24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 MART 1986 CUMHURİYET/7 Stockholm'den Londra'dan Stuttgart'tan Suikasta rağmen "açık toplum" YAVUZ BAYDAR STOCKHOLM Isveç suikast şokunu hâlâ üstünden atamadı. Olayın duyulmasıyla toplumsal çapta felç olan tsveçlileri gerçeğe çağıran ve kendilerine getiren ilk işaret, yayımlanan bir resim oldu: Palme'yi öldürdüğü söylenen kişinin resmi. Şaşkınlık, ancak bu şahsın doğru ya da yanlış biçimde somutlaşmasından sonra öfkeye, tiksintiye , nefrete ve korkuya dönüşmeye başladı. Olaya baştan inanmak istemeyenler, "demek ki basbakanı öldiirebilecek birisi varmış" diye duşunmeye başladılar. Bu şahıs arandığına göre başbakan gerçekten öldürülmüştü. Insan haklarına saygıh, eşitlikçi ve hakça bir yönetimde doğup büytimüş ve yaşamış olan Isveçliler, Palmtfnin bu şekilde ölümü hak edebileceğini akıllarının ucundan bile geçirmemişlerdi. Ezilenlerden yana olan, insanın en temel hak ve özgürlüklerini uluslararası düzeyde savunan, hepsinden önemlisi, anlaşmazhklasine ve çoğunluktan yana kararlar alınmasına karşı olmadı. Stockholm suikastı, "açık toplum" tartışmasını yeniden gündeme getirdi. Bir yandan katilin araması sürdürülürken, diğer yandan olayın tekrarlanmaması için alınacak önlemler üzerinde durulmaya başlandı. Özgürce tartışmaya ve eleştiriye açık olan lsveç toplumunun "silahlı saldınya da açık olduğu" ileri sürülmeye başlanırken, birçok kişi barışçı bir ülkede polise tanınan haklann daha da arttırılmasının bireysel özgürlüğu kısıtlayacağını, topluma kuşku ve korkuyu yerleştireceğini ve sonunda lsveç'i bir "polis devleti" haline getireceğini savunuyor. Kendilerini ideolojik açıdan işçi sınıfının temsilcisi olarak gören sosyal demokratlar ise, başbakan bile öldürülse, hiçbir şeyin değişmeyeceğini, ülke yöneticilerinin diledikleri biçimde, özgürce, korumasız olarak yaşamayı seçebileceklerini, bu gorüşte sonuna dek kararlı olduklarını belirtiyorlar. Senaryo genellikle aynı. Akşam iş dönüşü, köşe başında sıkıştınlan kadın. Kurbamm elindeki bıçak ya da tabancayla tehdit eden genç bir saldırgan. Bağnşmalar, çağnşmalar, koşuşmalar. RAGIP DURAN LONDRA Scotland Yard'ın açıklamasına göre baskentte, bu yıl iğfal ve iğfal girişimlerinde yüzde 56 oranmda artış kaydedildi. Gün geçmiyor ki televizyon, radyo ve gazete haberlerinde iğfal ya da cinsel icerikli saldırılar ön plana çıkmasın. Haberin yanında d a bir robotportre. Senaryo genellikle aynı. Akşam iş dönüşü, karanlık bir köşede sıkıstırıhyor kadın. Genç saldırgan, elinde bıçak ya da tabancayla tehdit ediyor kurbanı. Bağnşmalar, çağnşmalar, koşuşmalar, sonra da karakol ve hastane. Kan ve gözyaşı. Yuvarlak bir hesapla, tngiltere başkentindeki her 6 kadından biri şimdiye kadar cinsel icerikli saldınlann kurbanı oldu. Saldınlann son zamanlarda yaygınlaşıp yoğunlaşmasının yanı sıra, kadın örgütlerinin konuya eğilmesi, saldın sonrasında resmi makamlara başvuran kurban sayısımn da artmasını sağlıyor. Yoksa utangaçhk, korku gibi ceşitli neden ve engellerle, saldınya uğrayan kadın ya da kızlann tümü olayı polise üetmiyor. Cinsel icerikli saldınlann yanı sıra, geçen yıl içinde Londra'da, sokak ortasında hırsızlık, yankesicilik gibi suçlarda da yüzde 14 oranmda artış var. Londra emniyet müdürü önlent olarak 3 bin takviye polis talep ediyor. Çünkü hırsızhk suçlarında. ahnan yoğun önlemler sayesinde yüzde i l oranında azalma olduğunu hatırlatıyor, ama ırkçı saklınlarda artış yüzde 23. İşçi Partisi'nin egemen olduğu Hackney Belediyesi'nde ise, yerel makamlar, 9 dilde yaptıkları kamuoyu anketinde, cinsel icerikli suçlara karşı sakinlerin önerdiği önlemleri değerlendiriyor. Sakinlerin talepleri arasında, sokaklann daha iyi aydmlatılması ve iğfal suçlulannın daha ağır cezalara çarptınlması bulunuyor. İğfal, erkek şovenizmi kabasabaiığının kara karutı. Kimilerinin yaptığı gibi, olayı sadece işsizlikle açıklamanın doğru olmadığı açık. Saldırganlar arasında iş güç sahibi, evli barklı insanlar da var. Dahası, sosyoekonomik ve psikolojik gerekçeleri kasabalı aydmca sıralayıp, iğfal olayını, uygarhk düzeyi ile acıklamaya, biraz da aklamaya çalışanlar var ya, onlar New York'ta her 6 kadından birinin saldınya uğramasını nasıl açıklar? Dünyaya ancak bilmem nereleriyle bakabilen erkek egemenliği taraftarlarının, tüm bu çarpıkhklar yetmiyormuş gibi, bazen "kadınlann tahrikkâr tutumunu" iğfallerin nedeni olarak gösterdikleri vakidir. Gül gibi yürekleri jiletleyen, en yumuşak duyumsamalan bombalayan iğfal, bana kalırsa, kimilerinın hâlâ bir yerlerinde kalan Pol Potlar'ın korkunç çirkinlikte su yüzüne çıkması. Siyasetten eğitime, fıkir hayatından günlük yaşama kadar her alanda, başta erkek ler (çünkü onlann cinsdaşlan suçlu), tüm insanlar şiddet dürtükrini frenlemedikçe, korkanm kadmlar, kızlar, haklar, görevler, kitaplar, fikirler ve insanlar daha çok iğfal edilecek! Cinsel terör Müzelerde ne tüketilir? AHMET ARPAD STUTTGART Saat 9.58... Kar yağıyor. Isı, sıfınn altında yedi derece. Kimse konuşmuyor. Yirmi, yirmi beş kişi varlar. Nefes alırken ağızlardan buhar çıkıyor. Gözler giriş kapısında. Stuttgart Devlet Sanat Galerisi'nin önündeyiz. Saat 10... Yaşlı bir adam kapıyı açıyor. insanlar sıcak fuayeyi dolduruyor. Perulu ressamla yazar eşi, sabah ilk trenle Münih'ten gelmiş. Galeride bu günlerde sergilenen "20. Yüzyılda Alman Sanatı"nı görebilmek için. Uzak bir kasabada doktorluk yapan bir başkası da erkenden kalkıp eşiyle beraber Stuttgart'ın yolunu tutmuş. Kalabalık, galeriyi doldurmadan bir şeyleT görebilsinler diye. Girişte duran yaşlı adamın elindeki sayaç, beş dakikada 132 kişinin girdiğini gösteriyor. Çeşitli insanlar geliyor. Gençler, yaşhlar. Aynı anda birkaç cadde ötede Linden Muzesi'nin gjrişi boş. Kuzey ve Güney Amerika'dan, Afrika ve Orta Asya'dan getirilmiş heykeller, figürler ve maskeler, bomboş salonlarda birbirlerine bakıp duruyor. Biraz sonra öğrenciler ve yaşlüar gelecek. "Ögleden sonra da işten çıkanlar gelir", diyor aşağıda gezinen müze müdürü Johann, "Eve gitmeden bir şeyİer görebimek için." Çok eski ve zengin kültürlerin bu değerli ömeklerini ayaküstü şöyle bir görmek yazık değil mi? Bu müzeyi, pazar günleri çocukları ile gelen ana babalar dolduruyor. Devlet Sanat Galerisi'ne oranla daha az ziyaretçi çeken bu iki müzeden Linden Etnoloji Müzesi'ni, açıldığı Temmuz 1985'ten bugüne 175 bin, üç aylık Tabiat Bilimleri Müzesi'ni de kapılannı açtığından bugüne 100 bin kişi gezmiş. Ünlü Ingiliz mimarı Stirling'in eseri olan Devlet Sanat Galerisi ise bütün rekorlan kırmakta. İki buçuk milyon insan, Mart 1984'ten günümüze büyük ve aydınlık salonlardaki değerli ve ilginç sanat eserlerini hayranlıkla seyretmiş. Girişteki yaşlı adam, "Geçtigimiz 9 şubatı unutamam," diyor. Bir günde 11500 kişi. Her saniyede, "kiiltüre a ç " bir insan, camlı kapılardan geçmiş! Müzeler... Almanların büyük aşkı! Almanya müze dolu. İki binin üzerinde. Istatistiklere inanılırsa, her yıl 60 milyon insan müzelere gidiyor. İçinde yaşadığımız yuzyıldaki büvük felaketlere karşın Almanlar müzelerini korumuş. Müzelere niçin bu kadar bağlı olduklannı belki şöyle açıklayabiliriz. Almanya, 17. yüzyıldan bu yana, başka toplumların düşünce ve inançlarında, şarkı ve şiirlerinde ne soylemek, ne anlatmak istediğini öğrenmeye çalışan insanlar ülkesi olarak bilinir. Onlann bu eğilimi ve biiinmeyene olan merakı, Almanya'yı bir müzeler ülkesi yapmıştır. Müzeler, Almanlar için, üzerinde bizlerin yaşadığı bu dünyanın bir aynasıdır. Batı Avrupa'ya özgü "açık toplum"un en ileri örneklerinden biri olan îsveç, Olof Palme suikastına, açık topluma yöneltilen bu en ağır saldınya karşın, "açık toplum" olma özelliğinden ödün vermemeye, şiddete şiddetle karşı koymamanın yollanm bulmaya çalışıyor. rın ve savaşlann ortadan kalkması ve barışın yerleşmesi için uğraşan bir insan nasıl öldürülebilirdi? Ama olan olmuştu. Keskin zekâsı, ince nükteleri ve sıcak kişiliği ile tanınan, güleryüzlü Başbakan Olof Palme'yi artık hiçbir güç geri getiremeyecekti. Isveç, Kral 3. Gustav'm Stockholm Operası'ndaki maskeli baloda muhalifler tarafından öldürülmesinden yaklaşık 200 yıl sonra, ilk kez siyasi bir suikasta sahne oluyordu. 1986 yüırun şubat ayını marta bağlayan gece durum, 1792 yılına göre çok farklıydı. Olof Palme'nin kurşunlanmasıyla birlikte, "açık toplum" belki de bir daha hiç kapanmayacak derin bir yara alıyordu. Batı Avrupa'ya özgü "açık toplum"lann en ileri örneklerinden biri olan lsveç"ie vatandaş karar mekanizmasına demokratik koşullar alunda katılabiliyor, kararlan ve bürokratik işlemleri hiçbir engele rastlamadan denetleyebiliyor, düşüncesini dilerse tek başına, dilerse örgütler aracılığı ile dile getirebiliyor. Basın, hiçbir formaliteye gerek duymaksızın rahatça başba Stockholm suikasti "açık toplum" tartışmastnı yeniden gündeme getirdi. Bazıları lsveç toplumunun "silahlı saldınya da açık olduğu" savını ileri sürerken, birçok kişi, polise tanınan haklann arttırılmasının bireysel özgürlüğu kısıtlayacağım savunuyor. Suikast dış dünyada lsveç'in guvenlik açısından düşük not almasına yol açtı. Öteden beri kendilerini pek önemsemeyen mütevazı lsveçli yöneticiler açısından bakıldığında, bu doğru. Ancak, buradaki yabancı temsilcilikler ve diplomatlar, özelİikle Federal Alman Büyükelçiliği'nin 1975'te basılmasından sonra sıkı biçimde korunuyor. Iki yıldır sürmekte olan Stockholm Guvenlik ve lşbirliği KonfeŞAŞKINLIK VE KEDER hveç'in Sosyal Demokrat Basbakanı Olof Palme'nin ransı çevresindeki guvenlik önlemleri öybir gece yansı, sokak ortasında vurulmasını, Isveçli önce algüayamadı. tki yuzyıl önle katı ki, binaya girmek için dört kadeceki Kral Gustav suikastından bu yana, lsveç, hiçbir siyasal cinayete tanık olmamışmeli polis kontrolünden geçmek gerekitı. Üstelik başbakanı, kendisine sıradan bir insan kadaryakın hissediyordu. Bu yüzden, yor. onun vurulması, düşünebileceği olumsuzluklann belki de en sonuncusuydu. Ama bu Ama lsveç'in planlı bir tedhiş harekeşaşkınlık yerini giderek kedere ve öfkeye bıraktı. (Fotoğraf: REUTER) tine karşı Avrupa'nın en hazırlıksız ülkelerinden biri olduğu muhakkak. Olof Palkanın kapısına dayanabiliyor, resmi mareç, gelişen teknoloji ve büyüyen bürok me'nin sokak ortasında öldürülmesi. kakamlardaki dosyaları hiçbir izne gerek rasi ile bazı olumsuz sonuçlara yol açtı. tilin, yakalanmak bir yana hâlâ belirleneduymadan inceleyebiliyor ve yönetimi Ve, bireylerin bilgisayarlar ve istatistik meyişi, birçok kişinin haklı bir korku duyeleştirme özgürlüğünü sonuna dek kullamerkezleri aracılığıyla kontrol altına alın masına yol açıyor. nabiliyor. Nazizmden anarşizme kadar Dünya, Palme suikastı ile "açık topdığı ve temel bireysel değerlerin tehlikeher çeşit ideolojinin rahatça nefes aldığı de olduğu tartışmaları yapıldı bir süre ön lum"a düşmanlığın en şiddetli örneğini bir "açık toplum" yaratmış, lsveç sosyal ce. Ama "açık toplum", bu tartışmaların yaşadı. Sarsılan lsveç, şimdi şiddete şiddemokrasisi. Elbette ki bu toplumsal süyapılmasına, kamuoyunun yönlendirilme detle karşı koymamanın yollarını anyor. Strasbourg'dan BrükseVden Avrupa Sarayı'nda "Ilerici "AIDS" tarüşddı " gerici muz ..r yasi. Nikaragua hükümetinin Birleşmiş Milletler'de Afganistan'ı işgalini destekler mahiyette oy kullanması, olağanüstü hal ilan ederek demokratik hak ve özgurlükleri kısıtlaması, ihtilalin kendi çocuklarını yemesi, isyan yıllannın değerlerine sadık militanlarda "ilerici muzlar"ın "ilericiliği" konusunda soru işaretleri uyandırıyor. Alternatif mağazalarda Nikaragua muzlarının satıhp satılmayacağı, Francis'in "ilerici muz" ithal edip etmeyeceği ideolojik tartışmalara yol açıyor. Üstelik, bu tartışmalardan dolayı, universitedeki solcu mitinglerdeki, pasifist bayramlardaki satışlar da düşuyor. Doğrusu ben muzu severim. "Gerici"sini de yerim, tadı ve rayihası yerindeyse "ilerici"sini de yerim. Şartlandığım da doğru"dur. Bilumum muzır ve müstehcen neşriyatın ima yollu muz imajlannı çok beğendiğimden, reklamdaki "Chiquita" marka muzu ısıran fettan kızı da severim ve bu yüzden de, tuketici olarak bilinç altından genel temayülüm "gericimuzlar'agider. İsyan yılarından ve teksir manivelası dondurdüğum gecelerden oğrenemediğim, "ilerici muzlar"ın neden "gerici muzlar" gibi albenili olamadığı. Sorunun hâlâ tevabını arıyorum ve tadı ve ra>ı hası yerinde butun muzlan afıyetle yiyorum. Hollanda 'da çalışan Tiirk işçileri, ilk kez bir yerel seçimde oy kullanacak, sorunlarını daha iyi duyurmanm, bu sorunlara bir an önce çözüm bulmamn umuduyla, tercihlerini ortaya koyacaklar. Amsterdcun'dan Reagan'ın Sandinista yönetimine uyguladığı ekonomik ambargo, dünya muz piyasasını ikiye böldü: "Alternatif dükkân"larda pazarlanan, Bu AIDS, pek iyi bir şey değil, ama şimdi o da olmasaydı, Avrupa Parlamentosu'nun toplantılan "militan satış"larla tüketilmeye çalışılan Nikaragua'nın "ilerici muz"ları ve Amehkan "pek çekilir cinsten" değildi. AIDS tarîışüdı ve şimdi herkes memnun. Gazetecilere "haber çıktı", "United Brands" firmasınm "Chiquita" damgalı izleyicilerin "canları sıkılmadı", parlamenterler ise "gerici muz"ları. tartışıp rahatladüar. öyleyse bize ne oluyor, değil tilen Nikaragua muzlarının altımi? HADİ ULUENGİN OSMAN ATAMAN STRASBOURG Kimi zaman böyle olur, ama bunu izleyiciler ne bilsin? İçinde sürekli yaşayan insanlar, olaylann akışını bilenler bile şaştıktan sonra "Uk kez parlamento izlemey e " , sinemaya gitmiş olmanın psikolojisi ile "esdeger duygularia" gelenler nasıl bilsin? Sinema mı parlamento mu, diye birbirlerine niye sormasınlar? Ve hatta daha da ileri gidip, seyrettiklerinin trajedi, raelodram ya da komedi mi olduğunu birbirlerine sormasınlar? Sorsunlar, sorsunlar... tnsanlar bir kere haklı. Sinemaya değil parlamentoya gitmek istemiş, onca "tuhaf" önlemi aşıp, parlamenterlerini seyredebilmenin "sosyeteMği" içinde izleyici tribününe kurulmuşlar. Dinleyecekler, dinleyecekler. Tamam da, tartışılacak konu " A I D S " olmasın mı? Ne var değil mi? Olsun olsun... Avrupa Parlamentosu, Ortak Pazar'ın karar organı ya da " e n azıtıdan" kararlarını "tescil" organıdır. Yıhn belli "zaman dilimlerinde" 500'e yakın parlamenter biraraya gelir, kimi zaman Avrupa Ekonomik Topluluğu'na üye ülkelerdeki "kâgıt tnendil" tuketiminin azlığinı "dert ediair." Bu tabii ki önemli bir konudur ve "görüşmeyi" gerektirir. Ancak hal böyle iken Meclis salonunun içı boş. parlamenter meclisi ve kulisi doludur. Hal boyle iken bardaki şişeler " b o ş " ya da "boşalmaya eğilimli" ellerdeki kadehler " d o l u " ve sürekli "doldurulma>a eğilimlidir." Avrupa Parlamenıosu böyle iken gazetecilerin farklıhk taşıdığını düşünmek de yersizdir. Gazeteciler çok şanssızdır. Haber "yazmak gerekmektedir ancak, "haber olma değeri taşıyan" hiçbir şey yoktur. Barlar vardır, içki çeşitleri çoktur, onlar da "barda haber kovalar." Eğer bulurlarsa gider, "hafif çakırke>ir' halleriyle "gazetelerine yetiştirirler." Bir görev günü daha "atlatılmış", bu arada içlerinden bazıları, diğer bazılarınca "atlatılmıştır." Avrupa Parlamentosu'nun memur ve memure " t a k ı m ı " , "göçebedir." Kâh yolları Strasbourg'a, kâh Lüksemburg'a, kâh Brüksel'e çıkar; hiç o laftaki gibi "yollan Roma'ya" çıkmaz. Tonlarca kâğıt doküman, uzunluklarca yolculukjar, sonsuzlukça yorgunluklar onlar içindir. Genellikle "dişilikleri fazla", üçbeş dil konuşur cinstendirler. Acayip boyutiarda binanın "tarifsiz sıkıntılannı" yaşarlar Strasbourg'ta tekrar başka "bir mekâna". "başka sıkıntılara" doğru yola çıkarlar. Işin " a c ı a " , onlara "bar % " yoktur. Avrupa Konseyi'nin binası olmasına karşın, toplantı sıralarında Avrupalı parlamenterlere özellikle de " A I D S " konuşabilsinler diye sunulmuş olması "muhtemel", "Avrmpa Sarayı" namıyla maruf bina, bir başka "boynn bokttk"tür. Toplaniı dönemlerinde mecburi olarak "Strasbourg >ollannı tutan" Avrupa halkının temsilcileri çok " ü g i n ç " işler peşindedirler. Arada AIDS konuşup tartışırlar, ancak asıl yaşarnları "Meclis çıkışı başlar." Kendilerine tahsis edilen odalarda kalırlar, ancak otelde kalrruş gibi yaparak harcırahlannı almayı " u n u t m a z " . boylece de hafiften "köşe olurlar." Sonra, Avrupa halkını temsil etmenin getird.iğj diğer avantajları "gözardı" etmemeli... Aslında şimdi " A I D S " nasıl gündeme geldi, konusu da çok ilginç. Basın konusuzluktan "yakıııır", meclis "rutin işler" yapatken birden beliren "sözlü s o n ı " , "AIDS"i parlamentonun gündeminde ilk sıraya çıkardı. Bu AIDS pek iyi bir şey değil, ama şimdi o da olmasaydı, A\ rupa Parlamentosu'nun toplantılan "pek çekilir cinsten değildi", "pek venilir, yutulur cinsten" değildi. Şimdi gazeteciler memnun: "Haber çıktı." Parlamenterler memnun: Siyasi yatmm endişesinden uzak, lartışıp "boşaldılar." İzleyiciler memnun: "Canları sıkılmadı." Herkes "alan da memnun, veren de memnun havası içindeyken" bize de ne oluyor değil mi? BRÜKSEL Bilumum muzır ve müstehcen neşriyatta yer alarak, edepsiz, arsız ve hayasız şeyler çağrıştıran imajlan ar, edep, haya, namus ve ahlâk uğruna bir kenara bıraksak da, muz hakkında çok şey söyleyebiliriz. Muzun, besleyici değeri yüksek subtropikal ve tropikal bir yemiş olduğunu, aydınhk çocukluk manavlarından alınmış Anamur muzlannın kokularının hiç unutulmadığıru, eski İstanbul seyyar satıcılannın hevenkleri kâğıda sararak tartıda hile yaptıklarını, Brüksel'de yaşayan Emirdağlı Turkler'in Brüksel'e gelmeden önce hiç muz görmediklerini ve bu yuzden de kendi aralarında muza "banane" diyerek Fransızca haznelerini genişlettiklerini, Afrika'da tavası yenilen azman cins bir muzun bulunduğunu, Batı Avrupa'da muzun en haraâlem ve ucuz mey\e olduğunu ve de artık, Nikaragua muzları sayesinde muzun "ilerici" ve "gerici" olmak üzere iki kategoriye ayrıldığını anlatabiliriz. İsyan yıllannda benim Francis diye bir arkadaşım vardı. Geceleri beraber teksir manivelası döndurür, yorulur ve çok sigara içilen kahvelerde isyana dair konuşurduk. Francis şimdi buyuk babasının işini devrahnış ve muz ticareti yapıyor. Francis, isyan yıllannın subjektif ahlak ve dürüstlük ölçülerine sadık kaldığını iddia ediyor ve Nikaragua'dan muz ithal ediyor. Nikaragua muzlarının ozelliği "ilerici muzlar" olması. Reagan1 ın 1985 mayısında Managua'ya ekonomik ambargo koyarak ABD pazarını Sandinist muzlara kapatmasından sonra, Belçika'da, isyan yıllannın değerlerıne sadık kalanlar kolları sıv'amış. Francis'in sahibi bulunduğu şırket Nikaragua'dan muz alı>or ve ardından butun Avrupa'da pazarlıyor. Belçika'da satılan ilerici muzların bir bölümü normal dağıtım yollanyla, bir bolumu de "alternatif dükkân" adı \erilen ve isyan yıllannın değerleı ıne sadık kalanlar tarafından işletılen mağazalarda piyasaya arz ediliyor. Bu arada, universitede, solcu mitinglerde, pasifist bayramlarda "Üçüncıi dunyacı" militanlar da "ilerici muz" satıyorlar. "Alternatif dükkânlar'da ve militan satışlarda, Belçika'da tuke "İşçiler, örgütlenin..." HALÛK BAKIR AMSTERDAM Yabancılann da ilk kez olarak katılacakları 19 mart yerel seçimleri yaklaşırken, partilerin kampanya faaliyetleri alabildiğine yoğunlaştı. Parti liderleri ve hatta başbakan, televizyonda Turkçe ve diğer dillerde çağrılar yapıyor, basında yabancı adaylarla Hollandalı pani ileri gelenlerinin yan yana, boy boy resimleri çıkıyor. Geçenlerde Zaanstad Belediye binasında yabancılara yonelik bir toplantı yapıldı. En kalabalık grubu oluşturan Turkler'e Belediye Meclisi salonu ayrılmıştı. Parti yetkilileri sırayla gelip seçim programlarını anlattılar. Bir çevirmen, konuşmaları Turkçe olarak aktardı. Gurbetçiler her renkten siyasi goruşleri sabırla, sessiz sedasız dinlediler. En son olarak sıra yaşlı bir komunist adaya geldi. Komünist aday konuşmasına Sovyetler'e övgüyle başladı, "Sovyetler Birliği dünya barısının koruyucusudur" dedi. Gorüşlerini anlattı, gurbetçilerden destek istedi. Çevirmenin, konuşmanın bazı bölumlerinde kızarması. kimi sozcükleri soylemeye dilinin varmaması. iki dili de iyi anlayanların gulumsemelerine yol açtı. Olacak iş miydi? Yaşlı komunist, iki adım ötesinde oturan, yaşını başını almış, ak sakallı >Tjrttaşlarımızın gözlerinin içine baka baka Marks diyor, Lenin diyor, "komiinizm propagandası" yapıyordu. Konuşmayı dinleyen yaşlı bir gurbetçi, sonradan tepkisini şöyle belirtecekti: "Burada adet böyle, varsın gonuşsun. Ben oyumu virmedikten kelli zarar itmez..." Komünist aday, Türk gurbetçilere, Hollandalı emekçilerle el ele verip örgutlenmelerini, kapitalist işverene karşı haklarını aramalarını öğutlerken, birkaç ay önce duyduğumuz başka bir konuşmayı ammsadık. Aradaki benzerlik çarpıcı olduğu kadar, çelişkili bir durumu da ortaya çıkarıyordu. Konuşma. Lahey'deki Hollanda Diyanet Vakfın'nca yapılmıştı. Orada da dinleyenlerin çoğu yaşlı başlı, sakallı yurttaşlardı. Ancak konuşmayı yapan, Çalışma ve Sosyal Guvenlik Bakanı Mustafa Kalemli'den başkası değildi. Gurbetçilere, Hollanda Belediye Meclisi seçimlerinde mutlaka oy kullanmalarını söylüyor, özetle şoyle öğüt veriyordu: " G ü ç birliği yapın, derneklerinizi birleştirin. Sosyal haklannızı elde etmek için örgütlenin..." da biri pazarlanıyor. Ne var ki, "ilerici muzlar"ın "gerici muzlar"a kıyasla dezavantajları mevcut. Bir kere, Nikaragua muzlarının albenisi eksik. Dünya muz ticaretini tekelinde tutan Amerikan "United Brands" şirketinin "Chiquita" marka muzlarla Avrupa'da yarattığı imaj, "ilerici muzlar"ın dış görünümüyle bağdaşmıyor. Her milletten Avrupalı muzu, once gozleriyle^adıyor "Gerici muz" prototipi, yirmiyırmi beş santimetre boyıında, bir ornek ve sapsarı renkte. Üzerinde de lacıvert "Chiquita" etiketi var. United Brands1 ın bu imajı yaratmak için son on yılda harcadığı reklarn gideri 100 milyon dolar. Rayıhası aynı olsa da, tadında bir farklılık bulunmasa da, ortalama Avrupalı tuketici manav tezgahına geldiğinde, görunümü prototipe uymayan "ilerici muz"u değil, reklamdaki fettan kızın ısırdığı "gerici muz"u tercih ediyor. Obur dezavantaj biraz daha si belgeli VOLKAN ISI TUĞLASI Yönefme/ı'ğe uygundur. Hesaplara uygundur Volkan Isı Tuğlası. Baymdırlık ve Iskan BaKanlığı yonetmehk esaslanna uyçundur. TS 4377'ye göre uretılen "W" sınıfı tuğladır Isınma tesısatında. yakıtta,harçta, ışçilıkteekonomiktır Fıre verrnez. sevkıyatta bekîeimez Kolay örulür, her yapıda kullanılır. VOLKAN ISI TUĞLASI "Yüksek Isı Yalıtımı Sağlar" A=0,18 VOLKAN TOPRİK &ANAVİ VE TİCARET A.Ş. Merhe: KaDaıaş Selustu No 39 Kat 2 FmdıKlılslatıbul Te: 14502331450234 '45 6407 Fabrıka Londra Asial'ı Karaalı Çeşmesı Mevkıı Sıdvnlstanbul Teı 1599 Fabrıka KumbaçTeti'dag Te 1432 Kumbag 27 Barbaros 4i
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle