18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ra Berlin Askeri Ataşesi olmuş, "31 Mart" olayı üzerine fstanbul'a dönmüş, Italyan saldırısı başlayınca Bingazi'ye gitmiş ve Balkan Savaşı başlayınca yine başkente dönmüş bulunuyordu. Bu sırada Kâmil Paşa hükümetinin büyük devletlerin isteklerine uyarak Edirne'yi terkedip MidyeEnez hattıru yeni sınır olarak kabulden başka çare düşünememesi ve banşın irnzalanabilmesi için bu yönde bir karar almaya hanrlanrnası üzerine Enver Bey, yanında İttihat ve Terakki'nin silahlı fedaileri bulunduğu halde 23 Ocak 1913 günü kanlı bir hükümet darbesiyle Kâmil Paşa'yı iş başından uzaklaştırmış kimse vardı: Mustafa Kemal... Enver Bey, son durumdan faydalanarak yeni Sadrazam ve Harbiye Nazın Mahmut Şevket Paşa'ya tesir edip kendisinin Istanbul'da bırakılarak Mustafa Kemal Bey'in, onu çok takdir eden komutanı Fahri Paşa ve çok yakın dostu ve fıkir arkadaşı Fethi Bey ile kendisi için bir tehlike olarak düşündüğü beraberliklerine son verilip bu iki arkadaştan birisinin ve tercihan Mustafa Kemal Bey'in Fahri Paşa'nın emrindeki kolordudan alınarak başka, başkentten daha uzak ve pasif bir göreve atanmasını sağlamak istedi. Mahmut Şevket Paşa, evvelce Hareket Ordusu KurmaylığYnda bulunan ve hatta bu orduya bu adı venniş olan Mustafa Kemal Bey'i yakından tanımıştı. Bu yüzden böyle bir karar vermeden önce bu "gayri tabii vaziyete", yani Enver Bey'in tek taraflı rekabetinden doğan duruma son vermek istediğini Fahri Paşa aracıhğı ile Bolayır'da bulunan iki arkadaşa özel şekilde duyurdu. Mustafa Kemal Bey, Fethi Bey'e de imzalattığı şubat 1913 tarihli kendi eliyle yazdığı bir mektupla bu konudaki düşüncelerini ve alınmak istenen karann hatalı olacağını, bulunduklan yerden kaldırılacaklarsa son derece güvendikleri Fahri Paşa ile birlikte kaldınlmaJannın doğru olacağını kendisine cevap olarak bildirdi. Bu iş bir sonuç vermeden Mahmut Şevket Paşa 11 Haziran 1913 tarihinde bir suikast sonucu öldürülmüş ve yerine, Birinci Dünya Savaşı'nın sonlanna yakm zamana kadar bu görevde kalacak olan Mısırlı Prens Sait Halim Paşa tayin edilmişti. Mahmut Şevket Paşa'ya böyle bir felakete uğrayabileceğini bildiren, ancak onun tarâfından pek de önemsenmediği anlaşılan ve varlığı bilinmeyen Atatürk'ün kendi el yazıh bir mektubunu evvelce yine ben yayımlamıştım. (*) Mustafa Kemal Bey ise, 26 Mart 1913 tarihinde Bulgar işgaline düşmüş olan Edirne'nin geri alınıp Balkan Savaşı'nın fiilen sona ererek banşın imzalanmasına kadar bu görevinde kalmış sonra Sofya Askeri Ataşeliği'ne tayin edilmiş (27 Ekim 1913) ve Birinci Dünya Savaşı'na kadar bu görevi devam etmiştir. Ancak, onun Sofya'ya gönderilmesinde yine de, nüfuzu bu sırada daha da artmış olan Enver Bey'in etkisiyle bir uzaklaştırılma havası sezmemek mümkün değildir. Yukarıda adı geçen ve şimdiye kadar bilinmeyen Atatürk'ün el yazılı mektubunun fotokopisini ve düi sadeleştirilmiş metnini sayın okurlanmıza sunuyoruz: Yiıksek ve Ulu Huzurlanna, Biz, önemsiz kişilerin arzıdır. Normal olmavan hal ve durumun ortadan kaldınlması çaresinin bir an önce emir buyrulacağı şüpheden uzak olup, ancak çarenin kesin olması ve bu normal olmayan halden asla iz bırakmamast lazıradır. tşi kolaylaştırmak için bu konudaki arzlanmızın dikkate alınmasını arz ve istirham ederiz. Sorunun Enver Be> ile aramızda şahsilik şekline konulmamasını ve mesda bugün Enver Bey'in bu münasebetle söylediği gibi kendisinin İstanbul'da ve bizden birimizin Bolayır Kolordusu'nda bırakılıp öbürümüzün de umumi kuvvetlere nakli suretiyle sorunun çözümlenip diizelecegine inanümamasını rica ederiz.Böyle bir çöziim yolu, tam tersine sonınu devam ettirir. Fahri Paşa bazretlerine olan güvenimiz sarsılmaz oldugundan ve böyle karştlıklı bir giiven varken başka şekiller meydana getirmek faydasız olacağından bu konudaki fikir dengesinm bozulmasına razı olunmamasını istirham ve Fahri Paşa hazretleriyle birlikte kaldınlmamızın en iyi çare olacağını zannederek saygılarımm arz ederiz. Şubat 1913. Kurmay BinbaşıKurmay Binbaşı Ali Fethi M. Kemal (•) TUrk Tarih Kurumu Belleteni, Cilt, XXXII, sayı 128, sayfa 459»68. Ankara, 1968. 5 MART 1986 Mustafa KemaPden Mahıııut Şevket Paşa'ya MİDHAD SERTOĞLU Osmanlı Devleti için büyük bir felaketle ve Anadolu'nun tabii parçaları olan Onikiada ile altı yüz yıllık Türk vataru Rumelinin Doğu Trakya hariç tamamen kaybedilmesiyle sonuçlanan Balkan Savaşı başladığı zaman, aziz Atatürk, yayılmacı Italya'ya karşı yüriitülen mukavemet harekâtma katılmış olarak Trablus'ta bulunuyordu. Balkan Savaşı'nın patlak verdiğini haber alır almaz, bu yeni savaş alanında da görev yapmak üzere yola çıkmıştır. Mısır'a vardığı zaman ise Komanova Meydan Savaşının kaybedildiğini, kendi doğum yeri olan pek sevdiği Selanik'in düştüğünü ve Bulgar Ordusu nun Çatalca siperlerine kadar ulaştığını öğrendi. Kendisi bu kadar hızlı bir felakete bir tiirlü inanamazken, Istanbul'a vannca durumun daha da kötü olduğunu anladı. Bu sırada, Gelibolu Yanmadası ile Akdeniz Boğazı'nı Yunan Ordusu'nun muhtemel bir saldırısından korumak için Bolayırda bir kolordu olarak kurulmuş bulunun "Bahrisefid Boğazı Kuvayı Mürettebesi", yani Akdeniz Boğazı Hazır Kuvvetlerinin Kurmay Başkanlığı emrinde Harekât Şubesi Müdürlüğü'ne tayin edildi ve görev yerine gitti. Bu kolordunun Kurmay Başkanı Ali Fethi Bey (rahmetli Fethi Okyar), komutanı ise, sonradan Birinci Dünya Savaşı'nda Medine Muhafızı ve kahraman savunucusu olarak ün kazanacak olan Fahri Paşa idi. Bulgar Ordusu 15 Kasım 1912 tarihinde Çatalca'ya varmış olmakla beraber, Şükrii Paşa'nın kumandasında kahramanca savunulan Edirne benüz düşmemiş bulunuyordu. Çatalca savunma batlannda ise çok şiddetli savaşlar geçmekteydi. Top seslerinin lstanbul'dan duyulmaya başlanması üzerine saray, Babıâli ve halk arasmda büyük bir he>recan ve Kâmıl Paşa başkanlığmdaki Osmanlı hükümet üyeleri arasında bir panik havası doğmuş bulunuyordu. 19 kasıma (1912) kadar süren bu savaşlar sonunda Bulgarlar kesin olarak durduruldularsa da Istanbul'daki endişe sürmekteydi. Kâmil Paşa hükümeti , Bulgarların Çatalca'da uzun süre durdurulabileceğine inanmıyor ve düşmanın yeni bir saldırı hareketi üzerine başkentin tehlikeye düşmesinden korkuyordu. Bu yüzden de "Her ne olursa olsun" savaşa son verilmesini istemekteydi. Sonunda Bulgaristan'a aracısız başvurup mütareke istendi ve bu istek, agır şartlar karşılığında elde edildi. Mütarekeye Sırbistan ve Karadağ da katıldılarsa da Yunanistan kendi hesabına teklif ettiği daha ağır şartlann reddedilmesi üzerinde bunun dışında kaldı. Ancak, 16 Aralık 1912 tarihinde Londra'da başlayan barış görüşmeleri sırasında Balkan devletleri, savaşm başlangıcında sonuç ne olursa olsun Balkanlarda toprak statükosunun değişmeyeceğine dair büyük devletler tarâfından alınmış ve ilan edilmiş olan karara rağmen, Edirne ve Trakya'nın doğusu dahil, bütün Rumeli'yi istemeleri üzerine görüşmeler 6 Ocak 1917 tarihinde kesildi. Büyük devletler o kararı bu savaşı Osmanlı Devleti'nin kazanacağını hesaplayarak almışlardı; ancak, Osmanlı Devleti'nin agır bir yenilgiye uğraması üzerine bunu unutmuş görünüp lafını bile etmeyerek 17 Ocak 1913 tarihinde Babıâli'ye bir nota verip Edirne'nin Bulgaristan'a terkini, Onikiadalar hakkında verilecek karann kendilerine bırakılmasını ve Trakya'daki sınır hattının MidyeEnez olarak kabulünü kesin bir dille istediler. Birinci Dünya Savaşı sırasında "Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili" olan Enver Bey (Paşa), bu sırada yarbay rütbesiyle tstanbul'da bulunuyordu ve o da İtalya savaşından dönüp gelmişti. PENCERE Enver Bey, Ikinci Meşrutiyetin ilamnda oynadığı rol dolayısıyla "Hürriyet Kahramanı" diye anılmış, adı bütün yurtta duyularak büyük bir şöhret haline gelmisti. Kendisi tttihat ve Terakki triumvirasının (EnyerTalâtCemal) en güçlü üyesiydi. Ancak, particiliği ve gUnlük politika çekişmelerini orduya bulaştıranların da başında geliyordu. Bu hal ise, Balkan Savaşı yenilgisinin başlıca sebeplerinden biri olmuştu. Meşrutiyetten sonra önce Makedonya Müfettişi, son ve Ittilatçılann isteklerine baş eğmek zorunda kalan V. Mehmet Reşat, onunu yerine 31 Mart olayını bastıran eski Hareket Ordusu Komutanı ve Harbiye Hazırı Mahmut Şevket Paşa'yı atayarak kabineyi kurmaya memur etmiştir. Enver Bey, böylece büyük bir siyasi nüfuz sahibi oldu. İttihat ve Terakki'ye ve yaygın şöhretine dayanarak kendisini herkesten üstün görüyordu. Ancak, ilerisi için çekindiği ve şahsi projeleri için engel olarak gördüğü tek bir EVET/HAYIR OKTAY AKBAL OKURLARDAN Döner Sermaye sistemi 19.2.1986 günü "Okurlardan" köşenizde yayımlanan Modern hastaneyi yozlaştvan kimler? Konulu yazıya karşılık olarak: YÖK'ün ortaya koyduğu yeni döner sermaye sistemi sadece tbni Sina hastanesinde değil, bütün Türkiye'deki üniversite hastanelerindeki çalışma huzurunu ve biçimini son derece etkilemektedir. Ayda net 700.000r TL. alan bir profesör, 550.00tk TL. alan bir doçentle aym çatı altında çalısan bir uzman hekim UO.OOOr TL. pratisyen hekim ise 80.000. TL. bir odacı ise 35.000^ TL. almaktadır. Devletin kesesinden ve devlet hastaiannın bakım ücretinden alınan pay sadece doçent ve profesörlere dağıtılarak onlara çok yüksek ücretler ödenirken yukandaki örnekte de görüldüğü gibi asistan, hemsire, odacı kesimi çok ağır şartlar altında bu ödemeden hiç yararlanamamaktadır. YÖK'ün getirdiği maaş adaletsizliği çalışanları devlete ve devlet malına karşı soğutmaktadır. Yeni binalann, kuruluşların kısa zamanda bakımsız kalmasu hastalara güleryüz gösterilmemesinin hep sebepleri bu sosyal adalet kavramınut olmamasıdır. S.T. / ANKARA karşılayacağınızı umuyorum. ülkemizde, öğretmenlerin ne tür haksız uygulamalarla karşılaştığı, hangi baskılar altında tutulduğu olağan bir aymazlıkla herkes tarâfından izlenmektedir. Ancak bazen öylesi mantık dısı uygulamalarla karşılaşıyoruz ki, bu mantıksızlığa biz de şaşınp kalıyoruz. Durum şu: tstanbul Milli Eğitiminde öğretmenlerin sicil dosyaları değiştirilecekmiş. Yeni dosyaiar için her öğretmen "1100" lira ödeyecekmiş. Toplanan paralar falan zamana kadar falan yere yatırılacakmış falan fllan... llköğretimin parasız olduğu ülkemizde öğrencilerimizden karne parası ve benzer paralar toplamaya alıştık, kanıksadık. Ama öğretmene, raflarını dolduracak dosyalannın parasmm ödettirildiğine ilk kez tanık oluyoruz. Kuzu kuzu verildi paralar... "1100,, Lira verilir beyler. Her ay benzer adlarla 1100'er lira isteseniz yine verilir. Hiçbir tepkiyle karşılaşmazsınız. Çünkü öğretmen; "Hangi yasal dayanakla topluyorsunuz bu paralan bizden?" diye soracak, karşı çıkacak güce sahip değildir. Işsizliğin çtğ gibi büyüdüğü bir ülkede, seçeneksizlikten sımsıkı sarılmıştır mesleğine öğretmen. Bu yüzden rahat olun. Ama öğretmen, tepkisini içine atmaktadır. Öfkesini sindirmeye çalışmaktadır, kendi kendine. Sizler 1100'er lirayı ekmek paralarından çalarak biraz daha katmerleştirin bu öfkeleri. Yeni 1100'er lira istemeniz dileğiyle... 0 Güzel Ağustos... Bir resim canlanıverdi birden. Ağustos 1980'de Ören'in Artemis Tesisleri'nde çekilmiş bir fotoğraf bu. Uğur Mumcu, ben ve Orhan Apaydın... Orhan'la ben beyaz pantolon giymişiz. Uğur koyu renk. Günese karşı durmuşuz. Orhan Apaydın'ın yaşamının mutlu bir anı. Benim de, Uğurun da... İlhan Selçuk da gelmisti bir kaç gün sonra. Hep birlikteydik Artemis'te. Masala dönen bir zaman parçası! Orhan Apaydın, İlhan Selçuk, Uğur Mumcu, eşlerimiz ve DİSK Genel Başkanı Abdullah Baştürk... İki hafta kadar sürdü o güzel günler. Denize giriyorduk. Tavla oynuyorduk. Gezintilere çıkıyorduk. Akşamları iki kadeh atıyorduk. Yarınlara umutla bakıyorduk Demokrasi, adalet ve barış için hukukçu, edebiyatçı, gazeteci olarak teröre ve faşizme karşı savaşım vermenin gerekliliğine inanıyorduk. İkiüç haftalık bir dinlencenin tadını çıkarmaya çalışıyorduk. Nereden bilecektik ki, Apaydın'la geçireceğimiz son dinlence günleri imiş! Ağustos 1980... Bu adla bir roman yazmalı... O stcak günleri, o canlı geceleri anlatmalı. Sonrası gelmeyen günler! Bir süre sonra Baştürk tırtuklandı, Orhan Apaydın DİSK davasının önde gelen savunucularından biri oldu. Daha sonra Orhan Apaydın da tutuklandı. Davalar davalar birbirini izledi. Türlü rahatsızlıkların bünyesinde çarpıştığı bir insandı Orhan... Yaşamı boyunca dikkatli bir bakım görmüştü. Annesi, eşi, kardeşi üstüne titremişlerdi. Ta, ilk gençliğinden bu yana kendini adaletin hizmetine vermişti. Adaletin her zaman, her yerde savunucusu olmak... Karşısında kim olursa olsun, korkmadan, hakkı, doğruyu aramak... Demokrasi, hukuk ve barış... İlhan böyleözetlemiş Apaydın'ın temel ilkelerini. Demokrasi, hukuk ve barış... 27 Mayıs sonrasında eski DP'lileri savunmak. Daha sonra Madanoğlu davasında suçlananları savunmak... Bu bir çelişki gibi gelebilir. 12 Eylül'den sonra da DİSK sanıklarının savunmasını üstlenmek... Görüldüğü gibi Apaydın her zaman haklı bulduğu davalarda üstün bir başarıyla savunma görevini yapmıştır. Yassıada mahkemesindekı konuşmalarını anımsıyorum. O günlerin coşkusu içinde ben de DP'lilerin savunmasını üstlenmesinden hoşlanmamıştım. DP iktidannın Vatan Cephesi'ne dönüşmesi büyük öfke yaratmıstı gençlik arasında... Biz gençlerin bu duygusal tutumu belki hoşgörülebilir, ama o günlerde yaşlı başlı kişiler, ünlü hukukçular bile Yassıada suçlularının savunmalarını üstlenenlere kızmışlardı. Oysa Orhan Apaydın, otuz yaşlannda genç bir avukat olarak Menderes'leri adalet önünde savunmayı görev bilmişti. Kutsal bir işti savunma... Savunmaya yer vermeyen, saygı göstermeyen bir ülkede ne adaletten, ne insanlıktan, ne de demokrasiden söz edifebilinirdi. Apaydın kendi yolunda yürüdü daha sonra da... Baskılara; korkutmalara gericilerin saldırılarına, ölüm tehditlerine, tutuklanmalara karşın her zaman İlhan'ın deyimi ile demokrasi, hukuk ve barış yanlısı oldu. Barış davasının pek çok duruşmasını gazeteci olarak izledirn. Ali Şirmen'le zincire vurulmuş durumda duruşmaya getirilişini gördüm. Askeri Mahkeme önündeki savunmasını dinledim. Onun için yazdığım bir yazıdan dolayı savcılıkta Ifade vermeye çağrıldım. Apaydın'ın yaptığı savunma tarihsel bir değerdedir, bir gün yayımlanacak, o zaman Apaydın'ın kendisini ve arkadaşlarını nasıl savunduğunu herkes öğrenecek. Davajanmızı hep o üstlenirdi. Birlikte nice davalarda yan yana olduk. Üstlendiği hiçbir davayı yitirmedi. Yitirilmiş gibi görünse de sonunda onun dediği oldu. Apaydın'ın avukatlığı konuşmaya, coşkulu sözlere dayanmıyordu, sağduyu, mantık ve hukuk biliminin sağlamlığına dayanıyordu. Anayasa üzerine yazdığım bir yazıdan ötürü Askeri Mahkeme'de beni savunanlar arasındaydı. Üç aylık cezamı çekmek için Sağmalcılar Cezaevi'ne de beni o götürmüştü. Kendi dertlerini ki onunkiler çok daha ağırdı unutarak beni avutmaya çalışıyordu. Resimlere bakıyorum. işte Kumkapı'da bir içkili lokantadayız, Nadir Bey, Sirmen, Hasan Cemal, Arad, Apaydın vb. arkadaşlar. Bakırköy Savcıiığı'na, oradan da Sağmalcılar'a gidişimizi anımsıyorum... Ama en anlamlısı, o güzel 1980 ağustos günlerini yaşatan fotoğraf... Son mutluluk günlerimizmiş! Nereden bilecektik o güzel ağustosun bir daha ele geçmez olacağını!.. . . . Bir uşağın efendisi gibi düşünebilmesi, samldığından daha kolay ve daha güçtür. Kolaydır; çünkü uşak efendisinin değer yargılannı benimsediği için uşaklaşmıştır. Güçtür; çünkü her konuda efendinin uşaktan daha doğru düşündüğü kuralı geçerlidir. Buyurgan ile buyurulan arasmdaki bağıntıdır bu; yalnız kişiler arasında değil; sınıflar, devletler, toplumlar arasında tarih boyunca süregelmistir. • Kölelik döneminden kalan izler günümüzde bile görülebilir. İyi bir hızmetçi hep hanımını düşünür. Hanımın başı mı ağndı? Romatizmaları mı tuttu? Gtysisine yağ mı döküldü? Hanım kocasıyia mı kavga etti? Kumarda para mı yitirdi? Hanım bu sabah iyi mi uyandı, kötü mü? İyi bir uşak için efendinin hayatı önemlidir. Efendinin işleri bozulursa, uşağı bir kaygı alır. Ne yapsın zavallı uşak? Yazgısı efendisine öylesine bağlıdır ki, ister istemez, efendinin derdi uşağın derdi olur. Hanım birisine âşık oldu mu, hizmetçi gerilime girer; bey metres tuttu mu uşak bunalıma düşer; ama, yine de bu konulara ne hizmetçinin aklı erer, ne de uşağın. Efendiler, büyükler, bu yurganlar her şeyi daha iyi bilirler. Ne yazık ki çoğu zaman efendiler uşaklardan daha iyi biliyorlar; doğaldır ki daha iyi yetişmişlerdir, yönetmeyi öğrenmişlerdir, birikimleri ve donanımları zengindir. • Bir ülkede sınıflar arası ilişkiler efendkışak bağıntısından kurtulamadıkça, demokrasiden söz açmaya olanak bulunur mu? Bir toplumda patronlar her şeyi işçi hesabına işçiden daha iyi düşünüyorsa, orada eşit ilişkiler değil, uşak iie efendi ilişkisi geçerlidir. Doğaldır ki bugün Türkiye'de efendiler iyi donatılmışlardır; Amerika'dan uzmanlar geliyor, ortaklıklar kuruluyor, bütçeler, parasal işler, krediler, vergilendirmeler, serbest bölgeler, teşvik tedbirleri ve her şeyi efendiler istedikleri gibi düzenliyor. Emekçiye ne kalıyor? Patron gibi düşünmek, kaygı duymak, yerinmek, sevinmek, dövünmek, övünmek... Ekonomi göstergelerini artık herkes patron mantığıyia izliyor. Paranın değeri, doların durumu, bankalardaki mevduat, faiz oranları, hisse senedi ve tahvil piyasası, devalüasyon, dışalım, dışsatım bir işadamı kafasıyla değerlendiriliyor. Emekçinin adı var, sanı yok; bedeni var, kafası yok; gücü var, varlığı yok; beyni var, düşüncesi yok... Çünkü doğru dürüst sendikası yok, konfederasyonu yok, uzmanı yok, örgütü yok... • 1929 bunalımım Türkiye, devletçilikle göğüsledi. ABD'de patlayan bunalım bütün dünyayı silkelerken, Ankara "Düveli Muazzama"nın dediğine bakmadı. Şimdi kimisi çıkıp dudak bükebilir: Devletçilik de ne? Devietçilik, her şeyden önce bağımsız bir fikir, bir başkaldırı, kendi kendine düşünüp karar verme yeteneği ve bağımsızlık göstergesidir. 1930'lar Türkiye'sinin yaşanan gerçeklere bakarak bulduğu, uygulamada oluşturduğu çıkış yoludur. Birikimi ve donanımı bugunkünden çok zayıf bir toplum, nasıl olmuş da, Amerikan ve İngiliz uzmanlarının, bankacılarımn, patronlarının ağzının içine bakmamış, her dediklerini keramet saymamış? * Bugün Türkiye'nin her zamankinden daha çok bağımsız düşünceye gereksinmesi var. "Ekonomiyi sisteme (dış kapitalizme) entegre edeceğiz" diyenlerin amacı, her çeşit bağımsız düşünceyi ve özgür düşünme yeteneğini silip süpürmektir. Oış kapitalizmin ülkemize buyurduğu gibi düşünmek ise çoğu kafayı bir kölenin düşünce kısıriığına uğratıyor. Türk aydınının görevi, bu çemberi kırmak olmalı... Efendisi Gibi Düşünen Okullarda toplanan paralar Istanbul ilkokullannm birinde öğretmenim. Demokrasi ilkelerinin işletildiği bir ülkede (!) yaşadığımdan kimüğimi açıklayamıyorum. Hoşgörü ile De|erli hukuk adamı ve büyük insan ORHAN APAYDIN'ı kaybetmenin üzüntüsü içerisinde ailesine ve meslektaşlarına başsağlığı diliyor, anısı önünde saygıyla eğiliyoruz. $ TÜRKİYE ŞİŞE ve CAM FABRİKALARI A.Ş. YÖNETİM KURULU BAŞKANLIĞINDAN Şirketimiz Ortakları Olağan Genel Kurul toplantısı 24 Mart 1986 Pazartesi günü saat 16.00'da aşağıda yazılı gündemi görüşüp karara bağlamak üzere Şirket merkezi Barbaros Bulvarı No. 125 Camhan BeşiktaşİSTANBUL adresinde yapılacağından, Sayın Ortaklarımızın veya vekillerinin mezkur gün ve saatte toplantıya teşrifleri rica olunur. Sayın Ortaklarımızın toplantı gününden en geç bir hafta evvel sahibi bulunduklan hisse senetlerini veya bunu ispat edecek vesikaları Şirket merkezine tevdi ile toplantı için giriş kartı almaları gereklidir. Bilânço, kâr ve zarar hesaplarının 7 Mart 1986 Cuma gününden itibaren Sayın Ortaklarımızın tetkikine hazır bulunacağını arz ederiz. TMMOB ELEKTRtK MÜHENDİSLERİ ODASI İZMİR ŞUBESİ GEMt MÜHENDİSLERİ ODASI İZMİR İL TEMSİLCİLİĞİ İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI İZMİR ŞUBESİ KİMYA MÜHENDİSLERİ ODASI EGE BÖLGE ŞUBESİ MAKİNE MÜHENDİSLERİ ODASI İZMİR ŞUBESİ MİMARLAR ODASI İZMİR ŞUBESİ ZİRAAT MÜHENDİSLERİ ODASI İZMİR ŞUBESİ Ali Sirmen GUNDEM 1. Başkanlık Divanı Seçimi ve Baskanlık Divanına Genel Kurul tutanağını imza yetkisi verilmesi. ' . . 2. Şirketimizin 1985 yılı çalışmalârı hakkında Yönetim Kurulu ve Denetçiler raporlarınm okunması. 3. 1985 yılı bilânçosu ile kârzarar hesaplarının tetkiki ve onayı, Yöneıim Kurulu Üyeleri ve Denetçilerin ibraları. 4. 1985 yılı kârının dağıtım sekli ve larihi hakkında karar alınması. 5. Yıl içinde boşalan Yöneıim Kurulu Üyeliğine yapılan tayinin 7. Denetçilerin seçimi. 8. Yönetim Kurulu Üyelerine T.T.K. nuıı 334 ve 335 nei maddeleri ııyannea i/in \erilmesi. 9. Yönetim Kurulu Üyeleri ile Denetçilerin üeretlerinin 10. Dilek ve temenniler. saptanması. onaylanması. 6. Süreleri dolan Yönetim Kurulu Üyeleri yerine seçim yapılması. çıktı Ederi: 900 lira Çağdaş Yayınları Türkocağı Cad. 3941 Cağaloğlulstanbul KARTALKAYA KARTAL OTEL SICAK YUVANIZ KAPALl YÜZME HA VVZV DtSKO • SA UN OCRETStZLİFTLERıeTELESKl ÇAYvelHLAMVKVNl!Z5DOĞALKAYAKPİSTİ BirUfilampansiyon ^ SODA SANAYÜ A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanlığı'ndan Bildirilmiştir Şirketimizdn 14 Mart 1986 Cuma günü yapılacak olağan Genel Kurul toplantı gündeminin 5. maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. Sayın pay sahiplerimizin bilgilerine sunarız. Madde 5: Yönetim Kurulu üyelerinin ve denetçilerin yerine seçim yapılması ve yıl içinde ayrılan yönetim kurulu üyelerinin yerine yapılan seçim tasdiki. Türkiye Şişe ve Cam Fabrikaları A.S. Pazar.Perşembe (4 gece 5 gün) 60 000 TL. Perşembe.Pazar(3gece 4 gün) 60 OOOTL. Pazar.Pazar (7 gece8 gün) 120 000TL Cuma>Pazar (2gece 3gün| 45 000 TL Otobüs tervisimiz vardır. • B c . BefiMaj 16110 74 161 22 81 161 82 26 KadıMy 33616 60 urtur I* t m h 1 O) OI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle