18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER dık bu 1 '0 yılhk süre içinde, hem deçokp, tili parlamenter sistemi aradık. ama bir lürlu rayına orurtamadık. Tam oturnuğumuzu sandığımız zamanlarda ise, türlu nedenlerle rayın makası kırıldı. İşte panoramik durum bu. Bana çok tuhaf geliyor ama, haydi söyleyeyim: Çok partili olan ve olmayan bütün bu siyasal dönemlerin, özgürlük ve diktaların, türlü savaşlann 1911'den sonra geçenlerinin hepsine tanık oldum. Hele 1919'dan sonrakileri bilinçli olarak, yakından, kimi zaman içinden izledim. Tarihimizin belki de en ilgınç dönemleridir bunlar. Ne yazık ki, tarih yazarı değilim! Az önce "sözüm ona demokrasi yılları" dedim; çünkü cömertçe davranarak 110 yılın içinden zarzor ayırıp çıkardığım 38 yıllık kopuk kopuk çok partili siyasal yaşamları 27 Mayıs'ın getirdiği. 1961 Anayasası'nın uygulamaya konmasından sonraki birkaç yıl ayrık olmak üzere özgürlükçü, çağdaş Batı demokrasisi örneğine uygun "demokratik yaşam" olarak niteleme olanağı yoktur: Demokratik yaşam derken, en sağından en soIuna değin bütün görüşleri kapsayan çağdaş Batı demokrasi yelpazesi içinde siyaset yapmayı kastediyorsak, bunu, sözünü eıtiğirniz 110 yılda belki birkaç yıl gördük. "Belki" diyorum, çünkü 1961 'den sonraki o "birkaç yıl" küçücük "sol"un, bilimsel, ekonomik, sosyal ve siyasal eleştirilerle, "dev sağı" şaşkına çevirip bunaltması; onunla düşünce alanında başedemeyen dev sagın ise; küçücük solu susturmak için hem parlamentoda, hem ülke duzeyinde zorbahğa, kaba güce başvurmasıyla, bir "hayhuy" içinde geçti. O dönemde uygulanmak istenen rejim, sağın güdümlü demokrasisiydi. Sol görüşe yaşam hakkı tanınmıyordu. İşte yukarıda: "sonra geleceğim" dediğim noktaya geldik şimdi. Eğer halkı depolitize ederek, yazının başında yer alan (4) numaralı soruda değinildiği gibi, parlamenter kisve altında güdümlü bir yönetim sistemi kurulmak isteniyorsa, hemen belirtelim ki, buna demokrasi denmez. Bu tür bir yönetimin adına (durumuna göre) diktacı, polisiye. ya da faşist yönetim denir. Solcu dikta. emekçi sınıfına dayanan komünistlik; dinci dikta 1400 yıl önceki dinsel buyruklara dayanan şeriatçılık: sağcı dikta ise, feodal ve kapitalist sınıflarla silahlı.kuvvetlerin açık veya gizli iş ve çıkar birliğine dayanan faşislliktir. Bu dikta rejimlerinin hepsinde tek yönlü bir "resmi görüş" egemendir; düşün özgürlüğü ancak bu tek boyutun dar çizgisi üzerinde tanınır ki, buna da " d ü ş ü n özgürlüğü" değil, olsa olsa, "düşün güdümü" ya da "düşün dizginlemesi" denebiiir. Böyle rejimlerin "totaliter", yani toptancı veya "dediğim dedikçi" olarak nitelenmelerinin nedeni de budur. Buradaki dediğim dedikçi zihniyetle, geçen haftaki yazıda anlattığım (toplumsal sivil yaşama taşmadığı sürece) "askeri zihniyet"i birbirine karıştırmamak gerekir. Orada belirttiğim gibi, askeri zihniyet, yalnızca askerliği ilgilendiren ve silahlı kuvvetler çerçevesi içinde kalan, kendi kural ve yöntemleriyle sınırlı davranıs biçemi (üslubu) dir. Totaliter rejimlerdeki "dediğim dedikçilik" ise. bütün toplum üzerinde hukıim süren bir zorba 12 OCAK 1986 Demokrasi Arayışında Sivil Yönetim HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU "Biz Türkler yüz yıldan beri niçin demokrasi arayışı içinde bocalıyoruz?" sorusu bir süreden beri kafamı kurcalayıp duruyor. Acaba, diyorum: 1) îçte ve dışta bir takım çıkar hesaplarının etkisi mi ağır basıyor, demokrasi atılımı içinde, her defa tökezleyip yaya kalışımızda? 2) Orta Asya'dan getirdiğimiz "başbuğuluk" geleneği mi engel oluyor demokrasiye? 3) Bin yıl önce katıldığımız İslam'ın "iilülemre itaat" ilkesi mi kesiyor demokrasi yolunu ve yirmi birinci yüzyılın eşiğinde hâlâ böyle tarihsel kalıtımlar mı güdüyor Türk topiumunu? 4) Yoksa kimi organik yapıların bazı besinleri sindirememesinde olduğu gibi, gerçek demokrasi bizim toplumsal iç yapımızda alerji mi yaratıyor? Insansal değerler sisteminin şimdilik son aşaması olan bu rejimi toplum olarak içimize sindiremiyor muyuz? 5) Gerçek demokrasi, birkaç bilinmezli cebir denklemi gibi, çok mu zor geliyor bize? Askeri olsun, sivil olsun, parlamentoculuk "kisvesi" altında güdümlu bir yönetim bizim halkımızı daha mı çok rahat ettiriyor? • * * Birbirini izleyen sorulann yanıtını ararken, bunların hepsini bastıran şu soru çıkıverdi en öne: "Yaklaşık yüz yıldan, daha doğrusu Birinci Meşnıtiyet'ten beri acaba kaç yıl demokralik yönetim gördük?" Hemen vurgulamak isterim ki, "demokratik yönetim" derken çağdaş Batı demokrasisini kastetmiyorum; o noktaya sonra geleceğim. Kastettiğim demokrasi, çok partili parlamenter yönetimdir. Çok partili yılları şöyle kabaca hesaplamayı deneyelim: • 33 yıllık Abdülhamit yönetiminde, yani Birinci Meşrutiyet'te toplam bir yıl kadar; • Türlü çalkantılarla geçen İkinci Meşrutiyet döneminde toplam sekiz yıl kadar; • Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin son yıllannda bu Meclis'in içinde oluşan Birinci Grup (iktidar grubu) ve İkinci Grup (muhalefet grubu) birer siyasal pani niteliğinde kabul ediİirse, Milli Mücadele döneminde yaklaşık iki yıl; • Cumhuriyet'in kuruluşundan sonra, Atatürk döneminde Ankara'da 17 Kasım 1924'te kurulup altı buçuk ay yaşayan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası; yine Ankara'da 12 Ağustos 193O'da kurulup yaklaşık üç ay yaşayabilen Serbest Cumhuriyet Fırkası; Adana'da 26 Eylül 1930'da kurulup yine üç ay yaşayan Ehâli Cumhuriyet Fırkası girişimleri çok partili demokrasi sayılabilirse, toplam bir yıl on beş gün; • İsmet Tnönü ve Celal Bayar dönemlerinde 19451960 yılları arasında toplam on beş yıl; • 27 Mayıs 1960 devrimi ile bir vıl kesintive uSradıktan sonra 19611971 rasında on yıl; • 12 Mart 1971'deki kesinti ve kısıntılardan sonra 19731980 arasında yedi yıl; • 12 Eylül 1980 "harekâtından" sonra gelen yaklaşık üç yıllık kesintiden sonra. eününıüze k a d a r iki yıl. PENCERE Bizim Ankara bürosunun haberi dünkü gazetemizde enflas.yonun enıni boyunu saptıyordu. Bu alanda Hazine'nin. DİE: nın (Devlet İstatistik Enstitüsü), İTO'nun (istanbul Ticaret Odası) verıleri üç aşağı beş yukarı birbirini tutuyor Kahrolası enflasyon canavanyla 1985'te yine başa çıkamamışız Canavar. zengmlerı daha zengınleştirmekle birlikte yoksullar kalabalığma bir dalmış: kimini yutmuş; kiminın kolunu, bacağını. ciğerını. yüreğını yemiş; kırıp geçırmiş halkı... Enflasyon oranı: Yuzde 45' Altı yıldan beri yemedik içmedik, şu enflasyonla boğuştuk kapıştık Gerçi enflasyon. parababasını daha da babalandırır; yoksulu daha yoksullaştırır; ama Türk parastnı da pullaştırdığı için bir yerde sermaye smıfı da ipin ucunu elinden kaçırmamaya çabalar Dünya kapitalist sisteminde metropollerın enflasyonu tek sayılı. Türkiye gibi bağlantılı ülkelerin enflasyon oranlan çıft sayılıdır. Bu tek ile çift oyunu. çağdaş emperyalizmin ekonomik sömürusunde özel bir yöntemin geliştirilmesinden oluşmuştur Yıllar geçtıkce sen ürettiğin mallan daha ucuza satacaksın. metropoller de ürettiğı mallan sana daha pahalıya satacak... Oyunun kuralı bu!.. Ne var kı Batı Avrupa'da ve ABD'de enflasyon 35 iken Türkiye'de 1015 oldu mu sömürü az buçuk katlanılabilir bir dengede yürüyor; enflasyon patladı mı. az gelişmiş ülkelerde rejımler de patlamaya başlıyor. Ondan sonra seyreyle sen gümbürtüyü1 . 1973'te petrol üreticısı Müslüman ülkeler derlenip toparlanarak Sıyonızme karşı cıhat bayrağı altında akaryakıt fiyatlarım patlattıklarmda dünyadakı enflasyonu büsbütün pompaladüar Türkiye de topun ağzındayd> 1980de olan oldu O günden bu yana enflasyondan başka birseykonuşmaz olduk, Neden durmuyordu bu enflasyon? Uler^ar'^n geçinenler havanda su dövüyorlardı. Enflasyon malıyet e*.'iasyonu muydu? Talec enflasyonu muydu? Yapısal mıydı 7 "Ithal" mi ediliyordu° Kerden mı fışteklenıyordu? Belki de Ozal yönetimi enflasyonu ındirmek ıstemıyordu? Niçin sıkı para politikası güdülürken durmadan para basılıyordu? Enflasyon yüzde 25e ınecek mıydı 7 İniyordu. çıkıyordu. ıniyordu. çıkıyordu; uzmanlar aybası sıkmtıları ceken bayanlar gibi gün sayıyorlardı: ay sonunda ya sevınıyorlar. ya düs kınklığına uğruyorlardı. Yıl sonunda saçımız kesıhp onumuze dokuldüğunde hepımız ak mı kara mı gördük: Yuzde 45 • lyi ki enflasyon var. Ya olmasaydı'' Ne konuşacaktık? Nasıl politika yapacaktık? Ekonomide ne tartısılacaktı? Batı Avupa ülkeienne bakıyorum: enflasyon tek rakamlı. Pekı, orada ne sıyasetı yapılıyor? Sosyalıstler var, liberaller var komünıstler var. sosyal demokratlar var Bu adamlar niçin konuşuyorlar'' Neden seçtm yapılıyor? Partüer nıçtn ıktidardan duşüyorlar. ya da iktıdara geçiyorlar? Doğru dürüst demokratik bir toplumda ister sağcı olsun. ister solcu olsun bir parti iktıdara geçtığmde enflasyonu düşürmek zorundadır: ama bu olay tek başına değer taşımaz; gelır dağılımı. sınıflar arasında paylaşım dengeleri, emekçi halkın yaşamında yukselişın gerçekleşmesı. sermaye güçlerinin denetıme alınması. özgürluklenn derinleştirılmesi. katılımın yoğunlaştınlması polıtıkayı oluşturur. demokrasmm gerekçesini yaratır Bizde^îpflasyon oranı yüzde 45... Peki. ne yapmalı9 Yapılacak ış bellıdır ve alternatıfsızdir: Halkm tepesine binerek komprador sermayecılığını pompalamak seçeneksiz siyasettır ı iyi kı enflasyon var lık sistemidir. Yukarıda sıraladığım çok partili söziim ona demokrasi yıllarının toplamını yaparsak, otuz sekİ7 rakamını buluruz. Demek ki, 1876 tarihli ilk Meşrutiyet Anayasası'nın kabulünden bu yana geçen 110 yılın yalnızca 38 yılmda çok partili siyasal yaşam gördük; geriye kalan 72 yılı, ya istibdat ya askeri dikta, ya da tek partili parlamentoya dayalı "şeflik"" rejimleri altında geçirdik. Ayrıca bu 110 yıl boyunca Rus Savaşı (1877/78). Yunan Savaşı (1898), Trablusgarp Savaşı (1911). Balkan Savaşı (1912/1913), Birinci Dünya Savaşı (19141918), Ulusal Kurtuluş Savaşı (19191922), Kıbrıs Barış Harekâtı (1974) gibi büyüklü küçüklü savaşlar yaşadık. Osmanlı dönemindekilerde çoğunca yenildik. Milli Mücadele ve Cumhuriyet dönemlerinde ise hep yendik. Aynca Kore Savaşı'na da katıldık (19501953)ve birçok evladımızı orada şehit bıraktık. Demek hem siyasal tarih alanında bunalımlı dönemler yaşa Ister Marksist, ister faşisı, ister teokratik, ister dış görünüşüyle parlamentarist nitelikte olsun, bütün totaliter sistemlerde kıyımın, işkencenin, adaletsizliğin, güvencesizliğin egemen kılınması, iktidardakiler gibi diişünmeyen kişileri acımasızca ezme amacına yöneliktir. Böyle kişiler, devlet başındaki zorbanın bir işareti üzerine sözde mahkemelerce yargılanıp, yıllarca • Jtukevlerinde çürütülürler; gizli ve sorumsuz güvenlik güçlerinin herhangi bir kuşkusu, koca bir ailenin perişan edilmesi için yeterlidir. İşte bu nedenledir ki, en başta düşünürler, aydınlar olmak üzere, ruhunda gerçek insanlık onuru taşıyan kişiler yüzyıllardan beri böyle zorba rejimlere karşı çoğu zaman yaşamları pahasına savaşım verdiler ve toplumları "Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Biidirisi" aşamasına kadar getirebildiler. Ne yazık ki, biz henüz bu aşamaya ulaşamadık; daha doğrusu bu olgu ile henüz özdeşleşemedik. Niçin, diyeceksiniz. İşte üç haftadan beri biz de bunu araştırıyoruz. Arayışı sürdüreceğiz. DUZELTME: Geçen haftaki yazının birinci sütununun sondan bn birinci satırındaki "Osman Paşa" eksik dizilmiş. Osman Tufan Paşa olacak. H.V.V. .. İyi ki Enflasyon Var. EVET/HAYIR OKT4Y AKBAL OKURLARDAN Emeklilik işlemlpri hızlandı mı? Hizmet birleşririlmesi için 1984 eylüliinde Adana SSK'ya başvurdum. Ve beklemeye başladım. Bu süre içinde Adana SSK'nın Emekli Sandığı 'ndan hizmetimi isteyen yazısıyta başlayan yazışmalar zinciri. kimi zaman yanıtsız, kimi zaman da çeşitli yazım yanlışlıklan \e yanlış evrak gönderilmesi yüzünden taa bugünlere kadar uzayıp geldi. Bu yanhşların son halkası olarak Adana SSK Döner Sermaye Saymanlığı 'nın Emekli Sandığını 'na (1975'inkini istemesine karşın) 1970'in intibakını . göndermesiyle olay yeni bir •aşamaya (fgJta girmiş oldu. Aynı yazının bir sııreti de bana gönderildiği için hemen sayman beyin yanına gittim. Oradan da baştabibe. Baştabip. Döner Sermaye 'den bir memur çağırarak dosyayı isredi. Gerçek ren, dosyada 1970 yılının intibakı \ar... Aslının nasıl bulunacağını ilgili memura izah ettim. 1975 yılı bordrolarını bııl, ekinde olacak dedim. Bu işin biraz gecikeceğini söyleyince, düşündüm. tntibakın bir sureti Sayıştay'da, bir sııreti Maliye Bakanlığı'nda. bir sureti T.C. Emekli Sandığı'nda. Gidip Emekli Sandığı 'ndan İntibakın suretini çıkarıp getirdim. Adana Devlet Hastanesi Döner Sermaye Savmanlığı'na verdim. Onlar da 11.12.1985 tarih ve 01.7.11/1248 sayılı yazıları ile T.C. Emekli Sandtğl 'na gönıfadiks. tf'C rffı yeniden beklemeye başladık. Bu surat başımı döndürdu. biraz dinleneyim artık. SEFER BOSTA.\ Yeşilvıırt Mahallesi 602 32 Sok. So: 29 ADASA halkının yıllardır su. yol. elekırik. telefon ve vapur gibi taleplerde bulunması bir sonuç getirmemiştir. Köyün eskilerinden İstanbul Erkek l.isesi'nin ilk mezunlarından Hasan Tezcan, başvurularıntn 50 yıldan beri sürdüğunü, fakat bir sonuç alınamadığını helirtmektedir. Sağlık Bakanlığı'nca sağlık hizmetleri için sağlık kuruluşları açılır, Orman Bakanlığı 'nca boş yerler teraslanır. çam, çınar dikilirse. yollar düzenlenirse. asrın icaplarını içeren tatil köyleri yapılabilir. Bir elden yapılacak planlar sayesinde Avşa ve Marmara Adası'na benzetilmeden. bir turizm cenneti haline dönüştürülebilir. , ; ^ * HASİP LRAS Ew. \ftth: Albav Adnan Bulak İçin... Gençtiler, çok genç. Galatasaray Lisesi'nin son sınıflarında. Naim Tirali, Adnan Bulak ve Ali Avni Öneş... Üçü birden gelmişlerdi. Öykücü, şair ve eleştirmen... Yıl 1943. 'ServetifununUyanış'ı yönetiyordum. Onlardan bir iki yaş büyüktüm. Ama deneyimli bir yazar sayıyordum kendimi. Öyledir o yaşlarda, iki üç yaş kuçüğunüze 'dünkü çocuk' dersiniz. Nurullah Ataç da bir gün bir şairi sormuş, 'o daha çok genç' dediğimde de öfkeyle. 'Sız hep böylesmız sızden bir iki yaş genç olana böyle dersiniz' diye çıkışmıştı. Sonra yıllar geçti. Naim'in bir öyküsü, Adnan'ın bir şiiri çıktı mı, çıkmadı mı dergide, anımsamıyorum. Ama bu üç Galatasaray öğrencisini unutamadım. Zamanla Naim'le dost olduk. Adnan, Ankara'ya gitti, Mülkiye'ye girdi. Bir öykü anlatıhr; Adnan Bulak Mülkiye giriş sınavında Cahit Külebi'nin 'Edirne'den Ardahan'a kadar' dizesini yazarak başlamış kompozisyonuna.. Nerdeyse sınavda çakacakmış: bırtakım hocalar pek kızmışlar. Külebi'in dizesiyle kompozisyonuna başlamasına... Hafiflik mi demişler, ne demişler! Ama Adnan'ın öteki sınavlarda aU4*ğ* not öylesine yüksekmiş ki, kıyamamışlar... Bulak, 'Hariciyeci' oldu. Ama daha Önce Başbakan Yardİmcısı Nihat Erim'in Özel Kalem Müdürü idi. 194950 arasında, genç bir Mülkiye mezunu olarak... Nihat Erim çok sevmiş Adnan'ı. 'burada kal, kariyere girme' demiş. Oysa Adnan dışışleri mesleğini seviyordu, politik güçleri arkasına alarak yükselmekten hoşlanmıyordu. Erim'in isteğine karşın Hariciye'ye geri döndü. lyi de etti! Oysa ben o günlerde 'Nihat Erim yarının başbakanı, niye yanından ayrıldın?' diye çıkışmıştım. Ama 14 Mayıs 1950 seçımlerı sonucunda Nihat Erim değil başbakan, milletvekili bile seçilemedi! Böylece Dışişleri de iyi bir görevli kazanmış oldu. Adnan Bulak'ın daha sonraki yıllardaki görevleri, Viyana'da kâtiplik, Tunus'ta, Pekin'de büyükelçilik, Dışişleri'nde genel müdürlük, 1980'den 86'ya kadar da Paris Büyükelçiliği... Üç yıl önce Paris'teydim. Adnan'ı aradım. Önce elçilikte, sonra Cafe aux Deux Magot'da buluştuk. Küçük arabasıyla gelmişti. Korkuyordum, ya terörcüler görmüşlerse. ya peşinde birtakım adamlar varsa! Ama o rahattı, huzurluydu. Oturduk birer bira içtik. Sonra Paris'te dolaştık küçük arabasıyla. Ertesi gün de elçilikte yemek yedik eşlerimizle birlikte. Elinden gelen dostluğu gösterdi. Unutulmaz bir gün yasamıştık... Derken derken, birden ölüm haberi geldi. Oysa yaz tatilinde burdaydı. Giresun'a gitmiş, eski arkadaşı Tirali'nin evinde birkaç güzel gün geçirmişti. Hiç de ölecek bir insan gibi değildi. Sağlıklı bir yapı, bir kişilik. Ne güzeldır insanın ta çocukluğundan beri tanıdığı, sevdiği bir arkadaşıyla ömrünün son güzei günlerinde birlikte olması! "Mektup yazdım Naim'e Hayal kurdum yâr için Seyrettim rüzgârda ağaçlan Her geçen katarla çıktım seyahate Kuşsuz gökyüzü garip Ben efkârlı ağlamaklı • Üstüste cigara içtim Istasyon büfesinde" diye yazmıştı 1947'de... Evet Adnan Bulak şairdi. Sürdürseydi, kendini şiire, sanata bütünüyte verseydi, bugün bir büyükelçi yitirdik diye üzülmeyecektik yalnız, usta, değerli bir şaırin yokluğuna da acınacaktır Bir kitabı çıktı 1948'de. Ufak bir kitap: "Bizim Şarkılar. O kitabı arayıp buldum, yenıden okudum. Dağlarca, Necatigil, Külebi, Dranas etkisi açıkça görülüyor. Sevdiği şairlerdi bunlar... Demek seçmesini biliyormuş lise çağlannda! Bir fotoğrafına bakmış bakmış da şunları yazmış: Ne hikmettir Mutlu zamanlar arkasından Gecegündüz bakarsın Senelerdir Sen sevgiliyüz Sevincine kederine olduğu gibi • Ölümüne de güleceksin Düpedüz" Bir zamanlar, yani masal gibi gelen o 1949 ya da 50 yılmda. Yaşar Nabi'nin Şişli'deki kira evinde toplanmıştık. Bedri Rahmi, Behçet Necatigil, Ziya Osman Saba, Atilla İlhan ve ben... Varhk'ın o yılkı Şiirler' kitabına girecek şiirleri seçmiştik. İçlerinden ikisiydi en beğendiğimiz... Biri Mustafa Şerif Onaran'ın adını unuttuğum bir şiiri. Oteki de Adnan Bulak'ın Anadolu'yu anlatan uzun bir şiiri... Adnan Bulak artık yok. Kısacık bir şiirinde dediği gibi: "Düşünüyor Karısından çocuğundan Top tüfek gürültüsünden uzakta • Dört duvariık bir karanlıkta Şarkısıyla başbaşa" Marmarrı'fla ıınutıılan bir nda Balıkesir ili Erdek kazasına hağlı Paşa Limanı Adası, Marmara Takımadaları içinde \1armara Adası'ndan sonra ikinci büyük adadır. Bugün Paşa Limanı Köyü'nde 8 öğrenci, bir öğretmen, Harmanlı Köyü'nde 15 öğrenci, bir öğretmen mevcut olup, diğer üç köyün okulları kapatılmıştır. Açık olan iki okıılun da gelecek yıl muhıemeldir. Adu Nadir Nadi'nin beklenen kitabı çıktı Dostum Mozart ADENAUER AİİİNDE A W A T ATAIÖRK BERLINGUES N.UM BRANDT 8KJNEV BUMEDYEN MffiGİBA CAB&ALCARIUO CASTRO CHAMKOAIN CHURCHILL CİNNAH OEMENCEAU ÇAN KAY ŞEK ÇAVUŞESKUK GAULLE DENG S1A0 RNG DİMİTROf DU3ÇEK DEUTSCHKE ENVER HOCA ESAO FRANCO SANOHI GCMUIKA GOCTAÇOV GRUEN. DAV1D GUEVARA nAILE SEW3YE HIROHTO MTLER H 0 CHI MMH HJMEYNIIN08A GANDHIINÖNU JAURES JEANPAUL1. KADAR KADDAfl KAUTSKY <ENNEDY KBffATTA WM IL SUNG KING, MARTIN LUTHE» KRE1SKY KRUŞÇEV L^NIN UOYD GtORGE LUMUMBA LUXEMWRG MAKAfilOS M A 0 MARCOS MASARYK MITTERRAND MUSSOUNI NiASIR NtHRU NETO NIXON NKRJMAH PALME PAN<HURST PAPANDREU PERON rUSUOS« P1N0CHET REAGAN RİZA ŞAH ROOS£VELT SAWZAR SEKOU TOUSE SENGHOP SIHAKUK SOMOZA SIAÜN SUKARNO SUN YA! S£N SUUD THAÎCHB THOREZ M 0 TOGUAni TROÇKİ TRUMAN UUMCm VARGAS VBffiROS VERV.'OEfiD WAl£SA WILHEIM WISON ZAPATA t Yaşama bir harika çocuk olarak başlayan, harika çocuk olarak ölen üstün sanatçı Mozart üzerine ülkemizde ilk çalışma. 700 lira (KDV dahil) Çagdas Yayınlan, Turkocuğı Cad. 3941 Cağaloğlu İstanbul ÜLKELERİ VE DÖNEMLERİYLE, ÖZEL HAYATLARIYLA... Bütün zamanların en çalkantılı yüzyılını yönlendiren 97 ünlü lideri, ülkeleri ve dönemleriyle yeniden tanıyın.,. Çocuklukları, gençlikleri ve özel hayatlarıyla, siyasetleri. muhalefetleri ve bilinmeyen yönleriyle yeniden tanıyın... Türkiye'nin saygın siyasetbilimcilerinin özetleyici değerlendirmeleriyle... Geniş kaynaklardan özenle hazırlanmış ayrıntılı metinlerle, eksiksiz kronolojilerle... Türkiye'de ilk deta yayınlanan yüzlerce fotoğrat ve belgeyle çağımızın siyasi panaamasını çizen yepyeni bir ansiklopedi.. 72 fasikül, 6 cilt... LİDERLERİ TANIYIN... 20. YÜZYILIN TARIHİNİ YÖNLENDİREN GENEL KURUL ILANI TMMOB KİMYA MÜHENDİSLERİ ODASI İSTANBUL ŞUBESİ BAŞKANLIĞI'NDAN Odamız \ X \ . Genel kurul toplantısını 1819 Ocak 1986 gunleri Mis Sokak No: 22 Kat: 4 Beyoğlu İstanbul adresindeki kend^i binasında voğunluk sağlandığı takdirde yapacaktır. Çoğunluk sağlanamadığı lakdirde. 25 Ocak 1986 günü Türk Tabipler Birliği toplantı salonu Türkocağı Caddesi No: 19 Cağaloğlu İstanbul adresinde saat 9.0O17.00 arasında aşağıdaki gündem dahilinde toplanacaktır. Seçimler 26 Ocak 1986 günü saat 09.0017.00 arasında odamız binasında tefrik edilecek oy sandıUannda yapılacakıır. İjyelerimize duyurulur. TÜFKALMAN KÜLTÜR İŞLERİ KURULÜ ALMANCA DİL KURSLARI 20 Ocak 1986 tanhınde yenıden başhyor Kayıtlar 13 17 Ocak 1986 15.30 • 18.00 Kurslar Her duzeyde oğleden sonra Aynca ÇEVIRJ, TEKNIK ÇEVIR] ve YABANCILAR IÇIN TURKÇE kurslan Adres: Beyoğlu Evlendırme Daıresî bıtşıgınde ALMAN USESİ Bınası Tel: 144 66 68 Kayıt ıçın ıkı fotoğrai ve 10.000 TL (KDV hanç) gerekdıdır GÜNDEM: 1. Gün (18 Ocak veya 25 Ocak 1986 saai 09.0017.00 arası) 1 Acılış ve Başkanlık Divanı seçimi, 2 Saygı duruşu. 3 29. Dönem Yonetim Kurulu'nun çalışma raporunun okunması. 4 Denetçiler raporunun okunması, 5 Raporlann gorü>ülmesi. 6 1 ıönetim Kurulu'nun aklanması. 7 Yeni buıçenin görüşülmesi ve onayı, 8 Dilek % önerifer. e 9 Şube Yönetim kurulu üyelerimn \e Oda Genel Kurulu delege adaylannın tespiıi. 2. Gün (19 Ocak veya 26 Ocak 1986 9.0017.00 arası) 1 Yeni Y'öneıim Kurulu üyeleri ve Oda Genel Kurulu delegelerinin secimi. 2 Kapanıs. ÖNEMLİ DUYURU Şubemize ait 433884 ve 433885 nolu matbu açık vezne makbuzumuzun zail olduğu yapılan araştırmadan tespiı edılmiştir. Vukanda nolan yazıh açık vezne makbuzları eüerinde bulunan zesat;n makbuzla oirlikte en kısa sürede şube başkanlığımıza gelmeleri onemine binaen ilan olunur. İAYİLE52& tletişim Yayınlan FRANSIZ KULTUR MERKEZİ'NDE FRANSIZCA KURSLARI İkinci dönem kayıtlan: 13 Ocak 1986'dan itibaren her gün saat: 9.3018.00 arası Kurslara başlama tarihi: 20 Ocak 1986 Fransız Başkonsolosluğu Istiklâl Cad. 8 TAKSlM Tel: 144 44 95 149 48 95 KIZILAV KARAKÖV ŞLBESİ BAŞKANLlCl
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle