19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 KASIM 1986 CUMHURİYET/7 Paris 'ten Beaujolais ile ilk randevu 20 kasım perşembe. Bugün Beaujolais'nin, 1986 ürünü Beaujolais'nin ilk piyasaya çıktığı gün. Fransa'nın bekletilmeden içilen tek şarabı olan Beaujolais 'yi, piyasaya çıkar çıkmaz tatmak ve üstüne fiİcir yürütmek Noel kadar, yeni yıl kadar önemlidir Paris*te. SABETAY VAROL PARİS 20 kasım perşembe... Gökyüzü ya karardı ya kararacak, yağmur yağmıyor, ama gtlneş de yok... Champs Elysees'nin şık barlarından Bellevüle'ın bistrolanna değin, "cafe'ler bugün her günkünden daha dolu. lşinden çıkan evine dönmeden önce kendini köşebaşındaki meyhaneye atmış. Kısa kollu gömleğine kıravat takmış Amerika'dan yeni dönme doktor da, Renault'nun son işçi çıkarmalarından kıl payı kurtulmuş, şaraptan kılcal damarları Paris'in metro planını anımsatan emeklilik öncesi Prolo da kutsal bir görev yerine getirir gibi 'cafe'yi boylamışlar. Şarap mı dediniz? Evet, herbir yanı başka bir çeşitlilik gösteren, insanların komşusuna kıyasla farklı gözükmeye özen gösterdiği Fransa gibi bir ülkede, bu kadar çok kişiyi toplu eğlence yerlerine çeken şaraptan başka ne olabilir ki? Alelade şarap değil, Beaujolais... 1986 mahsulü. Yeni çıktı, yeni dediysek bugün, bu sabah. Daha çarşamba akşamı, milyarder de olsanız, kendiniz Uretmediğiniz sürece hiçbir yerde bu sihirli şaraba ulaşma olanağınız olmazdı. Fransa'run tek bekletilmeden içilen, eskidikçe bozulan bu kırmızı şarabı her yılın kasım ayında olay yaratır: "Hımm... Hiç de fena degilmiş. Geçen yılkinden iyi... Ben biraz daha acımtırakını tercih ederim, ama son yıllarda böylesini içmenuştim.." gibisinden konuşmalar, toplumsal analizlerin kalıplarından taşar, son terör olaylarını, Adalet Bakanı Albin Chalandon'un cezaevlerini özel sektöre devretmeyle ilgili yasa tasarısını geride bırakır... Akşamı bekleyecek kadar sab, n olmayanlar, öğlen yemeğinde, bu işin ıyice hastası olanlarsa sabah saat onda, hatta sabah kahvaltısında Beaujolais'yi tatmıştır bile... Ama şarabın, hele Beaujolais'nin kendine göre bir kutlalır. lnce kesilmiş bir dilim esmer köy ekmeği, Uzerinde biraz tereyağı ve kurutulmuş çiğ jambon. Giyotine benzediği için giyotin adı verilen bir aletle barmen tarafından lokma lokma kesilmiş, tıpkı bizim Sarıyer börekçisi gibi... Yeni mahsul üzerine yürütülen ahkâm konusunu tüketti mi, semtine, kafesine, meslek sınıflamasına göre tartışmalar yeniden ön plana çıkar... Ayin bitmiştir. Içişleri Bakanlığı'nın çevresindeki kafelere uğrarsanız, Renault Başkanı Georges Besse'ın Dogrudan Eylem tarafından öldürülmesi, bu gizli örgütün iki kadın militanının bulunması için duvarlara asılan fotoğraflı afişlerin bir işe yarayıp yaramayacağı tartışılıyordur. Billancourt'a Reagan'ı bekleyen adam Beyaz Saray'ın hemen yanında, Ulusal Güvenlik Kurulu'nun çalıştığı binanın önündeki kaldırımda siyahi bir adam yatıyor. Tam iki yıldır orada ve Reagan'/ bekliyor. Sonunda pes edip kendisiyle konuşacak diye. Reagan 'la konuşmak istiyor, çünkü bundan 8 yıl önce askerde ırkçıların olmadık baskısını görmüş, sakat kalmış, ama tazminat alamamış. TANJU AKERSON WASHINGTON Beyaz Saray'ın hemen yanında ulusal güvenlik kurulunun çalıştığı "Old Executive Office" adlı tarihi bir bina daha var. Bu binanın önündeki kaldırımda iki yıldır yorgan döşek bir zenci yatıyor. Sağdan soldan topladığı karton kutulann üzerine naylon örtüler, battaniyeler sererek çadırımsı bir köşe yapmış kendisi ne... Battaniyeler altında naylon torbalar, Coca Cola şişeleri, hazır yiyecek kutuları üst üste yığılmıştı. Benjamin Franklin Jones adını taşıyan 34 yaşındaki zenci genelde pek yerinden kalkmıyor. Yanıbaşından hiç ayırmadığı kocaman bastonu, hep karnının üstünde tuttuğu karmakanşık gazetelerle zamanının çoğunu boyluboyunca yere uzanmış geçirmeyi seviyor. Geniş bir gövdesi, iri bir kafası var. Ayağa kalktığında çok uzun boylu biri olacakmış duygusunu uyandırıyor. Siyah bıyıkları dudaklarının kenarını aşıp şakaklarına kadar varmakta. Geniş gözkapaklarının altında boğulan gözleri arada bir dimdik Beyaz Saray'a bakıyor... "Neden burada yatıyorsun?" diye soranlara, "Beyaz Saray'da Reagan ile görusmeyi bekliyonım" diyor. Benjamin Franklin Jones'in VVashington kaldınmlarına serilmesine yol açan öyküsü 1978 yılına dayanmakta. Aslen Kentuckyli olan Jones, o tarihte askere gitmiş... Kendisini Texas'taki Fort Hood adlı pivade birliğine sevketmişler... Iddiasına göre, orada kendilerini gizli Ku Klux Klan ve Nazi örgütü üyeleri olarak tanıtan bazı askerlerie başı belaya girmiş. Bir gece uyurken boynunu bıçakla kesmişler... Yemeğine kan kusturucu zehir atmışlar... Ayağının üzerine demir dolap devirip topal kalmasına ve bu yüzden baston taşımasına sebep olmuşlar... "Bazılan yaşamlannı Vietnam'da dövüşürken yilirdi, ben ise Texas'ta az kaldı talim yaparken canımdan oluyordum" diyen Jones, askerlikten istifa ederek kapagı VVashington'a atmış, Gazi ve Savaş Malülleri Dairesi'ne başvurmuş. Ancak Jones'un orduda sakat kaldığı gerekçesiyle kendisine tazminat bağlanması yolundaki başvurusu reddedilmiş. Jones, birkaç yıl başvurusundan sonuç alabilmek için resmi daire kapılannda silrünmüş. Parası olmadığından avukat da tutamamış. Son çare olarak Reagan ile görüşmeyi kafasına takmış ve randevu talebinin yerine gelmesi için en geçerli yolu Beyaz Saray'ın karşısında kaldırımda yatıp kalkmakta bulmuş... "Bu benim bildigim tek protesto şekli. Emln olun başka bir şey aklıma gelmiyor" diyor. Jones, "Kaderime razı olup Kentucky'de evimde oturabillrdim. Denemedim değil, bir ara... Ama evimde iken Içimde öylesine bir nefret, kin duygusu kabardı ki, korktum, kendimden korkhım. Tann bilir bu kin duygusu ile patlayacak, yanımdaki en sevdigim kişiye zarar verecektim. Kalktım, VVashington'a döndttm. Gerçek protesto gösterisi yapıyorum burada. Bu bir sey yapma duygusu beni rahatlatıyor, içimdeki kini söndüruyor." Evinden kimseye haber vermeden kaçmış, Beyaz Saray'ın karşısına yatmış Jones. Annesi, iki yıl görünmeyen oğluna ne oldu diye merak etmiş. Sonunda oğlunun Washington'da sokakta yatıp kalktığını bildirmişler. Bunun üzerine oğluna para göndermeye başlamış. Kentucky'de bir lokantada garsonluk yaparak zor koşullar altında biriktirebildiği parayı Jones'a gönderen annesi, oğlundan haber getirenlere, "Onun Washington sokaklannda ölmesini istemiyorum... Kendisinin bazı sorunları olduğunu ve adaletin yerine gelmesini beklediğini biHyorum. Hep arkasında oldum. Ama ne olur söyleyin, artık evine dönsun" diyormuş. Jones, annesin'len para geciktiği zamanlar yoldan geçenlerin önündeki kutuya bıraktığı kuruşları toplayarak idare ediyor. Bu bakımdan Jones, parasal yönden hiçbir zaman sıkıntıya düşmeyeceği kanısında. Jones'un yoldan geçen ler sayesinde parasız kalmayacağını bilen, ama kendisini de Beyaz Saray karşısından uzaklaştırmak isteyen bazı kişiler, iki olayı silah olarak kullamyorlar: Annesine sevgisi ve kış... "Bak, havalar soguyor, donup kalacaksın... Hadi git artık" diyenlere Jones, "Ben burada kaldınm üstünde iki kış geçirdim. Bir üçüncüsünü daha geçiririm" diye karşı çıkıyor. "Annen seni çok özlemiş, onu üzmek istemezsin herhalde" diye duygularına seslencnlere de Jones, inatçı bir tavır takınıyor: "Annemi çok seviyorum. Ama Reagan ile mutlaka görüşmem gerek... Buradan ayrılamam." Geçenlerde Jones'un önünden geçerken ulusal güvenlik kurulunun çalıştığı "Old Executİvc Office "i işaret ederek, kendisine takıldım: "Gözün Beyaz Saray'da, ama asıl bütiiıt gizli ve onemli işler arkandaki binada dönuyor. Libva, Nikaragua derken şimdi de fran çıktı." Jones, karnının üzerindeki gazeteleri okşayarak, bilgiç bir tavırla başını salladı: "Her şeyi biliyorum. Önce kendi sorunumıı halledeyim, Reagan ile onları da görüşürüm..." Washinzton dan 9 yolunuz düşer de, Renault işçilerinin gittiği bistroya uğrarsanız yeni müdUrün nasıl bir kişi olacağj üzerine tahmin yürütülüyordur. Gene Beaujolais ve giyotin jambon ekmeğin başında, eşcinsellerin ya da fahişelerin devam ettiği barlarda AIDS konuşuluyordur. Ulusal meclis ve Dışişleri Bakanlığı'nın çevresinde ya parti içi parti dışı taktikler, ya da Lubnan Suriye Iran konulan revaçtadır. Adalet Bakanlığı, adliye binası, yüksek mahkemelerin bulunduğu merkezlerde cezaevlerinin özelleştirilmesiyle ilgili, Mitternuıd'ın karşı çıkışı üzerine hukuksal felsefi tartışmalar ağır basıyordur. Montparnasse'taki Bröton bistrolarında, Atlantik'te boğularak olen katamarancı 37 yaşındaki Loic Caradee'e ağıtlar yakılıyordur. Beaujolais 1986, SuıtlaRousse Şarap Üniversitesi'nde tadıhyor. kez daha gündeme gelir. Entelektüel barlarda son Goncourt Edebiyat ödülü'nü verme töreninden dedikodular nakledilir. Orta halli bütçelere hitap eden giyim piyasasının merkezi olan Santier Sokağı civarında lüks modaevleri sahipleri ve kreatörler çekiştirilir. Borsa simsarlarının yoğunlaştığı "Bourse" meydanındaki barlarda Olivetti'nin sahibi ttalyan de Benedetti'nin, Yves Saint Laurent'a yüzde yirmi beş hisseyle ortak olduğu yorumlanır, dolar kuru Üzerine tahminler yürütülür. Gazeteciler, TV birinci kanalının, Figaro'nun patronu Robert Hersant'ın mı, yoksa HachetteMatra grubunun mu eline geçeceği. "Cevap Hakkı" adlı programın yapımcısı Michel Polac'ın kapı dışarı edilip edilmeyeceği konusunda argolu konuşmalar yapar. Şışe yeniden boşaldıysa, işi gücü olanlar kalkıp gider, bar fareleri daha ilginç yerler bulmak üzere hesabı öderler. Yeni sevgilisini lokantaya götürmek Uzere randevusu olanlar, "Bu akşam yemege çıkacagım, Beaujolaisyi fada kaçnysam vaziyeti idare edemem" diyerek izin isterler. Cebinde parası kalmayanlar borcu başkasına ödettirmeye çalışırlar. Beaujolaisnin yeni mahsul çıkış günü, Noel kadar, yeni yıl kadar önemlidir Paris'te... Şişe boşahnca, Beaujolais tartışması yeniden başlar. Giyotin yenilenir. Burukluk derecesi, rengi, kokusu, yoğunluğu bir Hülasatı havadisatı Evropa Hariciye vekilimiz devletlu Hale/izâde Vahit Bey, Hicri 16 Rebiiilevvel'de, 68'inci senei devriyesini, pek sade bir merasimle idrak eyledi... Lehistan sanatkârlarından Mösyö Plewinski, Strasbourg Cemiyeti Musikisi'nde bir piyano müsameresi icra eyledi... Ve daha neler neler... HADt ULUENGİN STRASBOURG Resmi tarihlerle zincirli sığ ufuklan derinleştiren ye geçmişin bir mirasyedi müsrifliğiyle harcanmaması gerektiğini çağrıştıran "Tarih ve Toplum" dergisi, her sayısında "Osmanh Basınında Yiiz Yıl önce" başlığıyla sayfalar yayımlıyor. Dersaadet'deki gazetelerden ahntıları içeren bu sayfaların iki özelliği var. Birincisi, metinlerin Osmanh Türkçesiyle olduğu gibi aktarılması. tkincisi ise, yüz yıl öncesinin gazetecilik anlaşıyı hakkında ipuçları vermesi. Çünkü, buradaki haberler, sanki bir rivayet ve söylentiymişcesine kaleme alınmışlar ve özel bir bağlayıcılıkları mevcut değil. Strasbourg'un çok uluslu Avrupa kurumlarından bazılannı barındırması, bu kurum ve çalışanlarının kendilerini pek önemliymiş gibi takdim etmelerine rağmen aslında tali haber kaynakları oluşturmaktan öteye gitmemesi ve nihayet şayia, dedikodu, söylenti ve rivayetlerin bu şehirde esas haberleri teşkil etmesi nedeniyle, ben bu hafta hem Strasbourg'dan, hem de yüz yıl önceki Osmanh basınından esinlendim ve bunlara uygun nüktedan haberler yazmaya karar verdim. Işte bu haftaki Strasbourg havadisi: miş ve memnuniyetini de Strasbourg'daki medarı iftiharımız sefire Filiz Hanımefendi ve diğer zevata dönerek hitabetiyle beyan eylemiştir. Ceridemiz, hariciye nazırımıza nice senei devriyeler temenni eder. Türkiyemüşterek pazar encümeni reisi (TürkiyeAET Karma Parlamento Komisyonu Başkanı) ve Denizli mebusu Çakırzade Aycan Bey'in Avrupa Meclisi Mebusani Reisi Mösyö Pierre Pfimlin ile temas eylediği ve Çakırzade'nin Pfimlin ile tokalaşırken refakatindeki arkadaşlarını tngiliz lisaniyla "Let me Indrouce You My Colleagues" diye takdim eylediği ve de Mösyö Pfımlin'in Çakırzade ve arkadaşlarının hayat hikâyeleri ile mesleklerini öğrenmekten pek bahtiyar olduğu istihbar edilmiştir. Çakırzade Aycan Bey'in matbuatta çıkan beyanlarını bilahere hilafı hakikat olarak tavsif ettiğini göz önüne alan ceridemiz, Çakırdaze ile Mösyö Pfimlin arasındaki görüş teatisine ait havadisleri yaznıakıan ictinap eder (sonradan yalanlandığı için gazetemiz bu haberleri yazmaz.) Aynı Mösyö Pfimlin'in, yetmiş yaşından ziyade olmasına rağmen, yeniden Avrupa Meclisi Mebusani reisliğine seçilmek gayretiyle kesif bir faaliyet icra eylediği ve kendisinin Hıristiyan fırkasına mensup olmasına rağmen, rey gailesiyle, işbu fırkayla kanlı bıçaklı olan sosyalist cihetle gizli temaslar yaptığı ısıtılmıştır. Mösyö Pfimlin'in avam fırkasına yeni mecliste fazladan bir katibi umumilik teklif ettiği şaiyası da pek yaygındır. Avrupa şurası beynelmilel memurininden Felemenkli Malmazel Vanden.... ila uzun müddettir münasip olmayan bir hayat yaşayan ttalyan sefareti birinci katibi Sinyor Fıkfıka, nam'ı diğer "afili fıkfıka"nın Felemenkli matmazeli başka bir aşifte için terk eylediği, bundan pek müteessir kalan genç matmazeh'n kendisini Ren nehrine atmak istediği, tam bu esnada biçareyi hayatı pahasına hâlâs eyleyen (kurtaran) yine Avrupa şurası memurininden Mösyö Dupont'un bilahare Felemenkli katibeye abayı yaktığı ve ezcümle iki gencin yakında izdivaç eyleyeceği maali memnuniyetle istihbar edilmiştir. Strasbourg'dan lcmali Ahval (Özet Haberler)... Avrupa şurası içtimasına iştirak etmek maksadıyla Strasbourg'a teşrif eden hariciye vekilimiz devletlu Halefizade Vahit Bey, burada pek bahtiyar iki vakayı birden yaşamıştır. Bunlardan ilki, Türkiya'mızın, duveli muazzamanın da aza olduğu Avrupa şurası riyasetine (Avrupa Konseyi Başkanlığına) getirilmesi, diğeri de, devletlu Vahit Bey'in Hicri 16 Rebiülevvel, alafranga takvimle 18 kasımda, 68'inci senei devriyesini idrak eylemiş olmasıdır. Senei devriye, Strasbourg Avrupa Şurası sefaretimizde pek sade bir merasimle idrak olunmuş ve hariciye vekilimiz gazeteci taifesinin hediyesi alafrenk pastasının üzerindeki yek muma puf demiştir. Halefizade Vahit Bey, "Nice senelere" nidaları arasında kestiği pastayı cümle aleme tevzi et Minik elektrikll trtn, Sentosa 'nın mlnyatur cangılını fethederek ada turu yapıyor. Singapur'dan Müktesebat (Alıntılar)... Avrupa şurası hukuku beşer encümeni için inşa edilecek binai cedid hususunda aza devletler beyn'inde muahede temin edilemediğini (Avrupa Konseyi tnsan Hakları Komisyonu'nun yeni binası konusunda uzlaşma sağlanamadığını), bur.un aza hükümetlerin pek nekeş (hasis) hareket etmesinden çıktığım ve bilhassa garbı Prusya payitahtının on bin Amerikan Doları gibi cüz'i bir miktar için mızıkçılık eylediğini Strasbourg'da neşredilen "Dernieres Nouvelles D'Alsace" nam ceridei yevmiyeistihbar etmiştir. Aynı nam gazeta, Lehistan sanatkârlarından Mösyö Plevrinski'nin Strasbourg şehremaneti cemiyeti musikisinde piyano müsameresi icra eylediğini ve premiyerine mühim zevat ve bilcümle erkanın icabet ettiğini neşretmektedir. Sentosa'nuı mini cangdı MÜMTAZ ARIKAN StNGAPUR iki buçuk milyon insanın yaşadığı modern Singapur kentinin hareketli trafiğinden biraz uzaklaşıp, doğanın egemen olduğu Sentosa Adası'nagidiyorum. Sentosa, hemen Singapur Adası'nın güneyinde çok küçük bir ada. Bizim Büyükada kadar bir şey. Dünya Ticaret Merkezi'nin arkasından 4.5 Singapur dolarına bir bilet alıp, küçük bir gemiye biniyorum. Şu bizim Haliç*te çalıştırılanlara benziyor. Halatlar alınıyor, sağa sola bakmaya zaman kalmadan karşı iskeleye yanaşıyor. Şaka değil, iki iskele arası yalnızca 6 dakika, Sentosa, ada özelliğini yitirmesin diye köprü yapmamışlar. tnilen iskele, rustik tarzda yapılmış, üstü de örtülmüş. Aniden yağmur bastırınca, neden örtülmüş olduğu anlaşılıyor. Tropik kuşağın yağmuru pek anlatılır gibi değil. önünüze sudan bir perde çekiliyor sanki. Görüş uzaklığı bazen elli metreye düşüyor. Ama bu kez şanshyım. Uzun sürmüyor. Az sonra bulutlar dağılıyor. tlerdeki danışma bürosundan, dolaşmak için trene binebileceğimi öğreniyorum. TVen turu bedavaymış. Minicik istasyona az sonra garip bir tren giriyor. "Monorail" denen, tek rayda çalışan trenlerden. Ama bu nıinyatür bir tren. Yüksekliği 2 metreyi, genişliği 1.5 metreyi geçmiyor. Beş altı vagonu bulunan tren, elektrikle çalışıyor. Kazıklar üzerine oturtulmuş yüksekçe bir rayda ilerleyerek adayı gezdiriyor. lşte o zaman coşkun doğayı farkediyorum. Tam anlamıyla bir tropik cangıl var çevrede. Belki minik ve el değmiş bir orman ama Akdeniz çevresinde görülebilecek ormanlardan çok farklı. Otları, sarmaşıklan, sık ağaçlan, gövde kökleri, yosunları, rengârenk çiçekleri, dev yaprakları, baygınlık veren kokulanyla bambaşka bir dünya.. Biraz dikkat edince, muz, papaya, mango meyvelerini görebiliyorum. lşte ilerde palmiyelerin çevrelediği dev bir mahogany ağacı. Bu ağacın asıl topraKİarı Güncy Amerika. Ama kauçuk nasıl getirilmişse, mahogany de öyle gelmiş. Tren kısa arahklarla minik istasyonlarda duruyor. Her istasyon, değişik özellik taşıyan yerlerde yapılmış. örneğin, biri lagun denen mercan gölündeki plajda; bir diğeri böcek ve kelebek koleksiyonunun sergilendiği binada veya mumyalar müzesinde. lnsan eli değmiş her şey doğayla uyum içinde. Yapılar en çok iki katlı yapılmış. Çiçekler, orkideler arasında oyuncak evler gibi duruyor. Sentosa'nın ozenıe nazırıanmış mumyalar müzesinde, Singapur'un kısa tarihi, insan boyundaki mumya heykellerin oluşturduğu tablolarla anlatılıyor. Bu heykellerin Londra'daki "Madame Tussaud" mumyalar müzesindekilerden farkı yok gibi. Çok kaliteli. 1819'da, lngiliz temsilcisi Stanford Raffles'ın, Johor Sultam'ndan, yılda 8 bin lspanyol dolan ile Singapur'u kiralayışından başlayaıak, adadaki eski yaşantıyı, ırkları, kauçuk plantasyonlarının kuruluşunu, limanın işlevişini anlatan tablolarla herşeyı özetliyor. New Yorktan leniyor. ABD'de bu klinije benzeyen daha pek çok aynı amaçlı kuruluş var. örneğin bir diğeri "Dcbtor Aaonymous" adıyla büiniyor. New York'ta ise "Credil Comualing Service" bir yandan kredi alanlara akıl danı jmanlığı yaparken, bir yandan da psikologlarıyla fazla harcama aüskanlıgına sahip müjtcrilerinı tedavi etmeye çahsıyor. Servislerde çalıjan psikologlar, doktorlar, Amerika'da can sıkıntısı, heyecan arayısj, kızgınlık ya da korku nedenıyte milyonlarca Amerikalının aüşveriş tutkusuna kapıldıftuu ve kendilerine geldijini soylemekteler. Au$veriş sendromuna lutulanlar, kuruluşların çesitli merkezlerine duzenli olarak gıdiyor, bazen özel seamlarda, bazen de grup seanslannda tedavi olmaya çalışıyorlar. Brooklyn'de "ShopahoUc* Umlted'Me çalı$an bir psikolog, "Gereek Mr »endrom Uc kartı kar^ıyayu. Aynen alkoliklik ya da kumarbazJık gibi blr ?«y"diyor. Aynı psikologa göre bu insanlar, alkolıkler ya da kumarbazlar gibi harcadıktan »onra pışmanlık duyuyor, utanç ve suçluJuk duygusuna kapüıyorlar. Daha çok kadınlar arasında yaygın bir hastalık olan alışveri; sendromu, oğle taullerinde ve akjam is çıkıs saatlerinde tutkuya dönuşmekte: 30 dolarlık guzelleştirici malzemeden baslayarak 400 doları aşan kıyafet alısverisine varılınca ve bu döngu her gUn tekrarlanır hale gelıncc, tutuklananların sayısı artmıs. Kredi kanları alıjverisi kolaylaştınp körükledigınden, Amenkah yeni kujak. özellikle "yuppic" olarak bilinen genç, gelecegi parlak profesyoneller, boğazına kadar borçlu bir kuşak olarak tarihe geçmis durumda. "CradM Couueüag Servtce"ın rakamlarına göre alısveriı sendromu kurbanlannın ytizde %'sı kredi kartı kullanmakla. Tüketimin temel bir toplum yasası olduğu bu ülkede, alı$venş sendromuna lutulmak ıçın pek çok neden var. En bajta ınsanı bir an bile rahat bırakmayan reklaııı bombardımanı. Büyük mağazalar reklam bombardunanını oyle boyutlara ulaçürmış dunundalar ki, donen çarkın temel taılanndan biri de reklanüar haline gebni|. örnegin yaz sonunda Gimbcb adıyla bilinen çok büyuk bir magaza kapatma kararı aiınca, New York'un günde iki Uç baskı yapan en popüler gazetesi Dally New$, 11 railyon dolarlık reklam zaranna uğradı ve onemli bir tensikat yapmak zorunda kaldı. Reklam bombardımanında devrim ise geçen yıl 24 saat reklam yayım yapan bir televizyon kanalının devreye girmesi ile basladı. Gectiğimiz yıl Kallforniya'da "Home Shoppioa Network" adıyla yayına başlayan özel paralı televizyon kanalının sloganı "Gttnde 24 saat, haftada yedi gün alın" idi. Kanalda halen 1200 kişi çaiıjmakla. 1985 Temmuz ayında yapılan saptamaJarla ilk sekiz ay içınde kanal sayesinde kaydedilen satış tutan 63.9 milyon dolar, gelir tutan ise 6,8 milyon dolar olunca, iş dunyasının göztl 24 saaı reklam kanallarına dönüverdi. Şirket VVall Street'te tanesi 18 dolarla hisse satmaya basladı, hemen 42 dolara yUkselen hijsclcr, bu rakamlann açıklanmasıyla 80 dolara fırladılar. 600 operatörün çalıştığı kanalın "Hol LÂttt" telefon hattından her gUn ortalama 10 bin birim mal saıılıyor. 1/lcyıcilerin lek sıkâyeti, kanalın 24 saatlık yayımna karjılık, sadece 18 saat siparis kabul edıyor olması. New York'un ucuzluklanyla un yapmış elekıronik malzeme ve ev esyası satan mağazalarından olan "Crazy Eddlc"nin de çok yakında 24 saat alışverış kanalına baslayacağı söylenmekte. Böylelikle sadece kırsal bolgelerde değil, şehirlerde de insanlar 24 saat alısveris yapma olanağına sahip olacaklar. Kalifornıya yöresınde insanların ışten gelir gelmez neler alacaklannı ogrenmek Uzere HSN'yi actıkları, kadınların kahve içmek Uzere bir araya geldiklerinde sadece HSN'den söz ettikleri, şimdi yeni sloganının "Haydi lum yiJbaşı »lışvrrijimlıi 24 saatlik kanalumzdan yapalun" olduğu söylenmekte. KanaJdaki özel ucuzluktan "bulunınaı fınatlan" kaçırmak ıstemeyenlenn yapacağı tek sey "bcdava" telefon hattını kullanıp "ma«ter kard" denen kredi kanlannın hesabına yazdırarak istediklerini ısmarlamaları. Yeni harcama olanaklarıyla "Spendermcaden" rehabilitasyon merkezlerinin müsterılennın de hızla artması beklcniyor. Böylelikle yeni yeni iş imkânlan, yepyeni tedavi sahaları açılacak, yepyeni hastalıklar da ortaya çıkacak. Bu yılki alısveris mevsimınin gündem konusu alışvens sendromu ve "Cünde 24 saat haftada yedl gün alın" yayın kanalları. BUyuk bir hızla gelışen tuketım çarkında, gelecek yılın gundemini hayal etmek bile imkânsız. jlhşveriş sendromu' kurbanları 'Günde 24 saat, haftada 7 gün alın' televizyon kanalları günümüziin gözdeleh. Her gün bu kanallann bir yenisi, her gün 'daha uzun süre atışveriş yapılabileni' açılıyor. Bir yandan da, alkoliklik gibi bir ahşkanlık olduğu saptanan 'olışveriş sendromu' kurbanlannı kurtarmak için, yeni yeni rehabilitasyon merkezieri' açılıyor. ŞEBNEM ATtYAS NEW YORKAU»veri»in ABD'de tutronomik rtkamlara erijtiği ve "alifvcrif sezoau" adıyla bilânen dönemc girmi? durumdayu. Tannya insanlara verdiği nimetler için teşekkür edildiği "Ttaııky«tag" uüUyle, yılbaşı ve Chrinmas tatillerinın olduğu kasımarabk aylarında hepten cezbedilerek bastan çıkartılmıs insarüar sUrüler halinde sdıjverij ederek tüketimin Ust sınınnı sonsuza vakla«tırmaktalar. Sonu gelmcyen bir yarışta, durmadan bir jeyler satın alınıyor. Bir »eylek Mtılıyor. Tabii bu arada tüketim ortamına yara«an ve son derece ciddiye aunan yepyeni hastalıklar turefflekte. örneğin aksveri$ roüptelalıtı ya da ıcndromu adı verilen ve daha çok kadınlarda yaygın olan hastalık, geçenlerde Columbıa Ünıversiteti'nde tüketim konulu bir konferansta tartışüdı. Konferansta Ornek olarak adı gecen 48 yaşındaki iki çocuk anneti, ejinden ayn yajayan Stmly GostİB, bu müptelal&rdan biri. 1983te bir yıl hapis yaun ve hakkında pek çok dava bulunan bu kadıncatız, hMtaü|ını soyle anlatıyor: "Harcanuüda kendiml Utmln edcMUyoniBi. Ba ncdcnh (pnkint nhte «ckkr y«nyorem, allcme yahın töjrlttyonun, krrdl vcrenJere binblr büdtyt ardarayornm." Gostin bir müpteia oldugunu, hapse girdijinde fark etmi«. Şimdi "SpeadcnMmdcr" adıyU bilinen bir rehabilitasyon merkezinde kendisi gibi oUuüarla tedavi gonnekte. ABD'de Gostin gibi ab;veris «endromu kurbanı milyonlarca hasta olduğu saptanmi}. Merkeâ San Francitco'da olan "SfMndermendcr" kliniğine her yıl binlerce yeni bista geldiği söy Madrid'den Bekârlık sııltanlık mı? NtLGÜN CERRAHOĞLU MADRİD Artık sinema kuyruklannda bakışlan uzerlerine çekmıyorlar. SUpermarkeııen ise I kışılik dana bıfteği, 2 elma, yarım ekmekten oluşan küçucük aüjveriş torbaııyla pkmaktan tedirgin olmuyorlar. Ispanya gibi hâlâ buyllk alçude orta sınıf geleneksel değerlenn geçerli olduğu bir ülkede bile, bekirlar artık toplumda marjinal bir sınıf olmaktan çıkıyor. Evlenme çağındaki Madrıdlilcr arasında yapılan son bir arastırmanın sonuclanna göre, 1530 yas arasındaki gençlerın yüzde 20'si hiçbir zaman evlenmeyeceklenru, ytizde 14'ü ise uzun vadeli sabit çift oluşturmanın olanaksızlığını ileri sürüyorlar, genellikle serbest meslek sahipleri, yuksek duzeyli tekrusyenler, aydınlar, anistler, reklamcılar ve pazarlamacılar arasında yaygın olan "yalnız batına yaşama" olgusu, toplumun diğer kesitlerinde de önem kazanan bir eğilime donusmeye başLyor Almanya'da yüzde 27.5, lngiltere'de yüzde 22, Fransa'da yüzde 21.3, Italya'da ytizde 13.8'i bulan "yalnu yatayulann" oranlarının. Ispanya'da henuz yüzde 8.1'de kalmasına rağmen bu yönde yapılan tercihlerin gıderek artması lspanyol kamuoyunun ilgisini çekiyor. Evliliğin verdiği güven ortamına gereksinim duymadan, tek basına hayat mücadelesi veren 42 yaşındaki Madridli R o n MoUa, bu seçimini soyle acıklıyor: "Bu loplnmda gereck anlamda oıgttr bir kadıniB Tarfa|uM loanaa ve OÜUD klşiuğiac taygı gostereo bir erkc|c nutlamak bcmen hemen otanaluu gibi" diyor. 41 yasındaki bir şirket yönetiası olan Canaen Caatro ise, tuttuğu yolu, "tapaara'da hftM •otyal acıdaD evkamek çok önearil. Fakat bcnce bir erkcfc sadccc yalmzhtı ycıuoek ya da ekoaomlk acdcafardea otttrtt İM|laajaak çok hazin ve küçttk dtttttrttcfl" diyerek açıkhyor. Madrid'de zevkle doşenmı; bir catı katında tek bafina oturan 37 yaşındaki Kadın Enstitusü Genel MüdUr Yardımcısı itabel Romero ise, seçimi hakkındaki görüslenni, "AaluMİa otap MtMlerdcn birilktc rt^tmııiT cfuud tuç> lamanu y ı da keyifriı ıılanmzııı acuuu karfinudaklnd«« çıkarmanu çok kolay. Yalnu rafaauk gttc bir MCMB. Buau kabol etmek lanm. Tttm toraniarla tek baaıaua mttcadek edecekılalı... Fakal bir erkckk bir wvgi Ueofimi kuraakgftgidc çok gttç olmaya basladı... Erkcklar payiataiadılrhın tergler, kadu tarafındu aTtanmak' korkuan ve ba^maırhHanm ylttnnak dckaMİ araawda loav kabr oMaiar" diyerek özetliyor. Meslek sahibi genç lspanyol kadmlannı simdilerde "bekâr yafnn"a iten nedealerdcn en onemlisı, kujku&uz lspanyol erkeğinin genelde henilz "macBo" kimliğinden kurtulamaması. Bu konuda, Madrid'in en sükseli bekflr hantmlanndan biri olan 36 yaşındaki Avrupa Parlamentosu'nun lspanya temsücisi Ajrandon VaMta, "Etrahmdakller hep aedcn erkUMdliuıılc mefial. Tabtt, dlyoriar, t n i a gibi öncmü Mr BJerkljr* gdca kadun kolay kolay har erkek kazaıedeBez. Ben de buna çudınyonım" diyor. Aılında "tek bafioa ya*aaı"ı scçcnler sadece kadınlar değil. Artık 30'lannı geride bırakan ve basanlı gOrevlerde göz dolduran pek çok "Yaal tapaayol erkeği" de günden güne, nispeten erkekte daha az yadırganan bekarlıku karar kıuyor. llanlar... Strasbourg Hal Meydanı 7 numaradaki, meşhur "Ave bacchus" şaraphanesinde Alsacc mıntıkasının nefıs "Riesling" şaraplarının beher şişesi 46 yeni frank gibi cuzi bir fiyatla satışa arz edildiği hassaten ilan olunmuştur. Hıristiyan milletinin Noel bayramı arifesinde, Strasbourg "Fosse des Tanneurs" 11 numarada mukaddem "Ma Pomme" mağazası pek envai oyuncakları yok pahasına satmaktadır. Rağbeti umumi olacağı şüphesizdir. DUZELTME Geçen hafta pazar günü bu sayt'ada, Haluk Bakır'ın Amsterdam kaynaklı yazısı, bir yanlışlık sonııcu Yavuz Baydar imzasıyla yayımlanmıştır. Düzeltir, özür dileri7. Salâh Birsel BİR ZAVALLI SARI AT 660 lira (KDV ,ç,nde) Çağda) Yaytnlan Türkocagı Cad 39/41 Cağalojjlutstanbul
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle