18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 14 MART 1986 Aybar, 193Vde Atina'da Inönü'nün talimatına rağmen koşmayınca taraf tutan Yunanlı starter değişîirildi tnönü 40 yıl sonra sordu: Atina'da neden koşmadm? r: 6 U. MUMCU Sayın Aybar, burada ilginç bir konu geliyor aklı' ma. SDP, girebildigi ilk ve son secimde diger sosyalist partilerden * hepsinden fazia oy aldı. Bu olguyu nasıl değerlendirirsiniz? Mehmet Ali Aybar Anlatıyor Bitmeyen Koşu Uğur Mumcu sordu, Aybar yanıtladı yarışiannda söz sahıbiydik. Balkan Oyunlan'nda, Bulgarlar, Rumenler, Yugoslavlar, Yunanlılar ve Arnavutlarla yanşırdık. Yunanlılar dışında hepsıni geçerdik. Çıkış hakemi Yunanlıydı. Yurttaşlannın erken çıkışlarına göz yumardı. Burhan Felek Federasyon Başkanı idı. Söz verirdi bize: "Degiştirecegim Yunanlı hakemi" derdi. Ama değişmezdi. Baktık ki değişmıyor. Bız de yarışlara katılmıyoruz dedik. Yıl 1931. Ismet Paşa da Venizelos'un davetlisi olarak Atina'da. Yarışları izleyecek. Gazeteler "Semih'le Mehmet Ali yarışlara katılmıyor" diye yazıyor. tsmet Paşa Burhan Felek beyi çağırmış, "Çocuklann gözlerinden operim, koşsunlar" demiş. O da Paşa'nın bu yumuşak buyruğunu bıze ıletci. "Starter degişmezse koşmayacagız" dedik. Başbakan koşsunlar dıyebilir. Onun bildiği bir iş değil bu. Bir yıl bu yanş için hazırlandık. Gene emeklerimiz boşa gıdecek. Karanmız kesin, koşmuyoruz dedik, Semih'le. Ve ertesi yarışlara katılmadık. Tribunlerde paşanın tepkisi ne oldu? Bilmiyorum. Bizim gazeteler kıyamet kopardı: "Bayrak için koşmadılar.." diye. Neredeyse, vatan hainı dıyeceklerdı. Boykot cezası aldık. Ama, starteri de sonunda değıştirdık. Oyunların son iki gunu yanşlara katıldık: 200 metre seçmelerinde Balkan rekoru yaptık. Finalde ikinci olduk. Ve 4x100 bayrakta hem birinci olduk. hem rekor yaptık. Yıllar sonra bır karşıiaşmamızda da Inönü bana şu şaşırtıcı soruyu sormuştu: "Atina'da neden koşmadıydın?" Aradan kırk yıb aşkın bir zaman geçmiş. Dahası var: Yanşlara katılmayan koşucu Mehmet Ali ile, Aybar'ın aynı kişi olduğunu, tutalım ki birileri söyledi Paşa'ya. Ama beni asıl şaşırtan, hatta dehşete düşüren, Paşa'nın kırk yıl sonra da olsa, bir buyruğuna karşı çıkılmış olmasının hesabını sormasıydı... ' U. MUMCU Kaç kez milli oldunuz hatırlıyor musunuz? AYBAR Hiç hatırlamıyorum yani. Sonradan böyle şey yapılmazdı, her yıl işte Balkan oyunlarına katılırdık. 1928'de Amsterdam'da 100 ve 4x100 koştum; milli takıma seçilmiştim. Spor yaşantım özetle bu. Ama sporu hiç bırakmadım. Bisiklete binerim, su altı balıkçılığı yaparım, yürürum, yakın zamana kadar. Yani hareketli yaşıyorum. Halk en çetin meseleleri anlayabüir AYBAR 1978 yılında yapılan seçimlerde TV'de "Bağımsız ' Türkiye Sosyalizmi" anlatıldı. Geçenlerde benim yaptığım konuş" ma metni elime geçti. Bizim sosyalizmımizi anlatıyor ve diyorum ki, "Bana kulak verin kardeşler, emekçiler, sosyalizmi size bir umacı gibi tanıttılar. sosyalizm oyle degil. Bizim sosyalizmimiz seninle olmak, senin yararına çalışmak. Bİ7 şunu yapacagız, bunu yapacagız, ama seninle birlikte yapacagız, sen oylayacaksın bunu" yani . demin plan uzerine söylediklerimi anlatıyorum. Arkadaşlanm da bu doğrultuda konuşmuşlardı. Zannediyorum. Elbet bunun etkisi oldu. Üstelik öteki sol partiler kendi felsefeleri ve örgütlenme biçimleri doğrultusunda konuşmalar yaptüar. Halkımızın herhalde dikkatinden kaçmadı, öbur partilere oranla daha çok oy aldık. Halkımız anladı; anhyor, tüm dünyada halk böyledir. Kendisinin anla Tmm bağımstzltk: Ekonomide, siyasette, maliyede, askerlikte, kültürde, ideolojide tam bağımsızlık. Bu da Atatürk'ün tam bağımsızlık anlayışının tammıdır. SDP'nin bağımsızlık anlayışı da böyleydi. örgüt sorununda SDP, TÎP'e göre bir iki adım öne geçmişti. TtP'te örgütlenme sorunu SDP'de olduğu kadar açık seçikformüle edilmemişti. SDP'nin tüzüğunde, yatay örgütlenmenin ilk örnekleri verilmişti. yacağı şekilde seslenilirse, halk en çetin politik ve ekonomık meseleleri bile anhyor, bunu abartarak söylemiyorum. Şu kadar yıllık deneyimim var, köyleri dolaştım. tşçilerle, sendikacılarla sade insanlarla, konuştum tartıştım. Halk en çetin meseleleri anhyor yeter ki siz ona anlatmak zahmetine katlanın ve sorunlan onun anlayabileceği biçimde dile getirin... Inönü degişik rollerle karşımıza çıktı U. MUMCU Tek parti döneminde universiteden çıkartıldınız, hapis yattınız. Sonradan fnonu ile sekiz yıl Mecliste birlikte bulundunuz. Nasıl degerlendirnorsunuz tnönü'yü? AYBAR Inönu değerli bir devlet adamı idi. Gerçekçi, ciddi bir politikacı. Kendisinı tanıdığım yıllarda esprili, sempatik, yaşlı bir muhalefet lideri idi. Ama Paşa'nın, uzun siyasal yaşamında hiç de sempatik olmadığı donemler de vardır. Milli Şef tnönü, Beyaz Treni ile bozkırlardan geçerken, onu suskun insanlar boş gözlerle izlerdi. Ve Sansaryan Hanı'ndaki "tabutluklardan", sanki iniltiler duyulurdu her lstanbul'a gelişinde. SDP yatay örgtitlenmenin ilk örneklerini verdi U. MUMCU Efendim isterseniz bir <Je gelecekle ilgili bir soruyu soralım. AYBAR tzin verirseniz bizim bağımsızlık anlayışımızı da kısaca acıklamak istiyorum. Yani ekonomide, siyasette, maliyede, askerlikte, kültürde, ideolojide tam bağımsızlık. Bu da Atatürk'ün tam bağımsızlık anlayışıdır, tammıdır. Sosyalist Devrim Partisi'nin bağımsızlık anlayışı da budur. Gerek TtP, gerek SDP için, amaç, aşağıdan yukarı bir hareket yaratmaktı. Halkın, emekçilerin söz ve karar sahibi olmasıydı, söz konusuydu. örgüt sorununda TlP'e oranla SDP bir ikı adım daha ileri geçmişti. TlP'te örgutlenme sorunu, SDP'de olduğu kadar açık seçik formüle edilmemişti. SDP'nin tüzüğunde aşağıdan yukarı örgütlenmenin yatay örgütlenmenin ilk örnekleri verilmiştir. U. MUMCU Yoneticileri de iist üste seçilemiyordu galiba. AYBAR Evet, hiçbir yöneticisı partinin merkezden ilçe yönetkisine kadar tum kademelerde, hiçbir yöneticisi iki kez ust üste aday olamazdı. Elbet deneyimli yönetici sıkıntısı çekilen dönemlerde bunun sakıncaları vardır. Ama halkla yönetimin butunleşmesi bakımından rotasyonun yararlan ağır basar. Başka on sene yaşamış hiçbir sosyalist parti yoktur. U. MUMCU Sayın A>bar, yann ile ilgili bir degerlendirme >apalım. Söyleşimizin son bölümiine dilerseniz, bu konuyu getirelim. Türkiye kapitalizmle kalkınamaz, ilerleyemez mi ki, kurtuluş yolu sosyalizmdir, diyorsunuz. Kapitalizmle neden olmaz diye düşünenler hemen hemen çoğunlukta. Aynca Türkiye'de bugün sosyalist bir parti kurulabilir mi? Bunun yasal olanağı var mı? Kurulma şansı var mı? AYBAR Kapitalizmle bir çıkış yolu bulmayacağımızı, tarihimiz iki kez kanıtlamıştır. Geçen yuzyıhn başlarında, Avrupa'nın kapitalist devletlerı ıle ticaret anlaşmaları imzalanana dek, Osmanlı devletinin dış ticaretı dengelıydi. O tarıhten sonra dış ticaret dengesinde gittikçe buyuyen açıklar ortaya çıktı. Avrupa malları yerlı elsanatların uretimini iflas ettirmiş, hazine İ gelirleri duşmuştu. Devletin paraya olan gereksinımini Galata sarf rafları artık karşılayamıyordu. Kırım Savaşı da çıkınca, paraya duSyulan gereksinim daha da arttı. Ve bu kez devlet Avrupa sermaye Lçevrelerinden borç almaya başladı. Bir sure sonra borçlarını odeyeimez hale duştu. tflasın eşiğinde idi. Kimi vergiler borçlara karşılık gösterildi. Ve bu vergılerı kendi memurları ile toplayan Duyunu Umumiye ldaresi kuruldu. Yani devlet içinde devlet. Bir yandan da yeniden borçlanılıyordu. Ve Alman emperyalistlerinin önderliğin*"de girilen Birinci Dunya Savaşı, Osmanlı Devleti'nin sonu oldu. A YBAR'INSPOR YAŞAMISDAN GÖRÜNTÜLER 1928yılında tttihat Spor Alam'nda 200metreflnali. Aybar'ın fotofmiş derecesi 23.2 sartiye (Üstte). Taksim Stadyumu 'nda 1929 yılında yarıştan önce devedikenlerinin yolunduğu phtte Aybar startta (Sol altta). 1929 yılında Aybar sporcu arkadaşlarmdan Semih ile birlikte (Sağ altta). Aybar atletizm yöneticilerinin o dönemde önce otları yolduğunu, sonra kireçle çizgüeri çizdiklerini, daha sonra da ellerine saati alıp hakcmlik yaptıklarını anlatıyor. Ktzlar şalvarla Uoşardt: Spora her çocuk gibi futbolla başladım. 1314 yaşlarındaydım. Galatasaray'ın küçükler takımında oynuyordum. Sonra atletızme heveslendim. Vücut yapım bu işe yatkındı. Kızkardeşimi de teşvik edıyordum. Yeşilkoy'de oturuyorduk, her taraf çayır çimendi. Kızların koşu yapması bir olaydı. Şort giyemezler, bir çeşit şalvar giyerlerdi. Tarih sahnesınde Inonu karşımıza değişik rollerde çıkar: Lozan'daki Ismet Paşa var; Lord Curzon'a kan kusturan. Atatürk'ün sonunda afaroz ettiği Başbakan Inönü var. Turkiye'yi savaşa sokmayan inönü var. Çok partili rejime yeşil ışık yakan Inonü var. Demokrat Parti diktasına direnen muhalefet lideri Inönu var. Johnson'a "Başka bir diinya kurulur" diyen tnönü var. Bana göre hepsinin yeri başka, notu başka. Bugünün Türkiyesinde ise Ismet Paşa'nın devlet adamı olarak değerı çok daha iyi anlaşılıyor. U. MUMCU Siz tnönü'niin son kez muhalefet lideri olduğu yıllarda Meclisteydiniz. Nasıl bir muhalefet lideriydi merhum Inönu sizce? AYBAR tnönü iyi bir kursu adamıydı. Sozcüklerini seçerek konuşurdu. Ölçuluydü. Demagoji yaptığını görmedim. Ne yazık ki hiçbir ciddi konuşmamız olmadı Hep "espri" duzeyinde söyleştik. Oysa soracağım çok şey vardı. En çok da Lord Curzon'a hep 'hayır!' demiş tsmet Paşanın, Truman'a neden 'evet'dediğini sormak isterdim. Öykuyu siz de bilirsiniz. Paşa, Lozan'ın yıl dönumlerinde televizyonda anlatırdı. Lord Curzon, Paşa'ya demiş ki: Yanmış, yıkılmış bir ulke devraldınız. Her seyi yeniden kuracaksınız. Bu işler para ister. Oysa sizde para yok. Para bizde ve (Amerikan delegesini göstererek) onda... Nasıl olsa bir gun kapımızı çalacaksınız. Sizin inatla hayir dediğiniz ve bizim cebimize attıgımız konulan, o gün bir bir önunuze koyacağız. tsmet Paşa da, Kapınızı çalarsak yaparsınız' demiş. Evet, Paşa'ya bunu sormak isterdim. Olmadı. Hep ayaküstü konuştuk ve hep "şakalaşma" çerçevesinde.. Savaş sona erdiğinde Sovyetler'ın bılinen ıstekleri, (Jran'ı boşaltmak zorunda bırakılan Sovyetler Birliği'nin, Turkiye'ye saldıramayacağını bildiği halde) lnönu'yu gene de kaygılandırmaktaydı; gelecek bakımından. Ama sanıyorum Paşa zaten Turkiye'yi Batıya, asıl Amerıka'ya bağlamak duşuncesmdeydı. Bunda ulusal burjuvazinin anık palazlanmış olması da rol oynamış olabilir. Ne var kı, o gunlerde Amerika, Avmpa'yı kaderi ile başbasa bırakmaya kararlı görunuyordu. Silahlı kuvvetlerini 3.5 milyondan 400 bine indirmiş ve geleneksel politikasına dönuyordu. Inonu Tan olayını sahneleyerek tehlikenin Turkiye'yi, dolayısıyla Ortadoğu'yu da tehdit ettiğine Amerika'yı inandırmak istiyordu. Nitekim, îstanbul'a gelen Missouri zırhhsı komutanına, anımsayacağınız gibi, "Siz buraya gelince kuzeydeki kara bulutlar dağılıyor" dıyecektir tnönu... Bence Ismet Paşa, Churchill'den once Amerika'ya "davetiye" çıkarmıştır. UJVİUMCU Sonra da "Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de >erini bulur" dedi. O da guzel bir sozdur, ama... AYBAR Çok, çok guzel, ama uygulamada ne oldu? Truman doktrini bayram havası içinde karşılandı. Sonra Amerikan heyetlerinin biri gitti biri geldı, usler kuruldu ve Türkiye Amerika'nın ileri karakolu oldu. U. MUMCU Kore olayında Millet Meclisi karan olmadan asker gonderilmesine karşı çıktı, muhalefet partisi lideri olarak. Pe(rol yasasına kapitulasyon yasası diye karşı çıktı. İsmet Paşa'nın Amerika'> a bakışı ile, Demokrat Parti nin bakışı arasında herhalde bir fark vardı. Yok muydu? AYBAR Tabii çok fark vardı. Bayar'la, Menderes'le, Zorlu ile, İnönu aynı kefeye elbet konulamaz. Ama kapıyı Inönu'nun açtıfı da bır gerçektir. U. M. Kierseniz bu konuyu o espri diizeyindeki konuşmalannızla noktala\ jlım. AYBAR .w olur. Böylece 1947'lerden 1970'lere gelmış oluruz. Mecliste ,\merikan uslerini açıkladığun, o gurültulu konuşmamdan birkaç gun sonra tnonu ile bir davette karşılaşmıştık. Paşa içki dağıtan garsona seslendı: "Ogium, Aybar'a bir Coca Cola getir"... "Sayenizde ona da alışınz Paşam" dedim. Kurtulus Savası'ndan sonra yine emperyalizmin agına düştük Ulusal Kurtuluş Savaşımız TBMM'nin ve Mustafa Kemal'in açıklamalarına göre, "Bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı, bi•zi yutmak isteyen kapitalizme karşı mucadeleyi caiz goren, takip eden insanlar" tarafından yurutulmekteydı. Ne var ki savaşı kazanarak siyasal bağımsızlığımızı kazanmamız sadece bir ilk adımdı. Bu ilk İşçi ücretleri niçin düfütc: Türkiye'nin kapitalist yoldan kalkınması olanaksızdır. Dışsatıma yönelik program, emekçi halkımızın yaşam düzeyi aşağı çekilerek sağlanmıştır. Başbakan özal, yabancı sermayeyi Turkiye'ye çağmrken, işçi ücretlerinin düşük olduğunu söylüyor, yani "Türkiye'de daha çok kazanırsımz" demek istiyor. Bilmem, yabancı işadamları "Neden ücretler?" diye soruyorlar mı? Başbakan "1980'den beri işçi haklan sınırlandınlmıştır, grev yapmaları yasaktır" diyor mu? adımı ekonomik bağımsızlık izlemezse, "Bizi mahvetmek isteyen emperyalizmin ve bizi yutmak isteyen kapitalizmin" yeniden ağlarına duşmemiz kaçınılmazdı. Ve nitekim öyle oldu. 1947'de Amerıka ile imzalanan ikilı anlaşmalar Turkiye'yi kısa bir süre sonra bir Amerikan ılerı karakolu duruman düşurdu ve kapılanmız tekelcı kapitalizme yeaıden açıldı. Bugün Türkiye dunya tekelci kapitalizmine , ABD emperyalizmine bağımlı, hâlâ gerı bırakılmış bır ulkedır. Kapıdan kovulan kapıtalızm, bacadan girmıştir. Geri bırakılmış bir ulke ıçın en büyük tuzak dış borçlardır. Tarihimizde bunu ıkinci kez yaşıyoruz. Geri kalmış bir ulke nufusu hızla artan, sermaye birıkımi kıt bir ulkedır. tlerlemesi, kalkınması için sermayeye gerek vardır. Ama bu sermaye dışardan sağlanırsa astarı yuzunden pahalı olur. Dışarıdan gelen sermaye, koşullarını da getirir beraberınde. Ve sermayeye olan gereksinim surdüğunden, borçlanmalar birbirini izler. Aynca yabancı sermaye de kârlı olan alanlara yatırım yaptığından, ulkenın ekonomısı çarpılır. Yabancı sermayenin yatırım yaptığı dallar gelişir; aynı ulkede gelişmış ve gelışmemiş alanlar varhklarını yan yana surdurur. Boy ece dışa bağımlı bir yerli burjuvaz: yetişir ve guçlendikçe politikaya ağırhğını koyar. Artık bu kıskactan kurtulmak kapitalizmin çelışkilerı sonucu halkta bağımsızlık bılincinin uyanmasına bağlıdır. Türkiye bu sureç içindedir. gun borcumuz yaklaşık ikı katına çıkmış. Çunku arada yeniden borçlanmışız. Borç tuzağı boyle işler. Ustelık dışa bağımlı bir ulke durumuna duşmuş olmamızın yani sıra, ekonomımiz de çarpık bir buyume sureci içine girmiştır. Ozal ıktıdarından bu yana, dışsatıma daha çok ağırlık veren ekonomimızde, dışsatım hacminde önemlı bir buyüme olmuştur. Ama aynı dohemde dışalımlar, dışsatımın ikı katına çıkmıştır. Yani Türkiye'nin dış ticareti önemlı bir açık vermişıır. Kurtuluş Savaşı'ndan bir sure sonra dış odemeler dengesı açık vermeyen Turkıye, 1948'den bu yana, yani Amerikan emperyalizmı ile ıkilı anlaşmaları imzalamasından bu yana buyuyen açıklar ^ermektedir. Başbakan Özal. 'Bizde işçi haklan sınırlanmıştır' di\or mu? Sonuç: Türkiye'nin kapitalist yoldan kalkınması olanaksızdır. üı ? satıma yönehk program, emekçi halkımızın yaşam duzeyi aşağı çekilerek sağlanmıştır. Başbakan Özal yabancı sermayeyi Turkiye'ye çağırırken, işçi ucretlerının duşuk olduğunu, yani, "Türkiye'de çok kazanırsımz", demek istiyor. Bilmem yabancı işadamları Başbakana "Neden ücretler?" diye soruyorlar mı? Ve Başbakan, "Bizde işçi haklan sınırlandınlmıştır. Ve grev yapmaları, 1980'den itibaren yasaktır" diyor mu? Gerçekten yerlisi ve yabancısı ile tum kapitalistler için bııgun Türkiye bir cennet. Ama emekçi halkımız için de bır cennet mi? Avrupa'nın kapitalist devletlerı ilerleme ve gelişmelerini işçi sınıfını, emekçı halkı ve somurge halklarını sömurerek sağiamışlardır. Ama artık Afnka'da açhktan ınsanlar ölurken, Latin Amerika'da, AsAd'da niılyonlar yarı aç yasarken sömuru duzenini yaşatmak olanaksızdır. Çok uzak değıldir, kapitalizmin de tarih sahnesinden sıiınmesi. Türkiye'nin emekçi halkını yabancı sermayecılerle ortaklaşa somurerek kalkınmak ise, kesinlıkle olanaksızdır. tünleşmektı. Evet doğayla boğuşarak genişliyor, ondan bır ölçude kurtuluyorduk, kendimızı aşıyorduk. Rekor kırmak bu demekti. Başka hiçbir şey beklemıyorduk. Paranın hiç mi hiç yeri yoktu. Spor için para almak kirli bir ıştı, aklımızdan geçmezdi. Kaldı ki paralı çocuklar değıldik. Çivili ayakkabılarımızı haftalıklarımızdan antırdıgımız paralarla alırdık. Ve şurasını burasını tamir eıtirerek ömrunu uzatırdık ayakkabılanmızın. Oysa paranın her şeye egemen olduğu dunyamızda, bugun spor da para karşılığı yapılan herhangi bır zanaat oldu. Spora her çocuk gıbı futbolla başladım. 1314 yaşlarındaydım. Galatasaray'ın kuçukler takımında oynuyordum. Sonra atletızme heveslendim. Vucut yapım bu işe yatkındı. Kız kardeşimı de teşvik edıyordum. Yeşilkoy'de oturuyorduk. Her taraf çayır çimendı O JJ benımle koşardı. Sonra bir gun kızlar için yarış duzenlendi: ittıhatSpor alanında (şimdikı Fenerbahçe Stadı) kardeşim Nermin, tum kızları gerıde bırakıp bırınci oldu 60 metre yarışında. 300 metrede de ikincı. Yıl 1926. Kızların koşu yapması bir olaydı. Şort giymezlerdi. Bir çeşıt şalvarla koşarlardı. Enesi yıl hem 60 metreyi hem 300 metreyi birinci bitirdi. Yöneticiler pistteki otları yolardı O yıllarda Taksım'dekı pist kuçuktu. Ittihat Sporunki ise buyüktu. Hıçbıri 400 metre değildi. Yarıştan önce deve dikenlerinı temizlerdik. Atlet yönetici elbırlıği ıle... Yöneticiler de eski sporculardı. Aylıklı profesyonel değillerdi, gonulluyduler. Sevdikleri için yaparlardı bu ışı... Kımi adları vereyim. Adil Giray Bey, Ahmet Fetgeri Be>, Ali Rıza Bey, Valsamakis David, Jafe Aslanyan bunlar hem hakemlik, hem yoneticılik, hem de saha hazırlayıcılığı yaparlardı. Onlar da otları koparırlar. Yarıştan önce yorulmayaüm diye. "Siz dinlenın bakalım çocuklar" derler; ellerinde kıreç kovaları çızgileri çizerler; sabahleyin bunlar yapılır, öğleden sonra da beyaz pantolon beyaz gomlek giyerek ellerine saatlerini alıp sahada hakemlik yaparlardı işte bız bu ruh içinde spor yaptık. Derecelerimizin duşuk olmasının bır nedeni de buydu tabıi. O gunlerde haftada uç gun ıdman yapılırdı. O da bırkaç hareket. Bugunun atlerleri gıbı hazırlanmasım bilmezdik. Dedığim gıbı biz sevdiğımiz için spor yaptık, bir başka amacımız yoktu ve özgur sporculardık. Ben size bir anımı anlatacağım, 1931 yılında Atina'ya Balkan Oyunları'na gittik Her yıl Balkan Oyunları yapılırdı. Bız o zaman surat yarışiannda Semih, Hakkı, Enver arkadaşlarımla sürat İCRECEK DÜZELTME Gazetemızın 12.3.1986 tarihli sayısında "Bitmeyen Koşu" adlı dizısı içinde Yalçın Küçiik'un ANT dergisinın 104 No'lu sayısındaki yazısından yapılan alıntıda "hızlandırdığı" sözcuğu "hızlandırmadığı" olarak çıkmıştır. Alıntının tamamını yeniden yayımlıyoruz. "Butiin bunlara rağmen revizyonist bir ulkeye başka bir revizyonist ülkenin mudahalesinin verdigi şaşkınlıgın. bunun gerekleri ve dunya sosyalizmi için muhtemel olumlu sonuçlarıyla ki Sovyetler'deki geliştneler, Polonya parti kongresi bu yonde ilk işaretierdir ilgilenmek yerine yeni kurumlar bulma yonundeki kuşkuiu eğilimi hızlandırdığı ortadadır." (Yalçın Kiıçuk1968/ANT) Türkiye'de borç tuzağı nasıl isliyor? Yukandaki açıklamamızı dc>ğrulayan şu tabloya bır goz ataim. Turkiye'nin 1980'de toplam dış borcu: 13 mılyar 600 mılyon rfolardır. Beş yılda odenen anapa/a ve faiz toplamı: 14 mılyar 200 mılyon. 1985 yılı sonunda borç toplamı: 23 milyar dolardır. Yani borcumuzdan daha çok, yaklaşık bir milyar ödeme yapmışız, ama bu 100 metrede Türkiye rekorunu yeniledim L.iMLMCL Stze değışık bır soru sorayım: Sızın bir de spor yaşamınız var. Ondan da soz eder misınız? Galiba rekorunuz da var. Kaç yaşında başladınız spor yapmaya? ArBAR O tarih oncesı. . Başka bir dunya, sısler içinde. Ne guzel gunlerdı onlar Her bakımdan guzel. Cumhunyet gencecık Umutlar henuz kırılmamış .. Spor bızım için doğa ile boğuşarak bu
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle