11 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER lamaya özen gosterdiği halk olma bilincinden yoksun bir kıtleyle, yeni bir tarih yaratılamaz oysa. Halkın bir butün olmadığını, sınıfsal ayncalıklar taşıdığını savunan kimileri, bugün, kimi sermaye sahipleriyle, toprak ağalarıyla, aracı tuccarlarla, ANAP'lı patronlarla gunluk seçenekte aynı doğrultuya duşmuşlerse; iktidar olma hırslarını "Görülen Somut Gerek" yakıştırmasına bağlamışlarsa, savunduklan konulardaki erk ve doğruluklannı >itırdikleri için, onlann eleştirileri de halkın tarihıni kurtarmaya yetmez. Tarihi yönetecek güç, kendinden bir oluş içine gıreceği aşamaya değin, düne sürülen en kara yazıyı bir süngerle antacağııu umanlar, halkı etkileyecekleri sureçlerde halktan etkilenmek onuruna da sahip çıkamazlar. DEMOKR.\St VE İKTÎDAR Halktan etkilennıeyenler, halk için yorumda ve çabada bulunamazlar. Halktan etkilenmek, çağın en büyük ve en yaratıcı gucünden hareket ederek halka varmakla olasıdır ancak. Bu öz, bu güç, geçmişi olduğu kadar geleceği de ellerinde yoğuran, işleyen, biçim veren, bilinçli ya da biMnçsiz fakat tarihi kendi erkıyle yazan en yaşam dolu halk kesiti, işçi sırufıdır. lşçi sınıfını, kendi oluşunu doğrulamak yolunda yöneleceği bir partiden koparmak, baskı altında tutulan bir mahkuma ekmek yemek özgurluğu olduğunu söylercesine kendi seçeneklerine bağlı kılmak, hürriyetçi ile özgürlükçü olan demokrasiler arasındaki farkın ge1 rek ler inden sayılasıdır, Türkiye de. Aldanmışhğın odunç vereceği oylan baskı altında tutarak iktidar aramak, baskı altında bulundurulan özgürlük içinde olduğuna nasıl kanaat getireceğini saptamamışların seçeneği olsa gerek. "12 EYLÜL" buynıkçu erkinin halk kesitleri üzerine vasi olarak atadığı hürriyetçi olan demokrasinin onderi ile ozgurlukçu olanının lokomotifı de, dunku tarihi yannın ışığında okuyamamazhk içindedirler. Ozelhkle, halkı etkilemek durumunda olan ikincisi, kendi yarınına yönelik bir partiden kopanlmış olmakla gucunun kökleri kesilmiş olan bir işçi sınıfının, ülke ekonomısinde de önemsiz olmakla yukümlendirildiğini gözden ırak tutmaktadır. Aymazlık, bir demokrasi politikası olmaktan çok bir iktidar politikası biçiminde simgelenmektedir. Oysa, demokrasi, başlıbaşına bir yasadır. İktidarlar, iktidar politikalan, bu demokrasi yasasının birer kurumudurlar. Iktidan, özgurlükçu ya da hürriyetçi bir yasa olarak sunmak; demokrasiyi, iktidarı yürutecek, sürdürecek bir araç olarak görmekle eşdeğerdir. Amacın araç haline konduğu boylesi bir ortam, tabulaşmak tutkusunda olanlan uzun sure doyurabilir ama, doymak için baskıya evet demışleri ne kadar oyalayabilir ki? Tarih, bir olayın tüm sonuçlarını ardınca sürer. Suregelen sonuçlar kadar, suregelecek olanlar da genel bir yozlaşmanın izlerini taşıyabilirler. Iplık iplik sökulen, dilim dilim dağılan, boyuna akıp eriyen bir oluş içinde çözülüyorsa özgurluk düğümü; özgür olan insan değil, olaylardır. Olayların insana egemen olduklan bir tarih, doğaya başkaldınşını yaktığı ateşle kanıtlayan ilk insandan bugune, geçmişe kanşan yaşam sureçlerinin pekiştiricisidir. Geçmişe kanşmak, insan için, tutkulanndan annmakla başlar. Insam, insan yapan en önemli güdusüdur tutkulan, özlemleri. İktidar koşullanmasmı, insan tutkulannı ve özlemlerini ödenç alarak kanıtlamaya çalışmak, şimdi yaşanılan acı tarihi daha da içinden oymak demektir. Ülkemizde, emeğin olgunluğunu duzene koymak için gönenen çabaJar, yasalarla engellenmiştir. Aydınlığa olan inancı, günumuzde iktidar yasasının demokrasi kurumunca dağıtılacak ve bu yasaya ters duşmeyecek hukuki bağışıklıklarla tatmin etmek, ancak ve ancak tarihi ölçusüzluğun erdemlerindendir. Tarihi ölçup biçemeyen erdem, iktidar olsa da, yaşamı kendi içinde güçten kesilir, göçer gider. Tarihi ölçmek ise, pratikte de ölçülü olmakla mumkündur. Bağımsızca seçme özgurluğünde olacak işçi sınıfının desteğini parlamentoda aramak yerine sandık başında arayanlar ise, bırakınız tarihi bir yana, halkı topyekun savunma ölçüsune bile sahip çıkamazlar. Ve, savunulmayı asla gereksinmeyen halk, kendi eliyle kendi tarihini, kendi lehıne ölçüp biçmenin yolunu mutlaka bulur... SONUÇ Her gün kendine öz dinamiklerini devindiren bir dünyada, Türkiye elbet de statik bir ada gibi yer alamaz. Onun da nitel ve nicel gelişmeler içinde olması, dinamik guçleriyle devinmesi gerekir. Ve şu ya da bu koşul altında bu olmaktadır. Aksi var sayüamaz, öngorulemez. Her şeye karşm ve her olumsuzluğa inat, tüm olumsuzluklan yaşamaya zorlanan "DEMOKRASl'nin VURGUSU" halk kesitlerinin beyni, devinimini hiç ama hiç yitirmiyor... 26 ŞUBAT 1986 "DemokrasT'nin Vurğusu Türkiye'de, sosyal ağırlıklar adına, içine girildiği gibi çıkılan bir seçim sürecinin neler getirdiğini sayısal formüllere yaslanarak işlemek yine bu sayılardan yarar umanlann işidir. Oysa, işlenmesi gerekli olan, bu sürecin neler götürmüş olduğudur. Çünkü, yüzeyde kazamlmış gibi görünen şeylerin, aslında, hep yitirilen şeylerden oluştuğu bir ülkedir bu ülke. Ne özgürlük, ne de demokrasi anlamları açıklığa kavuşmuştur. PENCERE Tanrılar Ne İstiyor? Eski çağların tragedyalarında öyle ikilemlere rastlanır ki, seyirci apışıp kalır. Diyelim ki yüce kralın gözbebeği gibi sevdiği bir kızı var. Güzeller güzeli bu kız, kendisini özene bezene yaratmış tannla• nn suç saydığı bir iş yapmış. Kralın durumunu düşünün!.. Alınyazısı, koskoca kralı çelışkinın kuyusuna bostan kovası gibi sallandırıyor; boşa koyuyor dolmuyor; doluya koyuyor almıyor. Kral ya canından çok sevdığı kızına kendi ellerıyle kıyacak, ya da tanrılann gazabını üstüne çekecek. O dönemdekı tanrılar da belalı mı belalı; toplumu yöneten tüm kuralları onlar koyuyorlar, değiştirebilirsen değiştir. Eski tragedyalar, şimdi gülüp geçtiğimiz çelişkiler ve anlamsız ikilemler üzerine kuruludutiar; insan ruhu bu salıncakta sallanır durur; koskoca krallar bile ne yapacaklartnı şaşınrlar. Günümüzde eski zaman tragedyalarına benzeyen açmazlar sürüp gitmektedır. Toplumsal degişımin itici güçleri bu kaynaktan fışkırdığı için çağımız insanı olup bitenlere şaşırmıyor; ama, sorunların çözümü de pek kolay olmuyor. Ülkemizde çeyrek yüzyıldan beri gün gectikçe hıztanan dinsel yatırım sürecı yaşanıyor. Laıklık yolundan saptık. Dın diyanet üzerine bir seferberliktır surüyor. Hafız kursları, imam okulları, dinsel yayınlar, iftarlı sahurlu seçim kampanyaları, ramazan topunun gürültüsüne benzer politıka propagandaları, Abdülhamit Han'ın ruhunu şad etmek için harcanan çabalarla tohumlar serpildi, sürgünler beslendi; şimdi meyvelerıni derlemek üzere hazırlanıyoruz. Ancak öyle görünüyor ki, çok partili rejim sürecinde sandıktan çıkmak ıçın İslamı kullanan komprador kapıtalizmi, eski çağ tragedyalarında olduğu gibi tanrılann gazabına uğramak tehlikesıyle karşı karşıya gelmiştir. Dinı polrtikaya alet eden yatınmlar, bir yandan sermaye yanlısı ıktıdarlan kortuklara oturturken, öte yandan ilginç bir ıdeolojik altyapı oluşturdu. Bu siyasal altyapıyia Siyonizmi bağdaştırmak kolay görünmüyor. Siyonizm, Ortadoğu'da Kutsal Kudüs'ü ele geçirmiş; Mesciti Aksa'yı da havraya dönüştürecek; İslam ümmetiyie öyle bir çatışmaya girmiş kı... Türkiye'de bundan böyte hiçbir iktidar Siyonist emperyalizmın Kâbesi sayılan İsraıl devietiyle yakınlaşmayı göze alamaz. Siyonızmle Amerika bırbirinden ayrılamayacağına göre ortaya ancak tragedyalarda görülen bir çelişki çıkıyor. Ülkemizdeki Amerikancı para babalan, eilerıni çenelerine dayamışlar düşünüyoriar; doluya koyuyoıiar almıyor, boşa koyuyorlar dolmuyor; Suudi Arabistan gibi iki yanlı oynamak da güçleşiyor; bizde devlet yönetimi şeriat karanlığında değil, az buçuk demokrasinin ışıklan halkın bilincine serpilmiş... Türk halkı, İsrail'in yörüngesine girecek bir yönetimi içine sindirebilir mi? Oysa çeyrek yüzyıldan beri ne mutluyduk, ne rahattık; bir yanda Sıyonizmle işbirliği, öte yanda Müslümanlık gösterisi ve seçim sandığı vurgunu... Yavaş yavaş bu durum degişlyor. Elhamdülillah hepimiz Müslüman değil miyiz! Bilinçlendik artık. Ekilen tohumlar sürgün verdı, boy attı. Israil'e yakınlaşacak bir Türkiye, Ortadoğu'da AmerikanoSiyonizmin güdümüne girmiş demektir. Böyle bir siyaset Ulu Hakan Abdülhamit Han'ın mübarek kemiklerini mezarında sızlatmaz mı? * Doğa çelişkileri, tarih çelişkılerı, eski tragedyaların çelişkileri, tanrılann öfkesi, krallann dramı, para babalarının çıkmazı boynumuza dolanmış... Ne şaşırın, ne apışın!.. Tarih yürüyecektir, ne denli geciktirilse de adım adım yürüyecektir. VEDtl BİLGET Emekli Amiral Seçim, yaşamın yarannadır. Yaşam ise, yanndadır. Tarih, dünün değil, yannın yararına yazılır. Ama, yann, insanlara uymaz; insanlar yarına uyarlar. Seçiciye, önceden boyutlan saptanmış bir yannı sunmak, seçimi de yaşamı da küçümsemek demektir. Halk, küçümsendiğini anlamayabilir. Fakat, sezgileri bir kez güçlenmeye görsiın, kendini kuşatan beklentiden de tedirgin otabilir. İKimi kez, bunalmış bilinçler de kuşkuya değin vardmrlar işlevlerini. Kuşku, bazen, kımıldatıa, uyarıcı bir etmendir. Kuşku, durallığın nedeni olduğu kadar hareketin de nedeni olabilir. Hareket, seçim sureçlerinde, halkın kendi kendini doğruladığı vurguyu yansıtır oylannda. Sandıklara atılan oylar, kimilerince bir oldubitti süresinin buruk anısı, kimilerince de en onursal ödülüdür. Şöyle ya da böyle; aru olarak da, ödül olarak da, yaşam yaranna gereksenilmiş bir anlık bir süre. Evet, bir anlık süredir, tüm koşullandırmalann, yann sınırlayımlannın üzerinde oyun oynadıklan, baskı kurduldan sure. Ve o süredir işte, halkın, kendini yarına taşıyacak olan şeyi oluşturmak değil, olanlar arasından seçmek zorunda kaldığı... Türkiye'de, sosyal ağırlıklar adına, içıne girildiği gibi çıkılan bir seçim sürecinin neler getirdiğini sayısal formüllere yaslanarak işlemek yine bu sayılardan yarar umanlann işidir. Oysa, işlenmesi gerekli olan, bu sürecin neler göturmüş olduğudur. Çünkü, yüzeyde kazamlmış gibi görünen şeylerin, aslında, hep yitirilen şeylerden oluştuğu bir ülkedir, bu ülke. Ne özgürlük, ne de demokrasi anlamlan açıklığa kavuşmuştur. Hiçbir kavramın cağdaş vurgulan ele alınıp işlenmemiştir. Toplumsal süreçlerin yine aynı yöndeki hangi ölçeklerle gerçeklenecekleri belirlenmemiştir. Yannın, bugünden başka bir zaman parçası olduğu ve olacağı savunulur ama, dünden ne gibi ayncalıklar taşıyacağı sorusuna yanıt verilmez. Geçmişten geleceğe aktarılan iki şey anıtçıhk ve tabuculuktur, yannı yapacak güçlerin gereksindiği bilgi değil. Böyle olunca da, yannı kurmaya aday bir parti, dünün mirasını değil reddetmek, onanp elle tutulur duruma koymayı bile üstlenemez; ancak güncel dil kalıplanna uyum vurgusuyla bezeli değişikliider arar durur. Bir de bakarsınız, "Hürriyetçi Demokrasi" gurültüleri klişesi "özgüklukçü Demokrasi" adı aJtında manşet olmuş, o kadar. Bu kısa tanımdadır işte, Turkiye"nin seçımlerle ne kazanıp yitirdiğini özde vurgulayan gerçek. Nedir ki, gerçek ortaya çıkınca yaşam da yok olur. En azından, yaralarur bir köşesinden. Bırakılmışlığın, umutsuzluğun içine gömülür. Bel bağlanacak tek umudun, özde, yalnız ve yalnızca olasılı bir beklenti olduğunun bilincine varamadan, belki de... OLUŞ'A DEGtN Tam bu dönemde, oluşu, çok uzak bir geriye dönüş biçimine sokmak isteyenler kemirmeye başlar yaşamı. Umudun, inancın, demokrasinin kaynağı bulanmışsa, soyutlama ile dışa vuran guçler egemen olurlar yannın yollanna. Burada özgurlüğün, demokrasinin kâğıt uzerindeki vurgusu, söyleyişlerdeki içeriği yücelmiştir. Fakat, bu, onu yıkımdan kurtaramaz. Soyutlamalar, tarihi bıkkınlığm somut sıkıntılarını dizginleyemez olurlar. lçe dönuklükle dışa donüklük arasındaki çatışma, halkın içgüdulerini zapteder. Tüm >uzıtlann en büyük, en olağanüstü gücü, halk; guçsüzlerin gucüne boyun eğmenin suskunluğuna kenetler yaşamını. Tarihin, dün olduğu gibi bugün de sak EVET/HAY1R OKTff AKBAL OKURLARDAN Kentlen simgeleyen özeüikleri vardır. Anıtlar, kuleler, yefülikUr, kanaOar gibi.. Eyfel kuUsinin Paris'i, kanaüann Venedik'i süngdemesi ömeği Antalya 'yı da ytşüükUr, kentin ortasmdan geçen kanal, ulusal fOm festivali ve yivtt minare simgeüyordu. Hk if olarak yeşilttkler ortadan kaldınbnaya başlandı. Portakal çiçeği kokulan yerini yaz aylannda apartmanlann çöplerine, kış aylannda da is kokusuna bıraktı. Kent hızla betonlaşırken ağaçlar budandı ve kent "pamphylia" (yeşimkler beldesi) niteüğini yitirmeye ve giderek büyük kentlere benzemeye başladı. Kentler büyüyüp gelişecektir kuşkusuz. Antalya'mn da bundan soyuthmamayacağt bir gerçtk. Ama bu büyüme Kent özelliklerini yitirirken... Düşman Kardeşler Olmamak!.. "Hem, 1961 Anayasası'nı savunanlar, o anayasayı yapanlar, hem de 1961 Anayasası'nı luks sayanlar; 1982 Anayasası'nı yapanlar, hem de bu anayasanın değışmesi içın uğraş verenler; 12 Mart'ın içinde olanlar, 12 Mart'a karşı olanlar; Atatürkçülük ve devrim adına cunta kuranlar, hem de gerçek demokrasiyi savunanlar böyle bir partide bir araya geliyoriar." DSP'ye katılan eski paıiamenterler, parti Genel Başkanı Rahşan Ecevit'le bir araya gelerek böyle bir bildıri yayımlamışlar. Doğrudur, partıler belirlı görüşlerı, düşüncelerı savunmalıdırlar. Bir partide o düşünce, o görüş çevresınde toplananlar bir araya gelmelidir. Herkes kendi yerını bulmalıdır. Türkiye'de demokrasi ancak böyle kurulacaktır. Bugüne dek siyasal yelpazenin sağa ve sola doğru açılışı Batı demokrasilerindeki gibi olmadığı, olamadığı için demokratık yaşama bir türlü kavuşulamamaktadır. DSP ile SHP'nin programlarını birlikte okursanız arada önemli bir ayrım olmadığını görürsünüz. CHP programına daha yakındır SHP'ninkı... DSP'ye göre bıraz daha sol'dadır. Atatürk'ün ılkelerine sahip çıkmak açısından da daha tutarlıdır. DSP programının yazılması güzeldır, derlı topludur, yazınsal bir değer taşır, ama SHP'ninkı daha gerçekçı bir gorünümdedır. İki partinin aynı tabana dayandığı, şimdilik eski CHP yandaşlarının SHP'yi desteklediğı söylenebilır. DSP'lılerın bildirısındeki gibi SHP'de çeşitli görünüşte İnsanlar bir araya gelmişlerdir. HP ile SODEP'in bırleşebilmelerı ıçın buna göz yumulmuştur. Ne var ki ilçe, il kongreleri ve kurultaydan sonra oluşturulacak yönetim ile partinin sağlam bir kişiliğe ulaşabileceği söylenebilır. DSP'lilerin bıldırisindekı eleştıriye gelınce... SHP'de 61 Anayasası'ndan yana olanlar, 82 Anayasası'nı tutanlar ya da ıkisine de karşı çıkanlar, çıkmış olanlar, 12 Mart'ın içinde olanlar, 12 Mart'a karşı olanlar vardır, hatta 12 Eylül'ün getirdıklerıni savunanlar, övenler; oylayanlar olduğu gibi, 12 Eylül'ü eleştirenlerle, 12 Eylül Anayasası'nın değıştırilmesini isteyenler de yan yanadır. Ama aynı durum DSP'de yok mu? Tek bir örnek vereyim; 12 Eylul'den sonra valilık yapan emekli subaylar, 12 Eylül yönetiminin izniyie kurulmuş Halkçı Parti'nin bazı milletvekilleri DSP'de yer almadı mı? Sayın Ecevit'ın Genel Başkanı olduğu kapatılmış CHP, 12 Mart'taki cunta eyiemlerine karışmış kişilere milletvekilliği, senatörluk vermedi mı? Hatta cumhurbaşkanı adayı olarak desteklemedı mi? Kimin, kıme ne diyeceğı var? Bugün SHP'ye buyük bir eğilim varsa, CHP'nin eski üniü polıtıkacıiannın çoğu bu partıye üye oluyorsa, SHP'nin iktidann karşısındaki en büyük seçenek oluşundandır DSP ıse şimdilik karıkoca Ecevıtler'in özel derneğı görunümünde!.. Ne zaman ki DSP, ıllerde, iiçelerde ve genel merkezde on binlerce üyeden oluşan bir siyasal güç olarak ortaya çıkar; ne zaman ki DSP Sayın Ecevit ailesinin dışındakı kişilerin de önem kazandığı, etkinliğini duyurduğu bir güç olur, o zaman kamuoyunun gözünde saygınlık kazanacaktır. Şimdilik DSP'nin varlığı, SHP'yi engellemekten başka bir işe yaramaz. Olsa otsa Sayın özal'a arayıp da bulamadığı bir destek sağlar. Ne istiyoruz? Önce bunu bilmelıyiz. Özlediğimiz ne? Şu ya da bu kişilerin yeniden siyasal güç kazanması mı, yoksa halkımızın son yılların bunalımlanndan, sıkıntılarından, yasaklamalarından kurtarılması mı? Bilinçli halkımız Özal ıktidannın seçimle degişmesıni istemektedir. ilk genel seçımde sosyal demokrat çizgide bir iktidarı ışbaşına getırmeye kararlı gorünmektedir. Ama DSPSHP ikiliğinin bu amacın gerçekleşmesine büyük bir engel olduğu, olacağı da ayrı bir olgudur. Ecevıtler'in bir zamanlar halk yararına, demokrasinin gereği gibi kurulması doğrurtusunda savaşım verdiğini kimse yadsımıyor. SHP sozcüleri bile durmaksızın Ecevit'in övgüsünü yapıyor, bu konuda hiçbir açmaza kendini kaptırmıyor. Ne var ki, DSP lıderi ve eşi, bütün bu yakınlaşmalara en katı karşılıkları vermekten çekinmiyorlar. Bunun ne denli yanlış olduğu da gözlerden kaçmıyor. Ben hep şunu yinelıyorum, SHP de DSP de Atatürk'ün kurucusu olduğu partinin, Cumhuriyet Halk Partısi'nin uzantılarıdır. Hiçbir yasal dayanağı olmayan bu kapatılma durumunun en kısa sürede ortadan kalkacağı, Halkçı Parti ile SODEP'e oy veren yüzde otuz dolaylarındakı seçmenin de böyle bir oluşumdan yana olduğu da herkesin bildiğı bir gerçektır. Öyleyse DSPSHP aynmının gereksızlığı ortadadır. Siyasal yaşamımızı kışisel çekışmelerden, hesap ve tutkulardan kurtarabildığımiz oranda halkımız demokrasi davasına bağlanacak ve ozlenen mutlu bir düzenı er geç kendi eliyle kuracaktır. esnasuıda kentin özelliklerini korumaya özel bir özen göstermek gerekir. Yeşil alanlara, halk ve çocuk bahçelerine ağırlık vermek, yeşil sit aianian, botanik bahçeleri oluşturmak gibi.. Yeşil rengin kökunu kazıyanlar bu kez de kentin ortasmdan geçen kanaü kapattüar. Oysa bu kanal kentin bir özelliğiydi ve eskiden ıştklandınbnış olarak pıni pınl rengarenk akardı. Kentte Ule kanattar kapattiacaksa işe paralel bir başka caddeden geçen ve içinde farelerin dolaştığı sağlığa aykın, insanın midesini bulandıran kanaldan başlamak gerekirdi. Kentten sorumlu olanlar "önce fantezi mi yoksa sağlık mı" sorusunu sorma yanı ara, kent özeUikUrine de el atmada halkoyuna başvurmayı zorunlu bir saygı olarak kabul etmelidirUr. Elde kala kala sanat yönü ağırlıkü bir fihn festivali kalmıştı. Halkın ücret ödemeden izleme olanağı bulduğu, katılıp katkıda bulunduğu, övunç duyduğu festival, önce halktan ve sanat yönünden soyutlandınhp bir "flesta'"ya dönüştürüldü. Festivalin halka hitap ettiğini söylemek de zor. "Pamphylia" ismi de unutulup gitti. Antalya özelliklerini yitirirken sanat ve kültürü de beraber götürüyor gibi.. Abdullah Tekin ANTALYA Cezaevinden kitap çağrısı Cezaevlerinde bulunan hükumlülere yaygınlaştınbnış olan kitap okuma sevgisi ve altşkanlığı kazandınlma çalışmaları devam etmekte olup, ctzaevlerinde bulunan hükümlülerin de okumaya karşı ilgisini çekmek ve bunu bir alışkanlık haline getirmek kaçmılmaz bir gerçektir. Milletimizin en güzel alışkanlıklanndan birisi de kitap bağışıdar. Bu tarihe kadar cezaevleri kütüphanelerine yapüan bağışlar buralarda zengin koleksiyonlar meydana getirmiştir. Bu güzel ahşkanhk, bugün de devam etmekte olup, birçok vatandaş ve çeşitli kuruluşlar, cezaevlerimize kitap bağışında bulunmaya devam etmektedirler. Butun bunlar göz önünde bulundurularak Jartm Açık Cezaevimiz de de yurt çapında "KtTAP BAĞIŞ KAMPANYASI" açılmıştv. Yardımlarımzj bekler, saygüar sunanz. NİĞDE TARIM AÇIK CEZAEVt MÜDÜRLÜĞÜ 24 SAAT SÇNRAYA KADAR AYARLANABİLEN...SAATİ GELİNCE KENDİÜĞİNDEN ÇALIŞMAYA BAŞLAYAN... PİŞİRME SÜRESİ DOLUNCA KŞSOlfeîNDERpURAN ELEKTRİKLİ TURBO FIRIN Türkiye'nin en geniş ic hacimli fırını. Tek 3 tepsiTi turbo fırın. Tam otomatik, yarı otomatik ve manuel çalışır. 3 yemeği birlikte, kokulan karışmadan, altlarıüstleri eşit, tam kıvamında pişirir. Değişik güçte 5 ocağı vardır. Fınnı ve ocaKİarı otomatik çakmaklı ve güvenlik sistemlidir. Kapağı özel contalıdır, ısı kaybını önler. SAADET BARIN İLE ABDULLAH BENER EVLENDİLER 21.ŞUBAT.1986 BURSA GERÇEK YAYINEVİ PROF. SADUN ARBJ AEG oncekalrte EKONOMİ ELKİTABI 61"YENLSORU| "YENL61 CEVAP AEG'NIN TAM OTOMATİK F1RINI.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle