22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER lek kuruluşlannın yetkilerini ve hukuksal statulerini bir olçude sınırladığı' bir gerçektir. Ancak bu olgu, meslek kuruluşlannın, toplum yaşamındaki rollerini ve iktidarlar uzerindeki etkinliklerini tamamen yitirmesi anlamına gelemez ve bir demokraside asla böyle bir sonuca ulaşılamaz. Son zamanlarda, 'devlet ile birey arasındakı kuruluşların, birer toplumsal guç oldukları tamamen görmezlikten ve bilmezlikten gelınerek'; bunların 'iktıdann tercıhlerine. milli ıradenin gunluk yaşamdaki oluşumuna, dolaylı biçimde dahi katkıda bulunmaları ret ve inkâr edilmek' ıstenmektedir. Oysa, demokrasilerde 'tum yetkılerin bir merkezde toplanmasının tehhkesi' artık anlaşılmış; siyasal partilenn yanında, 'başka kuruluşların, grup ve topluluklarımn da, mılli iradeye dolaylı olarak etki ve katkılarının benımsendıği,' 'çoğulcu bir demokrasi anlayışı,' çağdaş demokrasinin ortak nıteliğı olarak kabul edilmiştir. PARLAMENTO DİKTATÖRLÜĞÜ Iktıdar bir merkezde toplandığı zaman, seçimlere dayanan demokrasinin dahı bir hurrıyet rejimı olmaktan çıkıp, ferdin mutluluğunu sağlayamaz duruma duşeceği ve fiılen 'bir parlamento diktatorluğu'nun kurulacağı, tum Batı demokrasılennde kabul edilen bir gerçektir. Ve bu gerçek, 100 kez, 1000 kez dıle getırilmiştir" (Ankara Barosu Dergısı, 1981 ve 1983). Işte boyle demıştik, 5 yıl ve 3 yıl once. Gunumuzde siyasal ıktıdarın tekelci gucu karşısına bu gıbi yasal frenlerın çıkarılmasını vadırgayan politikacılarımızın, her bılgıne değer vermeyeceğini bıldiğimızden, onlann dahi sivasal yelpazedeki yerine itiraz edemeyecekleri bir anayasacımızdan, (Prof. Dr. Ali Fuat Başgil hocamızdan) bazı cumleleri aktarmakla yetineceğiz: "Çoğunluğun egemenliğı mekanizması sayesındedir ki, demokrasilerde butun kuvvet ve iktidar, ekseriyet adı taşıyan anonim bir kitlenin eüne geçmekte; hatta fıiliyatta bu kitle içinde söz sahibi olanların ellerinde temerkuz etmektedir. Neticede, demokrasi mantığında dahi 'halkın sesı hakkın sesidir' yerine, 'ekseriyetin sesı. hatta eksenyet grubunun başlarındakı şeflerin sesı hakkın sesı' manasını almaktadır. Işte demokrasilenn hak ve hurrıyet için sakladığı tehlike de buradadır; yani butun iktidar ve selahıyetin, ekseriyet adı taşıyan masallardaki binbir başlı devleri andıran bir kıtlede, hatta kitleyi sevk ve idare eden bir plutokratlar grubunun elinde toparlanmasındadır. Tahakkum ve esaret rejimi, daima iktidar ve selahiyetın mahdut bırkaç elde toparlanmasından doğmuştur. Bir noktada temerkuz eden bir kuvvet, daima hakkın ve hurriyetin en biıyuk duşmanıdır. Bu kaideye, demokrasiler bir ıstisna teşkil etmez. Demokrasilerdekı ekseriyet de, rakipsiz ve kontrolsuz bir kuvvet merkezi haline gelince, o da tahakkum yoluna sapabilır. Bir diktatorden gelen hak ve hurrıyet duşmanlığıyla, bir ekseriyetten gelen arasında asla bir mahiyet farkı yoktur. Kotuluk, kimden gelirse gelsın, kötuluktur. Kotulüğu yapan ekseriyetin ulusal egemenliğe dayanması, yaptığı kotuluğun mahıyetıni değiştirmez. Tersine, onun fecaatini arttınr. Şu halde, demokrasi, efsanelerdekı kuyruğunu ısıran canavara benzememek için, bunyesinde sakladığı bu tehlikeyı onlemek ve tedbır almak, vatandaş hak ve hum'yetlerini garantiye bağlamak ve bunun için teminat muesseseleri kurmak zorundadır. Bu hususta alınacak tedbirlerin başında ve guçluklenn anahtan, kuvvet ve selahiyetlenn diklatörlıiklerde olduğu gibi. bir elde toparlanması yerine bolunup birbirine karşı, birer muhtar organ şekline konulması gelir" (Ilmin Işığında Gunun Meseleleri, 1960 s.8485). Işte bu gerçeklerı gören 1961 anayasa koyucusu, derneklere, meslek kuruluşlanna ve ozellikle sendikalara, demokrasilerde hak ettıkleri yeri vermiştir. Onlar, birey ve devlet arasında köpru gorevinı yerine getirecekler; kişinin, yalnız seçimden seçıme değil, her gun surekli olarak iktidarlar üzerınde etkisini ve gucünu gosterme olanağını sağlayacaklardır. Hukuk ve siyaset bilimi kitaplarında, hatta ansiklopedilerde, sendikalar, baroların ve tabiplerın ulusal bırlikleri, yasal baskı gruplannın başında sayılmaktadır. Bu nedenle, "kişinin ve toplumun hukuksal yaşamına ilişkin her konuda" Turkiye Barolar Birliği ve "kişinin sağlığmı ve canını ilgilendiren her konuda" Turk Tabipler Birliği, yasanın açıkça yasaklamadığı (ve yasaklayamayacağı) her araçla, goruşlerinı duyurmakla yetkili ve görevlidirler. Ve baskı gruplan, iktidarlann alkışçısı ve meddahı olmak durumunda değildirler. Tam aksine, iktidarların eleştiricisi, etkileyicısi, gerektiğınde kınayıcısıdırlar. Demokrasilerde iktidarlann dalkavuğu durumuna duşen meslek kuruluşlannın yöneticiîeri, hem mesleksel ve kişisel haysiyetlerini ayaklar altına ahrlar; hem de "demokrasinin soysuzlaşmasına", hatta "kokuşmasına" neden olurlar. SOMJÇ Eğer Turkiyemizde, "demokrasinin hiç değılse asgari olçutlerine sahip bir rejimin var olmasını" istiyorsak, yasal baskı gruplarının serbestçe faaliyetine ızın vermemiz gerekir. Meğer ki onlann duşunce açıklamalan, kaba kuvvete başvurma doğrultusunda, açık bir kışkırtma nitelıği taşısın! Yoksa, kişiler için soylenmesi ve yaalması yasak olmayan gönişler, meslek kuruluşları, sendikalar, ya da dernekler tarafından dile getırildikleri zaman suç sayılıyor, ya da onlann seçimle gelen organları gorevlerinden uzaklaştırılabiliyorsa, "demokrasinin asgarisine bile sahip olduğumuzu", ne kendimıze karşı, ne de başkalanna karşı ileri surebiliriz! (Anayasada ve çeşitli yasalarda ongörulen "siyasetle meşgul olma yasağı"nın, bu goruşumuze ters duşmediğini, ayrı bir yazımızda kanıtlayacağız). 13 OCAK 1986 Kuruluşlar Görüş Açıklayamazlar ıııı? Demokrasilerde iktidarların dalkavukluğu durumuna düşen meslek kuruluşlannın yöneticiîeri, hem mesleksel ve kişisel haysiyetlerini ayaklar altına ahrlar; hem de "demokrasinin soysuzlaşmasına", haita "kokuşmasına" neden olurlar. OKUBLARA... OKAY GÖNESStN CUMHURİYETTEV Müstehcen... Prof. Dr. MUAMMER AKSOY "Kişiler, başkalarmın haklarına ve onuruna saldırmadan ve toplumun guvenlığini tehlikeye koymayan göruş açıklamalan yapabilir; ama sendikaların, meslek kuruluşlannın ve derneklerin göruş açıklamalarına izın verilemez" denılebilir mi? Denilebilir, denılmıştır ve denılmektedir de!.. Ama soru, "Kuruluşlara duşunce açıklaması hakkını tanımayan bir toplumda, çağ<Jaş anlamda bir demokrasinin varhğından soz edilebılir tnı'' 'böyle bir demokrasi' (!) ozgurlükler rejimini gerçekleştirebilir ve halkın yönetimi nıtehğini taşıyabilir m i ? " bıçimınde ortava konulursa, yanıt kocaman bir hayır olacaktır. örgutlere karşı kuşku ve guvensizlik, klasik demokrasinin bile ilk doneminde var olmuş, bir sure Batıda da surmuştur. Dernekler, sendikalar ve çağdaş anlamda meslek kuruluşlan, uzun bir mucadelenin urunudur. Türk demokrasisinde de örgütlere şaşı bakanların benimsedikleri göruş şöyle özetlenebilir: "Dernekler, meslek kuruluşları ve sendikalar, birçok kez rejim için zararlı girişimlerın hazırlandığı odak noktalan olabılmıştir. Onlann duşunce açıklamalan da zaman zaman suça kışkırtma niteliği taşımıştır. O halde, bunlara hiç izin vermemek aslında en iyi çözüm ise de; açıkça bu yola gitmek, içte ve dışta demokrasi adına kötü karşılanacağı için hiç değilse bu baş belalarının, olanaklan kotuye kullanmalannı kesinkes önleyecek tum kısıtiamaları getirmeyi unutmamalıyız." Bu göruş, demokrasiye taban tabana ters duşen bir felsefeyi Y yansıtır. Demokrasilerde, bir hakkın ya da ozgurluğun bazı kişiler ya da kuruluşlarca kotuye kullanılması, " o hak ya da özgürlugun cezalandınlmaa" sonucunu yaratamaz. Kim "bir hak ya da hurriyetı, başkalannın haklarına ya da toplumun guvenlığıne saldın için basamak yaparsa." sadece o kişi ya da kuruîuş cezalandınlır. Zaten bıraz olsun akılcı bir gozlem, bu sonucu haklı kılmaya yetmektedir: Çeşitli orgutlerde yer alan kişiler. toplum için kesinkes zararlı bir takım girışimlerde bulunu>orlarsa, bunun nedenı, o orgutler ve onlara ızın verilmiş olması değildir. Eğer o örgutler yasaklanır ya da kıpırdayamayacak (gereği gibi ışleyemeyecek) kadar sımsıkı bağlanırsa, kotu niyetli kişiler suçlannı gerçekleştırecek başka yuva ve zemini yine de bulurlar Bu yasaklamalar, sadece yeraltı faaliyetlerini ozendirmiş olur. "Orgutler içinde devlete ve rejime ters duşen gırişim hazırlıkları saptanmıştır" diye; orgutleri, "işlevlerinı yerine getiremez hale duşürmek", yalnız demokrasiye değil, mantığa da o denli ters duşer. Bundan oturu çağdaş demokraside, "özgurlukler nasıl gerçek kişiler için kural" ıse ve ancak "yasanın zorunlu hallerde açıkça öngörduğu yasakla özgürlükleri sınırlayabilir"se; durum, kural olarak örgutler bakımından da aynıdır. Gerçekten, çağdaş demokrasinin en önemli ozelliği, çoğulcu (plüralıst) olmasıdır. Seçimle gelen iktidarların "her şeye kadir olma hevesleri" artık özellikle "siyasal gucun sa dece bir odakta toplanması"nı ortadan kaldırma sayesinde önlenebilmektedir. Eğer bir anayasal düzende, "bireyler, devletin karşısında tek başına guçsuz durumda kalmaya mahkum edilmişlerse", bir noktada toplanan (merkezileşen) siyasal gucun, kişiyi ezme yoluna sapmasını onlemek olanaksızdır. ÇOGULCU KARAKTER BENİMSENMELİ Bu gerçeğı, Ankara Barosu Baskanı olarak 1981 ve 1983 Genel Kurul konuşmalarımda yer alan aşajpdakı cumlelerle dıle getırmiştim: "Çoğulcu demokrasinin en önemli oğelerinden bırı olan ve 'yasal baskı gruplarf olarak nitelendırılen meslek kuruluşlan aynı zamanda 'sosyal güçler dengesinin gerçekleşmesi'nde vazgeçilmez bir öğe olarak, 'toplumsal uzlaşmaya ulaşılması'na da, buyuk katkıda bulunurlar. Zaten somut vaşamda 'ulusal ırade', bu>uk olçude'çeşitli çıkar ve meslek grupları arasmdaki karşıhklı ödun vermeler sonucu ulaşılan uzlaşmalar' biçiminde kendini göstenr". "1982 Anayasası, genel olarak meslek kuruluşlannın çahşma ve etki alanlarını kısıtlamalara tabi tuttuğu için; bazı çevreler barolann toplum yaşamında tum etkinlik ve yetkilenni yıtırdıkleri kanısındadırlar. Bu goruş kesinkes yanlıştır. Anayasasının 2. maddesinde "insan haklarına saygılı,' 'demokratik' bir 'hukuk devleti' olduğunu ilan eden bir cumhurıyette, 'çağdaş demokrasinin çoğulcu karakteri'nin benimsenmesi zorunluluğu vardır. Evet, yeni bazı yasaların, 'mes ıl 1856. Gustave Flaubert'in Madame Bovary'sı Revue de Paris'te yayımlanmaya başlamıştır. Hemen bir gürültü kopar. Tutucu çevreler yazara karşı bir kampanya başlatırlar Kampanya da büyür, tepkısı de. Flaubert, ahlak dışılıkia suçlanarak yargılanmaya başlar. Ama tartışma kısa zamanda gerçek anlamıyla "tutucu" bu çevrelenn aleyhine döner. Yazarın özgürlüğü enine boyuna tartışılır Aydınlık düşunceli birçok insan tartışmaya katılır. Bir yıla yakın süren tartışmalar ve yargılama sonunda sonuç beraattir. Madame Bovary bu oiaydan sonra tum dunyada yüzlerce kez yeniden basıldı, bizim TRVnın televizyonunda da dızi olarak oynadı, bütun Türkiye Emma Bovary'nin acılı seruvenını ailece ızledı, bu yüzden de herhalde kimsenin ahlakı bozulmadı. • Yıl 1939 Fransız yazar Pierre Louys'nın 1896'da yayımladığı Afrodit romanı Malatya Milletvekili Nasuhı Baydar tarafından Türkçeye çevrilır Ve saldınlar başlar. Kitap müstehcenlikle suçianmaktadır. Olay kamuoyunda buyuk yankı yaratmıştır. Ancak başta Cumhurıyet olmak üzere tüm basın büyük tepkı gösterir, Peyamı Safa ve Necıp Fazıl Kısakurek dahil. Savcı. Ibrahım Hakkı Konyalı'yı bilirkişı atamıştır. Cumhuriyet olayın üstüne gitmeye devam etmektedir, bilırkişi olarak atanan kışının bu işe uygun olmadığını kanıtlar. Bu yayın da ayrı bir dava konusu olur. Sonuçta Afrodit de beraat eder, Cumhurıyet de. Yıl 1985. Suudı Arabistan'dan bir okurumuz bir kupür yolladı. llhan Selçuk'un "Kim Gerıci" başlıklı yazısı sıkı sıkıya boyanmış. Yalnız "Pencere" başlığı ile llhan Selçuk'un ımzası görünuyor. Yazının konusu imam hatıp okullan ve oğretım birliği devnminin devlet eliyle rafa kaldırılmasıdır Yazının sonunda şöyle demektedir İlhan Selçuk"Yanlış anlaşılmasın İmam hatıp oğrencılerıne sevecenlıkle bakmalı, oğretmenlerıne ofkelenmenin gereksız olduğunu bılmelıyız. Bugün ülkede "şerıat" düzenı ısteyenlen "mürtecı" diye cezalandırmanın da hıçbır anlamı yoktur. Gerçek suçlular, Öğretim Bırlığı Devrımi'nı yıkarak, devlet eliyle medrese öğretımıne kuşaklar boyunca yatırım yapanlardır Laıklık ılkesi devletin millı eğıtımınde butunüyle çığnenırse. toplumsal yaşamda gericılığe süruklenmemiz doğal değıl mıdir''" Yıl 1986. ANAP Milletvekili Hakkı Arîukaslan. "Fılmıen Diyanet işlerı Başkanı denetlemelıdır." Kültür ve Turizm Bakanı Mükerrem Taşçıoğlu' "Sansür kavramının günün koşullarına uydurulmasından yanayız." ANAP Milletvekili Mehmet Budak "Her turlu yayın devletçe denetlenmelidır" ANAP Milletvekili Orhan Ergüder: "Fıkir yönü olan fılmler denetlenmelı yalnızca." ANAP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Keçecıler. "Seks sömurüsu yapan bazı dergıler peş peşe ve belırlı bir merkezden emır almışçasına yayımlanmaya başladı. . Basın hak ve hurrıyeti ahlaKi değerlerın tahrıbınde silah olarak kullanılamaz. Konuya ılışkın yasal düzenleme calışması son aşamaya geldı" • Mıllı Gazetede başlayan kampanya ANAP'lıların bütün guçlerı ve heyecanlarıyla katılmalarıyla "doğal aşamasına" geldı: Yani basın ve düşünce özgurlüğünün bu kadarını bıle ıçlerini sındıremeyenler için yenı kısıtlamalar koyma olanağı doğdu. Keçecıler'ı yanıtlayan Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nezıh Demırkent de bu kampanyanın ardındakı amaca dikkatı çekıyor: "Bir süreden berı kapalı odalarda hazırlanmakta olan basına yonelık yasalar konusunda hangı noktaya gelındığı açığa çıkmıştır." Butun bu "müstehcenlık ortalığı sardı, ahlak elden gıdiyor" gurultusunun ardından sinemaya çağdaş sansür getıren yasa komısyondan geçtı, basına yeni kısıtlamalar amaçlayan bir tasarı hazırlandığı ortaya çıktı. Ama Madame Bovary de hâlâ okunuyor, Afrodit de, onlan yasaklamaya kalkışanlann adlarını kımse anımsıyor EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Nadir Nadi'nin beklenen kitabı çıktı "Müzikal oyunlar sergilemeye yönelik tiyatro oyuncusu eğitimi Analar, Babalar Sesleniyor... Geçen gün ANAP Milletvekili Bülent Akarcalı'nın bir mektubunu okudunuz. Sayın Akarcah Meclis Soruşturma Kurulu Başkanı olarak cezaevlerındeki ızlenımlerını, görüşlerini belirtıyordu. Şımdi de sıze bir mektuptan birkac parça sunmak istiyorum. Bunlan yazanlar, oğulları, kızları cezaevlerinde tutuklu bulunan analar, babalar.. Yoruma gerek yok .. Analar babalar Sayın Akarcalı'ya şoyle sesleniyorlar "Bir süre önce cezaevlerınde yaptığınız incelemeler sonunda gerçekleri gördüğünüz için, bu gerçeklerı dıle getıreceğinizi ummuştuk. Ancak, yaptığınız açıklamaların gerçeklerden ne kadar uzak olduğunun siz de bilincındesinizdir sanırız. Sayın Akarcah, avukatlarıyla, aıleleriyle gorüşmelerı yasaklanan, iki yıldan bu yana havalandırmaya çıkanlmayan bu ınsanlann ayağında ayakkabı, üstünde giysi olmadığına tanık olmuşsunuzdur kuşkusuz... 'Havalandırma ve avukat görüşü yasağf hangı yasa gereğıdir? Bu keyfı uygulamaları yapanların koydukları yasakların yasadışı olduğu açıktır. Neden yasadışı uygulamalar hakkında bir işlem yapılmıyor da, gerçekler büyük bir titızlıkle gizlenmeye çalışılıyor? Bızler anne, baba, eş ve kardeşlenz. En yakınlarımızla 2 yıldan beri göruşemıyoruz. Neden bu sorulmaz? Neden ikı yıldan bu yana dünya ışığı ve havasından yoksun bırakılan, hayati önemı olan bu nassas konu üzerıne gıtmıyorsunuz? Diyorsunuz kı, 'mahkemeye gıdıp gelırken birbirlerını yaralıyorlar' Sayın Akarcah, araştırdıysanız bılmeniz gerekir kı, tutuklu çocuklarımızın ellerı arkadan kelepçelenmektedir Bu hallerıyle nasıl bırbirlerini yaralayabilirler Bu yakıştırma, sızın gerçeklerı görmezlikten gelmenizden başka bir şey değildir. Eğer böyle bir şey yapılmışsa, gerçeğı belgelerıyle açıklamanız gerekir sanırız. Sayın Akarcalı, mahkeme heyetınin 'eşofmanla mahkemeye gelebıleceklerı' kararına rağmen, Sağmalcılar Askerı Ceza ve Tutukevı Müdürü aynen şöyle dıyor: 'Ben burada oldukça ömrü billah eşofmanla çıkartmayacağım' Türkiye Cumhurıyetı'nin cezaevlerinın yetkısı, keyfı uygulamalar yapsın diye bir cezaevı müdürüne mi bırakılmıştır? Neden bunlar görmezlikten gelinıyor? Bu uygulama, Türkiye'de mahkeme kararlarına ne kadar uyulduğunu gösteren ılgınç, ama gerçek bir tablodur. Mahkemeye çıkarılırken, çok çirkin ve insanlık onuruna yaraşmayan şekilde aramalar yapılmaktadır. Tutukluların ağzına, hiçbir şey olmadığı halde parmaklar sokulmakta ve ağız ıçlerı karıştırılmaktadır, çırılçıplak arama yapılmaktadır. Bu uygulamalar hakkında neden işlem yapılmamaktadır? Bu insanların cezaevlerınde hangi koşullarda ve hangi taleplerle 'ölüm orucu'na gittıklerim, olümü göze aldıklannı; baskı ve yasaklarla savunma haklarının ellerınden alındığını çok iyi biliyorsunuz. Sızden, şımdıye kadar cezaevlerinde kaç ınsanın öldüğü, nasıl ve neden öiduğü konusunda cıddi araştırmalar yapmanızı beklerdik. Mahkemelere gönderılmeyerek savunmadan yoksun bırakılan, aılesi ıle görüştürülmeyen, ayakkabı giydirilmeyen, şort ve atletle gezdırılen, yetersız beslenen insanlardır sözkonusu... Bu uygulamalar karşısında cezaevı koşullarının iyi olduğunu nasıl söyleyebilirsiniz." Tutuklu gençlerın ana babaları ışte böyle sesleniyorlar Yalnız Sayın Akarcalı'ya değıl; bütun kamuoyuna, en başta da Meclisleki iktidar ve muhalefet mılletvekıllerıne. Analar, babalar yenı yıl dolayısıyla şöyle dıyorlar: "Barış yıh ılan edilen 1986'da insanlığın temel özlemı olan barışın kuru laflarla gerçekleşmeyeceğını belirtırız. Barış, çelışkılerın ustunü örtmekle değil, çelişkilerın üstüne gitmekle gerçekleşir. Bu nedenle de bu konuda çok laf ederek, bir yıl sonra bir barış yıh geçırdik denılmesin. Bu konuda somut adımlar atılsın." Tutuklu ve mahkum analarının, babalannın, kardeşlerınin, eşlerının, çocuklarının bu sözlenne katılmamak elde mi? ERGÜDER YOLDAŞ Dostum Mozart t li Sanat Merkezi MÜZIK &TIYATRO ATÖLYES! Kavıtlanmız başlamıştır 1021986'da sona erecektır Tei 148 63 16 Yaşama bir harika çocuk olarak başlayan, harika çocuk olarak olen usiun sanatçı Mozart uzerıne ulkemızde ilk çahşma. 700 lıra (KDV dahil) Çağdaş Yaunları. Turkocagı Cad 3941 Cağaioğlu tstanbul SCHWEPPES ÇUKUROVA GIDA SANAYİ VE TİCARET ANONİM ŞİRKETİ 2 Tertıp \e 4. Tertip tahvillerın 1986 yıh faızlerı 14.1.1986 tarıhınden ıtıbaren odenecektır. Şırketımız tarafından 14 1 1979 tarihınde ihraç edilen 2. Tertıp \e 14.1.1980tanhınde ıhraç edilen 4 Tertıp tahvıllenn 1986 yılı faızlennın odenmesıne 14 1 1986 tarihınde başlanacaktır Faız odemeleri 2 Tertıp tahvıller ıçın 7 Nolu kuponlar karşılığmda, 4. Tertıp tahviller ıçın 6 Nolu kuponlar karşılığında Pamukbank T.A.Ş 'nın; istanbul Merkez Ankara Izmır Adana " şubesmde yapılacaktır. Faızler Gelır Vergısı Kanunu'na göre gerçek kışılere gelır vergısı stopajı vapılarak odeneceklir Gelır Vergısı Kanunu'na gore 14 2 1986 akşamma kadar adı geçen banka şubelenne \azılı muracaatta bulunan kurumlardan \ergi stopajı \apılma>acaktır. Itfaya uğrayan tahvtllenn sıra Noları aşağıdakı gıbıdır. 50.000.x 18= 900.000.091.095.103107.109118.120 25.000.x 51= 1.275.000.163167. 169210. 217218. 229. 234. 10.000x 195= 1.950.000.379409. 411463. 474584. 5.000.x201= 1.005.000.19021933. 19441945. 19481951. 19582001. 20222030. 20322100. 21112119. 21212128. 21352156. 21592160. II. TERTİP IV. TERTİP iktisat dergisi AYLIK DERGI 100.000. x 8 0 = 8.000.000.111137. 140144. 146193. 5O.OOO.x6O= 3.000.000.082120. 122142. 25.000.x 48= 1.200.000.063065.067069.082099 101109. 111112. 114117. 10000.x60= 600.000083087. 089. 091097. 099134. 136146. 5.OOO.x8O= 400.000.113152. 154178. 181195. 1.000.xl32= 132.000.101150 188199. 201211. 213. 215272 TOFLANTC ÇAĞRBI TurfcAlman Kultur lşlen Kurulu Demeğı istanbui Şubea Genel Kurul Topianta 29 Ocak 1986 Çarşambö gunu saat 11 00 de Odakulede (Ishklal Cad 286 Ka! 3 Beyoğ'.ı. istanbul) yapüacaktr Çoğunluk olmadığı takdırde toplarm 15 Şubaı 1986 Cumartesı gunu saat 10 00da ayru yerde tekrarlanacakür İktisat Öğretimi • İstanbul. Boğazıçı ve Ortadoğu Teknik ünnersitelennden oğretım üyeleri "iktisat oğretimi"nin sorunlarını tartışıyorlar... • KDV enflasvoncu mudur' • Odemeler dengesı nasıl dengelenır'' yenı Keynes'cı ve venı klasik teorıler . FRANSIZ KÜLTÜR MERKEZİ'NDE FRANSIZCA KURSLARI İkinci dönem kayıtları 13 Ocak 1986'dan itibaren her gun saat; 9.3018 00 arası Kurslara başlama tarihi: 20 Ocak 1986 Fransız Başkonsolosluğu Istiklâl Cad. 8 TAKSİM Tel: 144 44 95 149 48 95 Gundem 1 Toplanhrun açjışı 2 Toplant başkanı ıle ıh yazmanın seçımı 3 Çalişma ve denetçıler raporlanrun okunması 4 Raporiann elestinlmesı 5 Istanbul Yonetım Kurulunun ve Denetçıler Kurulunurı aklanması 6 Yonebm ve Denetçıler Kurullarnın seçuTu 7 Onenler ve ıstekler Ilgılılere duyurulur • DYP yeni Anayasa, Yazar yeni partı peşırde. • Mehmet YAZAR: ' 'Anlaşılan yenı bir partı kurma ıhtıyacı hıssediliyor " • SHP'de neler oluyorr. * Aydın Güven GÜRKAN: "Partıdeabartılı oır hızıp korkusu var " • THY'NİN SATIŞI... • Sadettin BİLGİÇ: ' THY. ya holdınglerın ve bankaların elinde kalır. ya da yabancılar alır " • Nahit MENTEŞE: "Seçilen yol çıkar yol değıl.. " * Ferda GULEY: "THY özel sektöre devredılemez ' • Erol ÇEVİKÇE: •'Hesap bılenler THY'yı devralmaz.' • Ulvi YENAL: "THY millî olmakta devam etmelidır " • DPT UZMANLARI: "Hava taşımacılığı ozelleştırılmelı." • Dr. Agâh Oktay GÜNER:Aıle yapımızda neler oluyoı"? • Savunma Orhan KİLERCİOGLU: "Bulgar zjlmu. ılışkilerimiz ve duşündürduklerı..." • SporOrhan AYHAN: "Futbolda ilk yarının ardından." Cumhurıyet Cad 27'6 TAKSIMISTANBUL SaintJoseph mezunundan Fransızca ders. 336 18 85 HAFULIK HABER DERGÎSİ M
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle