18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURtYET/8 HAMBl RG'iutı HABFRLERİN DEVAMI ROlVN'dan 7 TEMMUZ 1985 Kuzeyli temmuzlar HADt LLUENGİN HAMBURG Yağmurlu ve serin temınuzlann kuzey şehirlerinde yaşayanlar, güney sahillerinde denızlerine girenlcri çok özleyebılirler. Ancak bu, kuzey şehirlerinin, yağmurlu ve serin tonmuzlarda da güzcl olabileceği gerçeğini değiştirmez. Hamburg'ta ışıklar kuzeyli. Uçaktaıi Baltık'a balıklama batarken de kuzeyli. E!be Irmağı kıyılannda da, rıhtımlarda da, Barok kiliselerde d, Yeni Gotik otel îobiiennde de, ışıkiar kuzeyli. Kuzeyli işıklarda perspekıifler derindir ve bu iyidir. Kuzeyli ışikların olduğu Hamburg'ta çok şey yapılabilir. Alto'na'da göcmen işçi olunabilir ve doklarda erJjilabilir vt "Hacı Baba" lokantasuıda lahmacun yenilebilir. Altona'da "Vltona Mahkumlan" da okunabiür. Hamburg'ta cok :ey yapılabilir. Poseldorf fa anıikacı dükkânlannda çok eski pusulalara bakılabilir, sonra moda kahvelcrin teraslanna oturuîabilir. Sonra Alman kadınlanaın da güzel olabilecekleri ve de güzel giyinebilecekîeri düşünulebilir. Saint Pauli Metro Istasyonunda da inilebilir, Reeperbahn Metro lstasyoni''na kadar da yürünebilir, "seks shoplara" giriLp gırilmeyeceği konusunda tereddüı edüebiliı ve pornografi ile erotizm arasındaki nüanslar hakkınua mülahazalarda bulunulabilir. Bu arada, çok saygın parlamenterlere r aslanabilir ve çok saygın parlamenterler görmeziikten gelinebllir. Şehir müzesinde Egon Schieie'nb erotik desenler sergisi ue gezilebilir ve Egon Shiele'nLı desenlerindeki sîvah jar # tiveıli kadınların hem çok çekici olduklan, hem de Holderlin'ı hatırlattıkiarı diişünülebilir ve 'Uman kültürüyıe haşır neşir o'.uıiamadığîna hayıflan?bilinir. Hamburg'ts çok şey yapılabilir. Direkü pasajlann altında Düke Ellington'un adı unutulmuş bir parçasını trompette yok iyi çalan bir zencinin şapkasına iki mark a'ılabilir ve sonra hemen sola sapılabilir. Ya da "Dört Msvsim" Otelinde görkemli bir resepsiyona katıhnabilir. Bu resepsiyonda da görkemli nutuklar atılabiliı ve davetliler esnediklerini gizleyebiJir. Sonra, nutuklar bitebilir, davetliler yavaştan dağılabilır, sonra çok buruşuk yüzlü ve küçük boylu bir garson, çok üyumlu jesılerlc, kalan davetliiere küçük mezeler ikram edebilir ve şampaya içilmesini öğutleyebihr. Çok buruşuk yüzlü ve çok küçük boylu garson, Ericb Mıria Remarque"nın çok önce okunmuş bir kitabını da hatırlatabilir. Sonra, bütün liman şehirlerindeki lokantalara benzeyen, ama "Liman Lokantası"na benzemeyen bir lokantada balık yenilebili. ve batmayan temmuz güneşleri gözlenebilir. Hamburg'u diğer bütün Alman şehirlerinden ayırd eden özeîlik ne, belki kuzeyli işıklarda perspektiflerin derin olması, belki kadınların güzel giyinmesi, belki Saint Pauli Metro Istasyonu'ndan rteeberbahn Metro İstasyonu'na kadarki "giinah diikkfinlan". Ama Hamburg'u di|er büyük Alman şehirlerinden ayırd eden özellik deniz. Hamburg, bütün büyük deniz şehırIeri gibi yakamozlu. Hamburg, bütün büyük deniz şehirleri gibi, yalruz derin perspdctifli değil, derin ufuklu. Hamburg hem Alman, hem liman. Hamburg güzel. Hamburg, yağmurlu ve serin tenunuzlarda da güzel Hamburg güney sanilierinin ilk sabah denızlerine girenleri özleyenlere, yağmurlu ve serin temmuzları unutturacak kadar güzel, ama yalnız yağmırlu ve serin temmuzları unutturacak kadar güzel. Güneyli sahilkrde ilk sabah denizlerine girenleri unutturacak kadar güzel değil. Köşe yazarı Kissinger ULYA UÇER BONN Stern, Federal Almanya'nın en çok satan haftaiık dergilerinden biri. Türü, resimli magazin, Türk basınında izlenenierin aksine yola, hafif konulan e!e alan resimli dergi alarak çıkıp sonradan ciddi konulara ağırlık verdi. Birçok olayı skandalları ortaya çıkarmakta, zaman zaman Bonn'u çalkalamakta Spiegel ile yarış içinde. Kendi tanınılamasıyla Stern Alman basınının yıldızı. Yıldıza yıldızlar gerek. Onun için dergi yıldız yazarlara sık sık başvuruyor. Stern'in son yazarı da kendi dalında bir yıldız. Eski ABD Dışişleri Bakanı, Henry Kissinger. Kissinger, Stern'e dış politik yorum yazıyor. Eski Dışişleri Bakanı gerek Washington'da gerekse öteki Batılı ülkelerde hâlâ görüşüne başvurulan önemli bir kişi. Öte yandan sabah kahvaltısı sohbetlerini, konferans ve yazılarım, astronomik ücretler karşılığı yaptığı biliniyor. Henry Kissinger'in Stern'e ilk yorumu, Amerika'ya ve gelişmiş Batı'ya aynca uluslararası para kuruluşlanna yönelik bir eleştiri idi. Eski ABD Dışişleri Bakam'nın Türk okuyucusuna yakında sesIenme olanağı bulamayacağını düşenerek bu yazısının bir bölümünü iletelim: "Şimdi bir düşünün. Avrupa'nın, bugün Latin Amerika ve öteki gelişme halindeki ülkelere verdiği ekonomik öğütler, 1940'larda kendisine verilseydi ne rlurdu? Yani savas sonrası Avrupası'na karşı zamanın Amerikan dışişleri Bakanı George Marshall yardım planı hazırlayacak yerde deseydi ki: (Ekonomik çaıe, çok üretip az tüketmekte, çok iriraç edip az ithal etmektedir. Sosyal giderler ktsılmalıdır, kalkınma hızı da sırf iç kaynaklara bağlı ve sınıriı ormalıdır. Ama Amerika öyle yapmadı, aksine Avrupa demokrasilerini konımak için bir kalkınma yardımı hazırladı. Bugün ise hem VVashington hem öleki Batılı endüstri ülkeleri tam tersini yapıyorlar. Genç demokrasilerin öliim kalım karan birtakjm bankerlere, uluslararası para kuruluşlarına bırakılıyor. Başta Birleşik Amerika olmak iizere alacakiann bu ülkelerle ilişkileri borcu ve faizleri toplama fiiliyle sınıriı. Kısır, ileriyi görmeyen, ekonomik kalkınmayı demokrasinin sagiıgını umursamayan bir diyalog." POLtTİKA VE OTESI MEHMED KEMAL Altın Ovalarda Altınova, bir Karamürpel'den Yalova'ya gelirken var, bir de Ayvalık'tan İzmir'e doğru giderken... Bu ovalar, berekotli îopraklar olma bakımından gerçekten de altın. CHP'deki politik çızgisını Gömeç Belediye Başkanlığından Balıkesir milleUekilliğine değin uzatan rahmetli dostum Nuri Bozyel. Altınova'da, buralarda bir yerde, birzamanlar birçiftlik kiralamıştı. Beni bu çiftliği, bu yeşil cenneti görmeye çağırdığında çok sevmişti Nuri Bozyel, buraları ekiyor, biçiyor, geçimini sağlamaya çalışıyordu, ama nedense o yıllarda tarımsal ürünler pek para etmiyordu. Hükümet konağından büyük köşkleri olan toprak sahipjeri, çiftliklerini o yıllarda hep birilerine kiraya veriyorlardı. Ören'e gelince, böyte değildi, sazlık ve bataklıktı. Oğretmenler bir araya gelerek bir kooperatif kurmuşlar, kendilerine bir buçuk gözlük bir dam altı yaprr.ışlardı. Bütün kooperatiflerde olduğu gibi hatırlılardan birkaç kişi bulunmuştu, dönemin hatırtıları 27 Mayısın tabii senatörleriydi. Sanatçıların katıldığı yapı kooperatifi daha sonra kurulmuştu, aralarında biz de vardık, ama malda, mülkde pek gözümüz olmadığı için üyeliği sürdüremedık. Başta Aziz Nesin dostumuz olmak üzere birçok sanatçı burada toplaştı. Aradan kaç yıl geçti, buralara pek yolum düşmemişti. Geçende Körfez'i şöyle birdolaştım. Bozyel'in kiraladığı çiftliği çıkaramadım. Ancak bildiğim kıyılar kamu ve özel kuruluşlarca parsellenmişti. Sadece Kıyılar değil, kıyılara yamaç tepeler de... Demek ınsanlanmızda, kat, daire özleminden sonra, bir de yazlık edinme merakı fışkırmıştı. Biriyle de yetinmeyip yakınları için iki, üç edinenler bile vardı. Bir ucu karada, blr ucu denizde kocaman bir çiftlik... Bilmem ne beyin çiftliği diyortar. Bey, bakamamış olacak burayı satmış... Kıyıda bir çiftlik evi var, bakıyorum bizim mimariye hiç benzemiyor. Biraz Akdeniz yapımı, biraz adalardaki evleri andırıyor. Yanına bir ekleme yapmışlar, uymuyor, sırıtıyor Koca koca çamlar var, evler yapılırken bunun elli, elli beşini kesmişler... 'Kurudu da kestik..' diyorlar. Acaba, gerçekten kurudu mu? Dalyanın üstüne köprü yapmakta kullanmışlar kuruyan çamları... Kurulannm dairelenni sayıyorum, yüze yaklaşıyorum, demek belki yüz yaşında imişler, belki daha çok... Oraların bekçiliğini eden orta yaşlı biriyle konuşuyorum. "Buraları mesire yeriydi" diyor. "Halk baharda, Hıdırellezde gelir, bu çamlann altında eğlence yapardı." "Çiftlik sahibi bir şey demez miydi?" "Demezdi, oidum olası g&eneği bhyleymiş. Rumlar zamanında.. Onlann da kendilerine göre Hıdırellezleri varmış." Yazlık evlerin bir bölüğü bitmiş, bir bölüğü duruyor. Emekli bir ilkokul öğretmeni ile konuşuyorum. "Ankara'da sıcaklardan bunaldık, bu kooperatifi salık verdiler. Girdik, boyuna para isterler, veririz, gene isterler. Bir türlü istekleri bitmez. Sonunda, 'Kaç para istiyörsanız vereyim, şu bizim yazlığı bitirin.' dedim. Ama para istemeleri gene bitmedi. Allah bir adamın başını belaya sokacaksa onu kooperatife ortak yapmalı... Benim oğir var, Almanya'da ça'.ışır. Geldi, 'Baba', dedi. 'Gidelim, usta tu. lım, kendi işimizi kendimiz yapalım.' İzmir'den usta tuttuk, malzeme getirdik. Ateş fiyatına şimdi yazlık evi bitirmeye çalışıyoruz. Bakalım bundan sonra ne masraf çıkaracaklar?" Bir yakınımızın işi için şantıye şefi ile konuşmaya gittik. Onunki de bir türlü bitmiyor. Şantiye şefi konuşuyor: "Ne, bitmeyecek mi? Her şey bitecek, zamanında. Program yapılmış, her şey programa alınmıştır. Bakmayın siz onun bunun söylediğine... Onlar programdan anlamazlar. Ama siz diyorsanız ki ekstra iş yapalım, biraz daha fazla para vereceksiniz. O da hakkımız değil mi yani?" Sanki devlet yönetiyor şantiye şefi, durmadan alan, program sayıklamakta... Açacağım ağzımı ama sonra sinirlendi derler. Arkadaşa, "belaya girme" diyorum. "Bırak ne zaman yaparlarsa yapsınlar. Baksana bir dümen tutturmuşlar gidiyorlar" Evleri yapıfanlar oturuyorlar, ama buraya yazlığı değil, sanki kıslığı getirmış gibiler. Ispanya'nın yeni bakanlan. Başbakan Gonzaiez, Kral Juan Carlos ve Kraliçe Sofîa ile birlikte. MADRİDten Gonzalez'e büyük darbe NİLGÜN CERRAHOĞLU MADRİD Felipe Gonzalez 3 gün geriye dönebilseydi, hükümette kesinlikle hiçbir değişiklik yapmayı düşünmezdi. Çünkü hafta içinde yapılan kabine değişikliği, bir kaç Uıkanının değiştirilmesinin ötesinde, Ispanyol Sosyalist İşçi Partisi (PSOE)'nin Başbakan Yardımcısı Alfonso Guerm ve "siiper" Ekonomi, Maliye ve Ticaret Bakanı Miguel Boyer tarafınca temsil edilen sol ve sağ kanatları arasındaki çekişmeyi açığa çıkartmaktan başka bir ise yaramadı. Her şey çarşamba gecesi başladı. Gelecek yıl yapılması beklenen NATO referandumu ve genel secimler öncesinde seçmenlerin karşısına daha homojen bir eKİple çıkmayı düşünen Gonzale/, kabinede bir kaç bakanı değiştiriyordu. Bunlardan ilki ve en önemlisi, tam üç hafta önce AET ile tam üyelik anlaşmasını imzalayan ve sosyalist hükümetin en başanlı ve sevilen üyelerinden biri olan Dışişleri Bakanı Fernando Moran'dı. Ancak Üçüncü Dünyacı ve NATO'ya karşı eğilimleri ile tanman Moran'ın, genel secimler ve referandum öncesinde gitmesi gerekiyordu. Gonzakz'in bu ilk aşamada değiştirdiği diğeı iki bakan ise, hükümetin "kızıllan" olarak tanınan Turizm ve tletişim Bakanı Baron ile Kamu İşleri Bakanı Campo idi. Ekonomi alanı içinde görülen bu bakanlann değiştirilmesini ise "siiper bakan" Miguel Boyer istemişti. Gonzalez, Boyer'in istekleri doğrultusunda bu bakanlıklara iki teknokratı getirirken, çoğunluğu NATO'ya karşı olan Ispanyol kamuoyunu referanduma hazırlamak üzere Dışişleri Bakanlığı'na da NATO yanlısı eğilimleri ile tanınan ve geçmişte merkczdeki SuaTz hükümetlerinde iki kez bakanlık yapmış Fernandez Ordonez'i getirmeye karar verdi. Fakat tam bu noktada beklenmedik bazı gelişmeler sosyalist partinin şimdiye dek yaşadığı en büyük krizi su yuzüne çıkardı. PSOE'nin Gonzalez'den sonra en gıiçlü adamı ve Başbakanın Sevilla'daki üniversite yıllanndan bu yana en yakın arkadaşı, yardımcısı Alfonso Guerra, Boyer'in isteklerine rest çekti. Dışişleri Bakanı Moran'ın görevden alınması ve hükümetin büyük ölçüde tutucu liberal çizgideki Boyer'in kontrolu altına geçmesini hazmedemeyen Guerra, Başbakana "ya ben, ya Boyer" dıyordu. Guerra'nın bu istifa tehdidinin arkasında, bir N^ndan Sosyalist İşçi Sendikası'nın baskıları, bir yandan da Boyer ve Guerra arasındaki uzun süredir biîinen "kan davası" yatıyordu. Çok zor durumda kalan, fakat politika yaşamı boyunca j'anından aynlmamış olan arkadaşı Guerra'yı kaybetmemek isteyen Gonzalez, Boyer'in isteklerini sınırlaması için "süper bakan"dan ricada bulunacaktı. Fakat Boyer kolay taviz vermeyen bir adamdı ve açıkçası sol kanattan gelen baskılardan da artık sıkılmıştı. Ya istekleri clduğu gibi yerine getirilirdi, ya da çekip giderdi. PSOE'nin yaşadığı krizin bombası Felipe Gonzalez'in ellerinde patlıyordu. Gonzalez artık önerilerine önem verdiği Olof Palme'nin "Başbakanlar maliye bakanlannın icraatmın yüzde 98'ini desteklemeiidir" diyen o ünlü nasihatini tutamayacaktı ve Gonzalez'in "Hiçbir Bati ülkesinde başbakanı tarafından bu kadar desteklenmiş bir maliye bakanı yoktur" dediği Boyer istifasını veriyordu. Tüm bu keşmekeşin ardından Felipe Gonzalez bir kaç yeni değişiklik daha yapmaya ve yeni bir "süper bakan" tayin etmeye zorlanmıştı: Eski Sanayi Bakanı Carlos Solchaga idi bu. Nitekim 31 ay boyunca ilk sosyalist hükümette rioyer'in sağ koîu olarak çalışmış olan Solchaga'mn yaptığı ilk açıklamalar ise, hükümetin ekonomi politikasımn çizgisinde hiçbir değişiklik yapılmayacağını gösteriyordu. Neticede pek bir şey değişmemiş fakat sosyalist hükümetin içinde büyük bir kriz ortaya çıkıyordu. Bu durumdan en kayıplı çıkan da Felipe Gonzalez'in kendisiydi. Gonzalez bir yandan kabinenin en başanlı 2 üyesini (Moran ve Boyer) yitirerek teknokrat bir hükümetle baş başa kalmış, bir yandan da kendi siyasi kredibilitesine büyük bir darbe yemişti. Perşembe akşamı televizyondan hükiimetteki değişiklikleri açıklaya.. Felipe Gonzalez, Ispanyol Sosyalist İşçi Partisi'nin en büyük sermayesi olan o her zamanki kendinden emin, kararlı lideri değildi. STOCKHOLMden Kaldırım müzisyvnleri YAVÜZ BAYDAR STOCKHOLM Yaşlı ka uın, öfke ve heyecan doluydu. ;Konuşmasınj şöyle bitirdi:"V'alla, bunlardan biri her gün tepemde. Daha sabah siftah etmeden getip benim dükkânın onune postu seriyor. Akşama kadar ne gitanndan duğru dürüst bir "ses çıkıyor, ne de kendinden.. ' Bazı günler, aynı parçayı on defa filan çalıyor. Böyle giderse, AJIah aöstcrmtsin, ça'latacagım. Poftse ulefon ediyortım. onlann da elleri koltan bağlı. Ne biçim İS b u ? " Yaşh kadırun sözünu ettiği işin •bstiroi'. Vasterlanggatan sokağırtı korurna komitesinin turizm sczonu başında yaptığı toplantıfun konusuydu. 'Bunlardan biri' dediğı de, para kazanmak amacıyla 'canlı yayuı' yapan 'seyyar mıizisjenler', yarü sokak çalgıcıları. Vasterlanggten, Stockholm'ü nıeydana getiren kara parçalarının tam ortasında, 'Maralen' Gölü ile Baltık Denizi'nin buluşma noktasında yer alan Gamla Stan Adacığı'nın en sevimli sokaklanndan biri.. ü m u z omuza vermiş, bal renkli, yaşlı yapılan zar zor ikiye a>ıran bu Ortaçağ Sokağı, geçmişin lsveç monarşisinden sıze küçük, belirsiz imgeier sunüyor: Saraym yakınlarında olduğunuzu sezinler gibi oluyorsunuz. Adacığm içine giden dehliz gibi sokaklardan birine saparsanız, gerçekten de, Kraliyet Sarayı tüm taş heybetiyle karşınıza çıkıyor. Vasterlanggatan'ın kışlan, ne kadar ürperüli diişlerle dolu, ne kadar derin biruykuysa, yazlan da o kadar delidolu, o kadar cıvîltılı. Sokağı uyuşukluğundan kurtaranlar ise, yeni yerler tanımanın verdiği gelgeç gönül rahathğı içinde bol bol kese boşaltan yerli yabancı binlerce turist. Burası, ılık bir akşam üzeri bir şışe MoutonCadet şarabına kanlı bir bifteği meze eden taşralı yeni zenginlerin, pastanelerde espresso kahve höpürdeterek kendisine sanşın sevgili arayan genç Italyan ve Fransızların, kebapburgercilerin önünde 'çocuklar gibi şen' pozlar veren Japonların, sağlam dövizli Amerikalıların, alışveriş düşkünü Almaiıların, buluşma, sohbet ve 'tavaf yeri. Temmuzun gelisiyle sayılan çığ gibi artan turistler, bu cılız ve uzun sokağı hıncahınç dolduruyor. Yürümek için zorlandığınız anlar bile oluyor. Venedik'i, en çok da Mahmutpasa'yı hatırlıyorsunuz. Kalabalığın yarattığı şenlik havası. yine bu aylarda, sokak çalgıcılannın katkısıyla daha bir renkleniyor. Sabahtan gece saat 10.00'a kadar Vasterlanggaten'in iki yanına sıralanan gitarcı, bongocu, kemancı, flütçü ve saksafoncular (bunlann da çoğu turist), ilgi toplamak ve keselerini doldurmak için çalıyorlar. Çaldıkları müziğin kalite düzeyi değişiyor. Ama her müzisyenin başında üçbeş kişiye raslanıyor. Demek ki herkes bir şeyleri seviyor. Sokağı bir baştan bir başa arşıniarsanız, şöyle bir repertuar çıkıyor: lsveç halk şarkılan, ltalyan protest müziği, Beatles, Lo Leonard Cohen, Vivaldi, John Martyn, Django Reinhardt, Charlie Parker... 'tcracı'lann yaş ortalaması ise 25 dolayındi. Turistseniz, güneşin batmamak için direttiği eflatun bir kuzey gecesinde, müzikle soluklanan bir sokaktan ge^mek, yaşamınıza a>Ti bir tad katacaktır. Ancak işin bir de hukuki tarafı var. 30 kadar üyesi olan Sokağı Koruma Komitesi, müziğin sokak sakinlerine hayatı 'zehir' eıtiğini, yayaları 'bloke' eden dinleyicilerin alışverişi engellediğini öne sürüyor ve müziğin yasaklanmasını istiyor. Hukuki merciler, müziğin iki yıl önce özel bir kararname ile serbest bıraktldığı Vasterlanggaten'de 'haneye akustik bir tecavüz' olup olmadığını inceleyecek. Öyle olduğuna karar verilirse, sokak yeniden sessizliğe bürünecek. Böyle bir Karara, sokak sakinlerinden 60 yaşlarında bir adam da sevinerek. Gitarlardan çıkan 'inleyen nağmeler'in 'nıhunu' pek "sannadıgım', pijama ve terlikleriyle birkaç kez sokağa pkarak, gözleri saşkınlıktan faltaşı gibi açılan müzikçilere, 'yeter artık arkadaşlar, uyuyacağız' biçiminde ifade eden adam, lsveç Başbakanı Olof Palme'den başkası değil. PARtS'ten Minitel tekledi SABETAV VAROL PARİS Birkaç yıl öncesine kadar Fransa'da telefonun başına sık sık gelen, bu kez de "minitel" adı verilen ekranlı haberleşme aracında baş gösterdi: Aşırı hat yüklenmesi yüzünden trafik tıkanıklığı. Minitei'in sunduğu çeşitli servislerden birinin numarasını tuşlara basarak aradığımzda, küçük ekranda "HatUr meşgul oldugu için isleğinizi şu anda karşüayamıyonız. Lütfen bir süre bekleyiniz" yanıtını alıyorsunuz. Aynı numarayı bir daha, bir daha çeviriyorsunuz, aldığınız yanıt yine aynısı. Tıkanmaların aşırı boyutlara ulaşması yüzünden minitel sistemini yöneten kurum, geçen hafta içinde şimdilik yeni hat almak isteklerini karşılamayı durdurma kararı verdi. Karar, Fransa'da iletişimle ilgi'enen çevrelerde şok etkisi yaDtı. Miniıelle sağlanan en yaygm hizmet, bilinmeyen telefon numaralarını öğrenmek, yani bir çeşıt telefon rehberi görevini gorüyor. Numarasını öğrenmek istediğiniz kişinin adını ve soyadını yazınca, ekranda bu isimdeki kişilerin telefon numaraları sıralanıyor. Şimdiye dek aleti edinen yaklaşık 1 milyon abonenin yüzde 80'i miniteli sadece bu iş için ÖzoL, bugün dönüyor HONG KONG, (Cumhuriyet) Çin Halk Cumhuriyeti'ne yaptığı 6 günlük geziden sonra Hong Kong'a geçen Başbakan Turgut Özal ve beraberindeki heyet bu akşam Ankara'ya dönüyor. Çin'in serbest bölgesi Şenzen'den önceki gün Hong Kong'a geçen Türk heyetini Ingiliz Valisi ile bcraber olağanüstü gü\enlik önlemleri karşıladı. Özel olarak yetiştirilmiş polisler kentin stratejik noktalanna yerleşıirildi. Bazı semtler Özal'ın gelişi sırasında üç saaı kordon altında tutuldu. Denizden gelindiği için liman bölgesindeki trafik. denizde ve karada tümüyle durduruldu. Çin'den heyeti getiren iki gemi de limanın normal çıkış yerine değil, özel olarak korunan bir başka noktasına yanaştı. Olağanüstü güveniik önlemlerini, heyetin kaldığı otelde de sürdüren Hoııg Kong polis yetkilileri, "Herhangi bir ihbar aimadiklannı, ancak uluslararası terör eylemlerine karşı uyanık bulunuıak gerektiğini" bildirdiler. öte yandan, heyet üyeleri Hong Kong'da dünü alışverişie geçirdiler. Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarı Ekrem Pakdemirli ile bazı heyet üy'er' de "Ticareti NEW YORK'tan Kınlmayan rekor TANJU AKERSON NEW YORK Ünlü beyazperde kahramanı King Kong en çok, dünyanm en yüksek binası unvanını yıllarca elinde tutan "Empire State Buflding" ile birlikte anımsanir. Dev gorilin Manhattan'ın göbeğindeki gckdelene tırmanışı ve tepesinde uçaklarla savaşması, sinema tarihinin unutulmaz sahnelerinden biridir. New York yalruz "Empire State Building" ile değil, çok daha sonra yapılan ve " ı k u l e r " diye anılan Dünya Ticaret Merkezi binalanyla da "en yüksek gökdelene sahip kent" unvanını kırıimayacak bir rekor gibi ıy a yuma Kadar eiinde tuttu. O >ıldan beri New York bu unvanını Chicago'ya kaptırmış bulu!nuyor. Chicago'da 12 yıl önce iaçılan "Sears Tower" şu anda dün^nın en yüksek gökdeleni... Son günlerde New Yorklular bir ara dünyanın en yüksek gökdelenini kendi kentlerine geri alma umuduna kapıîdılar. Yine Manhattan'da dikilecek "Coliseum" adh bina için inşaat şirketlerince yapılan öneriler arasında 135 ve 137 katlı olanlar vardı. Ne \ar ki son seçmeye kalan iki fjnalist şirketin önerisi de kat sa>ısı olarak Chicago'daki gökdeleni geçecek düzeyin çok altında. Birınin önerisi 70, ötekinin ise. ancak 79 kata kadar çıkıyor. Bu yüzden New Yorklular >u anda düş kırıkhğı içinde. Yeni gökdelenle de tekrar en yüksek binaya sahip kent unvanına kavusamayacaklarına üzülüyorlar. Sabah milyonlarca New Yorklunun işe gıtmek için metroya doluştuğu saatler. Metru vagonları tıklırn tıkhm her zamanki gibi. Manhattan'ın aşağı kesimine inen metronun kaiabalıV vagonlanndan birine cocuk arabası süren bir genç kadın biniyor. Ara; badaki bebek en fazla bir buçuk yaşında. îşe gitmek için metronun kalabahğına katlanan yolcular, o saatte aralanna bir bebeğin katılmasını kafalarında bir sürü soru ile karşıhyorlar. "Herhalde annesi bebegi ya Grcenwich Village'da ya da restore edilerek halka açılan tarihi New York Limanı'nda dolaştırmaya götürüyor" diye akıllarmdan geçiriyorlar. Yolculardan biri dayanamıyor, gülümseyerek anneye soruyor: "Nereye gidiyor bu küçük hanım bu saatte?" diye. Anne gayet nazik yanıt veriyor: "Elizabeth çalışmaya gidiyor". Soruyu soran )rolcu şaşkmlıkia gözlerini açıyor: "Çalışmaya mı? Bebek çalışıyor rau dediniz?" Anne sakin bir biçimde " E v e t " diyor "Çalışıyor." ve küçük Elizabeth hakkında kısaca şu bilgi>i veriyor: Kendisi henüz 16 aylık. 70 santim boyunda ve 10 kilo ağırhğında. Her ay giysiden otomobil koltuğuna kadar çeşitli alanlarda modellik yaparak ortalama 1000 dolar kazanıyor. Kazandığı para Elizabeth'in gelecekıeki eğitimi için bir fonda toplanıyor. Komşu eyalet Connecticut'da parah bir okulda okuyacak bu parayla... "Okuyacağı okulu gecenlerde gezdik birlikte. Elizabeth çok beğendi" diye açıklamasını bitiriyor anne. Metrodaki insanlar hayranlıkla hakkında anlatılanları dinlerlerken, Elizabeth arabasında olanlardan habersiz çe\reye gülüyor. Sürekli anneye soru soran meraklı yolcu, hâlâ bir şeyler öğrenmek hevesinde. Bu kez de Elizabeth'in çalışma kartı taşıyıp taşımadığını soruyor. Annesi, ElizabethMn böyle bir kartı olmadığın; söylüyor. Sonra " a m a " diye sözîerine ekliyor: "Telefon numarasına bağlı ot<tmatik yanıt serviüi var. Iş için arayanlara programını tcypten okuyor. Tabii benim sesimle..." kullanılıyor. Abone olmak için aynca ücret ödenmediği halde kullanım oldukça pahalı. Konuşma yapıldığı her dakika için 1 frank yazıyor. Sistem büyük bir suratle çalıştığından eğer aleti sadece telefon rehberi gibi kullanırsanız, ay sonunda faturanızda aşırı şişmelerle karşı laşmıyorsunuz. Ancak, minitelin telefon rehberi dışında akla gelebilecek her türlü hizmeti verdiğini de unutmayalım. Çağının ilerisinde olma iddiasındaki bazı gazete ve dergiler minitel sistemine bağlandılar. Yayınlannı aktardıklan gibi saati saatine flaş haber ve bilgileri de sunuyorlar. Çeşitli borsa hareketlerini de aynı aletten dakikası dakikasına izleyebiliyorsunuz. Turizm ve havacılık şirketleri de aynı sistemi kullanıyorlar. Aynca, minitele sahip olan başka kişilerle de doğrudan bağlantı kurulabiliniyor. Telefona üstünlüğü a>Tiı anda, dörtlü, beşli tartışmalara olanak sağlaması, tanımadığınız kişilerle anonim görüşmelerde bulunulabilmesi... Bu son olanaöın hangi konulara kapıyı açtığını varın siz tahmin edin. Ücretin yüksekliğine rağrrıen. kısa süre içinde minitelin hastalan turemeye başladı.# Geliştirme Merkezi"ne giderek kendilerine verilen brifinge katıldılar. Hong Kong'da ticaretin nasıl yapıldığına, nasıl geliştiğine ve serbest bölgenin nasıl işlediğine ilişkin Türk heyetine bilgi veren Hong Kong yetkilileri, "Türkiye bu konularda merak ettiği noktalan bizden öğrenebilir ve her an bize başvurabilir" biçiminde konuştular. Dün sabah Hong Kong'dan aynlan Türk heyetini getiren uçak, Bangladeş ve Kuveyt'e inerek ikmr.l yaptıktan sor normal programda bir aksaı..a olmadığı takdirde, bu akşam Türkiye saatiyle 20.3021.00 dolaylannda Ankara'ya inecek. HONG KONG'dan YALÇIN DOĞAN (Baştarafı 1. Sayfada) I982'de fngiltere Başbakanı Thatcher'in Pekin'i ziyaretinde "Hong Kong'un 1997 den sonra nasıl bir yönetim biçimine kavusacağı" ele alınıyor. tki yıl süren göruşmelerden sonra bundan 1.5 ay kadar önce yürürlüğe giren anlaşma gereğince, 1997 yılından iübaren Hong Kong, 50 yıl süreyle İngilizler tarafından yeniden kiralandı. Kira sözleşmesini Çin Komünist Partisi itnzaladı. Türkiye'nin ihracatının iki katı kadar ihracat yapan Hong Kong'da kişi başına düşen gelir 4 bin 800 dolar. Türkiye'nin 5 katı kadar. 1997'den başlayarak "Hong Kong özel yönetim bölgesi" adını alacak kentte özerk bir hükümet kurulacak. Şimdi İngiliz Valisi tarafından yonetilirken, 1997 sonrasında kendi içinden seçeceğı hükümetie yönetilecek. Bağımsız bir ülke gibi hareket ederek, vatandaşlarına özel seyahat sertifikası verecek. Açık liman ve serbest bölge niteliğini koruyarak diğer ülkelerle ekonomik ve külıüret anlaşmalar imzalayabilecek. Çin Halk Cumhuriyeti tarafından "Dısa açılmapolitikasımn" en net ser dünyanın en lüks otelleri arasıngilenmesi ve kamtlanmasmın yo da sayılıyor. Hatta, "Dünyanm lu bir de Hong Kong'un bu yeni en lüks ikinci oteli" diyenler bistatüsünün kabulünden geçiyor. le var. Çin Halk Cumhuriyetine bir Çin döviz gelirinin dörtte birini Hong Kong'tan sağiıyor. Ulusla haftaiık çıkarma yapan Özal ve rarası mali, ticaret ve haberleşme beraberindeki heyet iki gece bir merkezlerinden olan Hong gün süreyle Hong Kong'da turisKong'a, Çin bu nedenle özel bir tik faaliyette bulunuyor. Sonra da birbiriyle çelişen, şaşkınlığa muamele yapıyor. Sokağa çtktığında yüzbinlerce karışan, beklenmedik sürprizlerçeşit ve markadaki mal, bunal le gelişen gizem dolu Uzakdoğutırcasına insanın üstüne gelir gi nun büyüsünden kendini kurtarbi oluyor. Hong Kong'da yok maya çalışarak, alışılmış politiyok. Aklımza ne gelirse var. kaya, biiinen alışkanlıklara, o Dünya fıyatlarımn nerede iseya alışkanlıklarla mücadeleye yenirısına eşit fiyatlarla günde orta den dönüyor. lama 4 milyon insan alışveriş yapıyor. Fiyatlann düşük olması önem taşımıyor. Hong Konglu sürümden kazanıyor. Alışverişie pazarlık bizim Mahmutpasa'yı çokıan geride bırakıyor. Üzerinde 100 dolar etiket taşıyan herhangi bir malı 5 dakika pazarlıktan sonra yarı fiyatına almak Şereflikoçhisar, Kayseri ve mümkün. tstanbul daki kazalarda 7 Dünya jet sosyetesi mücevherkişi öldü. lerini, giyim kuşamını, ev eşyalannı, antika merakım çoğunlukHaber Merkezi Içişleri Bala buradan sağhyor. Sokak baş kanlığı Müsteşan Galip Demirel Iarında uyuşturucu çekip sızan dün Esenboğa yolunda trafik lara kimse dönüp bakmıyor. Bin kazası geçirdi. Kaza görevle lerce dolarlık bir mücevheri ABD'ye giden Emniyet Genel vitrinden seyreden ayyaş ya da Müdürü Saffet Ankan Bedük'ü esrarkeş, kuyumcu dükkânınm uğurlayan Galip Demirerüı dödibine yıkılıp kalıyor. Ceceleri nüşü sırasında meydana geldi. her 100 metrede bir, Çince ve İn Makam otosunun Ankaragilizce bilen kadmlar sokakta er Çubuklu aynrunda karşı yflnkeklere lcf atıyor. Barlar. gece den gelen kamyonla çarpışr. kulüpleri, lokantalar akla gelebi sonucu Demirel'in sağ kolu Kilecek her türlü varyeıeye açık. rıldı, koruma polisi ile makam Dünya jet sosyetesi Uzakdoğu şoförü de hafif yaralandı. du kurdunu Hong Kong 'da döŞereflikoçhisar yakınlarında küyor. özel otomobil k.amyon çarpışKentin yarımada böiümü öy masında Sıddik Öztaş, Sait, Ralesine dev ve başdöndürücü bir üye ve Yavuz Yılmaz öldü. Kaykarmaşa içinde yaşaınını sürdu seri'nin Yenimahalle semünde rürken, kentin ada bölüınünde ise otomobiiin çarptığı çocuklarhava birdenbıre değişiyor. Jeı dan Haiü Bayram ve Turgut Kasosyeıe adr/ıa bu rezıl trafikıen ya can \erdi, oynayan 3 çocuk uzaklaşıyor, Büyük Okyanus'un da yaralandı. Istanbul Gaziosserin sııİannda tatilin zcvkini çı manpaşa'da da Avlin Gülkopakarıyor. ran (10) otoınobil altında kalaTürk heyetinin kaldığı otel rak öldü. LONDRA'dan Haftanın 4 yildızı RAGIP DURAN LONDRA Kimi olaylar insanıarı, kimi insanlar da olayları ön plana çıkanr. Sonra yazılı ve görselişitsel basın bu olayları, bu insanlan evimize getirir. Hoş, basın olmasa da, "Media" ların kahramanlan sokakta, işte zaten gösterir kendini. Garip bir sıcak bastırdı. Gömlekler tenlere yapışıyor. Thames dedikleri Boğazici değil ki, gidip şöyle kıyısındaki bir kahveye yerleşip temiz hava alasın, jayla zamanı geıdi. Turistler doldu. Sıcaklara rağmen Wimbledon Tenis Turnuvası büyük ilgi topluyor. Bu yılki maçlann şanssız kahramanı John McEnroe Güney' Afrika doğumlu Amerikan yurttaşı Curren'e yenildikten sonra televizyonda bir söyleşi yapıldı geçen yılın şampiyonu ile. McEnroe gözyaşlarını zor tutuyor. Süt dökmüş kedi gibi, "Ama seyirei sizi scvmiyor galiba" ya da "Şımarıklıklar nedeniyle mi yenildiniz?" türünden sorular sinirlendirmedi bile Amerikalı tenisciyi, VViınbledon'dan bu yıl çıkarıian sonuç; konlar artık gençlerin. Bu haftanın ikinci önemli adı Bnıce Springsteen. Bir yıldır, ABD, Kanada, Avusturalya, Japonya ve Batı Avrupa turnesini sürdüren Amerikalı PopRock şarkıcısı hafta sonunda Londra 1 yı esir aldı. 5 milyon tirajlı "The Snn" gazetesi bile, Wembley'deki dev konserin fotoğrafını birind sayfadan yayınlarken, 300 binden fazla seyirci olduğunu yazdı. "Born in the USA" (Amerika'da doğmuş) şarkısıyla üne kavuşan 36 yaşındaki Ne\v Jerseyli bu şarkıcı, Amerikan orta sınıfının özlem ve sorunlarını dile getiriyor. İş, işsizlik, sevgi, sevgisizlik, özellikle de iletişimsizlik... Bruce, kovboy çizmeleri ve Amerikan bayrağı ile Reagan'ın ülkesinde yeniden canlanan "yurtseverligin" değişik bir sözcüsu. Haftanın üçüncü kahramanı Ingiliz Maden îşçileri Sendikası Genel Başkanı Arthur Scargill. Yaklaşık 4 ay önce sona eren, bir yıllık grev boyunca manşetlerden düşmeyen Scargill'in sesi soluğu pek duyulmuyor son zamanlarda. Ama sendikanın, kuzeydeki Sheffield'de yapılan >ılhk olağan genel kongresinde, Scargill, tüzükte talep ettiği bazı değişiklikleri delegelere kabul ettirdi. Böylece sendika yönetim kurulunun gerek yerel orgütlere, gerekse tek tek tüm üyelere karşı yetki ve hakları arttırıldı. Kimileri, yeni tüzüğün Scargill'i "Ömür boyu başkanlığa" getirdiğini ileri sürdü. Demek ki Scargill hâlâ ayakta... Patrick Joseph Magec ise, bulvar gazetelerinin linç etmeye hazırlandığı, 34 yaşında bir İrlandalı. Magee, 12 Ekim 1984 günü, Başbakan Thatcher'in de kaldığı, Brighton'daki "Grand Hotel" i bombalamakla :>uçlanıyor. "IRA'nın bombacısı" olarak tanıtılan Magee, geçen hafta'sonunda İskoçya'da yakaland; ve Londra'ya getirildi. Magee'nin suçlu olup olmadığına henüz karar verilmedi, kraliçe hazretlerinin mahkemderi.. Medialann bu haftaki dört yıldızıydı, VlcEnroe, Bruce, ScargiJJ ve Magee 'İşte böyle hayat, Londra'da." Müsteşar Demirel kazada yaralandı Ermenilerin (Baştarafı 1. Sayfada) örgut olarak biiinen Taşnak Partisi'nin ve terör örgütü ASALA'nın bu kongreyi desteklemedikleri verilen bilgiier arasında. Merkezi Beyrut'ta bulunan Taşnak Partisi, Ermeni hareketinin tümünü kendisinin temsil ettiğini, kendi dışındaki kişilerin çabasıyla toplanan böylesi bir kongrenin temsil yetkisi olmadığını öne sürüyor. Taşnak, bundan önceki kongrelcri de destcklememişti. Kongre çeşitli komisyon çalışmalarından sonra Ermeni hareketinin '•ilke"Ierini belirleyen bir anayasa oluşturm&ya çalışacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle