Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/10 8 OCAK 1986 Zindrbozm'da 121 gün METİN TÜZÜN Günlük yaşantımızı anlatıyordum. Saat 12.30'da yemek yiyoruz. Dort kişilik ma'salarda. Bir ayrım yok, ama herkes öyle oturdu, öyle ahştı. Ben, Süleyman Genç, Ferhat ArsUntas, Celal Doğan bir masa, Deniz Baykal, Yüksel Çakmur, Sırn Atalay, Viğit Köker bir masa, Süleyman Demirel. İ.Sabri Çağlayangil, Sadettin Bilgiç, Nahit Menteşe bir masa, Ali Naili Erdem, Mehmet Golhan, Ekrem Ceytaun ve Husamettin Cindoruk bir masa olarak oturuyoruz. Ramazanda oruç tutan arkadaşlar sabah, öğlen yok tabü. Akşamları hep beraberiz. Aksam iftar duasını (içinden) Ekrem Ceyhun yapıyor. Oruç öylece açılıyor. Sahur için hazarlık yapılıyor. Niyetli arkadaşlar ya sahura kadar biraz yürüyerek, biraz okuyarak, çalışarak, ya da uyuyarak zaman ayarlaması yapıyorlar. Niyetli olmayanlar da onların bir kısmını sahura kadar oyalayarak arkadaşlık ediyorlar. Öğleden sonra odalanmızda istirahat ede flndrboıan \ Nazmiye Demirel, Gönen'de yemek yapıp, bize taşıdı Nazmiye Hanım, nizamiyeden geçince, beraberindekilerden koparak, Demirel'e ve bize doğru yürümeye başladı. 20 metrelik yolun yansında gözyaşlanm tutamaz oldu. 2 hazirandan bu yana hepımizin yakmlan, ozellikle eşlerimiz ve çocuklanmız birkaç kez bizi ziyarete gelmişti. Bazı arkadaşların aileleri en yakın yerleşme merkezi Çardak'ta pansiyon tutup yakın olma ve sık sık ziyarete gelme gibi tercihler >aprnışlardı. Süleyman Demirerin de kardeşleri, yeğenleri, akrabalan ziyaret ediyorlardı. Ama eşi Nazmiye Demirel arife gunü, yani 11 temmuz pazartesi gunu geldi. O gun geleceğini biliyorduk. Bizim ailelerimizin çoğu bayram gunu gelecekti. Bayram nedeniyle Gönen'e bir otele yerleşmişler. Saat 1415 civarında Süleyman Demirel sabahtan itibaren bellı etmemeye çalıştığı bir heyecan ve sanırım ozlem içindeydi. Nazmiye Demirel'i getiren (beraberinde annesi, S. Demırel'in kız kardeşi, enıştesi, ablaları da vardı) arabalar anayoldan Zincirbozan'a sapınca, hepimiz volta yolundan kırmızı çizgiye karşılamaya giıtik. Nazmiye Hanım beraberindekilerden koparak Süleyman Demirel'e \e bize doğru yurumeye başladı. 20 metrelik yolun yansında haklı olarak hıçkırıklarını tutamaz oldu, (Aslında bu sahneyi hepimiz çok kereler yaşadık) eşiyle kucaklaştı. Biz kendiliğimizden sıralanmıştık. CHP'lilerden ben, en önde duruyordum, bana gelince "Metin Bey sizlere ne diyeceğimi bilemiyorum, geçmiş olsun" dedi ve çok samimi, çok anlamlı bir içtenlikle hepimize sarılarak, duygularını belirtti. Nazmiye Demirel bayram süresince her gun geldi ve bizi bu süre zarfında kendisi ağırladı diyebilirim. Gönen mutfağı her gun Zincirbozan'a taşındı. Bayram günü erkenden uyandık. O gun hem bayramın saygınlığı hem de geleceklerin morali açısından kostümlerimizı giydik, kravatlarımızı taktık. Sabah birbirimizle ve buradaki onümuze çıkan askerlerle bayramlaştık. Tabü hüzünlü bir manzara. Saat 13.00'te nizamiye kapısı yükunü almıştı. Kırmızı çizgide bekleyerek ailelerimizi karşıladık, sarılarak bayramlaştık. Herkes karınca kaderince bize bayramhklar getirmişlerdi. Zincirbozan'ın en kalabalık gunu bayram gunuydü. Saat 18.00'e kadar ailelerimizle ve hep birlikte konuştuk, şakalaştık, sevindik. Saat 18.00'de onlan uğurladıktan sonra yine eski havaya donduk. Ama bayram suresince hiç yalnız kalmadık ve ailelerimizle en uzun beraberüğimiz oldu. Demirel bayram günü eşini heyecanla beklemişti MSayram gelince, Metin Tüzün, namaz konusunu Ekrem Ceyhun*a danışıyor. Ceyhun şöyle yanıtlıyor: "Ozgürlüğümüze sahip olamadığımız için bayram namazı kılmamız nafile olur." YAKIS ILGI Nazmiye Demirel, Zincirbozan'da bulunantarın hepsiyle yakından ilgilendi. Bayram gunü Gönen mutfağında yaptığı yemekler Zincirboıan sakinlerine moral verdi. Demirel eşini karşılarken heyecanlıydı. Kırmızı çizgide mendil sallıyoruz rek, okuyarak, yazarak oyalanıyoruz. Ya da yasak olmadığı günlerde gelenlerimizi karşılıyoruz. Bu gelenler meselesini ve gidişlerini size biraz anlatmak istiyorum. Ziyarete gelenleri nizamiyeye kadar uğurluyorduk, sonra kapıya 20 metre kala kırmızı çizgi çizildi 3. dereceden akrabalar güç kaynagı oluyor Daha ilk günden itibaren ziyaretçiler bize güç kaynağı oldu. Durumumuzu katiyen abartmak istemiyorum. Ama bir insanın statusü belli olur, bir yetkili organın kararı ile devletin güvencesinde olur, genel yasal kaidelerden yararlanır, ama fızik olarak şartları daha kötü olur. Bu üzücü bir olaydır. Ama yasal olarak anlaşılır, kabul edilir. Ne için tutulduğun belli değilken, dünya âleme Çanakkale'de yiyip içip çalışıp ikâmet edecekler diye açıklanmışken, bu gizli uygulama kişiyi endişeye sevkediyor. Devlet benim Çanakkale'de ikâmet edeceğimi söyluyor. Çanakkale'de serbestsin diyor, ama Zincirbozan kışlasında hapsediyor. Bu statudeki, üstelik yülarca milletin ağzı kulağı, düşüneni olmuş 16 siyaset adamının dışarıyla tek ilgisi 3. dereceye kadar akrabalan oldu. Her gün yakınlarımızı bekliyorduk. Saat 13.00 olunca gözümüz yolda. Hepsi geldiler. Ama bu Zincirbozan denilen yer trafik olarak çok zor bir yer, doğrusu çok akılhca seçümiş. 16 kişiden kimin akrabası gelse kendi yakımmız gibi sevinip haber almak istiyorduk. Gelenler de hiçbirimizi ayırmadan yakınlık ve ilgi gösteriyordu bize. Saat 13.00'ten itibaren karşılama iyi, ama saat 18.00'de uğurlama tatsız oluyor. Hepimiz birden kapıya gelenleri yolcu etmeye çıkıyorduk. İlk günleri nizamiye kapısına kadar gidiyorduk. Birkaç gün sonra kapıya 20 metre kala bir kırmızı çizgi çizildi. Kırmızı çizgiyi geçemiyorduk. Sınınmız oraya kadardı. O kırmızı çizgide sıralanıyor, ziyaretçilerimizle sanlıp vedalaşarak onlann arabalarla gidişini seyrediyorduk. Gidenler ve kalanlar el sallıyor, mendil sallıyor birbirine. Gerçekten duygulu anlardı bunlar. Herkes herkesle ilgileniyor, ama Süleyman Demirel hepımizin yakınlanyla ayn ayn ilgileniyor ve mutlaka uğurluyordu. Gelenler bir kere bile gelmiş olsa kim olduğunu mutlaka hatırlıyor ve ismiyle hitap ediyordu. Bütün Zincirbozan sakinlerinin birbirine ve 16 kişinin yakınlanna davramşı çok içten ve saygılıydı. Kuzudan şeftaliye, mendilden tespihe ve bayram şekerine kadar her gelen armağan 16 adetti. Günler fiziki anlamda şikâyet edilmeyecek koşullarda geçiyor. Boğaz Komutanı Amiral arada bir gelip hatırımızı soruyor. Diğer görevliler zaten her gün görevlerinin başındalar. Havalar ısınıyor. Denize girebileceğimizi söylemişlerdi. Askeri tesisin denize bakan tarafı tellendi, bir kapı takıldı. Buradan (kapıdan) cıkınca güvenlik alanının dışına çıkılmış oluyor. Denize oradan çıkıp giriyoruz. Tesisin 10 metre sağ köşesini askerler düzenleyerek denize girilir hale getirdiler. Fakat yaşh olanlarımız müsait olmayan kıyıda yürüyemedikleri için ben ve Süleyman Genç, binbaşıdan hiç olmazsa tutunabilecek basit bir iskele yapılmasıru rica ettik. Hemen yaptılar. maşırhanede makine ile görevli er tarafından yıkanıyordu. Bodrumda berber ve yanında bir terzi var. Askeri imkânlar içinde fızik olarak rahat bir tutukluluk bu. Ama buna talip olan kim. Bu saydığım olanaklardan bu tesiste bulunan personel de doğal olarak yararlanıyor. Zincirbozan'da meteorolojiyi izlemek çok zor. Bildiğimiz bir şey var. O da her zaman havanın ruzgârlı olması. Burada gokgürültusu bir acayıp dinamıt patlar gıbı patlıyor ve yağmur bir acayip yağıyor. Bazı gunler böyie havalarda dışarı volta atmaya çıkamıyoruz. tçeride oturup, sohbet ediyoruz, odalanmızda kitap okuyomz, yazı yazıyoruz veya 1. Sabri Çağlayangil'in gelmesiyle başlayan konken veya tavla oyunlanna yöneliyoruz. Bu oyunlar esnasında takım tutmalar, espriler gerçekten tatlı oluyor. Bu takım tutmalarda örneğin Sım Atalay, Çağlayangil'i tavlada yenerse bayağı neşeleniyorduk. Ama bundan ileri gidilmiyordu. Bayram namazı kılmak nafile tKl SAHtLtS ML'ŞTERtSİ Zincirbozan, Hamzaköy'ün aşa&ı yukarı karşısında. Demirel iki sahilin de muşıerisi sayıhyor. meyenler bu hattın içinde oyalanıyorlar, bilenler orayı bir iki kat geçiyorduk. Ben ve Süleyman Genç her gün bizden yaşh olan 1. Sabri Çaglayanga, Sım Atalay, Sadettin Bilgiç, Süleyman Demirel denize girdiği zaman belli etmeden sudan çıkmıyor ve çevrelerinde yüzüp sohbet ediyorduk. Ne olur ne olmaz acil bir durumda müdahale edelim, yardım edelim diye. Nitekim böyle bir durum oldu da. Sadettin Bilgiç elbirliğiyle kurtarıldı. Saat 1212.30'da denizden çıkıyorduk. Tabü kıyıda konuştuğumuz ve denizde boy işaretinin ötesine geçtiğimizde konuştuğumuz şeyler ilginçti. Onlan size aktarmayacağım. O zevki şimdihk tek başıma > aşamak istiyorum. Bu deniz faslı hava guzel olduğunda ve ziyaretçi gunu dışında bazen öğleden sonra da devam ediyordu. 2 haziranda, ramazan başladı. Oruç tutan arkadaşlarımıza daha sa>gılı bir yaşam biçimine girdik. Bu kaideye pek uymayan >oktu. Seminerler başlamıştı. 15 insan birbirine zorunlu yaşama koşulları çerçevesinde ısınmıştı. Ama sıkıntı vardı, gülemi\orduk. Stres insanı kaskatı yapıvor. bacakları tutulunca, 3 gün boyunca pomatla masaj yapıyordum. Zaten kimin bir derdi olsa, hepimiz dertleniyorduk. 30 haziran gunu odamda yazı yazıyordum. Süleyman Genç geldi ve Mustafa İ stündagın vefat haberini verdi. Kalem elimden fırladı, yatağa uzanıp hıçkırmaya başladım. Hepimizi son derece ağır bir üzüntü sardı. Zincirbozan, Gelibolu Hamzakoy'un aşağı yukarı karşı kıyısı oluyor. Çanakkale BoÛzücü haberler moralimize çok kötü etki ğazı'nın, Marmara Denizi'nin girişine yakın yapıyordu. Birbirimizi teselli için çaba harbir sahilde Zincirbozan, diğer sahilde Hamcıyorduk. Görevli personelin bu konulardaki zakoy. Süleyman Demirel Hamzakoy'da da dikkatini not etmek isterim. Tüm kademc • kaldYğl için iki sahilin de müşterisi sayıhyor. lerdeki yetkililer elinden gelen insancıl davAkşam üstü güneşin batışı Gelibolu üzeranış içinde idi. rinden çok nefis görünüyor. Renklerin bu Bizi sevindiren ender olaylar da olmuyor kadar ahenkli, guzel ama duygulandıncı oldeğildi. Çocuklarımızın sınav başarıları, aiduğunu burada gördum. Kimi> o renklere bakmamak için fal açıyor, kimi yürüyor, kimi okuyor, zaman geçip gidiyor. Ramazanın son günleri. Kadir Gecesini, TV'de mevlit ve Kuran dinleyerek geçirdik. Bayram namazını nerede kılacağımızı arkadaşlar bana sordular, ben de daha bilgili olması nedeniyle Ekrem Ceyhun'a sordum. "Bizim statümüz nedeniyle" bayram namazı kılamayacağımtzı söyledi. "Özgurlügümüze sahip olmadığımız için bayram namazı kılmamız nafile olur" dedi. Ve bayram namalelerimizin, arkadaslarımızm olabildiğınce il zı kılamadık. Bayrama gelmeden once arigisi, sevindirici oluyordu ve hep birlikte kutfe günü Bayan Nazmiye Demirel geldi. luyorduk. Bayram sonrası seminerlere yeniden başladık. Daha once belirttiğim gibi, geldiğimiz Tabü misafirliğimiz uzayınca insanın ihgünden beri politikanın içinde, ülke soruntiyaçları da kendini gosteriyor. Kendi olalarının gobeğindeki 16 kişinin konuşacağı naklarımızla olabildiğınce yere betonun etkonular neler olabilirdi? Herkes ya ihtisası, kisini kıracak basit halı veya halıfleks sergorevi veya merakı nedeniyle, ayrıca siyasi dik. 2 sandalye daha getimik. (Birbirimize külturü ile ülke sorunlarırun içindeydi. Buziyarete gidiyorduk veya gelen ziyaretçiler rada kaldığımız sure zarfında, olanaklar öliçin) yataklanmıza pike vs. Herkes gücune çusünde kendimizi hiçbir ülke sorununun dıgöre odasını döşedi. Herkes kendi çabasıyşında görmedik. Görevdeymişiz gibi tartışla odasını iyi kotü yaşanılır hale getirdi. Çatık ve çalıştık. maşırlanmızı, ya gelen yakınlarımız temizleyip, ikinci ziyaretinde getıriyor ya da ça Hava düzgün olunca hemen denize koşuyoruz Bizden yaşlılar bu işe pek scvindiler. Hava düzgün olursa ve de o gün seminer yok ise sabah 10.3011.00'de önce Süleyman Genç ve sağlığım yerinde ise (sağlık açısından en mızmız galiba bendim) ben, Mehmet Gölhan, Sadettin Bilgiç hemen denize koşuyorduk. Süleyman Demirel zaten denizde kimi görse, girmek için bahane arıyordu. Diğer arkadaşlar daha iyi hava koşullarını arıyorlardı. Haksız da değillerdi. Burada öyle durgun, esintisiz yaz günleri çok az. Biraz ıslak vücut rüzgâr alınca rahatsızhklar başhyor. Sadettin Bilgiç'in romatizması, Ekrem Ceynun'un böbrek iltıhabı, benim boyun kireçlenmesi rahatsızlığım bu yüzdendi. Deniz kıyısı da bir âlem. Kıyıdan 50 metre denize şamandıralı tel çekildi. O mevki aşağı yukarı bir boy derinlikte. Yüzme bil \* ağlayangil'in gelmesiyle birlikte konken ve favla oyunları başlıyor. Bu oyunlarda îakım tutmalar, espriler oluyor. Örneğin Sırrı Atalay yenince seviniyoruz, Değerli ve se\gili arkadaşımızın, iyi insan Üstundağ'ın cenaze toreninde bulunmak istiyorduk. Ama nasıl olacaktı? Tartışıp değerlendirdikten sonra (şüphesiz hepimiz adına) Sırrı Atalay'ın izin için başvurmasını kararlaştırdık. Bir gun sonra saat 14.0015.00 sıralarında Sırrı Atalay için izin verildi. Ama cenazenin, izin çıktığı gun oğle vakti kaldırıldığını öğrendik. Tabü Sırrı Atalay da gidemedi. Yıknaz Ergenekon"un, diğer birçok arkadaşın, Selçuk Erverdi ve Suphi Karaman'ın sevgili yavrulannın kaybı, Cindoruk'un kayınpederinin kaybı, bizi sarsan, uzen ve ancak telgrafla kederlerini paylaşabildiğimiz olaylar oldu. Çağlayangil Atalay'la kucaklaştığı zaman hepimizin gözü doldu \s ağlayangil, nizamiyeden kırmızı çizgiye doğru acı acı gülerek yürüdü. Türkiye Cumhuriyeti'nın, vekâleten de olsa başkanlığını yapmış bir kişi kaderine yürüyordu. 21 haziran salı gunu yeni bir arkadaşa kavuştuk. Zincirbozan'ın nufusu 1 kişi arttı. thsan Sabri Çağlayangil geldi. 31 Mayıs 1983 tarihinde, yani 79 sayılı MGK kararı açıkland ı | ı n d a I.Sabrı Çağlayangil Sovyetler Birliği'nde bulunuyordu. Kendisinin de 79 sayılı karar ıçınde olduğunu oğrendığinde. Sovyetler Birliği'nden Ingiltere ve tsviçre'de doktorlarla randevusu olduğunu bildirmış. Turkıve'den, programını bitinnce donebileceği bildirilince 19 gun gecikerek 20 haziran gunu Turkiye'ye dönmuş. Yeşilko\ Ha\aalanı'nda sivil görevliler 79 sayılı kararı tebliğ etmışler. 21 hazıranda da Zincirbozan'a geldi. O gun sabahtan itibaren bizde bir heyecan ve hareket. Telefonla saat kaçta geleceğini öğrendik ve aşağı yukarı 1 saaı kadar önceden bizim meşhur kırmızı çizgide beklemeye başladık. Sonunda arabalar ikindi vakti gorundü. Aynı benim karşılandığım gibi nazikane karşılandı. Kızı Fatoş Hanım ve yakınları ile birlikte idi. (Lumbarağzı) Nizamiye'den kırmızı çizgiye doğru acı acı gulerek yurudu. Çok düşündurücu bir yuruyüştu. 12 E>lul oncesinin vekâleten de olsaTurkiye Cumhuriyeti'nın başkanlığını yapmış bir kişi hapsediliyordu ve kaderine doğru yuruyordu. Hepimiz donup kalmıştık. Önce Demirel'le kucaklaştı. Çok ıçten, can ahcı bir sahneydi. Sonra hepımızle kucaklaştı. Strrı Atalay'la kucaklaşırken goz pınarlarımız artık irademızi zorlamaya başladı. Iki eski Cumhuriyet Senatosu Başkanı, iki eski Cumhurbaşkanı Vekili askeri bir tesiste tutuklu olarak birbirine sarılıyordu. Hafızamı yokluyordum. Tanhte eşini anımsayamadığım bir an yaşnoruz. Çağlayangıl'ı aramıza alarak "volta" yolundan tesise getirdik. Sohbet ve ısınma konuşmalarından sonra 75'inci yaş gununu Zincirbozan'da kutladığımız Çağlavangıl'i, 16 kişinin en rahatı ve bizi zaman zaman içine düştuğumuz stresten hemen çıkaran bir kişi olarak yaşantımıza soktuk. Tabü Çağlayangil'in yerleşmesi bizim kadar kolay olmadı. Birkaç gun boyunca eşyalar taşındı. Ve odası en buyuk odalardan olduğu halde eşyalardan yurunemez bir hal aldı. Biz bu oda>ı bu haliyle birkaç kere kullandık. Zaıen Çağlaşangıl, "Benim odamı benden başka herkes kullanıyor" diye taktlıp duruyordu Zincirbozan nüfusu bir kişi artıyor Ali Naili Erdem"in torunu Nil. hepimizin neşe kaynağı r Ziyaretçilerin gelmesi, onlarla sohbet çok arzuladığımız bir şeydi. Hele hepimizi seven, oyalayan küçük şeker kız Nil, adeta Zincirbozan halkımn maskotu oldu. Ali Naili Erdem'in torunu 45 yaşında. Nil geldiğınde hepimizin odalannı gezer, isimlerimizi bilir bizi oyalar, bizim için neşe kaynağı olurdu. Geldiğimiz gunden itibaren telefon goruşmeleri serbesttı. Biz istediğimızi aravabiliyorduk. Bizi arayanlar için tahdit yoktu. Sonradan tahditler geldi. Zincirbozan'dan bizim aradığımız yer kolayca bulunuyor, ancak bizi arayanlar bazen saatler, bazen gunlerce beklediklerini, hatta bazı sorulara muhatap olduklannı soylüyorlardı. Ara>an da aranan da tespit ediliyor, kayda geçiyordu. Ay sonunda telefon hesabı geliyor, herkes borcunu odüyordu. Masraflarımızı kendımiz karşılıyorduk. Her ay kişi başına "3035 bin" TL yemek, meşrubat, gazete masrafımız oluyor. Tabü diğer kişisel ve telefon giderlerımiz hariç. Yakınlarımız kendi yaşam giderleri, bizim için yaptıkları giderlerden ayn. bir de bize bu parayı getirmek gibi bir durumla karşı karşıva kaldılar. Bunu kimse sözümona birbirine belli etmiyordu, ama bir kısmımız için ciddi sorundu. Toplanan masraf karşılığı paralar itiraf etmeliyim, çok sağlam hesaplarla bize harcanıyor ve her ay hesap durumu çıkanlarak tetkikimıze sunuluyordu. Onceleri bizim adımıza \iğıt koker. ^onraları Ali Naili Erdem yöneticimız oldu. Yiğit Köker yoneticı iken Ali Naili Erdem yemeklerden hep >,kâ\et ediyordu. (Mide rahatsızlığı nedeniyle). S.Demirel, 'Madem ki Ali Naili sikâvetci, onu yonetici \apahm" dedi ve sorun çozuldu. Kaldığımız yerde devamlı bir pratisyen doktor vardı. Ama onun çözemediği rahatsızhklar da oluyordu. İlk olarak Sadettin Bilgiç hastalandı... Neredeyse vurüyemez duruma geldi. Avağı ağnyordu. Arabayla Çanakkale'ye goturdüler, romatizma imiş, akşama dondu. Sonradan Ekrem Ceyhun ve Sırrı Atalay da değişik günlerde Çanakkale'ye hastaneye goturulmek zorunda kaldılar. İnsan nelerle karşıla>abiliyor, yaşadıkça neler goreceğiz. 19731980 arası iki donem milletvekilhği yapum. Sadettin Bilgiç ile 3 kere selamlaştık mı, selamlaşmadık mı hatırlamıyorum. Ama Zincirbozan'da Bilgiç'in 4 SCRECEK Denizde fenalaşan BügUfi Genç ve Tüzün kıyıya çıkardı Saadettin Bilgiç denizde iki adam boyu derinlikte fenalaştı. İlk yardıma koşan yakındaki Süleyman Genç oldu. Genç, Bilgiç'i su yüzünde tutmaya çabalıyordu. Metin Tüzün yetişti. 20 temmuz gunu başlangıçta tatsız ama sonuçta mutlu bir olay oldu. Sadettin Bilgiç az kalsın denizde boğulacaktı. Olay şoyie gelişti: Saat 11.00 11.30sıralarında S. Demirel, S. Bilgiç, Ali Naili Erdem, Mehmet Gölhan, Nahit Menteşe, Yüksel Çakmur, Suleyman Genç \e ben denizde idik. Süleyman Genç ve ben biraz yuzduk. Ben kıyıya çıktım. O sırada Sadettin Bilgiç denize girdi. Dondum baktım, denizde Sulevman Genç \e A. Naili Erdem var. Süleyman Genç, boy işaretinin otesinde, A. Naili Erdem işaretin ben tarafında idi. Kıyıda uzanmış yatıyordum. A. Naili Erdem'in bağırarak "Metin çabuk suva atla, çabuk ol" dediğini duydum, birden kalkiım bakıım ki boy çızgısinin 10 metre kadar açığında Sadettin Bilgiç batıp batıp çıkıvor, Sulevman Genç'e tutunmuş. Süleyman Genç de onu bırakmadan suyun ustunde kalması için gayret sarfedıyor Ama o da kesılmiş. Nahit Menteşe'nin uzerinden kıyıdan atlayarak. hızlı hızlı yuzerek, hem de "Dayan KocaReis, korkma »etişeceğim" diye onu guelendirerek yanlarına vardım. Sadettin Bilgiç kıloiu bir msan. Eh yaşı da yuzme oğrenmeye galıba pek uymuyor. 2 insan boyu derinlikte kesilmış. Suleyman Genç ancak kendısim goturebılecek kadar yuzme bıldıği halde Bilgiç'i bırakmamış ve kurtarmak için tehlikeyı birkaç dakika beraber yaşamışlar Ben yanlarına yuzerek yetıştığimde, S. Bilgiç'in rengi kul gibi ve kendini artık bırakır duramda ıdı. S. Genç de son gayretini sarfediyor, ama Bilgiç'i bırakmıyordu. Ben yetişince biraz da moralden olacak gulümseyerek elimi tuttu. Önce KocaReisı suyun yuzunde tuttum. Sonra daha ileride yeniden başlayan bir sığlık var, oraya doğru yuzerek çekmeye başladım. Ama ağır vucut, kolay çekilmiyor. Korkum, çok su yutmuş olması ve sığ yere geç varmamızdı. Allahtan peşım sıra Yuksel Çakmur \e Mehmet Gölhan da bize kavuştular. Hepımizin çabalarıyla Bilgiç'i ayaklarının yere basabileceği yere çektik. Sırtına sert darbelerle \urdum. Epeyce su yutmuş. Kıyıda diğer arkadaşlar endişe ve merakla ayaklanmış bekleşiyorlar. Kumandan Binbaşı gelmiş, bir şişik araba lastiği hazırlıyorlar. Yüzbaşı soyunmuş, suya girmeye hazırlanıyor. Kıyıdakileri rahatlattım.Merak etmemelerini, tehİike kalmadığını anlattık. Bilgiç'i biraz dinlendirerek, biz 4 kişi yanında yavaş yavaş yuzerek kıyıya getirdik. Demirel "Gel arkadaşım" diye sarüdı. Diğerleri de aynı sevinçle Bilgiç'e sarıldılar. Bu olayı dışandan ve ozellikle Bilgiç'in yakınlanndan sakladık. Ama gunlerce aramızda şakalaşma konusu oldu. O gun öğleden sonra konken oynuyorduk. Oyunda Sadettin Bilgiç'in galiba 400500 lıra parasını almıştık. Çağlayangil, Bilgiç'e "Reis, bu solcular denizden seni ni\e kurlardılar biliyor musun? Paranı kazansınlar di>e" demez mi? Gülmekten katıldık. Bahklama suya atlayan Tüzün bağırdı: Dayan Koca Reis! Süleyman Genç