27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 MAYIS 1986 * • • • HABERLERİN DEVAMI CUMHURİYET/15 Yöneticilerimiz Uyuyor mu?... (Baştarafı 1. Sayfada) liler bugün ne düşünüyortar, bilemiyoruz. Denilebilir ki artık olan olmuştur, bugüne ve yarına bakalım. Hatadan eğer gerekli dersler çıkarılmış ise bu tespit doğru sayılır. Çünkü ancak gerekli derslerin ışığında bundan sonra hak ve çıkarlanmızın tehlikeye girmesinden, yitirilmesinden sakınabiliriz. Washington'da Reagan yönetimi günlük deyişle bastırmaya devam etmektedir; sanki Amerikan yönetimi Türkiye'ye dönük bakış açısrnda bir değişimi yaşamaktadır, sanki ülkemizi daha çok NATD sorumluluk alanı dışında Ortadoğu'ya yönelik bir çerçeveye taşıma çabasındadır. Beyaz Saray'a yakın bazı strateji uzrnanlan bu isteği açıkça dile getirmektedirier. Geçen hafta sonu VVashington'da TürkAmerikan Dernekleri'nin düzenlediği seminerde konuşan Hudson Enstitüsü'nden Dr. Jed Synder aynen şunları söytemiştir: "Santnm Türkiye, Batı ittitekına yükümlülüğünü artık Basra Körfezi'ne doğru genişletmeyi düşünmeye başlayabilirf' Amerikan Savunma Bakanlığı'nın iki numaralısı Richard Perle ise önceki gün Washington'da yaptığı basın toplantısında, Avrupa'daki Amerikan kuvvetlerini gerektiği zarnan gerekli yeriere gönderebileceklerini belirterek, "Üslerin bulunduğu ülke yön&timleri her zaman onaylamasa bile bu hakkımızı kullanacağız" diyebilmiştir. Görüldüğü üzere Reagan yönetimi hayli pervasızdır. Bu tutumunun örneklerini de görev süresi içinde birçok kez sergilemekten geri kalmamıştır; "güçlünün haklı otduğu" şiannı benimsemiştir, her fırsatta da uygulamaktadır. Pentagon'un iki numarası Perle, ticari ve ekonomik tavizlerte savunma işbirliğinin karıştınlrnasına da karşı çıkmaktadır; "Kremlin savaş gemisine Boğazlar"dan geçiş izni verilmesini Montrö'nün ihlali" olarak gördüklerini, karşı çıktıklarını da belirtmektedir. Aynı zamanda Perle bir de müjde vermektedir: Kongre'de Türkiye'ye yardımın daha da kırpılabileceği... Her şey olanca açıklığı ile ortada değil mi? Reagan yönetimi diyor ki: Daha çok yardımın Kongre'den geçmesini istiyorsan, ekonomik ve ticari alanda kolaylıkların arrtırılmasını istiyorsan, benim dediğime gelirsin; işirr,i zorlaştınma, elinde oynayacağın fazla kartın yok... Kimi diptomatlanmız olayı biraz basite indirgediğimizi öne sürebilırler, ama oyunun böyle oynandığı konusunda pek kuşkumuz yok. Aynca Türkiye'nin bu oyunu bozacak güçte bir ülke olduğuna inanıyoruz. Amerikan askeri yardımı bir iane değildir; eğer yetersiz görülüyorsa, ittifaka dönük yükümlülüklerini azattma yolunu tutarsın; eğer Ege'deki ulusal hak ve çıkariarını VVashington ve NATD görmezlikten geliyorsa, sen de savunma işbirliğindeki kartlannı kullanmaya başlarsın... Can acıtır bütün bunlar. "Sıkı durmak" başka türlü olmaz. Aynı ittifakın içinde yer almak, bir ülkeyi kendi ulusal hak ve çıkariarını gozetmekten alıkoyamaz. özal hükümeti büyük bir sorumlulukla karşı karşıyadır. Günlerdir ne kamuoyuna ne de Meclise doğru dürüst bir açıklama yapılmamıştır. Bunun gibi muhalefet de ortada yoktur hâlâ... Televizyondaki bir reklam spotu aklımıza geldi: Yöneticilerimiz uyuyor mu?.. ABD ile bunalım (Baştarafı 1. Sayfada) dahil edilmesini öngören AmerikanYunan anlaşmasına ilişkin dosyanın tümüyle kapanmadığına ve bu konudaki olumsuz gelişmenin geri çevrilebileceğine inanıyor. Yetkili çevrelerden sağlanan bilgilere göre, Limni konusundaki olumsuz gelişmeler iki ayrı platformda ortaya çıktı. Birinci çerçevede ABD, Papandreu hükümeti ile yürüttüğü pazarlıklar sonucunda, bir kriz anında Yunanistan'a gidecek Amerikan takviye birliklerinin Limni adasında üslenmelerini kabul etti. Ev sahibi ülkenin savaş anında gelecek takviye birliklere sağlayacağı desteğe ilişkin planlar çerçevesinde ikili düzeyde kotanlan bu anlaşma, NATC Baskomutanı Rogers tarafından da "Delta Ensure" adındaki bir savaş planına dahil edildi. Böylelikle Yunanistan'ın uluslararası antlaşmalara aykın olarak silahlandırdığı Limni adasının fiili statüsü, Türkiye'nin itirazlarına rağmen ABD'nin desteğiyle bir NATO planında hukuki dayanak kazanmış oldu. NATO'DAKI GELİŞME Limni konusundaki bir başka olumsuz gelişme ise bugün Brüksel'de başlayacak olan NATO Savunma Bakanlan Toplantısı'nda görüşülecek NATO'nun beş yıllık kuvvet hedefleri programı üzerinde çıktı. Yunanistan, ABD açısından büyük önem taşıyan kimyasal silahlann yeniden üretilmesine ilişkin kuvvet hedefine veto koydu. Yunanistan, bu vetosunu kaldırmayı Limni adasının kendisiyle ilgili kuvvet hedeflerine dahil edilmesi, dolayısıyla Türkiye'nin bu konudaki vetosunu kaldırması koşuluna bağladı. NATO Genel Sekreteri Lord Carrington'un geçen hafta Atina'ya yaptığı ziyarette de ele alınan bu konuda Reagan yönetimi Türkiye'nin vetosunu kaldırması amacıyla Ankara nezdinde açık bir baskı politikasına yöneldi. Bunlardan birinci gelişme konusunda Türkiye, gerek Amerikan yönetimi gerek NATO Başkomutanlığı nezdinde ısrarlı girişimlerde bulunarak Limni'nin "Delta Ensure" isimli savaş planından çıkanlmasmı istedi. Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu'nun da bundan bir süre önce ABD Dışişleri Bakanı Shultz'a gönderdiği mektupta da üstü kapalı bir şekilde Limni'nin savaş dönemine ilişkin bile olsa herhangi bir NATO planına geçirilmemesini istediği Türk kaynaklarca doğrulandı. Bu gelişmenin önlenmesi konusundaki güçlük, söz konusu planın NATO'nun askeri ve siyasi organlarına intikal etmeyecek olmasından kaynaklanıyor. "Delta Ensure" adlı belge NATO Başkomutanı Rogers'ın kasasından dışarı çıkmayacağından, Türkiye'nin NATO organlan içinde bu belgeyi vetolayarak engellemesi olanağa bulunmuyor. ROGERSIN ŞAPKALARI ABD'nin Libya'ya saldırısını da planlayan Orgeneral Rogers'ın "çifte şapkalan" Limni konusunda da gündeme geliyor. Çünkü, Rogers ABD ile Yunanistan arasında Limni konusunda yapılan anlaşmayı NATO Başİcomutanı sıfatıyla değil, ikinci şapkası olan ABD'nin Avrupa'daki kuvvetlerinin başkomutanı sıfatıyla "Delta Ensure" planına dahil etmiş bulunuyor. Başka bir deyişle, Rogers bu konuda Amerikan yönetimini temsilen davranmış oluyor. Rogers'ın bu tutumu Türk hükumetinin şimşeklerini üzerine çekmiş bulunuyor. Dışişleri Bakanlığı'nın bir üst düzey yetkilisi, "General Rogers Libya olayında da NATO ve ABD şapkalannı karıştırmıştı. Son olay da Rogers'ın bugünlerde şapkalarını iyice karıştırdığını gösteriyor" şeklinde konuştu. Türk yetkililer, dün Rogers'ın Limni'yi "Delta Ensure" belgesine sokmasına karşılık, "dosyanın heniiz kapanmadıgını" belirttiler. Ust düzey bir Türk yetkilisi, "limni'yi söz konnsu plandan çıkartmak için bütün gücümüzle çalışıyornz" şeklinde konuştu. Türkiye'nin bu amaçla hangi baskı araçlannı kullandığı konusunda ise aynı yetkili, "Türkiye'nin ağıriıgı" demekle yetindi. NATO'DAKI GİRtŞİMLER Öte yandan, NATO Savunma Planlama Komitesi toplantısı öncesinde, Yunanistan'ın kuvvet hedefleri programında yer alan kimyasal silahlarla ilgili bölüme koyduğu vetoyu kaldırabilmek amacıyla, Türkiye'nin Limni'ye ilişkin itirazlarını geri alması için NATO'da bir dizi formülün oluşturulduğu bildirildi. Bu formüllerin oluşturulduğu Brüksel'deki NATO merkezi ile Ankara arasında sürekli bir yazışmanın sürdüğü öğrenildi. Üst düzey bir yetkili, "810 kadar formul ortada dolaşıyor" şeklinde konuştu. Ancak, Ankara'nın Limni konusundaki görüşlerinde gerileme ortaya çıkaracak her türlü formüle karşı olduğu ve bu. konuda "sıkı durmak" karariruîâ^ şıdığı vurgulandı. Son olarak ABD Büyükelçisi Robert StrauszHupe, Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu'nu ziyaret ederek, Türkiye'nin Limni'ye ilişkin itirazlarını geri çekmesini istemişti. Halefoğlu, StrauszHupe'nin bu talebine sert bir karşılık vermiş ve kimyasal silahlarla Limni arasında bağlantı kuran Yunanistan'ın şantajlarına boyun eğilmemesini istemişti. Öte yandan, Dışişleri Bakanlığı çevreleri, Limni ile ilgili gelişmelerden sonra dün ilk kez ABD Dışişleri Bakanlığı'nın TürkYunan ilişkilerine bakan ekibine tepki gösterdi. Bu ekipte yer alan diplomatların "Tarihe ABDY unanistan ilişkilerini düzelten ekip olarak geçeceğiz" şeklinde konuştukları yolundaki söylentiler üzerine bir Dışişleri Bakanlığı yetkilisi, "Bu kafayla gittikleri takdirde aynı ekip herhalde tarihe TürkAmerikan ilişkilerini süratie bozan ekip olarak geçecektir" dedi. GÖZLEM UĞUR MUMCU (Baştarafı 1. Sayfada) niden NATO'nun askeri kanadına dönmesini istiyordu. Amerika ile sürtüşmeyi göze alan Papandreu'nun o günlerde iktidara gelmesi de beklenmekteydi. Bu olasılık da sorunun bir an önce çözümlenmesini gerektiriyordu. Yunanistan'ın NATO'nun askeri kanadına dönebilmesi için Türkiye'nin "o/uru"nu almak zorunluydu. Türkiye ile Yunanistan arasında, Kıbns ve Ege'deki FIR hattı ve kıta sahanlığı sorunu gibi kanayan yaralar vardı. Lozan Anlaşması'na aykın olarak silahlandırılan Limni, anlaşmazlığın bir başka konusu olarak gündemdeydi. Bu koşullarda Türkiye, Yunanistan'ın NATO'nun askeri kanadına dönüşüne "ever" der miydi? "Evet" derse, bu uyuşmazlığır. çözümünde, elindeki en güçlü "kozu" kaçırmış olmayacak mıydı? 12 Eylül 1980 tarihinden önce NATO Başkomutanı General Haig'in girişimleri sonuç vermemişti. Türkiye, bu "diplomatik kozu" elinden kaçırmak istemiyordu. ABD şansını 12 Eylül 1980'den sonra denedi ve kesin sonucu akjı. Ufuk GühJemir'in kitabında NATO Müttefik Kuvvetleri Başkomutanı General Rogers'ın bu yoldaki girişimleri bir roman kurgusu içinde anlatılmaktadır. Yunanistan'ın NATO'ya dönüşü "Rogers Planı" ile gerçekleşir. Bu plana göre önce Yunanistan'ın NATO'ya dönüşü sağlanacak, sonra Ege'deki sorunlar çözümlenecekti. General Rogers ve Genel Sekreter Luns'un çabaları ile Türkiye'nin "oluru" sağlanmış; Yunanistan, NATO'nun askeri kanadına dönmüştü. 1980 ekiminde gerçekleştirilen bu 'tJperasyon"dan sonra Yunan seçimlerini Papandreu kazanmış ve iktidara adımını attığı anda ABD politikasına karşıt, Türkiye'ye karşı da uzlaşmaz bir tutum takınmıstı. Rogers tarafından verilen güvenceler havada kalmış; Yunanistan, Türkiye'ye karşı hiçbir yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Üstelik Limni'nin Yunanistan tarafından silahlandırılması, Yunanistan'ın NATO'ya dönüşünden sonra daha da yogunlaştırılmıştır. Papandreu, Limni sorununu "NATO tatbıkat)an"nda Amerika'ya karşı bir koz olarak kullanmıştı. Türkiye ise Yunanistan'a karşı kullanacağı "NATO'ya dönüş kozu"nu elinden kaçırmıştı. Yunanistan'ın NATO'nun askeri kanadına dönüşünü sağlayan operasyonun "iki numaralı adamı" NATO Genel Sekreteri Luns'a "1. Ataturk Banş ödülü" verilmesi bu gelişmeler içinde bir "küçük" ve "sembolik" olaydır. Dünkü Cumhuriyet'te Sedat Ergin'in haberinden öğreniyoruz. Papandreu, ABD'nin kimyasal silah üretimine geçiş karannı, Limni konusu için bir pazarlık konusu yapıyor. ABD, Limni konusunda Türkiye'ye baskı yaparsa, Yunanistan ABD'nin kimyasal silah üretimi kararına karşı koyduğu çekinceyi geri alacaktır. Dış politika bir satranç oyunu gibidir. Papandreu, elindeki kozları çok iyi değerlendiriyor. "NATO'nun asi ve şımartk çocuğu" olarak ne istediyse gerçekleştiriyor. Türkiye ise "NATO ve IMFnin uysal çocuğu" olarak, ABD'nin önerdiği bütün çözümleri benimsiyor. Limni'nin ve öteki Yunan adalannın silahlandınlmalan Yunanistan'ın "Sovyet tehdidi" yerine, önceliği "Türk saldırısı olasılığı"na ayırdığını gösteriyor. Bir NATO ülkesi savunmasını, komşusu bir başka NATO ülkesinden geleceği varsayımına göre ayadamışsa, bölgede "Sovyet seüdınsma karşı kurulmuş bir savunma paktı" yoktur. NATO amaçları ile bagdaşmayan, üstelik Lozan Anlaması'na da aykın olan bir statü ABD'nin Yunanistan ile yaptığı anlaşma ile kabul edilmiş ve onaylanmış bulunuyor. Atina'nın aldığı bu sonuç, Yunanistan'ın NATO'nun askeri kanadına dönüşünde, Türkiye'nin düşürükJüğü yanlışın boyutlarını da anlatmaya yetmektedir. Bundan sonra yapılacak iş herhalde "2. Atatürk Barış Odulü"nü de NATO Başkomutanı General Rogers'a vermek Otmalıdır/ .^ Pazarlığın ucıı Limni (Baştarafı 1. Sayfada) ni adasını, Amerikan takviye kuvvetlerinin üslenecegi bir hareket merkezi haline getirilmesini kabul elmesi Ankara'da 'şok' etkisi yaratmış bulunuyor. Türk yetkililer, ABD'nin tutumundan duyduklan tepkiyi gjzJemiyorlar. Ankara'nın 'hayal kırıklığı', bugüne kadar Limni konusunda Reagan yönetimi nezdinde yaptıgı uyarılann 'kaale'alınmaması'ndan kaynakJanıyor. Türk yelkililer, Yunanistan'ın uluslararası antlaşmalara aykın olarak silahlandırdığı Limni adasındaki fiili durumun dolaylı yoldan bile olsa hukukileştirilmesine izin verilmeyecegi yolunda Washinglon'a yapılan uyanlann sayısını bile hatıriamıyoriar. Limni sorunu, özeilikle son aylarda ciddi bir rahatsızlık konusu olarak belirmiş \t Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu ile ABD Dışişleri Bakanı George Shultz arasında yapılan bir mektuplaşmaya da konu olmuştu. Ancak Türk diplomasisi, bütün girişimlerine karşılık Türkiye'nin ulusal güvenliğini yakından ilgilendiren Limni konusunda ortaya çıkan bu olumsuz gelişmeyi önlcyemedi. 2. Limni sorunu, TürkAmerikan ilişkilerinde yeni bir çatışma konusu olarak belirmiş bulunuyor. Türkiye ve ABD Limni'nin statüsü konusunda farkh düşünüyorlar. ABD, Türkiye'nin Limni'nin neden silahlandırılamayacağı yolundaki tezini hukuksaî açıdan 'zayıf buluyor. ABD, aynca, Limni'nin statüsü konusunda 'savaş laınıanı' ve 'barış zamanı' diye ikili bir ayırıma giderek, savaş dönemine ilişkin planlamalarda Limni'nin NATO planlarına dahil edilmesi gerektiğine inanıyor. ABD Savunma Bakan Yardımcısı Richard Perie'nin patlak veren son krizden sonra 'savaş sırasında düşmanı yenilgiye uğratmak için yapılması gereken ne varsa. yapılmalıdır' demesi de bu yaklaşımın açık bir ifadesini sergiliyor. Sonuçta, TürkAmerikan ilişkilerinde sık sık vurgulanan 'dostluk ve yakınlık' havasının perde arkasında aslında ciddi bir güven bunaümı beliriyor. Bu güven bunalımının ABD Dışişleri Bakanı George Shultz'un bundan iki ay önce Türkiye'ye yaptığı ve Halefoğlu tarafından 'verimli' ve 'yapıcı' olarak nitelendirilen ziyaretin hemen ertesine rastlaması son derece düşündürücü. ANKARA NE DÜŞÜNÜYOR? 3. Ankara, ABD'nin Türkiye ile Yunanistan arasındaki aniaşmazlıklara yapabilecegi en büyük katktnın, iki tarafa da eşit davranmak olacağına inanıyor. Ankara'ya göre, ABD'nin mesafeli lutumundan ayrüarak Yunanistan'ın yanında yer alması, bu sorunları içinden çıkılmaz hale getirir, Batı ve NATO da bundan kazançlı çıkmaz. Aynca, Yunanistan'a ayrıcalıklı davranılması. Papandreu'nun uzlaşmaz lutumuna prim vermek anlamına gelir ki, bu da Türkiye'ye karşı taleplerinde aşırılığa gitmesini kamçılar. Yunanistan'ın bu taleplerinin ABD tarafından tatmin edilmesi ise TürkAmerikan ilişkilerini olumsuz yönde etkileyeceğinden Yunanistan'ın TürkAmerikan ilişkilerini bozmak yolundaki amacına hizmet eder. Dolayısıyla ABD, Türkiye ile olan ortak çıkariarını kendi kendine torpillemiş olur. YUNANtSTAN'DAKt ÜSLER 4. Bu görüşlere rağmen, Reagan yönetiminin Yunanistan'ın asırı taleplerine prim vermesi, Ankara'da Yunanistan'la ABD arasında süresi 1988 yılında dolacak olan üsler anlaşmasının kaderi ile yakından ilgili görülüyor. ABD Dışişleri Bakanı Shultz'un geçen nisan ayında Atina'da Yunan Başbakanı Andreas Papandreu ile yürüttüğü pazarlık sonucu üslerin statüsünün devamının garanti altma ahnmasının karşılığı olarak ABD'nin Limnî konusunda bir jestte bulunduğu anlaşıhyor Böylelikle ABD, Yunanistan'ı Türkiye'nin sırtından verilen ödünlerle tatmin etme yoluna gitmiş oluyor. DEĞİŞMEYEN SENARYO 5. Hal böyle olunca klasik senaryo bir kez daha değişmiyor. ABD ile Yunanistan arasında yürütülen her pazarlık bir anlamda Türkiye üzerinden sonuçlandınlıyor. Bu savı örneklerle açıklamak mümkün. ABD, Türkiye1 ye uyguladığı silah ambargosunu 1978 yılında kaldırırken Yunanistan'ın itirazını gidermek amacıyla dış yardım tasansında 'ABD'nin Ege'de güç dengesini gözeteceği' taahhüdünün yer aldığı bir değişiklik (720C) yapmıştı. Son olarak 1982 yılında ABD ile Yunanistan arasında imzalanan üsler anlaşmasının başlıca pazarlık konusunu Atina'nın Türkiye ile sınırlarının güvenliği konusunda ABD'nin güvence vermesi konusu oluşturmuşlu. 1982 anlaşması sonuçlandırıldığında, Ankara'nın bütün uyarılanna rağmen, Reagan yönetimi. bu yolda bir giivenceyi Papandreu'ya vermişti. Şimdi 1988 anlaşması yeniden gündeme gelirken, Amerikan üsierinin faaliyetlerini sürdürmelerinin bu kez Limni üzerinden olacağı anlaşıhyor. KALDIRAÇLAR NE KADAR GÜÇLÜ 6. ABD, bir taraftan Yunanistan'la üsler anlaşması pazarhğını yürütürken, diğer taraftan da Türkiye ile savunma ve ekonomik işbirliği anlaşmasını müzakere ediyor. Üsler anlaşmasının masaya yatınlmış olması kuşkusuz Türk hükümetine ABD kârşısında kullanabileceği bir dizi baskı unsuru sağlıyor. Ancak Türkiye'nin üsler anlaşmasının müzakere edilmesi nedeniyle eline güçlü pazarlık kartları geçirdiği bir dönemde bile, ABD'nin Yunanistan'a Limni konusunda Türkiye'nin sırtından bir ödün verebilmesi, Özal hükumetinin bu kartları ne kadar kararlı ve enerjik bir şekilde kullandığı konusunda ciddi soru işaı;eUen doğuruyor. 7. ABD'nin Limni konusunda takındıgı olumsuz lutum karşısında Özal hükümeti hangi kaldıraçları kullanma yoluna gidecek? Kapalı kapılar ardında Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlunun ABD Büyükelçisi Robert StrauszHupe'ye sert bir dil kullanmasına rağmen, Ankara'nın bu aşamada TürkAmerikan ilişkilerinde ciddi bir sürtüşmeye girmekten kaçındığı gözleniyor. Dışişleri Bakanı Yahit Halefoğlu'nun önceki gün TBMM'de yaptığı konuşmada Limni konusunda Yunanistan'ı sert bir dille uyarmasına karşılık, ABD'ye herhangi bir deştiri yoneltmemesi bu açıdan dikkat çekici bulundu. 8. Son Limni bunalımı ile ilgili olarak getirilebilecek bir başka gözlem de, Türkiye'nin Limni konusunda NATO içinde artan ölçüde yalnız kalmaya başladığı. Limni sorununun Türkiye'nin NATO ve genelde Batı dünyası ile ilişkilerinde giderek bir 'sırat köprusü' haline geldiği söylenebilir. (Baştarafı 1. Sayfada) dı, "Ancak bakanlığımıza intikal eden bilgilerden çok sayıda mükellefin halen beyannamesini vermediği anlaşılmaktadır. Bu bakımdan. 2 Haziran 1986 tarihinde sona erecek olan beyanname verme süresinin bakanlığımıza tanınan yetkiye istinaden 30 Haziran 1986 günü mesai bitimine kadar uzatılmasına karar verilmistir" denildi. Bakanhk açıklamasında, mükelleflerin beyan süresinin sonunu beklememeleri de istenerek, şöyle devam edildi: "Sürenin sonunda doğabilecek birikimlerin önlenmesi hem mükellefler hem de belediyeler için büyük fayda sağlayacaktır". Maliye ve Gümrük Bakanlığı1 nın Emlak Vergisi beyan dönemini 31 ağustos tarihine kadar yeniden uzatabilmesi yönünde bir yetkisinin bulunduğu biliniyor. Emlak Sebzede (Baştarafı l. Sayfada) Geçen yılki bolluk nedeniyle ürünün tarlada kaldığını hatırlatan Tarsuslu hal komisyoncusu Nihat Yanç ise, "Bu nedenle üretici borcunu ödeyebilmek için tarlasını. evini sattı. Neye güvenip üretim yapsın" şekİinde konuştu. Yanç, Tarsus Hali'ne gelen sebze miktannda yüzde 5060 dolayında düşüş olduğunu belirterek, "Fiyatlar da geçen yılın en az yüzde 100 üstünde" dedi. Fiyatlann ihracatın azalmasına rağmen yüksek olduğunu beUrten Antalya thracatQlaı Birlfc. gi Yönetim Kurulu üyesi Oguz Çevik de, ihracatın açılmasıyla nyatların daha da yükselebileceğini savundu. Sebzenin İstanbul perakende fiyatı bu yıl, geçen yıla göre yüzde 200 ile 300 daha yüksek. Örneğin, geçen yıl mayıs ve haziran aylarında 30 ile 100 lira arasında satılan domates, şu sıralarda 350400 liradan satılıyor. Geçen yıl aynı dönemde en çok 250 liraya yükselen patlıcan da, şu sıralarda İstanbul'da üzerinde 650700 lira yazan etiketlerle satışa sunuluyor. Bu yıl 700 liradan satılan taze fasulye de, geçen yıl aynı dönemlerde 100200 lira arasında değişen fiyatlarla satılıyordu. Geçen yıl üreticinin elinden 10 liraya çıkan kabak ise şu sıralarda İstanbul'da 400 liradan satılıyor. KİRALIK YAZLIK M.Ereğlisi'nde kirahk bahçeh' yazük villa Td: 575 41 07 Çernobil (Baştarafı 16 Sayfada) dan sonra ajırhk kazandığı beiirtilen bu görüşün yanı sıra Yeşiller, Federal Almanya'daki tum yabancı askerlerın geri çekilmesini, tçk tajaflı silahsızlanmaya ilk adım olarak Federal Almanya'daki orta menzilli Amerikan nükleer füzelerinin sökülraesini ve Bonn'un Denıokrauk Almanya Cumhuriyeti'ni devlet olarak resmen tanımasını istediler. Toplum politikasına ilişkin olarak Yeşiller taraftndan benimsenen kararlar şöyle; "Havanın. sulann ve topragın çevre kirtiliginden korunması için ivedi bir program hazırlanmalı. ulaşımda agırlık motorlu araçlardan demiryoluna kaydınlmalı, üretimde eevreye zarar vermeyen tekniklere geçilmeli. işsizJigin önlenmesi için haftalık çalışma süresi 1987 sonuoa dek 35 saate inmeli ve lokavtlar yasaklanmalı." Yeşil Parti'nin kongre kararları aynca, içeriye dönük çalışan Gizli Haberalma Örgüıü Verfassugsschutr'un kapatümasına ve bütün Fe, deral Almanya düzeyinde önemli politik kararların da reteranduma dayanılarak alınmasını öngörüyor. ROTASYONDAN VAZGEÇİLDİ Yeşil delegeler, parti politikalarını belirlerken, pani içi bazı kararlan da yeniden gözden geçirdiler. Bu çerçevede milletvekili rotasyonundan vazgeçildi. Bundan böyle Yeşil milletvekillerinin 2 yılda bir görev devretmeleri yömemi kalktı. Parlamemoya giren Yeşiller, artık 4 yıllık yasama dönernini milletvekili olarak tamamlayabilecekler. Federal Almanya'da 1983 genel seçimleri ve onu izleyen eyalet yerel seçimlerinden sonra uzun süre iç sorunlanyla uğraşarak kamuoyunda çelişkili bir görünüm yaratan Yesillerin, Çernobil felaketi başta olmak üzere son güncel gelişmeler ve yaklaşan seçimler nedeniyle yeniden hareketlendikleri bu kongrede orıaya çıktı. Federal Almanya'da 1987'de parlamento genel seçimleri yapılacak. Ancak o tarihe kadar da iç politika açısından çok önemli olarak nitelendirilen eyalet parlamento seçimleri var. 15 haziranda Aşajp Saksonya, sonbaharda da Ba\yera eyaletleri yeni parlamentolarını belirleyecekler. Aşağı Saksonya'da halen iktidarda bulunan Hıristiyan Demokratlar'ın bu seçimlerde oldukça zorlanacakları gözleniyor. Bunda, SPD adayınm güçlü olması kadar Yeşillerle işbirliğine hazır görünmesinin de rolü olduğu belirtiliyor. Kurulduklarından bu yana atomun askeri ve sivil kullanımına karşı çıkan Yeşillerin, Çernobil olayından sonra birçok üye kazandıkları öğrenildi. Çernobil kazası ve sonuçlan, Federal Almanya hükümetini de sarsmış bulunuyor. Bonn hükumetinin, yetersiz kalan önlemleri ve halka yeterince enformasyon vermemesi, politikasından zaten uzun süre hoşnut kalınmayan Başbakan Kohl'un genel seçimlerden önce görevinden çekileceği söylentilerini yaygınlaştırdı. Bu tür eleştiriler, Hıristiyan Demokrat Pani tabanından ve öteki CDU'lu politikacılardan geliyor. Siyasi gözlemciler, Kohl'un görevden çekilip çekilmeyeceğini Aşağı Saksonya seçimlerinin sonuçlan ve Başbakan Kohl hakkında yalan beyan gerekçesiyle dava açılıp açılmamasının belirleyeceği göruşündeler. Bonn ve Koblens savcılıkları, bir süre önce Başbakan Kotıl'u. Flick RUşvet Komisyonlan'nda yalan beyanda bulunmakla suçlamışlardı. CONEYT ARCAYUREK yaz.yor (Baştarafı 1. Sayfada) nında, sert tepki istemelerine" karşın, Limni ile ilgili ABD tulumunu, NATO içindeki son gelişmeleri, hele "çift şapkalı"NATO Başkomuıam Rogers'ın davranışlarını irdeleyecek geniş bilgi vermiyorlardı. Ust düzey yetkililerini sıkıştırırken yammıza Bakan Vahiı Halefoğlu geldi. Bilgi istemimize üst düzey yetkililerini göstererek onlardan edinmemizi söyledi. Oysa, üst düzeydekiler birkaç dakika önce Bakan Halefoğlu'na başvurmamızı salık veriyorlardı. Büıün bir gün Limni konusundaki gelişmeleh sapıayacak bilgi derlemekle vakit geçirdik. ABD'nin Limni'nin silahlandırılmasını kabul etmesinin perde gerisinde ne yatıyordu, Rogers birden ortaya çıkıp "savas halinde Limni'nin kullanılacağmı" neden söylemeye başlamıştı?.. Bu sorular birbirini kovalıyordu. Oysa, daha sonraki saatlerde edinilen bilgiler, bir kez daha, ABD'nin kendiyararı söz konusu olduğunda, devlet büyuklerinin büyük gerinmelerle ilan ettiği "büyük dost ve müttefik " ülkesini gözünü kırpmadan harcadığını gösteriyordu. NATO'nun ABD, ABD'nin NATO olduğu gerçeğini Başkomutan Rogers Libya saldırısından sonra Limni konusundaki davranışıyla bir kez daha kanıtlıyordu. Libya'ya haxa saldırısını baştan sona tezgâhlayan Rogers'ın, daha sonra ABD şap. kasını çıkarıp, NATO ülkelerine Başkomuıan olarak bilgi verdiğini bilenler için Limni ile gün ışığma çıkan son durum, büyük sürpriz sayılmamahydı. ABD'nin tutumu su üstüne çıkınca geçen yıl Rogers'ın Atina'ya yaptığı gezi anımsandı. NATO Başkomutanı "öjel çağnyla" gittiğini söylediği Yunanistan'da yöneticilerle uzun konuşmalar yapmıştı. O sırada, Türkiye, Rogers'tan bu konuşmaların içeriğini açıklayacak bilgi istemişti. NATO Başkomutanı, "Özel gezinin NATO'yla ilgili olmadığını, tersine YunanistanABD ilişkilerini görüştüğünü" söylemişli. Kısacası, Rogers, Libya saldınsında görüldüğü gibi, bir yıl önce A tina 'ya, NATO şapkasını Brüksel'de bırakıp ABD şapkasını giyerek gitmişti. ABD'nin Limni karannın bir yıl önceden tezgâhlandığı anlaşıhyor. Ankara, geçen yılki geziyi şimdi anlamlandırıyor. Bir yetkili, "Zaten bu gezinin mahiyeti bizde kuşkular uyandırmıştı" diyor. Türkiye, ne yazık ki bugün Rogers'ın Aıina'da 1988'de süresi tamamlanacak Amerikan üsleri konusunda pazarlığa gittiğini, Yunanistan'ı üsler anlaşmasının uzatılmasında yumuşatabilmek için Limni pazarhğına bu biçimde bir formul bulduğunu öne sürüyor, hatta yetkili kişiler bu yargıyı açıktan söylüyor. Rogers'ın, ABD hesabına bu ikiyüzlü davranışı anımsatıldığında kızgm ifadelerle "Hele ünlü Rogers planı ne oldu?" diye "bize" soruyorlar. Oysa, basının büyük bölümü sürekli olarak Ege'de komuta sahalarıyla ilgili olan Rogers planının neden gerçekleşmediğini, Rogers'ın 1980'lerde Türkiye'ye gelerek "sözlügarantiler" vermesine karşın, olumlu hiçbir sonuç alınamadığını yıllardır irdeleyip duruyor. Limni, NATO askeri planlarına alınmasa bile, ABD'nin bu adayı silahlandırmayı kabul etmesinin aniamı sorulduğunda, ilgililerden alınan yanıt doyurucu olmuyor. Dışişleri'nin üst düzeyine göre, Limni için ABD'nin "özel karan" bir değer taşımıyormuş, tersine NATO'dan geçmeyecek bir karar yürürlüğe giremezmiş... Durum oldukça açık, ortada. ABD, Yunanistan'daki üsleri kurtarma peşinde, yoksa Türkiye'nin Ege'deki ulusal yararlarıyla ilgili değil. NATO Limni'yi askeri planlarına almayabilir, ama bu ada, Yunanistan tarafından silahlandırılacak, hem de ABD gözetiminde. Dışişleri Bakanımız, Limni konusunda "dolaylı ya da dolaysız hiçbir karan " kabul etmeyeceğimizi söylerken, hükümeün yüksek düzeylerinde ABD'yi "karşımıza almadan" sorundan nasıl çıkılacağı araştırılıyor. Türkiye, zeytin dalı uzatırken, A tina altımtzı oyacak kimi oluşmalarda bir destek bulmuştur yanında, büyük dostumuz ve müıtefikimiz ABD. NATO Başkomutanı Rogers'ın davranışlan ibretle izlenirken, NATO eskı Genel Sekreteri Luns, Ankara'da TV kameralarının karşısına geçiyor, "on iki bin fît yükseklikten uçarak " gelirken, "Türk köyünün daha gelişip serpildiği, ürünün önceki yıllara oranla geüştiği" gibi havadan değerlendirmeler yapıyordu. On iki bin fit yükseklikten saptanan bu olumlu, yüceltici, övücü sözler bir gerçeği ortaya çıkarmıyor mu? NATO ve büyük müttefıklerimiz. Türkiye'ye tepeden bakıyorlar, övüyorlar, yüceltiyorlar. llişkiler ulusal yararlanmıza geldiğinde, Limni örneğinde olduğu gibi yan çizip 'itaddimizi bilmemizi" sövlemeye baştıvorlar. Yeni bir ödül icaı edip, General Rogers'ı de onurlandırsak nu, ne yapsak? SÜYıtdır Sigortacıyız Tecrübeliyiz, Güçlayüz Sigortacılık; güçlü, güvenilir ve tecrübeli olmayı gerektirir. Ankara Sigorta, bu üç özelliği kendinde birleştiren Sigortacıdır. Üç büyük kuruluş; Türkiye İş Bankası, Etibank ve Türk Ticaret Bankası Ankara Sigorta'nın ortağıdır, gücüdür. 50 yıldır, Ulkemizin önemli yatırımlarmın bir çoğunun sigortasmı üstlenerek oluşturdugu zengin sigortacılık tecrübesiyle, Ankara Sigorta güvenerek çalışabileceğiniz sigortacmızdır. . Genel Merfce2: Bankalaı Cad No.80 Karakov İstanbul Tel 1431385 (Shat) Telex:24394 ASUR TR. ANKARA Z& SİGORTA Saçjlam Sigorta"
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle