26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 EKİM 1986 1957 yıltannda Paris'e kursa giden ve daha sonra Istanbul'a dönerek bir süre "komite" çalışmalannı sürdüren Thlât Aydemir Ankara'da Osman Köksal'a son durum hakkında bilgi verir. tstanbul'da Ahmet Yıldız, Dündar Seyhan ve Orhan Kabibay'm aynı amaçla kvrduklan bir "komite" olduğunu ulrendiğini belirten Aydemir, faaliyetlerin birleştirildiğini anlatır. Yapılan toplantı sonucu komite yönetim kurulu başkanlığına Faruk Güventürk'iin getirildiğini, Dündar Seyhan'ın gertel sekreter, kendisinin ve Rafet Aksoyoğlu'nun da üyelik görevini üstlendiklerini bildiren Aydemir, Köksal'a "Senin bana bir diyeceğin var mı?" diye sorar. Talât'a o gün şunlan söyledim: " Güventürk'ün güvenük bakımından dikkati çekilmelidir. Güventürk'ü yakından tanınm. Hem Gclibolu'da hem de Kore'de aynı kıtada çalıştık. Çok çalışkan, yalnız aşırı derecede alıngan, cesur, yürekli bir subaydır. Sözünü kimseden esirgemez. Birçok iyi nitelikleriyle gizli örgüt çalışmaiannda sakınca yaratabüir. Bu bakımdan Güventürk'ün dikkatinin çekilmesini uygun bulurum. Talât, seninle 34 kezdir konuşuyoruz. örgüt faaliyetleri hakkında verdiğin bilgiye çok teşekkür edenm. CUMHURİYET/ 7 Necdet Crag'uı katıldıgı tepUurtı: Tarih 20 ağustos 1957. Talât Aydemir Harp Akademisi mezuniyeti nedeniyle yapılan "ihtilalci" komite toplantısına katılanları şöyle sıralıyor: Yarbay Faruk Güventürk, Kurmay Albay Faruk Ateşdağlı, Kurmay Albay Naci Asutay, Orhan Kabibay, Necati Ünsalan, Dündar Seyhan, Ahmet Yıldız, Halil Kayalı, Rafet Aksoyoğlu, Şükrü llkin, Necdet Üruğ, Mehmet Hazer, Raif Gökçe, Suphi Gürsoytrak. Osman KöksaVın sandığından çıkan mektuplar inkılap Mektupları' Uğur Mumçu 'nun kaleminden Osman Köksal, 27 Mayıs sonnst MBK yemin törminde. 1957yılında Galatasaray'daki bir muhallebicide buluşan Köksal ve Talat Aydemir tartışıyorlar thtilali yapalım mı, bekleyelim mi? güvenlik bakımından düşünmenizi rica ederim." Önerim, böyle bir koşulla görüşülemeyeceği gerekçesi ile reddedildi. Ben de Koçaş'a Bursa Askeri Hastanesi'ne şifreli teli çektim. Toplantı o gece geç saatlere kadar sürdü. Beni îst!uıbul Orduevine Gürsoytrak arabasıyla bıraktı. İktidar yöneticilerinin kişilikleri, sonu gelmeyen iktidar istekleri, belirli bir çevre yaranna uyguladıkları sosyal ve ekonomik yapı, savurgan, enflasyoncu, plansız tutumlan dikkate ahnırsa, er ve geç, kendilerini diktatörlük yoluna, ordu ve milleti de ihtilal ortamına sokacaktır. Bu ortamı sabırla bekleyelim. Siyasal iktidar bu aşamaya geldiği zaman ihtilal kaçınılmaz olur. Gerek ordu ve gerek millet tüm olarak ihtilale katışır ve ihtilali onaylar. Yalnız siyasal iktidarı iyi ve sağlam saptayıp, bu sımrı aşmamak gerekir. Siyasal iktidar bu smın aşarsa memleket için çok sakıncalı olur. özetleyelim: 1 Bugünlerde yapılacak bir ihtilale karşıyım. Başanlı olmaz. 2 Görevimizi ne pahasına olursa olsun yapmamız gerekir. 3 thtilal ortamını siyssal iktidar hazırlajaeak ve olgunlaştıracaktır. 4 Töm ordu ve millet ihtilali onaylayacak duruma gelmelidir. İktidarı aldıktan bir süre sonra, genel seçimlere gidilme düşüncesini alkışlanmla onaylanm. Ordunun onuru ve memleketin geleceği de bu düşüncede kaynaklanır. Iktidarda uzun süre oyalanmamalıdır. Iktidann çekiciligine kapılmamalıdır. Arkadaşlanmızın kafalannda özellikle bu düşünce egemen olmalıdır!' Talât'a kuşkulu bakmaya başlamıştım. Faruk Güventürk olayı ile Sadi Koçaş olayından dolayı çok üzülrak Harbiye'ye gidiyorduk. Harbiye'ye yaklaşmıştık ki, ben: "Bak yarbayım, örgütten seni tutuklarlarsa ne olur biliyor mosun?" "Ne olur?" "Ne olacak? Bütün üyeleri bir çırpıda açıklarsın! Ama ben tutuklanırsam, kafamı alırlar bir ad alamazlar." Güventürk, çok cesur ve mert kişidir. Bu kavramlar üzerine şakalan pek sevmez. Bana kızdı ve hızlı hızlı yürüyerek benden uzaklaştı. Ben de yalnız kalınca Orduevi'ne gittim. Ama çok çok üzülmüştüm. Bir kez, Güventürk'ü darılttığım için, bir kez de şakanın sımnnı iyi ayarlayamadığun için üzüntü duyuyordum. 1520 gün Güventürk'ü görernemiştim. Bu zaman bana çok uzun gelmişti. Bu süre içinde içim içimi yedi. Çalışmalannızda güvenliği ikinci plana atmış gibisiniz.. öyle anladim. Gizli örgütlerde güvenlik başta gelen konndur. Güvenlikte yanlış yürünürse örgüte zarar vermeden düzelme olanağı olmaz. Bu bakımdan örgütün güvenliği hakkında bir toplantı yapın ve nasıl çalışacağınıza karar verin. Biliyorsun, örgütü kurarken bu konu üzerinde yeterince durmuştuk. Cumhuriyeti koruma ve kollamada bilinçlenme ve hazırlanma ordunun bütünlüğü, disiplini ve moralini sağlar. Siyasal iktidar ihanetini sürdürmesi karşısında orduya cumhuriyeti koruma görevi düşebilir. Görünüş de bu yoldadır. Ordunun bütünlüğünü koruma, görevde başannın tek öğesidir. Bunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Tersine ordu kendi içinde çarpışmalara düşebilir. Başı bulunabilen, ancak sonuna erişilemeyen yollar vardır. Bunlardan biri ve belki de en başta geleni iktidar hırsıdır. Bıı yolda ne pahasına olursa olsun direnmek hem kendisine hem de millete zarar getirir. İktidar hırsı, kişisel çıkarlanm düşünen kişiler örgüte sızmamalıdırlar." Talât ile ağustos 957'de Ankara'da bir kez daha buluştuk ve konuştuk. Benim iznim bitmek üzereydi. Temsil başkanlığındaki görevime başlayacaktım. Talât da atandığı Elazığ Topçu Komutanlığına birkaç gün içinde gidecekti. Yine Fahrettin Ermutlu'nun odasında buluştuk. Talât şeref sözü veriyor Talât Aydemir ile toplantının ertesi gtinü akşama yakın Beşiktaş iskelesi uzerindeki gazinoda buluştuk. Kahve içtik. Beşiktaş'a gelip gidenleri seyrettik. Talât, konuşmalanmız sırasında akşam adını açıklamadıgım arkadaşın adınnı kendisine açıklanmasını istedi. Hiç durmadan, kurulmuş bir saat gibi de bu konu üzerinde durdu. Kimseye açıklamayacağma dair de birkaç kez şeref sözü verdi. Dedim ki: " Şeref sözüne güvenerek bu arkadaşımın adını açıklavacagım, ama başkalanna soylediğini duyarsam, seni, hem verdiğin şeref sözünü çignemekle ve hem de sır saklamamakla suçla^cagım. Zira ben de o arkadaşıma karşı kötü duruma düşmüş olacagım. Her şeyden önce güvenlige önem vermemiş oluyorum. O arkadaş kurmay binbaşı Sadi Koçaş t:r." Gazinodan kalktık ve ayrıldık. O, e\e gideceğini söylemişti. Talât, benden aynldıktan sonra, doğruca eve değil, Rami Kışlası'na gidiyor. Kışlay'a yakın arkadaşlarla buluşuyorlar. Bir saat önce açıkladığun Koçaş adına bir de Samet Kuşçu adını da ekleyerek Aktif •Udna: Aydemir, muhallebicide Köksal'a şunlan anlatır: Dün akşam Rami Kışlası'na gittim. Güventürk ve 45 arkadaş buluştuk, kararlar aldık. 1. örgüt bugünlerde aktif davranışta bulunmalı, 2. Iktidan devirirsek bir süre sonra seçime gidip iktidar devredilmeli. JVİe dersin? Haylice uzun konuştuk. Talât son temaslarını şöyle anlattı: "Harp Akademisi 2. sınıf öğrencileri mezun olmuşlardı. Kıtalanna dagılraadan önce, yani 20 Ağustos 195Tde Orhan Erkanlı'nın evinde bir toplantı yapUk. Toplanbda şu subaylar bulundu: Yarbay Farnk Güventürk, Kurmay Albay Faruk Ateşdağlı, Kurmay Albay Naci Asutay, Orhan Kabibay. Necati Ünsalan, Dündar Seyhan, Ahmet Yıldız, Halil Kayalı, Rafet Aksovoğlu, Şükrii Dltin, Necdet Üruğ, Mehmet Hazer, Rauf Gökçe, Suphi Gürsoytrak. Sezai O'kan hasta olduğu, Adnan Çelikoglu da evinde bulunmadıgı için bılunmamıslardı. Toplantı henüz açumamış; konuşmalar başlamamıştı. Faruk Güventürk, komite baskanlıgından (senin kendisine itimat etmedigini) ileri sürerek istifa ettiğini bildirdi. Ben, Ahmet Yıldız ve Rafet Aksoyoglu istifasından vazgeçmesini zor sagladık." Ben, bundan önceki buluşmamızda Güventürk için söylediklerini söylemiştim. Sanınm bu sözlere alınmış ve istifasını bu yüzden vermişti. Talât'a şunlan söyledim: "Talât; Güventürk'ii çok iyi tanıdığınu söylemiştim. Onu kırmamak için de çok dikkatli konuşmuştum. Bu söylediğim sözlere danlacagını hiç sanmıyorum. Sakın araya başka söz kanştırmıs olmai" Talât bu sözün üzerine sarsıldı. Ve konuyu hemen değiştirdi. Anlamıştım ki, sözlerimi tahrif etmişti. " Talât, sözler aynen ulaştınlınazsa arada açıklık olur. Onun için bu huyundan vazgeçmelisin." Talât'm yüzü iyice asıldı. Sonradan duyuyorum ki, Talât, Güventürk'e benim kendiSi için (geveze) dediğimi söylemiş. "Talât iki dostun arasını açmayı niçin yegkdigini bilmiyorum, ama kötü bir hu> ' Komitenin yardımlaşma kararına Talât şöyle temas etti: "Hiç kimse biçbir surette merkeze para göndermeyecek veya bankaya yatırmayacakür, eylül 95Tden itibaren her ay 10 Hra kendisi biriktirecektir. Gerektiği zaman bu paralar kendisinden istenecektir." Talât ile ikimiz de daha uzun konuşma hevesini gösteriyorduk. Fakat Güventürk meselesiyle aramıza giren soğukluk buna mani oldu. İkimiz de bir an uzun süre konuşmadan durabildik. Nihayet ikimiz de birden "kalkalım" dedik. Ve kalktık. Ona "İyi yolculuklar" diledim. O da bana "başarüar" diledi. Ve aynldık. Köksal, komite toplantısında Koçaş'ın ismini açıklamak istemez. Aydemir daha sonra "şeref sözü" vererek Koçaş'ın ismini KöksaVdan öğrenir. Ancak bir saat kadar sonra bunu diğer komite arkadaşlanna açıklaymca, Köksal ile aralanna soğukluk girer. Bir akşam üstü, akademiden döndükten sonra Orduevi'ndeki salonda biraz çalıştım. Ve yemeğe indim. Bir de ne göreyim? Faruk Güventürk masanın başına oturmuş, 510 subay, hem yemek yiyorlar, hem konuşuyorlar. Güventürk ve Yüzbaşı Hasan Sabuncu'dan başkasını tanımıyorum. Yanlarına yaklaştım. 'Yarasın beyler.." Hep bir ağızdan: "Teşekkür ederiz." Güventürk, "Bu subay Kurmay Yarbay Osman Köksal'dır. Tanımayanlannız varsa tanısın!" Güventürk, salonda oturan subaylardan başlayarak: "Kurmay Binbaşı Samet Kuşçu..." diyerek masadaki bütün subaylan tanıttı. Samet Kuşçu: "Yarbayım, adınızı çok duyanm, tanıştığımıza çok memnun oldum." Sofranın inath direnişine karşın sabaha yetişecek görevim olduğu için oturmadım. Yakınlanndaki bir masada bir lokma yedim ve kalktun. Faruk Güventürk'ün yüzünde bir dargınhk eseri görmedim. Bu olaydan kısa bir süre sonraydı. 27 Aralık 1957 günü akademiden yeni dönmüş, kitaplanmı düzeltiyordum. Yüzbaşı Hasan Sabuncu kapıyı vurdu. Ve içeri girdi. Yavaş bir sesle: "Yarbayım, bizden tutukhunalar başladı. Duydun mu?" "Hayır, duymadım. Şimdi senden duyuyorum. Kimler var?" ' Tanık Güventürk'ü duydum. Ama kesin olarak saptayamadım." "Peki sukunetle karşılayalım." Hasan Sabuncu odamdan ayrıldı. 5 dakika olmuştu ki, odama yeni haberciler girdi. Odarmn kapısı vurulmadan içeriye, Dündar Seyhan, Orhan Kabibay ve Suphi Gürsoytrak girdiler. Hemen söze başladılar: "Güventürk tutuklandı. Bu gece Polatlı'dan Ankara'ya getirüiyor. Biz uçümüz tartıştık ve şu karara vardık: Mumkun olan arkadaşiarı toplayıp, Ankara'ya giderek kendimizi pahalı>a mal etme kararını aldık. Alacağımız kararın bir sonuç \ermeyeceğini biliyonız, ama hiç olmazsa arkadan geiecek etkin hareketi hızlandınr ve ona öncühık edebiliriz. Sen ne dersin?" "Kararınız, cesaret, dostluk ve bağlılıkla dolu bir karardu. Sizleri bu yüzden saygıyla selamlarım. Ancak örgütün başkanı olan Güventürk'ün şu anda tutuklandığına dair bir haberden başka haber yok. Durum muhakemesi yapmaya bu haber elverişli değildir. Ka 27 Mayıs sanraa iktidar orgaru, MÜU Birtik Komitesi obnuştu. Köksal, Ankara'da bir MBK toplanttsmda olumsuz konuşmalar yapıyor. Oysa Samet Kuşçu'yu tanımıyordum. Adını da duymamıştım. Faruk Güventürk hakkında söylediğim sözleri de değiştirerek yakışıksız sözlerle Güventürk'e ulaştırması olayını da hatırlayarak kafamda birçok olumsuz sorular yeşermeye başlamıştı. Koçaş olayı ikincisi oluyordu. Tuz biber ekmişti içtenliğimize. Talât'a duyduğum güven sarsılmıştı. Bu olayın ertesi günü Taksim'den Galatasaray'a doğru gezinti yapıyordum. Galatasaray'ın önünde Talât Aydemir'e rastladım. Geriye döndük, bir muhallebiciye oturduk. Talât dedi ki: " Dün akşam senden aynldıktan sonra Rami Kışlası'na gittim. Güventürk ve 45 üye arkadaş ile buluştuk. Kararlar aldık. Şimdi sana o kararian açıklayacagım. 1 Örgütün bugünlerde biraz aktif davranışta bulunmasına karar verildi. 2 tktidan devirmede başanlı olursak, bir süre sonra genel seçimlere gidilmeli ve yönetim genel seçimlerle devredilmelidir. Arkadaşlar, bu kararlar hakkında özellikle ve öncelikle senin düşunceni ögrenmek istediler." müştüm. Talât'ın dostlar arasına olumsuz girdiğine inanmıştım. Ya hiç konuşmamah veya çok dikkatli konuşmalıydım. Mamafıh, Talât Kore'den dönünceye kadar bir daha hiç konuşmadım ve karşılaşmadım. Ancak Kore'den Ankara'ya gelince konuştum. Fakat eski güvensizlikten dolayı da gün geçtikçe aramız açıldı ve birbirimize karşı olduk. • • • Köksal amlarmda daha sonra 9 subay olayına yer veriyor. Neydi 9 subay olayı? Nasıl başlamıştı? Ve nasıl sonuçlanmıştı? Osman Kökaralık ayında başta Faruk Güventürk sal, 9 subay olayı ile başlayan döneme amlarmda bir ara başlık bul olmak üzere ihtilalci komite üyesi 9 muş: subay tutuklanır. îstanbuldaki diğer "Suspus dönemi" Okuyorum. komite üyelerinin ani bir harekete Gttveatlfcrk y 1957 Rami Kışlası'nda örgüt toplantısı Sadi Koçaş ile akademide tanıştığımı anımsarım. Harp Akademisi'nde o son sınıfta, ben de birinci sınıftaydım. Sınıf arkadaşı değil Suspus dönemi "Bu dönem, 8 muvazzaf ve bir emekli kurmay albayın tutuklanmaları ile başlar. (957 aralık) ve 1959 şubat ayına kadar bir yıl sürer. Akademide öğrenim gören bir kısım örgüt üyeleri akademi öğretimini bitirmiş ve yurdun çeşitli bölgelerine atanmışlardı. Bu yüzden örgüt tüm kadrosu ile toplanamıyordu. Ancak bir iki arkadaş bir araya gelip görüşebüiyorlardı. Arkadaşlann şifreli konuşmaları olanaksızdı. Aynca 9 subayın tutuklanması örgüte olumsuz etki yapmıştı. Bu nedenle bu döneme "suspus dönemi" denilmiştir. Ama şunu da söyleyeyim ki, bir kısım örgüt arkadaşlan, örgütten aldıkları ilkeler ışığında gittikleri yerlerde olumlu çalışmalar yapmışlardı. Hele o 9 subayı hukuk yolundan kurtarma için uğraşılarını takdirle anarım. Ama bunlar kalabalık bir liste tutmaz. Fakat Kurmay Albay Adnan Çelikoğlu ile Yüzbaşı Suphi Gursoytrak'ın uğraşlarını saygıyla anarım. Şimdi de bu dönemin anılannı anlatayım: geçmesini önleyen Osman Köksal, diğer üyeleri yatıştırmak için Ankara'ya gider. Sus pus dönemi başlamıştır. ranlığa dayaiı durum muhakemesi bizleri bu kötü sonuca, kötü ve sakıncalı bir karara götürebilir. Alacağımız haberlere göre dinginlikle (sukunetle) karar alalım. Sonra bu olayın, yargı organı yoluyla çözülüp, çözülmeyeceğini de araştırahm. Ama bu yolla ve diğer barışçı yollarla işin içinden çıkamazsak, elbet, ölüm dahil göze alınan kararlara varmamız çok yerinde olur. Ama şimdi ortalık ağarmadan alınacak cesur karar, örgütü tüm olarak açığa vurur ve yersiz serüvenlerle de karşılaşabiliriz. Ben şimdi trenle Ankara'ya giderim. Yolda Faruk Güventürk'ü getiren tren ile bir istasyonda birkaç dakika buluşursak, ben Güventürk'e (bizden yalnız sensin) haberini ulaştınnm. Bu surette Güventürk, yanlış bilgilere saplanmamış olurî' Faruk Güventürk'ü tanınm, kafasını verir, sır vermez! Gelen arkadaşlann coşkuları azalmış, yüzlerinde güven duygusu belirmişti. "Siz şimdi gidin, bütün arkadaşlara dinginlikle durmalannı söyleyiniz" dedim. Ankara'daki arkadaşlar böyle bir karara vanp, uygulamaya geçerlerse, diye bir kuşkuya düştüm. Üç arkadaşımla konuştuktan biraz sonra Haydarpaşa'ya geçtim. Trene atladım ve Ankara yolunu tuttum. Bir amacım da o akşam treni ile tutuklu olarak İstanbul'a getirilecek Faruk Güventürk'ü getiren tren ile bir istasyonda karşılaşırsak, Güventürk'ü uyarmak için bir iki tümce söyleyecektim. Trenler durmadı ve bu amacımı gerçekleştiremedim. Bu noktada kısa, fakat moralimi bozan bir anımı sıkıştırayım: Haydarpaşa'da trene binerken tren basamağında örgüt arkadaşlanmdan biriyle karşılaştım. Dedi ki: "Bu işte ben yokum. Benim adımı ortaya atmayın,' Cumhuriyeti koruma ve kollama görevinde birleşen arkadaşlann, bulamk havalarda böylece kolayca kendilerini sıyırmalannı çok acayip karşılamıstım. Ankara'da trenden indim. Doğruca orduevine gittim. Arkadaşların bir kaçına raslayacağımı umuyordum. Nitekim Kurmay Albay Faruk Ateşdağlı'ya, Kurmay Yarbay Ekrem Acuner'e ve Kurmay Yarbay Baha Vefa Karatay'a koridorda rasladım. Îstanbul'da üç arkadaşın aldıkları karara benzer ve fakat daha sert bir karar üzerinde tartışıyorlardı. Ben araya girdim. Îstanbul'da üç arkadaşımın bana ve benim de onlara söylediklerimi anlattım. Sözlerimi onayladılar. Böylece örgüt içinde 9 subay olayı hukuk yoluna yöneldi. Köksal, Aydemir'in Köksal, "İhtilal ortamı yok, bekleyelim" diyor anlaîtıklanna şu gerekçelerle karşı çıkar: Talât'ı şöyle yanıtladım: 1957 genel seçimlerinden önce veya sonra "Soruları sıra ile yanıtlamaya çalışacağım. Ancak önce şunu söyIeywim: bir ihtilal yapmak erken ve çekinceli! Örgütün toplantılan düzenli olmuyor. Örneğin dün akşam yaptıTürkiye'de bugün ihtilal ortamı hazır ğınız toplantı bir raslantı sonucudur. Siz Rami Kışlası'na gidiyorsunuz, 45 arkadaşla siz raslantı sonucu buluşuyorsunuz, bunlarla kodeğil, elimizde güç de yok! Seçimlerde nuşuyorsunuz.. Konuştuklarınızı da örgütün karan olarak niteliyorihtilale neden olacak bir olay çıkacağını sunuz. Bu kararlar da öyle kararlar ki, yönetim kurulunun kararlannı dahi aşıyor. Böyle gelişi güzel toplantılar ya düzenlemecneli ya da sanmıyorum. Bekleyelim. dik. Sadi Harp Okulu'nda benden bir sımf küçüktür. Çalışkan, bilgili, erdemli bir subaydır. Sonralan bir aralık içtenliğimiz arttı. Yüksek Kumarida Akademisi'ne giderken "Beni örgütünüzle tanışünr mısın?" dedi. Güvendiğim arkadaşım olduğu için "İstanbıü'a gidince seni öneririm" dedim. O Bursa Hastanesi'ne gidecekti. Ben, işin olup olmadığını, kararlaşttrdığımız biçimde şifreli bir telle hastaneye bildirecektim. Rami Kışlası'nda örgütün toplanacağım haber verdiler. Gelmemi istediler. Gittim. Hemen hemen bütün komite üyeleri oradaydı. Faruk Ateşdağlı ile Talât Aydemir, Ankara'da, "Hava, kara işbirbği kursu" biter bitmez İstanbul'a birkaç gün uzanmışlardı. Onlar da toplantıdayduar. Faruk Güventürk birkaç kez kumandanın odasına girip çıktıktan sonra, toplantı açıldı. Toplantıda uzun uzun konuşmalar sırasında ben de söz aldım. Dedim ki: . " Bir grupla işbhiiğinde olduğunu sandıgım bir kurmay binbaşı bizimle işbirligi önerisinde bulundu. Bu subay inandığım bir arkadaşımdır. Halen Bursa Hastanesi'nde tedavidedir. Eğer işbirliğini kabul ederseniz onunla anlaştığımız biçimde şifreli bir telle haber vereceğim. Konak Oteli'nde sizlerin seçecegi bir üye ile karşı karşıya gelecekler ve birleşme üzerinde konuşacaklardır." Birkaç subay birden: "Adı ne bu subayın?" " Anlaşmamıza göre adını acıklamaya yetkili degilim. O bana sizin seçeceğiniz subay ile karşı karşıya gelmeden adımn açıklanmamasuu istedi. Ben de söz verdim. Adının açıklanmamasını tamaouyla da sınırlan bilinmeyen kararlar alınmamalıdır. Örgüt üyelerinin Ankara ve Istanbul'da oturduklarmı hepimiz biliyoruz. Yalnız Ankara'da veya yalnız îstanbul'da dahi üyeleri bir araya getirmek güçtür. Bundan önce yaptığımız toplantılar örnek olamaz. Çüukü o zamanlar hepiniz de akademide idiniz. Başkaca işiniz de yoktu. Üyelerin bu durumuna mali durumlarının ve izinlerinin etki yapacağı düşünülürse, toplantıları sürekli ilkelere bağlamak gerektir. İkinci sorunuza gelince.. "Aktir' sözcüğünü ne anlamda kullandığınızı bilemiyorum. Ama, 957'de yapılacak genel seçimlerden önce veya sonra yapılacak bir ihtilali düşünerek kullanmışsanız, erken ve çekinceli görürüm. Türkiye'de bugün ne ihtilal için ortam hazırdır ve ne de bu işi başaracak elimizde güç vardır. Seçimlerde ihtilale neden olacak bir olay çıkacağını da sanmıyorum. Bekleyelim.!' Talât, "Bekleyelim" tümcem üzerine: " Ne zamana kadar?" dedi. "Bu soruna yanıtı Ankara Maltepe durağında eylul ayı başında baş başa yaptığımız konuşmada vermiştim. Ayrıca Sezai, ben ve sen örgütü kurarken bu soruya dokunmuştuk. .Ama bir kez daha soyleyeyim: Biz ille de ihtilal taraflısı değiliz. Ama yasal görevimizi de ve ne tür ve ne pahasına olursa olsun, cumhuriyeti korumak ve kollamak kararmdayız. Her ne kadar, siyasal iktidarın başlangıcından beri, bazı hukuk dışı davranışlarına, belirli bir çevre iararına uyguladığı sosyal ve ekonomik yapıyı savurgan, enflasyoncu, plansız politikasına tanık oluyorsak da, tüm ordu ve millet bunun bilincine varmış değildır. Sağlam çözüm, ordu ve milletin bu durumu kavramış olmasına bağlıdır. Orgütte kimler vardı? Suspus dönemine girerken örgutte şu subaylar vardı: Başkan Yarbay Faruk Güventürk, Kurmay Albay Faruk Ateşdağlı, Binbaşı Orhan Erkanlı, Binbaşı Ahmet Yıldız, Binbaşı Şükrü llkin, Yüzbaşı Gürsoytrak, Binbaşı Dündar Seyhan, Binbaşı Orhan Kabibay, Binbaşı Necati Ünsaian, Kurmay Binbaşı HaBl Kayalı, Binbaşı Necdet Üruğ, Yarbay Mehmet Hazer, Kurmay Binbaşı Raif Gökçe, Kurmay Binbaşı Rafet Aksoyoğlu, Kurmay Yarbay Osman Köksal, Kurmay Binbaşı Sezai O'kan, Kurmay Binbaşı Adnan Çelikoğlu, Kurmay Binbaşı Talât Aydemir, Hava Kurmay Albay Mucip Ataklı, Kurmay Yarbay Ekrem Acuner, Kurmay Binbaşı Suphi Karaman, Hava Kurmay Binbaşı Haim Menteş, Piyade Yüzbaşı Rıfat Baykal, Kurmay Yarbay Fikret Kuytak, Kurmay Yarbay Reha Vefa Karatay, Binbaşı Rıza Akaydın. Benim anımsadığım kadanyla bu kişiler vardı. Unuttuğum da olabilir. Güventürk'e bir şaka Faruk Güventürk'e şaka yapmaya bayılırdım. Ama bir kez şakanın sınırını aştığımı anımsamam. Şaka yaparken, aramızdaki dört yıllık kıdem farkını hep göz önünde tuttum. Onu üzecek şakalardan da sakınırdım. Hafiften kızarması hoşuma giderdi. Ben takılmadığım günlerde o "Hasta mısın?" diye sorar, kendisine takılmamı isterdi. İnönü, îstanbul'da 27 Ekitn 957 seçimlerinden önce Taksim Meydanı'nda konuşmuştu. Onu beraberce dinledikten sonra yaya ola İCRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle