası Hür Işçi Sendikalan Konfederasyonu (ICFTU) Genel Sekreteri). • Mathias Hinlerscheid: (Avrupa Sendikalan Konfederasyonu (ASK) Genel Sekreteri). • Bjern Peterson: (ETUC Genel Sekreter Yardımcısı). • Baudeuin Jnkheere: (ICFTU Türkiye sorumlusu). • Jean Gayetot: (Belçika Genel İş Federasyonu (FGTB) Genel Sekreteri). • Franko Marini: (ltalya İşçi Sendikalan Konfederasyonu (CISL) Genel Sekreteri). Norman Willis: (lngiltere Işçi Sendikalan Konfederasyonu (TUC) Genel Sekreteri). • Gerd Muhr: (Alman lşçi S e n d i k a l a n Birliği (DGB) BaşkanvekiliILO Işçi Kurulu Başkanı). • Hans Engelberts: (Uluslararası Kamu tşçi Sendikaları Konfederasyonu (PSI) Genel Sekreteri). DISK'e özal'ın doktoru Prof. Debakey de sürekli olarak başbakanla ilgilenerek son durumu konusunda dışarda bekleyenlere bilgi aktardı. (Fotograf: a.a.) Houstorfa çiçek yağdı (Baştarafı 1. Sayfada) de arttınlır" dedi. Tiırgut özal'ın da ameliyat öncesi TRT aracılığı ile kamuoyuna yaptığı acıklamada çiçek paralarının eşinin başkanı olduğu Türk Kadınını Tanıtma ve Güçlendirme Vakfı'na bağışlanmasını istemesine karşılık, bugüne kadar vakfa 10 kişiııin bağış yaptığı öğrenildi. Vakıf ilgilileri, bağış yapanların isimlerini ve miktarını açıklamadılar. Özal'ın, çiçek paralarının Türk Kadınını Tanıtma ve Güçlendirme Vakfı'na bağışlanmasını isteyen dileğine karşılık dün toplanan ANAP Başkanlık Divanı, bağışların FakFukFon'a yapılmasını kararlastırdı. Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Keçeciler'in başkanlığında yapılan ve bir saat süren toplantıda özal'ın sağlık durumu değerlcndirildi. Keçeciler, Başkanlık Divanı'nın başta Cumhurbaşkanı olmak üzere muhalefet partilerine ve bütün vatandaşlara Başbakanın amelıyalına gösterdikleri ilgidcn dolayı teşekkürlerini bildirdi. Çiçek pazarlarının FakFukFon'a ya da başka yardım kuruluşlarına bağışlanmasını da isteyen Keçeciler, bağışta bulunanların adlarının daha sonra partinin yayın organı "Pelek"te yayımlanacağını acıkladı. Aralarında Erdogan Demirören'in de bulunduğu bir grup işadamı dün Istanbul Anakent Belediye Başkanı Bedrettin Dalanla birlikte özal'a geçmiş olsun dileğinde bulunmak üzere ABD'ye gitti. Nevv York'ta bulunan Türk Kadınını Tanıtma ve Güçlendirme Vakfı'ndan 9 kişilik heyet de dün Houston'a geçti. ÖZAL'A ÜÇ BİNDF.N FAZLA MESAJ Özal'a 3 binden fazla mesaj gcldiğini söyleyen Başbakanlık Danışmanı Selim Egeli, sabahleyin ABD Başkan Yardımcısı George Bush'un telefon ettiğini söyledi. Bush, "Başbakan ile konuşabilir miyim" diye sordu. Egeli ise bunun ınumkün olmadıgını, kendisinin yoğun bakımda tutulduğunu söyledi. Bunun üzerine Bush, Özal'a geçmiş olsun dileğinin iletilmesini rica etti. Başkan Reagan'ın ise geçmiş olsun mcsajını özcl bir kurycylc Houston'a yolladığı, kuryenin halen yolda olduğu belirtildi. Bu arada Milli Güvenlik Kotıseyi Danışmanı Frank Carlucci'den iki mesaj geldiği, bunların doğrudan başbakana geçmiş olsun mesajları olduğu belirtildi. Dün sabah telefon ederek acil şifalar mesajı iletenler arasında, Virginia senatörü Senato Dışilişkilcr Komitesi üyesi Robert Byrd, milletvekili Stephen Solarz, lslam Konferansı Başkanı Şadli Klibi, Temsilciler Meclisi Başkanı Jim VVright de var. Türkiye'den ise yüzlerce işadamı ve siyasi aradı. Bunların arasında DSP adına Ecevit'i temsilen Cahit Karakaş, DYP adına ve Süleyman Demirel'i temsilen Hüsamcttin Cindoruk da vardı. Selim Egeli, Demirel'in özel olarak telefon etmek istediğini, ancak özal'ın henüz telefonlara cevap veremeyecek durumda olmasından daha sonra arayacağını kaydetti. Bu arada, KKTC Cumurbaşkanı Rauf Denktaş, Cumhuriyet Meclis Başkanı Hakkı Atun ve Başbakan Derviş Eroğlu, TİSK Genel Başkanı Halit Narin, TürkIş Genel Başkanı Şevket Yılmaz da Başbakan özal'a gönderdikleri mesajlarla acıl şifalar dilediler. Hindisian Başbakanı Rajiv Gandi de, dün Milletlerarası Ticaret Odası tarafından Yılın işadamı seçilen Vehbi Koç'a ödüli'iiü verdikten sonra, Başbakan Özal'a 'geçmiş olsun' dileklerinin iletilmesini istedi. Filistin (Baştarafı I. Sayfada) gedeki diğer Sünni gruplardan destek istediler. Adının açıklan masını istemeyen Filistinli bir yetkili, 35 bin göçmenin yaşadığı Burç El Barajni kampında çocukların fare yakaladığını, kadınların farelcri pişirdiği ve başta çocuklar ve hastalar olmak Uzere kampta bir süredir fare yendiğini söyledi. Bölgedeki iki kamp, Burç ElBarajni, Şatilla vegüneydeki Raşidiye arasında açhğın en çok Burç El Barajni'de etkili olduğu vc kampta "gerçek bir açlık krizi" yaşandığı kaydediliyor. Filistin Kurtuluş Örgütü'nün bir sözcüsü, "Oradaki insanlanmız kampta bulunan tunı kedi ve köpekleri yediler, sıra farelerde" dedi. Bu arada Güney Lübnan'daki Raşidiye kampında da gıda sıkıntısının giderek arttığı ve tıbbi malzeme ve ilaç sıkıntısı nedeniyle hasta ve yaralıların tedavi edilemediği bildiriliyor. Bir Filistinli yetkili Raşidiye göçmenlerinin yabani otlar yemeye başladıklarını ve ilaç yokluğu nedeniyle yaralıların çoğunda kangren oluşmaya başladığını belirtti. Lübnan'daki Filistin kamplarını kuşatma altında tutan Şii EMEL Hareketi, Burç El Barajni kampına dün gönderilen yiyecek ve ilaçlan 24 saat engelledi. Hareketin Iideri Nebih Berri, Fransız özel radyosuna yaptığı acıklamada, "Kamplara yiyecek gönderilmesini engelleyen EMEL degil, Sayda'nın dogusundan çekilmeyi reddeden Filisünlilerdir " şeklinde konuştu. Filistinliler, kampların yiyecek beklerken, dün yoğun bir bombardımanla karşılaştığını ve bu bombardıman sırasında, çocuğuna ot yolmak isteyen bir kadının öldüğunu, 6 kişinin de yaralandığım belirttilcr. TÜRKİYE'NİN ÇAĞRIS1 Öte yandan Türkiye, Lübnan'daki Filistin mülteci kamplarında yaşanan açlık sorununa en kısa zamanda çözüm buluııması çağnsında bulundu. Dışışleri Bakanlığı'ndan yapılan acıklamada "12 yıldır I übnan'da vuku bulan trajik olayları büyük bir üzüntü ve endişeyle izleyen Türkiye, son aylarda bu Ulkede bütün şiddeliyle devam eden, birçok masum insanın can kaybına ve maddi zarara sebep olan Kamplar Savaşına bir an önce son verilmesi gerektigine inanmaktadır" denıldi. Eski polis müdürlerinden Fevzi Kamman, Ankara'da öldü. Geçen hafta cuma günü, doğum yeri olan Hopa'da toprağa verildi. Yürek durmasından ölmüştu. ilacını bile ağzına alamamıştı. Amerika'lara da kimse göndermedi. (Bu arada, Turgut Bey'e, 'Geçmiş olsun!' demek isterim) Yıllarca görev yapmıştı Polis müdürlerıne, daire başkanlıklarına dek yükselmiş, ancak gerici iktidarlar gelince emekliliğini istemiş, ayrılmıştı. Fevzı Karaman okurumuzdu. Arada bir, gazetedeki küçük odama gelir, saatlerce otururdu. Çok inceydi. Ben sizi çok rahatsız odiyorum, ama görmeden, konuşmadan edemlyorum. derdi. O günün önemli bir konusunu açar, düşüncelerini söylerdi. Dil Tarih'e gitmiş, bir de arkeoloji bitirmişti. Trabzon'un "Sumela"sına aşıktı. Karadenize gitti mi, kesinlikle Sumela'dan, oralardaki siyasal gelışmelerden söz eden mektuplar gönderirdi. Bunların çoğunu yayımlayamazdım. Anlayışlıydı. Sizin ışınız çok, konunuzçok, fırsalbulursanız yayımlarsınız... derdi. Büroya gelen arkadaşlara, Fevzı Karaman'ı tanıştırırdım: Emeklı emniyet müdürlerinden Fevzi Karaman, benim dostum! derdim. Bazı okurlann, bir emniyet müdürü ile tanışırken, şaşkınlıklarını sezerdim. Içlerinden, "Canım, ne de olsa polis işte! Ekmekçi'nln yanında ne arıyor acaba?" diye geçirdiklerini anlardım. O da anlardı. Kuşkucu okurla, az sonra sıkı dost olduklannı görür, onlar konuşurken ben işime, telefonuma bakardım . Bir gün Semavı dınleri küçük düşürenleri cezalandıran yasa, Mecliste daha görüşülmeden, bu konuda bir mektup yazdı, gönderdi. Ankara'dan mektup gönderirdi Ankara'ya. Mektup oldukça sertti. Başına dert açacak tümceleri çıkararak yayımladım. Sonra, yayımlandığı için teşekküre geldi. Içi de doluydu Sayın Ekmekçi, yasa temelinden sakat! Bizim insanımız Allah'ına sövor de, sever de! Bu ikisi arasında bir şey, buna klmse karısamaz! Tavlada zar gelmez, Allah'a söver, işi ters gider Allah'a söver, sonra da tövbe eder, bu böyledir... Mektubun yayımlanmasından az sonraydı, bir gün telefon rehberinden telefon rehberinden telefon numarasını bulan bir tutucu, Feyzi Karaman'ı arar: Ekmekçı'ye yazdığınız mektubu okudum, o ne biçim şey uylel glbisinden gözdağı vermek ister. Fevzi Karaman'ın Karadenizli tepesi atar: Ne demek isteysun? Görüşellm! Görüşelum! Ama, nerde? Ben seni tanımayrum! Ben sizi tanıyorum, der tutucu adam. Kızılay'da Gima'nın önünde, saat 12.00'de bekleyeceğim. Geleceğum! der Fevzi Karaman, olayın gelişmesinı daha sonra şöyle anlattı: Sayın Ekmekçi, 11.30'da evden çıktım, (Yenimahalle'de otururdu) dolmuşla Kızılay'a Indlm. Evden çıkmadan, sandığı açtım, tabancamı belime soktum. Ben tabanca hiç taşımam, ama taşıma Iznim var. 'Ne olur ne olmaz diye' aldım. Kızılay'a Gima'nın önüne geldim. Adam, kim acaba? Bana nereden saldıracak bilmiyorum. Sağa sola bakınıp Oyle bekliyorum. Sonra, eve döndüm. Eşim söyledi, ben çıktıktan sonra, bir adam aramış, 'fevzı Bey'le görüşmek istiyorum' demiş. Eşim: Biraz önce tabancasını beline takıp çıktı, nereye gittiğini bilmiyorum! deyince, adam telefonu çat diye kapamış... O anlatırken, ben gülmekten kırılıyordum. Fevzi Bey, sahi Kızılay'ın göbeğlnde düello edecek mlydin? Yok canım, ama önlemini almak lazım. Ne olur ne olmaz diye, tabancamı aldım! dedi. Güvenlikte, ışkencelerden, işkencecilerden yakınırdı. Hiç ışkence yapmadığı için kıvanç duyardı. Açık sözlüydu. bir gün sormuştum: Peki, mektuplan açar mıydınız? Ben açmazdım, ama açılırdı. Bu görevdeki arkadaşım, yakın masada çalışırdı. Nazım Hikmet, Türkiye'den kaçtıktan sonra, dışandan yo ladığı mektuplar açılırdı. PTVden bize gelir, açılıp okunduktan sonra Münevver Hanım'a gönderilirdi. Tabii açılıp kapanırken zarf yıpranır, me tubun açıldığı belli olurdu. Bazen de, Nazım'ın mektuplarını açmadan gönderirdik Münevver Hanım'a. Münevver Hanım, mektubunu açmadan bize yollar, 'Mektup galiba açılmamış' derdi. Biz, bundan çok utanırdık! Bir gün şöyle bir olayı anlattı Fevzi Bey PTTden yine bir dolu mektup gelmişti. Masa arkadaşım, açarken birinı bana gösterdi, 'Bak dedi, oku!' mektup bir ihbar mektubuydu. Yıl, 196162'ler. Talat Aydemir'in ihtilal girişiminden önce. Mektubu ya zan adını vermiyor, ancak 'Talat Aydemir'in yakjnda ihtilal girişiminde bulunacağını' yazıyordu. Başbakan o zaman Ismet Paşa. Arkadaşım: Ben bu mektubu, Başbakan'a haber vereceğim! dedi. Haber verdi. Ismet Paşa: O mektubu bana getirin, mektubu açan da gelsin! demiş. Arkadaş gitti. Ismet Paşa, ihbar mektubunu okumuş, sonra hafifçe gülümseyerek, 'Mektuplan bir daha açmayın' diye azarlamış... Bu olayı, çok önceleri, bir "Ankara Notları"nda yazmıştım. Mektubu açan arkadaşının adı Vedat'tı, ama ben "V'diye yazmıştım. Fevzi Bey bir gün geldi: O, mektup açan arkadaş vardı ya, dedi, üç gün önce öldü! Fevzi Bey'le kimileyın bir resım sergisine birlikte girtiğimiz olurdu. Bir gün birçok galeriyi dolaşmış, görmediğimiz sergileri görmüstük. Fevzi Karaman ölünce, çocukları, yeğenleri, yakınları beni de aradılar. Bir dostumu yitırdigimi bilıyorlardı... * * * O z a l y ü r e ğ i n i ANKARA'dan (Baştarafı I. Sayfada) • Yağlı besinler: Kaymak, krema, çikolata, pasta, yağlı unlu soslar, kuruyemiş, kek, bisküvi, kurabiye, börekler. • Kolesterol bakımından zengin yiyecekler: Kırmızı et. Özellikle yaglı kuzu ve koyun eti, yumurta, sakatat, yani karaciger, işkembe, böbrek, paça, dil, dalak, beyin. Midye, karides, istakoz, havyar, süt. • Bir günde 2 kesme şeker, bir tatlı kaşığı bal veya bir tatlı kaşığı reçelden fazlası. özal'ın ayçiçeği, mısırözü, soya veya pamuk yağı ile pişmiş yemekler yemesi bundan sonra kaçınılmaz hale gelecek. Beyaz ekmek olmamak koşuluyla günde ince bir veya iki dilim kepck ekmeği yemesine ise izin var. Sağlık uzmanlan bypass ameliyatı geçiren hastalarin en erken bir hafta, en geç de 10 gün içinde hastaneden taburcu cdilebildiklerini, normal yaşamlarına da cn geç iki ay içinde dönebildiklerini belirtiyorlar. Bu, daha erken de olabiliyor. Uzmanlar, bypass amcliyatı geçiren hastanın kesinkes stres altında kalmaması gerektiğini vurguluyorlar. Uzmanlara göre bu tür hastalar yüreklerini geniş tutmak, hiçbir şeye sinirlenmemek zorundalar. Uzmanlara göre bypass ameliyalıyla yenilenen kalp damarının yeniden tıkanması tehlikesi var, ancak bu tehlike yakın bir olasılık değil. Kalp uzmanları, yenilenen kalp damarının ne kadar zamanda tıkanabileceği yolunda bir tahminde bulunmuyorlar, "Bu kesinlikle olmayabiİir de" diyorlar. YALÇIN DOĞAN Meclis koşelerinde ya da Ankara kulislerinde şu ya da bu nedenle hafif hafif eleştirenler, "Beni gö'revden alırsa, ben de bir daha kendisiyle çahşmam artık " diyenler, şimdi Başbakana her konuda hak veriyorlar. "Başbakandır, anayasal hakkıdır, genel başkandır, partiyi kendisi kurmuştur'' diyerek özal 'ın her türlu kurarını "saygıyla karşılayacaklanm'' belirtiyorlar. Bu arada "işi en zor olanlardan" biri, kuşkusuz "Başbakan Vekili" Kaya Erdem. Herkes şunda hemfikir: özal birkaç gün sonra Houslon 'daki hastaneden talimaılarım yeniden yagdırmaya başlar. Ama, o tarihe dek kararlar burada alınacak. "Hangi karar, nasıl alınacak ?''. Ankara 'da hükumette ve partide görevli olanları en çok sıkışııran soru bu. Tümii dua ediyor, "İnşallah kritik bir karar alınmak durumunda kahnmaz "• Dolayısıyla Kaya Erdem, "rutin işleri kaza yapmadan götürür". Başbakan özal'ın parti ve hukümetteki "tek adam" niteliği öylesine su yüzune çıkıyor ki, A NAP'taki duygusallık herkesin gözlerinden okunuyor, parti yönetimini temsilen "kimin Houston 'a gideceği" parti yönetiminde lartıştnayu yol açıyor. Ve Houslon 'a dof.ru yola ilk çıkan Güneş Taner oluyor. (Baştarafı 1. Sayfada) Ankaraya döneceğı gün "67 ili temsilen" 67 ilden gelecek yönetıcıierın katılacağı "muazzam bir tören". Bu arada, yani hemen şu sıralarda, yine Türkiye'nin dört bir yanında kurbanlar kesiliyor, adaklar adanıyor. ANAP'lılar en duygusal anlarını yaşıyor. Duygusallığa kendini kaptıranlar arasında "bakanlar da var. "Partinin üst düzey yöneticileri"de var. önceki akşam Genel Sekreter Mustafa Taşar ile "ANAP'ın yeni kamuoyu oluşturma uzmanı" Güneş Taner telefonun başına geçiyorlar. Tek tek tüm bakanları aruyarak Özal'ın son sağlık durumuna ilişkin bilgi veriyorlar ve ardından "Sizin bölgeden partililer ar.arsa, bu bilgileri lutfen aktarın" diye ekliyorlar. Özal bir kalp ameliyan geçiriyor. Ama, herkes biliyor ki, döndukten sonra, "partide ve hükumette küçük çapta da olsa bir ameliyatı" bu kez kendisi vapacak. tşte, tatn bu noktada duygusallık, dozunu bıraz daha yukseltiyor. Önce hafif bir alınganlık bakanlarda. Çünkü, özal Amerika'ya gitmeden once hemen hiçbir bakanla ya da Bakanlar Kurulu 'nda toplu bir biçimde "ameliyat olasılığınüan" söz etnüyor. Oysa, şimdi öğreniyuruz ki, kendisini ameliyat eden Dr. Debakey bundan birkaç ay önce Istanbul'a geliyor ve özal 'a bir konsultasyon yapıyor. Ameliyat o tarihte "ikisi arasında" kararlaştınlıyor. Bir yandan bunu "yeni duyan bakanlar" hafif bir iç geçiriyor, bir yandan da "Özal'ın hükumette ve partideki ameliyatını" duşunuyor. Özal'ı Amerika'ya gitmeden önce zaman zaman Ankara'da bir dolu sergi vardı. Tanbay'da, Mustafa Altıntaş'm resimleri ilginçti. Fotoğraf desen, değil. Ama fotoğraf gibi. öylesine ustalıkla yapılmış. Mustafa Altıntaş'la, Parıs'te tanışmıştım. Ataol'la birlikte, işliğine (atelyesıne) götürmüş, orada oomon balığı ile şarap içmiştik. Tanbay'da sergi açacağını o zamandan biliyordu ya, elim değmedi, yazamadım. Mustafa Altıntaş, Cumhurıyet'e Paris'ten sanat yazıları yazıyordu. Mustafa Altıntaş'm sergisiyle ilgili, yakında Doç. Dr. Cenglz Gü/eç'in bir yazısı çıkacak Cumhurıyet'te.. Erdal Bey, Altıntaş'm sergisine çiçek gönderdi. Ülkü Yalım'm, "çıplaklar"t, Ankara Sanat Kurumu'nda sergilendiğinde, 'jönen'deydim. Açılışa gidemedım ama, sonra gördüm. Ulkü'nün bir yanda çıplakları, bir yanda gecekonduları. Sergi kapanmadıysa görün. Gönül Duranoğlu'nun sergisi, Türkingıliz Kültür Derneği'ndeydı. Mustafa ŞerıfOnaran, ÖzelArabul, kızı EceArabul, yayıncı Mellh Ergun Sanat Kurumu yöneticileri de, Ozer Arabul, Mustafa Şerife. Biz Sayın Ekmekçi'yle üçüncü kez tanışıyoruz! dedi. öyle utandım ki.. Mılli Piyango "Talih Kuşu" Sanatevi'nde de Kayıhan Keskinok'un ögrencılerinin sergisi vardı. öğrencı deyince, öyle çolukçocuk değil, emekli olanlar var aralarında. "Sanat YapımKeskinok işliği"r\den bunlar. Prof. Sadun Aren'm eşi Munıse Aren, en yeni öğrencilerden, üç aylık. Ressamlar içinde bir mi, iki mi erkek var, gerısı bayan. Ressamların adları şöyle Sezai Kara, Alev Atılgan, Bllge Amcaoğlu, Nermin Ayrım, Aynur Pehlivanlı, Yaşar Ercoşkun, Sitare Tolunay, Gülten Gökay, Yurdanur özdin Günsel Ural, özgül Sungur, Yücel Bayar, Meziyet Kurgan Melihe 7ekin, Nursel Akalın, Zahide Akalın, Zahide Yükseler, Celal Oztürk, Nesrin Demırel, Kaniye Göral, Necla Bulut, Güneş Sümer, Munlse Aren, Meml Blngöl, Ayten Tımuroğlu. Gönül Ongun, Yüksel Tansel, Güzin Ka Kayıhan Keskınok, herkesin resim yapabıleceğini, resmi sevebileceğini gösierıyordu, öğrencılerının sergisiyle. O tam bir eğıtıciydi. Gazi Eğıtım'de resim öğretmeniyken, ismet Paşa, geldiği bir gün, Kayıhan Keşkinok'la göruşmüş, resim anlayışı ile ilgili geniş bilgi almıştı. Orhan Ural anlatmıştı, fıkra şöyle: "Bıri birpapağan almaM İster. Papağan satıcısına gider, fiyatlarını sorar. Adam, ilk papağan için 'Bir milyon lira' der. 'Aman; nasıl olur, bir papağan bir milyon olur mu?' diye karşı çıkar. 'iyi ama, der adam bu papağan üç dil biliyor!', 'Peki şu papağan?, 'O beş yüz bin lira, bir dil biliyor' Alıcı, üçüncü papağana bakar Herhalde o daha ucuzdur' diye düşünür. Onu sorar. Satıcı, 'O papağan, der, iki milyon!' Alıcı: Nasıl olur yahu der, onun ne özelliği var? Bu ikisi de ona 'Hocam' diyorlar!" BAKIRKOY 3. SULH HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN Esas No: 1985 / 2072 Karar No: 1986 / 1750 Erzincan, Kemah Beşikli Köyü cilt 031/01 sayfa 79, kütük 3441'de nüfusa kayıtlı 1967 doğumlu Erol Köse'nin hacr altına alınarak M.K.'nun 369. maddesi gereğince aynı yerde nüfusa kayıtlı babası 1939 d.'lu Zeynel Köse'nin vclaycti altına konulmasına 11.12.1986 tarihinde karar verildigi ilan olunur. B: 1281 IJlfRAMKO SANAT MERKEZI İLAN İZMİR 2. İCRA TETKİK MERCİİ HÂKİMLİĞİ'NDEN Dusya No: 1986, 1351 Alacaklıları ile konkordato akdetmek üzere mühlet talebinde bulunan \e Izmir 927 Sokak No: 2024'le ayakkabı ımalaı vc satışı ile i^tıgal eder Mehmel Recep Barıjık ve oğulları Ahnıel Ha>rellin Barışık ve ortakları Koll. Şirkeline 25 11.1986 tarihinde verilmiş olan iki aylık muhleıın 26.1.1987 larihınden ilibaren llK'nun 287. maddesi gereğince ve konkordato komıserliğınin talebi Uzerine iki ay daha u/aulmasma. 26.1.1987 tarıh ve 1986/13511119 sayı ile karar verilmisıir. Keyfiyet ilan olunur. 26.1,1987 Basın: 12390 Nermin Pura Resim Sergisi 122 Şubat Atıye Sok Vuva Apl 8/2 Teşvıkıye 141 77 09
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle