21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Meclis üyesi bulunduğum sırada bu konuda birçok CHP'lı üye ile tartışmalanm olmuştur. Kendilerinin göremediği gerçekleri onlara söyleyenlerden hoşlanmıyorlardı. 1961 Anayasası'ndan sonra ilk parlamento seçimlerinde alınan sonuçlar yanıldıklarım gösterdi. Katıldıkları koalisyon iktidarlan döneminde de alınrnası olanaklı bulunan birçok sosyal ve ekonomik önlemlerle halka inmeyi, halkı ve emekçiler kesimini memnun etmeyi, gereksinimlerini karşılayarak onlarla bütünleşmeyi bilemediler, başaramadılar. Sonunda, 27 Mayıs 1961 Anayasası'nın yürürlüğe girmesinden dört yıl sonraki genel şeçimlerde (1965'te) iktidardaki koalisyon paylarını da yitirdiler. • Yeni seçimlerle iktidara gelen AP liderleri, tıpkı mirasçısı oldukları DP gibi, dayanaklarını genellikle tutucu halk tabanında bulmanın güvencesi içinde, eski DP iktidarının yörüngesine girerek, Atatürk Devrimlerine karşı açık ve gizli eylemlere geçti ve bunlan sürdurdü. Ayrıca ülke dışında da, yine DP iktidarı gibi ABD desteğme dayandı. • •• Burada denebilir ki, ABD niçin CHP iktidannı desteklemiyor da tutucu DP ve AP iktidarlannı destekliyordu? Eğer bunun nedenini daha bilmeyenler varsa artık iyice öğrenmelidirler: Amerika Birleşik Devletleri, yani ABD, yalnız bızde değıl, dunyanın her yerinde gerçek ulusalcı bağımsızlıkçı iktidarlan sevmez, tutmaz ve elinden gelirse düşürmeye çalışır. Çünkü böyle iktidarlarla yönetilen ülkeleri ekonomik bakımdan dilediği gibi sömüremez, askeri bakımdan kuUanamaz. tkinci nokta ise, bağımsızlıkçı iktidarlann dünya politikasında kendi güdümünden çıkıp Sosyalist Blok karşısmda yansız, hatta o bloka eğilimli bir tutum takınmasmdan korkar. Bu nedenle, nerede tutucu, hatta gerici bir iktidar egemen ise, ABD o iktidan destekler. ABD, Atatürk ikddannı da hiçbir zaman desteklememiş, ulusal bağımsızlığımızın uluslararası belgesini oluşturan Lozan Banş Antlaşması'nı bile uzun yıllar onaylamamıştı. Şimdi de o belgeyi sakatlamak isteyen Yunan hükümetine güler yüz gösteriyor. Bütün bunlan bilmeyen ve bunlar kendisine öğretilmeyen boynu bükük Türk halkı ise, DP iktidannca ülkemize sokulan, ABD Banş Gönüilülerine bütün kentlerimizde, kasabalanmızda, köylerimizde kucak açmış, onlan konuk etmiş, anket sonılanna içtenlikle yanıtlar vermiştir. Eğer böyle bir uygulama hiç olmaz ya Rus Banş Gönüllüleri için söz konusu olsaydı, halkımız onları evinde konuk etmek şöyle dursun, semtine uğratmazdı. Çünkü Türkler bütün tarihleri boyunca en çok Ruslarla savaşmışlardı. Bu yüzden "Moskof düşmanlığı" Türk halkının yüreğinde yer etmişti. En sade yurttaşta bile, Ruslara karşı, düşmanlık olmasa bile güvensizlik ve çekinme vardır. Dedelerini Rus savaşlarında şehit vermiş olduklan için Kıtzey'den gelebilecek tehlikeyi bilinçli veya bilinçsiz olarak sezerler, bilirler. Buna karşılık Atlantik ötesindeki Amerikab "dostlanmızın" iç yiizttnii bümezler. Bunu onlara iyice öğretmek gerekir. • 12 Mart 1971 askeri müdahalesini yapanlann nelere dayandıklannı söylemeye gerek yok. O müdahalede bulunan orgenerallerden bir bölümünün yönetim kunrlu üyeliği görevi veya başka görevlerle yer almış olduklan holdingler, bu dayanağı göstermeye yeter de artar bile. • 12 Eylül 1980 müdahalesini halk tabanına dayandırmak için MGK üyeleri, özellikle o zamanki devlet başkanı sayın Evren, kent ve kasaba meydanlarındaki konuşmalarında çok çaba harcadı. Cumhurbaşkanı seçildikten sonra da bu konuşmalardan birinde toplumsal duzen için dinsel kurallardan da yararlanmayı düşünerek ve halkı aydınlatmak amacıyla türlü ayet ve hadislerden örnekler verdi. Televizyonda kendilerini dinlerken "eyvah" demiştim içimden, "bu çığınn ardından başka davramşlar da sökün edebilir:' Nitekim Karaduman Bey'in başta sözünü ettiğim davranışı benim o zaman ki, telaşımın yersiz olmadığını gösterdi. Sevgili okurlanm kol kırığımın sancısı >1ne arttı. tzin verirseniz burada keseyim. NOT: Şeker Bayraraı ve geçirmij olduğum kaza dolayısiyle birçok okurumdan, eski öğrendlerrmden, kısacası bütun dostlardan kart, mektup ve telgrafla iyı dilek mesajlan aJdım. Hepsine ayrı ayrı teşekkür ederken, gelecek yıbn Şeker Bayranu'nda hcm kendilerinin hem bütün ulusça ülkemizin daha mutlu bir ortama erişmesini yürekten dilerim. H.V.V. Sfyasette Taban HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU Bu yıl güneş sistemimizi ziyarete gelen Haüey Yıldızırun uğursuz kuyruğu; benim kolumu kırdığı gibi, politika yaşamımızda iktidar adayı olarak kurdurulan bir partiyi de darmadağın etti. Şimdi enkazı paylaşıhyor. Vaktiyle Demokratik Parti'de de, Bayar'ın "ağır top" desteklemelerine rağmen, durum böyle olmuştu. Demek ki, toplumsal yaşamda doğal olmayan, tabanda sosyal ve ekonomik temele dayanmayan siyasal kunıluşlar. ne denli desteklenip pompalansalar da bir türlü bellerini doğrultamıyorlar. MDP bir güdümlü demokrasi araa olarak düşünülmüş ve kurulmuştu. Biz o zamartlar "Türkive gibi koca bir ülkeyi kışla disiplini altında yönetmeye olanak yokrur" diye yazdık durduk, ama dönemin iktidar sahipleri ktılak asmadılar. Eski yazılarımda zaman zaman yer verdiğim şu tanınmış gerçeği burada bir kez daha yinelemek isterirn: Devlet vöneimek, ileriyi gönnek sanaüdır. Bu sanatın girdisini çıktısııu iyice öğrenmemiş yöneticiler eline düşen ülkeler birçok ulusal ve uluslararası çıkarlannı koruyamazlar, sarsıntılardan, hatta felaketlerden kurtulamazlar. Işte demokrasi rejiminın erdemi buradadır. Bu rejimin elbette sakıncaları da var. Özellikle az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde bu sakıncalar daha çok belirginleşiyor. Ancak bunlan tepeden inme buyruklarla giderme ve demokrasiyi böyle buyruklarla ve de bir takım yasaklarla rayına oturtma düşünceleri, hele böyle düşüncelere dayanan askeri müdahaleler, demokrasinin sakıncalanru giderecek yerde onlara daha büytik sakıncalar ekliyor. Çünkü az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde halkın büyuk çoğunluğu gelenekçi ve tutucu olur. Askeri müdahalede bulunanlarda ise, her zaman bu gelenekçilik ve tutuculuğa karşı koyacak Atatürk gibi devrimci askerlerin taşıdığı yüreklilik bulunmaz. Müdahalenin ardından ne geleceğini, kendi başlannın ne gibi tehlikelerle karşılasabileceğini düşündüklerinden, ayaklannı sağlam yere basmak için içte ve dışta dayanak noktalan ararlar. Uzağa gitmeye hacet yok: Biziın ülkemizde 1960'tan beri tanık olduğumuz üç askeri müdahalenin üçünde de bu, böyle olmuştur. Şöyle ki: • Atatürkçülüğün ileri bir aşaması olan 196] Anayasası'nı ülkeye kazandıran 27 Mayıs 1960 müdahalesi. dayanağını seçkinlerde, aydınlarda aramış, bu nedenle kendisini, Atatürk'ün kurmuş olduğu CHP'ye yakm hissetmiş, ülke içinde de bu dayanağı yeterli bulmuştu. 27 Mayısçılar arasından bir bölümü ise tutucu zümreye dayanmayı yeğlemişler, bu yüzden o dönemin egemen siyasal gücü olan Milli Birlik Komitesi üyeleri arasında anlaşmazlık çıkmış, 13 Kasun 1960'ta gerçekleştirilen iç darbe ile tutucu kesim ülkeden uzaklaştınlarak Avrupa ve Asya'nın türlü ülkelerine bir takım dış görevlerle sürgün edilmiştir. Ne var ki, 27 Mayıs 1960 devrimini gerçekleştirenlerin, kendilerüıe yakın gördükleri veya görmek istedikleri CHP'nin tabanı türâeş (homojen) bir bütünlük oluşturmuyor, bir bölümü kaypak nitelik taşıyordu. Burada kaypak sözcüğunü, tutuculuğa eğilimli karşıhğında kullandım. Nitekim 27 Mayıs Devrimi, parlamentoda tutucu çoğunluk partisinin Atatürkçü CHP'yi yargılayıp büsbütün etkisiz kılma girişirni yüzünden yapıldığı halde, CHP ileri gelenlerinden bir çoğu 27 Mayıs'çı askerlere güçlük çıkarmak ve hemen iktidar koltuğuna oturmak için ellerinden geleni yapmışlardı; çünkü iktidar yolunun artık tümüyle kendilerine açılmış olduğunu sanıyorlardı. Gerçi halk oylamasında 1961 Anayasası'na %60 "Evet" oyu verilmişti, ama %40, kesinlikle buna karşıydı. Demek ki, tutucu taban sağlam ve inatçıydı. CHP'liler anayasa için verilmiş bu %60 "Evet" oyunu kendileri için de "çantada keklik" sayıyorlardı. Türkiye'deki toplumsal ortamı Demokrat Parti döneminde ülkenin her yanına salmış olduklan sözde insansal amaçh "Banş Gönüllüleri" araahğıyla çok iyi öğrenen ABD yönetimi kadar bile tanımıyorlardı. 1961 Anayasasını hazırlayıp halk oyuna sunan Kurucu PENCERE 22 HAZİRAN 1986 Satılan Cumhuriyet Giovanni Papini aykırı düşünceli bir İtalyan yazarı. 1881'de doğdu, 1956'da öldü. Ünlü kitaplarından birinin adı: Gog. Papini, bir sanatoryumda Gog'u tanıyor. Gog'un asıl adı Goggins. Bu garip adam Havay adalarında doğmuş. Amerıka'da akıl durdurucu paralar kazanmış. Sonra sınırsız isteklerin ve dipsiz özlemlerin ardından tam yedi yıl koşmuş. Bir yandan bunalımlar içinde kıvranırken bir yandan günlük tutmuş. Bu pazar, köşemi Gog'a bırakıyorum; ulusfararası boyutlarda güçlü bir işadamı yazıyor. • New )ıbrk, 22 Mart... "Bu ay bir cumhuriyet satın aldım. Pahalı bir heves, ama işte o kadar. Çoktandır canım istiyordu, aldım kurtuldum. Bir ülkenin egemeni olmak, daha çok insanı memnun eder sanıyordum. İyi bir fırsat vardı ve işi birkaç günde bitirdik. Cumhurbaşkanı çok sıkışmıştı. Müşterilerinden oluşmuş Bakanlar Kurulu tehlikeli durumdaydı. Devletin kasaları bomboştu. Ysniden vergikoymak, iktidardakilerin devrilmesi, belki de ihtilal için işaret vermek olacaktı. Zaten şimdiden çeteler kurup, önüne gelene makam ve memurryet vadeden bir emekli general de ortaya çıkmıştı. Orada bulunan bir Amehkalı acente bana haber verdi. "Hac'mnda'nm Bakanı New York'a koştu. Dört günde anlaştık. Cumhuriyete birkaç milyon avans verdim ve bundan başka cumhurbaşkanı ile bakanlarının ve bütün sekreterlerinin aylıklarmı devletten aldıklannın iki misline çıkardım. Buna karşılık bana halkın ruhu bile duymadan tekellerle gümrükleri verdiıer. Ayrıca, cumhurbaşkanıyla bakanlan, ülkenin bütün yaşamının fiilen denetimini bana veren bir gizli belge imzaladılar. Oraya gittiğim vakit, bir konuk gibi görvnüyorsam da, gerçekte memleketin mutlak egemeni benim. Bu günlerde ordunun araç ve gerecini yenilemek için çok önemli yeni bir avans verdimse de, karşılık olarak yeni imtiyazlar aldım. Manzara benim için oldukça eğlenceli. Meclisler görünüşte serbestçe tartışıyor, yasalar çıkarıyorlar. Millet, cumhuriyetin bağımsız ve özerk, her işin yönetiminin kendi iradesine bağlı bulunduğunu sanmakta devam edıyor. Kendilerinin vehmettikleri her şeyin hayatları, varlıklan ve hakları sonunda bir yabancının, yani benim elimde olduğunun farkında değiller. İstesem yarın meclisi kapatır, anayasayı değiştirir, gümrük tanfelerini iki katına çıkartır, mültecileri atabilirim. Keyfim isterse iktidarın imzaladığı gizli belgeyi yayımlayarak cumhurbaşkanından sekreterine kadar, hükümeti devirebilirim ve elimdeki devlete, komşu cumhuhyetlerden birisine savaş ilan ettirmek benim için olanaksız değil. Bu gizli, ama sınırsız kudret bana birkaç hoş saat geçirtti. Kuşkusuz politika komedyasının bütün sıkıntılarını ve zorunluklannı çekmek insanı hayvanlaştıran bir yorgunluktur. Ancak perdenin arkasından, her istediğin hareketi yapan kuklalann iplerini çekmek zevkli bir meslektir. insanlara karşı duyduğum tiksinti, burada kendi kendine yeni ve eğlenceli konular buluyor. Ben bir "mütenekkir" kralım; tehlikede küçük bir cumhuriyetin kralı!.. Ancak onu kolayca ele geçirışim ile.ilgililerin bu sırrı gizli tutmaktaki açık çıkartannı gözönüne getirince, benim cumhuriyetimden daha büyük ve daha çok önemli başka uiuslann, farkına varmadan, esrarengiz yabancı egemenlerin emri altında buna benzer bir özerklik içinde yaşadıklannı düşünüyorum. Böylesi devletleri satın almak daha çok para isteyeceğinden, benim durumumda olduğu gibi bir efendi yerine, o zaman bir tröst, bir finans sendikası, sınırlı bir kapitalist veya banka grubu gerekir. Ancak elimdeki esaslı bilgilere göre, birçok ülke, fiilen görünmeyen kralların oluşturdukları küçük komiteler tarafından yönetilmektedır Bunlar ancak güvendikleri adamları tanır; onlar da meşru şef rollerini çok tabii biçimde oynamaktan geri kalmazlar" • Yazı insanı düşündürüyor, bir ulkenın her şeyini yabancılara satmaya hazır olan, paradan başka hiçbir tanrı tanımayan politıkacılar kendilerini, kışılıklenni, benliklerıni de yabariQ mali güçlere neden satmasınlar?pünyamız bunlaria dolu değil mı? EVET/HAYIR AKBAL Yazarları Vurmak... Arjantinli yazar Julio Cortazar bir öykü yayımlamış. Hiçbir nedeni, soruşturması falan olmadan Buenos Aıres'te birdenbire ortadan kaybalon bir adamın öyküsü . "Çünkü Arjantın'de insanlar gerçekten her gün ortadan kayboluyor, kenditerinden bir daha en küçük bir haber alınamıyor Sokak ortasında insanlar öldürülmüyor ya da sayısız kurbanın cesetlerı bulunmuyor, ama durup dururken ortadan kayboluveriyor insanlar..." Cortazar "Sözcüklerden Ûte Bir Şey" adlı yazısında şöyie sürdurür bu konuyu: "Şili ve Arjantin hükümetleri ve onları destekleyen komandolar, bir yandan ortadan kaybolanların encamından hebersizmiş gibi davranmalarını sağlayan, öte yandan da ortadan kaybolanların aile ve dostlarının boş umutlarını en korkunç bir biçimde sürdüren bir teknik buldular. Haroldo Conti adlı bir Arıantınli romancının ve Rodotfo Walsh adlı birbaşka yazarın başma gelen budur. Ama bu iki tanınmış adı sıralamak, başkalarıyla, hemen hiçbiri tanınmayan işçilerin, siyasal militanlann, sendıkacıların avukatlann, doktorların, ruhbilimcılerin, mühendislerin, tizıkçilerın adlarıyla ağzına kadar dolu bir kaba iki damla daha damlatmaya benziyor." Cortazar'ın bu öyküsünün yer aldığı kıtap ispanya'da çıkmış, ama Arjantin'de yasaklanmış. "Kitap/ar" dergısının "fazarian da Vururiar" dizısinde bu sayı Cortazar'ın 1978'de isveç'te Pen kongresinde yaptığı konuşma yer alıyor Bir kaç sayıdır Celâl Üster arkadaşımız 'Yazarları da Vururiar' dizısinde ılginç örnekleri sunuyor. Bir yanda dünyaca ünlü bir yazar, öte yanda bir Türk yazarı... Bir kaç sayı önce ben de başımdan geçenleri kısaca yazmıştım Bu sayıdaki Türk yazarı ise Nedım Gürsel. . Cem Yaymları'nda çıkan "Kadınlar Kitabı"nın 'müstehcen' olduğu savıyla açılan davadan söz ediyor. 1964'te mahkemeye sunduğu savunmada bakın ne diyor genç yazar: "Çağımız edebıyat ve sanatta 'müstehcenlık' kavramını kabul etmeyen bir çağdır. Yurduma ve kitabımda da belirttiğim gibi anadilım Türkçeye olan bağlılığım beni çağdaş uygarlık yolunda ilerlemeye çağınyor. Kitabımı Fransa'dan sonra Türkiye'de de yayımlarken müstehcenlikle suçlanacağım aklımm ucundan bile geçmezdi. Böyle bir seyi ne bilimsel kişiliğimle, ne de yazarlık anlayışımla bağdaştıramam çünkü." Cortazar'ın kıtabı ispanya'da, Gürsel'in kitabı Fransa'da basılıyor. Ama Arjantin'de ve Türkiye'de her iki kıtap da suçlu', dolayısıyla okurlara ulaştırılamaz duruma düşürülmüş .. Yazarlar, vurulmak için bir hedef mıdir? Nedense zorba yönetimlerin ilk hedef aldığı kişıler yazarlar, şairlerdir Tek parti döneminde kahve ve meyhane köşelerinde bulunan genç yazın erlerı gözetım altında tutulurdu Hemen her yerde bir iki görevlı bulunur, konuşulanlar bir yerlere bildirılırdı. Bu yüzden nıce yazarşaır tutuklanmıştır. hapsedilmiştir, sürgünlere göndenlmiştir. Bir kez daha belirtmiştim, "Yazarlar Sözlüğü"nu açarsanız çağdaş yazarlarımızın hemen hemen yarısının başı adaletle derde girmıştır Kıminın kitabı yasaklanmış; kimı adalet önüne götürülmüş; kimi hapıslerde yatmış; kimi işkence görmüş, kimi sürülmüş, kimı de yurtdışına kaçmak, sürgün yaşamı sürmek zorunda bırakılmıştır. Sürgün deyınce anımsadım, Demır Özlü'yü, Ataol Behramoğlu'nu, Dursun Akçam'ı.. Çağdaş yazımmızın üç ustası yıllardır isveç, Fransa gibi ülkelerde gurbet acısı çekıyorlar. Bir suçları var mıydı, yoksa muydu, bilemem. Demir özlü'nün bir suçu olduğunu sanmıyorum. Dursun Akçam'ın da... Ataol, Barış Derneği davası sanıklarındandı. Bugün bu davanın sanıkları özgürlüğüne kavuşmuştur... Ama yurtdışındaki yazarlar bir türlü ülkelehne dönemiyorlar. Bir yazarın yaban ellerde yıllar geçırmesı, onu köklerinden koparır. Mahmut Makal ıle Pakir Baykurt da yıllardır Almanya'larda... Hiçbir suçlama ile karşı karşıya olduklarını sanmıyorum, ama bilmem kı neden bu durumu sürdürüyorlar? "Kitaplar" dergısınde yayımlanan Yazarları da Vururiar" dızisi kitap olarak basılacak mı bilmem Ülkemizin yabancı ülkelerin yazarlarının yanıtları yüzünden başlarına gelen acı serüvenlerı okuyuncaşunu iyice anlıyoruz: Yazarlar. sanatçılar, şaırler ülkelerinin gerçek temsilcıleridir Onlara yapılan baskıların, çektırilen acıların etkisini ergeç bütün bir toplum duyar. AMELİYATHANEDEKİ AZRAİü Ünlü anestezistler narkoz ölümlerini anlatıyor:"... Hastanın göğüs kafesi boştu, ciğeri tavana ycpışmıştı'.' "... Hasta şişmeye basladı Meğer tüp, nefes borusu yerine yemek borusuna sokulmuş." "... İğne önce ablaya, sonra kardese yapıldı. Daha ameliyaf başlamadan ikisi de öldüler." » Paspasçı M.Ü. nasıl narkoz verdiğini anlatıyor: "Uyutmaktan kolay ne var?" • Prof. Fikret Özalp: "Orgeneral Tağmaç, Prof. M. Kemal Öke de narkozdan öldüler."» Ameliyat olmadan önce hangi önlemleri almalısınız? SOSYALİST PARTİ TOPLANTISINDA NELER KONUSULDU?j I Geçici parti mi, kahcı parti mi? Hizipli parti mi, hizipsiz parti mi? Birleşme ve ayrılık noktalan • TRT'yi karıştıran Demirel olayının ekran gerisi: Özal, Haber j Dairesi Başkanına nasıl çaftı? lAI gülüm, ver Vehbi Gül'üm: Samsun Belediye Başkanı'nın ilginç ihale öyküsü • Hücrede yaşayanlar anlattı: Duvardan duvara hayali satranç, hamamböceğine bakma yasağı... Ve Doğu Perinçek, Yoşar Okuyan'dan hücre anıları Haflül.k Haber Dergısı NARKOZ CENNET GÖKOVAT)A Tam konforlu dinlence yeri. Tam konfor, dostça bir hava, deniz, orman, güneş. Başvuru için Tel: İst. 572 05 63 (Saat 19'dan sonra) Akyaka: 141 (96111 1420'den) MEVLİD 16 Mayıs 1986 cuma günü hakkın rahmetine kavuşan değerli varhğımız YEGÂNE KAKiOĞLlPnun ruhuna ithaf edilmek üzere, vefatının 40. gününe rastlayan 25 haziran 1986 çarşamba günü öğle namazından sonra Erenköy Galip Paşa Camii'nde, Fevzi Mısır, İbrahim Çanakkaleli, Aziz Bahriyeli, Nihat Ulu ve duahan Adem Erim'in iştirakiyle Mevlidi Şerif okunacaktır. Dost ve akrabalarımıza ve din kardeşlerimize duyurulur. AİLESİ BÎLÎM VE BAŞSAĞUĞI Sevgili arkadaşımız İSTİKLAL ALPAR'ın babası değerli insan TEKNÎK M. SAİT KÖKSAL'ın \efatı dolayısıyla kendisine \e aılesıne başsağlığı dılenz. DPTSPB A R K A D A Ş L A R I AYLIK POPULER DERGI M E f l l DINAMD KUTSAL İSYAN TEKİN YAYINEVİ ISLER KARISIK • Sosyalist parti toplantısı: Kim istiyor, kim istemiyor... • Özel Tip Cezaevlerinde hayat: Önce psikolog, ardından asker • Avrupalı sosyalistler Türkiye'de açık toplantı istiyor • Kışlaya dönen yurtlar tek tip öğrenciler • Öğrenci döven polis "döküldü" • Grev isteyen solcu patronlar • Vamp kadının yeniden yükselişi • Mozart salgını • Benny Goodman ve Borges'in ardından... ÇAĞDAŞ BİLİMSEL VE TEKNİK GEÜŞMELERİ, BULUŞLARI, BU ALANLAROAKİ YENİ YAKLAŞIMLARI VE HABERLERİ TOPLUMUMUZA İLETMEK ÇABAMIZDA KUTLAMA SERAP YILMAM ile RECEP YÜKSEL e\lendiler, dunya e\ine girdıler. Onları kutluyor ve mutluluklar dıliyoruz Y Ü C E L M A N VE T U N A A İ L E S İ İLAN Arguvan Tapularaa Mahkemessne Davacılar Süleyman Bal Vs. Vekili Avukat Erdoğan Gökbulut tarafından davalılar Halil Rıfat Çamur, Galip Selim Çamur, Silvi Çamur, Ali Kılıç Çamur, Aziz Çamur, Şahide Çamur, Zekiye Çaraur, Olğun Çamur. Gursel Çamur ve Nazh Çamur ale>hine açılan tespite itiraz ve tescil davasında davalılardan Şahide Çamur'un adına çıkartılan tebligat da tebliğ edilemediği gibi yaptırüan tahkikatta adresinin bulunamadıjı uzun zamandan ben dosyanın sürüncemede kalması nedeniyle 1LANEN Teblığine. Mahkememizin 4.6.1986 tarihli ara kararı uyarınca gazetede ılanma karar \erilmiş oiduğundan adı geçen davabnın durujma günü olan 30.7.1986 tarihinde mahkememize şahsen müracaatı ve>a kendisini vekille temsil ettirmesi ettirmedıği takdirde tebliğ edümiş sayılacağı ilan olunur. 4.6.1986 Basın: 21940 I9'unçu Yılın 5 Ciltte tamamlandı. KİTAPÇUARDA Y KIVANCINI YÜZBİNLERCE OKUYUCÜMUZLA BİRLİKTE YAŞIYORUZ. 1 Bayinizden Sorun | R I N B Y I R D
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle