18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 OCAK 1986 CUMHURİYET/11 "Kan davasından kaçtık, geçim davasına düştük 4 Odada ağır bir küf kokusu vardı. Boyalan dökülmüş somyanın yaylan gıcırdadı, Recep sırtını duvara dayarken. Ahmet'in umudu azalmiştı. Süleyman'ı düşünüyordu. On ydı geçmiş Istanbul'a geleli, hâlâ böyle bir odada kahyordu. O da Recep gibi yaptı, şimdi sazın asılı olduğu duvarda iki insan sırtı vardı. Süleyman'ın gözü sazdaydı. Bir türlü söze başlayamadı Recep. "Bittik mbi biz memleltette. Hele askerden gelince iyicene cıbıldak kaldık. Abim evlenince tariayı bölmüş babam. tki de susuzluk yiyince ne para, ne pul... Toprak alacak para da olmayınca ne edek? KalkUk g«ldik büyügümüzsün, abimizsin diyc yanına. Aman, dcrim, parasızhk zaten kavunnuş bizi, tyice canımızı almadan bir iş bulııversen" diyecekti, ama Süleyman'ın dalıp giden gözlerini görünce, bir türlü çözülmedi dili. Süleyman'ın gözlerinde 14 ay önce terk ettiği yedi ayhk karısı vardı... Bir avuç insan İŞSİZLİK DOSYASI Önce yatacak yer... Ahmet, Recep ve Süleyman, Saraçhane'deki odalarından beraber çıktılar. Şimdi Aksaray'da yurüyorlardı. Arap turistler mağazaların önünde bir kalabaJık oluşturmuşlardı. Genç bir adam Arapça bir şeyler anlatıyordu bağıra çağıra... Istanbul büyük bir karrnaşıklığın içindeydi. Aksaray da bu karmaşanın simgesi... Yürüye yürüye Beyazıt'a geldiler. Oradan Kapalıçarşı'ya vurup Cağaloğlu'na indiler. Süleyman, "Yatau sirin yanınızda kaç para var?" dedi. Ahmet yutkundu: Bende 40 bin lira... Recep'e bakıyordu. Gurbete düşmekten başka ortak yanlan oünadığını düşünmeden yanıt verdi Recep: 35 bin lira da benim var... Süleyman, "çok para degil" dedi ve ekledi: Hele bir yatacak yer bolaiım size... Sirkeci'ye indiler. Yine o çay ocağına oturdular. Süleyman: Benim Kasımpaşa'da bir arkadaş var. Tek odasını kiraya veriyor, arayayun mı? Ahmet ve Recep "ohır" diye başlannı salladılar. Cebinden bir defter çıkardı Süleyman. "Hah buldum" dedi, "işte telefon numarası, dnrnn telefon edeyim." Dışarıya çıktı ve az sonra geriye döndü. Oldu bu iş... 30 bin lira kira istiyor... Yatak, çarşaf ondan. lkisi de sevindiler... Kasımpaşa'ya sanki kanat takıp gelmişlerdi. Ev sahibi 30 bin lirayı peşin aldı. Eski iki yatak üzerine oturdular. tkisinin de gözleri kaparuyordu. Uykuya daldılar. Hikmet Çetinkaya Celal Başlangıç BUGÜNtŞ VAR Ml? Hepsi Anadolu'nun bir koşesinden gelmiş. Kimi kan davasından kaçmış, kimi büyük kentin "taşmdaki toprağındaki altına" lanmış. Şimdi hepsinin umudu bir tas çorba ve bir so mun ekmekte. tşin biçimi önemli değil, "ne iş olursa" yaparlar. Neden Beşiktaş'ı tutuyorsun? Bundan on yıl önceydi. Benim tstanbul'a ilk gelisim. Babam daha once gelmiş, gitmiş, Haydarpaşa Gan'nda indik (renden, sonra vapura bindik. Ben yedisekiz yaşındayım. Denizi ilk kez goriiyonım. Vapur açıldı, karşıda bir yer gordum. Kocaman evler vardı. "Baba burası neresi?" dedim, "Beşiktaş" dedi. tstanbul'da ilk ögrendigim yer adı. tçim ısınıverdi. Şimdi ne zaman "Beşiktaş" deseler denizi ilk görüşum gelir aklıma. Nerelisin sen? Yiizii degişiyor birden. Beşiktaş'ı anlatırken olan ynmuşaklık uçup gidiyor. Kuşkulu gozlerte bizi siizüyor "Neden soruyorsun" der gibi. Sonra dişlerinin ardından belli belirsiz bir "Karshyım" çıkıyor. Mühendis on sekiz yaşında. Ama nüfus kâğıdına göre yaşı on üç. Mahkeme kararıyla büyütüp, "vaktinde" askere gitmek istiyor. Babasıyla birlikte Kars'tan göçmüşler 1975'te. "Sıra babama gelmişti" diyor Mühendis, "Kan davası vardır bizim oralarda. Vurma sırası babama gelmişti. 'Ben adam ölduremem' dedi ve dort kardeşimle birlikte beni ve anamı aldığı gibi tstanbul'a gotürdii. Sanki oralarda daha iriyarıydı da buraya gelince ufaldı biraz adamcağız. İstanbul yaramadı." Oturduğumuz kaldırımdan, arkamızda kalan Yeşiltulumba Sokağı'na dönüyor. Bir benzin istasyonunun önünde duran pala bıyıkb, iri yan, ensesi bir gureşçiyi andıran, üç numara traşlı bir adamı gösteriyor: İşte babam o. Garajda yağcılık yapıyor. Ben de her sabah onla birlikte buraya geliyorum, çorba çıksın diye. Bazan birkaç araba geliyor da yıkıyonız. Gunde beş arabayı geçti mi babamın yuzii gülüyor. Mühendis bizden sır gibi sakhyor Kars'ın hangı ilçesinin hangi köyünden olduğunu. Babası "tembihlemiş", "maium"muş, "kan davası başka davaya benzemez"miş. llkokulu bitırdikten sonra ayakkabı boyacılığı yapmış Mühendis. Her geçen gun azalmış Mühendis'e ayakkabısını boyatanlar. Kendi de evetliyor, "Araba yıkamaktan daha kötü ayakkabı boyadığını". Yaşı biraz büyüyünce bir çocuk arabasının üzerine tahta bir sandık oturtmuş Mühendis. Üzerine de bir yazı asmış: " N e alırsan yüz lira." Yüz liraya sattığını, ertesi gun daha pahalı almak zorunda kalınca babası karşı çıkmış. "Bu sandıktakiler her gun azalıyor, sen sermayesi daha ucuz bir iş yap" deyince, aklına en ucuz sermayesi olan otomobil yıkayıcıhğı gelmiş. "Ancak' diye yakımyor, "Gördün ya, onun da sermayesi artıyor, elli liraydı, biraz önce yüz lira oldu." Hiç doğru dürüst bir işte çalışmadın mı? Nereye gittiysem almadılar. Hani bir fabrika olsa, dedira, her oğle duduk çalsa, bedava (!) yemeklerden yesek masalann ustunde, birdudük çalsa, akşam çıkıp çalıştıgım arkadaşlaıia hep birlikte eve dönsek. Ama olmadı bir turlu. Mahalleden arkadaşlar var. Onlar çok memnunlar çalıştıklan fabrikadan. Hiç degilse ne alacak, ne verecek onu biliyoriar. Ben oyle miyim ya? Bakıyorsun birkaç gun hiç araba gelmiyor, cepte yok beş kuruş, öyle açı açına dunıyorum. Allahtan babam gözlüyor beni. Hiç araba gelmeyince ogle yemeğimi gönderiyor, bir ekmekle biraz peynir. Yoksa ben diinyada isteyemem, utanıyorum valla, bu yaşa geldik... kapı gibi "tapn tahsis belgesi" var. Ama kendilerinde değil. Ayda on iki bin lira kira ödedikleri "gecekondu sahibi"nde. Üç kız kardeşiyle annesi bir odada yatıyor, kendisi de babası ve en küçük erkek kardeşiyle. "Benden buyük bir ablam var" diyor Mühendis, "Bir o evde oturuyor, diğerleri okula gidiyoıiar. Babam asgari ücret aiıyor, ama aldtgı bahşişlerle evi şöyle böyle geçindiriyor. Ben de kazanırsam eğer kardeşlerime kitap defter alıyorum. Bir de kendime harayonım". Kaça yıkıyorsun bir arabayı? Arabasına gore degişir. Üzerinde zifti falan varsa, gazla silmem gerekirse önce, bin lira alınm. Bir de Mercedes falansa. Yok bizim yerli arabalardan, oyle pek kirli de değilse yedi yüz elli isterim. Ama duraktaki taksileri beş yuze yıkanm. Çayları bitiriyoruz. Mühendis çay kaşığını bardağın üzerine yatay biçimde koyuyor. Biz de öyle yapıyoruz. Birlikte çömeldiğimiz kaldırım iyiden iyiye üşutüyor bizi. İstanbul'da yağmur sıkıntısı, genzimizde egzoz gazı yanması var. "Bak" diye elini cebine atıp bir beş yuz lira cıkartıyor: tki gündür hiç araba ytkamadım. Bugün taksi dnrağından biri "Yıka şu arabayı" dedi. Öyle kirli de değildi. İş yapamadığımı gordugünden olacak acıdı herhal halimize. Şimdi bir fabrikada olsam öyle olur mu ya?... Hele bir askere gidip geleyim. yaşımı buyuttukten sonra, belki o zaman bulurum da kurtulurum bu işten. Babasının çalıştığı garaja doğru şöyle bir göz attıktan sonra cebinden sarı bandrollu bir Marlboro çıkartıp tutuyor bize. Bakışımızdaki şaşkınlığı yakalamış olacak açıklamaya koyuluyor: Yeni başladım daha, günde birkaç tane içiyorum. O da iş olmazsa... Mühendis, son zamlardan sonra neredeyse bir araba yıkama parasına aldığı Marlboro'dan dolu dolu bir nefes çekmenin tadını gözlerinde ışıl ışıl yaşarken, başından bu yana en çok tnerak ettlğimiz soruyu soruyoruz: Baban senin adıru neden "Mühendis" koymuş. Dudaklarımn kıyısında bir gülme çizgisi oluşuyor: Bizim köyün yolunu yapmak için geldiklerinde işçiler bir adamın etrafında dönüp dururlarmış "Mühendis Bey, Mühendis Bey" diye. Babam da ben büyüyünce böyle itibar goreyim diye adımı "Mühendis" koymuş. Hem de nüfus kâgıdına yazdırmış bile. Biz "Hadi canım" deyince bir kızgınlık geçti Mühendis'in gözlerinden. Elini arka cebine attı, biraz vıpranmış bir nüfus kâğıdı çıkarttı: Inanmazsan bak... Gun ha indi, ha inecekti. Önümüzden birkaç kadın, erkek geçti. Biz bu arada MUhendis'in sır gibi sakladığı ilçe ve köyün adını okuyorduk nüfus kâğıdından. O bizi unutmuş, şöyle bir gerindi. Yoldan geçen çiftleri eliyle belli belirsiz göstererek, üzerindeki rengi atmış mavi gomleği, siyahla lacivert arasına sıkışmış keten pantolonu, horladığı lastik ayakkabılanyla birlikte: Şimdi üstun başın düzgun olacak, cebinde de paran. Takacaksın koluna, doğru Kumkapı'ya ineceksin. Bir kayık kiraladığın gibi... lerini ilgilendiren bir konuda oy kullandılar. İstanbul Beyoğlu Belediyesi ile Beyoğlu Gtizelleştirme ve Koruma Derneği'nin ortaklaşa olarak duzenledikUri bir oylama ile tstanbullular, Beyoğlu 'nu güzellesrirecek, sokaklan aydınlatacak lambalannı seçtiler. Bir süre önce Beyoğlu Ağa Camü'nin onüne yerleştirilen 16 ayn çeşit sokak lambası için oylama yapıldı. Oylamaya 251 bin 602 kişi katıldu Bu 16 sokak lambası içinden 77 bin 408 oy alan yukandaki fotoğrafta da görülen lamba "iktidar" oldu. Dun oylamamn sonuçlarım açıklayan Beyoğlu Belediye Başkanı Haluk Oztürkatalay, "Seçilen bu lamba Tünel'den Taksim'e kadar sokak başlanna ve 2530 metre arahklarla yerleştirilecek. Işıklandırma parası esnafian almacak " dedi. Oztürkatalay, Istiklal Caddesi'nin trafiğe kapatümasına mayıs ayından itibaren kademeli olarak başlanacağını söyledi. (Fotoiraf L'YGAR GURKAM Sandıktan çıkan lamba ? Halefoğlu:Bulgaristari9a FEZ (a.a.) Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu, İslam ülkelerini Bulgarıstan'daki Turkler konusunda kararb ve kesin bir tavır altnaya çağırdı. Fas'ın Fez kentindeki islam Konferansı Dışişleri *»akanlan toplantısında dun bir konuşma yapan Halefoğlu, Bulgaristar.'daki Türk azınhğa yapılan baskılara değindi ve bu konunun yalnızca iki ülkeyi değil, bütün islam alemim ügilendirdiğini, Bulgar makamlarırun İslam de İslam Konferansı'nda konuştu • •• Gözleri yoldan geçen her aracı yakalamak istiyordu sanki. Aksaray üst geçidindeki araçlar da tek bir duvan oluşturan yüzlerce ayrı renkli mozaik gibi Laleli'ye akıyordu. Bakırköy minibüslerinin sürücüleri geçidin altına saklanmıştı, trafik polisi korkusundan. Sesi yırtık muavinler yolcu çağınyordu. Birkaç küme erkek önlerine kattıkları kadınların ardından güle söyleye Yenikapı'ya inmek üzereydı. Yoldan ayırdı gözlerini, elindeki boş su tenekesiyle Yeşiltulumba sokağuun girişindeki sandöviç büfesine yöneldi. Versene bir teneke daha sn. Büfeci Karadeniz ağzıyla konuşuyordu: Yok artık, bundan sonra dünya yıkılsa vermem. Neden? Parasıyla degil mi? Verdiğin de para olsa bari, herkes bir bardak suyu satıyor elli liraya... Durdu, elini cebine attı. Son bir atakla: Karadenizli olsak, bir de Trabzonspor'o tutsak verirsin degil mi? Beşiktaşlıyız diye yapryorsun bunu. Pekiy, yüz lira vereyim. Şimdi gelecek bir araba, öyle elimiz bögriimüzde kalacagız... Büfecinin ardından "Kaptan Şcnol olsan bile vermem" seslenmesine aldırmadan bir teneke suyla geri döndü. Yanına çömeldiğimizde söylediği çaylar gelmiş, "esnaf işi" ince metal kapaklanyla öyle bekliyordu. Süngerini ve kurulama bezlerini yeniden katladı, su dolu tenekenin kıvnk kenarlanna iliştirdi. Bir araç gelse anında yıkamaya başlayacakmışçasına gergin, bir yudum aldı çayından. Sözü en kolay yerinden yakalamaya çalıstık: Senin adın gerçekten "Mühendis" mi? "Evet" dedi gövdesini geriye atarak, "Niifus kâgıdımda da aynen öyle yazıyor: Mübendis Tanm..." karşı kesin tavır alınsın Iki odalı gecekondu Muhendisler Zeytinburnu'nda iki odalı bir gecekonduda oturuyorlar. Hem de gecekondunun ğerlerine saygı göstermeyip, Muslümanlara ağır hakaretlerde buluuduklanru beurtti. Halefoğlu, "İslam Konferansj örgütünün karmrlı ve kesin bir tavnnın sadece Bulgaristaa'da yaşayan Türk azınltgın traiedisine son vermekle kalmayıp Isiam dünyasının birtik ve berabertiğini d* yansitacagını" vurguladı. Halefoğlu 'İsİaHi ülkelerinia öscmli kontüarda kararlı tutumiar ortaya koyması dunya kamuoyunda önemli soançtar doguracakör" dedi. Evrerfe Bulgar daveti (Baştarafi 1. Sayfada) hrtti. Sözcu, dolayısıyla mesajın "esas"ı oluşturan bu konu dışında da unsurlar taşıdığım ima etti. Sözcu, daha sonra basında öne süruldüğü şekilde özel ek bir mesaj varsa, bundan kendisinin bilgi sahibi oünadığını kaydetti. Çankaya Köşkü çevreleri ise topu Dışişleri sözcüsüne atarak, açıklamanın Dışişleri tarafından yapılacağını belirttiler. Bulgar Devlet Başkanı Jivkov'un Romanya aracılığıyla gönderdiği mesaj, Bulgaristandaki Musluman Türk azınhğa yapılan baskılar nedeniyle soğuklaşan TürkBulgar ilişkilerinde yeni bir gelişme olarak ortaya çıktı. Ankara'daki siyasi çevrelerin, Jivkov'un Cumhurbaşkanı Kenan Evren'e "Bir sınır koyünde buluşalım" yolundaki çağnsını belli bir ihtiyatla karşıladıkları gozleniyor. Yetkili çevrelerden edinilen izlenim, bir zirve yapılacak olsa bile bunun önceden iyi hazırlanması gerektiği yolunda. Ankara'nın bu konudaki ihtiyatı, büyük ölçude Bulgaristan'ın bu manevrasımn ardındaki gerçek niyetin tam anlamıyla açıklık kazanmarruş olmasından kaynaklanıyor. Bu çerçevede Bulgaristan'ın Müslüman Türk azınhğa yapılan baskıları kendi "iç işi" sayıp gundem dışı tutmak isteyeceği bir zirveye Ankara'mn yeşil ışık yakması uzak bir olasılık olarak değerlendiriliyor Hatırlanacağı gibi Bulgaristan, Başbakan Turgut Özal'ı da resmen Sofya'ya davet etmiş bulunuyor. Bulgaristan'ın Türk azınhğı eritme politikasını sistematik bir şekilde sürdürürken, konuyu göruşmemek kaydıyla yaptığı bu davet in kabul edilmesi Ankara açısından Bulgar baskılarının "sineye çekilmesi" sonucunu getirecek. Bulgaristan'ın son olarak Cumhurbaşkanı Evren'e gonderdiği mesajın da benzer duşuncelerle Ankara'da dikkatli bir değerlendirmeye alınacağı bildiriliyor. ÖZAL'A BRİFİNG öte yandan Dışişleri Bakanhgı Bulgaristan'da yaşayan Musluman Türk azınhğa yapılan baskı lar nedeniyle bu ulke karşısında izlenecek politika seçenekleri ile ilgili teknik düzeydeki çahşmalarını bir brifıng halinde Başbakan Turgut Özal'a sundu. Sağlanan bilgilere göre, Sofya Büyükelçisi Ömer Lütem'in de katıldığı teknik düzeydeki çalışmalar sonucunda Dışişleri Bakanlığı'nın, uluslararası alanda izlenen politikanın İslam ülkelerine ozel bir ağırlık verilerek aynen sürdürulmesi goruşunde olduğu oğrenildi. Buna karşıhk Dışişleri Bakanlığı'run, Bulgaristan'a yapılan baskıların BM'ye götürulmemesi görüşünde olduğu ve bu hususun da Başbakan Özal'a aktanldığı bildirildi. Başbakan Turgut Özal'ın da onayladığı bildirilen stratejinin getireceği başlıca değişiklik, ikili duzeyde Bulgaristan üzerinde kullanılabilecek baskı olanaklannın harekete geçirilmesi yönünde. Bir yetkili, "Bugüne kadar Bulgaristan karşısmda ikili ilişkilerde kullanmadığımız unsurlar varsa, bunların devreye sokulması söz konusu' dedi. Ancak yetkililer bu yeni unsurlar hakkında bilgi vermediler. Arabalar da kirlenmese yiyecek simit bile alamayacaklar. SCRECEK OLAYLAREV Tıcaret ve siyaset ayrı ARDENDAKI GERCEK (Baştarafi 1. Sayfada) İran Ağır Sanayi Bakanı Behzad Nabavi, Cumhuriyet'in sorulannı şoyle yanıtladı: Yeni 5 yıllık kalkınma planı çerçevesinde Türkiye ile ilişkiieriniz nasıl gelişecek? NABAVİ Turkiye ile ilişkilerimizin bıcim ve yeri aynd\r. Takdir edersiniz ki, bu ilışkiler plana konulamaz. Ama iki ulke ilişkilerinin buyuk bir hızla gelişeceği inancındayım. Turkiye ile ilişkilerimizin ilerlemesi, tran'ın kalkınmasına bağhdır. Başbakan Turgut Özal, gezi bojunca Türk işadamlanndan iki kez, tran'a sattıkları maltarın fiyat ve kalitesine özen gostermelerini istedi. Bu iki konuda sizin değerlendirmeniz nedir? NABAVİ Biz Turkiye ile ilişkilerimizin tıcari, ekonomik ve teknolojık alanlarda gelışmesini ıstiyoruz. Ama ne yazık kı, haklı veya haksız baskılar altında kahyoruz. tki ulke ilişkilerinin geliş,mesine muhalif olanların en buyuk kozu, Turk mallarının kalitesi \e fiyatlarıdır. Turk kardeşlerimiz, fiyat ve kaliteye dikkat etmezlerse, muhaliflerimiz, ilişkilerin gelişmesine engel olacak. Şunu soylemek isterim, alışveriş ticari bir ilişkidir. Kahteli olmazsa, doğaldır ki, mal almayız. Mallannız hergün daha kaliteli, fiyatlannız rekabete u\gun hale geliyor. Iran olarak ekonomik, ticari ılı>kilerimiz üzerinde politik baskı olmasın istiyoruz Fiyat ve kaliteye dikkat edilsin. Türkİran dogal gaz ve petrol boru hatlarının >apımına ne zaman başlanabilir? NABAVİ Muharrem Yabun arasındaki petrol hattımız birkaç ay sonra yapılacak. Sizın hattınız ıçın Türk tarafı danışmanlanm, fızıbılıte grubunu seçti. Hazırlıklarınız ne zaman biterse, biz hazırız. Başbakan Turgut Özal da, gezi sırasında basın mensuplarıyla sohbeti sırasında. doğal gaz \e petrol boru hatlarının liman kentlerine açılması konusunda "Biri Akdeniz'e, digeri de Karadeniz'e gidecek " dedi. Devlet Bakanı Musıata Tınaz Tıtız ıse sorularımızı şoyle yaaıtladı: İran'a ihracatımızda fiyat \e kalite değerlendirmeniz ne yondedir? TİTİZ Şimdi, ben Sayın Nabavi'nin fiyat \e ABD üe 3. tur (Baştarafi 1. Sayfada) rü Büyükelçi Seiçuk Korkut, söz alarak Türkiye'nin Batı savunmasına yaptığı katkıları anlattı. Büyükelçi Korkut'un bu bağlamda Türkiye'nin gerek NATO ittifakı içinde yerine getirdiği stratejik rol, gerek ortak savunma tesislerinden ABD'ye sağladığı katkılan aynntılı bir şekilde anlattığı bildirildi. Büyükelçi Korkut'un bu genel sunuş içinde somut örneklerle bu tesislerden sağladığı kolayhklann ABD açısından stratejik önemine de değindiği tahmin ediliyor. Böylelikle, dünkü toplantının ilk bölümünde Türkiye müzakere taktiği olarak sağlanan katkılara ve bu katkıların Batı savunması ve ABD açısından önemine dikkat çekerek elindeki en güçlü pazarlık kartını Amerikan tarafına hissettirmiş oldu. Bu genel sunuşu, ABD'ye sunulan öneri paketi üzerindeki Türk görüşlerinin daha ayrıntılı bir şekilde anlatılması izledi. Bu bölümde Büyükelçi Korkut'un Türkiye'nin beklentilerinin gerekçelerine ve TürkAmerikan ilişkilerinde kılmak istediği yaklaşıma açıklık getirdiği bildirildi. Edinilen bilgiler, üçüncü turda Turk tarafının müzakere pozisyonunu, eylül ayı sonunda ABD'ye iletüen ve sağlanacak yardımlar açısından bağlayıcı garantiler öngören "antlaşma" taslağının tümü Üzerinde saklı tuttuğunu gösteriyor. ABD NE DEDİ? Dünkü toplantının önemli bir bölümu, Büyükelçi Korkut'un açıklamalan şeklinde geçti. Da (Baştarafi 1. Sayfada) nı vermeyi düşunmüş; ama îstanbul'u tedirgin etmemek için vazgeçmiştir. Ne var ki, ilk Buyük Millet Meclisi'nin, niteliği bakımından, Kurucu Meclıs olduğu bellidir. Cumhuriyetimizin tarihinde daha sonra iki kurucu rpeclis göruyoruz. Bunlardan birincisi 27 Mayısla, ikincisi 12 Eylülle meydana gelmiştir. DYP Genel Başkan Yardımcısı Mehntet Dülger, ilk kez sivil kesimden kaynaklanan Kurucu Meclis istemini günd€me getirmektedır. Bu bakımdan öneri Türkiye'nin demokrasi yaşammda bir anlam taşımaktadır. 1982 Anayasası'nın pek yeni olduğu ve yüzde 91'i aşan oyla onaylandığı düşünülebilir ve DYP önerisinin zamansız olduğu ileri surülebilir. Ancak 1982 Anayasası'nın siyasalpartilerin kapalı tutulduğu bir ortamda askeri yonetim koşullannda halkoyuna sunulduğu unutulmamalıdır. Türk toplumu uygar diinyada saygmlık yaratabilecek bir demokrasiye kavuşmak istiyorsa, bu hedefe ancak siyasal partiler arasında tarihsel bir uzlaşmayla ulaşabilecektir. Erken ya da geç, şu veya bu yöntemle bu amaca yürunmesi kaçımlmazdır. Bu bakımdan DYP'nin önerisi, ilk kez dile getirilmiş olumlu birpolitika üretimi değerini taşıyor. kalite >onunden sitavişkâr sözlerine değinerek değerlendirmeme başlavacağım Oncekı gun uçakıa İran gazetelenne goz gezdırdim Bir makalede. Turk mallarının fiyat ve kalitesi son derece ağır bir dille eleştirilıyordu. Ovsa biz Iranlı yetkılilerle 4 gun boyu goruştuk. Takdir edersiniz ki, bu goruşmelerde ele alınafı her konu başlı başına bir pazarlık meselesıdir. İnsan pazarhkta elindeki her kozu masaya surer. Onlar da oyle yaptılar hakıkaten. Ellerınde ne varsa, Iranlı kamyonların gumrukte bekletilmesınden tutun, şoforlere biraz sertçe davranılmasına kadar her şeyı pazarlık masasına koz olarak getirdiler. Ama bir konu ne benim, ne de arkadaşlarımın goruşmelerinde masaya getirilmedi. O da mamullerımizin kalitesi konusu oldu Fiyat konusunda ise onlara sovlevebilecek birşev bırakmadık. Daha ilk toplantıda orneğin deınırçelikte dunya pıyasalarına uygun biçimde >enı bir taban fiyat çizdık. Başbakanın isteği doğrultusunda İran'dan mal alımına başlamamız bekleni>or, bunun ilk orneğinin otomobil olarak seçilmesinin nedeni nedir? TİTİZ Bundan evvel yaptığımız karma ekonomik komısyon protokollerınde Iranlı dostlarımızın belirlı bir şikâyetlen vardı. Daima tek tip bir mal, petrol almamız onları hempsıkolojik olarak uzuvordu, hem de ticari ilışkıierın boyle tek bir urune bağlı kalması sağlıksızlık işaretı olarak goruluyordu. Doğrudur, onlara katılıyorum. Bu vuzden protokole bizim ihracatımızın vuzde 5"ı kadar onlardan mal almamız zorunluğu konmustu. 1985 protokolune gore bu rakam 75 milyon dolar edıvordu. Ama biz bunun sadece 25 milyon dolarını gerçekleş.tırebildik. Bu yıl benzer konu gundeme gelince onlar, Renauh5 otomobillerin Turki>e'\e satılabılir olduğunu sovlediler Bizim arkadaşlarımız da bunların Turkiye'de satılabıleceğıne ınandıklarından bir prensip anlaşmasına vardılar. Şımdı orada şoyle bir karşılıklı anlaşma\a varmak mumkun, 1985 programından sarkan ve 1986 vılı programına katmak ıstedıklen 180 bin ton demırçelik urununu, geçen vılkı anlaşmada ongorulen fiyattan alırlarsa, Renault5 otomobillerin uygun fivatlarla Turkıve've alınması mumkun olacaktır. ha sonra soz alan ABD tarafının müzakerecisi Ankara'daki büyükelçileri Robert Strauzs Hupe, Türk tarafınca üetilen gorüşlerin "ciddi incelenecegini", Washington'dan gelecek talimata göre davranılacağını bildirdi. Bir buçuk saate yakın süren toplantı bu şekilde sona ererken, taraflann yaptıklan açıklamada, suratle ilerleme sağlanması kararlıhğını vurgulamaları dikkat çekti. Boylehkle ABD ilk kez müzakerelerde süratli hareket edilmesi gereğini benimsemiş oluyor. Edinilen bilgiye göre, Türk tarafının dunkü sunuşuyla dördüncu tur için top Washington'a atılmış oldu. Yetkililer bundan sonra toplantıların daha sık ve daha duzenli bir şekilde sürdurulmesini beklediklerini bildirdiler. HALEFOGLU 32. GUN'DE Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu da göruşmelerle ilgili olarak, "ABD ile göruşmelerin bu yıl içinde biteceğini umuyorum. Bitmezsc ne yapacağımıza karar vermedik. Anlaşma müzakere edildikçe de uygulama sürecektir. Bu konuda ABD'yi tehdit etmedik" dedi. Dun gece televizyonda yayımlanan "32. Gün" adlı programda 1985 yılı açısından Türk dış politikasmın bir değerlendirmesini yapan Halefoğlu, Ermeni sorunuyla mücadele etmek için Türkiye'nin önceki yıllarda geciktiğini belirterek, "Ermeni sonınunda Osmanlı arşivleri açılarak 1986'da yepyeni bir yaklasımla ortaya çıkılacaktır. Türkiye'nin, larihinden korkacak hiçbir şeyi yoktur" ifadesini kullandı. SHP: DYP'nin 'formülü' (Baştarafi 1. Sayfada) kurucu meclis işi geciktirir. Türkiye'nin gecikmeye tabammülü yok. Demokratik seçimlerin artık önünde bir engel de yok. Demokratik seçimler yapılabilir. Önemli olan demokrat bir çogunluğun balk iradesi olarak parlamentoya yansımasıdır. Anayasa degişikliği için demokrat unsurların anlaşabilecekleri belli ölçuler bulunabilir. Burada bir olçü olarak Batı demokrasileri ve anayasaları alınabilir, siyaset yapmak için ya da hak aramak için örgutlenmelerin onüne gelirilen engeller kaldınlabilir. Demokrat her duşunceve örgutlenme olanağı sağ)anabi)ir. Düşünce suç olmaktan çıkarılabilir. Yargı bağımsızlıgı, savunma öz güıiugu getirilebilir. Demokrasiyi işletmek ve sürekli kılmak, demokrat sağ ve sol unsurlarla böylece pekâlâ başanlabilir. Demokrasiyi kesintiye ugratan davranışlar önlenebilir. Devletin tüm kurum ve kunıluşları demokratik bir yapıya kavuşturulabilir. Demokratik katılımcı yapılanmalar bu kurum ve kuruluşlarla saglanabilir." DSP DSP yöneticileri ise, aym konu ile ilgili olarak Cumhuriyetin sonısunu, partinin yetkili kurullannda goruşmeden yanıtlamayacaklarını bildirdiler. DSP yöneticileri konunun bugün yapılacak DSP MKYK'de gündeme getirilebileceğini ifade ettiler. • • *
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle