19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 26 MA YIS 1986 Gürkanla SHP programı üzerine SHP, AET'ye katılmakta kararlı, DSP 'denge politikası' öngörüyor ]. 2 Gerek DSP gerekse SHR'özgürlüğü, esas olarak (halkın, ulu•sun, sınıfın ya da herhangi bir topluluğun değil) bireyin, ferdin özgürlüğü olarak anlatmakta. SHP programı özgürlüğü "bireye ilişkin amaçlar" arasında ilk .sırada sayıyor (s. 9). DSP programı da "özgür topium olabilmenin başta gelen koşulu, tek tek berkesm özgür olmasıdır" (s. 20) diyor. Dış politikanın önemli sorunu Ortak Pazar konusunda farklı eğilimler gözleniyor Özgürlügün tanınu Her iki parti de özgürlüğü öncelikle siyasal özgürlük, özellik;le örgütlenme ve anlatım özgürlüğü olarak tanımlıyor (bkz. DSP, s. 4649; SHP, s. 9). öte .yandan her iki programın da negatif özgürlük (bireyin özgürlüktılan CHP'nin mirasına oldukça fah. dayanışma, banş, sağlıklı ve krinin kjsıtianmaması ya da devaçık bir biçimde sahip çıkarken, güvenli yaşam" olan DSP'nin lete karşı özgürlük) yanında poDSP'nin bu mirası reddetmesi. "altı ok"u terk ettiği görülüyor. zitif özgürlük (özgürİüklerin herParti ambleminde CHP'nin SHP kendini "Cumhuriyetçi, kesçe kullamlmasıru önleyen sosaltı okuna da yer veren SHP, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi, Layal ve ekonomik engellerin CHP'nin 1976'da kabul edilen ik ve Devrimd" bir parti şeklindevlet tarafından giderilmesi) son programının "İlkeler" bölüde tanımlamakta. DSP ise " deanlayışına da yer verdiği görülümünde açıklanan geleneksel altı mokratik sol" bir parti olarak. yor. SHP programında şöyle deilkesini, "Amaçlara ulaşmada izSosyal demokrat partilerin deniyor: "Toplumda kişiler arasınlenecek altı UkV' başlığı altında mokratlığın gereği olarak cumda özgürliiklerini kullanma, programma almakta. SHP prog huriyetçi; (öncelikle çalışan halk baklar ve siyasal katılma olanakramının bu bölümü, CHP 1976 kitlesinin çıkarlannı gözetmesi fauı açısından hiçbir aynm buprogramının "Ökeler" bölümü anlammda) halkçı; (din ve devhınnuunabdır. Ekonomik, kültiinün hemen hemen bir özeti ni let işlerini ayırması anlamında) rel ve siyasal süreçler bugün olteliğinde. laik olmaları doğaldır. Nitekim duğu gibi eşitsizligi yeniden DSP programı da cumhuriyetçiüretmemelidir" (s. 9). Amblemi beyaz güvercin olan DSP ise programının sunuş bö liğini belirtmeye dahi gerek görDSP programına göre de hak lümünde "geçmişin dene>1m ve mediği gibi, halkçılığını (s. 125) ve olanak eşitsizlikleri 'insanlabirikimlerini değeriendirmekle ve laikliğini (s. 155) değişik vesilelerle vurgulamaktadır. Bu ilkenn bir yaraülmadıgı... berkesin birtikte, geçmişe ödem duyan bir leri dünyanın her yerindeki sosyeteneUerinin degşik oiduğu giparti" değil ''geleceğe yönelik bir yal demokrat partilerin temel bi mazeretlerle savunulamaz... parti" olduğunu vurguluyor. özellikleri olarak görmek mümHak ve olanak esitsizliğine dayaProgramın "fikeler ve Amaçlar" kündür. nan ve yol açan yapılar ve ku bölümünün başlıklan "Özgürlük rumlar, verimli ve iyi işler olsa ve bagımsızlık, adalet ve eşitlik, SHP milliyetçüiği ile DSP mUtar bile... göçsiizleri güçlendire demokrasi, hakça gelişme ve re liyetçiliği arasında da önemli bir cek biçimde yeniden düzenfcıımeudir" (s. 23). Adalet, "toplumun ortak çabalanyla Rahşan Ecevit ile DSP programı üzerine saglanan ürttnlerin hakça bölüşüldügn bir toplumda anlam taşır" (s. 22). CHP'nin altt ilkesi: SHP programında CHP'nin altı ilkesi aynen yer alırken, DSP programı "geçmişe özlem duyan değil, geleceğe dönük bir parti" tanımlaması yapıyor ve "devletçilik' ilkesine temel ilkeler arasında yer vermiyor. Milliyetçilik ve uluslararası dayanışma konularında her iki partinin yaklaşımı birbirine çok yakın ifadeler taşıyor. DSP, "halk için halka karşı devrimcilerle" ayrılığı vurguluyor Program karşılaştırması SHP DSP Nerede birleşiyor? Nerede ayrılıyor? ŞAHİN ALPAY SEYFETTİN GÜRSEL fark görülmüyor. SHP'nin "Tiirk uhısunun bireyleri arasında sosyal ve etnik özelliklere göre aynlık" gözetmeyen (s. 14) milliyetçiği ile DSP'nin "soy veya köken, din ve mezbep, anadil veya bölge aynmcılıgı" yapmayan (s. 53) milliyetçiliğinin aynı anoluşmasını (s. 156) isterken; SHP, "geiişmekte olan ülkeler aley hine çalışan diinya ekonomik düzenini değiştirmek için yeni ekonomik politika arayışlanna yardımcı olunması"nı (s. 60) savunuyor. Batı ülkelerindeki sosyal de daki görüşlerini aşağıda, ekonomi programlannı karşılaştınrken ele alacağız. Burada DSP'nin "devletçiligi" temel bir ilke olarak saymadığına bir kez daha dikkat çekmekle yetinelim. Bu bağlamda değinilmesi gereken bir ortak nokta, devlettoplum ilişkileri konusunda her iki parti programında da toplumun devlete değil, devletin topluma tabi olması zorunluluğunu demokrasi anlayışlannın bir gereği olarak vurgulama ihtiyaarun duyulmuş oluşu (bkz. DSP, s. 154; SHP, s. 10+24). SHP'nin "sfirekü venileyki tavır... tatuculuğu etkisiz bırakıp, yaşamın yaratıcılığına ayak uydurmak... halkın ekonomik ve siyasal güciinü arttıncı... korumsal düzenlemeleri yapmak" (s. 1516) olarak tanımladığı devrimciliğin, CHP'nin 1976 programında ifadesini bulan reformculuk anlayışından farklı olmadığı göriilmekte; devrimcilik kavramını, tıpkı CHP'de olduğu gibi reformculuk anlamında kullanmakta. GÜRKAN "Avrupa ile kadcr biriiği.' İki süper devlete karşı Avrupa ile bütünleşmeüyiz' 2 AET'ye Uattlmai AETye katılma konusunda SHP "açık ve net bir tutum" sergilerken, DSP programında AET ile ilişkiler konusunda somut ifadelere yer verilmiyor, "çok boyutlu" politikadan ye Batı ile ittifakın "TÜrkiye'yi bölgede sivri uç durumuna getirmemesi gerektiğinden" söz ediliyor. layışta birleştiği söylenebilir. öte yandan her iki programda da bir tür enternasyonalizmin, ülke içinde olduğu kadar ülkeler arasında da dayanışmariın savunulduğunu belirtelim. DSP "dünyada hakça bir dttzen" mokrat parti programlarında rastlanmayacak ilkelerin, "devletçilik" ve "devrimcilik" ilkelerinin SHP programına doğrudan doğruya CHP mirası olarak girdikleri gözleniyor. İki partinin ekonomide devletin rolü konusun DSP programında ise "devrimdlige" atıfta bulunulan tek yer, yukarıda da andığımız, partinin "halk için halka karşın devrimcilige ozenenlerden" temelde aynldığım belirten (s. 13) ifade. DSP'nin benimsediği reformculuğun "devrimcilik" olarak tammlanmasını sakıncalı gördüğü; bu iki anlayış, yöntem arasına kesin bir sınır çekme gereğini duyduğunu söyleyebiliriz. Türkiye'nin dış politikası DSP Türkiye'nin dış ilişkilerinde Batı ittifakı içinde olmakla birlikte, "çok boyutlu bir denge" gözetmesini savunuyor; Türkiye "demokratik Batı ülkeleriyle ittifak ilişkilerini sürdüriirken... dış yönelimleri ve>a iç düzenleri ne olursa olsun, bütün bölge Ulkeleriyle dostluk ve işbirliği ilişkilerini surdurmelidir" (s. 62). Bu ifadeyle DSP programının, Türkiye'nin (adım belirtmeksizin) NATO ittifakı içinde kalmakla beraber, Batı ittifakı dışındaki komşu ülkeler ve özellikle SSCB ile iyi ilişkilerin sürdürülmesine dayanan geleneksel dış politikasını desteklediği şeklinde yorumlanabilir. DSP'ye göre, "Batı ile ittifakı Turkiye'yi kendi bölgesinde bu ittifak sisteminin kışkırtıcı bir sivri ucu durumuna getirmemelidir." öte yandan, "Bölge ülkeieri ile ilişkileri de onu Baü'dan uzaklaşürmamalıdır!" Zira "Türkiye'nin Batı ile ilişkilerinde, demokrasiye ve demokratik degerlere baglılık, en az ortak güvenlik kadar ağırlık taşır!" (s. 62). DSP, Batı ittifakı içindeki iki merkezle, ABD ve Batı Avnıpa ile ilişkilerde denge kurulmasından yanadır: Bu dengenin ABD lehine bozulması, içeride demokrasiyi zayıflatacağı gibi, dış ilişkilerinde güçsüz bırakacaktır. Bu dunımda ABD, "TÜrkiye'yi Dogu Avrupa ve Ortadoğu'da bir kışkırtıcı sınır giıcii" gibi kullanmaya çalışacaktır. Özetlemek gerekirse, DSP Türkiye'nin Batı ittifakma, bu ittifak içinde de Batı Avrupa'ya ağırlık veren, genelde "çok boyutlu" bir dış politikayı savunmakta. Ne var ki, DSP'nin Batı Avrupa ağırhklı dış politika programında TürkiyeAET ilişkisi konusunda bir şey söylenmemesi dikkat çekiyor. DSP, Türkiye'nin AET üyeligini program hedefleri arasında saymamakta. Öte yandan, programın "Kurailar" başlıklı bölümünde, "Gerek uluslarar&sı bağlantılardan. gerek bölge ulkeleriyle dostluk ve işbirliği ilişkikrinden Türkiye'nin sosyal ve ekonomik düzeninin hiçbir şekilde etkiknmemesine" (s. 155) özen gösterileceğinin vurgulanması, Batı Avrupa ulkeleriyle ekonomik ve giderek siyasal bütünleşmeyi içeren AET'ye katılma konusunda DSP'nin verilmiş bir kararı bulunmadığı, hatta bu konuya kuşkuyla baktığı izlenimini güçlendiriyor. AET'ye katılma halinde Türkiye'nin sosyal ve ekonomik düzeninin "hiçbir şekilde etkilenmemesT'nin söz konusu olamayacağı; aksine AET ile bütunleşmenin Türkiye için siyasi, iktisadi, sosyal ve kültürel her alanda çok köklü etkileri içereceği açıktır. Genel .ilkeler itibarıyla DSP'den fazlaca farklı olmayan SHP dış politika programı da "uluslararası ekonomik ve siyasal çıkarlarda çok unsurlu bir dengeye" bağlı kalınmasını öngörüyor. SHP programının, dış politika açısından DSP programından belirgin bir farkı, NATO ittifakı ve AET'ye katılma tercihi konularında açık bir tutum sergilemesi. Programda "Kuzey Atlantik tttifakı'nnı güvenligimizi arttırmadaki rolünün siirdüriilmesi gerekliliği" (s. 59) ve SHP'nin "Avrupa Ekonomik Topluluğu'na katilmaktan yana" olduğu (s. 60) net bir şekilde ifade ediliyor. SHP programı kapaülao CHP'nin «lü Ukesini, "alü oku'nu dtvrmhyor. SHP programının "Amaçlanı ul«şmıd» idcnecek alü Uke"si CHP'nin 1976 progmnınııı "Ökder Bötnmü"nnıı bir özcti gibi göriUebilir. Bnradan kalkarak SHP'nin, sosyal demokrat harekttin 1970lerde sahip oldugn siyasal anlayif vc rebefede bertiBgj bir dtgjsikliie gerek görmedigJ sonocnna vanlabilir mi? GÜRKAN SHP programı aJtı ilkeye farklı bir yorura getiriyor. Bu yonım, sosyal demokrasiye çok uygun bir yorumdur. Mesele şudur: Türkiye'de kökleri çok eskilere uzanan ozgürlukçü, demokratik, halkçı bir akım vardır. Kendi içindeki çelişkileriyle bu akınungenel çatısı, bu altı ilkedir. Bu altı ilkeyi reddetmek, çok emeklerle, on yıllar süren çabalarla topluma benimsetilmiş bir akımını sıfır varsayıp ise yeniden baslama hevesi gibi geliyor. Topium bu altı ilkenin ardında yatan sosyal demokrat, Ozgürlükçü ve halkçı akıma ısınmıştır. Kendisine güven vennektedir. Bu akınun ardında Mustafa Kemal'in çağdaşlaştırma, bajımsızlasürma.halkçılaştırmaçabalannın yattığını bilmektedir. DSP'nin sayın liderleri kendilerince hakb olabilecek nedenlerle bu biriküni reddetmiş olabilirler. Bu kendi kişisel takdirleridir. Ama bir partinin bu akımı sahiplenmesi ve ısrarla götünnesi lazımdır. Aksi takdirde bu birikim çok küçük parçaiara aynlarak etkinliğinden kayıplara uğrayacaktır. Oysa topluma kabul ettirebüeceğimiz, toplumun ds rahat kabul etmeye hazır olduğu; sımrlannı çok iyi bellediği ve hiç ürkmedıgı ilerici akım, demokrat akım, halkçı akım bu akımdır. Onun için biz altı ilkeyi devraldık. Ancak bu Ukelere daha çağdaş, daha sosval demokrat içerik kazandırdığımızı söyleyebilirim. Eşitlik anlayışı Temel hak ve özgürlüklerde eşitliğin, ancak sosyoekonomik koşullarda adalet sağlanmasıyla biçimsel olmaktan çıkabileceği, sosyal demokrat partilerin temel görüşleri arasındadır. Bu anlayışın gerek SHP gerekse DSP programlarında farklı biçimlerde ifadesini bulduğu görülüyor. DSP'nin "ürünJerin hakça böMşüldügü toplura" ve SHP'nin "eşitsizligi yeniden üretmeyen topium" ifadelerinin sosyal ve ekonomik koşullarda, servet ve gelirde adil bir dağılım sağlanması amacını yansıttığını söyleyebiliriz. Ne var ki, bu ifadelerin hayli genel olduğu, toplumda servet ve gelirin "hakça", "eşitsizligi yeniden ttretmeyen" bir biçimde dağılımın ölçütlerine açıklık getirmediği de bir gerçek. 'Uluslararası dengede Batı Avrupa 9 önemüdir, ama tek unsur değildir DSP'nin, ilk demokratik sol partimiz, kapaülan CHP'nin temel altı ilkesini programına almadıgı görulüyor. SHP kendini kapaülan CHP gibi cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve devrimd bir parti olarak nitelerken, DSP kendini demokratik sol bir parti olarak tanımlıyor. Bu durum, kapaülan CHP ile DSP arasında demokratik sol anlayışı açısından köklü bir fark olduğu şeklinde yorumlanabUir mi? DSP programı yakından incelendiginde devletçilik ve devrimcilik kavramlannın kullanılmasından özellikle kaçinıldıgı izlenimi uyanıyor. Bu izlenim haklı nudır? ECEVtT llkeleri sloganlaştırmaktan çok, tanımlamak önemlidir. Türkiye'deki kavram kargaşası içinde, ilkelerin, değişik yönlere çekilip çekiştirilmesini önlemek için, bunu yapmak gerekiyor. DSP programında büyük ölçüde bu yapılmıştır. Tamamen demiyorum, çünkü klasik devletçilikten belirgin bir uzaklaşma var DSP programında. Ama bu özel sektöre aşırı ağırlık vermek anlamına gelmiyor. Biz ekonomiyi halklaştırmaya, ekonomide halkın etkinliğüıi arttırmaya ağırlık verivoruz. Klasik devletçilikten , yani bürokratik devletçilikten, bir anJamda uzaklaşmış oluyonız. örneğin, DSP programı ekonomide tekelcilik anlamında kamu mülkiyetini sınırlıyor; ama sosyal mülkiyet anlamına gelecek kurumlaşmalar öngörüyor. Devrimcilik kavramına gelince, ashnda DSP programı devrimci bir programdır. Ama devnmcilik deyimi Türkiye'de, cok değişik anlamlara gelir hale getirilmiş. Aynca, '^evriın"in karşıtı olarak da kullanılmıştır. Oysa evrimi göz önünde tutmayan bir devrimcilik anlayışı, insanlığın gelişmesine veya topium yapıstna ters düşen devrimlere yol açar. Bu tüı devrimler de ancak müstebit yö netimlerle uygulanabilir. Bizde bazı kesimler devrimciliği bu anlama alıyorlar. Veya her askeri müdahaleyi bir "devrim" olarak tanımlıyorlar. SHP programı, CHP'nin altı ilkesine yeni bir yorum getiriyor. Bu altı ilkeyi reddetmek, on yıllarla süren çabalarla topluma benimsetilmiş bir akımı sıfır varsayıp işe yeniden başlama hevesi gibi geliyor. DSP'nin sayın liderleri kendilerince haklı nedenlerle bu birikimi reddetmiş olabilirler, ama bir partinin bu akımı sahiplenmesi ve ısrarla götürmesi lazımdır. SHP, Türkiye'nin AETye üye olmasından yana oidugunu açıkça ifade eden tek sol parti. Bu tutumunuzu hangi gerekçelere dayandınyorsunuz? 2 rafi ve tarihsel konumundan gelen özelliklerini gözardı etmemelidir. örneğin SHP Genel Başkanı, adeta, Türkiye münhasıran bir Avrupa devleti olmalıymış gibi konuşuyor. Avrupa ile yakın ve organik ilişkilerin artması Türkiye için çok büyük önem taşır. Ama Türkiye münhasıran bir Avrupa devletidir veya olmalıdır demek, Türkiye'nin coğrafi ve tarihsel gerçekleriyle bağdaşmaz. Türkiye bir Avrupa devletidir, fakat, istese de istemese de, aynı zamanda bir Ortadoğu devletidir, aynı zamanda Balkan devletidir ve laik olmakla birlikte, halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan bir toplumdur. Bütün bunlar Türkiye'nin uluslararası ilişkilerinde belli bir ölçüde, ister istemez, rol oynar. Ama bunlar Avrupa ile ilişkilerin önemini de azaltmaz. Sınıf degil kitle partileri Sosyal demokrat ya da demokratik sol parti toplumda kimleri temsil eder, kimlerin partisidir? SHP, partinin sosyal tabanını tanımlama açısından "Sosyal demokrat partiler işçi, metnur, kiiçiik üretici, çiftçi, esnaf ve sanatkâr gibi emekçi topium katmanlanna dayanırlar" (s. 27) biçiminde genel bir ifade kullanıyor; çeşitli vesilelerle de "tophunun ekonomik açıdan güçsüz" kesimlerinin, "çalışanlann" temsilcUiğini üstlendiğini belirtiyor. DSP ise "asıl, >aşamlannı emegiyle kazananların; dar ve orta gelirlilerin" örgütu olmakla beraber. "toplumun her kesiminden gelebilecek katkılara açık" olduğunu; "topium yararuu kendi kısa dönemli çıkarlarma iistiin tutma erdemini ve uzgöriisünü gösterebilenkrden gelebilecek katkılann aynca deger taşıdığı"nı söylüyor (s. 38). GÜRKAN Pek çok gerekçesi var. Bunların başında Türkiye1 nin anık ve nihayet tartışılmaz bir biçimde demokratik, çoğulcu ve katıhmcı bir toplumsal yapıya kavuşturulmasının gerekliliği ve z o runluğu gelmektedir. Şu denebilir: Türkiye Avrupa'ya entegre olmadan, Onak Pazar'a girmeden kendi demokrasisini kendi oluşturamaz mı? Kuşkusuz oluşturabilır. Ama, bu karsıhklı etkileşimden yararlanmak akılcılıjını da göstermek zorundayız. Batı Avrupa'nın demokratik ülkeieri ile bütünleşmeyi reddederek, onların sahip olduğu toplumsal, siyasal yapıyı kolay oluşturamaz mısınız? Niçin karsıhklı etkileşimden doğan kolaylıklar varken, daha zor ve güç bir yolu seçmek gereksin? Ikmcisi, dünyada radikalleşmiş lslam çok ciddi mesafeler katelmektedir. Laikliği ön planda tutarak Avrupa ile bütünleşmiş bir Türkiye kendini daha kolay bir biçimde bu radikalleşmiş tslam akımlarının uzağında tutabilir. Bunu başaramadığınız takdirde (ki bu noktayı çok önemsiyorum.) Cumhuriyet'in temel ideolojisinı terketmiş oluruz. Tehlike, sakat bir muhayyileden çıkan bir tehlike değildir. Gün be gün kokladığımız gayet ustaca, fakat belli etmeden zerkedilen bir tehlikedir. O halde Mustafa Kemal nasıl radikal bir kararla bu afyonlanmış toplumu bir yenileşmeye ittiyse, şımdi aynı radikallikte bir kararın verilmesi gerektiğini duşunüyorum, TÜrkiye'yi laik, çağdaş, demokrat Avrupa rürü bir yaşam biçiminden adım adım, santim santim kopartarak başka dunyalara sevkedilme sürecıni kesmemiz ve durdurmamız zorunludur. Türkiye'de Islami radikalizmi destekleyen çok önemli dış güçler vardır. Bunlara karşı bizim de başka dış dinamiklerı muttefık olarak yanımıza almamız gereklidir. Aynca Türk ekonomisi dışa açılmak zorundadır. Bunun birçok nedeni var. Ama, ben sadece iki tanesi ikzerinde duracağım. tlk olarak iç sömürünun önlenebilmesi, ancak geniş ölçekli bir yarışmacı sanayinin oluşturulması ile mumkündur.Kapalı, başka dunyalarla alışverişinı kesmiş, bütunleşmeleri reddeden bir ekonomide iç sömuruyu onleyemezsiniz. Ikinci neden de şudur: Biz sermayeeraek dengesüıi kurmamışsak, kuramıyorsak, o zaman yabancı diye adlandırdığımız sermayeden genel bir Avnıpa bütürüesmesi içinde yararlanmamız gereklidir. Böyle bir ekonomik ve siyasal bütünleşme içinde artık o sermaye "yabana" niteliğini yitirmiş olur. Eğer, bütünleşmişseniz, o sermaye sizin ortak servetimzin bir parçası haline gelmiş olur. Biz tek başımıza emeksennaye dengesini iste SHP Genel Başkanı, Türkiye adeta münhasıran bir Avrupa devleti olmalıymış gibi konuşuyor. Avrupa ile yakın ve organik ilişkilerin artması Türkiye için çok büyük önem taşıyor. Ama Türkiye münhasıran Avrupa devletidir veya olmalıdır demek, Türkiye'nin coğrafi ve tarihsel gerçekleriyle bağdaşmaz. Türkiye'de şimdiye kadar yer alan geiismeler açısından, demokratik yöntemlerle hazırlanmış, ulusal uzlaşmaya dayanan ve halkın özgür oylanyla yürürlüğe giren bir anayasa hazırlayıp yürürlüğe koymak başh başına bir demokratik devrim olacaktır. Ama Türkiye'de kendine "devrimd" diyenlerden çoğu; samnm, bunu, bir devrim saymaz. DSP'nin ekonomik demokrasi yolunda öngdrdüğü adımlar, Atatürk'ün halkçılık ilkesine de uygun düşen bir devrim niteliğindedir. Ama bazı "devrimdkr" bunu da bir devrim saymayabilir. Bütün bunlar, Türk toplumundaki kavram karmaşasından ileri geliyor. DSP programında bunlardan kaçmmaya ve ne istiyorsak onu, sloganlarla değil, somut biçimde ortaya koymaya cahsük. SHP'nin aksine DSP AET üyeligini dış politikasının temel hedefleri arasında sayuuyor. Bu durum, DSP'nin Türkiye'nin AETye kaülması konusunda verilmiş bir kararı bulnnmadığı anlamına mı geliyor? ECEVtT Programda dış politika konusuna aynntılı girmekten kaçımldı. Daha çok bağımsız bir devlet olabilme, bağımsızhğı güçlendirebilme, barış içinde yasayabilme ve laik devleti koruyabilme bakımından dış politikada gözetlemesi gereken temel ilkeler programa ahndı. Kurumlaşmalar üzerinde fazla durulmadı. Çünkü, bu, güncel gelişmelerin içinde değerlendirilebilecek bir konu. Bize göre, Türkiye'nin Avrupa Topluluğu'na girmesi gerekir. Fakat, bu ekonomik açıdan çok siyasal açıdan, hem iç hem dış siyaset açısmdan, önemlidir. Ancak Avrupa Topluluğu'na ülke ekonomisini haarlayabilmek için Türkiye'nin önce kendi bölgesel ilişkileri içinde, kendi toprağının ve kendi bölgesinin beşiğinde, ekonomisini büyültmesi, Avrupa Topluluğu'ndaki rekabet ortamına rahatça uyum sağlayabilecek duruma getirmesi gerekir. Bu, Avrupa Topluluğu'na girişi beUi bir sürece ve koşullara bağlayıcı bir politika olarak tanımlanabilir. öte yandan, Avrupa Topluluğu'na üyeliğimiz, Türkiye'nin coğ RAHŞAN ECEVİT "Coğrafi özellikleri unutmayahm." Türkiye, uluslararası ilişkilerinde çok yönlü bir denge gözetmek zorundadır. Bu dengede Baü Avrupa vazgeçilemeyecek ağrrlıklı bir unsurdur, ama tek unsur değildir. Türkiye tek boyutlu bir uluslararası politika izleyemez. Türkiye Batı ile ilişkilerinde de bir denge gözetmek zorundadır. örneğin Batı Avrupa'dan koparsa, uzaklaşırsa, bu, ABD'nin daha fazla gölgesi altına girmek sonucunu doğurabilir. öte vandan, Türkiye münhasıran bir Baü Avnıpa ülkesi haline geldiğinde, ya da genel anlamda Batı ile ilişkileri tek belirleyici unsur haline geldiğinde, kendi bölgesinde Baunın temsilcisi gibi davranmak veya görünmek durumunda kalır. Bu da bölge ülkeleriyle ilişkilerini zedeler. Oysa bir ülkenin hem kendi güvenliğini sağlama bağlayabilmesi için hem de dünya güvenliğine katkıda bulunabilmesi için, hareket noktası, bölgesel ilişkiler olmalıdır. Kendi bölgesindeki komşu veya yakın ülkelerle kötü ilişkiler içindeyse veya ilişkileri gelişmemişse, dünyaya açümada büyük zorluk çeker. Hatı Avrupa ile bütünleşmeyi reddedersek, onların sahip olduğu toplumsal siyasi yapıyı kolay oluşturamazsınız, aynca dünyada gittikçe mesafe kateden radikalleşmiş Islami akımlara karşı Avrupa ile bütünleşmekten yanayız. diğimiz ölçüde sağlayamıyorsak, yani emeği üretken kılabilmek için gereken sermaye binkimini kendimiz oluşturamıyorsak, ya da olustunnak için gerekli yıllan harcanuşsak; yapacağımız şey bir genel bütünleşme içinde yabancı diye adlandırdığımız sermayenin yabancılığını ortadan kaldırmak ve böylece bu olanaklardan yararlanmaktır. Avrupa bütünleşmesi ile ilgili bir diğer gerekçemiz şudur: iki süper devlet, yalnız kalmış ülkeler üzerinde giderek anan bir etkinlik sağlamaktadır. Bir kısm, açık, bir kısmı kapalı bir bölüşüm olayına tanık olmaktayız. Buna karşı Türkiye'nin gerçekçi korunması, ancak AvTupa ile bütünleşerek ve o bütünleşme içinde üçüncü güce ortak olarak sağlanabilir. Bir de Türk toplumu çoğulcu bir toplumdur. Bu çoğulculuğun siyasete yansımasının yollan genelde bilinçli olarak engellenmiştir. Avrupa toplumlan çoğulcu toplumlardır. Halkının çok büyuk bir kısmı Muslüman olan, çok cekici bir kültür mozaiğine sahip Türkiye'nin Avrupa'yı zenginleştirecegine, Türkiye'nin de çoğulculuğa açık, ögrenmeye hazır yaklaşunıyla Avrupa'nın çok kültür birikiminden önemli unsurları kendine ithal edeceğine, bu bütünleşmeden hem Avrupa'nın hem Türkiye'nin yararlanacağına inanıyorum. Sosyal demokratlar geçmişte Ortak Pazar'a karşı çıkarlarken, kafalanndaki gerekçe "Uçuncu Dun>acıukU". Az gelişmiş ülkelerle bütünleşerek bir güç oluşturma fikriydi. Buna gene gerek vardır. Bana şorarsanız Avrupa'nın kendisi ekonomik, sosyal ve siyasal açıdan bir Uçüncü Dunya oluşturmuştur. Dolaynsıyla Türkiye'nin coğrafi konumu gereği, siyasal yapılanması gereği, gelenekleri gereği daha yakın olduğu bu Uçüncu Dünyada yer almasının daha gerçekleştirilebilir bir yaklaşım olduğuna inanmıyorum. Kendimizi, kendimizden daha üstün güçlere karşı savunacaksak, bunu kendi başına yeterince güçlü bir bütünlük için de yapmamıan doğru olduğuna inanıyorum. Geçmişte sosyal demokratlar Ortak Pazar konusunda tereddut gösterirken yeterli toplumsal müttefikleri de yoktu. Yani sanayiciler tereddut gostenyordu. Bugün görüyorum ki ciddi Türk sanayicisi ve işadamı içtenlikle Ortak Pazar'a katılmaya hazır. Bu çok önemli bir gelişme. Turk işadamı iç sömuruye yönelik bir sanayileşme ile uzun sureli başarılı olmasının mumkun olmadığını bugun kavramıştır. Kendi kendini yarışma koşullanna açmak, o eğitici zorlanmalara kendisini sokmak ve daha ekonomik yapılanmalara ulaşmak istiyor. Sanayicilerimizin hepsı Ortak Pazar'a girmek istiyor. Bu, topium tarafından ödüllendirılmesi gerekli bir tavırdır. Sanayiciler artık uzun sureli çıkarlannı gördükleri için kısa sureli sömürüye dayalı gelişmeyi kendi kendilerine reddediyorlar. Ve yarışmacı koşullarda uretün yapma arzulannı açıklıyorlar. Sosyal demokratlann bu gucu kendi yanlanna alması ve bu yolu açması gereklidir diye düsünüyorum. Varüldı keeim Bu ifadeleriyle her iki partinin de kendilerini esas olarak toplumun ekonomik bakımdan güçsüz 'olan çoğunluğunun çıkarlannı savunmak ve desteğini kazanma iddiasını taşıyan birer kitle partisi olarak tanımladıklan görülüyor. Bu bağlamda, DSP programında öne sürülen, toplumun varhklı kesimlerine mensup kişilerin demokıatik solu desteklemek için neden "topium yarannı kısa vadeli çıkaıianna iistün tutma erdemini" göstermeleri gerekeceği fikrinin de açık olmadığını belirtelim. Varhklı kesimlere mensup insanlar sosyal demokrasiyi, servetin ve gelirin adil bir şekilde dagıldığı bir topium u kisa veya uzun vadeli çıkariarına veya siyasal felsefelerine uygun gördükleri için destekleyebilirler. Demokratik sol partilerin seçmenlerinin önemli bir bölümünün "varlıklılar" arasından geldiği gözden kaçmamalıdır. Geçmişin mirası DSP ve SHP programları arasında ortaya çıkan en belirgin ayrılıklardan biri, SHP'nin kapa Bize göre, Türkiye'nin Avrupa Topluluğu'na girmesi gerekir. Fakat bu, ekonomik açıdan çok siyasal açıdan, hem iç hem dış siyaset açısından, önemlidir. Ama önce Türkiye'nin kendi toprağının ve bölgesinin beşiğinde, ekonomisini büyütmesi, Avrupa Topluluğu 'ndaki rekabet ortamına rahatça uyum sağlayabilecek duruma getirmesi geıekir. örneğin Kanada ile yakın ilişkiler içinde bulunmayan bir Amerika veya Amerika ile iyi gecinmeven bir Kanada düşünmek çok zordur. ABD, cok sakıncab ve yanhş yöntemlerle de davransa Orta Amerika ile üişkilerine yaşamsal önem veriyor. Orada ufacık birtakım devletler var. Her biri bir Amerikan kasabası kadar. Fakat ABD, doğru veya yanlış, kendi anlayışına göre, onlarla yakın ilişkiler kurmaya yaşamsal önem veriyor. Iskandinav ülkelerinin uluslararası ilişkilerde en büyük avantajı kendi aralannda sıkı bir işbirliğine ve güvene dayanan bir ilişki düzeni kurmuş olmalandır. Atatürk de Cumhuriyetin kuruluşundan sonra dünyaya açılırken, özellikle Batıya açıhrken, bölgesel işbirliğini sağlama almak istemiştir. Gerçi o dönemin koşullan bu konuda fazla adım atmasına elvermiyordu; ama Ortadoğu'da ve Balkanlar'da yakın bir işbirliği için elden geleni yapmıştır. SÜRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle