18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURtYET/8 23 OCAK 198ı Özel yatırımlar artmadı Bir ekonomi politikasının değerlendirilmesinde beurleyici ölçüt, kaynaklann ne ölçüde üretim için harekete gecirildiğidir. Bu anlamda, sabit sennaye yatınmlarının miktan ve sektörel dağılımlan önem kazanır. Gerek 1980 sonrası uygulanan ekonomi politikasının alınan sonuçlan, gerekse gelecek beş yıl için öngörülen Beşinci Plan (19851989)'ın amaçlan yatınmJar konusunda ilginç gözlemlere olanak vcrmektedir. önce, yatınmlarda sayısal bir gerileme, azalma vardır. Toplam ulusal gelir (GSMH) içinde yatınmların payı, son beş yılda sürekli azalmıştır. İlginç nokta, bu azalmanın, özel sermaye yatınmlanndan kaynaJdanmasıdır. Özel kesim, 1980 öncesinde, ulusal gelirin *?t 1112 dolayında bir bölümünü yatırıma dönüştürürken, bu oran, sürekli azalmış ve 198485 yülannda "/» 7,5 olmuştur. Gerçekte, Beşinci Plan hedefi olan % 9 oranının elde edilemeyeceği, 1986 için özel yatınmlann ulusal gelirin • 7,7'si % olarak programlanmasından anlaşılmaktadır. Bu sonuç iki bakımdan önemlidir. Birincisi, 24 Ocak programının uygulanması sırasında, gelir bölüşümünün, fiyatlar ve vergiler yollarıyla, sermaye gelirleri yaranna bozulması ve ek olarak, emek gelirlerinin sendikal haklann kısılmasıyla düşük tutulması, sermaye kaynaklannı artırmıssa da bu kaynaklann yatınmlara dönüşmesini sağlamamıştır. Uygulanmakta olan poUtikanın, olumsuz etkileri uzan döoemde göriilecektir. Ea önemli başansızlık aoktası da, özel yatınmJarı arbnuuamasıdır. lncelenen dönemde, tüm özel girişimri sözlere karşın, toplam yatırımlar içinde kamu kesiminin payı azaltılamamış, bir ölçüde artınlmıştır. Hükümetler, ekonomik bunalımın etkilerini azaltma, ya da ekonominin daha da büyük bunahma sürüklenmesini önleme amacıyla, kamu yatınmlannı azaltmama yolunu zorunlu olarak seçmişlerdir. Gelecek beş yılda da toplam yatınmlar içinde kamu yatınmlannın payının % 57,4 olması planlanmıştır. Fiyat göstergelerine ve piyasa serbestisine dayanan bir ekonomi politikası, sorun işin özüne, üretken sennaye yatınmlarına geldiğinde, işlememektedir. 24 Ocağın zayıfhalkalarv Yatırımsızhk ve üretimsizük POLJTİKA VE OTESI MEHMED KEMAL Yitirip Bulmak Siyasal yaşamımızın sağdaki en uç noktasında turlü görevler almış olan Agâh Oktay Güner, uzun deneylerin toplamı sonucunda Marksizm üstüne şunları söylüyor: "Eğer Marksist düşünce oimasaydı, kapitalizm dünyayı yakardı. Manc'ın ve Manc'ı takip eden diğer Marksistlerin fikirteri kapHalist toplumu refah devleti anlayışına götürmüştür. Başlangıçta bir keser olan kapitalist toplum, Marksist düşünceden korkarak sosyal devlet düşüncesini benimsemiştir" Dünya çapında Marksizmin bir öcü olmadığını, tersine bir öcü olan kapitalizmi eğittiğini sağctlar da benimser oldular. Kültür, her düzeyde ortaklaşa kullanıl/rsa demokrasilerde kapitalizm karşısında sosyalizmin ne denli geçerli olduğu anlaşılır. Bundan ötürü Batı demokrasileri sağlı, sollu olmaktadır. Ama kültürü ortaklaşa kullanamayan toplumlarda herhangi bir fırtına estiğinde kültürden yoksun kudret sahiplerinin ilk aklına gelen sosyalist düşünceyı yasaklamak olur. Bakın ülkemizde demokrasinin tadına varmış olan kapitalizm Marksizmin erdemlerini yadsıyamıyor. Dünya küttür anlayışı içinde kapita/izmin karşıtı sosyalizm oluyor da, nedense bizim kimi siyasetçilerimiz kapitalist ekonominin karşıtı olarak sosyalizmi görmek istemiyorlar. Büyük bir yanılgı, hâlâ sosyalizme karşıt olarak şeriatçiliği gösteriyorlar. Şerıatçilik, sosyalizmin değil, olsa olsa cumhuriyetin karşıtıdır. Yitirdiğimiz demokrasiyi aramaya çıkmışken bazı yanılgılardan kendimizi kurtarmak zorundayız. Demokrasiyi yitiren siyasetçilerimizden biri, sağcı veya solcu değil, demokrat olmak önemlidir' diyor. Doğrudur.yıllar sonra 'hidayete' erişti. Ancak şurasını da unutmamak gerekir ki, demokrasi sağlı, sollu olur. Sağın da, solun da bulunmadığı bir rejime demokrasi denilmez. Demokrasi türlü toplum kesimleri arasında bir uzlaşma rejimidir. Her fikir, özgür ve baskıdan arınmış olarak kendini ortaya koyabilirse demokrasi işlerlik kazanır. Ülkemizde üstünlük kazanan (iktidar olan düşünce) demokrasiden cayarken, anayasayı rafa kaldırmaya yönelmiştir. Bir siyasetçimizin saptadığı gibi 1876 Meşrutiyet Meclisi'ni padisah dağıtmıştır. 1908 Meşrutiyet Meclisi'ni işgal kuvvetleri kapatmıştır Bundan sonra gelen cumhuriyet döneminde de halkın seçtiği meclisleri askeri darbeler ortadan kaldırmıştır. Siyasal gücü eline geçiren demokrasiyi geliştireceği yerde, yıkıyor. Bu anlaşıldığı ıçindir ki sağlı, sollu bütün partiler demokrasi özlemlerini dile getiriyorlar. Bir örnekle özlemlerini belirtirken de, 'sabahleyin alacakaranlıkta kapı çalındığı zaman bunun sütçuden başka kimse oimadığ/na guvenmek" istiyorlar. Sağcı düşünce için belki bu kapı çalmalar bir kez vardır, oysa solcu düşünce için her zaman olmuştur. Hapishaneler, kapıları çalınanlaria doludur. Anlaşıldı, meclisler kapanmasın, askeri darbeler olmasın, anayasalar rafa kaldırılmasın... Peki, nasıl olacak bu? Her şeyden önce, herkesin demokrasiye sahip çıkması ile olur. Sütçü yerine kapıyı çalanın peşine düşülürse demokrasi yıkılır. Bugünkü siyasal iktidar demokrasi dışı güçlerin doğrultusunda gidiyor. Bugün sağlı, sollu demokrasi diye bağıranlar değil mi demokrasiyi yitirenler. Yıkım karşıda görünürken iki büyük siyasal partinin uzlaşması (koalisyonu) demokrasiyi çoktan kurtarabilirdi. 24 Ocak 6 yaşmda Ekonomi ne durumda m Prof. Or. Yakup Kepenek'in incelemesi biridir. Yatmmlann sektörel dağıhmı, uygulanan ekonomi politikasının niteliği yönünden, ek bilgiler vermektedir. Yatınmlann sektörel dagıümı, "üretken sektör" yatınmlanrun göreli payının giderek azaldığım göstermektedir. Üretken sektörler tarım, madencilik, sanayi ve enerji biçiminde tanımlanırsa, yatmmlann sektörel dağılımında bu sektörlerin payı, 1980 sonrasında azalmış ya da azaltılmıştır. Bu sektörlere giden toplam yatınmlar içinde, 197883 dönemini kapsayan, Dördüncü Plan döneminde % 56.3'ten, 1984'te % 54.1'e, 1985'te de % 48.2'ye düşmüştür. Üretken sektör yatınmlannın toplam içindeki payının, 1986'da 7» 43.6 olması programlanmıştır ki bu oran Beşinci Plan için öngörtllen Vo 53.3'ten on puan daha düşüktür. Yatınmlann sektörel dağıhmı konusunda daha da ilginç bir dunım, Beşinci Plan hedefierinde göriilmektedir. Gelecek beş yılı kapsayan Plan döneminde, toplam yatınmlann, önceki beş yıla göre ortalama % 36 artınlması öngörülmüştür. Ancak bu oran, sanayi sektorü için, %11 ile, sektörel dağılımda en düşük düzeyde tutulmaktadır. Bu durumda, gerek uygulanmakta olan ekonomi politikasının, gerekse buna dayalı olarak haarlanan Beşinci Plan'ın, genel olarak üretim artışını, özellikle de sınai üretim artışını önemsemediği; ül M oplam ulusal gelir (GSMH) içinde yatınmların payı son beş yılda sürekli azalmıştır. Bu azalma özel sermaye yatırımlarındaki azalmadan kaynaklanmış, 1980 öncesinde GSMH'nın %1112'sini bulan özel kesim yatınmlannın GSMH'ya oranı son yıllarda % 7'lere kadar düşmüştür. Son altı yılda Türkiye'nin üretken sermaye stokuna net bir ilave yapüamamıştır. Üretken yatırımları artıramayan bir politikanın uzun dönemde üretimi artırarak fiyat artışlannı sınırlama ya da iş bulma sorununu çözme gibi amaçlan olmayacağı da çok açıktır. Rürkiye'deki yabancı sermaye de son yıllarda yön değiştirmiş ve üretim dışı alanlarda yoğunlaşmaya başlamıştır. Sermaye stoku artt] mı? Geçen alü yülık uygulamada yatınmların göreli olarak azaldığı, ya da daha açık bir deyişle, ülkenin sennaye stokuna bu dönemde net bir katkıdan söz edilemeyeceği, yatınm anışlarının fiyat artışlanyla karşılaştınlmasından açıkça izlenebilir. lncelenen dönemde, yatınm artıslan yatınm malları nyatlannın artışıyla Lndirgendiğinde, vatınnüann, 1980'de % 5,1 oranında azaldığı, 1981'de % 1,8 arttığı, 1982'de <b 3,6 7 azaldığı, 1983'te ^ 0 . 8 , 1984'te <Po 6,2 oranlannda aıttığı, ve 1985'te de <7o 0.6 azaldığı göriilmektedir (Bkz, 1986 Yılı Programı, Resmi Gazete, 31.10. 1985, s. 21). Bu durumda soo altı yılda ülkenin üretken sennaye stokuna nel bir katkıdan söz edilemeyece&i açıktır. Son altı yılın yatınmlar acısından tam anlamıyla başansız olmasına karşın, Beşinci Beş Yıllık Plan da bu konuda, geçmiş planlann çok gerisinde kalmaktadır. örneğin, 196772 dönemini kapsayan ikinci plan toplam yatınmların, beş yılda bir önceki plan dönemine göre, ^o7 1.6'ya ya da yılda ortalama % 11.4 oranında artınlmasını Öngörmekteydi. Üçüncü Plan'da bu oranlar, sırasıyla % 82,3 ve % I2.8'di. Bunalım döneminde hazırlanmasına karşm, Dördüncü Plan'da da toplam ve yıllık yatırım artışı oranlan V» 55.1 ve *!» 9.2'dir. Oysa 198589 dönemi için, toplam yatınmlann, Dördüncü Plan dönemine göre yalnız % 36 ya da yılda '% 6.3 artınlması öngörülmektedir. Açıktır ki, uygulanmakta olan ekonomi politikaları, ekonominin "büyümesi" konusunda, önceki dönemlere göre çok sınırlı kalmayı "amaçlamaktadır". Üretken yatınmlan artıramayan bir politikanın, uzun dönemde, üretimi artırarak fiyat artışlannı sınırlama ya da iş bulma somnunu çöztime kavuşturma gibi amaçlan olamayacağı da çok açıktır. kenin geleneksel gelişme politikası olan sanayileşmeyi bir tarafa bıraktığı, çok açıktır. Uygulanmakta olan ekonomi politikasının önemli bir sonucu da yabancı sennaye yatınmlanmn niteliğini değiştirmiş oimasıdır. Son altı yıl boyunca, özellikle garantisiz ticari borçlann yabana sennaye yatınmlarına dönüşmesiyle, yabancı sermaye miktarında önemli anışlar sağlanmıştır. Bununla birlikte, yabancı sennaye yön değiştirmiş ve üretim dışı alanlarda .voğnnlasmaya başiamışür. Nitekim, 1980 sonunda, ülkedeki toplam yabancı sermaye yatınmlannın V 87,3'ü sanayi kesimio ne yapılmışken, bu oran 1985 yılı ortasında, V$ 60.2'ye düşmüştür. önceleri tasıt araçlan, elektrik ve elektronik sektörlerinde yoğunlaşan yabana sermaye, 1980 sonrasında. özellikle bankacılık ve deniz taşımacılığı alanlannda yogunlaşmaktadır. Toplam yabana sermaye içinde, banka sermayesi payı, 1980'de % 8.54'ten 1985'te % 19.4'e yükselmektedir. Yabancı sennayenin nitelik değistirerek, bankacılık, danışmanlık, pazarlama gibi alanlara kayması, genel olarak ülke seraıayesinin de üretimden kaçışını hızlandınnaktadır. Bu süreç, sermaye kaynaklannı üretim için harekete geciremeyen ekonomi politikasının doğrudan sonucudur. TABLO 2 YATIRIMLAR Toptan Tatmmbtf K. UtasaJ Gelir (GSMH) Oranı H 1978 11.0 21.7 1979 21.8 11.0 Betfncf Ptan 198589 Hedef 20.5 1984 19 9 985 191 7.4 1986 18.7 7.7 fcel Vabnmlar/GSMı % 9.0 7.5 Üretken Sektdr Yatınmlannın 1 roplam elndekl Payı Yüzde Tanm MadeKlllk Sanayi Enerji Öretken Sefcttrter Toplaraı Hizmetler TOPUM (Son İki sıra Dorduncü Plan (197983) 6erçefcfe«me io.o 5,4 25.6 15.3 56.3 43.7 100 0 1984 Gerçefclevneleri Program Plan Hedefi 10.6 11 4 8.9 9.9 5,4 5.6 5.1 6.1 22,3 15,8 54,1 45.9 100 0 19.2 14,5 48,2 51,8 100 0 15.7 12.9 43,6 56,4 100.0 20.9 14.9 53.3 46.7 100.0 1985 1986 Beşinci r«THUMURıN SEJCTÖRH. OAĞIUM 19791983 Tanm Madeıtcfllk Sanayi Enerfi Ulaftırma Turlım Komıt Ejltlm Satyık Mgtr Hizmetler TapUm 10.0 1984 10,6 22,3 15.8 21.6 1985 Mrdüncâ Plana gore Befinci Plan 3rt«ı % 54.7 55.8 11 1 32.8 40,7 90,7 30,7 35,7 28.7 98,7 1986 5.4 5,4 8.9 5,6 19,2 14,5 26.4 14.8 25.6 15,3 18,0 9.9 5.1 15.7 12,9 27.2 14,8 15 8 0,6 100.0 24 1.1 6,0 13 7 0.9 1.1 1.3 100.0 2.1 0.9 6.8 2.2 0.8 6.6 2.6 1.0 94 100,0 100 0 360 ANKARA'dan YALÇIN DOĞAN (Baştarafi 1. Sayfada) satia "bakahm, uygulayalım, görelim"derken, konuseçim ve siyasal partiler yasasına gelince, Ozal'da bir tavtr değişik/iği hemen kendini belli ediyor. Seçim Yasası ile Siyasal Partiler Yasası 'm en kısa siire içinde değistirmek istiyor. Neden böyle davranıyor Başbakan ?... Gerek Seçim Yasası ve gerekse Siyasal Partiler Yasası 'na yunelik değişiklik çalışmalan henüz net bir biçimde kâğıda dökülmüs değil. Olsa olsa ANAP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Keçeciler tarafından taslak haline getirilmeye çalışılan "bir hazırkktan " söz edilebilir şu aşamada. Bununla birlikte, özellikle Siyasal Partiler Yasası 'nda düşünülen değişikliklerle ilgili edindiğimiz ilk bilgiler ve izlenimler, böyle bir değişikliğin, "demokrasinin ulkede yerleşeceğine katkıda bulunanacak türde olmadığt'' yönünde. Demokrasi yolunda emeklemekte olan bir ulkede bu tür düzenlemelerle, emeklemenin de önlenebüeceği kaygısı oldukça yaygın. Üstelik, böyle bir kaygı ANAP milletvekillerinin büyük çoğunluğuna da egemen görünüyor. Sağladığımız bilgilere göre, Siyasal Partiler Yasası 'nda yapılması düşünülen değişiklik, "Parti içi demokrasiyi tümden kaldıncı"nitelikler taşıyor. önseçim sistemini "parti yönetiminin tercihine" bırakıyor. Bunun anlamı şu: Onbinlerce partili üyenin ya da delegenin herhangi bir ağırlığı olmayacak. Milletvekilleri, eğer parti yönetimi isterse, önseçimden geçmeden doğrudan doğruya parti yönetimi tarafından "atanacaklar", yani seçilmeyecekler. Işte, bu çok vahim. Hem "parti ybnetimine bir diktatorya" yolunu açabilir hem de "mületveküinin partüi üye üe dolayısıyla sade vatandasla bağlantıstnı ortadan kaldınr. "Bunun sonucunda da, dilimizden düşürmediğimiz demokrasinin tüm kurumlanyla işlemesi, daha baştan partiler ve onların yönetimi araalığıyla tıkanmış olur. Düşünebiliyor musunuz, her hangi bir parti, kendi milletvekili adaylanm Ankara'da oturup kendi kendine saptayacak, ondan sonra o partide de parti içi demokrasi işleyecek: Nasıl olabilirbu?.. Olamaz. Bir sonraki seçim için adaylık yine parti genelbaşkanı ve yönetiminin elinde olduğu için, "parti içi muhalefetten " söz etmek mümkün hale gelmeyecek. Parti lideri ve yönetimi ne isterse, milletvekilleri kuzu kuzu buna uymak zorunda kalacak. Çünkü, eğer seslerini yükseltirlerse, bir sonraki seçimde adaylıktan düşme tehlikeleri belirecek. O zaman da, "Parti yönetimi ne yaparsa iyiyapar" mantığından yola çıkmak zorunda kalacaklar. Uygulamalara ve hele de iktidar partisinde "hükümet icraaana" hiçbir milletvekili ses çıkartamayacak. Batı ülkelerinde bunun tam tersi uygulanır. önseçim sisteminin yaygın hale getirilmesi için hangi yöntem varsa, o kullanılır. önseçim tabana ne kadar yayılırsa, bundan partiler ve demokrasi o ölçüde kazançlı çıkar. Oysa, ANAP yönetimi bugün ' 'demokrasiyi daratimak " ve daha sonra bu darlıktan "parti yönetimi diktatoryası" çıkarmak için hazırlık yapıyor. Başbakan Özal, adaylann önseçimden geçmeden parti yönetimi tarafından belirlenmesi ve sıralanmasını belki şu andapartisiyle ilgili bir nedene bağlıyor: ' 'ANAP'taki asın kesimleri tasfiye etmek", kendisinin bugün için temel amacı olabilir. Ama, kısa dönemli bir amaç için de, demokrasiden böylesine bir uzaklaşmaya herkes karşı çıkar. Çünkü, parti içi demokrasinin olmadığı yerde, demokrasi nasıl yerleşebilir ki? Böyle bir görüşe karşı çıkacakların başında sanırız ANAP grubunun kendisi gelecektir. 1985, Gerçekteşme Tahminl; 1986 Program Kaynak: DPT. Beşınc: Beş Yıllık Kaikmma Planı 19851989 . ve 1986 Yılı Proararnı, s 27 ve 40 Işsizlik sorunu giderek daha da ağırlaşacak M ürkiye'deki işsizlik oranı 1978'de % 12.7 iken 1985'te % 16.7'ye yükselmiş görünüyor. İşgücüne katılma oranı azalmış gösterilmeseydi bu oran % 23.2 olacaktı. Uygulanmakta olan ekonomi politikası, iş bulma sorununu, ancak uzun dönemde, yatınmlar arttıkca, sermaye birikimi gerçekleştikçe çözüme kavuşabilecek bir sorun olarak algılamaktadır. Yatınmlann nasıl artınlmak istendiği sennaye kaynaklannın kullanım biçimlerinde açıklanmıştır. Ülkemizde genel olarak calışma yasamı, özellikle de işsizlikle ilgili sayısal verilerse eksik, düzensiz ve çoğu kez gerçek dışıdır. Işsizlerin, öğrenim dunımuna, bulunduklan yere, yaşamlannı nasıl sürdürdüklerine ilişkin veri bulma olanağı yoktur. Istatistik Enstitüsü Planlama örgütü gibi kamu birimlerinin toplam işsiz sayısı verileri de birbirleriyle ve kendi içinde yıllara göre, uyumsuzdur. Oysa sorun çözüme kavuşturulacaksa, önce tüm boyutlarıyla bilinmelidir. Ülkenin iş bulma sürecinde görülen genel eğilim, tanm kesiminde calışanların sayısının giderek azalması, diğer kesimlerdekı ışgücünun de giderek artması biçimindedir. Tanm dışı kesimlerden hizmetler adı altında toplanan, grup göreli olarak en geniş iş bulma alanıdır, Toplam çalışan nüfusun 1979'da <%62.5'i tanmda, %12 dolaymda bir bölümü sanayide ve yaklaşık <Vo26'sı da hizmet kesimlerindeydi; 1984'te de sektörlerin iş bulma oranı sırasıyla %60, °7ol3 ve %27 dolayındadır. önceki yıllarda olduğu gibi son yıllarda da, tanm kesiminden ayrılan işgücü genellikle hizmet kesimlerinde iş bulabilmektedir. Bilindiği gibi, inşaat dışmda kalan hizmet kesimlerüıin, uretimle doğrudan bir ilişkisi bulunmamaktadır. Sonuç olarak ekonomi, iş isteyen bireylerini üretken alanlarda çalıştıramama durumundadır. Bu dunım, iş bulma ve işsizlik veri Cpâ lerinden bir ölçüde de olsa, izlenebilmektedir. Eldeki verilere göre, 1979'da 1 milyon 700 bin dolayında olan tanmdışı kesimlerdeki işsiz sayısı, 1985'te 2 milyon 400 bin dolayına yükselmiştir. Tanm kesimı işsizleriyle birlikte, toplam işsiz sayısı, 3 milyonun üzerindedir. Hangi ölçüye vurulursa vunılsun, bu miktar tek sözcükle korkunçtur. Bu oranda işsizin bulunduğu bir toplumsal yapının, sağlıkh işlemesi olanaklı değildir. Kaldı ki, geçen yıl yürürlüğe giren Beşinci Plan'ın işsizlikle ilgili bulguları da gerçeği yansıtmaktan çok uzaktır. Plan, önceki, 15 ve yukarı yaş grubu içindeki nüfusun işgücüne katılma oranımn azalacağım, hiçbir gerekçe belirtmeden öne sürmektedir. Plan'a göre, çalışma çağı nüfusunun, 1979'da %64.2'si iş isterken, bu oran giderek azalmış ve 1984'te %60olmuştur. Plan dönemi sonunda, 1989'da da %56,9 y TABLO 3 İŞSİZLİK 1978 SivM kgucu 1979 16 905 15 239 1 666 700 2366 14.0 642 1983 17 773 15 577 2 196 665 2 861 16.1 60.8 1984 18 016 15 706 2 310 665 2 975 16,5 60,0 1985 18 269 15 878 1986 18 512 16 056 2 436 652 3088 16 7 58,6 Yatırımsızlık ve üretimsizlik Sabit sennaye yatınmlarının sayısal olarak bu çok sınırlı durumu, ekonomi politikasının temel önermesinin, ülkemiz koşullannda geçerli olmadığını kanıtlar. Uygulanan ekonomi politikası, kamu kesiminin daraltılması ve ucretlerin düşük tutulması sonucu yatınmlann hızla artacağı varsayımına dayamyordu. Altı yılın uyguiaması sonunda, tüm bu "istenen koşullar" saglandığı haJde, yaünmlar artınJamamaktadır. Yatırımsızlık ve buna bağlı olarak üretimsizlik, uygulanan ekonomi politikasının en somut sonuçlarıadan Sunumu isteml İfsizler Tarmftfi Tarmnal 16 640 15 249 1 391 720 2 111 12.7 2 391 665 3056 16,7 59.2 itgucâM katıima Oranı% işgücune katıtna oranı 1979 duzeriae aimırsa 3 571 1 3 934,0 4 225 1 665 652 665 4 236 1 4 599,0 4 877 1 22.C 24.0 23.2 Kaynak DPT 1982 Yılı Pragramı, s 300:1986 Yılı Programı, s 256 Be^nci Bes Yıllık Kalkımıa Piam, s 123 131 3 222,6 665 3 887.6 20,7 Tarandifi Tanmsal Toplam İsslzUk Oranı % olacaktır. Böyle olunca, işgücü sunumu sayılan daha az görülmekte, dolayısıyla, işsizlik oranı da plan bulgulanna göre, azalmaktadır. Oysa, çok basit bir hesapla görülür ki, eğer, işgücüne katılma, iş isteme oranı 1985'te 1979'daki düzeyinde olsajdı, işsizlik oranı, *^ol6.7 degil, %232 olacaktı. Planda öngörülen ikinci "ilginç" hesap biçimi, kadın işgücü sunumuyla ilgilidir. Yine hangi gerekçeye dayandığı belli olmayan bir yaklaşımla, Plan, 19851989 döneminde, kadın işgücü sunumundaki artışı, mutlak sayı olarak, ymlnız "bin kişi" olarak almaktadır. Plan'a göre 1984'te 5 milyon 703 bin olan kadın işgücü sunumu, 1989'da 5 milyon 704 bin olacaktır. Türkiye'de kadının toplumsal konumu, eğitim ve öğretim kurumlarındaki yeri düşünülürse, bu sayının, gerçek dışı olduğu kolayca anlaşıbr. Ülke tümuyle dinsel kurallara göre yönetilse bile, bu Onaçağ anlayışımn geçerli olması olanağı yoktur. Bu tür hesaplar yalnızca, kâğıt üzerinde, işsiz sayısını daha az göstermede, belki kullanılabüir; ancak, işsizliğe çözüm olamaz. Plamn iş bulma hesaplanyla ilgili üçüncü ilginç nokta, ulusal gelir artışının iş bulma etkisini önceki yıllarla kıyaslanamayacak kadar yüksek oimasıdır. Ulusal gelirin belli bir oranda büyüyeceği öngörüsü doğal olarak, büyüme ile birlikte iş bulmamn da artacağı anlamma gelir. Ülkemizde, ulusal gelirin büyümesinin iş bulma katsayısı, 19621977 döneminde %17'dir. Bir başka deyisle işgücü artış oranımn gelir artışı oranına bölünmesiyle elde edilen katsayı ya da bir birim gelir artışının yaratacağı iş bulma katsayı %17'dir. Beşinci Plan'da bu katsayı, V»70 fazlasıyla, % 29 olarak almmaktadır. Bu iş bulma yaklaşımının, ne üretim teknolojisi, ne de işgücü verimliliğinin var olan durumu karşısında geçerliliği söz konusu olamaz. Dolayısıyla, gelecek yıllarda, iş bulma hesaplanyla ilgili bu yanlışlardan doğacak belirsizlikler varlığını sürdürecek, işsizlik, Plan öngörülerinin aksine, çok daha ağırlaşacaktır. Menderes'i (Baştarafi 1. Sayfada) vuşturmasını istedi. Özaip, yaDtığıaçık!amada,"Ney} kastediyorlar anlamadım.Rabmetli Menderes, hizmellerivle milletin gönlunde laht kurmuşbir devlet adamıdır" dedi. Anavatan Partisi Grup Başkanvekili özalp, açıklamasında şunları söyledi: "Özenmek kelimesini dogru bulmuyonım. Özenmek kelimesinden neyi kastettiklerini açıklıga kavuştururlarsa metnnun oluruz. Rahmetli Menderes, Tiirk milletinin yetiştirdigi mümtaz bir devlet adamıdır ve bir devre damgasını vurmuştur. Hizmetieriyle milletin gönlunde taht kurmuştur. Biz kendisini rahmetle yadederiz." Ferdî kredi başvunıları donduruldu ANKARA, (Cumhuriyet Bürosu) Geçen ağustos ayında açılan 1986 yıhna ilişkin "ferdi kredi" başvurulan, 20 Ocak 1986 iübariyle öngörülen limitlenn dolması nedeniyle donduruldu. Yeni başvuruların, ağustos ayında kabul ediltneye başlanması bekleniyor. Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi her yıl ferdi kredi olarak dağıtacağı kaynakları belirliyor. 1985 yılı şubat ayında da belirlenen limitlerin aşılması üzerine geçen yıla ilişkin başvuru kabulleri durdurulmuş, 1986 yıhna ilişkin başvurular geçen 1985 ağustosunda açılmıştı. İdare bu yıl 45 müyar üra tutannda ferdi kredi dağııımını hedefIiyor. Bu limitlerin dolması üzerine Emlak Kredi Bankası şubelerine gönderilen bir gelenge ile 20 Ocak 1986 tarihinden itibaren bu yıla ilişkin yeni alıcı payı hesabı açılmaması istendi. ANAP'ta şaşkınhk '.(Baştarafı 1. Sayfada) sınaa önseçim sisteminin kaldırılması konusu hiç gündeme gelmedi. Edinilen bilgilere göre, Başbakan Turgut Özal bu du$üncesini, ANAP \ferkez Karar ve Yönetim Kurulu'nun geçen pazartesi günü yapılan toplantısında değişiklikler görüşüiürken açıkladı. Özal, değişiklikler konusu görüşüiürken, "önseçim sisteminin"' uygulanamaz olduğunu söyledi ve bu görüsünü de MKYK üyelerinin çoğunluğu onayladılar. Ancak, bu Onerinin şimdiye kadar gizli lutulması şaşkınlık yarattı. Özal, panilerin tüm üyelerinin katıJacağı bir ör.seçimin tüm ülkede aynı günde gerçekleştirilmesinin ikinci bir seçim anlamına geldiğini belirterek, 6 Kasım ve 25 Mart seçimlerinde önseçimin uygulanmadığına dikkati çekti. Özal, önseçim sistemi konusunda düşündüğü sistemi ise açıklamadı. Önseçim sisteminde değişiklik duşüncesi, ANAP'ta muhalil" gruplar ve secmen tabanı olar! milletvekilleri arasında hoşnutsuzluk yarattı. Onerinin yeni olması nedeniyle henüz ortaya atı!nıayan karşıt düşunceler, ANAP kulislerindeki sohbeılerde dile getirilmeye baslandı. ÖNSEÇİMİN SAKINCALARI ANAP yöneticile.'ine göre, önseçim sisteminin sakıncaları şöyle sıralamyor "Partilerin tüm üyelerinin katılacağı ve tüm partilerin aynı günde yapacakları bir önseçim, ikinci bir seçim anlamına gelir ve maliyeti fazla olur. Böylesine bir seçimin yapılması çok zordur. Zaten bu nedenle 6 Kasım ve 25 Mart seçimlerinde önseçim japılamamıstır. Partilerde il ve ilçe başkanları'nın muhaliflerini üye yapmadıkları iddiaları da düşünülürse, bu nedenie önseçimde ilçe başkanlarının kaydetmedikleri par tililer oy kullanamaz. Bu da hakiiz rekabete yol açar. Bir parti ömeğin bir ilçede 10 bin oy almış ve beş bin üyesi varsa bu zaten tüm seçmen tabanının önseçime katılamaması anlaraına gelir." ANAP'ta yeni milletvekili seçim sistemi seçeneklerinin gizli tutulmasına çalışılıyor. Değişikliklerin yasalaşmasından sonra her partinin önseçim sistemini kendi rüzüğünde göstermesi sözkonusu olduğundan, ANAP'ın tüzüğüne konuya ilişkin çok esnek bir madde konulması düşünülüyor. Bu maddenin "adaylann seçimi MKYK'nın düzenleyeceği yönetmeh'kle belirlenir" biçiminde olması üzerinde duruluyor. Boylece ANAP MKYK, yönetmeliği değistirmek kolaylıfını gerektiği zaman kullanabilecek. ANAP'ta önseçim sistemi yerine getirilecek sistem için üzerinde durulan seçenekler şöyle: "Problernli iller ve adaylan nileliğinin fazia önemli olmadığı İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük illerde merkez voklaması ile bu illerde adaylan parti MKYK'sı belirleyecek. İl divanlannda seçim: Parti İI divanlannda partili belediye başkanları, il ve ilçe yönetim kurulu üyeleri, il genel meclisi üyeleri, milletvekilleri bulunuyor. İI divanında seçilen adaylar için son kararı Genel Merkez verecek. İl divanlannın karan öneri olarak da kabul edilebilecek. MKYK Kararı: 6 Kasım ve 25 Mart seçimlerinde uygulandığı gibi il yönetim kurullannın on elemer>en geçirerek belirledikleri adaylan parti MKYK'sı saptayacak. Bu durumda Özal tam yetkili olacak. Dar delege sistemi: Bu sistemde her seçim çevresindeki ya da her iiçedekı uye sayısı 400'e indirilecek. 400'den az üye olan yerlerde delege seçimi yapılmayacak. Adaylan bu delegeler belirleyecek. Puanlama sistemi: Bu sistemde parti örgüıünün her bir biriminde adaylar için verilecek karariar belli bir oranda puanla değerlendirilecek. Örneğin, Genel Merkez karan 40 puan, iiçe örgütü 10 puan, il örgütü 20 puan gibi. En fazla puanı alanlar aday seçilmiş olacak."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle