22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/S HABERLER Perle'den Japonya'yaçağrı:Türkiye ye Vişne Bahçesi'nde... yardım edin,çünkü petrolünüzü koruyor ^J1985 yazında Çorlu'da yapılan Display Determination tatbikatlannda, söze, 12 Eylül'den sonra sıkça rastlanan biçimde "Gcneral Evren arkadaşım, General Ürug smıf arkadaşım, General Torumtay arkadaşun" diyerek giren NATO Başkomutaru General Bernard Rogers, Muş ve Batman'daki zincirleme harekât üslerinin nasıl kultanılacağına ilişkin sorumuza şu yanıtı vermişti: ' "Bu üsteri genişletmeyi NATO çerçevesinde bir girişim olarak yapt*. Ama tabii bunlann nasü kullanılacagının nihai karan Türkiye'ye aittir. Türkiye'nin bugünkii seçkin lideıieriyle, ikili bir girişim konusunda isteksiz (Rogers burada "reluctant" sozcuğünü kulUnıyor) davranacağını sunuyorum." t Peki NATO Avrupa Müttefık Kuvvetleri Komutanı (SACEUR) Rogers'ın bu konuyla ne ilgisi vardı? . Işte düğüm noktası da zaten burada yatıyordu. . 1980'den sonra güney kanatta kısmen istikrar sağlanmış olsa dabi (Türkiye'de 12 Eylül harekâtı ve Yunanistan'ın NATO'nun askeri kanadına dönüşüU.G.) Çevik Kuvvet konusunda NATO üyeleri arasında tam bir konsensus sağlanamamış olması, ABD'yi "NATO çerçevesinde" ama ABD inisiyatifinde bir müdahale stratejisi geliştirmeye zorlamıştı. Yani açıkçası, opeTasyonu ABD Çevik Kuvvet'i gerçekleştirecekti, ama bu "NATO üyelerinin çıkarlan" için olacaktı. Şu gelişmelere bakıldıgmda, ABD'nin TürkABD Yüksek Savun• naa Konseyi'ni tamamen Türkiye'deki üslerin depolama kapasitesi ve altyapılannın genişletilmesi için kurduğunu anlamak daha kolaylaşıyordu. Aralık 1980: NATO savunma bakanları "Aşama2" başlığı altında, ABD'nin NATO'ya tahsis ettiği destek kuvvetlerinin gerekirse başka bir varsayımda kullanılabilmesini ve ABD'nin Körfez'de girişeceği harekâtta kullanacağı birliklere üye ülkeler tarafından "geçiş kolayhklan ve yol üstii destegi sağlanması" kararlaştmldı. Sekiz NATO üyesi ülke bu desteği vermeyi kabul etti. y ANKARA...ANKA 14 KASIM 1986 MUŞERREF HEKİMOGLU "Çevik Kuvvet'in Gölgesinde Türkiye" URIK GuLDEMİR vunmasından ibaret olan normal görevinin yanında ABD'nin Körfez harekâtını yönetecek komutan durumuna da getiriyordu. Yani herhangi bir SACEUR'un, tıpkı Rogers'ın ABD'nu. 1986 Sirte saldınsı sırasmda NATO şapkasını çıkanp ABD şapkasını giymesi gibi, günün birinde NATO şapkasını Çevik Kuvvet şapkası ile değiştirmesine olanak sağbyordu. Bu suretle Çevik Kuvvet'in bir kriz anında NATO üs ve tesislerinden yararlanması ve Avrupa'nın güvenliği için kanat ülkelerde depolanmış ikmal maddeleri ve hatta birliklerin Çevik Kuvvet emrine girmesi komuta bazında da zincirleme misyonla tamamlanmış oluyordu. E. Büyükelçi Nuri Eren bu konuda "Çevik Kuvvet'in kamuoyu tarafından bOinmeyen yönü, Çevik Kuvvet'in kullanacagı malzeme ve birliklerin halen NATO'nun tahsisi altında bulunmasıdır" diyordu. Dış Politika Enstitüsü'nün uzmanlanndan E. Korgeneral thsan Gürkan ise bu gelişmeleri şöyle yorumluyordu: "Çevik Kuvvet'in emir ve komutasının Hazır Kuvvetler komutanlığı'ndan (Readiness Command) alınarak Heidelberg'teki ABD Avrupa Komutanlıgı'na verilmesiyle, SACEUR Avrupa'nın savurmasından ibaret olan nornud görevinin yani sıra Çevik Kuvvet'in fez petrolüniin bekçfiiğini yapmaktadır. (Perie borada "bekçi" sözcttğünü kullanmıyor. "Those which ensure" diyor. Ama keUmelerden ziyade felsefenin tercümesine inandıgımızdan "bekçi" diye çevirdikU.G.) "International Herald Tribnne"un Davos'u izleyen diplomatik muhabiri, toplantıdan sonra, hangi zayıf NATO üyesini kastettiğini sorunca, Perle'den hem sevindirici hem de iç karartan bir cevap gelmişti: Türkiye... Sevindiriciydi, çünkü ABD yönetimi Japonya'ya Türkiye'ye yardım yapmasını telkin ediyordu. Ama bu yardıma karşılık Türkiye'ye kafasında biçtiği misyon "Körfez'in petrolüntt korumaktı". ABD yönetimi Türkiye'ye bakarken Körfez'i akhndan çıkarmıyorsa o halde "NATO ile entegre olmuş Çevik Kuvvet'e taahhiitleri bulunan bir Türkiye'nin olası bir Körfez krizi dışında kalabilecegini" söylemek mümkün müydü? ABD Savunma Bakanlığı'nın 1982 mali yıh için hazırlayarak Kongre'ye gönderdiği yıllık raporda şöyle deniliyordu: "Çevik Kuvvet NATO sorumluluk bölgesi dışında kullanılmak üzere tahsis edilen dört tümenden oluşmaktadır. Bu çerçevede müttefiklerden beklentfler şunlardır: 1 Havadan indirme ve deniz çıkarma operasyonlannın desteklenmesi için hava sahasından geçiş haklan ve bu çerçevede geçiş yolu üzerindeki üs ve tesislerden yararlanma izni ile bu tesislerin geliştirilmeleri. 2 Kriz anında büyük çapta harekâtlar için bölgesel hava alanlan ile limanlardan yararlanılması ve bunlann geliştirilmesi. 3 Savaş malzemeleri ve mühimmatın bölgesel tesislerde önceden depolanması. 4 Harekât sırasmda gerekli olan kara, hava ve deniz üetişim hatlannın bulunması." Zincirleme harekâtüsleri Bu rapor 1982'de açıklaruyoıdu. Ama biz 1981 sonu Türkiyesi'ne bir de dönüp bakıyorduk ki ABD Savunma Bakanhğı'nın Çevik Kuvvet için istediği bu kolaylıklar 1981'de TürkABD Yüksek Sa ABD'ye yol üstü izni ' • Mayıs 1981: ABD Savunma Bakanı Caspar Weinberger NAFO savunma >akanlanndan ABD'nin Güney Batı Asya'da giri>eceği bir harekât için "ABD birliklerinin zamanında naklini kolâylaştıracak yol üstü izni" istedi. • Haziran 1981: NATO Başkomutanlığı (SHAPE), NATO doaanmasının Hint Okyanusu'nda kullanılabilmesine olanak tanıyan kontenjan planlan üzerindeki çalışmasını tamamladı. • Ekim 1981: ABD Savunma Bakan Yardımcısı Fred Dde NATO Savunma Planlama Komitesi'ne ABD'nin Körfez Kontenjan Planlan hakkında bilgi verdi. Müttefiklerden ABD'nin bölgeye sevkeleceği kuvvetlerinin yararlanabileceği "faciliteler" (silah depoları, y.akıt ikmal olanagı) ve müttefıklerin kendi konuşlandıracakları birlikleri hazır tutmalanru istedi. Savunma Planlama Komitesi, ABD'oin bu isteği üzerine "Güneybatı Asya'nın etkileri" (Soutwest Asia Impact Study) adlı bir rapor hazırlanmasını kararlaştırdı. ~ • Aralık 1981: ABD Savunma Bakanı Weinberger NATO savunma bakanlarına "Güneybatı Asya'da durum kötüye gitmektedir, ta tehlikeli tebditler bir Sovyet saldınsı ve bölgedeki istikran bozmaya yönelik iç kanşıklıklardır" dedi. 10 NATO üyesi bir bunalım halinde ticari filolanru ve uçaklarmı, ABD'nin Güneybatı Asya'daki harekâünı kolaylaştırmak için, Avrupa'run desteklenmesine tahsis etroeyi kabul etti. Çevik Kuvvet'te entegrasyon NATO ile Çevik Kuvvet'in entegrasyonunun tek işaretleri bunlar değildi. ABD, örneğin, ltalya'da NATO çerçevesinde konuşlandırdığı 509. Hava Piyade Taburunu (1/509) ani bir kararla ABD'deki 82. Tümen Komutanlıgı'na bağJadığıru açıklamıştı. 82. TUmen Çevik Kuvvet'in ta kendisi olup bir bunalım halinde Körfez'e gidecek ilk birlikti. Çevik Kuvvet'e NATO şapkası kazandırmak girişimleri bununla kalmadı. ABD Savunma Bakanlığı yine ani bir kararla Çevik Kuvvet'in deniz harekâtını yürütecek olan ABD'nin Avrupa'daki donanmasının komutasını tam bir Amerikan komutanlığı olan Londra'daki CINCUSNAVEUR'dan alarak Napoli"deki CINCSOUTH'a verdi. CINCSOUTH'un özelliği ise bir Amerikan değü NATO komutanUğı olmasıydı. Bir başka ilginç gelişme de NATO'nun 1980 mayısında ABD'nin NATO'ya tahsisli kuvvetlerini Basra Körfezi bölgesinde meydana gelebilecek bir krize müdahalede kullanabileceğini kabul etmesinden dokuz ay sonra iktidara gejen Reagan'm Çevik Kuvvet'in sevk ve idaresini Amerika'da MacDill Hava Üssündeki Readiness Command'dan alarak Almanya Heidelberg'teki ABD Avrupa Komutanlığma bağlamasıydı. Çevik Kuvvet'e NATO şapkası ABD, îtalya'da NATO çerçevesinde oluşturduğu 509. Hava Piyade Taburu'nu ani bir kararla ABD'deki 82. Tümen Komutanlıgı'na bagladığını açıkladı. 82. Tümen, Çevik Kuvvet'in kendisi olup bir bunalım halinde Körfez'e gidecek ilk birlikti. ABD Avrupa Komutanlığı'nın komutanı da Avrupa'daki en yüksek rütbeli Amerikan generali, yani NATO Başkomutanı'nın ta kendisi idL ........ ,..,. „ *.'!* ",y NA TO Başkomutanı Rogers Çevik Kuvvet de ona bağb de başına geçirilmiş olmaktadır. Bu da NATO ile Çevik Kuvvet'in entegrasyonu anlamına gelir ki Amerikah stratejistlerin 'Çevik Kuvvet'i, biz Avrupa'nın petroiünü korumak için kurduk' şeklindeki görüşüne ters düşmez. General Gürkan'ın bu teşhisi daha da genişletilebUir miydi? ABD yönetiminin harika çocuğu Perle'in Davos'ta ağzından kaçırdıklan düşünülürse, "Amerikaular Japonlara Çevik Kuvvet'e geçiş kolaylığı tanıyacak fakir NATO üyeterini destekkmelerini telkin ediyor" demek de pekâlâ mümkündü. 1986 başmda Davos'ta Başbakan Turgut Özal'ın da katıldığı Dunya Ekonomik Forumunu izleyen Türk ve Yunanü gazeteciler, özal'uı Papandreu ile kahvaltı edip etmeyeceğini kara kara düşünürken, birkaç metre ötede ABD Savunma Bakan Yardımcısı Richard Perle, Türkiye'nin kaderini derinden elinde tutan bir oluşumu belki de ilk kez kamuoyu önünde açıklıyordu. vunma Konseyinin tavsiye karan sonucunda General öztorun ile Perle arasında imzalanan "Zincirleme Harekât Üsleri (COB)" anlaşması uyannca zaten sağlanmış. Var olan üs ve tesislerin altyapıları geliştirilmiş, komünikasyon sistemleri yenilenmiş, iki yeni üs inşası ve eskilerinin modernizasyonu ile depolama kapasitesi arttınlmış, daha modern uçaklann inebileceği hale getirilmiş, bütün bu işlemler de ABD'nin "NATO'ya vereceğine mahsnben", Türkiye'ye 1984 altyapı bütçesinden verdiği 29.3 milyon dolar ile gerçekleşmiş. Ancak tüm bu yapılanların, sanki Çevik Kuvvet ile uzaktan yakından en ufak bir ilgisi yoktu. VVUIiam Arkın'in "Bulletin of Atomic Scientists" dergisinin Ocak 1986 tarihli sayısında yayımladığı bir belgeye göre ABD, "Türkiye'nin gerektiginden fazla protsrail bir politika izlediği samlmaması" ve Türkiye'deki yeniliklerin bir IsrailArap çatışmasında Israil lehine kullanılabileceği izlenimini vermemesi için üs faaliyetleri ile Çevik Kuvvet'in kamuoyu önünde irtibatlandınlmasını istemiyordu. 1981 arahğmda Türk meslektaşı Bayülken ile birlikte An kara'da ortak bir basın toplantısı yapan ABD Savunma Bakanı Weinberger'in söyledikleri de bu kapsamda hayli anlamlıydı. Sedat Ergin ustaca sormuştu: Müzakerelerde Çevik Kuvvet konusonun direkt olarak ek alınmadığı açıklandı. Bu konunun direkt olarak ele alınmaması, Çevik Kuvvet'e, farklı bir kontekste Türkiye'den lojistik destek istemediginiz anlamına gelir mi? Weinberger de ustaca yanıtlamıştı: Bunun boyle olmaması, konuyla Dgüennıedigimiz anlamına gelmemesi gerekir. Çevik Kuvvet NATO emrinde ABD Avrupa Komutanlığının Komutanı da Avrupa'daki en yüksek rütbeli Amerikan Generali, yani NATO Boşkomutanı'nın (SACEUR) ta kendisi idi. Böylece Çevik Kuvvet sadece Ortadoğu'da kullanılabilecek bağımsız bir Amerikan kuvveti olmaktan çıkarılarak NATO komutanının emrine verilmiş oluyordu. Bu da SACEUR'u Avrupa'nın sa Türkiye bekçi mi? Perle konuşmasında şöyle diyordu: "ABD, ne kadar isterse istesin hem Pasifik hem de Atlantik adına kaldıramayacagı ağıriıkta yiikler omuzlayamaz. Örneğin Japonya gibi ekonomik refaha ulaşmış bir ulkenin Pasifik bölgesinin savunmasına katkıa hayli zayıfbr. Oysa ekonomik durumu hayli kötü olan bazı NATO muttefıklerimiz Japonya'nın hayati ihtiyacı olan Kör Bayülken: ABD'nin arzuları bizi etkilemez 12 Eylül döneminin Milli Savunma Bakanı Ûmit Haluk Bayülken, "Sizin bakanhğmız döneminde Türkiye ile aşağı yukan Türkiye'deki rejimi andıran Körfez ülkeleri ve Pakistan arasında savunma mekanizmalarmm entegrasyonu adanı atıldı" diye girdiğimiz soruyu, "Bunu ügi göstermek ve karşüıkh yarara dayanan birtakım bağlar kurmak gayretleri" şeklinde düzelttikten sonra yine dinlemeye başlamıştı: Yine o döneme bakağtmızda ABD ve Körfez ydeki müttefMeri, Körfez 'de bölgedışı bir askeri varlığm karşı bölgedışt güçleri, örneğin Sovyetler'i de Körfez'e davet edebüeceğinden kaygı duyuyordu. Oysa hem bir bölge ülkesi olan hem de NATO üyesi olan Türkiye, ABD 'nin Körfez 'e aktarmak istediği knowhowu aktarmakta ABD'den daha komplekssiz davranabiürdi. Böylece Körfez 'e hem dolaylı olarak Amerikan askeri eğitim doktrini enjekte edilebilirdi hem de bu direkt Amerika tarafından yapümamış olurdu. Bu bağlamda ABD DışifleriBakanı Haig'in 'Bölgede stratejik konsensusu teşvik ettik' cümlesmi hatırladığımda bende Washington 'un bu oluşumu teşvik ve telkin ettiği izlenimi uyandı. Bakanuğvuz döneminde, 'Bölge gücü olarak siz Körfez 'de bizim yapabüeceklerimizden çok daha fazlasmı yapabiHrsiniz' şeklindeki cümleler duymuş muydunuz? Ya da bizim çözümlememizi hattrlatan bir izlenim edinmiş miydiniz? Bayülken, bu dolaylı cümlelerden biraz sıkıldığını ima ettikten sonra şöyle konuşmuştu: Bakm ben size şunu söyleyeyim, Türkiye Cumhuriyeti'ne şunu yap, bunu yap, şununla arkadaş ol demek kolay deİUdir. Hatta benim gördüğüm kadanyla Ingütere ve Batı Almanya hu hususta ABD'nin arzulanna ve siyasi düşüncelerine Türkiye'den çok daha fazla maruz kabmş hatta etküenmiştir. Biz o kadar etkilenmeyiz. Biz hem hükümet olarak hem de genel temayülün prizmada toplanmış kısmı olarak şu düşüncedeydik. tmalat sanayimizde ve eleman durumumuzda öyle bir birikim vardı ki biz bunu daha iyi kullanmak istiyorduk, O halde ne yapabilirdik? Bir süahı satm aldığımız zaman o para bir bakuna boşa gidiyor, çünkü teknoloji çok süratle değişiyordu. Aynca birçok devlet özel olsun, kamu olsun, karma olsun bünyesinde üretüen savunma malzemelerinin satışından çok para kazanıyordu. Ömeğin bir tarafta 8090 milyar borcu olan Brezilya diğer tarafta silah satışından 1 milyar dolara yakın gelir sağayordu. Bütün bunlar incelendikten sonra dendi ki 'Bir silahı eğer kendimiz üretebüecek veyahut ortak yapan olarak imal edebüeceksek o şekilde ele alaum'. Türkiye'nin ihtiyaçlan belü. Hiçbir askeri sanayii kısıtlı siparişlerle yaşayamaz. O halde ne yapacağız? thraç edeceğiz. thraç etmek için imkânlar şunlardı: 1 Batı A vrupa 'daki ortak yapmüara gireriz, herkesin kendine göre bir yüzdesi vardır, biz depayımızı ahnz. Fakat 1974 sonrasmda çaîkantıh ve şartlan başka türlü olan hukümetler zamanında epey fırsatlar kaçırmışız. "Biz yapar mıyız, yapamaz mıyız?" diye tereddüt etmişiz. Bakm burada bir parantez açayım. Hâlâ diyorlar ki Ortak Pazar 'a girersek Türk sanayii yok olur. Yani kendimizi küçük görme hati hâlâ mevcuttur. Ortak Pazar'a girersiniz, yürümedi bir sürü fren hükümler vardır, o da olmadı çıkıp gidersiniz. Ortak Pazar'a girmek esaret değil ki. Aynca siyasi faydalarm dışında yeni teknoloji kuUanmak fırsatını buluyorsunuz. O şirketlerle iç içe giriyorsunuz. Zararh oaırmuş; peki o şirketlerin zaran Ortak Pazar'da olmadığmız zaman yok mu? Bugün Türkiye'dekisosyal demokratlar dahi yürürlükteki ekonomik sistemi iktidara gelirlerse devam ettirip ettirmeyeceklerini tartışıyorlar. Peki bu ekonomik sistemin en mükemmel olduğu yer neresi? Ortak Pazar. 2 Şimdi gelettm bölgesel savunma işbirli'tine. Düşündük ki Batıya ihraç imkânları kısıtü, fakat bühassa tslam ülkelerinde müştereken çahşabileceğimiz memleketler var. Hangüeridir bunlar? Batılı müttefıklerimizin kendilerini güvenilir gördükleri, yani siyasal istikrar içindeki ülkeler. Bunda da tabii bazı fikirler vardır, onu da bilmiyor değildik; bugün de bilmiyor değiliz. İstikrar görünen yerlerde istikrar bozulabilir, bunlann neler olduğunu biz bifiyoruz. Ama istikbalde bir gün istikrar bozulabilir diye mevcut istikrardan istifade etmemek akd alacak iş değildir. Bizim bunlardan yararlanmamız lazımdı. Bu ölçülere uyan devletlerle işbirliği yapahm dedik. Suudi Arabistan Başbakanı, Savunma Bakanı geldi. Eskişehir'e götürdük. Enkaz haündeki bir tayyarenm fabrikamn bir kapısından girip diğer kapısından pınlpınl çıktığmı görünce çok etkilendiler. Hele ay smıfı denizaltılann Gölcük 'te yapıldığırn görünce Suudi Arabistan Başbakanı sordu, "Beyefendi şu içerde çalışanlann hepsi Türk mü?" Ben "Evet beyefendi" cevabını verince, "MaşaUah Türkiye fevkalade terakki göstermiş'" dedi. Nihayet, çeşitli müzakerelerden sonra Suudi Arabistan ve Kuveyt üe eğitim, malzeme satımı ve ortak yatınm olmak üzere üç alanda işbirliği başlattık. Zaten eğitim kısmında Tunus ile bir sürü şey yapılmış yürüyordu. Bunlar genişletildi ve eminim gelişmeye deyam edecek. Malzeme satımı kaleminde MKE'nin mühimmat satışı başladı. Bizimle bu hususta arzu gösteren devletlere askeri misyon göndererek ya da buradaki askeri okullarda kota vererek eğitimlerini sağladık. Hava subayı, deniz subayı olarak yetiştirdik. Yani Suudi Arabistan, Kuveyt'e subay mı gönderdik. Evet. Bunu tamamen arzu edenler ve aynı zamanda siyasi istikrar içinde olanlarla ve Türkiye'ye karşı ilişkiler bakanından birsıkmtı çekilmeyecek ülkelerle yaptık. Çift şapkalı üsler Türk yetkililer de TürkABD Yüksek Savunma Konseyi'nin getirdiği faaliyetleri "Tamamen NATO çerçevesinde" diye izah ederken asiında yalan söylemiyorlardı, çünkü gerçekten üslerin giydiği çift şapkadan birisi buydu. Amerika da Türkiye'deki modernizasyon hareketini, adı dahi tepki uyandırdığı için sonradan Merkezi Komutanhk'a çevrikn Çevik Kuvvet ile irtibatlandırmakta fayda görmüyordu. NATO ile Amerikan Çevik Kuvvet'i öylesine entegre edilmişti ki, aynca Çevik Kuvvet adı altında bir tasnife de ihtiyaç bulunmuyordu. Sonra bir başka gelişme daha meydana geldi. ABD 1984 sonlanndan itibaren TürkABD Yüksek Savunma Konseyi'nde "Ev Sahibi Ülke Desteği Anlaşması" (Host Nation Support Agreement) anlaşması için girişimlerde bulunmaya başlıyordu. Perle bu isteklerinin mantığını şöyle açıklıyordu: "Savaş anında Türkiye'ye gelecek destek filolan (Reinforcement Squadrons) lojistik, personel, mekanik ve buna benzer destekleri beraberlerinde getirmek zorunda kalırlarsa hem zaman kaybedilmiş olacak, hem de müessiriyetin azalmasına yol açaeaktır. Bundan dolayı bu anlaşma, gerekli olan desteğin evsahibi ülke tarafından sağlanmasuu öngörüyor." Perle, anlaşmanın imzalanmasına bir iki teknik sorun dışında hayli yaklaşıldığını belirttikten sonra özellikle vurguluyordu: Anlaşma NATO çerçevesindedir. Oysa Çevik Kuvvet Komutanı General George Christ 1986 martmda ABD Senatosu Silahlı Kuvvetler Komitesi önünde yaptığı açıklamada, Çe\ik Kuvvet'in zaaflannın kapatılması yöntemlerinden en tesirli olanının "Ev Sahibi Ülke Destegi Anlaşması" olduğunu kaydediyordu. Ev sahibinden beklenen destekler, General'e göre, şunlardı: • Kolaylıklar. (Havaalanlan, limanlar vs.) • Yakıt. (Jet benzini, motorin) • Su. • Tıbbi kolaylıklar ve hizmetler. • Ulaştırma araçlan. • İşçiler. (Vasıflıvasıfsız). • Çevirmenler. • Lojistik hizmetler (çamaşırhane, alışveriş merkezleri) Amerikan kuvvetleri görev alanında harekâta başlamadan önce veya dönüşlerinde yol üzerindeki ev sahibi ülkede sağlanmış bu tür olanaklardan istifade edeceklerdi. Perle'in "NATO çerçevesindedir" dediği anlaşma yoksa bu muydu? Yalçm Gökçebağ'ın bir tablosu var. Adını "Gebe Dağ/ar" koydum. Seyrederken dağlarda bir doğum düşlerim, bir sendika liderinin sözleri çınlar kulağımda. Yapıİş Sendikası Başkanı rahmetli Tahir Ûztürk yıllarca önce bir mitingde "Dağları aşarak barajlar kuracağız" diye sesleniyordu! Gebe dağlar gerilerde kaldı, Çehov'un "Vişne BahçesT'nde başka gebelik hissettim geçen gece. İhtilalden onbeş yıl önce öluyor Çehov. Ama toplumdaki gebeliği ne güzel çiziyor, belli gerçekler Vişne Bahçesi'nin şiirsel havasında ne güzel vurgulanıyor. Yaşlı uşak, çariığın çÖküşünü noktalıyor adeta. ismet Ay da ne güzel oynuyor bu yaşlı uşağı. Çok sade çizgilerle, ama Çehov'un çizgisini derinleştirerek... Çehcv'u severim. Okurken, seyrederken toplumda her kesitten kişilerle, bir insan mozaiğiyle karşılaşırım. Sahnede güzel bir dantel örer oyuncular, eş düzeyde, dengeli, uyumlu bir oyun oluşmazsa dantel sokülür birden, mozaik parçalanır. Dk yelim Vişne Bahçesi'nin şiirsel havası bir melodrama dönüşebilir. Ûlçüyü kaçırmayı, abartmayı affetmiyor Çehov!.. Gencay Gürün'ün girişimini kutlamak gerekir bence. Çehcv'u sahnelemek yürekli bir girişim. vaktiyfe Cüneyt Gökcer'den dinledim, Çehcv'u Sovyetler Birliği'nde bile çok başarılı sahneleyememişler yıllarca. Sonra bir Çehov okulu kurmuşlar, bilimsel araştırmalar, yaklaşımlaria gerçek yoruma ulaşmışlar. Cüneyt Gökçer, on yıl arayla seyrettiği "V7şne 8ahces/"ni çok farklı bulduğunu anlattı bir Moskova dönüşünde. Gencay Gürün'ün girişimini yürekli buluyorum, çünkü Şehir Tiyatrosu oyunculan yetenekleri, deneyteri belli sanatcılar. Ama insan görevini sevgiyle, saygıyla yaparsa, yaptığı işe inanırsa, başarmaya kararlıysa sonuca ulaşıyor. Gencay Gürün ve arkadaşları bu gerçeği ikanrtlıyor durmadan. Çehov gündeme gelince gereği de yapttdı, Vişne Bahçesi'ni sahneye koymak için Sovyetler Biriiği'nden bir yönetici geldi Şehir gelişiyle ilgili ne güçlükler, bürokratik seruvenler yaşandı kimbiür!.. Ama Vişne Bahçesi'nde dolaştık, sevgiyle, inanarak, çalışarak ulaşılan başarıyı yaşadık. Bir aralık düşündüm, bu köşede Şehir Tiyatroları'ndaki başarıları nedeniyle Gencay Gürun'ü alkışladığım için bana tepki gösteren, 1402'lere karşı uygulamayı hatırlatan kişileri anımsadım. Biraz duygusaldılar. Bir olayı unutmamak bir başka olayı alkışlamayı niçin önlesin? Nitekim Vişne Bahçesi'ni alkışlayanlar arasında o kişiler de vardı bu kez. • • • Vaktiyle, 27 Mayıs Devrimi'nden sonra bir 147'ler olayı yaşandı. İlginç boyutlara varan bir olay. O dönemde iki bilim adamı beni çok etkiledi. Biri ünlü arkeologumuz Halet Çambel, öteki Ratip Berker. 147'ler olayının bir bomba gibi patladığı günlerde Halet Çambel Karatepe'de kazılarla uğraşıyor, İstanbul1 dan bir arkadaşı telefonla haber veriyor, Halet Çambel olayı önemsemiyor hiç, kazıyı sürdürüyor. Bir süre sonra da Ankara'ya gelip Milli Birlikçileri görmek ısiiyor. Ama 147'ler olayı nedeniyle değil, Kadirli'de çeltik ağalarının genç bir kaymakamı değiştirmeye yönelik girişimleri nedeniyle. Hiç unutmam, Sami Küçük ve Gürsoytrak, Profesör Çambel'in karşısında eziklik duyunca Halet Hanım dostça dikiliverdi. 147'lerin içinde bulunduğu için hiçbir kırkınlık duymadığını söytedi sevgiyle. O olayı kişiliğini aşabilmenin güzelliğini düşünerek anımsarım her zaman. Benzer bir olayı Paris'te Profesör Ratip Berker ile yaşadım. Bu değerii bilim adamı da istanbul Üniversitesi'ndeki kursüsünü yitirdi, Sorbon'da ders vermeye başladı 147'ler olaytndan sonra. Ama 27 Mayısçılara kırgın değildi hiç. Yanlışlan otabilir, ama güzel doğruları var, diyordu. Yantışlar yanında doğrulan görmek hayli önemli bir olay. Gencay Gürün'ün olumlu çabalarını da bu doğrultuda görüyorum ben. Şehir Tiyatroları'na yeni boyutlar katmak için vargücüyle çalışıyor. istanbulluların tiyatro sevgisini geiiştiriyor, Şehir Tiyatrolan'na bakışını değiştiriyor. Vişne Bahçesi'nin galasında güzel bir kalsbalık vardı. Eski Dışişleri Bakanlarından Çağlayangıl, Çehov'un oyununa yaraşır astragan kalpağıyla göze çarpıyor, yanında Dışişleri Bakanı'nın eşi Zehra Halefoğlu, Kültür Bakanı'nın eşi Berna Yılmaz oturuyordu. Bir yanda Dalan, bir yanda Kotil, ANAP'lılar, eski CHP'liler, SHP'liler, diplomatlar, sanatcılar, gazetecilerte ilginç bir karma. Bir sanat olayının gücü burada işte, tiyatroda, konserde, sergide herkes yan yana!.. O kalabalıkta eski dostlanmı, bir de hocamı gördüm. Tiyatroya tutkusunu aynı coşkuyla sürdüren Profesör Melahat Ozgü'yü. Yakında Goethe ile ilgili bir seminere katılmaya Ankara'ya geliyor. Perde arasında Vişne Bahçesi'ni konuştuk. vaktiyle Ankara'ya gelen Schvveighardt'tan söz ettik. Sonra da tiyatroda iyi bir yöneticinin önemini tartıştık. Ancak bu sorun konuk yöneticilerie çözümlenir mi acaba? Köklü bir çözüm gerekmez mi? Diyelim Moskova Sanat Tiyatrosu yöneticilerinden Leonid Heifetz ya da bir başkası İstanbul Konservatuvarı'nda bir süre ders veremez mi? öğrencilere Çehcv'u anlatamaz mı? Devlet Tiyatrosu'nun altyapısını Karl Elbert oluşturdu değil mi? Atatürk'ün kültür ve sanat politikasını uygulayanlar olaya başka tür yaklaşıyoriardı çünkü... Vişne Bahçesi'ni 11 kaşımda seyretmek bana aynca anlamlı geldi. Bir gün önce, Atatürk'ün ölüm yıldönümü nedeniyle düzenlenen törenleri, konuşmaları belli bir tepkiyle izledim. Buz üzerine bir şeyler yazmak çabasına benzettim biraz. Çok kişi gerçeklere ters düşüyor, içtenlikten yoksun sözler, ateşli olsa da buzda eriyiveriyordu. Atatürk'ü sevmekten söz etmek kolay değil artık. unce geriye değil, ileriye bir bakış istiyor, soyut değil somut bir yaklaşım gerekiyor. O yaklaşım çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak çabalanyla olur kuşkusuz. Bu nedenle çağdaş bir oyun, güzel bir konser, bir sergi, güzel bir yapıt da Atatürk'e bir selam bence. • • • Perde kapanırken mozaik oyunlarının güzelliğini düşündüm. Aynca siyasal sahnelerde de mozaik oyunlar seyretmenin özlemini duydum... ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUTVLARI YILMAZ ŞİPAL "Âylığın oranı % 6 3 " Soru 1957 yılında başladığım memuriyetten 3 yıl 6 ay sonra istifa ederek ayrıldım. 1972 yılında sigortalısı olduğum BağKur'dan da işyerimi kapatmam nedeniyle ayrıldıktan sonra 1982 yüından bu yana da özel bir işyerinde Sosyal Sigortalar Kurumu'na bağb olarak çauşmaya başladım ve SSK'dan 10. derecenin 1. kademesinden ve "^o 63 oran üzerinden emekli oldum. Fiili hizmetim 28 yıl. Yaşımsa 52'dir. Öğrenmek istediklerim: 1 Fiili hizmet siirem olan 28 yıla karşılık Vo 63 oran az değil midir? 2 Emekli Sandıgf ndan 3 yıl 6 ay karşılığı tazminat alma hakkım var mıdır? T.L. YANIT: Emekli Sandığı iştirakçisi olarak 3 yıl 6 ay karşılığı 1.260 gün ve BağKur sigortalısı olarak 3.420 ile Sosyal Sigortalar sigortalısı olarak da 1.260 toplam olarak 5.940 gün prim ödemiş sigortalıya bağlanacak aylığın oranı °/o 63 olarak belirlenir. 25 yıllık sigortalıhk süresi içinde kadın ise 50, erkek ise 55 yaşını doldurmamış olmakla birlikte 5.000 gün prim ödemiş durumda olanlara % 60 oran üzerinden aylık bağlanır. "Sigortalının kadın ise 50, erkek ise 55 yaşından sonra doldurduğu her tam yaş için ve 5.000 günden fazla odedigi her 240 giinlük malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi için "'o 60 oranı (l)'er arttırüarak" yaşlılık ayhğı hesaplanır. Bu nedenle 5.940 gün prim ödemenin karşılığı bağlanacak aylığın oranı da ^b 63'tür. 2 Emekii Sandığı'nca size tazminat ya da ikramiye adı altında bir ödemenin yapılması da söz konusu değildir. Emekli ikramiyesi, ancak "Son defa T.C Emekli Sandığı'na tabi görevlerden emekliye aynlan" ve diğer sosyal güvenlik kurumlarındaki birleştirilmiş hizmet sürelerinin son yedi yıllık bölümünün yarısından fazlası Emekli Sandığı'nda geçmiş ise ödenir. Bu ikramiye T.C. Emekli Sandığı'na tabi daire, kuruluş ve ortakhklarda geçen sürelerin toplamı üzerinden ödenmektedir. StÎRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle