18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 ARALIK 1987 KÜLTÜRYAŞAM CUMHURİYET/5 BEHİÇ AK MÜZtK FİLİZ ALİ KtM KÎME DUM DUMA 25 Aralık 1987İDSO konserini yöneten Gürcü şef C Kahidze: Yorumcu her an tetikte obııah Gürcü şef Cansung Kahidze, 1973'ten beri Gürcistan Devlet Senfoni Orkestrası'nın yönetmeni. Kahidze bir orkestramn yöneticisini sık sık değiştirmesine şiddetle karşı çıkıyor ve orkestralann kişilik kazanmalan, teknik ve müzikal kusursuzluğa ulaşmalannm uzun vadeli, sabırlı bir çalışma ile gerçekleşeceğini vurguluyor. Bizim orkestrada şef beğenmeme hastalığı vardır. Birinin bageti kötüdür, ötekinin karakteri zayıftır, bir başkasının da tipini beğenmezler. Konserlerin başarısını şefin iyiiiğine ya da kötülüğüne bağiarlar. Bu doğru ama eksik bir işlemdir. Çünkü bir konserin başarılı olması "iyi orkestra+iyi şef = iyi konser" işlemi sonucu gerçekleşebilir ancak. Tek başına şefin iyi olması, konserden iyi sonuç alınmasma yetmez. Kahidze de dahil olmak üzere hiçbir şef, karşısmda kendi başına buynık bir orkestra istemez. Orkestra, alrnasını bildiği gibi vermesini de bilecek... Sonuç olarak ortaya çıkan durumu Ülkü Tamer'in dizeleriyie şöyle açıklayabiliriz: "Hem derani bilmiyor/hem de şişman herkesten..." 25 Aralık 1987 İDSO konserini yöneten Gürcü şef Cansung Kahidze, çocukken hayal gücumuzü harekete geçıren Hacı Murat ya da Şeyh Şamıl gibi Kafkas kahramanlannı anımsatan dimdik, sert görünümlü, coşkulannı örtmeye gerek görmeyen tavrıyla artık yok olmaya yüz tutan mertlik kavramını şahsmda yaşatan son örneklerden biri sanlci. 5i Î 09VN!ODU»! P İ K N İ K PİYALE MADRA ( SAMCA V t KAHİDZE İDSO'nun hafta sonu konserinde piyanist Ayşegul Sarıca Beethoven'in 4. Piyano Konçertosu'nu yorumlarken, orkestrayı şef Cansung Kahidze yönetti. (Fotrjijraf: Lale Fıtoökı) Kahidze ile dereden tepeden konuşulmuyor. Orkestralar, orkestra şefleri, Gürcistan, glasnost, özgür olma, özelükle sanatçımn özgürlüğü, müzik ve müzik disiplini gibi konularda ise Kahidze'nin dili çözulüyor. Disiplin dediysek, öyle "prtrvaya gcç kaldı, ya da gelmedi, şefe karşı çıktı, dersini yapmadı" gibi çocukça disiplinden söz etmiyoruz. "Müzik disiplini. muzige saygı demek önce" diyor Kahidze. Avlanmaya hazır bir dişi aslan kadar tetikte olacak müzik yorumcusu. Büıün duygulan ve dikkati her an ortaya çıkabilecek bin türlü sürprizi anında algılayabilecek kertede hazır, sinir uçlan hassas, refleksleri şasmaz olacak. Usta bir satranç oyuncusu belleği ile önceki ve sonraki hamleleri aklında tutacak. Dikkati bir saniye bile dağılmayacak. Söylenenleri anında uygulayacak, bir gün önce yaptıklarını bir gün sonra unutmayacak. Aksi halde müzisvenin hayatı buz üzerine yazı yazmakla gecer. Boşu boşuna, taş üstüne taş koymadan, dün öğrendiğine bugün yenisini katmadan yaşamaruD ne anlamı var? Kahidze, yolunu tırnaklanyla kazarak açmış. Leningrad'da ya da Moskova'da değil de Tiflis'te doğmuş olması onun daha baştan bu yanşta avantajlı olmadığım gösteriyormuş. Tiflis'ten yola çıkıp, görünur görünmez engelleri aşıp, ününü yurdunun dı$ına taşırması müzik disiplinine uymarun, demir gibi bir iradenin, nişan aldığı hedefe ulaşmak için zorluklara rağmen yolundan şaşmamarun sonucu. 1973'ten beri Gürcistan Devlet Senfoni Orkestrası'nın yönetmeni olan sanatçı, bir orkestramn yöneticisini sık sık değiştirmesine şiddetle karşı çıkıyor. Orkestraların kişilik kazanmalan, teknik ve müzikal kusursuzluğa ulaşmalannın uzun vadeli, sabırlı bir çalışma programı ve politıkası ile gerçekleşeceğini, bunun da bugün yapılanı yarın bozarak değil, binaya her gün yen: bir ruğla eklenerek kazanılacağını vurguluyor. Kahidze, orkestrasının tek hâkimi anlaşılan. Haftanın altı günü 4 ile 6 saat arasında prova yaptıklannı, eğer gerekirse prova saatlerini uzattığım, buna da kimsenin karşı çıkamayacağım söylüyor. İDSO, Kahidze gibi disiplinli ve müzik konusunda taviz vermez bir şefle bile bildiğini okumaya devam ederek ibret verici bir konser sundu dinJeyiciye bu hafta. Bozuk entonasyon ve sallanuh ritm sonınlan orkestramızı hiç rahatsız etmiyor anlaşılan. Ne var ki dinleyici artık eskisi kadar kolay kül yutmuyor. Çalgıların akordunun birbirini tutmaması, tampere sisteme karşı bir tavır alınıyor izlenimi yaratıyor dinleyici üzerinde. Bireysellik ulusal hasletlenmizden biri olabilir, "her koyun kendi tmcağından asriır" sözü "motto"muz sayılabilir de orkestrayla bireysellik kavramlan çakışmıyor mu sizce? Her birey çalgısımn akordunu kendi kafasma göre yaparsa, ya da yanında çalana biraz kulak verip kendini toparlamazsa yapılan işin toplu bir iş olması nasıl beklenebilir? Ayşegül Sanca, BeethoveıTin 4. Piyano Konçenosu'nun her bir notasını, ölçüsünü, cümlesini bir kuvumcu tiüzliği ile işlerken, gönül isterdi ki orkestra da ona kulak versin, onu taklit etsin en azından. Orkestra, konçertonun o sorulu cevaplı enfes ikinci bölümünde piyanistin indiği derinliklerden bir nebze olsun nasibini alsın isterdik. Işte Kahıdze'nin üzerinde durduğu müzik disiplini bu olsa gerek. Kendine, yarundakine, birlikte iş yaptığın insanlara ve tabii müziğe saygı... ÇOK: MUTLU EİR VİL j HIZLI GAZETECİ XECDET ŞEV 7£LSl2CI • âl ŞUHU. MK\', Salzburg'da bir soprano Ankara Devlet Konservatuvarı 'ndan 1976 yılında mezun olan Hülya Arel, 1978 yılında Alman hükümetinin verdiği bir bursla Münih Yüksek Müzik Okulu 'na girerek orada ünlü sanatçı ve Profesör Ernst Haefliger ile şan ve Prof. Erik Werba ile Lied yorumu çalıştı. Okulu 1981 yılında bitirerek Salzburg Operası'na solist olarak giren Arel, Salzburg'da Rönesans ve Barok müziği uzmanı ünlü şef Nicolaus Harnoncourt ile Barok müziği çalışmalarım sürdürürken, bir yandan da ufak rollerden büyük rollere doğru basamaklan tırmanmaya başladı. Yurtdışında yaşayan müzisyenlerimize bu sayfalarda zaman zaman yer ayırarak, ülkelerinden uzakta mesleklerinde ilerlemeye çalışan bu sanatçılanmızı okurlanmıza tanıtmaya devam ediyonız. Soprano Hülya Arel de yurtdışında yaşayan sanatçılanmızdan biri. Ankara Devlet Konservatuvan'ndan 1976 yıhnda mezun olan Hülya Arel, 1978 yüında Alman hükümetinin verdiği bir bursla Münih Yüksek Müzik Okulu'na girerek orada ünlü sanatçı ve Profesör Ernst Haefliger ile şan ve Prof. Erik Werba ile Lied yorumu çalıştı. Okulu !98Pde bitirerek Salzburg Operas'na solist olarak giren Arel, Salzburg'da Rönesans ve barok müziği &ILÜIR.. TBLSlZClYl PE ÇAĞlR. 5.0 5 ÇEKMEİE en 5ÜVAf?i "50.5 6ÖRE 9ATıY0RUZ ÇÎZGİLtK KÂMtL K4SARAC1 DOMU ELVİM ROLÛmE Hutya Arel, geçen yıl ilk kez önemli bir operada baş rol aldı. Mozart'ın çağdaşı italyan besteci Giuseppe Gazzaniga'nın "Don Giovanni" operasında Donna Elvira rolünu canlandırdı. uzmanı ünlü şef Nicolaus Harnoncourt ile barok müziği çalışmalarım sürdürürken, bir yandan da ufak rollerden büyük rollere doğru basamaklan tırmanmaya başladı. Janacek'ın "Jennfa", Richard Strauss'un "Bektra", Mozart'ın "Sthirli Flüt" ve Johann Strauss'un "Viyana Kaaı" gibi opera ve operetlerinde ufak rollere çıktıktan sonra geçen yü ilk kez önemli bir operada başrol aldı. Mozart'ın çağdaşı İtalyan besteci Giuseppe Gazzaniga'nın "Don Giovanni" operasında Donna Elvira rolünü canlandırdı Hülya Arel. Gazzaniga'nın Don Giovanni'si ile Mozart'ın Don Giovanni'si ayru yıl yani 1787'de bestelenmiş. Gazzaniga'nın operası ilk kez şubat 1787'de Venedik'te, Mozart'ın operası ise ilk kez ekim 1787'de Prag'da sahnelenmiş. İtalyan bestecinin operasının librettosunu ünlü İtalyan yazar Giovanni Bertati yazmış. Mozart'ın Don Giovanni operasımn librettisti ise bildiğiniz gibi Lorenzo da Ponte. Gazzaniga'nın Don Giovanni'si 1987 yazında Salzburg Festivali'nde, Karajan'ın yönettiği Mozart'ın Don Giovanni'sine alternatif olarak sahnelendi. Böylece her iki "Don Giovanni"nin 200. yıldönümünde genç bir Türk sopranosunun da çorbaya katkısı oldu. ACAÇ YAŞKEN EGİLİR KEM4L GÖKHA\ Genesis'in kurucusu Peter Gabriel'in Stockholm konseri bir ses ve ışık seliydi Ses, müzik ve devinen görüntüler YAVUZ BAYDAR STOCKHOLM Pop ve rock konserleri Batıda anık kamksanır oldu. Eskiyeni bütün isimlere belirli bir ilgi her zaman var elbette, ancak bunun yanında, eskiden genç kuşaklann "marjinalllk" ya da başkaldm özleminin ifade tarzlanndan biri olan "konsere gitme", "şu ya da bu gnıbu gönne" olayı, 1980'leri tüketmede olduğumuz şu sıralarda, sinemaya ya da maça gitmek gibi bir sosyal işlev kazandı. Bir anlamda çekidlığini de yitirdi ya da yitiriyor. Sarsıntı geçirenlerin ve bu ytizden hayatta kalma yollarını Glasnost coşkusu yaşayan Doğu Avrupa'da ya da Uzakdoğu'da arayaiüann yanı sıra günümüz pop evreninde ışıga hâlâ zayıflamayanlar da var elbette. Mick Jagger ve Rod Stewart gibi işi sadece ticarete döküp "kolay pan" peşinde koşanlar bir yana bırakıhrsa, bu müzik türüne onurlu ve kaliteli katkılarda bulunanlar arasında, kusağının belki de en yetenekli müzisyeni olan Steve Winwood, King Crimson'la başlattığı "keşif gezbbır bugün başka biçimlerde sürdüren Robert Fripp, Roxy Music "njJubn" ile 1980 sonrasım derinden etkileyen Brian Ferry, Eno, Roger Waters ve belli ölçülerde David Bowie, ilk akla gelenler... Bir de Peter Gabriel var tabii. 17 yaşında kurduğu Genesis grubundan, 45 kadar pırıl pınl albümden ve sadece başarıyla dolu yıllardan sonra, grubun "pua makinesiM dönoftMriildiigu ve korku verid biçimde böTndntü" gerekçesiyle 1970 ortalannda, kariyer grafığinin donığundayken ayrılan Peter Gabriel, modern müzik içinde hâlâ taptaze bir soluk. Pop diye bilinen müzik türünü ticari kalıplardan, kısu yaklaşımlardan ve yavan çerçevelerden arıtmayı ve bunun yerine sürekli olarak bilinmeyeni ortaya çıkarmayı, söylenmeyeni söylemeyi "k»yp" edinen Gabriel, yalmzca "duyusal" olanla değil, "görsd" olanla da yakından ilgileniyor. Birkaç yüdır video olgusunun müziğine ne gibi katkı yapabileceğini arastıran ve bu yolda büyüleyici örnekler veren bu ciddi, alçakgönüllü ve hafif kekeme lngiliz, video sanatımn onümuzdeki yıllarda "gönel bUince" kavuşmuş yepyeni bir kuşak doğuracağını, bütün çabasım müzikle birlikte bunun için harcayacağını söylüyor. Uluslararası Af örgütü'nün en etkin üyelerinden biri olan ye kurduğu WOMAD projesiyle 3. dünya ülkeleri müziğini ve bu ülkelerden çıkan bir ekol yaratmış durumda. Başka Afrika Olkelerindekinden farklı bir yapı gösteren, değjşik nabızlı vuruşlann girift ve büyüleyici bir bütün oluşturduğu benzersiz bir "polyrythm" anlayışını sergileyen Super Etoile de Dakar, bugün Paris başta olmak üzere Batı avantgarde merkezlerinin en aranan isimleri arasında. N'Dour ve grubunun Fransa'da çıkardığı "Bitim Rew", "Nelson Mandela" ve "iBtdits" albümleri, müzikte yeni arayışlann özlemini çekenlerin ve "AfrikaisUm senlezTni merak edenlerin sorunlanna sağlıklı yamtlar verecek güçte. Bu paramezden sonra gelelim Gabriel ve arkadaslannın sahne gösterisine. Tony Levin (bas), David Rhodes (gitar), David Sancıous (tuşlular) ve Manu Katche'den (davul) oluşan Gabriel ekibi konseri, Security albümünden gizem dolu bir parçayla, "San Jacinto" ile açtı. Sahnede dikkati en çok, bir buldozer kepçesi gibi inip çıkan projektörler çekiyordu. Bilgisayarla güdümlenen bu 45 "vincprojektör", konser boyunca Gabriel'in sahneye kazandırdığı hareketlilikte başrolü oynadı. Bir ses ve ışık seli halındc bajlayan konser, sade giyimli Gabriel'in binlerce kişiye "birlikte çmlıyor ve söyhıyonıı, o kadar da büyiitmeyin" duygusunu içtenlikle konuşmalanyla aşılamasından sonra, yavaş yavaş siyasi bir gösteriye dönüştü. Repertuvan beklentilerin tersine eski albümlerin üstüne kuran Gabriel, "Games Without Fronticn" adlı parçasını Contraların ateşi altındaki Nikaragua sınır bölgesi insanlarına ithaf ediyor, yoğun bir duygusal patlamaya dönüşen yorumu herkesi ayağa kaldınnca "L»y Your Hands on Me"ye geçiyor ve kendisini sahne önündc elleri havada bekleyenlerin üstüne sırtüstü atıyordu. tşsizliğe karşı direnişin baladı olan "Don't Give Up"tan ve geçen yılın en güzel bestelerinden olan "Sledgehammer"dan sonra Gabriel ve arkadaşlarına N'Dour ve grubu da katılıyor, "ln Your Eyes"m çarpıcı yorumu, siyahlı beyazlı bir ayine dönüşüyordu. Sahneye giren üç Afrikalı dansözün "Uvak dansı" ise ayrı bir renkti. "Bir daha..." çığlıklarını susturan Gabriel, konserin son parçasını şu sözlerle ilan ediyordu: "Bu parca gözünu budaktan sakınmayanlann öyküsu... Baskıya, işkenceye direnen, dogru>u savunanlann öykiisii... Güney Afrika'da sorguda öien Biko'nun öyküsiı... Duşünce özguriügiinün zaferi için..." Ve son notalarla sahneden ayrılmadan önce ekliyordu: "Bizdeo bn kadar. Gerisl stot baglı..." TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKA\ 30 Aralık HINDISTANLI INGIUZİ. f86S'7E Bu6UN,iMQUZ YA2AKJ RUDYARD KIPUN6, BOM8AY'OA(UİNDİS7AN)IX>ĞDU. O &IRALVİHıNOlS TAAI İNetLTER£'YEBAĞU BlR SÖMÜRGEYDİ. YAÇAMININ BİR. BCUJMÜNÜ BU ÜUCEDB 6EÇİg£N KIPUN6,HİNI>İSTAN'LA İLGIU U3NULARDA CYldl. LER,ROMANLAR,?IİRL£R yA2iyoeDU.RC\U>HLARIHMN İKİ OLTÜK "C£NG£L K/m8/*(İ7UM6L£ BOOK), ORMAMDA VAHÇİ MAyvANLAR. TARA&NPAN BUYÜTÛLBN 8tR ÇCCMĞUN ÖYKÛSÛUÜ, r <lM"İSe,YİN£ HlNDİS7AN'DA,r£TİMBİR iN6t LIZ ÇDOJĞUNUM SERUVSNLEPlİklİ AHLAT1YOROU. YAPfTLARJNDA, ÖZELLİKLE, 6Ö2L£kACİLİğİME PAYANAM Ç£fK£ BETİMLEMELERJ ÇOK GÜÇLÛPÜR..19O?'PE, NOSEL EDEBiyATÖDÜLÜ VE/ZİLECEKTİG, KlPLING '£... 50 YIL ÖNCE Cumhuriyet 30 Aralık 1937 19371987 AF 6R6ÛTt) ÛYESİ BİR MÜZİSYEN 17 yaşında kurduğu Genesis grubundan "para makinesine dönuştüğu için" ayrılan Peter Gabriel aynı zamanda Uluslararası Af Örgütü'nün en etkin üyeierinden biri. gruplan destekleyen Gabriel'in "görseTe olan eğilimini, her defasında saşmaz biçimde "happenisg" e dönüşen konserlerinde görmek mümkün (ve gerekli). Oldukça seyrek çıktığı turnelerinde Gabriel, ses ve müziğin yanı sıra ışıkgölge,renkler,jest ve mimlerle sürekli devinen "söriintuier sunuyor; seyircide yarattığı şaşkınlık ve etkiyi sahne ile dışının bütünleştiği bir ortak katılıma adeu "lorluyor". Sledgehammer adlı albümünden sonra ilk tuınesini yapan Peter Gabriel'i Hovet kapalı spor salonunda 15 bine yakın Stockholmlünün "kucak kucaga" karsuaması, bu yüzden pek şaşırtıcı olmadı. Bu turnede Gabriel'in şaşırtmacalanndan biri, Sledgehammer albümü çalişmasıru birlikte kotardığı Senegal'in usta sesi Youssou N'Dour'u kendi grubu Super Etoile de Dakar'la önce sahneye çıkartması oldu. Afrika'yı alt üst »den, ama Fransa dışmda Batının pek tammadığı Youssou N'Dour, lslam geleneği içindeki söyleyiş tar/a ile bugün yeni Atatürkün teşekkürleri Ankara 29 (OM.) Riyaseticumhur Umumi Katibliğinden: 27 birincikanun tarihinin yıldönumü münasebetile gelen birçok telgraflardan Atatürk mütehassis olmuşlar ve teşekkürlerinin bildirilmesine Anadolu Ajansım memur etmişlerdir. Insanhk borcu Hisar vapur faciası kurbanlannın ailelerine yardım işi, gün geçtikçe genişlemektedir. Hakkı Denizaşanın riyasetindeki yardım komitesi, dünde 1345 lira 50 kuruş toplamıştır. Bundan başka Kasımpaşa Deniz Yeni Erat subay ve erleri de aralarında 31 lira 26 kuruş toplıyarak idarehanemize Bütün memlekette göndermişlerdir. Dün toplanan devam ediliyor. Şimdilik üç iane listesi beşinci dört köyde birer daimi memur sahifemizdedir. bulundurulmaktadır. Fakat ileride birer yüksek tahsilli Agronomun tayinleri mutasavverdir. Bunlann yanında aşı memurlan da bulundurulaeaktır. Ankara 29 (Telefonla) devlet çiftlikleri ve arazisinin Ziraat Vekaleti yurd içinde şahsiyeti hükmiyeyi haiz bir geniş bir ağaçlandırma müessese halinde bir elden planının tatbikatına idaresini temin edecek olan başlamıştır. Büyük şose ve kanun layihası da esas tren güzergahı olan yerlerde itibarile hazırlanmıştır. ağaçlandırma işine faaliyetle AGLAMAK VE GÜLMEK llhan Selçuk 6. bası, 1200 lira (KDV içinde) Çağdaf Yayınlan TUrkocağı Cad. 39/41 Cağatoğtulst. BARIŞA ÖZLEM Prof. Dr. Hüsnü Göksel 880 lira (KDV ıçmde) Çağdaş Yaymlan Türkocağı Cad. 39/41 Cağaloğlufsı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle