19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/8 1 AĞUSTOS 1986 Atlantik'te 'özerklik' projesi \ 6Nikaragua'nın batısındaki Pasifık bölgesi ile doğusundaki Atlantik bölgesi "Rama" isimü bir kasabada buluşuyor. Rama iskelesinde, bizi doğunun en büyük kenti Bluefields'e götürecek olan vapuru beklerken, o güne kadar yaşadığımız Nikaragua'dan aynlıp, başka bir Nikaragua'ya doğm yola çıkmakta olduğumuzu hissediyoruz. Ispanyokanın yanı sıra, bölgenin ana Kızılderili dili Miskito ve siyahlantı konuştuğu tngilizce, yani Creole'den oluşan bir diller karmaşası çıkıyor ortaya. Batıdaki kaynaşmış ve kaynaşmaya hazır insanlann yerini de birbirlerini ve bizi kuşkuyla izleyen insanlar alıyor. Ama beş saat süren nehir yolculuğu bu duvarları yıkıyor. Aralıklı olarak bastıran tropik yağmunından hep birlikte korunmaya çalıştıkça, yolculuğun sonuna doğru azalan sularımızı paylastıkça, birbirimize daha çok yaklaşıyoruz. Sonunda, hasta bebeğini emziren anneler, uyuyup uyuyup her uyandığında sabah olduğunu düşünerek uzun uzun öten horozlar, batıdan "memleketini" ziyarete giden gençler, Kızılderili dedeler, siyah nineler, kaynaşmış bir topluluk haline geliyonız. Sandinistler doğuda Miskito Kızılderilileri' sorununa çözüm anyor MUŞERREF HEKİMOGLU AJVKARA...ANKA Sandinistler doğu halkını devrime katabilmek için şimdi bir 'özerklik projesini' tartışma gündemine getirdiler. Projenin ilk ilkesi: Nikaragua topraklarımn bölünmezliği ve halkın birliği. Etnik gruplara dillerinde eğitim ve dinsel, kültürel özerklik tanınması, aynca Bölge Meclisi ve Yürütme Organı 'ndan oluşan Bölge Yönetimi oluşturulması öngörülüyor. Bölge Meclisi üyelerinin Ulusal Meclis'te yer alanları merkezi yönetim ile bölge yönetimi arasında köprü oluşturacak. Nikaragua gezi notları Sandino'nun Meşalesi Gülnur SavranSungur Savran KIZILDERİLÎLERİ EĞİTİMDE Nikaragua devriminin en büyük sorunlanndan birisi Atlantik kıyısındaki Miskito kızılderililerL Somoza'yı deviren Sandinistler Atlantik bölgesine "kurtancı" olarak gittiklerine inanıyorlardı, ancak bölge halkı tarafından "isgalci" gibi karşüandılar. Sandinistlerin yeni disiplin ve düzen anlayışına da tepki gösteren Miskitolar isyan edince, Sandinistler bölgesel göç ve tutuklama yollanna basvurdu, ancak bu daha büyük tepki doğurdu ve Miskitolar ABD destepndeki Contralar'ın ittifak gücü hatine geldiler. Sandinistler şimdi bölgeye yönelik "özerklik" projeleri ile yeni çözümler anyorlar. MtSKtTO Bir başka tarih Atlantik bölgesi eskiden tngiliz sömurgesiymiş. Dolayısıyla, tarihi ve kültürü açısından, Ispanyollann sömürgeleştirdiği Pasifik bölgesinden çok farklı. Aynca, Ingilizler bu bölgede Kızılderilileri tümüyle kendi kaderlerine terk ederken bölgenin altın madenlerinde çalıştınnak üzere Afrika'dan siyah köleler getirmişler. Her biri kendi içine kapalı olarak yaşayan üç ayn Kızılderili kabüesine (Mbkitolar, Sumolar, Ramalar) böylelikle bir de siyahlar eklenmiş. Devrimin ürünü olan yeni örgütlenme biçimleri doğuda Atlantik kıyısındaki Kızılderililerin gelenekleriyle ters düşünce, Contralar bölge halkını kendi yanlarına çekmişler. Sandinistlerin, Miskitoları daha güneye kaydırma planı ise doğuluların devrime tepkisini daha da arttırmış. Bu etnik aynlıklan düşmanca bir böiunmüslüğe dönüştüren ise, büyük ölçüde tspanyol/Kızüderili melezi Mestizo'lann bölgedeki konumu: öteki gruplar tarafından batı/lspanyol kültürünün buradaki elçileri olarak görülen ve büyük çoğunluğuyla bölgenin güneyinde toplanmış olan bu grup, beklenebileceği gibi, ekonomik olarak en güçlü grup aynı zamanda. Geri kalmışlığı, yoksulluğu ve kültürel farklılığı içinde, doğulu insan, batıdan gelen her şeye karşı önyargılı ve tepkisel. Bluefıelds, Karayip adalannı andıran kolonyal mimarisiyle, siyah nüfusunun yoğunluğuyla, sokaklarda akan kanalizasyonuyla bu kopukluğun canlı bir simgesi. tlk bakışta, burada "1979 Temmuzu" olmamış izlenimini ediniyor insan. Bu kadar değilse büe, "1979 Temmuzu"nun burada çok farklı yaşanmış olduğu açık. Bu farklı yaşanmışlığın ve bundan doğan sorunlann izlerini, Sandinistlerin bu bölgede gütmüş olduklan politikalar konusunda yaptıkları özeleştiride bulmak mümkün. pelerinde, ırmaklannda bulan doğulu insanın devrime tepkisi daha da artmış. Bunun üzerine, Sandinistler 1984'te 18 bin Miskito'nun Rio Coco kıyısına (Honduras sınınna) dönmesine izin vermişler. tuğunu ve bir anlamda halkın katıhmının şimdiden gerçekleşmeye başladığını söylüyor. El Bluffta CDS üyeleri ev ev dolaşıp özerklik kavramını tartışmaya çalışıyorlarmış. Projenin ilk ilkesi Nikaragua topraklanmn bölünmezliği ve Nikaragua halkının birliği. Bu çerçeve ilkeden sonra, Nikaragua'nın farklı etnik gruplardan oluşan bir ülke oluşundan doğan zorunluluklar şöyle aralanıyor: Her grubun, hem kendi dilinde hem de çoğunluğun dili olan Ispanyolca eğitim görmesi, kendi dinselkültürel özelliklerini yaşatma hakkına sahip olması, üretimini ve toplumsal faaliyetlerini kendi değerlerine ve geleneklerine ters düşmeyecek biçimde örgütlemesi, topraklannı ve öteki iktisadi kaynaklannı kendi topluluğunun yararına kullanması. Milton, Nikaragua için çarpışmaya hazır degil... Bize bölge halkının ruh durumunu en açık biçimde anlatan onbeş yaşındaki Milton Sancbez oldu. Milton Mestizosiyah karışımı bir ailenin çocuğu. Sohbete başladığımızın onuncu dakikasında bize hükümet konusunda ne düşündüğümüzü soruyor. Biz kendi düşüncelerimizi özetleyip aynı soruyu ona yönelttiğimizde ise cevabı, "Eta, şöyle böyle!" oluyor. Çeşitli irdelemelerden sonra, Milton'un en çok da zorunlu askerlik hizmetine kızdığını anlıyoruz. Kendi açısından çok da haklı görünüyor. Gerekçesini şöyle açıklıyor Milton: "Batılı gençler kendilerinin yaptıklan devrimi tabii ki savunacaklar. Ama ben bu devrim için mücadele etmedim ki..." Bölge Yönetimi ve Ulusal Meclie Önerilen siyasal düzenlemeye gelince: Doğuda oluşturulacak iki özerk bölgenin her birinde yapılacak seçimlerin sonucunda, Bölgesel Meclis ile Bölgesel Yürütme Organı'ndan oluşacak bir Bölge Yönetimi olacak. Bölge Meclisi üyelerinin Ulusal Meclis'te de yer alanlan, merkezi yönetim ile bölge yönetimi arasındaki köpruyü oluşturacak. Bu üyelerin görevlerinden biri projede şöyle ifade ediliyor: "Yasalann söz konusu bölgenin özellikierine uygun oimasını saglamak üzere Ulusal Meclis'e yasa önerilen getirmek." Ulusal birliği ancak kültüreltarihsel farklılıkları koruyarak kurabileceğinden bilincine varan Sandinist devrim, doğuya özerklik projesi aracılığıyla girmeye çalışıyor. Bunun da ötesinde, bu proje, Latin Amerika'da yuzyıllardır ezilmiş olan Kızılderililerin konumu karşısında, kıta tarihinde ortaya çıkmış ilk ciddi çözüm önerisi olarak büyük önem taşıyor. Sandinistlerin özeleştiriai Kendi ifadelerine göre, doğu halkını hiç tanunadıkları için, büyük bir safdillik içinde, batıda halkın coşkuyla sahiplendiği şeylere doğuluların da olumlu tepki gösterdiğini varsaymışlar. Oysa, devrimin ürünü olan örgütlenme biçimleri doğulu halkın geleneklerine doğal olarak ters düşmüş. Batıdan gelen her şeyi olduğu gibi devrime de yabancılaşmış doğulular. Tabii Contrala r bu fırsatı çok iyi değerlendirmişler. Bölgenin kuzeyinde yaşayan Miskito Kızılderüilerini hem ideolojik olarak, hem de yer yer zor yoluyla kendi yanlanna çekmeyi bilmişler. Sandinistlerin "koruyuculugu"nu reddeden Miskitolar, Honduras'tan gelen Contra saldınlarına karşı korunmasız kalınca, bu kez kuzeyde yaşayan Miskito topluluklarını güneye kaydırmış Sandinist hükümet. Ancak bu da yangma körükle gitmekten başka bir şey olmamış. Kimliğini, Nikaragualı olmaktan çok, köy komününün toprağında, te Özerklik projesi gtindemde Sandinistler doğu halkının devrime katıümının sağlanabilmesi için, önce kendilerinin buradaki insanlann tarihselkültürel farklılığını tarumaları gerektiğini kavramışlar. Ayrıca, bu farklılığın merkezi hükümette de sesini duyurabilmesinin ne kadar önemli olduğunu görmüşler. Bu bilinç Nikaragua'da bir "Özerklik ProjesT'ni gündeme getirmiş. Çeşitli Kızılderili örgütlerinden, Mestizo ve siyah gruplardan, Sandinistlerden temsilcilerin oluşturduğu bir "Özerklik Komisyonu", çeşitli kesimlerle yapılmış görüşmelere dayanan bir proje hazırlamış. Şimdi özellikle doğuda, bu proje geniş halk kesimleri içinde tartışılıyor. Bluefields yakınındaki El Bluff adasırun CDS koordinatörü Mercedes Manega bu projeyle birlikte doğuda bir harekeüiliğin oluş SCRECEK (Bastarafı 1. Sayfada) dan yeni "davulu delen jaguar" amblemiyle televizyon ekranında yer aldı. Davul ve jaguar motifleri, TV'nin seçim haberlerini izleyenleri kahkahaya boğdu. Büyük Anadolu Partisi'nin dün akşam TV'de yayımlanan propaganda demecinde, amblemde yer alan delik davulun "Anadolu'nun sesini, milletin delik cebini, mutfağın feryadını", jaguarın da "halkın huzurunu bozan, fukaralığı getiren, milleti perişan eden iktidarı" sembolize ettiğini belirtti. BAP Genel Başkanı Kemal Bekmen, amblemin gerekçesini anlatırken şöyle konuştu: "Ne yapalım ki, Büyük Anadolu'yu simgeleven Anadolu haritamız iptal edilince, milletin halini, delinen eebini, delik davul ve iktidann halini de davulu delen jaguarla sembolleştirdik" dedi. TAŞAR GÜLDÜ ANAP Genel Sekreteri Mustaf a Tasar, Cumhuriyet muhabirinin bu konudaki sorusuna gülerek, "Ben, TV'nin söz konusu programını izlemedim. Bu ambiemin ne anlamı vannış, bilmiyorum. Yann (bugün) bakarız bakalım. BAP'ın yöneticilerinin kendilerine sordunuz mu? Genel merkezini aradınız mı acaba? Acaba genel merkezleri var mı?" dedi. Taşar, sözJerini gülerek surdürürken "Başka bir şey söyleyecek durumda değilim" diye ekledi. CİNDORUK DYP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk, BAP'ın yeni amblemi konusunda Cumhuriyet muhabirinin sorusunu yanıtlarken, "Bir başka partinin amblemini değerlendirmek benim için söz konusu değildir. Onlar, kendi fıldrlerini ortaya koyuyorlar" dedi. tNÖNt: GÜLÜYORLZ SHP Genel Başkanı ErdaJ loöoi, Büyuk Anadolu Partisi 1 nin smblemini davuldan geçen jagua olarak değiştirmesi konusundı dun akşam Cumhuriyet muhibirine şu açıklamayı yaptı: Sann Özal. kazdığı kuyuya düşü>or. Jaguar'ın parti amblemi ohnasına gülüyonız. Ama bu acıucak, karşı çıkılacak, silkinip yetertrttk, denilecek ve herkesi aldın başına almayı davet edectk tir haldir. Bu millelle daha fuJsılay edilemez. Millet hakkın tallanacaktır. ANAP'a dersiıu trecektir." BAFtan Ozal Taşkent (Bastarafı 1. Sayfada) nin başkenti Taşkent'teki Meçhul Asker Anıtı'nı ziyaret etti ve saygı duruşunda bulundu. Özal, daha sonra Taşkent metrosunda incelemeler yaptı. Metroya inerek kısa bir yolculuk yapan Özal'a Özbekistan Cumhuriyeti Başbakanı Kadirov eşlik ederek, kendisine sistem hakkında bilgi verdi. Bu arada metro, "Ekim Devrimi" istasyonunda durdu. Kondüktör Özbekçe "Oktobır tnkılap" dediği istasyon hakkında Özal'a açıklamalarda bulundu. Kısa seyahat sırasında Özal, metroyla ilgili birçok soru sordu ve biletin 15 kopik (70) lira olduğunu öğrenince, "Eğer bileti aynı fiyata verecekseniz, gelin Ankara metrosunu kurun" dedi ve Kadirov'a (Bastarafı 1. Sayfada) "Çoguku demokrasilerin vazgeçilmez unsurlanndan olan hür sendikacüık, iilkemizde tam anlamıyla yüriimemektedir. Toplu pazaıiık sistemine ilaveten grev hakkı, sendika kurma, sendikalarda seçme ve seçilme haklan ve adına endüstriyel demokrasi dediğimiz yönetime katılma hakkı önemli ölçüde yok edilmiştir. Hür sendikacılığın bu yollarla engellenmesiyle Türkiye, uluslararası üst örgütlerin şikayet gündeminden bir türiü inmemektedir. Son olarak geçen haziran ayında Cenevre'de toplanan ILO Genel Kunılu'nda söz alan Çalışma ve Sosyal Gttvenlik Bakanı Sayın Kalemli, tüm bu şikayet konularının en kısa zamanda giderileceğini ve beklenen yasal değişikliklerin yapılacağını dünya (emsilcileri huzurunda vaat etmiş, ancak toplantıyı takiben bu sorun yine buzdolabma konulmuştur. Bugüne kadar olduğu gibi, TürkIş, 24 ilkesi icabı siyasi partilere karşı bagımsız tutumunu izlemeye devam edecektir. Bunu yaparken. hangi politikalann yanlış, hangilerinin doğm olduğunu da açık açık söylemeye devam edeceğiz. Amacımız çoğulcu demokrasi ve hür sendikacüık ilkelerinin bir an önce işlerliğe kavuşmasıdır ve Türkİş, bu amaca ulaşmak mücadelesini sürdürecektir". Nüfus hüviyet cuzdanımı kaybettim, hükümsüzdür. MEHMETADİL ÖZATASAY "yap, işlet, sat" formülünu önerBaşbakan Özal, daha sonra uçakla Semerkand'a geçti ve burada Uluğbey Külliyesi ile Timur'un türbesini ziyaret etti. Öğle yemeğini Semerkand'da yiyen Özal, daha sonra gezisinin son durağı olan Leningrad'a geçti. GORBAÇOV'DAN SES YOK Özal'ın Sovyetler Birliği Komünist Partisi Birinci Sekreteri Mihail Gorbaçov'la görüşmesi konusunda dün de bir gelişme ortaya çıkmamakla birlikte, Türk yetkililer iyimserliğe kapılmadan "bekkyişlerini" sürdürdüler. Bu konuda Turk ve Sovyet yetkilileri arasında bazı temaslar yapıldığı oğrenildi. Türk heyetindeki üst düzey bir yetkili, "Cumhuriyet"in "Son anda bir sürpriz olabilir mi?" şeklindeki sorusuna "Seyahat henüz bitmedi, bekleyelim" karşıhğını verdi. Aynı Türk yetkilisi, "Başbakan Özal'ın Gorbaçov'la görtişememesi basuı tarafından çok büyütüldü. Görüşmenin olmaması, Sovyel tarafının kasıtlı bir davranışından degil, programların çakışmasından kaynaklandı. Gorbaçov, bâlâ Moskova dışında. Biz, kasıt görmediğimiz için berhangi bir rahatsızlık hissetmiyoruz. Sovyetler, bize herhangi bir rahatsızlık hissettirmek isteselerdi, herhalde bunu ülkelerine davet edip yapmazlardı. Sovyetler Birliği bunu yapmayacak kadar tecrübe sahibi bir devlettir" dedi. Sovyet yetkililerin de GorbaçovÖzal göriişmesinin gerçekleşmemesinin Türk kamuoyunda yarattığı olumsuz havadan rahatsız olduklan gözlendi. ÖzaJ'a eşlik eden üst duzey bir Sovyet yetkili, "Cumhuriyef'e, "Örtada manset yapılacak bir şey yok" şeklinde konuştu. Sovyetler Birliği Bakanlar Kurulu Başkanı Rijkov'un Özal'a, Karadeniz'deki hava trafik sorumluluğuna ilişkin FIR anlaşmazlığı konusunu yeniden müzakere edeceklerini bildirmesinden sonra önceki gün Moskova'da teknisyenler düze>inde uzun süren bir görüşme yapıldı. Ancak Sovyet tarafı, müzakere mesajında Turk ve Sovyet FIR sorumluluk bölgelerini ayıran sınırın kuzeye kaydırılması yolundaki Türk talebi karşısında tutumunu yumuşatmadı ve uzun süren görüşmeler herhangi bir uzlaşıya vanlamadan kesildi. Işadamları umutlu (Bastarafı 1. Sayfada) deki insanlann anlasabikükleri tek bir dil vardır. O da, alıp satmaktır. Rusya uzun bir sınıra sahip olduğumuz 300 milyon nüfuslu bir komşu ülkedir, yiyecekten başlayarak birçok tüketim maddesini dışandan ithal ediyor. Aynca Sovyet toplumundaki ihtiyaçlar, talepler de değişiyor. Ben buraya 12 yıl önce gelmiştim. Oteldeki temizlikçi kadınlar naylon çorap arayışı içindeydiler. Oysa şimdi Sovyet gençliği blucin giyiyor, Amerikan müziği dinliyor. Adidas'ın patentini ahp burada üretiyorlar. Eski anlayışa göre ayakkabı sadece ayağın yere çıplak basmasını önleme fonksiyonunu gören, sağlam olması gereken, ancak fiyaka aranmayan bir maldı. Şimdi Adidas giymeye başlamışlar. Demek ki, önümüzde giderek büyuyen, ihtiyaçları çoğalan bir pazar var. Bu pazara girmemiz gerekiyor. Bunun için akılcı arayışlara ihtiyaç var. Ben çimento fabrikama Hollanda'dan kömür aldım, Sovyet kömürü çıktı. Hollanda aramızda ne anyor. Önce bu kara kediyi araıruzdan çıkartahm. Bu gezi bizim için çok yararlı oldu. Işadamları gelip görduler. Ben de burayla alıp satayım fıkri gelişti. Şimdi bize düşen bu anlayışı arttırmak ve bu komşuyla ticareti arttırmaktır. Çahşmaınız lazım. Beklersek büyuyen pazarı yabancılar paylaşır, bize yer kaİmaz. Üstelik buranın farklı bir yapısı var. Batıda ekonomik kararlarda siyasal tercihler rol oynamaz. Reagan akraban da olsa hatır işlemez. Burada ise, biraz farkh bir durum var. Ben Sovyet pazan için ümitliyim. SOVYETLER'E YANLIŞ BAKrYORUZ Ali Şen (thracatçı): Ben ihracatçı olarak Sovyet pazarına ilk olarak geçen yıl satış yaptım. 2 milyon dolarlık deri ihracatı gerçekleştirdim. Bu yılki bağlantılarım 4.5 milyon dolara ulaşıyor. Önümüzdeki yıl da ihracatımı 6 milyon dolara çıkaracağım. Sovyetler Birliği, bizim için büyük ve önemli bir pazar. Ancak bu pazara girerken yanlış bir zihniyeti değiştirmemiz gerekiyor. Yerleşik anlayış şu: Ruslara ne satsak alırlar, çünkü kaliteden anlamazlar deniyor. Oysa bir Rus genel müdürü, Amerikalı bir burokrattan daha aşağı değildir hiçbir zaman. Ruslar, mal ahrken seçmek istiyorlar. Bizimkiler ise istediğim malı onlara zorla satanz anlayışı içinde. Baskıyla ticaret olur mu? Sovyet pazan bizim için pırıltılı ve harika bir pazardır. fddia ediyorum, bizim en büyük pazarımız olabilir. Ama önce zihniyetimizi değiştirelim. Geçmişte niye bu pazara girmedik? Hata bizdeydi. Hiç akhmıza gelmedi bu pazara girmek. Belki de tümüyle psikolojik bir şey. Yani, bu ülkeyle ticaret yapmak zordur, Sovyetler zor ülkedir anlayışı vardı. Dediğim gibi Rus'u hafife almayalım. MÜTEAHHİTLİK İÇİN BÜYÜK PAZAR Nurettin Koçak (Müteahhit): Sovyetler Birliği'nden doğal gaz alımı, Sovyet pazannı Türk müteahhitlerine açıyor. Doğal gazm bedelinin yüzde 70'i Türk ürünleriyle ödenecek. Bu da ilk başta 650 milyon dolarlık bir pazar anlamına geliyor. Sovyetler'de ilk başta "Siz bize bu kadar mal satamazsınız" anlayışı vardı. Sonradan 650 milyon dolann bir bölümünün Türk müteahhitlerinin bu ülkede otel ve sosyal konut yapımına girmeleri ile ödenmesi düşüncesi belirdi. Başbakan Özal, buraya gelirken bizi (müteahhitleri) topladı ve "Dikkatli olun, bastınn girin bu pazara girin" diye uyardı. Öğrendiğirnize göre, Sovyet Başbakanı Rijkov, Sayın Özal'a Türk müteahhitlerini Sovyet pazarına girmeleri için teşvik edeceklerini söylemiş ve "Sizin müteahhitlerde tecrübe ve teknoloji var bunu kullanalım" demiş. Rijkov'un bu sözlerinin hemen ardından biz de müteahhitlik işlerine bakan dairenin genel müdürü ile göruştük. Üç alanda imkân var. Biz burada projeler üstlenebiliriz, aynca Sovyetler Birliği ile Üçuncü Ülkelerde ortaklaşa işlere girebiliriz. Şimdi hükümetler kendi aralarında oturup ilkeleri tespit edecekjer. Bize bildirildiğine göre, halihazırda her biri 25 milyon dolar tutarında 56 tane proje almamız söz konusu. Bu projeler bize küçük gelir, ancak pazara yavaşça girip tecrübe kazanıp sonra pazar payını genişletmemiz mümkün. Işçimizi ve teknolojimizi, maiıarımızı kendimiz getireceğiz, aynca Üçüncü Ülkelerde de çok iyi işbirliği imkânı mevcut. Özetlemek gerekirse, ben Sovyet pazanna çok iyimser bakıyorum." a.a.'ya görüşlerini açıklayan bazı işadamlan da şunlan söylediler: Mustafa Şahin (Şahintaş firması, Gaziantep Ticaret Odası Yönetim Kunılu Başkanı): Biz Gaziantep yöresi olarak ABD'ye, Hong Kong'a çok çeşitli ulkelere fındık, fıstık, uzüm gibi ürünler ihraç ediyoruz. Buraya ilk kez geliyorum. Aynı ürunleri Sovyetler de istediler. Birkaç devlet kunılusu ile görüştüm. Fiyatlanmızı inceliyorlar, yakınhk, ulaşım ve haberleşme kolaylıkları var. Onlar bizi yeğliyorlar, biz de onlara satmak istiyoruz. Yümaz Kuskay (Erzurum Ticaret Odası): Biz şubat ayında Azerbeycan, Gürcistan ve Moskova'yı kapsayan bir geziye katılmıştık. Ö zaman Doğu Anadolu'dan iki ülke arasında sınır ticaretinin başlatılması gündeme gelmişti. Şimdi yine görüşüldü. Karşı taraf bu konuda çok istekli. Hatta malları bile belirledik. Fuat Süren (Transtürk Holding): Sovyet pazan potansiyel olarak bizim için çok mühim. Pazann önemi, yakınhk, pazar büyüklüğü ve en önemlisi "istikrarlı sistem" olmak üzere üç nedene dayanıyor. İküdar siyasi sistem itibarıyla iktisadi pazara hâkim, başka hiçbir memlekette bu yok. Halbuki ABD'de istediğiniz kadar Reagan'la dost olun, Başkan size hiçbir şekilde yardımcı olamaz. Ümit ediyoruz ki, gelecek senenin sonbaharında bugünkü TürkSovyet ticaret hacmi özel olarak yapılan doğal gaz ihalesiyle 1 milyar doları bulur. Asaf Güneri (Zihni Şirketler Topluluğu): Sovyet pazan uzun vadeli. Bu pazara sabırlı, istikrarlı, inatçı girişimci girebiliyor. Pastadan herkese pay veriyorlar. Bütün islerin Moskova'da görülmesi bizim için büyük kolaylık. İki ülkenin siyasi ilişkileri geliştikçe, biz de burada iş yapan "favori ülkeler" arasına girebiliriz. Yılnıaz Geçen hafta bir günü Dikili yollarında geçirdik. Amacımız Erdal İnönü"yü izlemek, ama bir şanssızlık oldu. Ören'deki kimi SHP'liler Genel Başkan'ın programını kesin bilmiyortarmış.. Bana öğleye doğru Dikili'ye geleceğini söylediler, biz de tam on bir buçukta Dikili'ye vardık. ilçede hiçbir hazırtık yok. Yolda, kahvede birkaç kişiye sordum. Erdal İnönü nerede bekleniyor? Kimse bilmiyor, sonunda ŞHP llçe Merkezi'ne gittik. Başkan ve yöneticilerle konuştuk biraz. İnönü'nün öğle saatinde değil, akşam saatinde geleceğini söylediler. Üzüldüm doğrusu. Çünkü akşam saatinde Ören'e dönmem gerekiyor, ilhami Soysallar'a yemeğe gideceğim, Bahriye Soysal telefon etti. Bahri Hoca'nın doğum gününü kutlayacağız dedi. Profesör Bahri Savcı, sevmenin, saymanın ötesinde, yıllar boyunca dünyamızda böyle kişıler de var, diye umutlandığım, yüreklendiğim bir dost. Doğum gününü kutlamaktan geri kalamazdım. Erdal İnönü ile karşılaşmadık ama Dikili'den ilginç izlenimlerle döndüm Ören'e. Önce Dikili'yi sevdim. Güzel, güleryüzlü bir ilçe.Yollarda, parklarda, kahvelerde gözümüz de, gönlümüz de okşandı. Yerel yöneticilerin Dikili için çarpan kalbini hissettik. İskelede bir lokantada çipuralar yedik, limanda gemiler.gemiciler denize atlayıp serinliyoıiar. Bir de Yunan gemisi var burada, ona atlayıp karşı adalara gitmeyi düşündüm, vizesiz, pasaportsuz bir yolculuk, bir barış gölünde yaşayanlara yaraşır biçimde.. Yemekten sonra ver elini Çandarlı.. Kuşkusuz güzel bir kıyı kasabası, ama çok bakımlı değil. Büyük bir kalesi var, eski bir kale, kimler gelmiş, kimler geçmiş, birkaç gün önce de Cihan Ünal ve arkadaşlan gelmişler. Çandarlılar adını soylemiyor, "Türkan Soray'ın kocası" diyorlar, "Osmancık" filminin bir bölümünü çevirmişler. Çandariı'nın çıplak ve kara tepeleri bana hüzün verdi, orman yangmları doğayı bir anda solduruyor. SHP'liler bir OlofPalme parkı da Çandarlı'da kuruyor, bu çıplak tepeleri yeniden yeşertmeyi düşlüyorlar Dikili kavşağından geriye döndük.Bademliköy'e uzandık bu kez. Bir süre deniz kıyısından gittik, yolda yabancı plakalı arabalara rastlayınca çocuklar gibi seviniyoruz, çoğu Avusturyalı. Viyana ormanlanndan sonra Çandariı'nın kara tepeleri insanın içini karartır ama bu maviliği, bu güneşi Avusturya'da bulamazlar. Bademliköy'de düş kmklığına uğradım. 197D'li yıllarda bu köyden bir delikanlı CHP listesinden önce Meclise, sonra da Ecevit hükümetine girmişti, Mahmut Türkmenoğlu, şimdi nereterde acaba? Bademliköy'de badem ağacına rastlamadım hiç. Bademler de yandı belki de. Köyün kıyılan bir başka yangın görüntüsünde. Tatılde "Sefitter" romanı yazılır gibi... Yan yana yüzierce çadır, kimi çok uyduruk, bir çarşaf ya da bir havlu gerilmiş, altında kadınlar, çocuklar, plastik su kovalan, leğenler... özal hükümeti ortadireğe ya da gurbetten gelen işçilere böyle bir tatil mi öngörüyor acaba? Böyle bir kampta insan dinlenir mi, yorulur mu, karar veremedim. Böyle bir kampta denizin, güneşin tadına varmak çok güç. Ya işçi kardeşlerimiz, çoluk çocuk arabalarına biniyor, uzun yolları, dağları aşarak burada mı özlem dindiriyorlar? Oysa biraz ilgi, biraz bilgi bu kampı uygar bir düzeye kavuşturabilir. Biz Ören'e dönerken SHP bayraklı arabalar Erdal inönü'yü karşılamaya gidiyorlardı. Selamımızı iletmiş olacaklar. İnönüyü görseydik o da Bahri Savcı'ya selam yollardı kuşkusuz. Kimi arkadaşlarımızın yadırgadığı sade konuşmasıyla neler dilerdi kimbilir. SHP toplantılarını sessiz ve coşkusuz bulanlan da ben yadırgıyorum doğrusu. Nasıl coşkulu olsun, tepemizde güneş kaynasa da siyasal hava yeni ısınıyor. Birçok ilde ilçede nalf politikacılarla yürüyor işler. Bir lider nasıl karşılanır, toplantı nasıl düzenlenir bilmiyortar, hoparlör gereğini düşünmüyorlar. Burhaniye'de bir SHP'li şöyle diyor: Erdal İnönü bağırmıyor, ama yalm ve yoğun konuşuyor, DH kili'de barışı vurgularken herkes etkilendi, mesajtnı çok iyi verdi. Bir başka SHP'li de bu köşede yayımlanan bir yazımı anımsatıyor: Toplumdaki duyarlığın azalmasından yakınıyordunuz, son günlerde sıze çok hak veriyorum. Duyarsız bir toplum özleyenlerin kulakları çınlıyor mu acaba? Çandarlı'da bir kahvede, Yozgat'tan gelmiş delikanlılarla konuştuk, SHP ANAP ya da başka partilerden bilgileri yok, politikayla ilgilenmediklerini söylüyorlar, Cihan Ünal'ın "Osmancık" filmiyle daha çok ilgileniyorlar. Bence çok doğal, son yılları tek sesli bir ortamda yaşadık, bu ortamda duyarsız kuşaklar oluşur ancak. Düşünmeyen, düşünce üretmeyen bir toplumda siyasal seçenekler de rasgele olur. Ara seçim çalışmalarını bir uyarı niteliğinde görüyorum ben, siyasal parti yöneticileri de toplumdaki duyarsızhğı aşabildikleri ölçüde başarıya ulaşacaklar, duyarsızhğı yerleştirmek yöntemlerine karşı hayli güç, ama kaçınılmaz bir savaş bu. Kişilerin de, kuruluşların da yerini iyi alması gerek... * • • Bahri Savcı doğum gününün farkında değil, "iyi ki doğdun" dilekleriyle kalkan kadehlere önce şaşırdı, sonra çok sevindi. Bahriye Soysal güzel bir ören sofrası donatrnış ona. Südis Savcı da ev ürünü bir pasta. Dört mumu İlhami'nin torunu Keremcan'la söndürdüler. Neden dört mum derseniz, biri yetmiş yılı simgeliyor, üçü de seksene doğru üç basamak. Profesör Lütfü Duran ve eşiyle çok içten bir dost sofrasında yetmiş üç yılın acı ve tatlı öykülerini konuştuk saatlerce. Aşağı yukarı otuz beş yıldır tanıyorum Bahri Savcı'yı. İlk kez Ankara'da Helikon Derneği'nde, Eren Eyuboğlu'nun sergisinde, sergiden sonra Gar Gazinosu'na yemeğe gitmiştik. Eren Eyuboğlu yoğun çalışmaların yorgunluğunu unutmuş, durmadan dans ederek başarısını kutluyor, Bahri Savcı da ona ayak uydurmak için hayli terliyordu. 196O'lı yıllarda daha yakından tanıdım Bahri Savcı'yı, 1961 Anayasası'na olumiu katkıları var. 1970'li yıllarda daha da yakından. Belli ilkelerden ödün vermeyen fcişiliğini anıtlaştıran olaylar içinde. Şimdi tarih oldu ama hayli acıyla yazıldı. Acıyla yazıldı ama o acının ters bir birikimi yok. Olsaydı yetmiş üçüncü yılı böylesine çocuksu bir neseyle kutlar mıydı? Hocaların hocası, çok neşeliydi o akşam. Bir aralık düşündüm, kürsüsünden kimler geldi, kimler geçti, kaç bin öğrenci yetişti kimbilir, hepsi sevgiyle, saygıyla eğilir önünde. Ben de öğrencisi olmadan çok şey öğrendim Bahri Savcı'dan. * * • 1 Doğum günüm değil ama güzel bir armağan aldım Ören de. Halkımızın Diliyle Barış Şiirleri. Asım Bezirci'nin bir araştırması. Halk ozanlarının barış özlemini yansıtan şiirleri. Savaştan yakınıyor, barışı vurguluyortar.Kaç gündür kitap elimden düşmüyor, roman okurken birden şiir okumak geliyor içimden, Bezirci'nin kitabından bir sayfa açıyorum, kimi geceler karşı kıyıların ışıkları içinde başka bir ışık parlatıyor, bir barış şiiri mırıldanıyorum. Laiklik ilkesinden sapanları halkımızın diliyle uyarmak istiyorum. Bu yazıyı da Aşık Veyse/In dizeleriyle sona erdiriyorum. Kuran'a bak, İncil'e bak, Dört kitabın dördü de hak, Hakir görüp ırk ayırmak Hakikatte yüz karası... Kimi olaylan görmezlikten gelenleri, hatta "abartma" diyenleri Koca Veysel ne güzel uyarmış değil mi? Ayırıcılıkla barış olabilir mi? Dikili Yollarında... VEFAT Onbeş yıldır okulumuzun yıllık basım işini üstlenen Gazeteci Yazar AHMET SELİM BİLMEIVin vefatmı üzüntüyle ögrenmiş bulunuyonız. Kederli ailesine başsağlığı dileriz. SATDLIK • Yurt Ansiklopedisi (11 cilt) • Aziz Nesin'in bütün eserleri (Karacan Yaymları, 9 cilt) Akşamlan 524 52 06'dan Ömer ÖZEL MODA LİSESİ 2 yaşından küçük çocuğa bakacak öğrenci bayan aranıyor. Tel: 512 05 05 (474)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle