18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 29 MA YIS 1986 GÜRKAN^LA SHP PROGRAMI ÜZERtNE SHP ve DSP programlarında benzer vaat: Toprak reformu Her iki partinin de tanma özel bir önem verdikleri görülüyor. Yaklaşımlannda büyük bir koşutluk gözleniyor. Bu yaklaşımın özelliği, gerek kurumsal gerek politikalar dttzeyinde devlet müdahalesi zorunluluğunun savunulması. Bu amaçla birçok aynnüh öneri getiriliyor. Bunlann tUmünO aktarmak bu yazının kapsamını asacağmdan, benzerlikleri ve farklılıklannı şöyle özetleyebiliriz. 1) Her iki parti de Unmsıl iiretimin pbuüaUMSiııı savunuyorlar. Ancak merkezi planlamaya en az yatkın sektör olan tanmda (birkaç railyon üretim biriminden oluştuğunu hatırlatalım) bu işin nasıl başajilacağı konusunda açıklık yok. Yalnızca her iki partinin de yaygınlaşürmak istedikleri kooperatifleri bu amaçla da kullanmayı düşündükleri anlaşılıyor. 2) Her iki programda da toprak refonnn öngörülüyor. SHP, "tanmda verimlüiği artürmak, toprak ve gelir (tiigilımı dengesizliğini gidennek ve mülkiyeti yaygınlaştırmak için topraksız ve az topraklı çiftcUerin yeterli toprağa kavuşturulmaa" (s. 31) gerektiğini söylüyor. DSP de, "toprak dağılımında adaletsizügın en yoğun olduğu bölgelerden başlanarak, hakça bir toprak dağüımını sağlayıcı ve toprağın aşm ufalanmasını önleyici, ay• nı zamanda tanmda verimi artüncı bir toprak reformu" nun (s. 122) gerçekleştirileceğini vaat ediyor. 3) Tanmda en kritik konulardan biri olan taban fiyatlan konusuna SHP, DSP'ye oranla daha somut yaklaşıyor. SHP, taban fıyatlanrun "üretim planlamasını sağlayacak kadar önceden belirleneceğini" (s. 30) belirtiyor. Çeşitli tanm ürünlerinin, planlanan miktarlarda yetiştirilînesi için fiyatlann üretim kararlan alınmadan önce belirlenmesi, bir bakuna üretim planlamasının ön koşuludur. Ancak üriln zamanı, uluslararası fiyatlar önceden bdirlenen fiyatiardan önemli ölçüde saptığı takdirde de olacaktır? Bu sonınun dikkate alınmadıjp. görülüyor. DSP Programı taban fıyatlan konusunu muğlak bir şekilde geçiştiriyor. "Urün değerlerinin belirlenmesinde üreticinin hakkı, tanm üretim planlaması çerçevesinde güvence altına alınacaktır" (s. 112). 4) SHP'nin, DSP'den farklı olarak ele aldığı diğer bir konu da tanmsal girdilere yapılacak sübvansiyon. SHP, . uluslararası piyasa dikkate alınarak seçici bir fıyat destekleme politikası uygulayacağını söylüyor. DSP ise bu konuya hiç değinmiyor. 5) DSP, "Tanmda ve tanmsal sanayide büyük yerli ve yabancı özel sektör kuruluşlannın işbirliği desteklenmeyecektir" diyor. DSP'ye göre, böyle bir isbirliğinin sakıncası, Latin Amerika tipi plantasyonlara yol açma ihümali ve böyle bir gelişmenin, köylünün sömürülmesine ve demokrasinin engellenmesine neden olabileceği. "Bunun yerine", diyor DSP, "Kooperatiflerin ve halk sektörü çerçevesinde başka kuruluşlann, demokratik ülkelerdeki benzerleriyle ortaklığı ve işbirligi özendirilip desteklenecektir." (s. 112) deniyor. 6) DSP'nin programında yer alan diğer bir öneri de ju: "Tanmda araçlann ve gereçlerin çok sayıda üreticiler veya işletmeler tarafından ortaklaşa ve verimli kullanınu özendirilerek, bu alandaki kaynak savurganlığı önlenecektir." (s. 105) Ekonomik durgunluğu enflasyonu önleme yöntemi olarak görmüyorlar 'Tarımı piyasanın işleyişine bırakamazsınız, 3 planlama şart SHP, tanmda üretim planlamasını ve fiyat desteklemelerini savunuyor. Planlamaya en az yatkın sektör olan tanmda. mülkivel Mpısını değiştirmeden bu mümkün mü? GÜRKAN Her ekonomi, en kapitalısı eıconomı dahi, bir anlamda üretim planlaması yapıyor. AET örneği ortada. Belki sanayide vazgeçebilirsirÜA onu fiyat mekanizmalannın kendi işleyişine bırakabilirsiniz de, lanmı kesin olarak fiyat mekanizmalannın işleyişine bırakamazsınız. Yani bu ekonominin ABC'sidir ve bu nedenle işte AET'de akün almayacağı ölçüde, hafsalamıza sığmayacağı ölçüde bürokratik planlama var. 10 sene, 15 sene önce biz bunu önerseydik, belki bizi komünist diye Türkiyei den atmaya kalkarlardı. Çünkü tarımı, çok açık bir gerçektir bu, piyasa mekanizmalannın işleyişine bırakamazsınız. Onun için üretim planlaması çok doğal. Onun ayrümaz bir parçası seçici mali yardımlardır, seçici sübvansiyonlardır. SHP iktidara gddiginde hızlı sanayileşıııeyi gerçekleştirebilmek için "Yeniöen lnja Programı'' adını verdigi bir nygola,rn»yı başlatmak istiyor. Oncelikle hangi sektöriere agırtık verilccek? Bu yeni yattnmlan hangi kaynaklanlan finınse etmeyi diifünüyorsuBuz? GÜRKAN Bu program Türkiye'nin yeniden yapılanmasının aynlmaz bir parçasıdır. Bizim siyasal sloganımız "YenBejen Tiirkiye"dir. Türkiye'de bütün yapılar, kültürel yapılar, sosyal yapılar. siyasal yapılar ve ekonomik yapılar son on yılda çok büyük ölçüde aşındınlmışur. Tophımun genelde bir yenileşmeye ihtiyacı vardır. Yeniden tnşa Programında Türkiye'nin eskimiş altyapısımn yenileşmesini de düşünmekle birlikte, asıl kastetmek istediğimiz şey budur: Ekonomi, Ortak Pazar'a katılma kararını vermişse, ona göre çok ciddi yatırım paketiyle birlikte, öncelikleri çok iyi saptanmış bir biçimde yeniden yapılandınlmalıdır. Türkiye, savruk bir ekonomik yönetim içinde. Hangi alanlarda kompetitif olmalıdır, hangi alanlara öncelik vermelidir, hangi alanlarda dısa açılmalı, hangi alanlarda daha uzunca bir süre koruyucu politıkalar güdülmelidir? Bunlann hiçbiri belli değildir. Bu nedenle yeniden yapılanmarun aynlmaz bir parçası olarak önceliklenn tespit edilmesi ve buna koşut olarak da yeni yatınm paketlerinin yaşama geçirilmesi gerekmektedir. örneğin Türkiye, eğer gerçekten kalıcı bir biçimde ihracat sektörünü geliştirmek istiyorsa, mutlaka ihracat sektöründe çok geniş kapsamlı bir yatınm paketi uygulamak zorundadır. Son yedi yılda çok zaman yitirilmiştir ve olumsuz sonuçlannı hep birlikte yaşayacağız. Yani ihracat sektörüne tek bir kuruş yatınm yapılmadan tüm kaynaklar pahalı ve niteliksiz Uretilen malların ucuz fiyatla satılabilmesi için sUbvansiyonlar biçiminde kullanılmıştır ve çok büyük kaynaklar yatınm ihmal edilerek satış düzeyinde verilen sübvansiyonlara ayrılmıştır. Bizim burada yapacağımız kendi içinde mali kaynaklannı oluşturan bir tercih değişimidir. Yani pahalıyı ve niteliksiz uretilen mali satabilmek için sübvansiyon vermektense, bunun çıkış noktasında, yani üretim safhasında ucuz ve kaliteli ürelilmesıni saglayacak kapasiteleri oluşturmak, teknolojiyi geliştirmek için kaynak ayırmak, sübvansiyonlara giden kaynaklan bu yöne aktarmaktır. Bunu niye ANAP yapmadı? Bu bir siyasal tercih meselesidir. ANAP'm çok hızlı ve kalıcı olması zorunlu olmayan geçici ihracat başanlanna ihtiyacı vardı. Liberaller ve muhafazakârlar, sosyal demokratlardan farklı olarak uzun vadeli düşünen uzun vadeli sorumluluklar taşıyan bir ekolün insanları değildirler... Programdan edindijimiz izienime göre SHP özetk, "önce buyüme, sonra enflasyonla mücadele" diyor. Sizce enflasyon ortamında büyüme uzun soluklu olabilir mi? SHP'nin enflasyonla mücadele yonlemini açıklar mısınız? GÜRKAN O izleniminizin doğru olduğunu kabul edemem. SHP 3ir tercih karşısında kahrsa, yani fiyat kararlılığı sağlanmış ama dura?an bir ekonomi mi, yoksa fiyat kararlılığı sağlanmamış büyüyen bir ekonomi mi gibi bir tercih karşısında kahrsa. fiyat kararlılığı sağlanmamış fakat büyüyen bir ekonomiyi yeğleriz. Çünkü, fiyat kararlılığı sağlanmamaktan doğan sakıncalar giderilebiir. Bunun yollan ve yöntemleri vardır. Ama büyümeyen, duragan bir ekolominin zararlannı gidermeniz mümkun değildir. 5 Program karşılaştırması SHP DSP Nerede birleşiyor? Nerede ayrılıyor? ŞAHİN ALPAY SEYFETTİN GÜRSEL ği: "SHP, gelişmekte olan bir üJkenin korumacıhktan yararlanarak sanayi üretim alanlannı ithal ikamesiyle çeşitlendirmiş olmasını, o Ulke için önemli bir fırsat sayar. Birinci aşamada sanayi üretimi çeşitlenmis, iç ilişkileri yoğunlaşmış bir sanayinin, ikinci aşamada dışa acılmasının daha kolay olacağına inanır." (s. 34) Belli bir gelişme asamasına ulaşıldıktan sonra ise ithal ikameciliği ile dışa açılma uygun bir biçimde birleştirilebilir deniyor. Türkiye'nin hangi aşamada olduğu ise, belirtilmiyor. Bununla birlikte "kirnya, demirçelik, makine, irnalat gibi sektörlerde" henüz birinci aşamada bulunulduğunun düşünüldüğü anlaşılıyor. Dolayısıyla bu sektörlerde sert bir korumacılık öngörulmekte. Buna karşılık ŞHP, "Ülkenin doğal kaynaklar ve işgücü olanaklan ile dış pazarlarda göreli üstünlük sağlayabileceği, diğer sektörlerde ise ihracat kapasitesini geliştirebilen bir sanayileşme stratejisi" (s. 34) izleyeceğini belirtiyor. Böyle bir yaklaşım, iç pazara yönelik ve korunan sektörler ile dış pazara yönelik ve konınmayan sektörlerin aynlması anlamına gelir. Böyle bir uygulamanın ise pratikte oldukça güç olacağı açıktır. Bu konuda dikkat çeken bir boşluk da, korumacıhğın daha çok kotalar yoluyla rm, yoksa yüksek gümrük oranlan yoluyla mı yapılacağırun belirtilmeyişi. SHP'nin sanayileşme stratejisinin bir özelliği de, iktisadi araçlan (kur, gümrük oranlan, teşvik vb.) kullanarak sanayilesmeyi piyasa sinyallerine sürekli uyum sağlayarak yönlendirme yerine, devletin öncülüğünde doğ' nıdan yaptınm politikasıaın benimsenmiş olması. SHP, iktidara geldiğınde sanayileşmeye hız vermek için "yeniden inşa programı" adını verdiği bir uygulamayı başlatmak istiyor. Programda yer alacak projelerin özellikleri şunlar: İthal girdi oranının düşük olması, ekonomiyi canlandıncı etkiye sahip olması ve yeni teknolojileri baslatması. Programın bir diğer özelliği de, kamu kesimi tarafından yürütülecek olması. Zaten SHP, KlT'leri..." sanayileşmenin gerçekleşmesi için en güçlü araç" olarak gönmekte. Bu program sayesinde, özel sektörün de yeni is olanaklan bulabileceği de belirtiliyor. SHP "yeniden inşa programı" hakkında daha fazla bilgi vermiyor. özellikle ne tür projelerin düşünüldüğilnü öğrenemiyoruz. SözO edilen üç özelliğe birden sahip olacak proje sayısının pek fazla olamayacağı kolaylıklakestirilebilir... Bu baglamda ithalatı arttıncı etkisi çok düşük, buna karşılık ekonomiyi canlandıncı etkisi yüksek bir sektör olan inşaat sektörü akla gelebilir. An M arım alanmda partilerin yaklaşımı büyük benzerlik gösteriyor. Her iki parti de topraksız köylünün toprağa kavuşmastnı, hakça bir toprak dağılımım öngörüyor. Tanmda üretim planlaması da her iki partinin programında yer alıyor. S B m 9 taban fıyatlarmın "üretim planlaması saglayacak kadar önceden belirleneceğini" belirtiyor. DSP programında, "büyük yerli ve yabancı özel sektör kuruluslarımn işbirliğinin" desteklenmeyeceği vurgulanıyor. cak bu sektörün yeni teknolojilere açık olduğu söylenemez. Aynca bu sanayileşme hamJesinin nasıl fınanse edileceği konusunda bilgi verümiyor. DSP programı ise, sanayileşme sonınunu özel olarak incelemiyor. Bu, DSP'nin sanayilesmeyi önemsemediği anlamına gelmemekte. Başka konular ele alırurken, yatınmlann arttınlacağına, sanayinin geüştirileceğine Oişkin ifadelere sık sık rastlaruyor. Bununla birlikte, DSP'nin sanayileşme stratejisini ve buna bağlı politikalan sistematik olarak ele almıyor. SBP9 sanayileşme stratejisinde ithal ikameciliğine gidileceğini söylüyor, Henüz gelişme aşamasındaki sektörlerde sert bir korumacılık öngörüyor. DSP, mevcut kapasitenin reorganize edilerek daha etkin kullanılmasınt ön planda tutuyor. Küçük sanayi birimlerinin, bir plan içinde ekonomik bakımdan geçerli boyutlara getirilmesi için desteklenmesini öngörüyor. Programdakı "sanayileşmeyle tanmsal gelişme, dışsatım seferberliği Ue dışalım ikamesi birbiriyle çelişen seçenekler gibi değil, birbirini bütünleyen ve destekleyen öğeler olarak değerlendirilecektir" (s. 72) şeklindeki ifadeler, DSP'nin öncelik tercihi yapmak istemediği anlamına gelebilir. Ancak sanayi ile tanmın, ithal ikameciliği korumacılık ile ihracata yönelme liberalizasyonun birbirleriyle genel olarak çeliştikleri yadsmamaz. Bu nedenle, iktidarlar kalkınmanın aşamalanna ve iktisadi konjonktüre göre, sanayileşmenin temposu ile tanmsal gelirlerin artış ma, korumaalık ile dıs rekabete açılma arasında tercihler yapma durumundadırlar. Dolayısıyla DSP programmın bu konuda yeterince açık olmadığı söylenebilir. DSP'nin, mevcut sanayi kapasitesinin tam olarak kullanüamayışı sonınunu stratejisi tartışmalanndan daha fazla önemsediği gözleniyor. DSP'nin tam kapasiteye erismek için öngördüğü başlıca önlemler, tam kapasite kullanımım özendirmek ve teknolojik atılımlar için bilimsel yöntemlere daha sistematik olarak başvunnak. Bunun yam sıra, demokratik kalkınma süreci içinde çalışanlann deneyim ve önerilerinden yararlanmak, verimsiz ya da ekonomik olamayacak kadar küçük ya da geri teknolojili işletmeleri optimal büyüklüklere erişmeye, bu amaçla gereğinde birleşmeye özendirmek. Görüldüğü gibi, DSP mevcut sanayinin reorganize edilerek daha etkin kullanılmasını ön planda tutuyor. Ancak, sözü geçen özendirmelerde hangi araçlann kullanılacağma dair herhangi bir açıklamanın DSP programında yer almadığını belinelim. DSP'nin SHP'den farklı olarak programında yer verdiği bir diğer konu da, küçük sanayi. DSP'ye göre, "Gelişmeyi ve ekonomide sağiıkh yapısal değişikliği güçleştirici bir başka etken de, ekonomik bakımdan uzun dönemde geçerli olamayacak ve yeni teknolojilere uyum sağlamayacak kadar küçük boyutlu ve dar olanaldı işyerlerinin çokluğudur." Bununla birlikte, "Atölye ve çarşı düzeyinde kalmış" bu işyerlerinde "yapıa ve yaratıcı, üretken ve girişimci büyük bir güç sakhdır." (s. 91) DSP'nin bu soruna çözüm getirmek amacıyla ızlemeyı düşündüğü yol ise şöyle açıklamyor: Küçük işyerleri ile sanayi kuruluşlan arasında "sürekli işlevsel Üijki ve işbirligi için gereken olanakların hazırlanması", sanayi kuruluşlannın "birçok parçalaruu ve girdilerini bu küçük işyerlerinden ısmarlamalarımn bir düzene bağlanması" ve nihayet bu birimlerin "bir plan içinde, ekonomik bakımdan geçerli boyutlarda ve nitelikte sanayiler kurmaya" (s. 9192) özendirilmeleri ve gereken mali desteğin sağlanması. Sanayileşme konusunu bitirirken, her iki partinin de geleceğe yönelik yapısal değişikliğin gereği olan ileri teknolojiye sahip olunmamasına büyük önem verdiklerini ve bu alanda devlet öncülüğünü benimsediklerini belinelim. 5 tstikrar politikaları Türkiye ekonomisinde bugün enflasyonun hâlâ yüksek bir düzeyde seyrettiği, dış ödemeler sorununun bütünüyle çözümlenemediği, büyümenin yeterli olmadığı ve belki de en önemlisi gelir bölüşümünün son derece adaletsiz bir duruma geldiği bir gerçektir. Sosyal demokrat partiler iktidara geldikleri takdirde hem ekonomiyi bunalıma düşürmeyeceklerine hem de yukanda sayılan sorunlara çözüm getirebileceklerine dair vatandaşa güven vermek dummundalar. Bu bakımdan DSP ve SHP'nin programlannda, bu sorunlan nasıl ele aldıklan, neler önerdikleri özel bir önem tasıyor. Her iki programda da konu toplu biçimde ele alınmıyor. Ancak çeşitli baslıklar altında söz konusu sorunlann çözümüne ilişkin öneriler yer alıyor. Ilk olarak enflasyon sonınunu ele alalıra. İki partinin bu soruna yaklaşımları büyük benzerlik gösteriyor: SHP, enflasyonist bir ortamın dar ve sabit geürliler aleyhine eşitsizliği arttıncı sonuçlar doğurduğu için, "enflasyonist bir politika izlenmesini" doğnı bulmuyor. Aynı zamanda, "fstikrar sağlanacak diye ahnan mali önlemlerin büyümeyi sürekü engeller hale gelmesini" (s. 41) de uygun görmüyor. DSP ise, "enflasyon denetim alüna alınırken, istem kısıntısı, ekonomide durgunluk ve topiumda sağlıksız sonuçlar doğurmayan ölçüler içinde" tutulacağıru, "istemin kısılmasından çok, üretimi ve sunumu arttınnaya özen" göstereceğini bdırttıkten sonra, "bütçe açıklannın enflasyonu kontrol altında tutmak koşuluyla ekonomiyi canİandına bir etken olarak" (s. 96) değerlendirileceğini söylüyor. Bu ifadeleri iktisat söylemine çevirecek olursak, gerek DSP gerek SHP'nin yüksek düzeyde seyreden enflasyonu raakul bir duzeye düşürmek için, geçici de olsa, ekonomik durgunluğa başvurmaya aiyetli olmadıklannı söyleyebiliriz. Bir başka deyişle Arjantin'de, Bolivya'da vb.. ülkelerde görüldüğü gibi ortaya çıkan hiperenflasyona gidişin engellenOiği, ama kontrol altında tutulmak şartıyla rüspeten yüksek düzeyde bir enflasyonun da göze alındıgj anlaşılıyor. Her iki parti de daha yüksek büyüme hızlan sağlanmasını hedeflediklerine göre, enflasyon nasıl kontrol alunda tutulacak? Bu soruya yamtm, maliye, para ve gelir politikalannda aranması gerekir. Önce önerilen maliye politikalanna bir göz atalım: DSP vergi gelirlerinin antınlmasından yana. Bu amaçla etkili bir denetimle, yeterince vergüenmeyen faaliyetlerin vergi kapsamına alınacağını vurgııluyor. Vergi gelirlerini arttırmak için bir önerisi de vergi beyanlannın kontrolünde, kredi almak için kullanılan ipotek değerlerininin esas alınması. Vergi gelirleri arttınlırken toplam vergi gelirlerinde ücretlerin payının azaltılacağı da vurgulamyor. Harcamalar cephesinde ise, bütcede cari harcamalann, yatınm harcamalanna ve sosyal harcamalara göre oranının düşürüleceği beliniliyor. Bu acıdan bakıldığında, DSP'nin ek kamu gelirlerini tümüyle yaunm ve sosyal harcamalara tahsis etmeyi düşündüğü söylenebilir. Doğrudan enflasyonla ilgili olmayan, ama ekonomik isükrann sağlanmasında yarar umulan bir başka düzenleme de, "toplumsal anlaşmalar". DSP bu düzenlemeyi şöyle tammlıyor: "Toplusözleşmelerin genel çerçevesi, ilkeleri ve iç dengeleri ülke düzeyinde toplumsal anlaşmalar la beürlenecektir." Demokratik kurallara göre belirlenen ve zorlayıcı olmayan bu anlaşmalar, ücret ve çauşma koşulknnın yanı sıra, "genel ekonomik ve sosyal sorunlan da kapsayacaktır." (s. 68) "Demokratik işçi kaüümının" böylece sağlanmasıyla birlikte, DSP ücretli kesimin ekonomiye salt kendi çıkarlan açısından değil, ülke çıkarlan açısından da bakmasını bekliyor. SHP ise, enflasyona düşmeden kalkınmanın gerektirdiği birikimleri sağlamak için "yeterli bir vergi politikası" (s. 41) uygulanacağmı söylüyor. Bunun nasıl bir politika olduğu sorusuna ise tatmin edici bir cevap verilmiyor. SHP vergi gelirlerini arttırmak için yalnızca, "çağdaş teknolojinin olanaklanndan yararlanan etkin bir vergi yönetimi" (s. 41) kuracağından söz etmekle yetiniyor. Yani esas olarak vergi kaçağına yöneliyor. Kamu harcamalan konusunda ise "verimsLz kamu harcamalanna son verileceğini" vurguluyor. (s. 42) Ama hangi tür kamu harcamalannı verimsiz olarak değerlendirdiğine dair bir ipucu programda mevcut değil. Maliye politikası yamndaki diğer temel iktisat politikası olan para politikası konusuna SHP hiç deginmiyor. DSP ise genel bir ifadeyi tercih etmiş: "Para politikası, ekonominin başka öğelerinden ve toplumsal gerçeklerden ve gereksinmelerden soyutlanmaksızın ve ekonomide istikrarla dinamizmi ve kalkınmayla sosyal adaleti bir arada gözeterek saptanacaktır." (s. 97) Genel olduğu kadar muğlak olan bu ifadenin, enflasyon, büyüme iküisine ilişkin yaklaşımla tutarlı olduğunu teslim etmek gerekir. DSP ve SHP'nin faiz politikasıru para politikasının bir unsunı olarak ele almadıklan gözleniyor. DSP'ye göre faiz oranlan, tasarrufu özendiren fakat maliyet eriflasyonuna neden olmayan ölçüler içinde tutulmalıdır. Bu ifadeden reel faiz oranının pozitif olmakla birlikte çok düşük tutulması gerektiği anlamı çıkanlabilir. Ancak bunun nasıl sağlanacağı açıklanmıyor. Bununla birlikte, faiz oranlannın piyasada değil, devlet tarafından belirlenmesinin düşünüldüğu tahmin edilebilir. SHP'nin ise faiz oranına tamamen kaynak dağılımının bir aracı olarak yaklaştığı anlaşılıyor: "Faiz politikası, plan hedeflerine ulaşmakta etkin bir araç olarak kullanılacaktır." (s. 42) Bu durumda kredi faiz oranlannın farkhlaştınlması gerekir. Eğer mevduat faızleri enflasyon beklentisirtin altında tutulmayacaksa (ne bu ne de aksi yönde bir görüş belirtiliyor), bu faiz politikasıyla birlikte karmaşık bir sübvansiyon politikasının da gündeme geleceği anlamını taşır. Sanayileşme atratejiei Sanayileşme sistematik olarak SHP programında inceleniyor. SHP'ye göre, "kalkmma ve sanayileşme... dünyanın siyasal ve ekonomik koşullan içerisinde, 01ke sonınlannın çözümü, bağımsızlığın ve ulusal varlığın korunması için zorunlu olan yoldur." (s. 33) SHP'nin sanayileşmeyi gerçekleştirebümek için uygulamayı düşündüğü strateji esas olarak ithal ikamecüi RAHŞAN ECEVtrLE DSP PROGRAMI ÜZERtNE 'Tanmda, demokratik ve özendirici yöntemlerle plan ve denge önemli' 5 DSP. taban fiyatlan konusunu programında oldukça genel ifadelerle geçiştiriyor. 1980 oncesi tanm politikalanna, >"ani çok sayıda tanm iirününün fiyatının desteklendigi politikalara geri dönüşü savunuyor musunuz? ECEVİT Tanmda fiyat desteklemesiyle üretim planlamasını bir arada yürütmeye önem veriyoruz. Bir örnek vermek gerekirse, diyelim ki, bu yıl domates iyi para getiriyor diye, önümüzdeki mevsim çiftçi yine domatese yöneliyor. Fakat bunda ölçü kaçtığı takdirde, ertesi yıl bütün domates üreticileri perişan oluyor. Ve>ra bu yıl bizim dışsatım pazarımızda belli ürünler iyi para ediyordu; ama dünyada bir kısmı önceden görülebilecek belli trendler vardır; bunlar iyi incelenirse görüliir ki gelecek yıl o ürün o kadar para etmeyecektir dünya pazarlarında. Bu konularda demokratik yöntemlerle çiftçiye ışık tutulur. Bazı özendirici ve caydırıcı önlemlerle ve dolayısıyla piyasa kurallarının, pazar kurallarının özünedokunmaksızın, yine üreticiyi ve tüketiciyi gözeten bir fiyat dengesi oluşabilir diye düşünüyoruz. DSP programında sanayileşme stratejisi, nasıl bir sanayileşme stratejisi benimsendigi net olarak ortaya çıkmıyor. Bu konuyla ilgili göriişler adeta çeşitli seçenekler arasında bir seçim yapmak istenmediği izlenimini veriyor. Sizce Türkiye sanayileşmek için hangi yolu izlemeli? ECLv'İT Ashnda dışsatıma dönük veya ithal ikamesi ekonomisi diye bir kesin ayrımın yapılamayacağı kanısındayız. Bazı konularda ikame gerekmektedir; ama orada aşırı fiyat artışmı önlemek istiyorsanız, gücünüz de yetiyorsa, sınırlı bir miktarda eğitici dışalım da yapılabilir. Ama orada temel politika ikamedir. Bazı konularda da dışsatıma yönelik olmak gerekebilir. Bunlan kesin bir çizgiyle ayıramayız. Öte yandan Türkiye'nin bir özelliği var; Türkiye kendi başına büyük bir pazar oluşturan bir ülke, 50 müyonu aşkın nüfusu var. Bu, çok önemli bir pazar olanağı sağlıyor. Bu bakımdan, örneğin, bir Singapur'dan çok farklı. Singapur durumundaki bir kentdevlet bazı sanayileri daha doğarken dışsatıma yönelik olarak kurmak zorundadır. Ama Türkiye'de ekonominin madem ki kendi beşiği vardır, ekonomi önce kendi beşiğinde büyür ve bir noktadan sonra o beşikten taşarak dışa açılır. Bu, Türkiye durumundaki bir ülke için daha doğal bir süreçtir. Sınaileşme stratejisinde bizim için önemli iki unsur var: Bir, istihdamı göz ardı etmeksizin ileri teknolojilere yönelmek; yani tüm çalışmak isteyenlere çalışma olanağı sağlayahm diye teknolojik atılımlardan vazgeçmemek... Bunun yanı sıra emek yoğun üretim ve hizmet alanlarına da olabildiğince ağırlık vermek... Bunun bir örneği, demin sözünü ettiğim öncü ve doğurgan yatınmlardır. Onun dışında, tabii, hizmet sektörü, turizm sektörü vs. var. Sırf işsizlere iş bulmak için bazı kamu projeleri uygulamak da gerekir. Ama aynı zamanda teknolojik atılımdan vazgeçilemez. Bundan 20 yıl önce gelişmiş Batı ülkelerinin, Sovyetler Birliği'nin ve Japonya'nın gerisindeydik. Bugün aynca, bir çok Doğu ve Güneydoğu Asya ülkesinin de gerisindeyiz. Oysa 20 yıl önce bunlar bizim gerimizde olan ülkelerdi. Ama zamanında, yanbşdoğru, birtakım teknolojik seçimler yaptılar, teknolojik atılımlar yaptılar ve bu teknolojik atılımlar onların geüşmelerine büyük hız kattı. Eğer Türkiye, bilinçli ve planlı bir teknolojik atılımı daha çok geciktirirse, yakın gelecekte bazı Afrika ülkelerinin de gerisine düşebilir. JEn kapitalist ekonomi dahi, bir anlamda üretim planlaması yapıyor. Bu ekonominin ABC'sidir. AET'de yapılan bürokratik planlamayı biz 1015 sene önce önerseydik, belki bizi komünist diye Türkiye'den atmaya kalkarlardı. Bizim temel yaklaşımımız şudur: Ancak kararhlık içinde büyüme sağlanabilir. Diğer bır deyişle fiyat kararlılığı olmadan buyüme ancak kuramsal bir tercihtir. Gerçekte fiyat kararlhğının çok büyük ölçülerde bozulduğu ekonomılerde büyümeyi de sağlamanız mümkün değildir. Onun için, temel yaklaşımımız kararhlık içinde buyümedir. Enflasyon olayına SHP'nin olumlu yaklaştığı izlenimleri doğru bir izlenim değildir, ama enflasyonu önleyeceğim diye uzun süreli bir duraganlığı da SHP yanlış bir politika olduğu için reddetmektedir. Enflasyon önlenebilir, yani bu dünya konjonktüründe petrol fiyatlarındaki düşme, dolardaki düşme olmasaydı da bir ekonomist olarak soylüyorum, Türkiye'de enflasyon önlenebilirdi. çok daha önceleri önlenebilırdi. Geçici bir "şok politikası" uygulamak gerekiyordu. Yani birtakım çok küçük ama toplandığında büyük meblağiar oluşturan yatınmlar paketini bir yıl için, l.S yıl için durdurarak fiyat kararlılığı sağlayıcı sübvansiyon politikasına geçilebilirdi. Yani elektriğin bir köye götürülmesi. bir caminın yapılma>ı. ya da bır köy yolunun yapılması, bir çeşmenin >"apümaii. uretım« lwwn latkı sjjilamayacak bir kanalın yapılması. vani üretime hemen katkı vağlama>ncak küçük bazı yatınmlar, 1 yıl 1.5 >nl kadar ertelenebilırdı ve bir tasarruf bütçesi ciddi bir tasarruf bütçesi hazırlanarak fıyat kararlıbğını sağlayıcı sübvansiyon politikasına geçilebilirdi. Böyle bir politikayla fiyatlan isıikrara kavuşturup. ondar. sonra yatınmlar açısından o kaybettiğiniz yılı, tararlı bir ekonomi sağlandığı için, ekonomi büyüyerek yeniden lopluma kazandırabilirdi. Onun için, bizim fiyat kararlılığı konusunda kayıtsız olduğumuz doğru değildir. Aksine son derece önemsiyoruz. Şunu ifade edeyim^ Fiyat kararlıiığının sağlanmadığı bir ekonomide toplusözleşme özgürlüğü ve hakkı büyük ölçüde yıpratılmış olur. İşçi ile işveren otururlar yüzde 30, yüzde 20 fiyat anışuıa göre anlaştıklarını zannederler. Sizgelirsiniz, devlet olarak, yüzde 50 enflasyona kaynaklık edersiniz. Ne işçinin iradesi, ne işverenin iradesi geçerli olmuş olur. Yani enflasyon, toplumsal dengeleri bozucu, deviete olağanüstü yetkiler aktaran, katılımcılığı ve çoğulculuğu zedeleyen bir niteiiğe de sahip. Biliyorsunuz, biitçe acıklan oldukça yüksek bir düzeyde seyrediyor. DSP, yatırımları ve sosyal harcamalan arttırmayı öngördüğüne göre, enflasyonu kontrol altında tutabilmek için diğer kamu harcamalarını kısmak zorunlu degil mi? ECEVÎT Çözüm olarak biz kamu harcamalarını kısmaktan bahsetmiyoruz. Tam tersine, kamunun yararlanabileceği kaynaklan genellikle artırmak ve kaynak savurganhğını önlemek, aynı zamanda da, tabii, yeni vergi düzenlemeleri getirmek istiyoruz. Türkiye kadar kaynak savurganlığına açık bir ekonomik düzen sanırım pek az yerde vardır. Türkiye'nin bu özelliği hele son yıllarda büsbütün belirginleşti. Rant geliri, faiz geiiri, aracılık geliri, normal olarak üretken faaliyetlerden elde edilen gelirin çok çok üstünde. Böyle olunca, kaynaklar hiç gereksiz yere, yahut gerekenin çok üsTürkiye kadar kaynak tünde, üretken olmayan alanlara ve ölü yatınmsavurganlığına açık bir ekonomik lara yöneliyor; hatta tüketime yöneliyor. düzen pek az yerde vardır. Kamu Eğer bu anlamdaki kaynak savurganlığı önleyatınmlarmda, özellikle son yıllarda nirse, ki önlenebilir ve önlenmelidir, yatırıma ve üretime yönelik kaynaklarda büyük artış olacaklükse kaçış çok açık. Binaya tır. Türkiye'nin potansiyeli, bugünkü bozuk düyapılan, ölü yatınmlara yöneltilen zeninde veya bugüne kadar süregelen bozuk dükaynaklar, üretime yöneltilse, çok zeninde bile bir hayli geniştir. Türkiye'nin bütün daha başka sonuçlar alınabilir. kaynaklan, maddi olanaklan tükendi sanıyorsuKaynaklar, üretici olmayan alanlaro nuz, bir yerlerden yine kaynak fışkırıyor veya büyük miktarda dövizin dışarı kaçtığı ortaya çıkıyor. yöneliyor. O dışarı kaçıyorsa, Türkiye'den doğmuş, TürkiyeTanmda üretim planlamasına den kaynaklanmış demektir. Daha sağlıkh, adaletli ve verimli vergi düzenlebüyük önem veriyoruz. Bu meleri yapılacaktır. Hem sosyal güvenliği yaygınkonularda demokratik yöntemlerle laştırarak sosyal adalet geliştirilecektir, hem de bu çiftçiye ışık tutulur. Bazı özendirici yoldan kaynakların artırılması sağlanmış olacakve caydırıcı önlemlerle ve piyasa tır. Bu arada, üretken yatınmların özendirilip arkurallarının özüne dokunmaksızın, tırılması ve kaynak savurganhğının önlenmesi ve sağlıkh tüketim politikası da kaynaklan çoğakmayine üreticiyi ve tüketiciyi gözeten nın başlıca araçlan olacaktır. fiyat dengesi oluşabilir, diye Aynca kamu yatırımlarında, özellikle son yıldüşünüyoruz. larda lükse kaçıldığı açık. Binaya yapılan, yani ölü yatırımlara yöneltilen kaynaklardan bir bölümü leknik bir soruya geçmek istiyo üretime yöneltilse çok daha başka sonuçlar alınır. ruz. DSP programında dikkatimizi çek Ölü yatınm, bina yatırımı derken, lojman gerekti, enflasyonu düşürmekten çok kont sinmesini kesinlikle yadsımıyoruz. Ona, özelliklerol altına almaktan söz ediliyor. Bu bi geri kalmış yörelerde büyük gereksinme var. Konut yatmmına da büyük gereksinme var. Ama örlinçli bir tavır mı? ECEVİT Evet, o deyim bilinçli olarak kul neğin Doğu ve Güneydoğu Anadolyı'da bir küçük kente veya kasabaya yaklaştığınız vakit uzaktan, lanılmıştır. O zaman oyleyse şunu soralım. evvela, çok modern, kalkmmış bir yerleşim biriDSP için kabul edilebilir enflasyon dii mine girmekte olduğunuzu sanırsınız; ama kente girdiğiniz vakit, hiçbir üretken yatınm bulunmazeyi kaçtır? ECEVIT Tabii orada bir rakam verilemez, dığını görürsünüz. Modern binaların hemen heporan verilemez. Önemli olan enflasyonun alıp ba si devlet dairesidir. Tabii hastane gerekli, okul geşını gitmesine fırsat vermemek; ve bir de, ölçülü rekli, fakat onlar dışında bazen lükse kaçan devbir enflasyonun sağladığı nefesle, gecikmeksizin let daireleri de göze çarpar. Bazı illerimiz vardır, oralarda birtakım davalar, üretken yatınmlara, hemen sonuç verecek üretken yatınmlara geçebilirseniz, enflasyon kendi kendi beğensek de beğenmesek de törelere göre çözülür, ni tedavi eder. Bir çeşit. sağlıkh borçlanmayla kal yani hapishanelerin müşterisi hemen hemen yokkınma gibi. Ama bunu sıkı kontrol altında tutmak tur. Ama hapishanelere büyük yatınm yapılmıştır. Bu gibi kaynak israfları çok fazla... gerekir. Türkiye, savruk bir ekonomik yönetim içinde. Hangi alanlara öncelik verilecek, hangi alanlarda koruyucu politika güdülecek, bunlann hiçbiri belli değil. Bu nedenle yeniden yapılanmanın aynlmaz bir parçası olarak önceliklerin tespiti ve buna koşut olarak, yeni yatınm paketlerinin yaşama geçirilmesi gerekir. SHP genel olarak kamu harcaraalannın arttınlmasından yana. Ama haagi kamu harcamalan? Kısılması gereken kamu harcamalan olduğunu dusunuyor musunuz? Özellikle enflasyonla mücadele açısından. GÜRKAN Türkiye'de her şey ciddi bir biçimde planlanmadığı için. her şey vurkaç zihniyetiyle ve günü döndürmek için yapıldığı için. çok kaynak savurulmaktadır. Ashnda az gelişmiş bir ülke olarak az gelişmişlikten kurtulmanın bir tek yolu vardır: En rasyonel kapitalist toplumdan daha rasyonel çalışabilme koşuUannı oluşturabilmek. Zaten kıt olan kaynaklarla yeni kaynak üretmeniz, o kıt kaynaklan daha rasyonel kullanmanızla mümkündür. Oysa Türkiye her alanda akıl almayacak bir kaynak savurganhğıyla burun burunadır. Tabii devlet bütçesinde de dünya'kadar kaynak savurganhğını önleyici imkân yatmaktadır. Ülkeyi bir dolaşınız. Kaç tane yatınm yarım bırakılmış durmaktadır. kaç tane yatınm temeli atılmış durmaktadır, kaç tane yatırım bitme noktasına geldiği halde öyle durmaktadır, kaç tane yatınm yapıldığı kurulduğu halde gerekli işletme sermayesi sağlanmadığı için durmaktadır, kaç tane yatırım hiç gerekçesiz olarak boş kapasite ile orada yatmaktadır... Kaynak savurganlığı ile Türkiye'nin sorunlannı aşması mümkun değildir. Bunu önleyemediğimiz zaman Türkiye az gelişmişlik zincirini imkânı yok kıramaz. Hem az kaynak yaratacaksınız hem de o yarattığınız kaynaklan öteki ülkelerden çok daha savurgan bir biçimde kullanacaksınız. Bütün bunlar ciddi bir toplumsal atılımla ciddi bir demokratik ve kalılımcı bir planlamayla ve ciddi bir yeniden düşünme ve yapıtanma arzusuyla aşılabilir. Aynca ben s.ze bir noktayı daha belirteyim, o kadar çok gereksiz vergi istisnaları ve muafiyetleri var ki, vergi vermenin bizzat kendisi bir is • tisna haline dönüşmüş. Bir ekonominin en çok dikkat etmesi, kamu ma; liyesinin en çok dikkat etmesi gereken nokta muafiyet ve istisnaların lanınmasında olmalıdır. Türkiye bu bakımdan bir cennet... Bugünkü vergi muafiyeıi ve istisnalannın büyUk bir çoğunluğu eko' nomik ve sosyal gerekçelere sahip değildir. Bir çoğunun gerekçesi belli kesimlere ideolojik kökenli ayncalık tanımakta yatmaktadır. StRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle