19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
. CUMHURİYET/8 12 AĞUSTOS 1986 "Ideolojiler, her isteyenin masa başında oluşturduğu fıkir salkımları değildir" diyor Boran 10 Sayın Boran, siz 141. madde geregince 12 Mart döneminde herhalde 15 yıla mahkum oldunuz? BORAN Tam gereği değil kanımca. 141. maddede öngörülen ceza 8 yıldan 15 yıla kadar. Bu maddeden ilk mahkumiyetim olduğuna göre, 8 yıl verilmesi gerekirdi sanınm. Gcnellikle sanığın lehine kullarulan takdir hakkını, sıkıyönetim mahkemesi aleyhimize kullanarak arttırdı. 1516 haziran işçi hareketinden tutun da, oğlunun veya kızuun okuldan dönmesini bekleyen gözü yaşlı annelere ve gençlik eylemlerine kadar ne varsa hepsinin sorumlusu bizdik. Onun için on bcş yıl. Nertdc geçirdiniz hiikümlülük süresini? İdeolojik bağnıısızlık' bence anlaıtısız bir söz Bir Uzun Yürüyüş Uğur Mumcu sordu, Behice Boran anlattı Bilimsel sosyalizmi benimsemiş partilerin aynı ana çizgide olmaları olayını az önce açıkladım. TÎP, Marksist bir parti olduğu için, açıkladığım bu anlam ve kapsamda her zaman Sovyetler Birliği ve genelinde dunya sosyalist sistemi çizgisindedir. Bunun bağımlı, direktif ve telkin altında bir parti olmakla hiçbir ilgisi yoktur. Zaten bize "direktif" vermek veya " t d kin"de bulunmak isteyenler olmadı hiç. Parti, kendi çizgisini her zaman kendi çizmiş, strateji ve taktiklerıni kendi saptamış ve karara bağlamıştır. Bu işlevi bilimsel sosyalizmin ilkeleri ve öğretisi ışığında, onları Türkiye'nin somut koşullarında değerlendirip uyarlamaya çalışarak yapagelmiştir. A1NKARA NOTLARI MUST4FA EKMEKÇ1 Bir Derede İki Kez Çimilir mi ? Turan Güneş, bir gün: Keşke Kıbrıs'a çıkmasaydık Ekmekçi, demişti. Neden? Çünkü biz orada Ecevit'i kaybettik! Şevket Süreyya Aydemir, oldukça sık yazı yazan bir yazardı. Şevket Süreyya, ölümüne dek, iki şeyden söz etmemiş; biri Kıbrıs, öbürü de Ecevit. Neden etmemiş? Sağ olaydı, sorardım. 1973 seçimlerinde, Ecevit'in CHP'si seçimi kazanmış, Ecevit Başbakan olmuştu. UğurMumcu'yla bir gün, Başbakanlıkta Bülent Bey'le görüşmeye gittik. O zaman, ikimiz de Yeni Ortam'da yazıyoruz. Bülent Bey o görüşmemizi sonra kitapta topladı. Çeşitli konularda sorular sorduk. Fotografımız çekildi, o fotoğraf evimizde durur. Tam aynlacağımız sıraydı, bir soru sordum: Bülent Bey, yazmak için değil, ama bir şey daha sormak istiyorum. Acaba kaç yıl iktidarda kalırsınız? Bir tahmin yapabilir misiniz? Soru, golcüye pas verir gibi bir soruydu: Sayın Ekmekçi, kesin bir şey söylemek güç ama, sanıyorum en az yirmi yıl iktidarda kalırız! Öf be, yirmi yıl, dile kolay. Zaman zaman Ecevit'in yirmi yıllık iktidan usuma gelir, düşünürüm; yıl şimdi 1986, demek daha sekiz yıl Ecevit iktidarda. Oysa, yirmi yıl değil, yirmi ay mı ne sürdü... 12 Eylül öncesinde, yazılarımda en çok adı geçenlerden biriydi Bülent Bey. O politikada, ben gazetecilikte, demokrasi savaşımı verdiğimize inanıyorduk kuşkusuz. Yeni Ortam gibi oldukça sol gazetede çalıştığım için, belki biraz aralıklı dururdu. Olsun, aldırmazdım. Orhan Eyuboğlu aracılığı ile, işimi bırakıp, kendisiyle çalışmamı önerdi. Çok inceydi, Eyuboglu'na şöyle demişti: Ekmekçi "hayır" derse, çok üzülürüm, onun için öneriyi ben yapmayayım, siz yapın... Mete Akyor\ar\n, Güvenlik Sokak yakınındaki evlerindeydik. Eyuboglu'na karşılık verdim. Hayır, diyeceğim için üzülüyorum. Fakat ben gazeteci kalmak istiyorum... Bülent Bey, şöyle demiş: Biz Ekmekçi'ye nimet değil, külfet önermiştik, kabul etmedi! İnsaf, dedim içımden, bir Başbakan adayının çağrısı nimet mi olur, külfet mi? Gerek Çalışma Bakanlığı sırasında, gerekse daha sonraları birlikte, yalnız ikimiz gezilere gittiğimiz oldu. Bülent Bey: Ben filan yere gidiyorum. Gazetecilik yapmak zorunda değilsiniz, gazeteden izin almam gerekiyorsa alayım, benimle gelir misiniz?! Hay hay! derdim, gelmek isterim. Giderdik. Vine de ben yazacak bir şeyler bulurdum... Halkın kendisine "Karaoğlan" dediğini yazdığımda, önce içe'rlemiş, sonra hoşlanmıştı. Artık dağlara, taşlara yazılıyordu... Yalnız kalmayı seviyor derler ya, sanınm yalnızlıktan hiç hoşlanmıyordu, daha doğrusu ilgisizlikten hoşlanmıyordu. Hemen morali bozuluveriyordu. Böyle bir Zonguldak gezimiz oldu. Hayrettin Uysa/'ı, Kenan Esengin'i Zonguldak ilçelerinde, yol üstünde bırakıp Ecevit'in seçim karargâhı olarak kullandığı Amasra'ya gidiyoruz. Bartın'ı geçtik. Amasra'ya girdik. Şoför arabayı yavaşlattı. Sağda, solda iki kahve var. Bülent Bey, sağdaki kahvenin önünde oturanlara selam verdi, oturanlar başlarını bir çevirip baktılar. Soldakilere selam verdi. lıhh. Yine çıt yok. Araba gelip, deniz kıyısmdaki gazinoya dayandı. Mevsim güz, hava azıcık serin de. Gazino kapalı, sandalyeler filan çekilmiş. Arabadan indik. Denize doğru yürüdük. Hiç konuşmuyoruz. Şoför, iki sandalye getirdi, iki kişi denize karşı bir iki dakika oturduk. Birden usuma geldi: Bülent Bey, siz buranın milletvekilisiniz. Ben Amasra'ya ilk kez geliyorum, beni Amasra'da gezdirir misiniz? Hay hay, dedi, benim boynumda fotoğraf makinesi, evlere girip çıkıyoruz. Kadınlar ekmek yapıyorlar. Bülent Bey: Ben Bülent Ecevit, diyor. Arkadaşım gazeteci Mustafa Ekmekçi, Amasra'yı geziyoruz. Nasılsınız, iyi misiniz? Bir sıkıntınız var mı? Sağol evladım, diyorlar, iyiyiz. Hoş getmişsiniz... Arkasından dükkânları geziyoruz, tahta işleri yapan Amasra'lılann dükkânlarını. Oradan da çıktık, artık döneceğiz. Kimsenin yüz vermediği bu yerde daha çok kalamayız. Arabaya yürürken, biri camı tıklattı, dönüp baktık. Amasra Bucak Müdürü. Oh be, dünya varmış! Yukarı çıktık. Müdür: Bülent Bey, bir çayımızı içmeden nereye gidiyorsunuz? dedi. Bize çay söyledi. Bülent Bey: Bizim burada, partinin bir temsilcisi olacaktı, herhalde haberi olmadı. Rahşan buradakiler için ilaçlar yollamıştı da. Müdür telefona sarıldı, Bülent Bey'in aradığı kişiyi getirtti. O, ilgilenemediği için kıpkırmızıydı. İlaçları ona verdik. Müdüre Allahaısmarladık, dedik. Zonguldak'a varırken, kavşakta Bülent Bey'e büyük bir karşılama hazırlanmıştı. İşçiler Bülent Bey'i kapıp götürdüler. Ben onu yitirince, arkalarda kaldım. Zonguldak'ta bir ara gördüğümde, Bülent Bey şöyle dedi: Şimdi moralim düzeldi! Bülent Bey'in ilacı kalabalıklardı. İzmir'deki kahve söyleşilerinin de, öyle karşıhklı konuşmalarla geçtiğini sanmıyorum. Bülent Bey, mikrofonu alıp, oncağız kalabalığa sesleniyordur... Partisi içinde, parti içi demokrasiyi gerçekleştirememesi, en büyük kusuruydu. İsmet Paşa'öan hiç ders almamış gibiydi. İsmet Paşa, seçimle bir partiye iktidan devredebildiği gibi, partisi içinde de, yine seçimle genel başkanlığı devredebilmişti. Bülent Bey'in siyasal yaşamında, ne yazık ki, böyle bir başarı olmadı. ismet Paşa'nın son kurultayda verdiği son örnekten ders almadı. 12 Eylül'den sonra, Hamzakoy'dan döndüğünde, "Geçmiş olsun"a gitmiştim. Yalçın Doğan da vardı. Büient Bey, "Askerlere yardımcı olmak gerek, iyi niyetliler" diyordu. Bu, Hasan Cema/'in yapıtında da geçer... Bülent Bey'e, "Geçmiş olsun" dedikten sonra: Slze, dedim, İki sorum var: Biri, Şili'de darbe 11 Eylül'de mi olmuştu, 12 Eylül'de mi? İkinci sorunuz? dedi. İkinci sorum da şu: Evren sizin Genetkurmay Başkanı'nız değil miydi? Yanıt vermedi. Yalçın'la konuşmaya başladı. Sonra döndü, bir konuda ne diyeceğimi sordu: "Siz, dedim, sorularıma yanıt vermediniz ki! İçerlemişti. Birinci sorunuzun yanıbnı bilmiyorum, dedi. İkinci sorunuza gelince; Sayın Ekmekçi, biz askerleri politikaya sokmak istemedik. Onun için, onları politikamıza kanştırmadık.. Peki, kim karıştırdı? Demirel kanştırdı, demeye getiriyordu. Ekledi: Biz hükümetten aynldıktan sonra, Genelkumtay Başkanı'nın masasmda, Kurtul Aituğ'un benim aleyhime yazdığı kitabı görmüşler. Çaylarımızı ictik, çok kalmadık, ayrıldık. Sonra, "Arayış" Dergisi'ni çıkardı. "Arayış'\a Fikret Otyam, hemen her yazısında bana söverdi. Karşılık vermezdim. Bir gün Bülent Bey çağırmış: Sayın Otyam, demiş, kişisel sorunlannızı dergiye yansıtmayın lütfen. Bir daha olmasın... Bülent Bey'den beklenen davranıştı. 12 Eylül sonrasmda, "Ankara Wot/arı"nda Bülent Bey, pek az geçtı. Olaylan seyrediyor, üzülme hakkımı kullanıyordum o kadar. Eli bağlı hiçbir kişi için yazı yazmadım. Övgü ile eleştiri aynı şeydir, eli bağlı kişi için. Birçok gazeteci, 12 Eylül sonrasmda görüştü, yazt, dizi hazırladı. Galiba, ben yapmayanlar arasındayım. Konu sıkıntısı da çekmedim. Bülent Bey'den yine söz edecek değildim. Geziler sırasında konuştuklarımın ilk sorusu Ecevit üstüne oluyordu: Ecevit ne yaptyor, ne yapmak istiyor? Kimi, başını elleri arasına almış, öylece kalakalmıştı. Bülent Bey'in "yanlış yapf/ğ/m" söylüyorlardı. Evet, Ecevit, her zaman halk gözünde saygı görecekti. Sevgiyle karşılanacaktı. Ancak bir daha iktidar olması, ııhh. Bu olmayacak, gerçekleşmeyecek bir düştü. Bir derede, iki kez çimilmezdi(yıkanılmazdı) çünkü. Eski sular, akar giderdi. Kıbrıs başarısı, oya dönüşebilmiş miydi? Hele demokrasi savaşımı, tek başına, böle böle götürülecek bir savaşım hiç değildi. amacına ulaştı mı' tartışması başladı. "Filipin demokrasisi", "biçimsel demokrasi", "statukocu sosyalizm" deyimleri adeta sloganlaştu Bu, bütününde demokratik rejime yara aldırmak, kitlelerin gözünde itibardan düşürmekti Bu yapumamalıydu BORAN Şimdi sorulara devam etmeden önce, izninizle biraz geriyc dönmek istiyorum. 12 Mart öncesi TİP dışmdaki sol akımlardan söz ederken, 12 Mart müdahalesini değerlendirme farklarına geldik, oradan da söz tutuklamalara kaydı. Oysa TtP ile diğer sol akımlar Uzerinde genelinde biraz daha durmak gerekiyor. Şimdi, TlP'in dışındaki sol akım ve hareketlerin belintiğimin ötesinde de ortak bir yanı vardı. 27 Mayıs hareketinin sonuçlan beklentilere cevap venniyordu. Girişilen parlamenter demokrasi, demokrasiye benzemiyordu. Yanlışlıklar, adam kayırmalar, demokrasiye aykın tutumlar, devlet eliyle ! zengin etmeler, 141142' yi işletme çabaları sürüyordu. Laiklik geI riliyor, tarikatlar ilerliyor, sandıktan hep aynı gericiler koalisyonu • çıkıyordu, vesaire. 27 itfetft* »anrast: Giderek, *27 Mayıs TARTIŞMAUSÖYLEŞİ Uğur Mumcu'nun, BehiceBoranTayaptığı söyleşi, zaman zaman tartışmaya da dönüşüyordu. Mumcu, "Sertleştiği oluyor, ama kıncı olmuyordu" diye tanımhyor bu konuşmalan. Boran, özellikle ideolojik konulara ayn önem veriyor. bir parti olduğu için, açıkladığım bu anlam ve kapsamda her zaman Sovyetler Birliği ve genelinde dunya sosyalist sistemi çizgisindedir. Bunun bağımlı, direktif ve telkin altında bir parti olmakla ilgisi yoktur. Zaten bize "direktif vermek veya "telkin"de bulunmak isteyenler olmadı hiç. TİP ve S*vyetler Birlİğis TİP Marksist ! Yanlış eleştiriler sloganlaştı tır. O anlamda esaslı bir ayrıhk yoktu, Aybar'la aramızda olduğu gibi. Giderek 27 Mayıs amaeına ulaştı mı, tartışması başladı. "Filipin Hiç olmadı mı? demokrasisi", "biçimsel demokrasi", "sUtükocu sosyalizm" deBORAN Hayır, olmadı. Yani ideolojik bir ayrılık olmadı. yimleri adeta sloganlaştı. Bu, bütününde demokratik rejime yara • * * aldırmak, kitlelerin gözünde itibardan duşürmekti. Bu yapılmamaBehice Boran ile söyleşimiz iki uzun gün boyunca sürdü. Bazen lıydı. Mevcut rejimin kötülüklerini, yetersizliklerini, hatalannı, kuevde, bazen de göl kıyısında yürürken. surlarını somut olaylarla kamuoyu önünde sergilemek, eleştirmek, Birçok konuda Behice Boran 'm düşüncelerine karşıydım. Boran mahkum etmek ayrı şey, demokratik düzene alışkın olmayan topanlatıyor, ben de yer yer itiraz ediyordum. lumu demokrasiden büsbütün soğutarak, demokrasi fikrine yabanZaman zaman sertleşiyordu aramızdaki tartışma, ama kıncı ol> cılaştırmak ayn şey. Eleştiriler, kötülemeler yanlış çıkış yolu çağrı\ şımlan yapmamahydı. Yapılmak istenen bu değildi belki, ama so muyordu. Behice Boran, "bir uzun yürüyüş"ü sırasında, "yol aynmt"na ! • nuç böyleydi. • O zaman, bu demokrasiden hayır gelmez görüşü zaten baştan gelmişti. Evel, o kendi yolunda ilerleyecekti. Bu yolu benimsemei beri vardı bu görüş güçlendi, emikleşti. Kestirme yol arayışına gi yenler de bir başka yol bulacaklardı. Bunun içindir ki, ideolojik tartışmaya Behice Boran ayn bir önem \ rildi. Gençlik bunu silahlı mücadelede buldu sandı. 27 Mayıs Milli < ' Birlik Komitesi'ndeki bölünmeden beri sürüp gelen, ordu müdaha veriyordu. Ve tartışmaya, "ideolojik bağımsızlık" kavramı ile giriyordu. ' lesi, bu işi halleder tezi yeniden gündeme girdi. lki akım birbirine ! 'paraleldi, giderek yaklaşıp bir noktada birleşti. Gençlik eylemleri, [ ;toplumsal zemin hazırlıyor; kimi ordu kadrolan kördüğümü çöze İdeolojik bağımsızlık ı cek darbeyi. anlamsız bir söz Ama öte yandan TİP, bilimsel sosyalist bir parti olduğu için, işçi sınıfının ve onunla birlikte tüm sömüriilen, ezilen insanlann kurtuluşu davasına baş koymuş, işçi sınıfı partileriyle "enternasyonal dayanışma" ve "işbirliğini" esas almıştır. TİP milliyetçi, sağcı burjuva partileri gibi lafta değil, gerçekten yurtsever olduğu kadar enternasyonalisttir de. Günümüzde işçi sınıfı enternasyonalizmi, varlığı ve önemini korumakla birlikte, enternasyonalist dayanışma ve işbirliğinin kapsamı ulusal ve toplumsal kurtuluş hareket ve örgütlerini, gerici, baskıcı rejimlere karşı halk hareketlerini ve diğer demokratik hareketleri, emperyalizmin baskılanna direnen ülkeleri içine alacak kadar genişlemiştir. Sosyalist ve sosyal demokrat partilerle de bu tür ilişkiler oluşturulmaya çalışılmaktadır. Samyonım eleştirikn 'dayanışma' degil. Bir partinin öbür parti uzerinde gödiicii, bir çeşit 'egemen tavır' alması. BORAN Böyle bir şey olmadığını TlP'e ilişkin olarak az önce söyledim. Diğer partiler için de aynı şeyi söyleyebilirim. Peki, sosyalist topluluk dışı diger ülkelerin sosyalist partileriyle etkileşim nasıldır? Karşıhklı etkileşim vardır BORAN Genelinde boyle bir tavır yok. Partilerin bağımsızlığı, birbirinin içişlerine kanşmama, karşıhklı saygı bazında dayanışma, işbirliği ve dayanışma proleter enternasyonalizminin dayandığı ve SBKP dahil bütün sosyalist topluluk ülkeler partilerince kabul edilmiş temel itkedir. "'.,' ". " '.'' "r. , Bir etkileme de yok müdur?V.^W V. « ^ Ö ^ W « b BORAN Dayanışma, işbirliği, yardımlaşma olan yerde karşıhklı etkileşme vardır. Bunun dışında ne gibi bir etkileme?.. Şu yani. Diyelim kapitalist ulkelerin burjuvalan arasında bir benzerlik var. Uluslararası sorunlara bakış, uluslararası konularda davranış biçimi ve bunun da lideri ABD. Aynısı, bu benzerlik sosyalist blokta olmaz mı? BORAN Kapitalist ülkelerin burjuvaları arasında, tekelci sermayesi arasında bu saydığınız benzerliklerin ötesinde asıl önemli olan maddi çıkar birliği var. Aralarındaki rekabet ve kimi çekişmelere karşın, 3. Dunya denilen az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri birlikte sömürüyorlar. O kadar acımasız ve hesapsızca sömüregeldiler ki, mızrak geri tepmeye başladı. Gırtlaklarına kadar dış borca batmış bu ülkeler, borçlarını ödeyemez hale geldiler, faizleri ödemekte bile çok zorlanıyorlar. Bu durum, kapitalist dünyamn bankalar sisteminin istikrarını tehdit ediyor. "Baker planı" gibi, söz konusu ülkelerin yine IMF kontrolunde olmak üzere, borçlarını ödeyecek kadar kalkınmalanna olanak verecek önlemler öneriliyor, uygulanmaya kalkışılıyor, bir başarı kaydedilmeden. Faiz ödemeleri ve yabancı sermaye kâr transferleri yanı sıra, dış ticaret ve ödemeler dengesi açıkları dolayısıyla bu ulkelerden gelişmiş kapitalist sanayi ülkelerine buyük kaynak aktarımları oluyor. ! Perişan demokrasiyi b savunduk dk biz TİP îse, biz ise yüzleri aşan, üç yüzu aşan kaba kuvvet saldırılakarşın, lçişleri Bakanlığı'nın, Anayasa Mahkemesi'ne dosya arkasına dosya göndermesine karşın bu yönde söylentiler ısrarlıydı;biz yine de o perişan demokrasiyi perişanlığını bile bile savunuyorduk. Çünkü demokrasi toplum içinde mücadele vere vere genişleti'lcbilirdi. Sorun, kitleleri bu mücadele içine çekebilmekti. O bozuk rejimde dahi, o baskılar altında dahi demokrasiyi genişletme mücadelesinin, işçi sımfırruzın, bizim örgütlendirebildiğimiz sınırlar içindc dahi, yasal sosyalist hareketinin var olması ve olabildiğince geliştirilmesi en başta dikkate ahnacak noktalardır. Bunlar olmadan, tepeden silah zoruyla ne demokrasi olurdu, ne sosyalizm. Toplumu değiştirmek için uzun yol, kestirme yol ayrımı, tercihi yoktur. "Çıkar yol, çıkmaz yol" ayrımı vardır ve bu durumda çıkar yolu seçmek kendiliğinden zonınludur. Düşülen yanılgı, toplumlann kısa sürede hızla ve kusursuz biçimde değiştirilemediği gerçeğinin gözden kaçınlmasıdır. Demokrasi geleneği olmayan, gelişmemiş kapkaçcı bir kapitalizmin üst yapısı, parlamenter demokrasi işte, ancak o kadar olabilmişti. lleriye doğru toplumsal mücadeleler uzun soluk, direnç ve ısrar gerektiren rnücadelelerdir. Tarihte i örnekleri çoktur. v. Şimdi hUkümlülUk suremi nerede geçırdiğim sorusuna geleyim. Hüküm kesinleşinceye kadar önce kısa süre Mamak'ta, sonra Yıldınm Bölge'de kaldım. Hüküm kesinleştikten sonra 1973 temmuz sonlarında Sakarya Cezaevi'ne gönderildim, arkadaşlar gibi Niğde'ye değil. Hepsi iki buçuk yıl içeride yattım. BORAN Şimdi izninizle, sosyalizme ilişkin olarak ileri sıirülen kimi göruş ve deyimlere gelmek istiyorum. Birincisi, "ideolojik bağımsızlık." 1. TİP Davası Aren grubuyla farklılık Peki efendim. şimdi 74 affı oldu, çıktınız cezaevinden. Sonra bu ikinci TİP çalışmalan başladı. Hemen başladı mı? BORAN Hemenden kastmız ne? Kısa sürede başladık, ama hazırhk uzun sürdü. Durumu değerlendirmek, temaslar yapıp, görüşüp tartışmak ve karar vermek. Tüzük ve programın yazılması on ay kadar bir zaman aldı. Parti, 1975 1 Mayıs'ında kuruldu. Dilekçeyi nisanın son günü verdik, 1 Mayıs tatildi, ama kurucular toplantısı o gün yapıldı, 1 Mayıs'ta. Sadun Aren ve gnıbu niye yer almadıiar efendim? BORAN Şimdi öbür grubu bilmiyorum, temasta bulunmadım onlarla. Fakat tahmin ediyorum, Sadun Aren ile konuşuldu, kurma koşullarını değerlendirmede bir farklılık vardı. O kurma koşullannın mevcut olmadığı kanaatindeydi. Sanınm grup da öyle. Savunma aşamasında bir problem yoktu değil mi, aranızda davanın ortak savunmasında, savunma stratejisinde. BORAN Şimdi ortak savunma meselesi şöyle çıktı. Evvela ilke olarak ortak savunalım dendi. Ve tahliye de edilmiş bulunuyorduk. Ortak savunma çalısmalan yapacak olanak vardı. Fakat hiç Behice Boran'ın Genel Başkanı oktuğu TİP yöneticileri, 12 Mart döneminde Piyade Albay izzettin Avfar başkanhğında, duruşma yargm Yargıç Binbeşı Mnln özsr ve üye Ysrgıç Yüzbaşı Fuat Ktyian'dan oluşan Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 2 Ndu Sıkryönetim Askari Mahkemesl'nce, 17 Ekim 1972 gün ve 1972/3 esas ve 1972A44 karar sayılı gerekçeli hükmü He ağır hapis cezalanna çarpbntdılar. Kararda, Genel Başkan Boran ve Merkez Yürütme Kurulu uyeleri, "Yasal yoidan kurulmuş TİPln aevk ve idanclteri sjfcrt/yto, mensup otduklan partinln gaye ve faallyetlerini yasal yoidan aaptrnp, Markttst • beninlst llkelere göre taaliyet gös*ermek" gerekçesiyte on beşer yıl ağır hapis cezaları ile cezalandırridriar. Bu karar, Askeri Yargrtay 2. Dairesi'nce "Sanıklar /ç«rftinde bulunan ve faallyetieri yürütmekle sonımlu otan Genel B**kan, Genel Sekreter ve Merfmz Yürütme Kurulu üyelerinln blrlncl derecede obfektif ceza/ sorumluluklan butunduğu" göruşünü de kapsayan gerekçelerle onaylandı. Boran ve on iki arkadaşı, 1974 ytlında çıkarılan af yasasının, Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmesinden sonra salıverildiler. , yönetunuıe 9 15 er yd ceza rmı Sovyetler. 3. Dünya'ya yardım ediyor Sovyetler Birliği ve sosyalist topluluk ülkeleri de 3. Dünya ülkelerine kredi veriyorlar. Yardımlarda bulunuyorlar. Ama aralarında işaret ettiğim tabloya benzer bir durum yok. Olduğuna dair şimdiye kadar tek bir satır gormedim, okumadım. önce anlattığım duruma ilişkin olarak ise, en azmdan uç yıldır durmadan haber, yorum, demeç çıkıyor. Birkaç ay önce Le Monde Diplomatique'de Küba üzerine yayımlanan uzun bir incelemede, Fidel Castro'nun sosyalist ülkeler arasındaki karşıhklı ekonomik yardımlaşma ilişkilerinden, dünya yeni ekonomik duzeni için örnek olarak söz ettiği belirtiliyordu. Bu örnekte 3. Dünya'nın iliğinin sömürülmesi olgusu yok. r Bence anlamsız bir söz bu. Ideolojiler her isteyenin masa başına oturup, kendıne göre oluşturduğu fikir salkımları değildir. Kuşkusuz bu yapılabilir, belli bir yandaş çevresi de bulabilir bu fikirler. Ama ideoloji olmazlar. Çunku ıdeolojiler sınıfsal, nesnel olgulardır. Butun kapitalist toplumlann burjuva sınıflarının ideolojisi aşağı yukarı aynıdır. Aralarında ideolojik veya politik bağımhlık ilişkileri olduğundan değil, sınıf konumlarının ve çıkarlarının aynı olduğundandır. Bu nedenle kapitalist ülkelerin burjuva partileri de kimi farklarla, esasıa aynı ideolojiye sahiptirler. Bütün kapitalist ulkelerde işçi sınıfının sermaye sınıfı karşısında konumu ve temel çıkarlan da aynıdır: Sömüruden ve somurü düzeninin Ide«l«jllt bağtmttzhh: Sosyalizm yoluna, urunu olan sosyal eşitsizlikten ve adaletsizlikten ve diğer olumsuzluklardan kurtulmak. İşçi sınıfının bu çıkarlarına cevap veren, ideolojik bağımsızlık, yani her ülkenin kendisine kurtuluş yolunu gösteren ideoloji ise, sosyalist ideolojidir. Ama sübözgü bir ideoloji oluşturması başa alınarak jektif bir nitelik taşıyan, kişisel arzu ve görüşlere, hayal gücüne göre oluşturulan sözde sosyalist ıdeolojiler değil. Toplumsal gerçekliçıkılamaz, çıkılsa da bir yere vanlamaz. ölçut, benimsenen ideolojinin benzersizliği, orijinalliği ğin yasalannın, sureçlerinin, nesnel sınıf ilişkilerinin bilimsel incelenmesine dayanan bir sosyalist ideoloji. Somut olayların yüzeydedeğil, nesnel olan toplumsal gerçekliğe ve ki çeşitliliğinin, dalgalanmalannın temelinde yatan, gerçeklere inımantığa uygunluktur. Gerçekliğin ve aklın yolu lerek oluşturulan bir sosyalist ideoloji. Kısacası, bilimsel sosyalizm/utopik sosyalizm ayrımı bugun de geçerliliğini yeni biçimlerde ise birdir. koruyor. beklenmedik olarak tevkif geldi. Ben dışarda olduğum sürede, kendim bir ortak savunma metni yazmaya başlamıştım. O ortak savun Aklın yolu birdir ma metnini tartışmak, beraber geliştirmek durumu ortadan kalkŞimdi, bilimsel sosyalızmi doğru, gerçekçi, akılcı bulup da kendi mıştı. Onlar ayn, ben ayrı hapishanede. Öyle bir durum doğdu. Onun üzerine herkes kendi bildiğince hareket etti. Ben savunmayı iradeleri ile benimsemış olan ulkelerin işçi sınıfı hareketini bu ideokendim için yazdım. Arkadaşlara gönderdim. Bir kısım arkadaş lojinin kılavuzluğunda yüruten parıiler arasında ideolojik ozdeşlik, lar, kendileri de ayrıca kısa bir savunma yapmakla beraber, Boran'ın kendiliğinden oluşacaktır. Aynı ideolojinin her ülkenin kendi kosavunmasına katıhyoruz dediler. Diğer arkadaşlar katılıyoruz de şullarına uyarlanmasında ancak farklar belirebilir. Sosyalizm yoluna, ideolojik bağımsızlık, yani her ülkenin kendimediler. sine ozgu bir ideoloji oluşturması, başa alınarak yola çıkılamaz, çıkılsa da bir >ere %arılamaz. Olçut, benimsenen ideolojinin benzerAren'le ideolojik sizliği, orijinalliği değildir, nesnel olan toplumsal gerçekliğe ve manayrılık olmadı tığa uygunluktur. Gerçekliğin ve aklın yolu ise birdir. Yani sürtüşme dediğimiz bu; ve>a 'sorun' dediğimiz bu. Sa"İdeolojide bağımsız olaeagım" diye, 150 yıldan beri teoride ve dun Aren grubu, "'Bugun de koşullar elvermiyor" diyor. Bugun için pratikıe oluşan bırıkimi goz ardı veya inkâr etmek de aklın kârı dede aynı gerekçeyi söyliiyor. ğildir. Yapılması gereken, çağın \e ülkenin değişen koşullarında, BORAN Şimdi şunu belirteyim ki, Sadun Aren Bey'le benim o teorık \e pratık bırikımı gelıştırerek uyarlamak, zenginleştirmekaramdaki ilişkiler daima iyi olmuştur. Fikir ayrılıkları olabilmesi tir. gayet tabii. Ama surtuşme diye nitelenecek bir durum olmamıştır "İdeolojik bağımsızlık" \e TİP'ın Sovyet çizgisinde bir parti olhiçbir zaman. Diğer arkâdaşlarla da. Partinin kurulmasına katıl duğu, So\\etler Birlıği'nın bundan memnun olması gerekıiği sözlemasalar bile, partiye karşı bir tavır alıp da bir hareket yurütme gıbı riyle belli bir başka anlamda, bir bağımhlık da ıma ediliyor. Sovir şey yapmamışlardır. Parti de onlara karşı bir vaziyet almamış yetler Birlıği'nın gudümünde veya telkinlerinin etkisinde bir parıi. ABD, ortakları sırtından çıkar sağlıyor ABD, kapitalist dunyanın lideri olarak, ortaklannın sırtından da çıkar sağlıyor. Faizleri yuksek tutarak ve doların değerinin sürekli yükselmesini sağlayarak Avrupalı ortaklarından ABD'ye büyük sermaye akışını gerçekleştirdiler. Yine Le Monde Diplomatique'e göre, IMF'nin Başkanı La Rosiere bile, "ABD daha ne zamana kadar başkalarının paralarıyla işleri yürütiir?" sorusunu ortaya atmış. Doların değeri fazla yukselip de, ABD ihracatı üzerindeki olumsuz sosyalist topluluk ülkeleri de 3. Dünya ülkelerine kredi veriyorlar, yardımlarda bulunuyorlar. Ama aralannda işaret ettiğim tabloya benzer bir durum yok. Olduğuna dair tek bir satır gormedim, okumadım. etkısı olçuyu aşınca, bu defa da en gelişmiş beş kapitalist ülke dolar karşısında kendi ulusal paralarının değerini yükseltmeye ikna oluvorlar ve dolar, bu paralar karşısında belli oranlarda düşurülerek ABD ihracatı kamçılanıyor. * •• İki topluluk arasındaki bu uç farklar neden? Sistemlerin eski deyimle mahiyeti şimdi niteliği mi diyeceğiz buna? temelden farklı oluşundan. Üretım araçlarının ozel mulkiyeti uzerinde temellenen kapitalizmin durtüsu ve amacı. özel sermayenin kârını büyültmektir, gunümüzdc özellikle tekelci uluslararası sermayenin. Uretim araçlarının sosyaJ mulkiyeti uzerinde temellenen sosyalizmin dürtüsu ve amacı, halk kitlelerinin ihtiyaçlarını surekli artan, iyileşen, çeşitlenen bir üretimle karşılamaktır. Bınncisi somürüye dayanır, ikincisi somurünun ortadan kaldınlmasına Bu uzunca açıklamamdan bence şu sonuç çıkıyor. Olayları, durumları biçimsel, yuzeysel benzeılik veya farklara dayanarak doğru kavramak. doğru değerlendirrreler vapmak ve doğru sonuçlara varmak mümkün değildir. Yuzeydekı gorunumlerin temellendıği gerçekleri kavramak, ona gore kıyaslamalar yapıp sonuçlar çıkarmak gerekır kanımca. 3. JHtoya'|p« yar&tm: Sovyetler Birliği ve Sürecek
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle