Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 25 ŞUBAT 1986 Komutanların Korutürk'e verdiği "uyarı mektubunu" 6 gün sonra öğrenen Başbakan şaşkındı Demirel: 32 günlük hükümete mi? KoşarAdım. CÜNEYT ARCAYÜREK 3 12 EylüVe Org. Üruğ'un 'Anarşi" metninden Anarşi nüvesi oluşturan liderler bertaraf edilmeli Org. Necdet Üruğ'un 4 Aralık 1979 gtinü sıkıyönetim komutanlan toplantısında sunduğu metni böiümler halinde yayımlamayı sürdürüyoruz Org. Ürug, anarşi faaliyetlerini çeşitli yönleriyle inceledikten sonra şöyle diyordu: "...Bura>a kadar karşı karşıya bulundugumuz iç ayaklaama tehdkUnin boyutlanm bcliriediktea sonra, şimdi, anaı>i>1 durduımak T« yok etanek içia atanacak ilave tedbirteri tespite Kendi bünyesine yönelik eleştirileri özenle sıralayan bir komutamn "ÖDİcmler paketT'nde de kimi önemli vurgulamalar elbette bulunacaktı. "GenH" diye başlıyordu O'rgeneral Ürug, önlemler paketine. "...1) Maruz bulundugumuz ayaklanmayı ve iç savası başlangıcında iken boğmak için, öncelikle devlet, sistemli ve ilmi bir gayret içine girmelidir. Bu maksatla öncelikle hükümetin bir 'iç savunma ve geliştirme' konsept ve doktrinini ortaya koyması gerekir. a) İç savunmanın amacı; sosyal yapıyı, yıkıcı eylemlerden korumak ve kurtarmaktır. İç savunmanın şumulü; ayaklanma hareketinin ve anarşistlerin halk üzerinde ika ettikleri tesir ve tesis ettikleri kontrolün seviyesine göre tayin cdilir. b) tç geliştirme ise; sosyal yapının ihtiyaçlanna cevap verebilecek yeterlikte politik, ekonomik, sosyal ve eğıtsel müesseseler kurarak, onun dengeli gelişmesini inkişaf ettirmektir. 2) tç savunma ve geliştirme stratejisi; ayaklanmayı önlemek veya yok etmek için, bir hukümetın politik, ekonomik, psikolojik ve bütttn polis ve iç güvenlik kuvvetleri dahil, askeri gücünü kullanma ve geliştirme ilirn ve sanatını ihtiva eder. Buna göre, iç savunma ve geliştirme programlan, müştereken ve aynı zamanda uygulanmalıdır. 3) Bu milli strateji; anarşistleri, halktan fıziki ve psikolojik olarak tecrit ederken, halktan personel, malzeme ve istihbarat destegi almalannı önleyebilmeüdir. Psikolojik harekât; bu stratejinin büyük bir bolümünü teşkil etmeli ve ayaklanmayı, yok etmesi kadar, mani de olabilmelidir. Anarşistlerin teşkilatlannı ve yönetıci kadrosunu bertaraf etmek veya etkisiz hale getirmek, bu stratejinin temel ilkesi olmalıdır. Her ayaklanma hareketinin nüvesini teşkil eden ve ekseriya küçük bir grubun oluşturduğu merkezi yönetici kadrosu (liderler) çok iyi gizlenmesine rağmen, meydana çıkamlmalı, yok edilmeli veya başka şekillerde tesirsiz hale getirilmelidir. 4) Vurucu tedhiş unsurlanıun (kuvvetlerin) yok edilmesi; milli stratejinin formüle edilmesinde önemle dikkate alınacak diğer bir unsurdur. 13 Aralık 1979 günü Selimiye'de "bir uyan mektubu" yazmayı kararlaştıran komutanlar, bu kararın hemen arkasından metni kaleme aldılar. Uyarı metnini Orgeneral Haydar Saltık'la Korgeneral Nihat Özer'in yazdığı söylenir. 27 Aralık 1979'da Genelkurmay Başkanı Kenan Evren yanında komutanlarla, haftahk "mutat" görüşmeyi yapmak üzere Cumhurbaşkam'nın yanına girdiğinde, Korutürk bir "yanlı metinJe" karşılasacağını bilmiyordu, hatta beklemiyordu. Çünkü Korutürk, birçok kez hem sivil yöneticilere, hem komutanlara "askeri bir müdahalenin ne içinde, ne yanında" olmayacağını, "görevi sırasında böyle bir hareketle karşılaşırsa 'istifa' edip gidecegini, TBMM'deki Cumhurbaşkanı yeminine sadık kalmaya kararlı" olduğunu söylemişti. 1979'un sonuydu, 1980 nisanında görev süresi bitiyordu. "Kazasız belasu" yedi yıllık görevini tamamlamaya şunun şurasında üç ay kalrruştı. Askerlerin, kendisinin bu duygu ve düşüncelerini bildiğinden kuşku duymadığı için, bir "uyarı mektubu"nu hiç ama hiç beklemiyordu. •»* Ama, Evren sözlü açıklamalarında kendisinin ve komutanlann hemen bütün yurdu gezdiğini, Türkiye'nin içinde bulunduğu koşulların giderek arttığını, ülkenin "elden gitme aşamasına" geldiğini; ordunun "kimi isteklerini, dileklerini kapsayan" bir metin hazırladıklarını, bunu Cumhurbaşkanına vermeyi kararlaştırdıklannı söylüyordu. "Yok, yok.. Böyle daha iyi olmuştu. radyolarda birden okunan metin kargaşaya neden olabilirdi." "Bu metnin 'ilgililere' ulaştırüması zamanını Ordu, Cumhurbaşkanına bırakıyordu" "Teşekkürle karşılanacak bir tutumdu, Cumhurbaşkanı gerekeni yapacaktı" 1 3 aralık günü Selimiye'de bir uyarı mektubu yazmayı kararlaştıran komutanlar, hazırlanan metni 27 Aralık 1979'da Cumhurbaşkanı Korutürk'e Çankaya'da verdiler. Korutürk "yaztlı bir metin le karşılaşacağım bilmiyor ve beklemiyordu. K.oruturk'un soğukkanlığını koruyan, fakat içinde kimi değişik duygulann kıpırdanmasına neden olan metni, bir ön yazıyla Cumhurbaşkanının önüne koyuyordu. "Bu metni, Korutürk'e vermeden radyolardan okutabilirlerdü' Komutanlar bekliyordu... Komutanlara göre ne çare Cumhurbaşkanı Korutürk, beklenen ve istenilen görevi yerine getirmiyor, üstlendiği işlevi günler geçiyor bir türlü yapmıyordıK 1 ocak gecesi Genel Sekreter Haluk Bayülken'i anyordum, bir "muhtıradan" söz edildiğini açıkça söylüyordum. İlk kez, bütün zorlamalaruna karşın, genel sekreterden "olumsuz yanıtlar" alıyordum. Böyle bir metin gelse bırakalım siyasal değerlendirmeyi bir yana hiç değilse, Cumhurbaşkanlığı evrakı arasına gecmesi için Bayülken'e verilirdi: Yoktu, yoktu! Oysa, Korutürk bir giz küpü gibi, 27 aralıkta aldığı mektubu ne yapacağını, hangi siyasal raya oturtacağını düşünüyordu, tam bir hafta süreyle. Komutanlar, uyan metninin bir türlü normal akışına girmediğini görünce, 1 Ocak 1980 günü Cumhurbaşkanından görüşme isteminde bulunmuşlardı. Korutürk, bu Utemi "bir çay partisine" dönüştürmüş, çevreye böyle bir neden söylemişti. Fakat, komutanların neyi soracaklannı, ne isteyeceklerini çok iyi biliyordu. Komutanları doyuracak kararlar aldı. Uyguladı. Koruturk'ün ordu uyan mektubunu alıp cebine koyduğu 27 Aralık 1979 günü saat 17.00'den yüz yirmi dakika önce, altı saat süren I Komutanlar mektubun parti liderlerine iletilmesini bekliyorlardı, aradan 4 gün geçip bir haber çıkmayınca, 1 Ocak 1980 günü Korutürk le görüşmek isteyerek Çankaya'ya "çay partisi "ne geldiler. Aynı gün parti liderlerine "çağrı" çıktı. Bakanlar Kurulu toplantısından çıkan Başbakan Demirel, hükümetin 'anarşi ve ekonomi' üzerinde yaptığı sıkı çahşmalan basına açıklıyordu. Başbakana göre, 27 aralık iş bakımından yoğun, siyasal açıdan dingindi. CHP önderi Ecevit ise, yapacağı konuşmaları hazırlıyor, partiler arasındaki işbirliği isteğini vurgulayacak metinler üzerinde çalışıyordu. Kuşku yok ki, Demirel de Ecevit de "uyarıdan" habersizdiler. KORL'TÜRK: 'YEMlNtME SADIK KALIRIM" Korutürk. 28 aralık günü Demirel'i kabul etti, ancak "uyarı mektubu"ndan hiç söz etmedi. Demirel, daha sonra bu konuyu çok eleştirecekti. Cumhurbaşkanlığt suresince "parlamenter demokratik geleneklerin" sürmesine özen gösteren Cumhurbaşkanı Korutürk, ordudan gelen ' 'uyarı' 'lara karşın görev süresi içinde herhangi bir askeri müdahale olmasına siddetle karşı çıkıyor, "TBMM'deki yeminime sadık kalır, istifa edip giderim" diyordu. Radyodaki küçük haberle kafamda bir zil çaldı... 1 Ocak 1980 Salı, yeni yılın ilk gunü başkent yılbaşı gecesinin mahmurluğundan henüz uyanıyordu. Sokaklar boş, resmi daireler tatil, gazete bUroları dingindi. Günler tatsız olaylarla akıp gidiyordu. Anarşi vuruyordu. Ekonomik zorlukların ustesinden gelinememişti. Sokak soğuk, yakıt olmadığından evler soğuk, yüreklerimiz so'ğuktu. lyimserlik aşılayan yeni yıl mesaiları içimizi ısıtmıyordu. Öğleden sonra eve geldım. Sağı solu aradım, kitap okudum. Lzanıp daldım. Ahşkanlığımın dışına çıktım. Günluk haberleri TV'den izleyeceğime, tuttum, radyoyu açtım, 19.00 haberlerını dınledım. Küçük bir haberdi. Öteki haberlerin arasında dikkati çekmiyordu; hatta dikkaıi çekmemesini sağlamak için özel bir çabayla " o haber" ötekilerinin arasına konulmuşıu adeta. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Evren'le üç kuvvet komutanı ve jandarma genel komutanı akşamüzeri Çankaya'ya çıkmışlar, Cumhurbaşkanı Korutürk'le bir "görüşme" yapmışlardı. Kafamın derinlikliklerinde sanki bir zil çalmaya başladı. Bir ışık yanıp söndü. Takvime baktım, günlerden salıydı. Genelkurmay Başkanı perşembe günleri Cumhurbaşkanıyla "haftahk mutat göriişmesini" yapardı. Üstelik yalnız giderdi. Ama?.. 1 Ocak 1980 Salı günü Çankaya'ya "yalnız" gitmemişti, beraberinde komutanlar da vardı. Niye?.. Kafamdaki uyarı zilleri daha bir hızla çalmaya başladı. Hemen her gün uyandıgımızda, "gidişe karşı ordunun alacağı vaziyetin" hangi sonuçlara ulaşacağını hesaplıyorduk. Askeri kaynaklardan ikinci elden gelen bilgiler, en azından "bu iş böyle gitmez" gibi kesin yargılar taşıyordu: "Bayram değil, seyran değil, komutanlar bir salı günü topluca Cumhurbaşkanını niçin görmuşlerdi?" Köşkü aradım, Basın Müşaviri Ali Baransel, bilgisi olmadığını söyledi. Cumhurbaşkamndan sonra Çankaya'nın 'ikinci adamı' Genel Sekreter Haluk Bayülken, bu ziyarete olağandışı bir nitelik vermedi. Bu yamtsızhk, bu dinginlik içimdeki kuşkuları daha da tasırdı. Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülend Ulusu'ya saygılarımı, mutlu yeni yıl dileklerimi sundum. Komutanların doğrudan telefon numaralarını bilemiyorduk, Genelkurmay santralı aracıhğıyla zorlukla bulmuştum Ulusu'yu. Telefon her an kesilebilir kaygısıyla hemen konuya girdim, içimdeki İcuşkuyu doğrudan soruya dönüştürüp sordum: "...İçinde bulundugumuz koşulları, çözüm yollannı Sayın Cumhurbaşkanına 'sözlü' mü naklettiniz; yoksa... 'yazılı bir metin' mi verdiniz?.." dedım. Tok sesli bir yanıt geldi: Bu kısa yanıttan sonra, bende, haberin içeriği telaşı başladı. Oramiral UIusu, "Metinde bildigin 'seyl* r ' var..." diyordu. 'Bildiğim şeyler' yeterli değildi. Haberin tum öğelerini saptamalıydım. . Soru uzerine soru... 1 ocak gecesi saat 2O.3O'a doğru gazeteyi aradım. Cüneyt Arcayurek 'uyarı mektubu" haberinin atlatma öyküsünü anlatıyor Başbakandan saklanırsa... Başbakan kim olursa olsun, devletin en güçlü kunıluşundan gelen bir uyan, Cumhurbaşkanınca o Başbakandan saklanamazdı. Ama, saklandı. 1 Ocak 1980, yeni yılın ilk günü, Demirel evine geldi, önüne bir not konuldu: "...Cumhurbaşkanlığı Başyaveri Albay Ersan *acilen' görüşmek istiyordu... Telefon: 27 03 18.J' Demirel, basyaverle görüştü. Albay Ersan, "Sayın Cumhurbaşkanımız yarın sabah saat 11.00'de zatıalinizi ve CHP Genel Başkanı Sayın Bülent Ecevit'i birlikte Çankayada bekliyorlar" dedi. Demirel, sonradan, "Bir uyan mektubu geleceğine ya da geldiğine 1 ocak günü hiç ihtimal vermedim" diyecekti. "...Daha 32 günlük bir hükiimettim, bana neden uyan mektubu vereceklerdi?.." Demirel, 1 ocak günü Çankaya'ya çağrıldığını öğrendiğinde bu rahathğın içindeydi. Bu yargısını "...Ben, anarşiye karşı hareket halindeydim, bana bir şey denilebileceğine elbette hiç ihtimal vermeyecektim..:' diyerek 2 ocağın bir gün öncesini anlatıyordu. "28 Aralık 1979'da Korutürk'le görüştüğünüzde, hiçbir şey söylemedi mi?" Acı acı güldü: "...28 Aralık 1979 tarihinde, Cumhurbaşkam masasında, komutanların 27 Aralık 1979 tarihli mektubu bulunduğu halde, ülkenin huzur ve sükunu için çırpınan hükümet başkanına, Cumhurbaşkanı tarafından hiçbir şey söylenmemiştir..:' dedi. Tepkisini bu ıstırap dolu eleştiriyle ozetliyordu. "...2» Aralık 1979 günü, Cumhurbaşkanına vaptıgım ziyarette konuşulan bususlan size anlatmaktaki neden, bu bususu belirtmektir..." diye bir eklenti yaptı. O günlerin yüreğine çizdiği derin çizgiyi bir türlü unutamıyordu: Cumhurbaşkanının yadırgadığı bu tutumunu "Devlet carkının en önemli dişi kınlırsa, ne yapılabilir?" diye yargılıyor, sonra sürdürüyordu: ".Bu dunım, Türk devietinio işieyisinde veja islemeyisinde, Çankaya vakasını ortaya koyuyor..." Çağrıyı aldığının enesi Hürriyet'teki manşet: Ordu uyarı mektubu verdi... Demirel şaşkın: "32 günlük bir hükümete?.." Çşi gayretlerin anarşiyi yok etme "** tstikâmetinde koordineli bir şekilde birleştirilebilmek üzere Hükümet seviyesinde bir "İç Savunma Koordinasyon Merkezi" kurulması zorunludur. Bu unsurlar uzennde baskı, Öncelikle polıs ve diğer guvenlik kuvvetlerince sürdurülur ve zayiat vermelerine, ikmal maddelerınin tahrjbine, morallerinin bozulmasına çalışılır. Bu arada strateji, anarşistlere eylemlerini gönüllü olarak durdurmaları hususunda ikazda bulunan müspet programları da ihtiva etmelidir. 5) Anarşinin bugün ulaştığı boyutlar; problemin sadece sıkıyönetimin ilanı ile veya sadece, lçişleri Bakanlığı'mn gayretleri ile halledilebilme hudutlarını çoktan aşmış bulunmaktadır. Zıra anarşik eylemlerı, düçar olduğumuz sosyal, ekonomik, politik, etnik sorunlardan soyutlamak mumkün değildir. Buna göre, çeşitli gayretlerin anarşiyi yok etme istikametinde koordineli bir şekilde büiestirebilrnek üzere hükümet seviyesinde bir'Iç Savunma Geliştirme Koordinasyon merkezi'nin kurulması zorunludur. Bu merkezin fonksiyonu hükümet organlannın yerini alıp, görevlerini ifa etmek değil, bilakis, iç savunma ve geliştirme gayretlerinin planlama ve koordinasyonu için mihrak noktaları sağlamaktır. 6) Planlama; politik, ekonomik, sosyal, psikolojik alanlara teşmil edilir. Planlama hedefleri sadece anarşistlerin tesirsiz hale getirilmesini değil, aynı zamanda halkın desteğini kazanmak ve devam ettirme yönünde ağırlık vermelidir..." Santral araaltğı ile zorlukla Ulusu'yu bulmuştum. Telefon kesilir kaygısı ile acele sordum. "Cumhurbaşkanına çözüm yollannı sözlü mü naklettiniz yoksa... Tok sesli bir yanıt geldi: "Yazılı..." "Kısa bir haber vardı, verecektim"! Hem olayın büyüklüğü, hem de gazeıecilik dürtüsüyle heyecanlıydım. Haber, "yılbaşı mahmuriuguodan kurtulmamış" Babıali'de fırtına gibi esecekti. Yazdırdım: "...Cumhurbaşkanı ile dün saat 17.00'den itibaren bir saat 30 dakika görüşen Genelkurmay Başkanı Evren'le üç kuvvet komutanı ve Jandarma Genel Komutanı, Korutürk'e bütün anayasal organları, ülkenin içinde bulunduğu tehlikelerden ve çıkmazlardan kunarmak için birlige, dayanışmaya ve biribirini desteklemeye çağıran yazılı bir metin verdiler. Cumhurbaşkanına verilen yazılı metin hakkında aynı ordu yetkihsi şöyle dedi: hurbaşkanı, Genelkurmaydan gelen bu istemleri derhal yerine getirmek gerekliliğini duydu. Askeri yüksek komutanlar ile Korutürk arasındaki görüşmede ordunun görüşleri Genelkurmay Başkanı Evren tarafından Korutürk'e ilk önceşifahen iletildi. Bu arada diğer komutanlar gerektiğinde Cumhurbaşkanına girişimleri hakkında bilgi veriyorlardı. Ordunun başta anarşi ve ülkenin bölunmezliği konusundaki kuşku ve korkularını anlattıiar. lki büyuk partinin asgari müştereklerde ve cumhuriyeün korunması ilkelerinde birleşerek birbirini desteklemeleri \e sorunlara acil çözümler getirmeleri gerektiğini açıkladılar. Korutürk, esasen bugünlerde iki büyuk partinin lideriyle görüşmeyi düşünduğunü, komutanlara nakletti. Komutanlar, hazırlanan uyarı metnini '...bazı hususlann unutulmaması dilegiyle', yazılı olarak sunacaklarını ifade ettiler. Cumhurbaşkanı Korutürk ile komutanların yaptığı görüşmede Koruturk'ün bugun saat 11.00'de ilk önce Adalet Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Demirel ile CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit'i beraberce Çankaya Köşkü'ne çağırmasında fıkir birliğine varıldı..." Milliyet'in o günkü manşeti "Konıturk, Demirel ve Ecevit'i bugün birlikte görüşmeye çağırdı" biçimindeydi. Haber, 'Hurriyet'te' büyük puntolarla "Ordu Uyarı Mektubu Verdi" başhğı altında manşette çıktı. Tabii, her çevre birbirine girdi. 2 Ocak 1980 pünü çıkan bu haberin kapsadığı öğeler, gunler, aylar, hatta yıllar boyu doğrulandı. Siyasal tartışmalar gunlerce bu haberin içeriğinde yazıldığı biçimde gelişti. Fakat, bir noktada yanılmıştım. Ordunun uyarı mektubu Cumhurbaşkanı Korutürk'e 1 Ocak 1980 günü değil, açıklanmasından yedi gün önce verilmişti. Korutürk, daha sonra anlatılacak nedenlerle, "mektubu altı gün cebinde taşımış, ancak 2 Ocak 1980 gunü açıklamıştı".. Koruturk'ün bu tutumu siyasal yaşamına yönelik büyük bir eleştiri konusu olacaktı. "Ordu, uyarı mektubu"nu Deniz Kuvvetleri Komutanı Ulusu'dân öğrenmeden önce, başvurulabilecek bütün "kaynakları" zorlamıştım. Başbakanın uyarı mektubundan haberi olabileceğini varsayarak, Demirel'i aradım. Çeşitli konulara değiniyor, fakat uyanyla ilgili bir bilgisi olacağını dokunduran, hatta "hissettiren" tek sözcük söylemiyordu. Dolambaçlı yollardan yaptığım denemelere Demirel'den değişik konuları içeren yanıt alıyordum. Demirel'in "Genelkurmay Başkanı ve komutanların Koşkü ziyaretinden ya haberi yoktu, ya da önemsememişti." Nitekim daha sonraki kesin saptamalar, Demirel'in 1 ocak gecesi, daha önceki saaüerde olup bitenlerden habersiz olduğunu kanıtlayacaktı. Haber kaynakları güçlu olan CHP lideri Ecevit'i aramam olanaksızdı. Ecevit'in evindeki telefon numarasını kendisiyle eşinden, bir de zaman zaman değişen "yakın çevresinden başka" hiç kimse bilemezdi. Sivil kanatta kapıların kapanmasından sonra, "bir umut" ışığı yandı, belki bulur konuşabilirim diye Ulusu'yu aramıştım, büyük bir rastlantı, buyük bir gazetecilik şansı, Deniz Kuvvetleri Komutanıyla göruşebilmiştim. İdari tedbirler "...1) Istanbul'da mevcut gecekondu bölgeleri, süratle, mahalle, köy muhtarhğı veya belediye teşkilatına bağlanmalı, bina mülkiyeti, iskân işleri gibi problemlerin halli için, hali hazır duruma tescil eden yeni yasalar çıkartılmalıdır. 2) fstanbul'a ikâmet, tahsil ve iş tutma ve çalışma maksadı ile girişler ve işçi çalıştıracak işyeri tesisi, yasaya dayalı kontrol ve izne tabi tutulmalıdır. 3) Kimlik bildinne kanunu tam olarak süratle uygulanmaya konmalı, cezai müeyyideleri ağırlaştınlmalıdır. 4) Belediye zabıtası; kendi hizmet sahasında otorite ve etkinliğini arttıracak bir teşkilat ve sisteme kavuşturulmalı, silah tasıma ve kullanma yetkisine sahip bulunmalıdır. 5) Banka, vergi daireleri, PTT binaları, Sosyal Sigortalar, Tekel depolan, büyük marketler gibi büyuk para toplayan ve bulunduran resmi ve yan resmi kuruluşlar için, özel koruma, polis ve bekçi teşküatı kurma mecburiyeti getirilmeli, bunlann görev ve yetkileri yasalarla belirlenmelidir. 6) Büyük soygun olaylarını onlemek uzere, toplu para nakline lüzum gOstenneyen çek sisteminin maaş dağnımında kullanılması sağlanmalı ve yaygın bir hale getirilmelidir. I) Eylemcilerin bombalı suikast, sabotaj vs. eylemlerini önlemek uzere, inşaat, taş ocakları gibi yerlerde kullanılan dinamit, dinamit bkumu, fünye, kapsül, saniyeli fitil gibi patlayıcı maddelerin satış \e kullanılması, merkezi bir kontrole bağlanmalı ve etkin denetleme )öntemleri geliştirilmelidir. 8) Kaçak silah ithalini ve yurt içinde yapımını kesin şekilde önlejecek çok ağn müeyyideli tedbirler bulunmalıdır. Silah kaçakçısıun ve silah taşıyanm ne maksatla olursa olsun, yargı mercii, sıkıyöletim komutanlığı olmalıdır. Olağanüstü hallerde ruhsatsız silah bukındurmanın cezaları arttınlmahdır. 9) Gerek anarşistlerin kaçıp kurtulmalanna, gerekse silah kaçakalannın barınmalarına imkân vermemek için sıkıyönetim ilan edilneyen mücavir vilayetlerde valilere bazı özel yetkiler tamnmalı ve akıyönetim komutanlığı ile koordinasyon yetkisi verilmelidir. 10) Öğretmen ve polisler, Silahlı Kuvvetler mensupları gibi hiçbir ayasi partiye ve derneğe üye olmamahdırlar. Diğer devlet memuru e hizmetlilerin ise, derneklere girmeleri bakanhkların musaadesıne >aglı bulunmahdır. I1) Tüm öğretira kurumlan için kategorilerine göre standart diiplin yönetmebkleri yeniden hazırlanmalı ve benzer organlarca bu öneımeliklenn uygulanması sağlanmalıdır. 12) Demelder Yasası, üniversite öğrencilerinin demek ve sendikalar le ilişkilerini disipline edecek şekilde, şartlara bağh bulunduracak, ırtaöğretim öğrencilerinin ise, dernek ve sendikalarla ilişkilerini tanamen kesecek, ortadan kaldıracak şekilde tadil edilmelidir. 13) Cezaevleri, süratle ıslah ve modernize edilmelidir. Bilhassa, Pa<akapısı'mn cezaeu vasfı yoktur. Bakırköy Akıl Hastanesi, cezalı 'e tutuklu kısmı tecrit edilmiş yeni bir binaya nakledilmelidir. 14) Çalışma mudurlükleri ve iş mahkemeleri, iş ihtilaflannı sürate halledecek şekilde organize edilmelidirler..." 28 aralık günü Korutürk Başbakan Demirel'i kabul etmiş ve görüşmüşlerdi. Uyarı mektubu Koruturk'ün cebindeydi, ancak Demirel bundan habersizdi. Demirel, daha sonra bu tutumu "devlet carkının dişi kırıhrsa ne yaparsımz?" diye tammlayacaktı. Türkiye, değişik bir ülkeydi. Olmayacağı sanılan "şeyler" olabilirdi! Ama devletin başbakanının anında haber almadığı "uyarı mektubu." Bu kadarı beklenemezdi. O kadar beklenemezdi ki, 28 aralık günü Çankaya'dan çıkan Demirel, hükümetin güvenoyu almasından bu yana 32 gün geçtiğini anımsatıyor: "... Hükümet, fevkalâde halin hükümetidir. Türkiye, 1979 kasımında fevkalâde hal içindeydi. Türkiye'de hiçbir şey 1979 kasımında iyi değildi. Bugün de iyi değildir..." diyordu. Başbakan, devlet kadrolannda anarşiyi yaratan birçok militan bulunduğunu, dört gün önce meydana ğelen olayların da bu savı doğruladığını bildiriyordu. Dört gün önce, 24 Aralık 1979'da, Kahramanmaraş olaylannın 1. yıldönümü nedeniyle tüm yurtta meydana gelen protesto gösterisinde yedi kişi öldürülmüştü. TÖBDER'li öğretmenler tarafından yapılmak istenen boykot eylemiyle ilgili olarak lstanbul'da kimi öğrenci ve öğretmenler tutuklanmıştı. Ankara'da kimi liselerde meydana gelen olaylar nedeniyle 3000'e yakın kişi de gözaltına alınmıştı. "... Olup bitenlere bakınız" diye sürdürüyordu. Demirel, " . . . böyle devam edemeyiz. Gayet açıklıkla soylüyorum, herkes aklını başına loplamaya mecburdur. Aklını başına toplamayana da toplattıracagız..." Başbakan, "Meclislerde herhangi bir partinin anarşi için getirilmiş bulunan tedbirlere prensip itibanyla tümüyle karşı çıkamayacağım" vurguluyor, yeni yılın ilk iki haftasında anarşi için düşünülen önlemlerin büyük bölümünün yasalaşmış olacağı umudunu taşıdığını ekliyordu. Sonra ekonomik sıkıntılara sözü getiriyordu: tran'da alınan 200 bin ton ham petrolün, ancak 45 günde gelebileceğini, bu nedenle 'kimsenin' 32 günlük bir hükümete 'Türkiye'yi ocak ayında niçin akaryakıtsız bıraktımz' diye soramayacağını söylüyordu. Demirel'e göre, 67 ilden 46'sının yağ sorunu çözümlenmişti. Kalan 21 ilde de akaryakıt sıkıntısının yol açtığı dağıtım zorluklannın aşılmasıyla sıkıntının giderileceğini bildiriyor ve: "Bütün bu tedbirleri aldık, bu iş halloldu bitti diye kimse kanaate gelmesin. Yoklukiarı aşmak evvela yokluk psikozunu yıkmakla başlar..." diyordu. Bu saptamalar Başbakan'ın 27 aralık günü herşeyden "bihaber" hangi psıkolojı içinde bulunduğunu gösteriyordu. Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülend Ulusu, "Uyarı Mektubu "nu doğrulayan "yetkili kaynak" oldu.... '...Bu metnin 12 Mart muhtırasından farkı.ilgilileri yani bir tek partiyi veyapartileri değil, bütün anayasal kuruluşları olumlu yonde uyarmaktan ibarettir. Sanırız ki, Cumhurbaşkanı Korutürk, bu yazılı metni Türk kamuoyuna iletecektir...' Ancak bir başka önemli yetkili, '...Eğer uyarımızı içeren önemli hususlar yerine gelmeyecek olursa.gerıye elbeıte kı tek alternatif kalıyor. Yazılı metnin içinde bu alternatiften bahsedilmemektedir. Ancak duşünunüz ki, bir yandan anarşi, ote yandan ekonomi ve ülkeyi bölmeye yönelik hareketler karşısında Türkiye'nin tek güvencesi ve bir anayasal kuruluş olan ordu, susup kalamazdı. Bütün anayasal kuruluşlar akıllarını başlarına devşirip, gereken tedbiri veya tedbirler manzumesını süratle almak zorundadırlar. Kısır çekişmeler. partıler arasındaki kavgalar sorunları giderek büyütmektedir... " dedi. Dun resmi tatil olmasına rağmen Cum "Yaalı! " SVRECEK