23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER pacaksın. Ası ne demek kim biliyor?.. Bebek kusar, ilk önce komşular tedavi etmiştir. ölürsün, bitersin. Bebeği hastaneyr yatırırsın, diyet besinini de kendi elinle yapacaksın, pirinci kaynatıp.suyunu alacaksın... Ama bunlardan zevk duyacaksın, birşey yaptığına, hayatını boşa geçirmediğine inanacaksın. Bu meseleleri hayatınca işlemek, bir ülke ölçuiunde topluma mal etmek ve gördüğün, içinde yaşadığın bu hayatın yerine daha iyi, daha akla uygun bir hayat koymak isteyeceksin. Üzülecek, yorulacak, acı çekecek, inanacak ve hayatını seveceksin..." EN VERİMLİ KAYNAK En tamnmış şiiri "Kızamık Agıdı" bu ortamda doğar:" Ben yazdığım konuyu içimde yaşıyor, onu sanatımın değil, hayatımın konusu, anlamı haline getiriyorum. Söyleyip, yazdıklarımla hayatımın gidişini birbirine bağlamak istiyorum... Sanatçı toplumda kendi hayatından sorumlu olacaktır, büyük sözler ederken, şiirlerinde Aın gibi gerçekler parıldarken, kendisi bencil, yararsız bir hayata düşmeyecektir. Kısacası sanatı, sanatçının kendi hayatından fışkırmalıdır." Artık Üniversite'de bulamadığı gerçeğin içerisindedir ve bu ortam onun bilimsel çalışma kavramına en uygun, en verimli kaynaktır. "...Kendimi yetiştirmek, birtakım yeni gerçekler tanımak, kendime yeni güçler toplamak istedim, kısacası Üniversite'ye layık olmak istedim. Bu çabalanmı, bu aşkımı kim anlayabilir? Şimdi kendimi bilim bakımından da, hayat bakımından da öyle dolu hissediyor, kendimde Üniversite için öyle taze güçler buluyorum ki..."Ve çevresinde inandığı anlamda bilimsel araştırmalara girişir. Çevre koşuüarının çocuk sağlığı üzerindeki etkilerini inceleyen çalışmalar, tezler hazırlar. Ama savaş yılları geride kalmış, yabancı hocalar gitmiş, kıvılcım kararmaya başlamıştır. Ülke, o doğruluğundan bir an bile şüphe etmediği Atatürk Cumhuriyeti ilkelerinden, günümüze kadar ulaşacak sapma sürccine girmiştir. Bilim için bilim yanılgısının yerine toplum için bilim ilkesi geçirilememiştir. Anadolu'daki süt çocuklarının hangi etkenlerle ve ne gibi koşullarda öldükleri çok az kişiyi ilgilendirmektedir. Çalışmaları bilim adamı geçinenlerde tedirginlik, hatta kızgınhk yaratır. Bir kasaba hekimi ne cesaretle kutsal alana girmeye kalkmaktadır? Ve kapılar açılmaz. Böylesi belki de iyi olur; bilim için bilim çıkmazlarında dolanıp durmaktan, inançlarına aykırı bir ortamda körelmekten kurtulmuştur. Ülkedeki hekimlik geleneksel ve bireyci bir uygulama ile sürüp giderken, o kendi meslek ortamını kendisi yaratacaktır. Hekimliği bireysel bir uğraş olarak değil, bir toplum hizmeti anlayışıyla sürdUrecek, kimseyi aldatmadan, işini çok severek, mesleğinin tadına vararak ve de sanatçı kişiliği bu tür bir hekimlilikle beslenip olgunlaşarak, yaşantısı ve düşünleri arasında tam bir uyumla, kendi çizdiği yolda yürüyecektir. Ta ki bir kış günü çok sevdiği Kurtuluş Savaşı Ankara'sının kirlenmiş sokaklarında temiz yüreği durana dek... İYİ Kİ GÖRMEDİN... "...Halka inanınca insana kırılmaz, yıkılmaz bir güç ve ivme geliyor. örgüleri bozulmuş bir hastayı bekleyen, onun kalbine, onun yeniden düzelme gücüne, biyolojinin o tanrısal rejenerasyon kudretine umut bağlayan bir hekim gibi, kâh acı ile, kâh merhametle, ama her şeyden önce cesaretle ve insanlara karşı derin bir sevgi ile bu toplumu beklemek, bu toplumun kaderini beklemek ve onun buyük hastahğı nı yok etmek ve asıl iyileşme günlerini düşünmek, bir halk türküsüne benzeyen o güzel iyileşme günlerini düşlemek gerekiyor. Biyoloji okuyunca toplum da biraz daha anlaşılır, dayanılır oluyor. Sevgilerle..." Sevgili Ceyhun ağabey, seni çok özlüyoruz. Ama "iyi ki görmedin" dediğimiz günler de o kadar çok ki! 17 MART 1986 Hekim Ceyhım Atuf Kan§u "Ben yazdığım konuyu içimde yaşıyor, onu sanatımın değil, hayatımın konusu, anlatnı haline getihyorum. Söyleyip yazdıklarımla hayatımın gidişini birbirine bağlamak istiyorum... Sanatçı toplumda kendi hayatından sorumlu olacaktır, büyük sözler ederken, şiirlerinde altın gibi gerçekler parıldarken, kendisi bencil, yararsız bir hayata düşmeyecektir. Kısacası sanatı, sanatçınm kendi hayatından fışkırmalıdır." CCMHURİYETTEV OKURLARA... OKAY GÖNENStlS Gazete Gibi Gazete Dr. ENGİN TONGUÇ 17 Mart 1978'de, sekiz yıl önce bugün yitirdiğimiz Ceyhun Atuf Kansu'nun belirgin özelliklerinden birisi, hekimliği ile sanatçı yanının birbirinden ayrılamamasıdır. Daha doğrusu, bu iki nitelik karşılıklı etkileşimlerle onıın kişiliğini oluşturmuştur. BAŞASISTANLIGI BIRAKTIRAN NEDEN Hekim Kansu deyince, ilk anımsadığım, Turhal Hastanesinde, Uzerine eğildiği mikroskobunda, bana ilk kez gördüğüm sıtma etkenini tanıtışıdır. Savaş yıllannda ülkcmize sığınmış ünlü yabanci hocaların Tıp Fakültemizde yaşattıkları parlak dönemde yetişmiş Kansu'yu, onlardan birinin yanında Başasistan'ken, beklenmedik bir kararla bu ufak Anadolu hastanesinde çalışmaya iten düşünler nelerdi? En iyisi sözü kendisine bırakmak (bu ve sonraki alıntılar 19491950 yıllannda bana yazdığı mektuplardandır): "...Her zaman tatlı bir riiya olarak Üniversite'de çalışmayı, orada bilim ve sanatla kanşık bir öğretim yolu tutmayı, benden sonra gelenlere yurdumun gerçeklerini göstermeyi düşünür dururum. Bu fırsat elime geçmişti belki. Ama bana öyle geliyor ki, kendi kendine meseleler bulamayan, kendi kendine bir yol aramayan insan Üniversite'de dğretici olmamalı. Yani açıkçası şu: Üniversite için bilim yetişmiyor, yetişmeyecek de. Orası için bir hayat macerası yaşamış, içinde yaşadıgı toplumun bir böliim meselelerini ayırdetmiş insanlar gerekir. Ancak bunlar bilimlerine hayat ve hayatlanna bilim katabilirler. Ve ancak bu tür insanlar, gençlige yeni şeyler, gerçek şeyler, kitapların dışında, yaşayan, ama saglam olan şeyleri ögretebilirler ve ancak bilimle hayatın bir amaç için birleşebildigi bir Üniversite'den yeni bir toplumun sesi duyulabilir." Bu düşüncelerle "tekkeyi bekleyen çorbayı içer, ortaçağ sözünün kahramanı olmaktan" vazgeçer ve "kırılmaz, yıkılmaz bir güç ve ivme bulmak üzere", yaşamı boyunca gerçekçi bir inançla bağlandığı "...tüm zamanın ve geleneklerin, aşağılık değerlerin ve hayatı anlamamaktan doğan o sefil boşluğun acılarını çeken ve bir bilinçaltı gibi kayna şan.." halkın arasına dalar. Çevresi yokluk, acı, bilgisizlik ve anlayışsızlıklarla doludur: "...Tam bir toplum doktoru hayatı yasıyorum. Birçok yeni şeyler görüyorum. Salgınlar aldı yürüdü. Tek odalarda oturanlar... Neyi ayırıyorsun, hangi hastayı nereye saklıyorsun? Mikrobu kim biliyor? Maddi koşulların bu aşağılığı karşısında bulaşıcı hastalık kavramı kitaplarda kalıyor. Kapı kapı dolaşıp aşı ya B EVET/HAYIR OKTAY AKBAL İki İlginç Konuda... Devlet Tiyatroları Edebi Kurul Başkanı ve yazar Tarık Buğra'dan bir mektup aldım. Bu mektubun bir eşini de Genel Yayın Müdürümüze yollamış. Bilmem neden böyle yapmış? Yazdıklarına bu sütunda yer vermeyeceğimi mi sanmış? Bunca yıldır tanıdığı bir yazar arkadaşına bu güvensizlik neden? Neyse, Buğra 'Küçük Ağa' romanındaki kahramanın Atatürk1 ün Nutuk'unda adı geçen 'Küçük Ağa' olmadığını bir kez daha belirtmektedir. Diyor kı: "Eğitimini, yöresini, ilişkılerini, özel yaşayışını, düşünce ve gönül yapısını, ayrıntılarıyla belirterek bir portre çizdim ben. önce istanbullu Hoca, sonra da Küçük Ağa lakabını alan bu kişinin adını da verdim: Mehmet Reşit. Bu kişinin, özdeşleştirmekte direndiğiniz sergerde ile serüveninin hiçbir bölümünde en kısa bir paralellik ya da kesişme gösterilemez, çünkü yoktur. Var demek için gerçeği hiçe saymak, o değilse, romanı ve diziyi bilmeyenlerin kafasında Küçük Ağa yazarını bir kara kuşku konusu yapmak kastı vardır. Ben,'başka bir yorum düşünemiyorum, siz ne dersiniz?" Tarık Buğra'yı kırk yıldır tanırım. Sevdiğim öyküler de yazmış bir yazardır. Düşünce yapısını bildiğimi sanıyorum, bu düşüncelere de saygı gösterıyorum. Çünkü açık açık belirtmekten çekinmemiştir bunları. Dediği gibi, Buğra'nın üzerinde 'kara kuşku' yaratmak niyetinde olsam, Tercüman' gazetesinde çıkmış kimi yazılarından yararlanırdım. Ben, düşünce özgürlüğüne saygı duyarım. İlle de benim gibi düşünmesini istemem kimsenin... Kısacası, 'kara kuşku' yaratmak gibi bir hevesim olmadığını söylemek isterim. Sonra da Atatürk'ün Nutuk'unda geçen Küçük Ağa'nın kimliğini yine Atatürk'ün sözleriyle beiırteyim: "7 eylüfde Küçük Ağa vb. denilen birtakım serseriler, Zile civarlarında tekrar faaliyete geçtiler... İbrahim Bey, asilerin tenkiline üç aydan fazla bir zamanda muvaffak olabildi." Buğra, romanındaki kahramanın adını Küçük Ağa değıl de, ne bileyim Minik Ağa, Bodur Ağa, Sarı Ağa, Esmer Ağa vb. bir 'lakap'la ansaydı, bu tartışmalara yer kalmayacaktı. Pek çok tarihçiye sordum, "Küçük Ağa" diye bir başka kişiyi tanıyan, bilen çıkmadı. Ya Buğra'nın düşlediği bir kişidir bu, ya da kimsenin bilmediği, duymadığı herhangi biridir. 'Küçük Ağa'yı bir ulusal kahraman gibi ortaya çıkartan yazarın bu yanlış anlaşılmaya meydan vermemesı, böyle bir yanılgıya düşülebileceğini bilmesi gerekmez miydi? Geçenlerde Kültür Bakanı, toplattığı kitaplarla ilgili bir açıklama yaptı. 1978 yılında Kültür Bakanı olan Kışlalı döneminde de bakanlık yaymlarının toplatıldığını söyledi. Adlar da verdi. Bazı dergilerde de bu konuda suçlayıcı yazılar okudum. Benim de üyesi bulunduğum danışma kurulu, bu kitapların toplatılıp sürümden kaldırılmasını onaylamış. Anımsadığıma göre, Bakanlık Yayınlar Oaire Başkanı, birtakım fersudeleşmiş duvar panolarının ortadan kaldırılmasını önermişti. Ki bunlar MC iktidarının aşırı sağ kanadının isteği üzerine okullara gönderilen panolardı. Ayrıca Atatürk Cumhuriyeti'nin temel ilkelerine karşıt görüşler içeren kitaplar da söz konusuydu. Kışlalı döneminde bakanlıkça sürümü önlenen kitaplar bunlardır. Ben, hiçbir kitabın toplatılmasını, yakılmasını istemem. Ama devlet eliyle bastırılıp yayımlanan kitapların Atatürk'e, Atatürk devrimine, Atatük Cumhuriyeti'nin temel ilkelerine karşıt, hatta düşman bir anlam taşıması, elbette ki onaylanır bir şey değildir. Böyle kitapları özel yayınevierı basarlar, yayımlarlar. Bizler de gerekirse bu kitapları eleştiririz. Ama Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı'nın Atatürk devrimine böylesine ters düşen kitapları yayımlaması hoşgörüyle karşılanmaz Böyle bir kitaptan daha o günlerde, yanı 1976 yılında bu sutunda söz ettiğimi anımsayan çıkar mı bilmem? Bu kıtap Bayan Samiha Ayverdi'nın 'Milli Kültür Meselelerı ve Maarif Davamız'ıdır. Böyle bir kitabın bakanlıkça bastırılmasının yanlışlığını daha o günlerde yazmaktan kaçınmadığım için, Kışlalı döneminde bu tür karşıdevrimci yapıtların devlet eliyle yayımlanmasını, dağıtılmasını doğru bulmamıştım. Size Bayan Ayverdi'nin kitabından birkaç alıntı sunmak isterim: "...arkadan Cumhuriyet yetişti. Ve yer yer art arda ırtıbatını devam ettiren Türklüğü bütünüyle GrekoLatin medeniyeti camiasına mal etmenin seferberliğini açtı. İlk iş, Şark medeniyetinin devam zinciri olan bin yıllık harfini bırakıp Latın harflerini kabul etmekle vetarihe karşı mesuliyetini hiçe sayan tehlikeli bir cesaret ve pervasızlıkla ışe başladı." Kim bu pervasız kişi? Atatürk!... "...çoğu başarısız inkılaplarla vakit kaybedip enerji israf etmek suretiyle memlekete şamıl bir tahsil ve terbiye solüsyon halinde ictimai bünyeye karıştıramadık", "yapmak istediğimiz inkılap bir ilerlemeden ziyade bir iflâs olmuştur. İşte üstümüze yıkılan ve altında kalmakla ezilır olduğumuz hamlelerimizin fiyasko ile neticelenmesi, başı bozuk ve fevri devrim kararlarımızdan ilerı gelmiştır." Atatürk dönemini ve devrimci atılımlarını herkes beğenmeyebilir, hatta yanlış bulabilir. Bu tür düşüncelerı, gazetelerde, dergilerde, kitaplarda kamuoyuna duyurabilir. Buna bir şey demiyorum. Madem ki çoğulcu bir demokrasiden yanayız, bütün bunları doğal karşılamak gerekir. Ama aynı doğal karşılamayı solda, aşırı solda yer alan yayınlara da göstermek gerekmez mi? Denge ancak böyle kurulacaktır. Ama Atatürk devrimine, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel ilkelerine böylesine düşman, böylesine karşıt düşünceler, gorüşlerce dolu kitaplar, devlet parasıyla, Kültür Bakanlığı aracılığıyla basıldı mı, durum değişir. BRITISH CONSULATE GENERAL, İSTANBUL The British Consulate General has a temporary vacancy for six months, from 5 May to 31 October, for a clerk to work in Consular Section. Full details of the job and salary on offer can be collected from the Reception Desk at the British Consulate General, Meşrutiyet Caddesi 34, Tepebaşı betvveen 8.30 and 16.30, Monday to Friday. Applicaions must be received before 28 March. BÜYÜKSEHİR KONUT YAPI KOOPERATIFI Ticaret Sicil No: 216852 164404 Sınırlı Sorumlu Plân ve Proje Yaptırılacak Kooperatılımızce satın alınmış bulunan istanbul / Büyükçekmece, Beylıkduzu Ada Çıftlığı nde 842 parsel sayılı 128 hektarlık arazı üzerinde "Büyükşehır" adı ile yaklaşık 10 000 konutluk çağdaş bir uydukent kurulacaktır 1/25 000 ölçeklı "Büyük Istanbul Nâzım Plânı"nda arazinın 120 hektarlık bölümu 350/Hek yoğunluklu konut alanı, 8 hektarlık bölümu de iş merkezı olarak ayrılmıştır. Toplu konut fonu kredılen ile dış kredılerden de yararlanacağımızdan 17 2 1986 tarıhlı Resmî Gazete'de yayımlanan değışıklıkler de dıkkate alınarak 28 4 1985 tarıhlı Resmî Gazete'de yayımlanmış bulunan "Toplu Konut Kanunu Uygulama Yonetmelığı"nin öngörduğü önızın ve uygunluk belgesı ıçın gerekli proje. harıta, rapor ve belgelerı de kapsamak uzere Bayındırlık ve Iskân Bakanlığı ve Istanbul Buyukşehır Beledıye Başkanhğı Yonetmelıklerıne göre 1/1000 olçeklı ımar plânı. mımarı avan ve altyapı projelerı yaptırılacaktır. Plân, pro|e ve harıtaların en geç 30 Hazıran 1986 gunüne kadar ılgılı tasdık mercııne tasdık ettırılmış ve Kooperatıfımıze teslım edilmış bulunması şarttır. "Buyukşehır" plân ve proje ıhalesıne katılmak ısteyenlerın tanıtıcı bılgıler, referanslarını gosteren belgeler, teklıf mektupları ve sözleşme örneklerı ile bırlıkte en geç 24 Mart 1986 gunune kadar Kooperatıfimıze başvurmaları nca olunur Yonetım Kurulu Istıklâl Cad. Odakule İş Merkezı Kat 7 Beyoğlu Istanbul Yurt ve dünya olaylarını Ingilizce gazeteden izleyiniz ıTurkîstaf Onur yılında okurlarına hizmet eden Türkiye'nin ilk ve tek Ingilizce gazetesi ANKARA : Tunus Cad. 49/7 Kavaklıdere T e l : 28 29 5628 29 57 : IslıklâlCad 7981 Mım Han 429 T e l : 145 47 30 : C.a/ı Bulvarı 57 Saray İş Hanı Kai 71) 708 T e l : 25 52 47 İSTANBUL İZMİR iktisat dergisi TÜRKİYEDE MALİYE ÖĞRETİM1 • Oğuz üyan JAFON MUCİZESİ Sııat Oktar asın üstüne tartışmalar yine bunca sorun arasında öne çıktı, hükümetin tedirginliklerinden kaynaklanan ve hükümetin bir gündem maddesi olarak. "Ekonomimiz neyse, siyasetimiz neyse, futbolumuz neyse basınımız da o" deyip, işin içinden sıyrılmak mümkün. "Halk böyle istiyor, tirajlara baksanıza" demek ya da "Başbakan haklı, basının kendine çekidüzen vermesı için sert yasalar gerekli" diyerek, elmayla armutu karıştırmak da mümkün. Ama bizde de "gazete gibi gazete"/er/n çoğalması için basının içinden de çaba gerekmiyor mu? Okurlar seçme hakları olduğunu farkedince hep "asparagas"/, aynı konu ve kişiler çevresinde dönen basit magazini, en büyük yaratıcılıklara sahne olan lotaryacılığı mı seçecekler. Fransız düşünür Alexis de Tocqueville, "Biri iyi, biri kötü iki haber karşısında seçme hakkı verilmiş olan insan, akıllı bir hayvandır, sonunda heD iyi haberi seçer. El yordamıyla bazı yanlışlar yapabilir, ama sonunda gerçek hep kazanır" diyor. "Gazete gibi gazete'Verin temel ilkeleri çoktan ortaya konmuş, binlerce kez tekrarlanmıştır: Sıyasal, ideolojik güçlerden, mali merkezlerden bağımsız olmak. Haberlerinin doğruluğuyla referans olarak gösterilmek. Yargıda, yorumda bulunmak görevinden kaçınmamak. Temel insani değerleri hiçbir zaman gözardı etmemek. Ünlü Washington Post'un kurucusu E.Meyer, gazetesini kurarken ne düşündüğünü bir mektubunda şöyle anlatıyor: "VVashington Post'un ilk işlevi, gerçeği, ortaya çıkarabildiği ölçüde söylemektir. Bu gazete Amerika'yı ve dünyayı ilgilendiren önemli olaylarda, ortaya çıkarabildiği ölçüde bütün gerçeği söylemeyi taahhüt eder. VVashington Post, özel kişilerin haklarına da saygılıdır. Yazacağı her şey herkes tarafından okunabilir. Sahlplerinin özel çıkarlarının ötesinde, bu gazetenin okurlarına ve herkese karşı ödevleri vardır. VVashington Post, gerçek kaygısıyla, gerektiği zaman kendi maddi çıkarlarından fedakârlık edecektir. Bu gazete özel çıkarlarla hiçbir zaman ittifak yapmayacaktır. Olayları ve siyasal kişileri ele alırken dürüst, özgür ve objektif davranacaktır." Geçtiği aşamalar ve zorluklar içinde, çok boyutlu mücadelelerini ve iç hesaplaşmalarını sürdürürken Le Monde yönetimi de sık sık kendi temel ilkelerini tekrarlar, çalışanlarına sürekli aktarır ye bunların hiçbir zaman gözardı edilmemesini ister. İşte Le Monde yazı işlerinin yönetim sorunlarının tartışıldığı toplantılarının, sonradan karar haline getirilmiş bazı tutanakları: "Le Monde, sorunların ve kaygıların ifade edildiği, yapı ve tutum değişimlerinin derinlemesine tahlil edildiği bir gazete olmalıdır. Gözlerimizin önünde meydana gelen olayların herkese ulaşmasını sağlayan taşıyıcı eleman olmalıdır. (Gördüklerimız, her zaman hoşumuza gitmese de, bazı özel görüşlerimizi gözden geçirmemiz için bizleri zorlasa da...) Gezegenimizi altüst eden olayların işaretleri ve gelişmelerinin günü gününe izlendiği, okunduğu bir gazete olmalıdır Le Monde. Okurlarının, dünyanın siyasal ve ideolojik haritasını yeniden okumalarını sağlamalı, onları geliştirmelidır. Burada da sadece aktarmak yeterli değildir, işlemek, olayın önüne geçmek, farklı yönlerini aydınlatmak, henüz konuşmamış olanları konuşturmak gerekir..." • • Bu hedefler "gazete gibi gazete"n/n bir parçası olmayi '•'• kabullenmiş her gazeteciye de önemli ve ciddi sorumluluklar yüklemektedir: "Bir yazıda ya da bir haberde, ıkincil önemde de olsa, her yanlış, gazetenin tümünü töhmet altında bırakır. Haber ne kadar doğru olursa, okuyucu gazetenin yorumunu da o kadar kolaylıkla kabul eder. Haberin sağlamlığı gazetenin okuyucu nezdindeki prestijinin ve gazetecilerinin, yazarlarının yorum özgürlüğünün güvencesidir." Varsın ülkeyi yönetenler kötü yönetsinler, futbolcular kötü oynasın, ama gazeteciler "gazete gibi gazete'Ver yapsınlar. Çünkü diğerlerini de zorlayacak olanlar bu "gazete gibi gazete"lerdir. TEŞEKKÜR Arkadaşım, sevgili eşim Av. GÜVEN ESEN için Uç buçuk aydan bu yana gösterilen tüm ilgi ve yapılan her şeye ve de yapan; bütün kişi, dost, akraba, arkadaş ve kuruluşlara sonsuz teşekkürler, saygılar. AYLIK DERGİ YANKI DOLUDİZGİN POLİTİKA EŞİ: AYLA ESEN Son Vergi Değişiklikleri VKRGİ YASALARINDAKİ SON DEĞİŞİKLİKLKR Yeııal Öncel, İzzettin Oııdır, Burhaıı fjeııatalar ZİNCİRBOZAN GÜNLERİ Muammer Yaşar Tekin Yayınevi, Ankara Cad. No: 51 Istanbul Tel: 527 69 69 Beklenen kitap çıktı RADYOLOG ve DAHİLİYECİ aranıyor. ÇORLU VATAN HASTANESİ Akıncı Sok. 58 Çorlu Tel: 2965 3147 Cumhuriyet Cad 27/6 TAKSİMİSTANBUL Resepsiyon Sekreteri (İngili/.ee bılmck tcrcilı ncclenidir.) İl^ilcncnlctin I41 16 ^6 37 l»0 H"7 H6 numaralı tclefonlarla Sıı/an ö/merulen randcMi almalan rica olunur. AIANS UITRA REKIAM Ht7MFTI.HRİ A.Ş. CtİNEYT ARCAYÜREK acıklıyor 9 Her cildi bir ola> olan CÜNÇYT ARCAYÜREK Acıklıyor di/ısinın V. kitabı 12 EYLÜLE OOĞRÜ K0ŞAR AOIM 12 EYLÜLE DOĞRU KOŞAR ADIM huıun kimp^ılanlıı Kİ» dahil 2200 lirs \ 1 I N I VI. V k j ı u l ı y c t t a d 4 * , I • lcll <l l(> < • < • J l «I 23 Eski tablolarınız, tuğralı gümüşleriniz ve el yazma eserleriniz için Troy 140 79 36 Altınçağ'a Köpru MIMARUK MUHENDISUK VE SANAT KİTAPLARI 1723 Mart 1986 yapı endüstri merkezi ^ Cumhuriyet Caddesi. 329 Harbıyelstanbul|Tel 147 41 85 (5 Hat) ÜNİVERSİTELİ ARKADAŞ Kultur duzeyıne yakışır PartTıme veya FullTıme ış Adra«:Abdllp*k«IC«d No 2 * GOton Apl. K*l. 1 Dalr*: 3 Tcfvlkly* lıUnbul OngO'ujme 17 1819 Maıl İLHAN "SPEKTRA" laner Tuzun (22 Mart C tesı / Saat 1630) M0DA SİNEMASI KÜLTÜR MERKEZI Fel 337 01 28 ÖSSÖYS Matematik, Fizik 155 46 69 155 55 92 l>l!j MUAYENEHANESİ ALETLERİ SAT1L1KTIR. TAMAMI 800.000 TL. 350 17 13 DOLUDİZGİN POLİTİKA: Susan Türkiyeden konuşanTürkiye'ye * YAZARYeni ufuklara doğru... • Refik Sunol, Murat Sökmenoğlu.Haldun Menteşeoğlu, Mehmet Kocabaş, Turan Altmoğlu, Ahmet Buldanlı ve iskender CenapEge'nin Yazar'la ilgili görüşleri * Mehmet YORGANCIOĞLU: "Sağdaki bölünmenln sebebi Demirel'dir..." SHP'de bitmeyen çekişme... * D S P 1988'e programlı • Necat HAMZAOĞLU: "DSP demokratik solun temsılcisi olacak" Sosyahst Parti ve "kiliseler". * Doğu PERİNÇEK: 'Türkiye, sosyalistlerolmaksızın yapamaz." • A Erdal ATABEK: "Düşunceyi suç saymak çağdaş toplumun yüzkarasıdır." * AİLE PLANLAMASI: "Tek çocuk yok çocuk, çok çocuk dert çocuk" *Saatte 160, gürtde 3840 kişi çoğalıyoruz. • Yaşlılar kıtası Avrupa'da beşikler boş duruyor. • Çin'de dedeler ve nineler patlaması bekleniyor. *Tayyar ALTIKULAÇ: "Gebeliği önleyici tedbir alınması caizdir" * tükenmeden alın!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle