16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER psOdoparlamentarizm şeması içinde, bu kez bir başbakanın bireysel (kişisel, indi) keyfi politikalanndan kurtulunabileceği düşünülmektedir. Bir tek tümce ile, bir yeni anayasal düzenleme ile: Bütün bireyleri, aileleri, meslekleri, so»yal katmanlan, dünyanın en yüce işlevi olan "yazgısını bizzat kendisinin yazması süreci" (politika) ile ilgilendirmek yolunun açılacağı umulmaktadır; "tktidar"ı, her yönü ile gerçek genel seçimlerden çıkarma yönteminin geliştirilip, gerçeklendirileceği beklenmektedir; "Karar"ı, bütün partüerin, bütün demokratik kurumların, tam bir düşün özgürlüğü çatısırun koruması altındaki bir "meşveret platformu"nda yapılacak tartışmadan çıkarmanın, sistemleneceği beklenmektedir; Keza, "karar"ı, "Bizim kararımız, ulusal istencin belirmesidir, onu uygulama üslubumuz da, ulusal egemenliğin gerçekleşmesidir" diyen havacıva tezden çıkarıp, insan haklan temeline dayalı ve onu, bütün ayrıntıları ile, bütün yönleri ile içeren bir "hukuk içreliğe alma" demokrasiciliği ile çevirme beklenmektedir. lşte, yeni bir anayasal düzenleme isteminin şevk ile ortaya çıkışı, onun, böyle geniş, derin bir beklentiyi içermesindendir. Bu beklenti ve özlemin içinde, laikleşerek çağdaşlaşma gereklerini gerçekleştirme durumu yatar. Keza, özgürleşerek, velayetvesayetgözetim altına alınmışlıklardan kurtuhnuş bir sivil toplum kurma gereksinmesi yatar. Ve, en sonunda, seçimden geldikleri halde, oligarşik bir yapı kazanarak, cumhurbaşkanlannınbaşbakanlarınkabine hükümetin (icranın) otoritaryanizmlerine duşülme kapılanmn kapanması umudu yatar. Anayasacılık alanında, şimdiye kadar kimi olumlu düzenlemelerin yapılışı gibi, 1986 konsensüsçüleri de, bu döneminde, tarihin kendilerine yüklediği görevi, elbet de yerine getireceklerdir. 1986'mn, çok yönlü, özgür meşveretçi, önyargısız tartışmacı konsensüscüleri için de, olgun, biçimsel ve iceriksel öğeleri yerinde bir demokrasiyi kurumlaştuina yolları, elbet de, açıktır. Onu, sürgit erteleme, kimin haddine? BİR ÇELİŞKİBİR ZORLUK Fakat, burada, siyasal yaşamın bir çelişkisi ortaya çıkıyor: DYP'nin anayasa gelişmeciliğine soyunmasına, bir içten selam... Fakat, onlann tezlerine de dikkat.. özgürlükçü, dernokratik bir anayasa girişimciliği ile; onların, siyasal kalıt olarak, 65 ve 50 iktidarlanndan devraldıkları bilimsellikten yoksun eski tezleri, birbirlerine çelişiktir. Buna dikkat gerekir. Bu tez, ilk bakışta, tarihsel özlemimizin bir deyimi gibi gözükür: Ulusal egemenlik ve ulusal istençten söz ettiği için.. Fakat, ne yazık ki, yanlış bir yorumdur. O, kendisi seçimden çıktığı için, bütün yetkileri, erkleri kendinde toplar (totaliterlik). Kendisini ulusal istencin, tekelci ve salt deyimcisi sayar. Bu nedenle, ulusal egemenliğin de, tekelci ve saltçı sahibidir. Toptan sahip olduğu bu egemenliği de, sırursız kullanma hakkı olduğunu ileri sürer (otoriterlik). Çünkü, ulusa istenç ve egemenlik, özünde, sınırsız idi, ya?.. Böylece, bu yorum, bu totaliterciliği ve otoriterciliği ile, demokrasiyi, ulusal istenç ve egemenliğin sınırsız olduğu vehmine feda eder. Bunun bir vehim olduğunu ancak işaret edebildik. Aynntılar için yerimiz yok. Yalnız onun "abes"ine işaret edebilirim. Bu tezin yanlılarına göre: "Ulusal IstençGenel İstenç, Meclisteki çoğunluğun istenci aracılığıyla belirir. Ben de, seçimi kazanarak, Meclis çoğunluğu oldum. Bu nedenle, Meclis çoğunluğunun istenci, ulusal istencin deyimi olur. Bu nedenle de, ulusun egemenliğini, siyasada, ben deyimlemiş olurum. Onu uygulamak, benim siyasal hakkım olur". Güzel değil mi? Ama bakınız nereye varır ve varmıştır da. Bu görüşe göre, ulusal istenç ve egemenlik eşittir, Meclisin istencine ve egemenliğine.. O da eşittir, Meclis çoğunluğunun istencine. O da eşittir, Meclis çoğunluğu partisinin merkez yönetiminin istencine... O da eşittir, parti önderinin (başkanırun) istencine ve egemenliğine.. Yani eşitler birbirine eşit olunca, ulusal istenç ve egemenlik de, başbakan istencine ve egemenliğine dönüşmuş olur. Öyleyse, öteki bütün deylet organları, yönetim birimleri, anayasal özerk kurumlar, bütün bireyler (aileleri, meslekleri, sosyal katmanlanyla birlikte) bütün eylemlerini, ulusal istenç ile tıpkılasmış olan başbakanın politikaları doğrultusunda yapmak zorundadırlar. Eleştiri serbesttir. Fakat tavırlar, tutumlar, eylemler, başbakanın takdirlerine, politikasına, direktiflerine göre yönlenirler. Çünkü ulusal istencin üstünlüğü ve ulusal egemenliğin salthğı kurarru, bunu gerektirir. lşte eğer bir kalıtçı ise DYP'nin felsefesi, budur. O da, bu lzagoci mantığına uyarak, özerk kurumluözgürlükçüdemokratik kurumlusiyasal iktidarı insan haklan ve genel hukuk üe bağlayıcı 1%1 ile ülke yönetilmez, diyenin, bu felsefenin izleyicisidir. Bunun abesliği aşan korkunç boyutunu düşünmemiz gerekir. 25 ŞUBAT 1986 Bir Teze Dikkat Şimdilerde, bu son evrenin, anti laik, anti parlamenter, anti demokratik tezlere dayalı yapısından çıkıp, eski, fakat bir demokrasinin ezeli ve edebi temel öğelerine dayalı olacak olan, yeni bir anayasal gelişme evresine girilmesi konusu ortaya çıkmıştır. PENCERE Tavşana Kaç Tazıya TUt.. 18 Ocak 1986 günü bu köşede yayımlanan "Kadından Ne Olur?" başlıklı yazıda sormuştum: Merak ettiğim bir konu var; Müslümanlardan yanıt bekliyorum; laik ve Atatürkçü devlet büyüklerimiz ilgilenirterse, sevineceğim: imam hatip okullanndakı yaklaşık 30.000 kızımız diploma aldıktan sonra imam mı olacaklar?" Yazarken gerçeklerı soru biçimine dönüstürmek kimi zaman yararlıdır, bir fikri okurla paylaşmanın güzel yöntemlerinden birisidir. Kadının imam olamayacağı besbelli değil mi? * Ne var ki bu konuda çok mektup aldım. Sağdan sokjan, yaşlıdan gençten; ama daha çok Cumhuriyet okuru dışındaki çevrelerden gelen mektuplar aşağı yukarı şöyle özetlenebilir İmam okullanndakı on binlerce kızımız, imam olamayacaklar; ama toplumun başka kesimlerınde görev alacaklar; okulda bellediklerinı çevrelerine yayacaklar. İmam okullan imam yetiştirmek için öğretim yapmıyor. Bu kesimde kadrolar doludur. Amaç, şer/af öğretiminden geçmiş imanlı kuşaklar yetiştirmektir. • Türkiye'de dinın siyasete alet edilmesi olgusu yeni bir şey değil. Atatürk, hilafeti, padişahhğı, şeyhülislamlığı yıktı; medrese öğretimine son verdı; cumhurıyeti kurdu; öğretim birliğini, devrimini gerçekleştirdi; hukuk devrimi Kuran'ın çoğu kuralını kişinin ve devletin yaşamından sildi. Elbette bunları içine sindıremeyen yığınlar toplumda büyük bir güç olarak yaştyorlardı. Çok partıli rejime geçildiğinde Amerika'ya yaslanan güçler, yaygın bir din somürüsüyle politikalarını iktidara tırmandırdılar. Dışa bağımlı komprador kapitalizminın lıderleri, hem dış sermayeye dayanıyorlardı, hem dini siyasete alet etmek zenaatinde iş tutuyorlardı. Bu süreç yaşandı; yaşanıyor. Ama öyle bir noktaya geldik ki İslamcı akımlar da çeşitli hizıplere bölünüyor Ortadoğu'da Amerikancılığa ve Siyonizme karşı yükselen kımı dinsel akımlar, ülkemizi de etki alanı içine alıyor Komprador kapitalizminın güdümünden ve şemsiyesi altından kurtularak bağımsızlaşmak isteyen İslamcı akımlar Türkiye'de kafasma balyozu yiyor. * Karışık gibi görünen bu karmaşık süreç içinde imam okulları bir ayn yer tutar. Toplumdaki fikır özgürlüğü özlemleriyle devletin milli egitimindeki öğretim sisteminı birbırinden ayırmak kolaydır. Laik Türkiye Cumhuriyeti'nin devlete bağlı okullarında şeriatçı kuşaklar yetiştirmek, hem çağımıza, hem devletin kuruluş ilkelerıne, hem Atatürk'ün öğretim birliğı devrimine, hem demokrasinin kurallarına ters düşer. Askerı okullarımızda başka, imam okullarında başka dünya görüşlerini savunan gençler yetiştirmek, sonra bunları devlet görevlerinde yükselterek karşı karşıya getirmek, insanlara ve ulkeye yazık etmektir. Hele orta öğretimde din derslenyle bılim dersleri arasında oluşan çelişkının uçurumuna çocuklarımızı düşürmekle en büyük suçu işliyoruz. Bir devlet düşünün ki önce eğitim bakanlığının okullarında şeriatçı kuşaklar yetiştiriyor; sonra da diploma verdiği bu insanlan fikirlerınden ötürü TCK'nın 163'üncü maddesıne göre kovuşturuyor. Polis, savcı, yargıç ne yapsın, sen adama devlet okulunda şeriat inancını aşıladıktan sonra... Çözüm nedir? Milli eğıtimde ümmetçı • şeriatçı bilimdışı değil, milli bilimsel • laik öğretim yapılır. Din bir inanç işidir; yeni kuşaklar çağdaş eğıtımle yetiştırilirken, fıkir özgürlüğü toplumsal ve siyasal yaşamda sonuna dek uygulanır. Çağdaş demokrasinin ülkemiz geleceğinde bir başka biçimde tutunması, olanaksızdır. Prof. BAHRİ SAVCI Türkiye'de tarihsel süreç, egemenliğe, ilginç bir gelişim çizgisi çizmiştir: semavi (göksel) bir saltlığı (mutlakiyeti) yeryüzüne indirmiştir. (1807 Senedi lttifak'ı). Sonra, bu göksel saltlık ilkcl boyutlarda ve içerikte de olsa, bir yeryüzü ilkesi ile, "Insan Haklan" ile, bağlanmıştır. (1839 Tanzimat Fermanı). Daha sonra, o semavi saltlık, bir yeryüzü dinamiği ile, halk, halk temsilcileri ile, hükümranhğını paylaşmak zorunda kalmıştır. (1876 Meşrutiyeti) En sonunda, HalifePadisahın hükümranlığına ortaklığı arıtlanmıştır. Ulusal egemenlik, ulus istencinin (iradesinin) en üstünt lüğü, bu üstün istencin, seçimden gelen ulus temsilcileri eli ile kullanılması yolları, kurumlaştınlmıştır. (1919 Amasya Bildirgesi1920 TBMM'si1921 ve 1924 Anayasalan). Böylece, bir ümmet topluluğunda, içinde "halk" bulunmayan bir göksel saltlık tezinden aynhnmıştır. Ulusal bilinç ve algı ile dolu bir laik toplumda, içinde, bu kez hilafet ve saltanat bulunmayan, tersine, halk ve onun siyasal örgütlenmesi bulunan bir demokratik teze ve mekanizmaya, uygulamaya ulaşılmıştır. Bu tez, siyasal yaşamı, içinde, seçimden gelen bir "iktidarmuhalefet ikilisi"nin dengesi üzerine oturtmuştur. Buna göre: Ulus egemendir. Ulusun egemenlik istenci, Mecliste belirir ve merkezleşir (tecelli ve temerküz eder). Fakat, "siyasalhukuksal yapı", mekanizmanın işleyiş biçimi, parlamentarizmin "KabineHükümeti" şeması ve uygulamı içinde olur. Bu şema içinde de, adım adım, "Hukuk Devleti"ne gidilmektedir. Egemenlik, hukuksallastırılmaktadır. Fakat, bu arada, ulusal istencin; bir oligarşinin istencine dönüşü olgusu ortaya çıkmıştır. Ulusal egemenliğin, bir iktidar partisi oligarşisinin salt (mutlak) hükümranlığına düşüşü istidatlan gelişmiştir. Ve böyle bir olgu yaşanmıştır. O kadâr ki, yargıç formasyonundaki üyelerden oluşan; ve yargı işlevini, hukümete hatta Meclise de bağlı olmadan gören; yani, ulusal egemenliğin "yargı erki" denen yetki alanını, ulus adına, bağnnsız ve kendi tekel hakkı olarak, doğrudan doğruya kullanan "yargı alanf'na müdahale edilmiştir. (Meclis Tahkikat Komisyonları'na "yargı yetkisi" veren Salahiyet Kanunu ve bunun uygulamaları). Böylece, ulusal istencin temsilciliği konusunda yanlış bir görüşe dayanarak, yargı organı içinde olunmadığı halde, hem yasama, hem yürütme alanında, anayasanın yargı görevi için kesinlikİe buyurduğu ilke, bir ihlal görmüştür. Bundan dolayı, 1961 ulusal 'egemenliğin, seçimden gelen ulus temsilciliği savı ile de olsa, anayasa dışı uygulanmasımn önlenmesi ve böylece, ulusal egemenlik yetkilerinin, bir iktidar oligarşisinin sultasına dönüşmemesi için, önlemler almıştır: Laik bir toplumsal yapı içinde, özgürlükleri hukuk devleti kummlaşmasını hukuk devleti yapüaşmasını geliştirmiştir: özerk kurumlar, demokratik katkı kurumlan, bağımsız yargı, Anayasa Mahkemesi gibi teminat kurumlarıyla... Fakat, bu kez, özgürlükler ve teminatları demokrasisinden ürküntüler ortaya çıkraıştır: Özgürlükleriözerk kurumlan, katkı ve teminat kurumlarını, öteden beri 'icrarun ayakbağY sayan tez canıanmıştır. (7172 değiştirmeleri, 82.) Işte, şimdilerde, bu son evrenin, antilaik, antiparlamenter, antidemokratik tezlere dayalı yapısından çıkıp, eski, fakat bir demokrasinin ezeli ve ebedi temel öğelerine dayalı olacak olan, yeni bir anayasal gelişme evresine girilmesi konusu ortaya çıkmıştır: Bir şevk ile... ŞEVK NEREDE? Bu olayda, neden bir şevk vardır? Şundan: Bir yeni anayasal gelişme ve düzenleme ile, Türkiye'de, hemen kişisel hükümranlığa dönmeye elverişli olan, psodomiliter kökene dayanmacıbğı arayarak, kendine sözde sağlam dayanak sağlayacak olan; parlamentanzm geleneğimizi ters yüz edecek olan bir "Başkanlı Hükümet" sisteminin, ya da uygulamanın, indi politikalar üretme, halk üzerinde vesayet kurma istidatlannın önlenebileceği umulmaktadır. Keza, hemen, oligarşileşecek bir HESAPLASMA BURHAN ARPAD OKURLARDAN Hiçbir kamu sektöru tarafından işe alınmayan on binlerce fişlenmiş insanlardan yalnızca birisiyim. Fiflenmişim ve sakıncalıyım. Neden mi? Siyasal olayların yoğun olduğu bir dönemde öğrenimimi zor şartlarda tamamladım. Yıl 1980 mart ayı. Okuduğum yer olan Akşehir'de siyasi bir olay olmuş. O gun dersimiz boştu, okuldan dağüdık ve eve gidiyoruz. Polis çarşıda gördüğü her öğrenciyi tutup götürüyor. Beni de alıp götürdüler. Orada ifadelerimiz alındı ve savctlığa sevkedildik. Olayla ilgim olmadığı için serbest bırakıldım. Başka hiçbir şekilde karakola ve Haksız fişlendim, iş bulamıyorutn. "Gecenin Soluğu" Türkiye Cumhuriyeti'nin ilkon yılında, imparatorluğun son ciöneminde yetişen edebıyatçılar ürün veriyordu. Hüseyin Rahmi Gürpınar, Ömer Seyfertın, Reşat Nuri Güntektn, Mahmut Yesari, o yıllarda ağır basıyordu. Adım saydığım edebiyatçılar, bir bakıma gerçekçiydi. Ne var ki, bilinçli değildiler. Olaylann ve kişilerin yorumunu yapmıyorlardı. Olaylannın ve kişilerinin dayanağı belirli bir dünya görüşleri yoktu. 1940'larda başlayarak kısa sürede ürün veren Cumhuriyet Türkiyesi ilk hikâye ve romancılan daha başkadır. Sonraları toplumcu gerçekçi diye tanımlanacak olan bu yeni dönem yazarları, olayları ve kişileri toplumbilim açısından ele alırlar. Özellikle kısa hikâyelerde ilginçtirler. Toplum olaylarını, daha mutlu bir Türkiye açısından değerlendirirler. Toplumcu gerçekçi Türk edebiyatçıiarının ilginç bir yanı daha vardır. Kendilerinden önce gelen kuşakların yaptığı gibi gü(Arkası 8 Sayfada) savcılığa düşmedtm. lşte bunun için siyasi bir olaydan ötürü ismim karakol ve savcılık kayıtlannda geçtiği için fislenmişim ve sakıncalıyım. Endüstri Meslek Lisesi rnezunuyum. 1984'te Ereğli Linyitleri Işletmesi'nde isçilik sınavlarma katıldım ve kazandım . Yapılan güvenlik tahkikattmda sakıncalı olduğum için işe alınmadım. Yatağan Termik Santrah isçilik sınavlarmı kazandım, 1985 ağustosta ise başladım. Ancak 4,5 ay sonra flslendiğim gerekçesiyle isime son verildi. Bu durumda hiçbir işyeri beni kabul etmiyor. Böyle bir haksızjığa tanammül edemiyorum. öğretim yılında AÜ Açık öğretim Fakültesi'nde yılsonu sınavlarında iki dersten bütünlemeye kaldım. Bütünleme sınavlarında kaldığım bu iki dersin yanı sıra ikinci sınıftan ingilizce dersinden son sınav hakkımı kullanacaktım. Ancak AÖF Sınav Yönetmeliği'nde de yer alan sınav haklannın saklı tutuhnasından yararlandım. 19841985 bütünleme sınavlanna katılamadım. (Heyet raporuyla rahatsızhğınu belgeledim ve sınava haklanm saklı kaldı) 1985 yılında yapılan kayıt HASAS MERT Tuztukçu Mah. yenileme islemlerinin birinci aşamasında kayıtım dördüncü AKŞEHİR/KONYA AOF ögrencisi: Haksız \ere cezalandırıldım 19841985 sınıf ögrencisi olarak yapudı. 2026 Ocak 1986'da yapılan kayıt yenileme islemlerinin ikinci aşamasında kaydunın dördüncü sınıfa yapılamayacağı, ikinci sınıftan dersimi vermeden dördüncü sınıfa kayıtlı olamayacağımı söylediler. RahatsızUğımdan dolayı sınavlara giremedim. Sözde bu konuda bir haktan yararlandım. Yararlandığım bu hak beni cezalandınyor. üçüncü sınıfta bir yıl beklemem gerektiği belirtiliyor. Madem ki sınav hakkım saklı tutuldu, neden mazaretim ortadan kalkınca beni sınava almıyorlar. Mustafa Karaçiftçi Merkez Ortaokulu Öğretmeni AKŞEHİR Dünyanın her yerinde para harciyorsanız, dünyanın Tiffany, Harrods, Dunhill, her yerinde Cartier, Hermes.... Visa Kredi Kartlan, geçeıii bugün yüzü aşkın bir kartnız ülkede, dört buçuk milyon olmalı seçkin işyerinde kabul VISA "Classic Domestic Türkiye'de geçerti kredi karta Türkiye'de ve dünyanın yüz ülkesinde, imzanızı paraya dönüştüren VISA Kredi Kartı şimdi İktisat Bankası'nda hizmetinizde. İktisat, size Visa'nın üç değişik kartından dilediğinize sahip olma imkânı veriyor. Bir İktisat şubesine gelin. Profesyonel ve etkin bankacılığın bir hizmetinden daha yararlanın. m Visa'yı İktisat verir. görüyor. Yüz yirmi milyon kişi ödemelerini Visa Kredi Kartı ile gerçekleştiriyor. Dünyanın en yaygın ödeme sisîemi Visa Kredi Kartı, şimdi tüm avantajlarıyla İktisat Bankası'nda hizmetinizde... • Visa ile, harcamalarınızı, paraya ihtiyaç duymadan yapabilirsiniz. • Bu imkân karşılığında ne faiz, ne de komisyon ödersiniz. • Visa'dan, şirket harcamalan için yetkili personeliniz de yararlanabilir. VISA "Classic International' Visa Kredi Kartlan ailesine üye bütün ülkelerde geçerti olan kredi kartı iktisat Bankası Krodi Kartları Merkozi Reşat Kurtoğlu Ayşe Olgaç Sertaç Çelikyılmaz Tel 172 7000 İktisat Bankası Ankara Tufan Aksoy Tel 33 30 71 İktisat Bankası izmir Nımet Oğuz:uzun Tel. 22 62 46 İktisat Bankası Bursa Gahp Yaşar Avcı Tel 263 30 iktisat Bankası Adana Nevaı Ersan Tel 390 87 iktisat Bankası Mersin Ender Erşen Tel 179 14 İktisat Bankası Gaziantep Cengız Gurcan Tel 247 18 İktisat Bankası Denizli Bulent Dıkıcı Tel 165 59 iktisat Bankası iskenderun Ahmet Sayan Tel 190 47 •* oo/oo cv •* fttf*î K«RTO«LU VISA "Premier" (Altın Kart) Visa Kredi Kartlan ailesine üye bütün ülkelerde geçeıii, yüksek kullanma limitlerine sah'o özel kredi kart iktisat Bankası Merkez Celal Özkurkcu Tel 172 7000 iktisat Bankası Bahçekap ıaojk Turkmen Te) 522 3868 iktisat Bankası Karaköy Atılla Doğrusoy Tel. 145 7090 hrtisat Bankası Mectdiyeköy Abdullah Anlar Tel 172 6980 İktisat Bankası Kacbköy Necmı Özgenç Tel 338 3784 İktisat Bankası Bakırköy Adnan Pelvanlar Tel' 572 6032 BAINKASI İKTİSAT 1101 0003 10
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle