19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER de, hüzünle görulecektir ki, toplu yaşayışm en önemli oğelerinden biri sayılan, "Bir kişiye yapılan haksızlık. herkese yapılmış gibi karşılık görmelidir" kuralı bızde bir türlu yerleşememiştir. Haksızlık şöyle dursun. işkence yonteminin sorumlu makamlarca uyguianmakta bulunması bunca açıklık ve seçiklik içinde gorülmuş \e anlaşılmış olmasına karşın. biz unutkanlığımız \e ilgisizliğımiz içinde yoğrulup gidiyoruz, elbet bu durum işkenceciye cesaret \ermekten geri kalmıyor. O zamanki 1. Ordu Komutanı Org. Üruğ, bakın, ne diyor: "İşkence iddiaları ve çeşilli ithamlar. görev yapanlan SDÇIU durumuna getiriyor ve elini, ayağını bağlıyor" Oysa işkence iddiaları doğru çıkmıştır, demek işkencecilerin eli ayağı bağlanmalıdır. ilhan Selçuk, amlarında diyor ki: "Bizim Ziverbey Koşkii'nde imzaladığımız tutanaklar. dava dosyasına emniyetteki sorgu tutanakları diye yerleştirilmişti. Oysa ortalıkta emniyet memniyet yoktu. Gizli bir köşkte alman ifadeler nasıl oluyordu da bir başka biçim ve ad altında dava dosyasına giriyor ve yargıçların öniine çıkarılıyordu?" Bunların hesabı gorulmemiştir. Sonuç: "...miisned suçu işlemedikleri hususunda mahkemece yukarda belirtilen delillerin serbestçe takdir ve miinakaşası neticesinde tam bir vicdani ve hukuki kanaata ulaşıldığından beraatlerine." Kongresi'nde yapnğı konuşmada, Turkiye'de sanki bir " m a ç " , bir "seyirlik oyun" oynandığından soz ediyor; sahada siyasal partilerle siyaset adamlarının yer aldığını, toplumun büyük kesiminin ise tribünlerde seyirci durumunda bulunduğunu soyluyor; yanlışlığın sahada, takımlarda, kaptanlarda, kurallarda arandığını belirtiyor; oysa ona gore asıl yanlışhk, demokratik siyasal savaşımın bir tür "seyirlik oyun" sanılmasında, o duruma getirilmiş olmasındadır. 9 MA YIS 1986 Seyîrci MELİH CEVDET ANDAY Saym Hıfzı Veldet Veüdedeoglu'nun gazetemizde zaman zaman çıkan, "Deaokrasi Araıyqın adlı vazı dizisini merakla okuyorum. Ama bir yandan da soruyorum kendime: Neden yıllardır hep arayış durumundayız da, deraokrasiye bir türlü varamıyoruz? Neden tam "Işte geldik, bulduk" demeye hazırlanırken işler tepetaklak oluyor, sil baştan durumuna duşüyoruz? Yoksa temelde mi bir eksiklik, bir bozukluk \ar? Bu soruların yanıtlarını her bunalımda yeniden aramaya kalkmak umutsuzluk doğurmaz mı? Şu soruyu da sormaktan kendimi alamıyorum: Biz demokrasiyi gerçekten, toplumca ıstiyormuyuz, yoksa demokrasi özlemi üç beş seçkinin özleminde mi kalmaktadır? Derim ki, üç beş seçkinin özlemi hiç de yabana atılacak gibi değildir; çünku seçkinler toplumun (o ayırdında olmasa da) yaşamsal gereksemelerini dile getirirler. Bir gün bakarsınız, halktaki "etliye siitlii>e karışmama" anlayışı silinmiş, bütün yurttaşlar seçkinlerin çizgisine gelmişlerdir. Öyleyse sorularımızı şoyle sürdurelim: Seçkinlerimiz, aydınlanmız demokrasiyi gerçekten isliyorlar mı? Ben bu soruya tam bir olumlu yanıt verecek durumda bulmuyorum kendimi. Nedenlerini belki bir gun anlatırun. Sayın Velidedeoğlu, 4 Mayıs 1986 günku yazısında Hatay gezisini anlattıktan sonra, katıldıği bir toplantı dolayısıyla "savunma hakkı" konusuna da bu dizide yer vereceğini söyluyordu. Merakla bekliyorum. Savunma hakkı, elbetıe demokrasinin başlıca koşullarından biridir. Gazetemizin son sayılarında bu konuyu yeniden ele almayı bize zorunlu kılan yazı dizileri basıldı, basılıyor. Bunlardan biri İlhan Selçuk'un 12 Mart Ziverbey Koşkii'nde gördüğü işkenceleri anlatan anılandır. İlhan'ın o köşkte başmdan geçenleri bilmiyor değildim; ama anıları yeniden okurken çarpıldım; hatta " s a v u n m a hakkı*', "demokrasi" gibi uygarlığın vazgeçilmez ilkelerinı bir yana bırakıp, sadece "insanlığın hali"ni duşünmeye koyuldum. Belki ünlii Fransız yazarı A.Malraux da romanına bu yuzden bu adı takmıştı. Oysa ben 15 Şubat 1974 tarihli Cumhuriyet'te çıkan "Akrosliş ve İzafiyet" başlıklı yazımda da bu kbnuyu ele almıştım. O vakitki sıkıyönetim komutanının "işkence izafidir"' sözü üzerine, "tzafi>et kuramı. bilindiği gibi, o/ellikle Einstein'in ortaya attığı bir goriiştür ki, bizde göreli lermini ite anlatımını bulur. saltık kavramının karşıtı olan göreli, parça bilgi." diye yazdıktan sonra şunu eklemişim. "İşkence olaylan dolayısryla konu, edebi\ata, şiire, hem de şiirin en ince uçlarına doğru uzantılar gösteriyor. Dıin>ada gelmiş geçmiş işkence olaylarında görulmeyen bir örnek: İşkence gören dostum, ünlii yazar İlhan Selçuk, bu >uzden akrostis yazmaya kadar vardırmış işi... Ğozleri baglı, ayaklan prangalı, elleri kelepçeli olarak sorguya çekildikten sonra, hücresine bırakılan soru kâğıtlarma verdiği > anıtlarda, birbirini izleven her tümcenin sondan ikinci sözciiğüniın baş harfleri >ukardan aşağı dizildiğinde. ortaya şu tiimce çıkmaktadır: 'İşkence altındayım." Herhalde akrostis, sevgilısınden işkence gören bir ozanın kaleminden çıkmadı. "Demokrasi Arayışı"konusunda elbette toplum yapımızın tarihsel oluşumu, toplumumuz insanına egemen olan geleneksel davranış ve tutumlar, genellikle sağtöresel tepkiler ya da tepkisizlik başlıca etkenler olarak ele alınmalıdır. Buraya gelindiğin Gelelim Cüneyi Arcayurek'in, gene gazetemizde çıkan Sayın Bülent Ecevit'le ilgili yazı dizisine... 12 Eylül olmuş, siyasal partiler kapatılmış, bu partilerin başkanları için birtakım yasaklar getirilmiştir. Ama ne göruyoruz! "Ortaya şöyle garip bir durum çıkıyordu: Ecevit'in geçmişte tahkir ettiği öne sürülen hukümetler hakkında, askeri yönetim, Ecevit'in söylediklerinden çok daha agır şeyler soylemekSon zamanlarda dillerden düşteydi, hatta Ecevit'in söz konumeyen "depolitisation" sozcüğu su konuşmalarının hedefi olan ile anlatılmak istenen de bu deSayın Süleyman Demirel askeri ğil midir? îki parti olarak, bunyonetimce başbakanlıktan indilar sıra ile iktidara gelecekler, rilmişti." Buna karşın davalar halk sadece dört yılda bir oy kulaçılabilmiştir Ecevit hakkında. lanmakla yetinecek, hiçbir poliDahası var.. "1982 başlannda tik davranışta bulunmaya kalkMilliyetçi Hareket Partililerin mayacak... Kısacası halkın kasuç duyurusu üzerine, özellikle rışmadığı, katılmadığı bir deEcevit'i hedef alan, fakal aynı mokrasi. Öyle bir demokrasi ki, zamanda tüm CHP milletvekilhalka yasak! leri ile yöneticilerini ve birçok CHP üyesini de kapsayan bir soBoyle bir sözümona demokraruşturma açıldı." Bu soruştur• siye ne gerek var, diye sorulacak malarda. Sayın Ecevit'in, gençolursa, elbette bunun yanıtı haliğinde Sanskritçe çalışmış olmazırdır: Demokrasi dünyasını sı bölüciilüğüne kanıt olarak kandınnak için. gösteriliyordu. Bir zamanlar ben de Hititçe öğrenmeye kalkmışBizim bir hastalığımızdır bu. tım. Demek bölüculuk yapacakIyi, doğru bir şeyi kendisi için mışım. değil, başka bir işe yarasın diye isteriz: Demokrasi mi, kendisi için değil, dışanyı kandırmak Nereyegeleceğim.. 12 Eylül*için. Sosyalizm mi? Sosyalizm den bir hafta önce, muhalefet iyi bir ş'eydir diye değil, komüpartisi başkanı Sayın Ecevit, İsnizmi önlemesi için. tanbul'da, Petrolİş Sendikası PENCERE Gölge Koyulaşıyor... övünülecek şey değil; ama, şu "mebus pazan" deyimini ilk kez ben ortaya atmıştım. 1960'lann son yıllanndaydı. Buyuk sermayenin iktidar partisi, muhalefet mHletvekillerini pazariılda satın alıyordu. Demiştim ki: Şimdiye değin at pazan, eşek pazan, tavuk pazarmı büirOk; mebus pazan da kuruldu. İlk bakışta bu yaklaşım çok sert bulunabilir; ancak yapılan işle soytenen söz arasındaki bağıntı gözönüne alınırsa yumuşak bile kalır. Milletvekili satın almak için pazar kuranlar, Meclisin üstüne gölge düşürüyortar, pariamentoculuğu kundaklıyortardı. Türkiye'nin buyuk semnayesi öytesine hırslıydı ki siyaset meydanını insan borsasına dönüştürüyordu. • Bugün ortaya çıkan milletvekili transferterinin ise daha derin bir anlamı var. 1983te kurulan pariamentoda uç parti bulunuyordu. İkisi artk yok; biri kaldı. 1983'un 6 kasımından geriye kalan tek parti ANAP, iktidann nimetlerinden yarariandığı için ayakta durabtliyor. Yoksa bu partinin "dört eğilimr yapısında taşıdığını genel başkanı dile getirmiştir. Nasıl olur da bir siyasal partide dört eğilim bulunabilir? Siyasal parti aynı eğilimde bulunanlann oluşturduklan bir örgut değil midir? 12 Eylül Harekâtı'ndan sonra çok partili rejimin perdesi yeniden açılırken içerden dışardan çeşitli hesaplar yapıldı. İçerdeki kimi hesaplara göre MDP iktidar partisi olmak üzere kuruluyordu. Ancak dışardan Türkiye'ye bakanlar, Atlas Okyanusu'nun öte yanından ülkemizin gercekterini daha yetkinlikJe görüyoriardı. Askeri yönetimin gözdesi olan MDP'ye karşı "6ütüncül maksiyorf'u hesap eden Amerika, ANAP'ın devreye girmesi için ağıriığını koydu; sonuçta kendi çıkarı açısından ne kadar doğru davrandığı da anlaşıkdı. 12 Eylül askeri yonetiminin yasaktarından, vetolanndan sıynlmak isteyen çeşitli akımlar ANAP şemsiyesi altında toplandılar. Hızlı sömürü sürecinin doruklarında yaşayan büyük sermayenin kodamanları da Amerika'nın eğilimini bildiklerinden ANAP'a yatınmlarını yapmışiardı. 6 Ekim 1983 seçimlerinde boşluğa düşen MDP oldu; ANAP stvil görünümüyie iktidara oturacak, pariamentarizm görüntusünde vesayet demokrasisini 1980'lerin son yıllanna dek götürecek, parti yöneticilerinin tuttuğu attın otacaktı. Bu programın boşa çıktığı da söylenemez. Ancak ANAP dışındaki iki partinin altı oyulmuş, tabanlan yok olmuştu. HP (Halkçı Parti) taban araytşı içinde partamento dışı demokratik solla butünleşmeye yönetdi, başan kazandı; Meclis'in saygınlığını kurtarma yolunda önemli bir adım atıkjı. Ne var ki MDP ayakta duramıyordu. Demokrasinin yerçekimi kanunu işliyordu. MDP kendi kapısına kilit asma karannı verdi; böylece milletvekilleri ortalıkta kaldılar, transfer pazan kızıştı. ANAP'ın iktidar partisi kimliğini kazanması, 12 Eylül askeri yonetiminin güdümündeki özel bir sürecte gerçekleşmiştir. Bu gölge partinin üstünde duruyor. ANAP'ın MDP milletvekillerini transfer ederek pariamentodaki sandalye sayıanı çoğattması, kendisine saygtnlık mı kazandıracaktır, götgeyi mi koyulaştıracaktır? ANAP'ın Medisteki sandalye sayısının artması halk ile parlamento arasındaki boşluğu dolduracak mıdır? Bu sorulara kimse olumlu yanıt veremez. Turkiye'de bugün parlamenter demokrasi olduğunu söylemek kolay değil. Eğer rejimin bir an önce sağlığa kavuşması isteniyorsa, geniş yelpazeli bir serbest seçime gidiimesi gerekir; ama iktidann nimetlerinden yararianan partinin buna yanaşması çok zor... ARADA BİR Prof. Dr. REŞAT D. TESAL KAYBIMIZ Üyemiz, değerli gazeteci yazar Devlet AdamıPolitikacı Ayrımı Çoğu kez politikacılar, siyasete yön vermekle yetinmeyip yönetime fiiten katılma hevesine kapılırlar. Nice devlet adamı da yakasını politikaya kaptırmaktan kurtularnaz. Oysa, bu iki ycnetici türü arasında önemli farklar, birbirine karıştırılması çok sakıncalı nitelik ve yetkı ayrıiıkları vardır. Kendi çıkariarını herşeyin üstünde tutan, politikacı maskesi altında bulanık suda balık avlamaya çalışan fırsat düşkünlerinı bir yana bırakalım. Gerçek, içtenlikli politikacı, ülkesi için yarartı olduğuna inandığı siyasal ülkü uğruna kendini adayan kimsedir. Onun amacı, çoğunluğa ulaşıp kendi siyasetini gerçekleştirmektir. Devlet adamınm tutum biçimi, amacı ve karakteri ise bambaşkadır. O, yönetiminden sorumlu olduğu kamu görevini, her şeyden önce ülkenin yasal düzenine uygun biçimde yürütmeyi amaçlar. Bu görevlinin tutumunda, politik eğilimlere göre renk değiştirmek, şuna buna ödün vermek, kişi, grup veya bölge uğruna rota kırmak diye bir esneklik yoktur. Bizim inancımızla gerçek bu olduğuna ve insanların iki farklı . niteliği aynı zamanda benlıklerinde toplamalarına olanak bulunamayacağına göre, sağlıkh bir yürütmenin elde edilebilmesi için, her toplumda yönetim işlerinin gerçek devlet adamlarına ' bırakılması zorunluğu ortaya çıkar. Ancak, ne yazık ki bu her zaman böyle olmuyor. Hatta çoğu kez durum tersine gelişme gösteriyor. Birçok ülkede politikacılar, iktidara ulaşır ulaşmaz devlet sandalyesine kurulup, toplumu sadece ve sadece kendi amaçlarına uygun biçime sokmaya kalkışırlar. Bakarsınız, liberal güdüme ayak uydurmuş bir ülke, 180 derecelik ani bir dönüşle güdümlü biçime sokulmak isteniyor. Veya, kapitalist esasları reddeden bir topluma bu ilkeler empoze ediliyor. Tabii bu tür sert dümen kırmaiar, uygulanmaya kalkışılan ülkelerin sosyopolitik ve ekonomik yapılarında büyük sendelemelere, önemli çöküşlere neden oluyor. Amma denecek ki, demokratik yönetimlerde çoğunluk partilerinin iktidar olması zorunlu bir prensiptir. Ve bu nedenle, parlamenter üstünlük sağlayan politikacılann, dolaylı da olsa, devlet yönetimine el koymaları kaçınılmaz bir sonuctur. Bu böyle olmakla beraber, sağduyu yıne de devlet yönetiminde siyasal ödünlere gidilmemesini öngörmekte, yurtsever politikacının dahi toplum yararını her şeyin, hatta kutsal bildigi kendi siyasal inançlannın biie üstünde tutması gerektığine inanmaktadır. Aksi halde, özellikle sık potitik değişim geçiren ülkelerde bir istikrar, bir devamlılık sağlamaya olanak kalmaz. Hele köklü reformlann sürekli biçimde basanya ulaşması bu gibi toplumlarda kesinlikle söz konusu değildir. Geçmişte, hatta yakın tarihte büyük politika adamlarının, ülkeleri yararına ödün verme yoluna gittikleri görülmüştür. Hatırda kaldığına göre, Alman Şansölyesi Adenauer böyle birfedakârlıkta bulunmaktan kaçınmamış, iktidan memleketi yararına seve seve bırakmıştı. Bir yeni durum bugün Fransa'da yaşanmak üzereoir. Bakalım sosyalist eğilimli Devlet Başkanı Mitterrand, iktidarı devir alan sağcıların yönetimini benimseyebilecek mi? Yoksa, politikacı yönü üstün gelerek onlan sabote etme yoluna mı gidecek? Onceleri epey renk değiştirmiş ve, kendisini ve iktidarını destekleyen bazı azınlıklara cemile olsun diye, Fransız adaletini geleneksel doğruluğundan ayırmayı bile denemiş olan bu zat, şimdi gerçek bir devlet adamı olup olmadığını ispatlama durumundadır. Halkının, ayak. lanıp sokağa dökülünce ne büyük bir güç oluşturduğu defa, larca denenmiş olan Fransa'da, devlet başkanının bu kimliğe ihanet etmesi pek kolay olmasa gerektir. Kaldı ki, toplum gücü bugünlerde kendini başka ülkelerde de göstermektedir. Haiti ve Filipinler bu konuda başlıca örneklerdir. Harita üzerinde bi' ze pek uzak görünen, ancak düşünce ve duygu açıianndan elektrik hızı ayarında yanımızda bulunan bu toplumların gösterdiği olgunluğu saygı ile karşılamamak elde değil. Daha yeni bir başka örnek Isviçre halkının, ülkeyi Birleşmiş Milletler Teşkilatı'na sokmak suretiyle bulaşık dünya politikasına katmayı amaçlayan Federal iktidara kesın bir hayır çekmek suretiyle gösterdiği temkin ve olgunluktur. Bu küçük ülke halkının kıs' kançlıkla elinde tuttuğu ve zaman zaman çok ustaca kullandığı çeşitli "halk oylaması" olanakları ne mutlu, ne imrenilecek güçler doğrusu! Devlet adamlığı üstünlüğünün bizim yöneticilerimizde de ön •plana çıkması, Türk toplumunun yeterli bir sağlığa kavuşması açısından, başta gelen bir koşuldur. HALDUN TANER 7 Mayıs 1986 günü vefat etmiştir. 1915 yıhnda tstanbul'da doğan ve 1956 yıbnda gazeteciliğe başlayan Haldun Taner, Türk basınına çeşitli gazetelerde uzun yıllar verdiği seçkin emeğin yaru sıra, Türk tiyatrosuna ve edebiyatına da büyük katkılarda bulunmuştur. Vefatı basın topluluğunda büyük üzüntü yaratan Haldun Taner'incenazesi9 Mayisl986cumagünü(bugün)saatl 1.00'de Cemiyetimizde, daha sonra da Milliyet Gazetesi'nde yapılacak törenlerden sonra öğle namazında Teşvikiye Camii'nden kaldınlarak Beylerbeyi Küplüce Mezarlıgı'nda toprağa verilecektir. Haldun Taner'e Tann'dan mağfîret, ailesine ve üyeleriraize başsağlığı dileriz. HALDUN 1ANER Eserini saygı ve sevgiyle yaşatacağız. Değerli Hocamız AÇOK Ustamız, bayrağımız GAZETECİLER CEMİYETİ Türk Tiyatrosunun Büyük Kaybı Türk Tiyatro Yazarlan Derneği kurucularından ve eski başkanlarından değerli tiyatro yazarı arkadaşımız HALDUN TANER'i yitirdik. Tarifsizdir acımız. ORIAOYUNCULAR HALDUN TANER'İ kaybetrnenin acısı içindeyiz. Derneğimizin kuruluşuna ve Türk tiyatrosuna büyük hizmetleri geçmiş olan Taner'in ailesine, seyircileıine, okuyucularına ve bütün tiyatro severlere başsağlığı dileriz. TİYATRO YAZARLARI DERNEĞİ Merkezi Paris'te bulunan UNESCO'ya bağlı (ITI) Uluslararası Tiyatro Enstitüsü Icra Komitesi Başkanı VEFAT Şirketimizin kurucularından Dr. Y.Müh.Mimar ALİGÜL AYVERDfyi kaybettik. Ailesi ve yakınlarına başsağlığı dileriz. SEKİMMMM A.Ş.ÇALIŞANLARI SANCILI YILLAR 1965 1971 HİKMET ÇETİNKAYA BAŞSAĞLIĞI Değerli meslektaşımız HALDUN TANER aramızdan ayrılmıştır. Türk Tiyatrosu ve Türk edebiyatının bu büyük kaybından dolayı acımız büyüktür. ULUSLARARASI TİYATRO ENSTİTÜSÜ TÜRKİYE İCRA KOMİTESİ Dr. Mimar ALİGÜL AYVERDİ'yi kaybetmenin derin üzüntüsü içindeyiz. Tüm yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı dileriz. MEVLİD Sevgili eşim, babam TMMOB MİMARLAR ODASI İSTANBUL ŞUBESİ REYHAN AKÇAKAN'ın vefatının 40. gününe rastlayajı 10 Mayıs 1986 Cumartesi (Yann) günü Yeşilköy Mecidiye Caraii'nde öğle namazından sonra mevlid okunacakür. Tüm dostlanmıza ve sevenlerine duyururuz. ŞUKRAN KURDAKUL kitaplarını imzalıyor. 10 mayıs cumartesi 1418 KÖKTEN KtTABEVl 19 Mayıs Lisesi karşısı SAMSUN FERHAT ÖZ 1 yaşında 8.5.1986 AydanReha ÖZ TEŞEKKÜK Amerikan Hastanesi personeline ve Doktor TURGUT DERİNKOK'a, başanlı ameliyatından dolayı teşekkürlerimizi sunanz. SERPİL AKÇAKAN AHMET AKÇAKAN ÖZDEN NAS ADINA YÜCEL TÜREL ŞAFAK TANRIYAR (DEMİRCİOĞLU) ıle CAN TANRIYAR evlendiler. 8 Mayıs 1986 / İSTANBUL Türk edebiyatının doruklarından büyük yazar, ağabeyimiz, can dostumuz, ince insan BUYUK ACIMIZ ILAN TÜRKİYE OTEL, LOKANTA VE EĞLENCE YERLERİ İŞÇİLERİ SENDİKASI (TOLEYİS) Istanbul, Meşrutiyet Caddesi, Ferah Apt. No: 182/3 Şişhane Istanbul adresinde faaliyet gösteren sendikamızın 4. Olağan Genel Kurulu 2627.4.1986 tarihinde Istanbul'da yapümıştır. Zorunlu organlara seçilenlerin adı ve soyadı, meslekleri ekte sunulmuştur. 2821 sayıh yasanın 8 ve 9. maddeleri uyarınca ilgililere ilanen duyurulur. Saygılanmızla, YÖNETİM KURULU ADINA MUSTAFA ARAS Selahattin TAN GENEL YÖNETtM KURULUu Mustafa Aras, Genel Başkan, şcf garson, Hasaneli Yücel Cad. Kuyucak Sok. 15/4 Incesu/ANKARA; Selahattin Tan, Genel Sekr., şoför, Seyitnizam Mah.G/15 Sok. No: 2/2 Zeytinburnu/lstanbul; Kemal Ulubay, Gnl.Mali. Sekr., ş.garson, Reşathane Mah. Alinzabey Cad. 21/9 Samsun; Çelebi Murat, Gnl. Teşk. Sekr. işçi, Yıldız Mah. 60 Sok. 8 Çankaya/Ankara; Sabahattin Emsal, Gnl. Egtm.Sekr. ş.garson, Şairnedim Cad. 152 D 1, Sert Apt. Beşiktaş/İstanbul. GENEL DENETtM KURULU: Selahattin Karakaya, ş.garson, Havacık Subay Evleri Ergin Sok. No: 20 ANKARA; Ümit Dinçbaş, garson, Kâzımdirik Mah. 259/1 Sok. Bornova/lzmir; Altun Bal, Teknik Eleman Necatibey Cad. 72/18 Yenişehir/Ankara. GENEL DİStPLtN KURULU: Ümit Keskin, ş.garson, 1715/12 Sokak No: 16 Kat: 1 Karabağlar/İZMİR; Habib Karakuş, ş.garson, 807 Sok. No: 15 Daire: 2 İZMİR; Hasan Duran, ş.garson, Talya Oteli ANTALYA; Vezir Aytemiz, ş.garson, Bağlar Cad. 199/15 Küçükesat/ANKARA; Nesip Demiral, T.Eleman Türközü Şişgindere Mah. 24 Sok. No: 74, Türközü/ANKARA G e n c l B a ş k a n G e n e l S e k r e t e r Kiınya Müh. ÇİĞDEM KALAFATOĞLU Ue İnş. Y. Müh. ORHAN OZAN evlendiler. 8.5.1986 İSTANBUL OKTAY AKBAL 9 mayıs cuma günü (bugün) 1519 arası AKADEMİ KİTABEVİ'nde yapıtlannı imzalıyor yitirdik. Acımız büyük, edebiyat dostlarına ve ailesine başsağlığı diliyoruz. HALDUN TANER'i BİLGİ YAYINEVİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle