Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
29 EYLÜL 1985 CUMHURİYET/7 Çözümsüz gibi gözüken iki kanayan yarcu İşten çıkarmalar ve işçi sağlığı Prof. Dr. Nusret Ekin: îş kazasıyla kaybedilen iş günü, grevlerle kaybedilenin iki katı Işçiler, geneliîkle yasal haklannı bilmezler. Buna neden olarak sendikaj yaşamın uzun bir geçmişi olmaması, sendikalarla ilişkinin toplu sözleşmelerle sınırlı kaJması, sendika ne alırsa onunla yetinme alışkanlığı gibi şeyler sayüabiAr. Pekçok işçi, sonuç olarak sendikal yasalann ne getirip ne götürdüğünün farkında değildir. Ancak iş güvencesini, nasıl işçi çıkanlacağuu düzenleyen Iş Yasası'nın unlü 131724. maddelerini bilmeyen işçiye rastlayamadım. İşçi ile işveren arasındaki ikili ilişkiyi düzenlediği için bireysel iş hukuku kapsamına giren iş güvencesi konusu, ülkemizde çok farklı bir işlevle sendikal haklann odak noktası haline gelmiştir. tş güvencesini düzenler gibi görülen ünlü maddeler, aslında güvencesizliği düzenlemiştir. Bir başka anlatımla bizde hâlâ yürürlükte olan yasal düzenleme içinde, işverenterin diledikleri zaman, diledikleri sayıda işçi çıkarma özgürlükleri vardır. Yasa sadece işverenlerin bu özgürlüğünü nasıl kullanacağını belirlemiştir. tsveren sendikalannın hükümetlere yaptıklan uyanlarda, "i$e atanak kadar, işten çıkannak da haknr" sloganı ile değişmemesini şiddetle savundukları işçi çıkarma özgürlüklerini işverenlerimiz çok yaygın bir biçimde kullanıyorlar. Senaryo da kötü, aktörler de Sosyal bilimci Prof. Nusret Ekin'in işçi ve işveren ilişkilerindeki son durumu, gelişmeleri değerlendirmesi özetle şoyle: "Günümüzde Türk endüstri ilişkileri sisteminin çok değişik yönden gelen faktörierin etkisi ile gittikçe olumsuzlaşan bir gelişme seyri izlediğini görüyoruz. Zaman içinde bu faktörierin sayısı artarken. etkileri de gittikçe yoğunlaşmaktadır. Bilindiği gibi endüstri ilişkileri sıstemı, bütün ülkelerde uyum ve uyumsuzluk faktörlerinin karmaşası ile, her zaman ve her ülkede "problematlk" bir saha oluşturmaktadır. Bu niteliği He çağdaş endüstri ilişkileri sistemleri, ülkenin ekonomik ve siyasi sistemi ile uyum içinde çalışarak, ayrıca sorun biriktirmemekte, sürekli bir şekilde sorun çözmektedir. Tüm sistemini etkileyen olumsuz faktörler, esas itibarı ile sistemin içinden ve sistemin dışından etkiler yapmaktadır. Içteki sorun sahalan ilgili çevrelerce bilinmektedir. Hak, örgütlenme ve çıkarları düzenleyen yasalarda giderilmesı gereken aksaklıklar ve yasal an n işleyişinden doğan boşluklar vardır. Nitekim ilgili taraflar bu gereksinmeyi düşünerek, sürekli biçimde birbirinden kopuk şekilde, yasa tasanlan hazıtiamaktadııiar. Buna ıiaveten sistemin, oyun kurallannı belirieyen yasaiardaki değişme ihtiyacı yanında, diğer bir deyişle senaryonun daha iyı yazılması gereği yanında, sistemin vazgeçılmez faktörlerinin de, günümüz Türkiyesi'nde, rollerini çok iyi oynadıkları söylenemez. Gerçekten dikkatimizi çeken en önemli olumsuz gelişmenin her üç taraf arasında, problemlerin çözumune katkıda bulunacak iletişim eksikliğidir. Halbuki çağdaş dünyada hemen bütün ülkelerde özellikle çalışma bakanlıkları, hızla değişen yeni koşullar altında, klasik fonksiyonlarının ötesinde yeni görev ve sorumluluklar yüklen' mekte, milli gelişme hedeflerini uzlaştıracak değişik organlar kurmakta, temas, danışma, katılma ve işbirijği imkânlan aramaktadırlar. Sistemi etkileyen dış faktörlere baktığımız zaman, bunların da zaman içinde gittikçe olumsuz etkileri artan bir gelişme izlediğini görüyoruz. Takıp edılen ıktisadi politikaların ilk beş yıldaki reformist karakteri yeni modellere geçilemediği sürece hızla yıpranma eğilimi göstermektedir. Gelişme hızı ve yatırımlarda görülen yavaşlamalara ilayeten, enflasyon köpüğünün özüne eğilinmediği için % 50'lerde süreklilik kazanan enflasyon ve inracattaki durgunluklar, para politikalarının başansını sınırtı kılmaktadır. Böylece toplumdaki fedakârlıklar, para maniplasyonları yerine, üretim artışlarına yönelememektedir. Sonuçta işsizlik artışı ve geçim sıkıntısı ve hayat pahalılığı yanında, gelir dağılımı da sürekli bozulmaya başlamaktadır. Kaldı ki, barışçı ve uyumlu işleyen sistemlerin sırrı adeta "altın üçgen" diyeceğimiz temel tercihlerden geçmektedır. Burada çoğulcu demokrasinin korunup gelıştirilmesi yanında, hızlı, sürekli ve enflasyonsuz kalkınmadan ve nihayet istihdam politikalannı da içine alan iyi bir gelir dağılımı pclitikalarından söz ediyoruz. Bana göre günümüz Türkiyesi'nde endüstri ilişkilerinin tarafları bu vazgeçilmez kader haline gelmiş üç temel amaca hizmet edici şekilde, sürekli bir uzlaşmaya, sürekli bir iletişime girmek zorundadırlar. 3 7 Dosyası ŞUKRAN KETENCI ustünde aktanlmasından ibarettir. Ya da aynı şirket içinde girdi çıktı yapılır. Bunlarla da sağlanan işçinin kazanılmış haklanran, özellikle kıdem tazminatı hakkının yok edilmesidir. Çıkarmalar, yaşamın doğal bir parçası imişçesine sürekli ve yaygın olduğu, her gün azar azar yapılarak toplu çıkarma bildirimine dahi uyulmadığı için, gerçek boyut ve sayı asla bilinemez. tşkollannda ortalama yüzde 30 bir sirkülasyonun var olduğu söylenir. Bu bir yılda yüz işçiden 30'unun işini kaybettiği, yerine yenisinin alındığı anlamma gelir. Ayrıca yıllarca yapılan toplu sözleşmelerden sonra işyerlerinde çok düşük kalan ücret ortalamalan, asgari ücdan da olsa getirebilecek yasa tasarısının Bakanlar Kurulu'ndan geri dönmesi bizce basit bir rastlantı değil. Aynı şekilde kıdem tazminatı hakkı budanırken, toplu sözleşmelerde aksine hüküm olsa da, aynlma halinde işçinin tazminat almasına yasak konması da işçinin içine sokulmak istendiği kıskacın bir başka halkası. tşci işyerindeki çalışma koşullanna dayanamıyorsa, daha iyi bir iş bulursa işten aynlma özgürlüğüne sahip değil. Aynlmaya kalkarsa, yülan, kıdem tazminatı yanar. Ama işveren kıdem tazminatını Ödedi mi, işçiyi niçin çıkardığının hesabını vermek zorunda değildir. Burada denebilir ki, sendikal nedenle işçi çıkanl rı sonuna kadar kullanmayı başaramıvorlar. Bir de yargının olumsuz tavn var. Bütün iş hukukçulannın yıllardır yaptıkları uyanlara kulak tıkayan Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, işçi sendikal nedenle çıkanlmış olduğunu kanıtlasa da, olayı kabul ediyor. Ancak Sendikalar Yasası'ndaki 1 yıllık ücreti tutanndaki tazminata değil de, iş yasasındaki üç aylık ücreti tutarındaki kötü niyet tazminatına hükmediyor. Bu da işverenler için asla caydına olmuyor. Sonuç; bugün asgari ücretin ustünde iyice bir ücret düzeyine gelmiş, birtakım sosyal hakları olan işçiler, işsiz kalmama, bu haklannı yitirmeme uğruna her şeye, ama her şeye katlanmak zorunda kalıyorlar. Işverenlerin sımrsu işçi çıkarma hakkı, işçinin içine yerleşmiş bir korku. MilyarMarca alacak battı Son yıllann yaygın, yeni bir modası daha var. Türkiye'yi kurtaracak ekonomik model uygulanırken, nasıl oluyorsa yaygm bir biçimde işyerlerinde işler tepetaklak gidiyor. Daha doğnısu holdingler en kârlı, en parlak yıllannı yaşarken, geçmişi olan pekçok fabrika iflasa sünıkleniyor. Aslını ararsak genellikle iflas eden, şirketin sahipleri olmuyor. Onlar daha kârlı başka yatınmlara geçerken, anonim şirketler batıyor. Batarken de alacaklılar, hacizler, karmakanşık icraiflas yasası hükümleri içinde, işçiler hak edilmiş alacakları ile ortada kala kalıyor. Çok sık olarak gazetemiz haberleri içinde, işçi çıkarmalan ile atbaşı, ödenmeyen hak edilmiş işçi alacaklanmn haberlerine tanık oluyorsunuz. Genellikie önce hak edilmiş ücret ve sosyal haklarda ödeme aksamalan başlıyor. Sonra işçiler izne çıkanhyor. Aylar, yülar işçi bir kunış alamadan beklerken, sonunda iflas masasına gidiliyor. İflas masasından bugüne kadar parasını alabilmiş işçi de yok. Çünkü güya yasa değişikliği ile iflasta 1. alacak sırasına getirilen işçilere, banka alacaklan da öne girince, alacak bir şey kalmamış oluyor. Şirketin sahipleri özel geUrlerini kurtanp kendilerine yeni bir yaşam yolu çizerlerken, işyerine yıllannı vermiş işçi, çalışmasımn karşılığı olan hak edilmiş milyonlarının uçup gittiğini görüyor. Kahrolmasına, sefaletine henüz kulak asan yok. En az bir on yıldır, pekçok kez inceleme konusu yapmaya çalışıp, pekçok zaman yitirdiğimiz ve ilgili uzmanlann da pekçok zamanını aldığırruz işçi sağhğı ve iş güvenliği konusunda anlatılacak, ancak bir türlü anlatılamayan o kadar çok şey var ki.. Biraz içine girip, sorunlarını boyutlannı görüp, sonra da bunları yansıtacak belge bulamamak, sorunun ülkemizde nasıl örtbas edildiğini ortaya koyuyor. Bakanlığın işyerlerinde yaptığı işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin raporlar, asla kimselerin ulaşamayacağı kadar gizlidir. Bu raporlan hazırlamış müfettişlerden, konunun dram boyutlarmın öyküsünü dinleyebilirsiniz. Ancak onlar da işçilerin canı, sağlığı ile böylesine oynanarak, nasıl çalıştırıhnalanna izin verildiğinin bir açıklamasını yapamazlar. İş kazaları gizlenemediği, en azından kaza sonrası işçinin ölümü, sakatlanması ile sonuçlanan olaylann bir bölümü ile SSK istatistiklerine zonınlu yansıdığı için, iş kazalannda dünyada en ileri ülkeler listesindeyiz. Ehıymuş olabilirsiniz, biz rakamlan ile yineleyelim: 12 Eylül öncesi grevleri ile ekonomiyi batırmakla suçlanan sendikaların grevlerinin tamamında kaybedilen iş günü sayısı, iş kazalannda kaybedilen iş günü sayısının yansından azdı. 1963'ten 1980'e kadar sadece geçici iş görmezlik olarak iş kazalannda kaybedilen işgünü sayısı toplamı 44.727.130 iken, grevler sonucunda kaybedilen toplam işgünü ancak 21.137.010 günü bulmuştu.lş kazalannda bir de ölüm ve daimi iş görmezlik sonucu uğramlan işgünü kayıplannı düşünün. Insanuı ölmesini, sakatlanmasını... Insanı düşunün. I\eden çıkarıyorlar? Bizde işçiler özellikle ve öncelikle sendikadan kurtulma aracı olarak işten çıkanlıyor. lşte birkaç nedeni: • Bir işyerinde sendikal örgütlenme yok. Ve işveren sendika sokmak istemiyor. İşçiler sendikalara üye olmaya kalkıştıklan anda işten çıkanlıyorlar. • tşyerinde sendika var. Ancak bu sendikayı işçi Neden işçi çıkarıyorlar? Yukandaki karikatür bir okuyucumuz tarafından gönderildi. ler değil de, nedense işveren çok'seviyor. işçiler sendika değiştirmeye kalkıyor. Sonlan derhal kapı dışında olmak. • tşyerinde sendika var. Toplu sözleşme masasında da işveren fazla sorun çıkarmamış. Sozleşme sonrası ücretleri yükselen işçiler, hele kalifiye eleman değillerse, yerleri düşük ücretli, asgari ücretli işçi ile doldurulabilecekse, sırayla soluğu sokakta alıyorlar. tşten çıkanlmış bir işçi için, sendikal haklar, kazanılmış haklar bir kalemde sıfu"lanmış olur. Birkaç günden, birkaç yılı bulabilecek iş arama döneminden sonra daha ağır koşullar, daha düşük ücretlerle yeniden işe başlanacaktır. Bazen de işçi işten çıkanlamaz. İşten çıkarılma işlemi bir holding içinde bir şirketten diğerine kâğıt retle çalışanların çokluğu, işçi çıkarmasının ne kadâr yaygın olduğu ve bu sayede sendikal haklardan kurtulunduğunun açık kanıtlarıdır. İşçiler, sendikaya üye olmaya kalkıştıklan için. İşçiler, işverenin "çok sevdiği" sendikadan ayrıhp başka sendikaya gitmek istediklerinde. İşyerinde sozleşme imzalanıyor. Kalifiye olmayan, ücretleri yükselen işçiler birden kendilerini kapının önünde buluyorlar. ması yasak. Sendikalar Yasası işçiyi koruyor ve sendikal nedenle çıkanlmışsa, ücretinin bir yıllık tutan kadar bir tazminat ödenmesini öngörüyor.Doğnı, yasa böyle diyor. Uygulamadan biz sayısız örnek verebiliriz: Işyerine işveren parayla noteri getirmiştir. Sendikadan istifayı kabul etmeyen işçi kendini sokakta bulmuştur. Bugüne kadar açılmış sayısız denecek kadar çok dava vardır. Yine de sendikal nedenle çıkanldıgı için tazminat alabilmiş, bu yasa hükmünü işletebilmiş işçiyi biz bilmiyoruz. Kamtlama yükümlülüğü, yıllarca sürecek davada işçiye ait. Nasıl beklesin, davayı açacak parayı nereden bulsun, nasıl kanıtlasm? Sendikalar da yaygın uygulamadan bıkkın, sorunun sendikacılığı nasıl öldürdüğünün tam bilincinde değil, yasal hakla İşçiyi yıldırma aracı İşçi çıkarmalan işveren sendikalanmızın ve Çalışma Bakanı'nın zaman zaman açıkladıklan düşük sayılarda kalsa da sorunun boyutu küçülmez. Çünkü sadece işten çıkanlan işçi sayısı değildir önemli olan. Asıl önemli olan, işverenin canı istediği zaman canı istediği sayıda işçiyi çıkarabilme hakkını, işçinin sendikal, örgütlenme haklanna karşı kullanmasının işçi üzerinde yarattığı yılgınlıktır. Bütün yasalar düzenlenirken, iş güvencesini ucun Avukat Selçuk Ikizoğlu: Sorumlu sendikacılann başarı graflği yükselir Bağımsız Banksis Başkanı Yılmaz Ş«ngözer, günümüzde işçiişveren ilişkileri ve sendikaların sorumluluğu konusunda görüşlerini şöyle özetle"İşçiişveren ilişkileri günümüzde sorunlar yumağı çağrışımı yapmakta, işçiişverendevlet üçgeni ise yumağı çözmek yerine iyice karıştırmak için çaba sarfetmektedir. Hukuki açıdan bızleri en çok ilgilendiren "toplu illşki" yani bir işverene hatta birden fazla işverene bağlı işçilerin birleşerek ortaya getirdikleh topluluğun, işverenleri ile olan ilişkileridir. Sorunlar 274 ve 275 sayılı yasalar dönemirtde de vardı. Günümüzde daha da artmış görünmektedir. 2821 sayılı Sendikalar Yasası, Türk sendikacılık hareketinin örgütlenme biçimi olarak "endüstri sendikacılığı" ilkesini getirmiş, örgütlenme düzeyi olarak "işkolu"nu esas almıştır. Açıkçası güçlü sendikacılığın yerleşmesi amaçlanmıştır. Yeni yasaya intibak için çalışmaya başlayan sendikalarda yoğun bir telaş başgöstermiş, 2821 sayılı yasanın delinmesi, ilk amaç olmuş ve ortaya çarpık modeller çıkmıştır. Merkeziyetçiliğe mani olunamamış, sendika içi demokrasi kurulamamış, uyelerle sendika arasında büyük kopuktuklar meydana gelmiştir. Hal böyle iken toplu görüşmelere gidilmiş ve başansızlıklar birbirini izlemiştir. Daha güçlü olan işveren kesımi ise tabiatına uygun olarak sendikaların güçsüzleşmesi ve yok olması için, toplu görüşmelerde birtakım ilke kararlarını dayatmışlardır. 2821 ve 2822 sayıiı yasalarda düzeltilmesi gereken pekçok husus vardır. Ama bunların düzeltilmemesi güçlü sendikacılığın oluşmasına engel teşkil etmemektedir. Basiretli sendikacılann sorumluluğu bu dönemde oldukça fazladır. İşçiye yararlı hizmet verebilmesi ve insanca yaşam koşullarını temin edebilmesi, işçiişverendevlet üçgenindeki yerini sağlamlaştırması ve ağırlığını hissettirmesi, sendikacılann amacı olması gerekmektedir. Temsil ettikleri işçi kıtlesiyle bütünleşen, sendika içi demokrasiyi eksiksiz işletebilen sorumlu sendikacılann önümüzdeki günlerde başarı grafiğinin yükseleceğine inanıyor ve güveniyorum. Bu koşullar altında sendikaların bir yandan yasalann kendi lehlerine değiştirilmesi çabasını gösterirken, diğer yandan mevcut yasalar çerçevesinde işçi kitlesi ile bütünleşerek sağlıklı sendikacılığın yaratılması yönünde de çabalarını sürdürmesi gerekmektedir." Bağımsız Banksis Başkanı Yılmaz Şengözer: İflas masasından işçi bir kunış bile alamadı İşçilerin, en yaygın, alacaklarının ödenmediği ve İfİas masasına gidildiği tekstil işkolunda, Teksif'in hukukçusu Av. Selçuk Ikizoğlu, uygulamanın içindeki kişi olarak durumu şoyle özetliyor: "Sıkı para politikası sonucu her gün yeni bir işyeri kapanmakta ve binlerce işçi maalesef milyarlarca lira tutan alacağını alamamaktadır. Bugüne kadar işletme sermayesi olmadan veya cüzi bir işletme sermayesi ile işletmelerinı daha ziyade bono, çek ve senetle ve de banka kredileri ile yürüten işletmeler. bugün artık darboğaza girmışler ve büyük kısmı da iflas etmişler veya konkordato ilan etmek durumunda kalmışlardır. İflas masalannda bugüne kadar işlem gören ifias etmiş fabrikaların hiçbirinde işçiler bir kuruş hak alamamışlardır. Bunun nedeni İcra İflas Yasası'nda işçi alacaklarının 6. sırada yer almasıdır. Bu, şikâyetlere konu olmuş, yasa değıştihlmiş, ancak işçi alacaklan ilk sıraya indirilmiş olmasına rağmen ipoteklı banka alacaklan bu sıranın önünde olduğu için yine de işçilerin eline bir kuruş bile geçmemektedir. Kaldı ki iflas eden firmalann yüzde doksanı anonim şirkettir. Anonim şirketlerde ortaklar şirkete koydukları sermaye kadar sorumludurlar, bu bakımdan şirket iflas ederken ortaklar tek tek daha da zengin olabılmektedirler. Çünkü anonim şirkete kiralanan fabrika binası bir ortağın şahsına ait olabilmekte, makineler bir diğer ortağın olmakta, üretilen mal ise düşük fiyatla bir diğer ortağın satış mağazasına intikal ettirilıp oradan pazarlanmaktadır Böylece ortaklar tek tek kâr ederken anonim şirket eriyip gitmektedir. Çalışan işçiierin yılları ve her türlü aiacakları da tabiatıyla kaybolmaktadır. An Bisküvi, Hoover gibi işyerleri kanunun çeşitli boşluklarından faydalanarak bir başka yerde veya aynı fabrıkada yeniden işçi çalıştırmak imkânını bulabilmektedirler. • Bazı işyerleri ise iki yılda bir şirket değiştirmek ve işçilerin her türlü yasal haklannı yeni şirketin devraldığını iian etmek yoluyla yine işçilerin milyonlarca lira tutan alacağını vermemektedirler. Topkapı'da kurulu olan Ankara İplik Fabrikası, bilahara Güney Pamuk, daha sonra Ahmet İğci ve en sonra da Gonca İplik olmuş. Bu işyeri yetkilileri bir gün fabrikamn kapısına iflas etmış olduklarını bildiren bir yazı asıp gitmişlerdir. Bu, şirketten şirkete devir neticesinde (10 yıllık bir dönem) r yüzlerce işçii ı milyonlarca liralık hakkı kaybolup gıtmiştir. Petrolİş Sendikası'nın yapmış olduğu bir araştırmaya göre ve de bizim iflas masalannda işçilerin (vekilı sıfatıyla yaptığımız tespitlere gore) 1984 yılı sonu itibarıyta 102 işyerinde 97 bin işçinin 36 milyar lıraya yakın alacağı bulunmaktadır. Bu işyerierinın içerisine kamu işyerleri de dahıldır. Bunun 1/3'ü ise iflas masalannda olan alacaklardır. tnsanı döşönen yok Kocaeli yöresinde bir gubre fabrikasmdayız. Kapakları açık makinelerle yapılan üretimde havaya uçuşan kimyasal tozlann yoğunluğu nedeni ile fotoğraf makineleri gürüntü vermiyor. Göz gözü görmüyor. Fabrikamn yüzlerce işçisi doktorlarla içli dışlı olmuşlar. Daha doğrusu önce işyerinin doktoruna gidiyorlar. Bazen o uygun görürse hastaneye. Hepsi de kronik böbrek, mide, akciğer, solunum yollan hastası görünüyorlar. Bir tek meslek hastalığı kaydı yok. Kimse böyle bir şeyin farkında da değil zaten. Sadece yıllık izine çıktıklannda, fabrikadan uzakta duramadıklannı, tozun kokusuna ahşkanlık kazandıklannı anlatıyorlar. Bazılan izne çıkarken, hafta sonlan kibrit kutulanna bu tozdan doldurup yanlanna alıyor, ihtiyaç duydukca kokluyorlarmış... Meslek hastalıklannda üyeleri en yaygın hedef Petrollş Sendikası işçi sağlığı, meslek hastalıkları sonmlannı sürekli gündeme grtirmeye çahşıyor. Bu konuda sendikanm bir dizi araştırması da var. Yetkili olduğu ve 627 işçinin kurşuna hedef olarak çalıştığı bir akü fabrikasındaki durum söyle: 1984 yılında 165 işçi kurşun zehirlenmesinden hastaneye yatmış. Bu 165 işçi toplam 337 kez hastaneye yatmışlar (daha önceki yıÛarda da). İşçi başma yatış ortalaması 2. yatış süresi ortalama 95 gün. Buna göre 15 bin 500'ün üzerinde işgünü kaybedilmiş. İş kazası geçiren işçi sayısı da 124. Doktorlar bu durumu sürekli kurşun zehirlenmesinin bir yan sonucu olarak açıklıyorlarmış. Bir 10 yıl kadar önce bu fabrikamn durumu iie ilgili biz de geniş bir yaym yapmıştık. Sendikamn uğraşı ile, kanıtlanyla bize yansıyan sorunun yayınının ardından, Bakaniığa gelen işçi kökenli Bakan Bahir Ersoy, bu fabrikayı bir süre için kapatma cesaretini de göstermişti. Açılması için o zaman yapılan çok yönlü siyasal baskılan, bakanın nasıl güç durumda kaldığını unutmak olası değil. Sonunda, kimi önlemlerle fabrika yeniden üretime açıldı. İşin en dramatik yanı, insanı, işçiyi kendisinin de düşünemeyecek konumda olması idi. İşçiler "işsiz kaldık" diye sendikalanna ve bize çok kızmışlar, fabrikamn açılmasında ellerinden gelen çabayı göstermişlerdi. Bugün en ilkel koşullarda üfetime karşılık, meslek hastalığı istatistiklerınde dünya ortalamasının gerisinde olmamız, meslek hastalığı teşhısinden dahi kaçınıldığı, soruna yaklaşılmak istenmediğinin bir başka kanıtı. Bir diğer karut, işçi sağlığına, meslek hastalıklarına başkoymayı göze alan birkaç uzman hekimin bugün hep birden, mesleklerinden, çalışma alanımn dışına atılmış olmalan. Açılabilmiş meslek hastalıkları hastanelerinin, çok büyük yatınmlan, aletleri ile işievsiz hale getirilerek kapatılmaları. Bu işe yıllannı vermiş Dr. Engin Tonguç'un doktorlara yönelik bir araştırması, doktorlann dahi meslek hastalıklannı tammadıklannı ortaya koyuyor. Anlaşılan uzun yıllar daha ülkemizde işçiler, canlarını, sağlıklannı hedef alan, işçi sağlığı iş güvenliği alınmadan, en ilkel koşullarda canları, sağlıklan pahasına ekmek için çalışmayı surdurecekler... tlker Mogayı artık tanıyorsunuz. Adanalı okurumuzun gönderdiği bufotoğraf son yazıya yetişebildi. BtTTİ