21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ile "devlet benim" düşuncesine girebilmekte, aklın ve bilimin eseri olan hukuku hiçe saymaktadırlar. Descartes diyor ki: "Dünyada akıl kadar iyi dagıtımı yapılmış başka bir şe> yoktur." Gerçekten de hepimiz aklımızdan rnemnun gorünurüz. Kendi aklımızın en iyi akıl olduğunu sanırız. Adalet adeta en iyi bıçimde akıl dağıtımında gerçekleşmiştir. Oysa aklımızı özeleştiri süzgecinden geçirmemiz zorunludur. Sağlıkh yargı ve değerlendirmele.de bulunabilmemiz için o alandaki bilimsel verileri iyi bilmemiz gerekir. Örneğin hukuk, felsefe ve sosyal bilimlerle uğraşmayan birinin "hukuk da neymiş, önemli olan iş bitirmektir" demesi ya da sosyoloji, politika bilimi ve demokrasi ilkelerinin verilerini hiçe sayarak yasalaştırrrra hareketlerine girişmesi kendi aklının en üstün akıl olduğunu kabullenmesi demektir. Tarih bu tür gururlu, "alçak dağların yaratıcısı" politikacılarla doludur, ama hepsi unutulup gitmiştir. Davranış ve eylemler akla, yani bilimin verilerine dayanmıyorsa keyfi ve duygusal kalırlar. Akılcı politikacılar ise tarihe damgasını vuran, unutulmayan büyük, devlet adamlandır. En güzel örneğini de ülkemiz Mustafa Kemal'le yaşamıştır. Bilim adamlarına saygıh, sofrasında bile onlara gereksinim duyan Atatürk, ileri ve çağdaş bir demokrasi düzeyine ülkesini kavuşturmak için hep akla başvurmuştur. Gereksiz gururlanma, duygusal davranışlar, küçümsemeler Atatürk'ün yaşamında, aklın gereği olarak yoktu. Descartes insan aklını bir "elma küfesine" benzetmektedir. İnsan aklına çeşitli dış etmenlerle, değişik bilgiler gelmektedir. Bunların bir bölümü doğru, öbürleri yanhştır. Akıl tıpkı bir elma küfesinde olduğu gibi, içinde sağlam ve çürük elmalar bulundurabilir. Insanoğlu küfeyi yere boşaltmalı, küflü ve çürukleri atarak sağlamlarla yoluna devam etmelidir. Küflüleri, çürukleri önyargılar, tutkular ve kaprisler mahvetmiştir. Eğer ayıklama yapmazsak yanlışlar içinde yitip göçeriz. Yarîlış tarihsel bilgiler, yanlış sosyolojik analizler, çıkarlar doğrultusunda yapılan değerlendirmeler, kamuoyu araştırma ve yönlendirmelerindeki artniyetler, tek başına çıkara dayalı politik yaklaşımlar, hanedan kurma özlemleri toplumsal boyuttaki çüruk elmalardır. Bunlar ayıklanmazsa toptan yitip göçmek kaçınılmaz bir yazgı olacaktır. Descartes'i akıtcılığa yönelten etmenlerden biri de Galile olayıdır. Bilindiği gibi dünyanın güneş etrafında dönduğunü kanıtlamasma karşın, kilise Galile'yi dinsel dogmalara dayalı bilim anlayışına ters düşmesi nedeniyle yargılayıp mahkum etmişti. Oysa o dönemin papası, henüz kardinalken Galile'nin görüşlerini benimsemişti. Bu olay bilimin bir an için otoritenin gucune yenilmesi demekti. Yani akıl kaba guce yenilmişti. önyargılı bir inanç sistemi aklın sırtmı yere getirmişti. Oysa kaba güç, mantıktan yoksun irade ve otorite hiçbir zaman hakikatin ölçütü olamaz. Işte böyle bir Descartes'in yapıtının yayımının 350. yıldönümünu kutlamaktadır Fransa ve Avrupa. Atatürkçüluk de önyargı ve yanlış inançlarla mücadele verirken akılcı bir yöntem izlemiştir. Rejimimizin temeli akılcılıktır. Bunun bilincinde olanlar ve Avrupalılar, sempozyumlar duzenlemekte. Fransa'da tüm dergi ve gazeteler Descartes ve akılcılığı yeniden gündeme getirerek olumlu yönde kamuoyu oluşturmaktadırlar. 19 KASIM 1987 Descartes ve Akıleılık "Düşünüyorum, o halde varım" diyen Descartes düşünceyi insanlıkla özdeşleştirerek, insanı yücelten öz ve niteliğin düşünme yetisi olduğunu vurgulamakiadır. Ama ne yazık ki Batı uygarlığı içinde olduğu halde günümüzde düşüncenin horlandığı, kovuşturmayla karşılaştığı ve mahkum olduğu ülkeler mevcuttur. Düşüncenin suç olarak kabul edilmesi Batı demokrasilerinin öz ve niteliğine aykırı olup, insan onur ve yüceliğine yönelik bir hareketi deyimlemektedir. PENCERE Oylar Yabana Gitmesin!.. Yaban, Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun romanıyla edebiyatımızda ünlenmiş bir sözcüktür. Ahmet Cemal bir paşa oğludur; Birinci Dünya Savaşı'nda bir kolunu yitirir; İngilizlerin Istanbul'a girmesiyie sarsılır; emireri Mehmet Ali'nin çağrısı üzerine onun Porsuk çayı kıyısındaki köyüne yerleşir; ama köylüyle arasmda derin bir uçurum vardır. Anadolu köyiüsü bu kentli aydını benimseyemez, dışlar; adını da koyar: Yaban!.. 1932'de yayımlanan roman büyük tepkiler yaratmış, geniş tartışmalara yol açmıştı. O günden bu yana köprülerin aftından çok su aktı; köylü aydınların sayısı çoğaldı; kent ile köy, gecekondularda birbirine dolandı ve sarmallaştı; bütün dünyada ızlendıği gibi Türkiye^ de de toplumsal yasam büyük çapta değişti. Şaka değil, aradan yarım yüzyıl gecti; toplum artık eski toplum değil... • Peki, nasıl bir toplum? 1932'de kentli Türk aydınını dışlayan Anadolu'nun bugün çoğu koyünde ve kasabasında yabancı turistler fink atıyor. Alman, Avusturyalı, Fransız, Hdlandalı, İsveçli, ingiliz turistlerin kadınlı erkekli Anadolu kıyılannı, tarihsel zenginliklerini, doğa güzelliklerini, güneşini, denızini değerlendirdiği bir dönemi yaşıyoruz. Artık köylü Batı'dan gelen yabancı turiste bile "yaban" gözüyle bakmıyor. Çünkü turist para getiriyor. Turist artık Anadolu'nun yabanı değil; yaban kazı, yaban ansı, yaban domuzu, yaban eriği, yaban gülü, yaban kecisi, yaban pancarı, yaban inciri, yaban asması, yaban ördeği, yaban marulu kadar doğal sayılıyor. • Anadolu'da konuşurken sık sık derler ki: Sözüm yabana gitmesin?.. Şimdi bu deyim değişmiş; artık her köy kahvesinde, kasaba çarşısında toplantısında diyorlarmış ki: O/un yabana gitmesin!.. Oy nasıl yabana gider? Yanıt açık ve kesin: 29 kasım seçimlerinde barajı aşması kuşkulu partiye verdiğin oy yabana gider. Oy oranı yüzde 2u'nin altında kalacak bir partiye verdiğin oy biraz yabana gider... Yüzde 10'un altında kalacak bir partiye vereceğin oy büsbütün yabana gider. Bunun için dikkat et!.. Oy'un yabana gitmesin. * Yaban bir anlamda yabancı da demektir. Yabancı kim? 29 kasım seçimlerinde "malı götürmek isteyen" iktidar partisi bir tuzak tezgâhladı; 12 Eylülcüleri 20 milyar dolar dış destekle payandalayan yabancılar da seçimi ANAP'ın kazanmasını istiyorlar; bu amaçla düzenledikleri ivedi seçimde sol yenilgiye uğramalı... Sol nasıl yenilgiye uğrar? Seçmen oyunu iki sosyal demokrat parti arasmda bölerse, sol bal gibi yenilgiye uğrar; hem de karmaşık seçim bilmecesi ve karışık oy hesapları içinde parçalanan sol, parlamento dışında bile kalabilir. Basında yayımlanan bütün anketler SHP'nin yüzde 20'den az, DSP'nin de yüzde 10'dan daha aşağıda oy alabileceğini göstermiyor mu? Sol seçmen yüzde 20 sınırını zorlayan Sosyal Demokrat Parti'ye oy vermedığı zaman ne olacak? Oy'lar yabana gidecek.. Şimdi Anadolu'da nereye gitsen, halk bu yüzden birbirini uyarmaya çalışıyormuş: u V A Aman oyum yabana gitmesin!.. Doç. Dr. NİYAZt ÖKTEM I.Ü. Hukuk Fakültesi Descartes'in en önemli yapıtı "Yöntem Üzerine Söylev"in bu yıl 350. (16371987) yayım yılıdır. Bir ulusun bir filozofun yöntemini benimsemekle övündüğüne pek raslamayız. Ama Fransızlar "Kartezyen" (Dekartçı) olmakla övünurler. Gerçekten övünülmesi gerelcen bir olgudur bu; ama tüm Fransızların ne ölçüde Descartes'in akılcıhğını uygulama alanına soktuklan tartışılabilir. Akılcıbk, bilgi kuramında deney karşısında akhn yöntem olarak yeğlendiği bir yaklaşım tarzıdır. Davranışta akıleılık ise mantık ve bilime dayalı kararlar alabilmek; tutku, kapris ve önyargıları bir yana bırakmayı deyimler. Başka bir anlatımla, doğa karşısında ve iıîsanlar arası ilişkilerde bilimin verilerini uygulamak hakikat değerinden aynlmamak akılcılıktır. Descartes'in akılcıbğı Aydınlanma ÇağYnın temel felsefesi olmuştur. Rousseaular, Diderotlar hep Descartes'in izinden gitmiştir. Aydınlanma Çağı fılozoflarının Batı demokrasilerinin ilk devrimlerinin başında gelen büyük Fransız devriminin duşünsel mimarı oldukları bilinmektedir. Gerçekten de Batı demokrasileri akılcı temele dayanmaktadır. Akıleılık, aslında Descartes'in buluşu değildir. Ibni Rüşt, Ibni Sina, Akinolu Thomas, Maimonides hep akılcı fılozoflardır. Akılcılığın kökeni, birçok konuda olduğu gibi ünlü Grek fılozof Aristo'ya dayanmaktadır. Descartes akılcılığı bir sisteme kavuşturmuştur. Onun akılcılığı, yöntemli kuşkuyla olaylann irdelenmesini başlangıç olarak kabul eder. Hakikate ulaşmak için her şeye, varoluşa o kuşkuyla bakar. Boylece akla kadar inen Fılozof, kuşkudan uzak ilk hakikatin " a k ı l " olduğunu görür. Bütün bunlan düşünen bir akıl olduğuna göre, insansal var oluş yadsınması olanaksız bir hakikattir. "Düşünüyorum, o halde v a n m " diyen Descartes düşünceyi insanlıkla özdeşleştirerek, insanı yücelten öz ve niteliğin düşunme yetisi olduğunu vurgulamaktadır. Ama ne yazık ki Batı uygarlığı içinde olduğu halde günümüzde düşüncenin horlandığı, kovuşturmayla karşılaştığı ve mahkum olduğu ülkeler mevcuttur. Düşüncenin suç olarak kabul edilmesi Batı demokrasilerinin öz ve niteliğine aykırı olup, insan onur ve yüceliğine yönelik bir hareketi deyimlemektedir. Sonuç Demokrasinin temeli akıleılık ve Descartes'a dayandığına göre, ülkemizde de bilim, sanat ve felsefe dergilerinin bu yıldönumden hareket ederek bazı etkinlikleri gerçekleştirmesi gerekir. Gazetelerin kültür sayfalarında daha henuz Descartes'i göremedik. Gerçek "entellik" felsefeden geçer. Akılcılığı toplumumuza yerleştirmek, kör inanç ve önyargılı dogmalarla mücadele açısından da önem taşımaktadır. Demokrasi ve özgürlük bilincinin özümsenmesinde kammızca felsefeden yararlanmak en akılcı ve en etkili yöntemdir. Gururun fazlası... Duşünmek insanın gururudur. Ancak fazla gurur buyüklük kompleksine de yol aç^bilmektedir. Bunun sonucu olarak yöneticiler, bir padişah edası OKTAY AKBAL EVET/HAYIR Uydurma Bayraklar Konusu... Türk Tarih Kurumu, Cumhurbaşkanlığı'na bir yazı ile Varihte 16'dan OKURLARDAN Süper emeklilik Bilindiği gibi, 3395 sayılt yasa Sosyal Sigortalar Kurumu 'ndan 1400 gösterge üzerinden emekli maaşı alanlar ile yine bu göstergeden emekli maaşı almaya hak kazananlara bir defaya has 4.200.000. TL. ödemek koşuluyla ayda 400 bin liraya yakın emekli maaşı alma olanağı sağlamıştır. Aynı yasa ile sigorta tavanı yükseltilmiş ve yüksek ucret alanlara emeklilikle'in de ücretleri oranında emekli maaşı almaları sağlanmıştır. Tavanın yükseltilmesi nedeniyle yaraya neşter , vuruhnuş ve çalışanlardan yukanda bahsedilen iki özelliği taşıyanların yarası iyileştirilmiştir. Sırf bu haliyle bile yasanın çıkartılmış olması kutlanacak bir olay. Ancak, emekliüğine yasanın yürürlük tarihinde hak kazanmamakla birlikte iki ay bir yıl gibi kısa süre kalanlara, beş yıl yeni tavandan prim ödeme koşulu konması, Sosyal Sigortalar Kurumu'nun uyguladığı borçlanma ilkesine ters düşmektedir. Örneğin, 9 Temmuz 1987 tarihinden önce emekliliğe hak kazanmayıp, kasım 1987'de kazanan bir işçi, beş yıl prim ödedikten sonra "super emekli" maaşı alabilecektir. 3 aylık 1 yıllık gibi emekliliğine az bir süre kalmışlara ille de 5 yıl daha çalışma şartının konmasım anlamak mümkün değil. Sigorta tavanımn altında ucretle emekli olan ile tavandan emekli olanlara 300 bin liraya varan farklı emekli maaşı ödenmesi de ayrı bir ayrıcalık getirmiştir. Buradaki uçurum, emekli göstergelerinden birkaçım almakla farklı maas ödenerek giderilebilir. Temennimiz ve umudumuz, yasanın yürürlük tarihinde en az 5 yıl ve daha fazla tavan ücretten prim ödeyenlerin emeklilik haklarınm doğduğu tarihte 5 yıl şartı aranmaksızm ve fark primi tahsil etmek koşuluyla, "süper" emekli maaşı bağlanması ve 1400 göstergenin altında birkaç derecenin daha bu haktan yararlandınlmasıdır. Bu büyük sosyal yara, ancak bu şekilde kurtulabilecek tir. Mustafa Aksoy ÜNYE / ORDU Atatürk Kitaphğı Kitaplıklar bizi geçmişe bağlayan bilgi kaynaklandır. Onlara ne denli ilgi gösterir, varsıllıklannı sağlarsak, ulusça o denli gelişme olanağı elde ederiz. Bu değerli bilim kaynaklanndan biri olan Atatürk Kitaplığıhdan söz edeceğim. Koç Holding'çe, cumhuriyetin 50. yılı nedeniyle, Türk halkına ve Istanbullular'a armağan olarak yaptırılan yedi kubbeli, özgün bir yapıda açılmış olan kitaplığa, Gümüşsuyu Hastanesi'nin yanından Mete caddesine giden Miralay Şefik sokağanın Taşkışla yöresindeki bölümünden girilmektedir. Kapısmın üstündeki Atatürk Kitaphğı adı, oldukça geniş ve dik bir yamaçta yerleştirilmis, yapmın ne olduğunu anlatmak için yetersiz kalmaktadır. Deniz yönünden, görkemli görünümü ile ilgiyi çeken bu yapmın, bu yöne konulacak ışıklı bir yazı ile Atatürk e yaraşır bir biçimde tanıtılması gerekir. (Göruştüğum yetkiUier, deniz yönüne ad yazmayı kendilerinin de düşündüğünü söylediler.) Bu kitaplık, tstanbul Belediye Kitaplığı'ndakiyapıtlardan ve bağışlardan oluşmaktadır. Okuma odalan, duvar yerine yalnız cam kullanılmış olduğu için, bol ışıklıdır. Güleryüzlü görevlilerin yardımı ile, istediğiniz yapıtlan rahathkla inceleyebiliyorsunuz. Eşlerini çektirmeniz (fotokopilerini çektirmeniz) gerekirse, parasını ödeyip, eşleri hemen alabiüyorsunuz. Bunu şu nedenle belirtiyorum: Yeni yapısında incelemelere açüan bir devlet belgeliğinde (arşivinde), çektirdiğiniz eşleri alabilmeniz için, borcunuzu Defterdarlığa yatınp alındığınızı belgeliğe getinneniz gerekiyor. Böyle bir güçlüğün üniversite kitapüğında da olmadığını belirtmekte yarar var. Orada da parayı verip eşleri alabiliyorsunuzAtatürk Kitaplığı'nda gözüme çok daha fazla Türk devleti kuruMuğunun anlaşıldığını, ancak bunlann kesin sayısını vermBnin mümkün olrnadtğını" bildirmiş... Kurumun bir yetkilisi de "Hurriyet" gazetesi muhabirine "Bu 16 devlete ait yıllardan beri iİKOkul kıtaplanndan üniversitB yaytnlanna kadar birçok eserde yer alan Türk devleti bayraklannm büyük bir bölümünün de gerçeğı yansıtmadığını" söylemiş... batan bir sözcüğe değinmeden geçemeyeceğim: Alt katta bir odanın kapıstnda gördüğüm: Aksesyon tasnif yazısından bir anlam çıkaramadınu Kitaplık işlemlerinde kullamlan özel bir terim olsa bile değiştirilmesi uygun olur. Çünkü Atatürk, yalnız devletimizi kurmakla değil, ulusumuzda anadili bilincini uyandırmakla da unlu bir önderdir. O'nun adını taşıyan her kurumda, özellikle bir kitaplıkta, dil özleşmesine bağlıuk göstermek gerekir. Rüstu Ergun Emekli Işmbilimci (Radyolog) Okuriarım anımsayacaklardır, bu konuya birkaç kez değınmiş, tarihçilerimizin gerekli açıklamalar yapmalarını beklediğimi yazmıştım. Gerçekten de 16 Türk devletini temsıl eden resimler baştanbaşa uydurma ve yakıştırmaydı Bikjiğim kadarıyla Türk bayrakları ile ilgili bir broşürden alınmıştı bu resimler. Meraklı bir kişi sanırım emekli bir asker bu bayrakları kendi eliyle çizmişti! Nerden aldığı, hangı bilgılere dayandığı bellı değıldı. O kadar ki, bu uydurma bayraklar bazı ansiklopedilerde bile yer aldı! O yıllarda bir ansiklopedinin yoneticısine bir pano halınde bastırılan bu bayrak resimlennın hangi kaynaktan alırv dığını sormuş, inandırıcı bir yanıt da alamamıştım. Cumhuriyet'te çıkan yazılanm geniş bir ılgi uyandırdı. Kimilerinde bir kuşku uyandı, kımileri de beni suçlamaya kalkıştı! Sözde bu bayraklar Atatürk zamanında ortaya çıkarılmış! Sayın Evren'in bu yazılarımdan hoşnut kalmadığını bile duymustum. Ben sorular sormuştum: Tarihteki Türkdevietlerı yalnızca 16 tane miydı? Başka Türk devletleri yok muydu? Üstelik Hun ve Moğol kökenlı devletleri Türk saymamız ne oranda doğruydu? En önemlisi de örneğin Ak Hun devletinın simgesi altalta dizili üç yıldız, Avar devletınin sımgesı ata ya da başka bir yaratığa ters binmış bir okçu muydu? Buyük Hun devletinınki kuyruklu bir timsah ya da kertenkete, Göktürk unkü bir kurt başı mıydı? Bunlar hangi kaynaklardan alınmıştı, hangı bılimsel verilere dayanıyordu? Televizyon ekranına Sayın Evren her çıkışında bu uydurma bayrakları gorüyorduk. Cumhurbaşkanlığı makamının arkasında bu bayraklar yan yana dizili duruyordu Sayın Evren'in öncelerı hiç de hoşnut kalmadığı ve bu hoşnutsuzluğunu da açıkça belirttiğı yazılar yıne de yarariı oldu, kuşkular yarattı. Sayın Evren'in Türk Tarih Kurumu ile Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı'na bir yazı gönderdiğinı aylar önce duymuştum. Sayın Evren daha ilgili kuruluşlardan yanıtlar gelmeden bu uydurma bayraklan kaldırttı. Yalnızca Cumhurbaşkanlığının 16 yıldızlı forsu asılmıştı. Şimdılerde yalnızca bir Türk bayrağı görülüyor. Sayın Evren gazetemizi ziyarete geldığinde bu bayrakları kaldırrtığı için teşekküt etmeyi de düşünmüştüm, olmadı. Sonunda gerçek aydınlığa çıkmıştır MHP ve MÇP gibi aşırı sağcı partilenn toplarrtılannda duvartara asılan bu bayrakların yüzde yüz yakıştırma olduğu Tarih Kurumu ile Harp Tarihi raporlarıyla da kesınlıkle saiptarımıştır Kuşkularımızdademek haklı ımişiz! Bu konuda Prof. Coşkun Üçok da şöyie konuşuyor: "Her kimse birisi, bu yıldızlann 16 Türk devletini simgelediğmı kabul etmiş ve tutmuş her yıldıza bir devleti münasip görmüş. Bunlann içinde Türk olduklan kuşkulu olanlar bulunduğu gibi Türk olmadıklan kesin olanlar da vardır. Buna karşılık kurucusu da halkı özbeöz Türk olan bazı devletler ise bu 16 devlet içinde yer almamıştır?' Maden Yasası ve bir eleştiri 15.6.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3213 sayılı Maden Yasası, maden ve taş ocakları işletmelerinde ve tunel yaptmında alınacak işçi sağlığı ve iş güvenüği onlemlerine ilişkin tüzüğun 371. maddesi "maden ocaklannda fenni nezaretçi görevini üstlenecek maden yük. müh. veya mühendisinin bir maden işletmesinin teknik işlerinde en az 5 yıllık deneyiminin bulunmast zorunludur" der. Maden Yasası'nın uygulanmasma dair yönetmeliğin 21. maddesi "Her maden mühendisi Türkiye çapında en fazla 5 ruhsat alanında fenni nezaret görevi alabilir" der. Daha sonra bu sayı 10 a çtkanlmıştır. 3213 sayılı Maden Yasası ile 1 gün 4 yıl 364 gunlük maden mühendislerinin eli kolu bağlanmış, üzerine çift düğmük atılmıştv. Yasada "bir maden işletmesinin teknik işlerinde en az 5 yıllık deneyimin bulunması zorunludur" denilmektedir. Fakat ne yazık ki, bu kural uygulanmamakta ve bunu kontrol eden bir kurul yoktur. Bir maden mühendisi beş yıl oturup, beşinci yılını doldurduktan sonra 10 ruhsat alanında fenni nezaret görevi yapabilmektedir. Diğer yonden yeni mezun olan, bir iki, hatta dört yıl gibi bir sure çalışan bir maden mühendisinin imza yetkisi yoktur. Ayrıca, 5 yılını dolduran arkadaşlann birçoğu şantiyelerde kalmamaktadır. Çünkü, şantiye yaşantısının zorluklarını genellikle çok iyi bilirler. Bu yasa aynı süreçte maden mühendisi işsiz sayısını arttırmış, maden mühendisliği ücretini düşurmüş ve birçok arkadaşm farklı mesleklere yönelmelerine neden olmuştur. Özel bir sektöre başvuran bir kişi 5 yılını doldurmadığı için ya işe ahnmamakta ya da verilen düşuk ücreti kabul etmek zonında kalmaktadır. Maden mühendisliği eğitimi dört yıl mı, dokuz yıl mı? İnşaat, makine, elekırik vs. mühendisleri yaptıklan projelerin sorumluluklarını alabilmektedirler. Bu meslek daüarının doğuracağı tehlikeler ile maden mesleğinin doğuracağı tehlikeler arasmda çok mu fark vardır? Beş yılını dolduran arkadaşlar maden alanlarına bizlerden daha farklı bir gözle mi bakmaktadtrlar. Bu yanlışlığın en kısa süreç içerisinde düzeltilmesi umuduyla. Maden Mühendisi IBRAHtM DURGVT Minibüsçüler hattı üçe bölüyor Hangi devletler Türk değildir'' Altınordu devleti, Timurlular devleti Büyük Hun imparatoriuğu, Avar devleti, Moğol imparatoriuğu . Öte yandan ilhanlı, Akşıt devletleri ile Buhara ve Hive hanlıkları gibi daha birçok devlet Türk olduklan halde "Türk" sayılmamışlar!.. Demek boşuna yazmamışız, boşuna sormamışız! Nedense yazarların ileri sürdukleri görüşlere yerli yersiz tepki göstermek yanlış bir alışkanlık olmuş!. Neyse, gerçekler eninde sonunda ortaya çıktığına göre şımdı yapılacakbaşkaşeyler var;odaokul kıtapiarından, ansiklopedilerden bu bayrakların kaldınlması!.. PTT'nin bastığı 16 devtetle ılgilı pulların dt!.. Türkiye'nin en kalabalık kenti tstanbul'da yaşayanlanr sorunlanndan biri de kuşkusuz ulaşımdır. Bunu fırsat bilen bazı sözde kamu toplu taşıyıcıları minibüsçüler, güzergâhlannı ikiye, hatta üçe bölerek halkı maddi ve manevi sömürmektedirler. Günboyu çalışmanın verdiği yüklü bir stresle yuvalarına dönmekte olan çalışanlar, saatlerce minibus duraklannda ayakta beklemek zorunda bırakılıyorlar. Bu bekleme, araç azlığından değil, aşırı kazanç peşinde koşan bazı halka hizmet duygusunu yitirmiş minibüsçülerden kaynaklanmaktadır. Gerek belediye zabıta ekipleri, gerekse trafik gorevlileri saat 18.0020.00 sıralannda Bereç'i gözlem altında bulundururlarsa, bunu tespit edeceklerdir. SEMT SAKİNLERİ ACI KAYBIMIZ Yaşayan en yaşh üyemiz, MTA ve Etibank'ın kurucularından ve ilk genel müdürlerimizden, saygıdeğer insan, Maden Yüksek Mühendisi A.REŞİTGENÇER'i (1891 16.11.1987) yitirdik. Ailesine, yakınlarına ve maden mühendisleri topluluğuna başsağlığı dileriz. TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI YEŞİM DEĞİRMENCİ ile BAHATTİN TÖRÜNLÜ evlendiler 18.11.1987 tSTANBUL Özgürlük ve maceranın tadı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle