19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/6 9 MA YIS 1986 Kendi kişiliğimi zorlayarak, benim mahkememde, hapsedilişimde CHP'nin varlığının görülmesini, duyulmasını isteaığimi olanaklanm elverdiğince yaymaya çalıştım. Çünkü bu davalar benim kişisel sorunlanmla ilgili değildL. Kapılar ardından üç lcez kapandı. Ecevit, üç kez hapishanenin sessizliği iie baş başa kaldı. "O davalann açılacağı belliydi" dedi bir ara. "O günlere ait kafamda yaşayan izlenimler mi?.." Durdu, "Mahkeme salonunun tenhalığı" diye ekledi. Şimdi ses alma aracını dinliyorum, karşılıkJı kahkahalar atmışız... Istıraplı günler gelip geçiyor, kimi anılar daha sonraki günlerde konuşulunca insanı güldürebiliyor. Oysa, bu gülüşmeler geçmişte kalan bir yönetime yöneltilen eleştiriler. Partisi kapatılsa da adını siyasal yaşama yazdırmış bir insanın duruşmasındaki "tenhalık" ve "sessizlik'ten söz ediyoruz ashnda. Ecevit, 12 Eylül sonrasındaki çıkışlarıyla ilgili duruşmalardan söz ediyordu. Devlet Başkanına verdiği yanıt üzerine açılan davanın, Mamak'taki duruşma salonunu arumsıyoruz, Ecevit konuşuyor: "... En büyük salonu ayırmışlar. Ankara'ya gelen yollan kesmişler. 'Kalabalık gelir, nizam altma alalım' diye bu önlemlere başvurmuşlar. Fakat, o günlerin çekingenlik havası içinde, bir avuç eski arkadaşım' geldi duruşmaya. Bu arada benim kimserun gelmesini Ecevifin Hapishane Dönemi CÜNEYT ARCAYÜREK Evren'e yanıtla ilgili davada en büyük salonu ayırmışlar Mamak'ta. Ankara'ya gelen yollan kesmişler. Kalabalık gelir, nizam altına alalım diye. Fakat o günlerin çekingenlik havası içinde "bir avuç eski arkaaaşım" geldi duruşmaya. Bu arada benim kimsenin gelmesini istemediğim yolunda aslı olmayan söylentiler yayılmış. Oysa ben tam tersi yönde bir mesaj yaymaya çalışmıstım. Davalar CHP'nin kapatılması ile iigiliydl RAHŞANECEVİTZİYARETTE Rahfan Ecevit Ankara Dışkapı'da tutuklu olan Bülent Eceviti tiyarete geldJği günlerden birinde. CHP çevrelerinin tümü değilse de bazı kesimler örgüte ve halka yaymak istediğim mesajları iletmiyor ya da ters çeviriyorlardı Ecevit: CHP'nin kapatılmasına karşı yaymak istediğim mesaj bazılarınca engelleniyordu istemediğim yolunda aslı olmayan söylentiler yayılmış. Oysa ben tam tersine, kendi tabiatımı, kişiliğimi zorlayarak benim mahkememde, hapsedilişimde CHP'nin varlığmın görülmesini, duyulmasını istedeğimi olanaklanm elverdiğince yaymaya çalıştım. Çünku bu davalar, benim kişisel sorunlanmla ilgili değildi: Demokrasiye vurulan darbeler ve CHP'nin kapatüışı uzerine aldığım tavırla ilgiliydi. Fakat benim yaymaya çalıştığım bu mesaj, daha ilk aşamalardan sonra tıkanıyordu. Bazı Genel Yönetim Kurulu üyesi arkadaşlarım, mesajımı, dileğimi yaymaya çalışsalar bile, onların mesajı ulaştırdığa kimselerden birçoğu, ya duymazlıktan geliyor ya da başkalanna, tersine çevirerek aktanyordu. Bana çok bağlı bir il başkanı, o günlerde Ankara'ya gelmişti. Bu isteğimi ona da söyledim. Bana, 'Altı kişiden fazla getiremem' dedi. Tabii onun üzerine, 'hiç getirmemesini' söyledim. Bu durum, Türk ulusu adına mahçup ediyordu beni. Türkiye'de demokrasi yıkılıyor.Atatürk'ün kurduğu parti kapatıhyor, buna karşı demokratik barışçı bir tepki olmaması beni üzüyordu. Bundan kesinlikle halk sorumlu değildi. Bunu şuradan biliyorum: Her hapisten çıkışımda, rahmetli annem İstanbul'da olduğu içın Istanbul'a gidiyordum. lsıanbul'da Kadıköy'de olsun, Beyoğlu'nda olsun eşirnle birlikte dolaşırken, ansızın miting gibi büyük topluluklar oluşuyordu. Oysa kimse benim oralarda olacağımı bilmiyordu. Askeri yönetimin tüm baskılarıyla, ağırlığıyla en koyu biçimde işlediği dönemdi. Ona rağmen halk, doğal bir cesaretle toplanıyor, duygulannı belli ediyordu. Hatta ilginç olaylar oluyordu. Kadıköy çarçısında halk toplandı Örneğin ilk hapisten çıktığımda, Kadıköy çarşısında birdenbire çevremizde büyük bir topluluk oluştu. Yollar tıkandı ve bunun üzerine bir manga asker, ellerinde makineli tabancalarla ve başlarında bir başçavuşla, 'Ne oluyor burada?' diye topluluğu yarıp geldiler. Beni görünce onlar da selam verdiler ve geçmiş olsun dileklerini belirttiler ve çekildiler. Bir başka hapishaneden çıkışımda Beyoğlu'ndan geçiyorduk. Bazı ufak tefek ahşveriş yapmamız gerekiyordu. Girdiğimiz mağazalarda camekânlann kırılmasından kaygı duyduk. Trafik tıkandı İstiklal Caddesi'nde. O askeri mahkemelerdeki duruşmalanma, hapse giriş çıkışlarıma gosterilen ilgisizlikte, halkın en küçük bir kusuru yoktu, en kuçük bir ihmali yoktu. Ama bu, başka türlü engelleniyordu. Benim mesajlanm duyurulmuyor veya tersi duyuruluyordu. Tabii herkes yapmıyordu bunu, ama bazıları yapıyorlardı. 'Ecevit kimseyi istemiyor, kimsenin gelmesini istemiyor' diye yayıyorlardı..." İlk hapisten çıktığımda Kadıköy çarşısında birden çevremizde büyük bir topluluk oluştu. Yollar tıkandı ve bunun üzerine bir manga asker, ellerinde makineli tabancalarla ve başlarında bir başçavuşla "Ne oluyor burada?" diye topluluğu yanp geldiler. Beni görünce onlar da selam verdiler ve geçmiş olsun dileklerini belirterek çekildiler... Mektupların buyük çoğunluğu hiç tanımadığım kimselerden geliyordu. Çok yurekli mektuplardı bunlar. Görevliler, bana gelen mektupları sansur etmemek inceliğini gösteriyorlardı; fakat mektup gönderenler bunu bilemezlerdi. Onlar, mektuplannın görevlilerce okunacağını göze alarak yazıyorlardı; ve ona rağmen tüm düşüncelerini, korkusuzca dile getiriyorlardı. Hatta bazıian, belki mektupları görevlilerce okunmaz, zarfları açılmadan bana ulaşır diye, düşıincelerini, duygulannı zarfın üzerine de yazıyorlardı. Belli ki, halktan kişilerin ne düşünduğünu yetkililer öğrensin diye bu yola basvumyorlardı. Bazı çok "demokrat" veçok "ilerici" "aydın'Mann o dönemdeki ürkekliğinden, suskunluğundan uğradığım hayal kınklığını, halktan gelen bu mektuplar ve teller adeta tedavi ediyordu. Sanki 'Sen onlara bakma, biz varız, halk var' diye sesleniyorlardı dışardan... Hapishanedeyken, dışardaki anayasa çalışmalarını da ayrıntılanyla izledim. Düşüncelerimi, çıkışımda olabildiğince yaymak üzere yazdım. Bunlardan adeta bir kitap oluştu. Hapishanede vaktımin bir kısmını da, surmekte olan soruşturmalarla, kovuşturmalarla ilgili savunma hazırlıklanm alıyordu. Kısacası, kendime nefes alacak vakıt bırakmıyordum hapishanede..." Daha sonraki süreç , Ankara Sıkıyönetim Komutanhğı Mahkemestnde yargüandığı sırada bir duruşmaya görulduğü için özel görevler verilmiş bazı mahkumlarla; ayrıca bazen, cezaevinde görevli doktorlarla ve öğretmenlerle görüşüyorduk. Eşimle ve avukatlarımla da haftada bir gün cezaevi savcısının odasmda görüşebiliyordum. Bir ara kaldığım odanın penceresi, polis tutukluların avlusuna baktığı için, onlarla da uzaktan hal hatır soruşabiliyorduk. Koğuşlardaki tutuklu ve mahkumlarla göruşmemiz yasak olduğu için, onlara ancak selamlarımı ve iyi dileklerimi ulaştırabildim. Kendilerini ziyaret etmeme izin verilmediği için beni mazur görmelerini rica ettim. Bol bol okuyup yazdım hapishanede... DİSK ve benzeri kuruluşlar hakkında açılan siyasal nitelikli davalann dosyalannı baştan aşağı okudum. Iç ve dış olaylan daha çok BBC'den, Ingiliz radyosundan izleyebiliyordum. Yalnız ben değil, bildiğim kadar öteki mahkum ve tutuklular da Türkiye'de olup bitenleri BBC'nin Türkçe haber yayınlanndan izliyorlardı. Çünku o yıllarda, yalnız TRT'den değil, Türk basınından da Türkiye'deki gelişmeleri doğru dürüst izleme olanağı yoktu. Gelen mektuplardan, dışardaki yurttaşlarımızdan da bazılarının, o arada özellikle köylülerin, Türkiye ve dunya olaylanm, BBC'den dikkatle izlediklerini gorüyordum. Tum baskı altındaki ülkelerde olduğu gibi BBC, tek güvenilir haber kaynağı durumuna gelmişti. Bazı mektuplarda BBC'den, Türkçe okunuşuyla, "Bibisi" diye söz ediuyordu. (Ecevit'in avukatlarından Şahin Mengü'nun notlan) "... Sayın Ecevit Ankara Cezaevi'nde iken, Ankara Cumhuriyet Savcılığı. Adalet Bakanlığı'na başvurarak, Ankara Sıkıyönetim I Numaralı Askeri Mahkemesi'nin verdiği 3 a>lık mahkumivet karanının 1/3 oranında arttınlmasını uygun bulmadığıru, bu nedenle matakumiyet karannın Askeri Yargıtay'ca incelenmesi istegini Adalet Bakanlığı'na iletti. Adalet Bakanlıgı da başvuruyu yerinde görerek, Milli Savunma Bakanlıgı'ndan >aiilı emir >oluna gidilmesini istedi. Yazılı emir üzerine. Askeri Yargıtav 3. Dairesi, Sıkıyönetim Yasası'nın 16. ve 17. maddelerinin bir arada uygulanmasını yasaya aykırı bularak, dört aylık cezanın tashihen onanmasına karar vererek Sayın Ecevit hakkındaki karan, 3 a\ muddetle hapis cezasına indirdi. Bundan sonra Sayın Ecevit, İnfaz Yasası"nın meşruten tahliye olanağından istifade ederek, 1 Şubal 1982 günu tahliye oldu. Sayın Ecevit hakkında, ilk mahkumiyeti nedeniyle cezaevine girmeden önce, Ankara 4. AğırCezaMahkemesi'nde 1.9.1981 günve 981/206 sayılı iddianameyle: a) 20.11.1975 günlu, CHP basm bürosu aracılığıyla öğretmenlerle ilgili olarak basına dağıtılan yazılı açıklaması, b) 12.2.1976 gunü, Ankara'da basına dağıtılan devlet belgelerinde tahrifat yapıldığına ilişkin yazılı açıklaması, c) 18.4.1976 gunü Tandoğan konuşması, d) 18.8.1976 günu, Bağımsız Toprak Işçileri Sendikası Genel Başkanı ile yapılan goruşmeden sonra basına dağıtılan yazılı açıklamalarıyla, ilgili olarak TCK'nın 159. maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle 6 yıldan 24 yıla kadar mahkumiyet istemi ile dava açılmıştı. 14.1.1982 günku oturumda, 20.11.1975, 12.2.1976 ve 18.8.1976 tarihlerinde basına verdiği demeçlerle ilgili olarak kamu davası, süresinde açılmadığından 5680 sayılı yasanın 35. maddesinin 1. fıkrası mucibince bu bab'da açılmış bulunan üç davanın düşurülmesine, 18.4.1976 tarihinde Tandoğan Alanı'nda yapılan konuşmadan dolayı ise, suçun unsurlan oluşmadığından "beraatine' karar verildi. Bu durumla birkaç kez karşılaşınca son hapse girişimi kimseye haber vermedim. 810 kişilik bir topluluk olacagına hiç kimse olmasın, hiç değilse, 'Ecevit sessizce gitti, habersiz gitti' denir diye, en son girişimde hiç kimseye haber vermedim. Bu son hapislik döneminden çıkacajım sırada, tahliyem kararlaştırıldı, fakat tahliye emri birtakım bürokratik işlemler dolayısıyla gecikiyordu. Nitekim o akşama yetişmedi, enesi güne kaldı. O akşam, 17.00 sulanndan itibaren cezaevi önünde kameralanyla gazetecıler, birkaç eş dost toplanmışlar. Işinden çıkıp Cebeci'de evine dönen halk, 'Ne oluyor burada?' diye sorunca, 'Biraz sonra Ecevit çıkacak' denmiş, onun üzerine o sırada ben avukatlarla savcüık odasında »ebligatı bekliyorum bana dışardan gelen haber, hapishane kapısı önünde, yağmur altmda adeta bir miting kalabalığı oluşmuş. Yani halk, hiç öyle özentiye kaçmadan tavrını ortaya koyuyor. Yeter ki, halka birtakım haberler, mesajlar iletilebilsin..." Çok sayıda avukatı yadırgadım "Bunlan herhalde asker yapmıyordu. Sivil çevrderden, özellikle sizjn çevrenizden mi geliyordu?" "... Tabii, kendi çevremizden, çevremizin tiimünden değilse de bazı kesimlerden geliyordu. Bazılan, 'Uyuyakalmışız, onun için gelemedik' diyorlardı. Bazılan, 'Haberimiz olmadı' diyordu. Sonra benim bir başka tavnm saptınlarak 'Ecevit kimseyi istemiyor' şeklinde duyuruldu. O da şu: Bazı CHP'li avukatlar, iyi niyetle, benim davalanmda görev almak istediler. Bunu memnuniyetle karşıladım, ama ben çok sayıda avukatla mahkemelerin önüne çıkmayı öteden beri yadırganm, bunu gereksiz bir gösteri olarak görürüm. O bakımdan bu isteği belirten avukat arkadaşlara teşekkür ettim ve özür diledım. 'Nasıl olsa bunlar siyasal davalardır, savunmamın da siyasal nitelikte olması gerekir, siyasal savunmamı ben yapacağım, onun dışında hukuki, teknik konularla ilgili olarak da aktif siyaset icinden gelmeyen az sayıda bazı avukat lar a görev vermeyi tercih ediyorum' dedim. Sonradan duyuyorum ki, bazı kimseler bunu 'Ecevit duruşmalarda kimseyi istemiyor' şeklinde yaymışlar..." Hayretimi gene gizleyemedim: "Yaran ne?" diye sordum Ecevit'e: "Ben yorum yapmadan olayı anlatıyonım ve şunu söylemek istivorum ki, eğer en küçük ölçüde yardımcı olunsa, yol gösterilse, haber iletilseydi, halk, kendi duygulannı belli edebilecekti. Bu da benim için hem demokrasinin kotarılması hem de Türk ulusunun dışardaki saygınlığı bakımından çok önemliydi. 'Bütün özgürlükler, haklar kaldınlırken ve devleti kuran parti, Atatürk'ün kurduğu parti kapatıhrken, 'Türkiye'de halk ve CHP'liler sessiz kaldı' sanısının, izlenimınin yurt dışında yayılması beni çok tedirgin ediyordu. Ve Turk vatandaşmın haklarımn, özgürlüklerinin başka ülkelerdeki bazı demokratlar tarafından, sırf onlar tarafmdan savunulması da bana ağır geliyordu. EceviU Içerdeyken Ankara Radyosu'nun üçüncü programmı açıyor, o şekifde kendime musikiden bir ses duvan örüyordum. Üçüncü program barok müziğinden yana ÇOK zengindl özellikle sevdığim barok müziği en çok hapishanede dinledim. Ama bazen de koğuşlann avlulanndan mahkumlann Barok mtizik ve türküler kendi yaktıklan çok güzel içli türküler Radyonun benim için bir yaran daha vardı: Dışardan gelen sesgeliyordu. O zamanlar radyomu kapatıyor, ler, şarkılar birbiriyle fazlasıyla kanşır duruma gelip de okuyup yaz Gözaltı ve ikinci mahkumiyet mam zorlaşınca, ben de Ankara Radyosunun üçüncü programını okuyup yazmayı bırakıyor, o türkmeri 10 Nisan 1982 gunu, Danimarkalı gazeteci Jan Stage'nin, Daniaçıyor, o şekilde kendime musikiden bir ses duvan örüyordum. dinliyordum. marka'daki "Politiken" gazetesine yazdığı, oradan da Norveç'te yaÜçüncü program, barok müziğinden yana çok zengindi. özellikle "Hapishane yaşamınız nasıldı?" diye sordum Ecevit'e... Şöyfe anlattı: "Belirtmeliyim ki, hapishane sürelerimi rahat biçimde geçirmeme özen gösterildi. Sanırım başbakanlık yapmış olduğum için bu özen gösterildi. Bana özel oda verildi. Belki başka hükümlulerle ve tutuklularla temas etmemin istenmemesi de bunda etken olmuştu. Gerek Ankara Cumhurivet Savcısı, gerek cezaevi savcısı ile müdurü çok anlayışlı davrandılar. Genel olarak mahkum ve tutuklularla temasım onlenmişti. Ancak bunun istisnalan vardı. örneğin, eski bakan arkadaşlanmla gorüşebiliyordum. İlk girişimde Sayın Şerafettin Elçi. Hjlmi îşguzar ve Tuncay Mataracı, Cebeci Cezaevi'ndeydiler. İkinci girişimde ise yalnız Şerafettin Elçi oradaydı. Bir ara, "Arayış"m Genel Yayın Müdurü arkadaşım Nahit Duru da oradaydı. Onlarla ve iyi halleri sevdiğim barok muziğini, diyebilirim ki en çok hapishanede dinledim. Ama bazen de koğuşlann avlulanndan, kimi tutukluların, mahkumlann kendi yaktıklan türküler, çok güzel ve içli türküler geliyordu. O zamanlar, radyomu kapatıyor, okuyup yazmayı bırakıyor, o türkuleri dinliyordum. Pekçok mektup ve tel geliyordu. Hepsini okuyup yanıtlıyordum. Şimdi ne yazık ki buna gereğince vakit bulamıyorum. Yurdun dört bir yanından, genellikle işçilerden, köylülerden, kuçuk memurlardan mektuplar geliyordu cezaevine... Zarfın üzerine açık adreslerini yazan bazı subaylardan bile birkaç guzel mektup aldım. Binlerce mektup ve tel... Bunlann benim için üç yaran vardı: Hapishanenin kilitli kapıları ardından, Türk kamuoyunu, dışarıda izleyebileceğimden daha iyi izliyordum. Adeta halkın nabzını duyuyordum o mektuplarda... Birincı yaran buydu. İkinci yaran: Yolladığım yanıtlarla, kendi düşüncelerimi yurdun dört bucağındaki bazı yandaşlarıma ulaştırabiliyordum. Üçüncüsu, yüzeydeki suskunluğun, boyun eğmişliğin altında, halkın, özgürlük için, demokrasi için, nasıl içten içte kaynadığını öğreniyordum; ve bu da benim halkımıza ve geleceğe güvenimi arttınyordu. yımlanan bir gazeteye aktanlan makalede, sanki Sayın Ecevit bir demeç vermişçesine ibareler kullanması üzerine, MGK'mn 52 Numaralı bildirisi ve TCK'nın 140. maddesine aykın davrandığı savıyla Ankara'da Askeri Dil Okulu'nda gözaltına alındı. Norveç'te yayımlanan gazeteye demeç vererek, 'devletin hariçteki nüfuzunu kıracak şekilde, devletin dahili vaziyeti hakkında yabancı bir memlekette asılsız neşriyatta' bulundurduğu savıyla TCK'nın 140. maddesine gore 5 yıldan az olmamak üzere ağır hapis cezasına çarptınlması istenen Sayın Ecevit'in hakkındaki tutuklama istemine Sıkıyönetim Savcılığı katılmadı. Çıkarıldığı 2 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi, Sayın Ecevit'in tutuklanmasına mahal olmadığına karar verdi (12 Nisan 1982). Bu sırada Sayın Ecevit'in tahliyesi beklenirken, Sayın Ecevit, Hollanda televizyonuna verdiği ileri sürülen bir demeçten ötüru Sıkıyönetim Komutanhğı'nca 'milli menfaatler eoz onüne alınarak yeniden gozaluna' alındı. r 32 yıldan beri, DAKTİLO ve MUHASEBE kurlarımızı bitiren Orta ve İlkokul mezunlanna bile l y \fUK \ t L t l Y I A N Y U K . İlk oturumda tahliye Bu arada, Sıkıyönetim Komutanhğı, Norveç gazetesinde yayımlanan ve Sayın Ecevit'in verdiği iddia edilen demeç nedeniyle 2 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'nin verdiği 'tutuklanmasına mahal olmadığı' yönundeki karara itiraz etti. Sayın Ecevit, bu kez tutuklandı. Ancak bu konuda açılan davanın ilk oturumunda, savcının da katıldığı taleple 3 Haziran 1982 gunu tahliye edildi. Bu sırada Sayın Ecevit, Der Spiegel'e yazdığı yazıdan ve Hollanda televizyonuna verdiği sözü edılenın dışında bir demeçten oturü tutuksuz olarak yargılanmakta idi. Bu davada 6 Temmuz 1982 gunü mahkemece, 15 Şubat 1982 tarihinde Hollanda televizyonunda yayımlanan bir demeçle ve Spiegel dergisinin 22 Mart 1982 tarihinde yayımlanan yazısından dolayı, Türkiye'nin geçmiş ve gelecek siyasi ve hukuki yapısı konulahnda gorüş bildirdiği gerekçesiyle MGK'mn 52 sayılı karanna aykın davrandığı gerekçesiyle 2 ay 27 gun hapis cezasına çarptınldı. Ancak ilk mahkum olduğu, meşruten tahliye edildiği ve meşruten tahliye süresi dolmadan ikinci kez malum olduğundan, erken tahliye olduğu bir aylık süre de bu iki ay, 27 günluk cezaya ilave edildi. Ankara Cumhuriyet Savcılığı, 3.8.1982 gunü 3 ay 27 günlük hapis davetnamesini gönderdi. Ecevit'in avukatları cezanın 4 ay erteİenmesi için 13.8.1982 günu başvurdu, reddedildi. Ecevit, 20 Agustos 1982 günu 3 ay 27 gunlük mahkumiyetini çekmek üzere ikinci kez Ankara kapalı Cezaevi"ne girdi. Ancak 12 Ekim 1982'de Savın Ecevit, Norveç gazetesi davasından beraat edince, bu dosyadan haksız olarak yattığı 54 günlük tutukluluk süresi, 3 ay 27 günlük mahkumiyetinden düşürüldü. Meşruten tahliyesi de goz onune alınarak, 15 Ekim 1982 günu 34 gün daha yatması gereken cezaevinden 56 gun kaldıktan sonra tahliye oldu..." Fakat yine de Eceviı, ileride anlatacağımız bazı ilginç gelişmeler nedeniyle, hapishanede gereğinden uzun kalmış oluyordu. LİSE MEZUNLARI! Aylar, yıllar geçiyor; Siz hâlâ BOŞ MU BEKÜYORSUNUZ ? MSB ERKEK ÖĞRENCİ YURDU'nun eski ve yeni tum mensupları, 10 Mayıs 1986 öğleden sonra yurtta buluşup, akşam da birlikte yemek yemek istiyoruz. FEVZt DURGUN'dan ayrıntılı bilgi alınabilir. Tel: 147 57 76/141 37 71 Hiç olmazsa BİLGİSAYAR ÖĞRENİN. BİLGİSAYARLI M U H A S E B E ÖĞRENİN. ELEKTRONİK ÜAKTİLOGRAFİ ÖĞRENİN. İŞSİZ KALMAYIN İLAN NİZİP ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN Davacılar Huseyin Kaya ve arkadaşlan ile davalılar Mustafa Kaya ve arkadaşlan arasında mahkememizde ikâme edılen Nızıp Koseler köyu doğusu: Ali kaya, batısr Meyhoburnu \ederesi, kuze>r Halil Kaya lıslıklığı, gune>ı kamberoğlu De\riş Aslan Fıslıklığı ile çevrili laşınma/ın mahkemeıtıı/de yapılan tapu iptal ve tescil dasasmda mahkememızce verılen 17.12.1985 gun ve 1975/232 esas 1985/406 karar sayılı ilamı ile davanın reddine karar verilmiş olup ilgili karar davacı tarafından lemyız edilmış olduğundan. davalılardan Ismail Kaya'nın adresi yapılan araştırmada meçhul olduğundan kararın ılanen ıcblığ edildiği ve bu kerre lemyız dilekçesinin de ilanen teblijine karar venlmış olup lemyiz dılekı^ii yerıne kaim olmak uzere ilanen lebliğ olunur. 18.4.1986 Basm 18603 AMPİVON Merkezi : Beyazıl, Mıthat Paşa Cad., 14/1 Beyoğlu Şubesi : Istıklal Cad , Yonca Han, B7/7 Kadıköy Şubesi : Allıyol, Kuşdılı Caddesı. 6/3 Tel 527 55 25 527 49 03 522 21 06 Tel 149 79 93149 81 06144 9011 Tel 338 08 42 336 11 50 DIKKAT: Bu üç şubemızden başka, ŞAMPİYON adıyla çalışan hiçbir Daktilo, Sekreter ve Bilgısayar Kursu şubemız değildir SCRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle