24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/4 KÜLTÜRYAŞAM Aydın Emeç'in ardından 12 HAZlRAN CELAL ÜSTER 1986 TELEVİZYON 10.00 Açıhş ' 10.01 Hanımlar Sizin İçin • \ '. t Programda sırasnla ;u konular yer alıyor: Draınoııze Bolumler lAıte) T.ırk HafıJ Muzıgı Hanımlar Yanşıyor Turk Halk Müzıp • Çızpı Film • Çocugun Dunyası Tiırk Sanal Müzıgi Profesor Pekuysal • tkıli tlışkıler (Deniz Gökçer Zjfer Ergın) Dış kaınakiı Muzık Erkekler Sizm İçin ve Dızı Film EDEBİYAT DERGİLERİNDE BU AY yor./ Enis Batur, "deneme" türüne yaklaşımını dile getiriyor./ Sait Faik Hikâye Armağam'nı kazanan Fe> za Hepçilingirler, "bir sevgi ihtilalcisi" olarak Saik Faik'i anlatıyor./ 1986 Madaralı Roman Ödulü'nü kazanan Ayla Kutlu, "cağdaşlık" kavramı bağlamında Turk romanına bakıyor. / Turgay Gönenç, geçen ay yitirdiğimiz Haldun Taner'le 3 Ağustos 1985'te yaptığı bir söyleşiyi sunuyor./ Zey5^1 Selimoglu, "Sinema Günleri" izlenimlerini anlatıyor./ Dergide Ayın Dosyası bölümü 14. Uluslararası İstanbul Festivali'ne ayrılmış. G U.N 0 « Hiçbir ^izırfle tutsak olmayan ender kişilerden bîriydin MARTIN HAGNER O akşarnı hiç unutmayacağım. Sorulabilecek tüm sorulara bir cevap verecekmiş gibi görünen ve duvar boyunca uzanan etkileyici kitaplığın önünde oturuyorduk. Ayaklanmızın aJtındaguzel Anadolu halıları. Çevrene yerleştirdiğin tablolar duvarlardan bize bakıyodardı. Biz konuşuyorduk. Evet biz de konuşuyonk'k! Ama özellikle sen konuşuyordun, bizi yaüL^ca bol ikramınla değil, cömertçe sunduğun bilgi birikiminle de şımartıyordun? Sadece bilgi mi? Konuşmalarında hep savunduğun bir fikir, bir yargı vardı. Neden söz edilirse edilsin, ister Nâzım Hikmet'ten, ister antik tragedyalardaki korolardan ve onlann modern sahnelere uyarianmasındaki güçlüklerden, ister ince gerçeküstü yapıtların duyguiu yaratıcısı ItaJo Calvino'dan ya da şu senin de çok beğendiğin tedirgin Sicilyalı Leonardo Sciascia'dan veya zenginlikleri sınırlarının ötesinde pek tanınmayan ülkenin edebiyatmdan... Yaşar Kemal'ın Ortadirekini övdüğumde senin de bu fikrime katılmandan nasıl mutlu olmuştum. Sonra Homeros'tan soz ettik, tabii tesadüfen değil. Mozart da sohbetimiz dışında kalmamalıydı. Nasıl kalabilirdi? Daha sonra bize en yeni İtalyan yayınevlerinden birinin kitaplarını gösterdin, en aşırı estetisizmin ürünleri olan kitaplan. Ardından snobluğun anlamıyla ilgili sorum sana hiç yersiz gelmedi. Fransız okulunda gördüğün eğitim, senin 12.00 Kapanış 17.30 Açıhş : 17.31 Açık Oğretim Dof. Dr. Secaı Berberoğlu. "Iklısadı Analız" Prof. Dr. Secla Çomlekçı "Js/aıimk" ve Yrd. Dof. Dr. Beyhan Aıaç "k'amu Ma/ıyesı'ders/ermı verıyorlar ; 18.30 Diınya Kupası Özet Yayın 19.00 Haberler 19.10 Degrassi Sokağı Çocuklan6 Smıfmda marematık bmncısı olarak radyo kazanan Seohte, babasımn rahaısızltğı sebebıyie annesmın de bır kac gjn uzoklaşması sonucu. dukkâna tek başma bakmak zorunda kalır. Ancak, sıparış teslimine yelışeme: ınce arkadaşı Chıck'm kısa sune ı(in diıkkâna gozkulak nlıra onensım kabul edcr Sen, kültür alanında egemen ve bağımsız harekeî eden, hiçbir okula mensup olmayan, hiçbir "izm"e tutsak olmayan ender kişilerden biriydin. Şimdi dostların arasındaki yerin bomboş, sonsuza kadar. Aydın Emeç için Batı'ya açılan bir pencere olmuştu. Ve bu mutlaka seni birçok yönden etkilemişti. Ama sen sonradan katıldığın ve içinde buyüdüğün "esprit français"in, birçokları gibi, tutsağı olmadın. Böylece çevrendekileri hep uzaktaki olaylar hakkmdaki bilgin ve yargınla şaşırtırdın. Sanki senin için hiçbir şey sır değildi, ne Avrupa'da ne de baska bir yerde. Ülkenin topraklarındaki köklerini hiçbir zaman kopartmadığını belirtmek gereksiz! Seninle beraberken "kültür nedir" sorusu anlamını kaybediyordu; kültür sende şekilleniyordu. *• ~ şünursek, bunların karşısında sınırlı kavrama yeteneğimizle birey olarak bizler neyiz! Bu hazineleri bizler özenle biriktiriyor, modası geçmiş yazılarda ve gittikçe mükemmelleşen tekniklerle saklıyoruz. Kütüphanelerimiz ve müzelerimiz gitgide doluyor ve çoğalıyor. Fakat bunların sadece önemli brr bölümünü kolayca kim kavrayabilir veya tamamını tanıyıp anlayabilir! fc Sen, kültür alanında egemen ve bağırnsız hareket eden, hiçbir okula mensup olmayan, hiçbir "izm"e tutsak olmayan ender kişilerden biriydin. Özgürlüğünün, üstünlüğünün ve Brecht'teki anlamıyla içtenliğinin çoğunlukla sana ait olan birikimden ka>Tiaklandığı doğru değil miydi? Bizim de bunu paylaşmamız için miydi? Şimdi dostların arasındaki yerin bomboş, sonsuza kadar. SAN^T DERGrlSÎ MİLLİYET SANAT'ın 1 haziran gunlü sayısı, "Müstehcen"den "Muzır"a konusuna geniş bir yer ayırıyor. Ferit Edgü, "müstehcen" in "muzır"a dönüşmesini inceleşip "Muar ne>e döniişccek bakalım?" sorusunu sorarken, Giovanni Scognamillo cinsel edebiyatın tarihini inceliyor. Bedri Rahmi Eyuboglu'nun 1974'te ^yımlanrnış "Once çıplak çizeceksin" yazısını, Atila Sav'ın konuya hukuk açısından yaklaşımı izliyor. Murat Bardakçı, Osmanlı döneminde müstehcen yayınları, Orhan Duru da Karagöz \e Nasrettin Hoca fıkralarında erotizmi inceliyor./ Yavuzer Çelinkaya'run "Cannes 86 Festival Günlüğu", geride kalan 39. Cannes Film Şenliği'ni gün gün dökuyor önümüze./ Dergi, ABDde Thornton \Vilder Çeviri Armağanı'na değer görülen Talat Halman'ın ödül töreninde yaptığı konuşmayı sunuyor. KITAPLAR D I D £ 19.35 Inanç Dünyası 20.10 Hamdullah Suphi Tanrıöver Özel Programı Olumunun 20. yıldönümiı nedenıyle Hamdullah Suphı Tanrıover'm hayaıı. kışılı&ı ve fikırlerınm ıştendığı bır anma progrvmı yer altyor 20.30 Haberler ve Hava Durumu ; 20.55 BrezilyaKuzey İrlanda Diinya Kupası ,'MaÇl(Nakleil) IAynntılı bılgı Spor'dal 23.00 Türk Sinema Tarihi (Aynntılı bılgı yandaki süıunlorda) Gösıei GÖSTERl'nin haziran sayısında Dogan Hızlan, yeni yayımlanan "Eleştiri Günlügü" adlı kitabı dolayısıyla Fethi Naci'yle konuşu 23.50 Haberler '24.00 Kapanış Insan aklının sonsuzluğu tnsan aklının yarattıklannın ve durmadan yaratmakta olduklarının sonsuzluğunu dü GÜNÜMÜZDE KİTAPLAR haziran ve temmuz sayılannı bir arada yayımlamış./ "Yazarlan da Vururlar" dizisi bu sayıda Arjantinli yazar Julio Cortazar'm "Sdzcüklerden Öte Bir Şey" ve Nedim Gürsel'in savunma yazılanyla sona eriyor. ,' Özel bölümde saz ve türkü sanatçısı Sadık Gürbüz'le bir söyleşi var./ Kitap bölümünde ise Muzaffer Lyguner, Prof. Dr. Gürsel Aytaç, Öner Yagcı, Süleyman Bulut. Gültekin Emre ve AMuilab Siyami'nin lanıtma yazıları yer alıyor. RADYO • T R T I 05.00 .Vıliş. program v e Us« haberler 05.05 Ezgı kervanı. 05H> Solisıler^len hirer şarkı. 06.00 Köve haberler 06.10 Guruydın. 07JO Haberler. 07.40 Gunun ıçınVen (I). 09.40 Arkası yarın. 10.00 Kısa haberler. 10.05 Reklamlar. 11.00 Kısa haberler "11.05 Turkuler geçıdı. 11.20 Hafif mazık. 11.40 Şarkılar. 12.00 Kjsa haberler 12.05 Reklamlar. 12.10 Turkçe sozlu hafıf müzık. \1S$ Turk halk muziğı özel programı 12.55 •Reklamlar ve radyo programları. 13.00 Haberler 13.15 Mdzık 13J0 B<)lgesel yavın ve Jeklamlar 14.4STarıhte Turk devleılerı. 15.00 Kısa haberler. 15.05 Ögleden sonra. 16.00 JCısa haberler 16.05 Çeşiıli muzık. 1620 Turkuler. 16.40 Turkçe sozlu hafif muzık. 17.00 JCısa haberler 17.05 Kuyumuz koylumuz. 17.25 Saz eserlen. 17.30 Din ve ahlak. 18.00 İÇocuk bahcesı. 18.15 Hallanın çocuk şarkısı. 18.20 Bölgesel yayın.18.55 Reklamlar. •19.00 Haberler ve olayların ıçindrn. 20.00 TRT Gençlık Korolan. 20.15 Şarkılar 20JO JYuntan Sesler 21.00 Kısa haberler. 21.05 Saz eserlerı. 21.15 Turk ve Islam dumasın•dan. 21.30 Turk Halk Muziğı Yurttan Sesler Kadınlar Topluluğu. 22JM) Beraber ve solo İarkılar. 22J0 Kuvuk konser. 23.00 Haberler. 23.15 Geeen'n ıçinden (2). 00S5 Gunun jıaberlermden ozeıler. 01.00 Program ve kapanış. 01.0505.00 Gece yayını. TRT I I 07.00 Açıhş ve program. 07.02 Solmlerden seçmeler. 07J0 Haberler 07.40 Turkuler ve oyun havaları. 08.00 Iki solisııen şarkılar 08J0 Sabah konserı. 09.00 Turkuler ve oyun havaları 09.30 Çeşiıli muzık. 10.00 Şarkılar 10.20 Turkulerle oyunlarla Turkıye. 10.40 Insanın tarihi. 11.00 Beraber ve solo şarkılar. 11J0 Turkuler gecidı. 12.00 Çeşiıli muzik 12.30 •V'klamalı klasik. 13.00 Haberler. 13.15 Hafif muzık. 13.30 Amalor topiuluklar 14.00 Turkuler geçıdi. 14J0 Yabancı dü dersı. 15.15 şarkılar I5J0 Klasik koro. 16.00 Çeşiıli muzık 16.20 Arkaşı yann. 16.40 Turkuler geçıdi. 17.00 Kuçuk konser. 17.30 Saba faslı. 18.00 Turkuler. 18.15 Tiyatro dunyası 19.00 Haberler ve olayların ıçinden. 20.00 Şarkılar. 20.15 Turkçe sozlu hafif muzık. 20.30 Yabancı dil derse. 21.15 Turkuler. 21.30 Solisllerden bırer şarkı. 22.00 Çeşıtlı müzik. 22.30 Bir roman. Bir yazardan hıkâyeler. 22.45 Turkuler. 23.00 Haberler. 23.15 Solistler geçidi. 23.40 Hafif muzik. 23.55 Perşembe konserı. 00.55 Program ve kapanış. TRT I I I 07.00 Açıhş ve program. 07.02 Hafif muzık. 07.30 Sabah konserı. 08.00 Sabah ıçin muzik. 09.00 Haberler. 09.12 Muziklı dakikalar. 10.00 Muzik muzik mutik.ll.OOÖgleyedoğru 12.00Haberler. 12.12 Gunun konserı 13.00 Küçuk koro. 13.30 Turk halk muziğı toplu programı. 14.00 Konser saalı. 15.00 Halk çalgılarımızdan ezgıJer 15.15 Çagdaş Turk Sanat muziği. 1555 Haftanın çocuk şarkısı. 16.00 Ikı solistıen lurkuler 16.30 Solısıler geçidi. 17.00 Haberler 17.12 Sızler ıçin. 18.00 Plak albumlerınden. 19.00 Haberler. 19.12 Caz panoraması 19.45 Latın dünyasından. 20.15 Bır konser. 21.45 Hafif muzık 22.00 Haberler. 22.12 Gecenın geıırdiklerı. 23.00 Opera sanalı. 24.00 Gece ve muzık. 01.00 Program ve kapanış. TÜRK SİNEMA TARİHİ Geçiş dönemi yönetmenleri Bugünkü bölümde, Türk sinemasının 194051 arası dönemi ele ahnıyor. Geçiş döneminin Faruk Kenç, Turgut Demirağ, Baha Gelenbevi, Şadan Kâmil gibi yönetmenleri tanıtıhyor. Kültür Servisi "Türk Sinema Tarihi" adlı belgesel dizinin 29 mayıs günü îstanbul'un Fethi Özel Eğlence Programı'nın uzaması dolayısıyla yayımlanamayan bölümü bu gece ekranlara geliyor. Türk Sineması'nın "geçiş dönemi" olarak nitelenen 19401951 yılları arasındaki dönemin konu edildiği bugünkü bölümde, "geçiş dönemi"nin ilk yönetmeni Faruk Kenç'in sinemacı kimliği sunuluyor, Kenç'in "Dertli Pınar" adlı filminden bir bölüm gösteriliyor. Daha sonra aynı dönemde urün veren öteki yönetmenlerden Turgut Demirağ, Baha Gelenbevi, Şadan Kâmil tanıtıhyor. Demirağ'ın "Bir Dağ Masalı" ve "Fato" adlı yapıtlarında ve Gelenbevi'nin "Barbaros Hayrettin Paşa" filminde rol alan Miınir Özkul ve "Fato" filminde oynavan Ova Sensev ile Kadri Erogan'la söyleşilere yer veriliypr. Mimar Sinan Üniversitesi SinemaTV Bölümü'nün haarladığı "Türk Sinema Tarihi"nin bugünkü bölümünde, Türkiye'de dublaj sorunlan ve Uk sesli fılmin öyküsü üstünde de duruluyor. İlk dublaj sanatçısı Ferdi Tayfur'un tanıtıldığı bu bölümde tlhan Arakon ve Mönir Özkul, Ferdi Tayfur'u anlatıyorlar. Dublajla ilgili bolümün bir başka konuğu da Vedat Ar. Bu gece Dünya Kupası futbol maçlarının yayını dolayısıyla belgesel program dışında Türk filmi yayımlanmayacak. 195FİN FtLMl Türk Sinema Tarihi'nin bugünkü bölümünde, "geçiş dönemi" ömeklerinden bölümler de gösterilecek. I9SI'de Turgut Demirağ 'm çevirdiği "Fato: Ya lstikkü Ya ötüm "adhfilmde rotteri Kadri Eroğan, Muzaffer Tema ve Oya Sensev paylaşmıştı. BROY'da Ayın Sorusunu tlhan Selçuk yanıtlıyor. "Yaşadıgımız çagda bir gercek gün geçtikçe hınnı arnrarak belirginleşiyor. Nedir o gerçek? Artık aynmsamayan kalmadı: Dünya degişiyor, degişmenin ivmesi başdonduniyor. Bir de\rim çagı yaşanıyor. Degişimin, dönüşümün, devrimlerin dışında kalabilmek olanakaz " diyor Dhan Selçuk./ Nurer l ğurlu, Sait Faikten, Orhan Kemal'den, Nâzım Hikmet'ten söz ettigi yazısında, bu üç ünlü sanatçımıza "selam" gönderiyor. / Louis Aragon, Tristan Tzara, Denise Levertov. Selahattin Hilav'ın yazıları, Yannis Ritsos ve Yevgeni Yevtuşenko'nun şiirleri, kapsamlı bir Nâzım Hikmet Özel Sayısı niteliğindeki dergiyi bütünlüyor. / "Nâzım Nânm" adlı kitabı yayımlanan Aydın Aydemir, Seyyit Nezir'in kendisiyle yaptığı konuşmada, Nâzım Hikmet'ten, hiçbir yerde yayımlanmadığinı ileri sürdüğü alıntılara yer veriyor. BROY ADAM SANAT ADAM SANAT'ta Memet Fuat, "Kitle Kültürii" başhklı yazısında, Demirtaş Ceyhun'un Gösteri dergisinde yayımlanan yazısını yanıtlıyor. / Bu sayıda keyifli, kapsamlı yazıların sayısı fazla. John Bergerın, Mehmet H. Dogan'ın, James Lord'un, Milan Kundera'nın yazıfarı dolgun bir dergi çıkarıyor ortaya. / Güney Afrikalı yazar Nadine Gordimer, yine bir Güney Afrikalının, J. M. Coetzee'nin dilimize yeni çevrilen "Michael K. Nasıl Yaşadı" adlı kitabını inceliyor. / Haziran ayının ozanları Ahmet Oktay, Yannis Ritsos, Ercöment Ucan, Ataol Behramoglu, Tank Günersel, Ali Günvar, Müslim Çelik, Levent Yılmaz, Küçük Iskender ve Keraal Gündüzalp./ Bu sayının ressamı Richard Lındner./ Üstün Alsaç Türk karikatürii üstüne kapsamlı bir inceleme sunuyor. BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Mercimekıen az büyuk, buruk lezzette meyvesi olan bır ağaç. 2' Arapça'da "ben"... Gayrı anlammda kull^nılan bir sozcuk. 3 ' Mujde... Kaynağı mitolojik çağlara dayanan kirişli bir çalgı. 4/ Gaetano Donizertinin bir operası... Lç böliııpu geniş bir tur kılıç. 5' Bir gıda maddesi.. Bajka bir şeyin yerine geçen. 6.' Notada durak işareti... Erkek çoduk bakıcısı. 7 Yuzolçumu... Bır kurk Hayvaru. 8/ tcraat... Bilgiçlik taslavan kimse. 9/ Yazın gıyilen bol biçimli ve genellikle asıarsız hafif ceket. YUKARIDAN AŞAGIYA: V Bir ise gırişmek içın hazırlanmak, pa(jalan sıvamak. 2/ Eskımolann kendilerirfe verdikleri ad... Davranış, tavır. 3/ Çamaşır leğeni... Ilham. 4/ Pulu yapıştırılmadan gonderılen mektup ıçin alıcımn cezalı dlarak ödediği posta Ucreti. 5/ Avustralyada yaşayan bir tur devekuşu... Bir peygamber. 6/ Su... Bir çeşıt zeyünyağlı yemek. 7/ Ortaoyununda Rum lipi... Kamer. 8/ Kır vaşarru içınde aşk konusunu ışleyen kısa koşuk... Ağır hapis mahkumlarının boynuna geçirilen demir halka. 9/ Kâbus. Dirty Dozen, • IstanbuPdan önce Ankara'da çalacak İstanbul Festivali sırasmda iki konser verecek olan ünlü caz topluluğu, 21 haziranda Ankara 19 Mayıs Stadı'ndaki Dostluk Şöleni'ne katılacak. Orkestra, New Orleans müziğinden bugüne kadar uzanan çok geniş bir repertuara sahip. Kültür Seoisi ABD'nin ünlü caz topluluklarından Dirty Dozen Brass Band, 14. Uluslararası İstanbul Festivali'ne katılmadan önce Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin 1986 Dünya Banş Yıü dolayısıyla düzenlediği Dostluk Şöleni'nde bir konser verecek. Topluluk, 21 haziran cumartesi günü saat 17.00'de Ankara 19 Mayıs Stadyumu'nda halka açık olarak yapılacak Dostluk Şöleni'ne katılacak. Dirty Dozen Brass Band, daha sonra 24 ve 25 haziran günleri saat 21.30'da İstanbul Spor Sergi Sarayı'nda Uluslararası istanbul Festivali kapsamında iki konser verecek. Tenor saksofonda Kevin Harris, birinci trompette Gregory Davis, ikinci trompette Efrem Towns, trombonda Charles Leo Joseph, bariton saksofonda Roger Haywood, davul ve vurmah çalgılarda Paul Batiste ve Jennell Marsball'dan oluşan orkestra, geleneksel Nevv Orleans müziğinden bugüne kadar uzanan çok geniş bir repertuara sahip. 1978'de kumlan Dirty Dozen Brass Band, geleneksel caza yeni bir boyut kazandırdı ve New Orleans kökenli kendine özgu müzik geleneğini Crescent Citynin sokaklarından ve gece kulüplerinden ABD'nin tümüne ve dünyaya taşıyan topluluk oldu. Daha başlangıçta New Orleans müziğini zenginleştiren çok yönlü etkileri yansıtan, ama durmadan yeniyi de arayan Dirty Dozen topluluğu. giderek Stevie Wonder ve Micbael Jackson'ı da repertuarına aldı. Gelenek içinde gelenekten ayrılmış olmaktan rahatsızlık duymadıklarını belirten topluluk üyeleri, "Müziği yeni müzisyenler icra ediyor. Dolayısıyla müzik degişmek zorunda. Tıpkı bütün dünj'a gibi. Unutmamalı ki, başlangıçta yeni olan, bugün bir gelenektir. Bizim yaptığımız dahU şimdi yeni olanlar ise, bundan elli yıl sonra gelenek olacaktır" diyorlar. Nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. FAZIL TARHAN YUNUSNADİ ARMAĞAM MİZAH ÖYKÜSÜ YARIŞMASI198586 Daha deniz bitmedi feî... GÜNEL ALTINTAŞ / NO: 345 kadar hayatta hiçbir şeyden rahalsız olmadım. Ağabeyim, ikinci iş olarak. biraderimin işbaşı vapmasmı ve babamla banşmasıru sağladı. Çocuklan ve karısı bile biraderimle birlikte uretimde görev aldı. Artık çark dönmeye başlıyordu. Birimizin, babamızın yerine geçmesi gerekecekti. Ağabeyim bu işe hevesfi değildi. O, eebini doldurmaya bakıyordu. Seçim yapılması teklifini, biraz duşundükten sonra rahatlıkla kabul etti. Onun kendi işleri vardı. Banş ve huzur olduktan sonra, bu işleri kım idare etse olurdu. Ç o k heyecanlı bır seçim oldu. Benim biraderle epey çekişük. Sonunda, ağabey ımle ablamın oylannı alarak bu seçüni ben kazandım. Tabii, kendi oyıımu da kendime vermiştim. Baba koltuğuna oturur oturmaz, bakkal, kasap ve manav başta olmak üzere, bilcümle alacaklı esnafı topladım. Dedim ki onlara: "Nedir sizin benden istediğiniz?" Borcumun hiç değilse birazını ödemeliymışim. Meğer, ağabejimle ablam da, babama dunya kadar borç vermişler. Benim esnafla pazarlığım sürerken, onlar da yakama yapışmış, sanki esnafa olan borç yalnız benim borcummuş gibi, alacaklannı istiyorlar. Ne yaparsın? Baba koltuğuna onların oylarıyla oturmuşum. " H e " diyorum. alttan alıyorum. konuşursunuz" dedim. "Bu iş baldan laüıdır. Bal tutan parmağını yalar, avantadan bir kavanoz bal da benden alır" dedim. Avanta Iafını duyunca, ağabeyimle ablam balıklama atladılar. "Sen o işi bize bırak ağabey, hiç merak etme" dediler. Eh! Bırakmayıp da ne yapacağım? Bu işin ehli onlar... Gerçekten de işe dört eiie sarıldı çocuklar. Bir yandan ihracat, bir yandan ithalat yapıyorlar. Daha birinci parti yerine varmadan, ikinci paniyi çıkarıyorlar yola. Emme basma tulumba gibi çalışıyorlar. Bir içeri bir dışarı, bir içeri bir dışarı... Işte o kulak tınmalayıcı çığlık o sıralarda duyuldu. Veğenim Gümrü'ydü çığlığı atan. Yaramaz çocuk, meğer gitmiş, ihraç edilecek paketlerden birini açmış. Açmasıyla da çığlığı basması bir olmuş. Kırpıntı doluymuş çünku paketin içi. Bu çığlık uzerine kendime geldim. Te\«kkeli değil, benim nicedir kanım çekiliyordu. Meğer, öz kardeşlerim benim kanımı emermiş. Durumdar haberdar olunca, biraderim celallendi; "Vuracağım bu namussuzları!" diye naralar atmaya başladı. Onu güçlükle yatıştırdım. Bit. pire değil ki bunlar, öldüresin. Benim aleyhimde, firmam aleyhinde kötü bir söz de söylememişler. Ne yapmışlar? Ekonomik bir suç işlemişler. Öyleyse, ben de onlara ekonomik bir ceza veririm, olur biter. Nitekim öyle yaptım: "Bastırın ellişer lira ceza" dedim. Sevine sevine verdiler. ihracat işini bu şekilde duzene sokarken, bir yandan da Nasrettin Hoca gibi, boğaz meselesini ele almıştım. Öyle ya, işten artmaz, dişten artardı. Kazandığımızı yer içersek, biz nasıl borç ödeyebilirdik kardeşim? Ne var ki, karakaçanın yemini tamamen keserek Nasrettin Hoca hata etmiş. Benim formülum başka. Ben kimseyi açlığa alıştırmak fikrinde değılim. Onun için, daima yarısını vereceğim, önce yarısıru, sonra onun da yansını, daha sonra onun da yarısını... Bu formülu uygulamam için ücretleri dondurmam yetiyordu. Etin, sebze ve meyvenin ve aklınıza gelen her şe>in fıyaıı anarken, ücretleri arttırmadım mı, amacıma ulaştım sayılır. Çünkü o zaman, sekiz yumurta yiyen dörde, dört yumurta tüketen iki yumurtaya duşerdi. Bir kilo et alan yarım kilosundan, yanm kilo alan iki yüz elli gramından vazgeçmek zorunda kalırdı. Ben de onlann yemediğini, içmediğinı, giymediğini, yakmadığını, yani dişinden tırnağından arttırdığını dışarıya satardım. Hem de yan fiyattan. Gerçi, böyle ucuz ucuz sannca, ustelik satıaya avantadan bir kavanoz bal verdiğim için, size zarar edermişim gibi gelebilir. Ama üreticilerimin boğazından keserek iknsat ettiğim paraya, hisse senetlerinden elde ettiğim gelir^ekleyince, zarar etmek şöyle dursun, kâr bile ediyorum. Velhasıl, işlerim tıkırında. Yüzüm güluyor. Moralim yerinde. Alacaklılarım benimle iftihar ediyor. Her gün gelip ateşime bakıyorlar. Ateşim normal. Nabız normal. Tek şikâyetim: İshal. O da "Mevsim icabıdır" diyorlar, "Olur o kadarl' Bir de babamın telefonları sıkıyor canırcı. tkide birde bir yerlerden telefon ediyor, benimle göruşmek istiyor. "Yok" dedirtiyorum, "Meşgul" dedirtiyorum. Çıkmıyorum karşısına. Ne diyecek? Bir sürü ukalâlık edecek. Nitekim, benden yüz bulamayınca, geçen gün annemi aramış, Söyle benim ortanca oglana, tornistan etsin, demiş. Batırdı beni. Ocağıma incir dikti. Borçlarımı üç katına çıkardı. Üstelik, hep büyuklere çalışıyor. Bacısıyla biraderi neredeyse açlıktan ölecek, oğlanın umurunda değil. Böyle giderse tez zamanda ishal olur, rezil olur. Hiç muhatap olmam ona ben. Ne derdı varsa anneme anlaısın. O gittiği zaman hepimiz birbirimizi yiyorduk. Yetmiş liraya muhtaçtık. Şimdi neyimiz eksik? Her şeyimiz var Allah'a şukur. Kaptan benim. Gayet güzel yürütuyorum gemimi. Ona söz düşmez. Daha deniz bitmedi ki... Bilmem hargi sebeple babam ceketini aJıp gittiğinde, onca varlığımıza rağrnen neredeyse iflas etmiştik. Arkasında bıraktığı yığınla vadesi gelmiş borcu odemek şöyle dursun, o günku nafakanuza yetecek kadar bile bir gelirimiz yoktu. Yetmiş liraya muhtaçtık. Yüzümuzu kudırıp bir ikisinden biraz daha kredi açrnalannı rica ettik. Kimisi "Kredi mredi yok" diye sepetledi bizi; kimisi de "Hele şu eski borcunuzun birazını kapatın da..." diyerek kapıyı gösterdi. O sıralarda, komşulardan gelen aşurelerle helvalar da olmasa açlıktan ölecektik. Ekonomik dummumuz böyleydi de, toplumsal durumumuz çok mu i>iydi? Ne gezer?... Herkes birbiriyle kanlı bıçaklıydı: Küçük kız kardeşim, canından çok sevdiğini söylediği delikanlıyla aynı yastığa baş koyduğunu açıklayıp biraderimden eşek sudan gelinceye kadar dayak yiyince, özgurlük turküleri söyleyerek çekip gitmişti. Bir yandan ağabeyime tehditler savuruyor; öte yandan, önüne gelene, günde beş vakit, anayasa ve insan hakları üzerine nutuk çekiyordu. Dinleyenler gerçi ona hak veriyorlardı; ama, onun kırık plak gibi hep aynı şeyleri tekrarlaması karşısında aklından şüphe adenler de türemeye başlamıştı. Biraderim, bütun işi kendisinin çekip çevirdijinı, ondan başka kimsenin terinin akmadığını öne sürerek, nafakasının arttınlmasıru istemiş, babam razı olmadığı için de işi durdurmuştu. Babam küplere biniyordu. " O zaten hakkından fazlasını alıvor" diyordu. Biraderime gücu yetse, döverdi. Polise başvurdu; bir sonuç alamadı. Üretim durmus, masraflar devam ediyordu. Kimbilir, belki de babam bu yüzden ceketini alıp gitmiştir... Ağabe>im alım satım işlerine bakıyordu. Meğer, üçe aldığının faturasını dörtten kestirir, aradaki farkı cebine atarmış. Bunu öğrenince, hep birlikte üstüne yürüdük. Ama o, silah kullanarak durdurdu bizi. Biraderim yere devrilince, hepimiz çil yavrusu gibi dağıldık. Sonra, polislere ve komşulara "Silahıyla oynarken, biraderimin kendi kendiru v^jrduğunu" söylemiş. Biz de, "Öyle" dedik artık. Bir kardeşimiz hastanelik olmuş, öteki de mahpushanelik mi olsun? Ablamın Avrujja'da bir surü arkadaşi vardı. Her gün yazışır, telefonlaşırdı onlarla. Birimize bir şey lazım oldu da bulamadık mı, hemen ona söyierdik. Imkânstf diye bir şey yoktu onun için. Bizim yetmiş liraya muhlaç olduğumuz günlerde büe para içinde yüzerdi o. Ne istersek isteyelim, ne yapar eder, iki gün içinde bulup getirirdi. Yaman bir ithalatçıydı. Ne var ki, beş kuruşluk bir şey getirtse, mutlaka on kuruş olarak alırdı onun parasmı bizden. Yoksa, gözüne uyku girmezdi. A ş k hayatı da bir tuhaftı ablamın. Babası yaşında heriflerle çıkardı hep. Kendisine pahalı pahalı hediyeler aldınrdı. Kaç kere anlattım kendisine, bu yaptıklanmn yanlış olduğunu. "Ben kimseyi aldatrrnj'orum; çunkü, kimsenin malı değilun. Onunla da gkanm, bununla da çıkanm" diye cevap \erdi. Küçük kız kardeşimin yediği dayağı da umursamıyormuş. Ona karışacak olanı, karıştığına karışacağına bin pişman edermiş çünkü. Babam ceketini alıp gitti, biraderim hastaneye yattı diye hayat durur mu? Alacakklar durur mu? İthalatçı ablam durur mu? Durmaz tabii. İşleri bir düzene koymak, akıp giden hayata ayak uydurmak gerekir. Bunun için de once, kardeşler arasında barışı sağlamak, huzur ve güven onarrunı geri getirmek gerekir. Bu işi ağabeyim üstlendi. Ağabeyim, ilk iş olarak, kuçük kız kardeşimi deli divane olduğu delikanlıyla evlendirdı. Böylece, bir taşla iki kuş vurmuş oldu. Birincisi, biraderim küçük kız kardeşimi, küçük kız kardeşim de biraderimi affetti. lkincisi. kız kardeşim özgurlük türkülerıni artık bize değil, enişteme soyler oldu. Gerçi, o türküler bizim kulağımıza dâ geliyordu; ama, biz, üstumüze almadıgımız için son derece rahattık. Doğrusunu söyleyeyim mi? Ben bu yaşıma geldim, şu özgurlük türkülerinden rahatsız olduğum Varlık HAVA DURUMU tr tr AMSTEROAM BAĞOAT BEU3MD B0HJN BOHM BftOKSB. rr : Yajmurtu : Bulutlu CENEVRE ctoof 17* O/RNC KAHİRE KÖLM LONOfU MADHk) «OSKDIM YjOmunı Açık V^murlu Bulutlu Yjjmuriu Yajrounu Bulutlu BuluOu Buluhı UÛNİH 17* OSUO PAHtS RİYAD ROHA SOFTÂ Y»omunu Butufltı TtLMftV : VjOmurkı TOKYO TMBUJSOARP.Açık . : : : : 16» 27° 28° 22° 16° 22° 17° 17» 35° 16° 32° 34° 20° 14° 28° 28° 20° 25° 20° 16° 32° 25° 22° 36° 30° 24» 30° 18° VARLIK bu ay öykü ağırlıklı. Sabahattin Ali ve Sait Faik'ten sonra öykücülüğümüzde gerçekçi çizginin kesintiye uğradığı ve genç öykücülerimizin günümüzde bu çizgiye yeni bir soluk getirme belirtileri içinde olduğu savından yola çıkılarak düzenlenen söyleşiye Kezban Kabakçı, Mustafa Sercan, Cengiz Gündogdu, Ömer Ateş, Zeynep Gonca ve Berrin Kınmlıoglu katılıyor. / Orhan Kemal, Ergin Koparan'ın değişik yaklaşımlar içeren bir yazısıyla anılıyor. / Tank Dursun K.'nın "RomancıHikâyeci Olmak" başhklı yazısı da, derginin bu sayısındaki ağırlıklı konuyla bir bütün oluşturuyor. / Varhk'ın haziran sayısında, Nâzım Hikmet'in de Sovyet ozan Yevgeni) V inokurov üzerine bir yazısına ve Vinokurov'un Mebmet Özata çevirisiyle üç şiirine yer veriliyor. sanat ofayı SANAT OLAYPnda, Sanatın Çevresindekiler bölümünün konuğu Emre Kongar/ Bu sayının ozanı Tugrul Tanyol. Tanyol'un dört şıiri yer alıyor dergide / Haziran a>nnın öykücüsü ise Orhan Duru. Duru'nun "SinematograT' adlı öyküsünü okuyoruz. / ölumünun 50. yılında Maksim Gorki'ye geniş bir yer a>Tilıyor. / "Dansözlerin Gizli Tarihi" adh sergisiyle Ankara'da Ugi gören ressam Yümaz Aysan'la Pira>e Şengel söyleşiyor. Bir zamanlann ünlü dansözü Aysel Tanju ve yenilerden Hülya Işıl'la yapılan İconuşmalar, Ajsan'ın sergisine bakışı tamamlıyor. fonloll l O m / moaOtiutundm H m n MW» gOn, bütun MMgator ptçak tek bukıHu, Htrmm,, KMdanfc £g* ç AiMdohı, AMtnti ı* Dofr Amdokı'nuıt Mfc g* Iç , ) Vtiprftkm laa») M bMm «• OOnföotu Amöokınun bmtaı yapş* gftcak. yapş* OkH fe* 4 H SKAKUĞI: ömmtt Mr d ^ * « BOZOİfl m tOnkH ofeca*. H M SKAKUĞI ö t t M d ^ »* « r A fk Kımy «• doğu y6n*nittı htttt tn vm ortm kumtm fğif tmndm kurriU oltntt dUO M n n n , Kıaty Eg» «• BM KmdMiztf* fr*ta m pojmdan mtmr dfUtflmbö0 gOntttm «• todocMn W a « w ı zan«ı 8. $t* »0tf M M JMMO 28 dMKz mU ha* m c ı t . OENC. BOtOn dmntıfrimtz p v ç r t ço* buiutkı m yujfşk g*ç**k. OwKz ımıttöU dUpak otup aöıHş uzakD» W km. mnnnt 25 km ottctk. Mn 06KİK» hmm i*tşk fçtctk. fttagtt fOnf n ftnhıdao ort» kurytt» c»k. QH mutmu dafca* oftıp | M | uakDğı «p km l*n $nmd» t kmtfotoymteo*c»k. m ADALET BAKANLIĞI'NDAN MÜNHAL NOTERLIK Tahmini yıllık gayrisafı geliri 6.0O0.O0O lira 00 kuruş olan ikinci sınıf (Muhdes) Mustafakemalpaşa İkinci Noterliği münhaldir. 1512 sayılı Noterlik Kanunu'nun 22 ve müteakip maddeleri gereğince ikinci sınıf noterlerden veya üçuncü sınıf noterlerden bu noterliğe atanmaya isıekli olanların ilan tarihinden itibaren bir ay içinde bakanlığımıza veya bulundukları yer Cumhuriyet Savcılıklarına başvurmalan gerekmektedir. Posta ile doğrudan doğruya bakanlığa gönderilmiş olan dilekçsler başvurma süresi içinde bakanlığa gelmediği takdirde alama işleminde nazara alınmaz. tlan olunur. Basın: 21374 Esnafa şunu teklif ettim: Bana azıcık daha kredi açıp tezgâhlarımı çalıştırın. Ben de urettiğim malı size yarı fiyattan vereyim. Birbirlerinin yüzlerine baktılar, baktüar, teklifimi kabul ettiler. Benim size beş koyun borcum olsa hele biraz sabredin de, yerine on koyun vereyim desem, siz kabul etmez misiniz? Siz de edersiniz. Benim fevkalade yüksek bir ikna kabiliyetim vardır. Dış borçları böylece hallettikten sonra, aldım önume ağabevimle ablamı: Aha, dedim, size gOkyüzünü satıyorum. Saçı bitmemiş yetimin hakkını satıyorum. Aha da, bol kazançlı hisse senetleri... Bu hisse senetlerini satm alırsamz, babamın size olan borcunu hiç durmaz oderim. Almazsanız siz bilirsiniz. Alacaklarınız düyuna kalır. Altın yumurtlayan ta\uğu öldurecek kadar budala değildir benim kardeşlerim. Güle oynaya kabul ettiler bu teklifımi. Böylece, iç borçları da hâle yola koymuş oldum. Ş i m d i sıra, alacakJı esnafa mal satmaya gelmışti. Herkesi bu işi yapmaya teşvik ettim. "Bu işi yaparsanız, bir ayağınız dışarıda olur, lngilizceyi, Fransızcayı, .^Imancayi, Italyancayı, İspanyolcayn, Arapçayı, Rusçayı, Çinceyi, Japoncayı bile öğrenir, bülbül gibi DÖNEMEÇ'in bu ayki sayısında, Mehmet Şakir Örs, demokrasi temeli uzerinde sanat ve kültüriin gelişiminden söz ederken, "Demokrasi olmadan sanat, sanat olmadan demokrasi duşünülemez" diyor./ Aydogan Ya\'aşlı, Sait Faik Hikâye Armağam'nı kazanan Feyza Hepçilingirler'in "Eski Bir Balerin" adlı yapıtını inceliyor. / Lorca'nın "Endülüslü Gemicilerin Türküsü" adlı şiiri Yaşar Günençin çevirisiyle sunuluyor. / Dergide bu ay yer alan ürünler arasında Talip Âpaydın'ın "Bir Pazar Günü" adlı öyküsü var.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle