23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
İOMAYIS 1985 • • • • HABERLERİN DEVAMI CUMHURİYET/U Balkanlar'da Işbirliği. (Bastarafı 1. Sayfada) Kahire Ankara yakıniaşması ile Trabzon arasındaki ilk RoRo seteri bu ay sonuna kadar başlayacaktır. Bu ilk adımı daha sonra Köstence Samsun, Köstence İstanbul RoRo ve feribot seferlerinin izlemesi beklenmektedir. Özellikle Tuna Nehri'ni Köstence Limanı'na bağlayan altmış dört kilometrelik kanalın tamamlanmış olması, Sayın Halefoğlu'nun deyişiyie "yeni ve ilginç bir ulaşım imkânı" sayılabilir. Çünkü bu kanal sayesinde Türkiye ile Orta Avrupa arasındaki mal trafiği nehir gemileriyle sürdürülebilecektir. Bütün bunlar, iki ülke arasındaki işbiriiğini geliştirici, iki taraflı yarar sağlayacak olumlu örneklerdir. Sanırız, Cumhurbaşkanı Sayın Kenan Evren'in gelecek ay yapacağı Romanya ziyareti de ikilı işbirlığinin gelışmesıne katkıda bulunacaktır... Dileyelim, Balkanlar'da bölgesel işbirliğini engelleyen tutum ve davranışlar bir diyalog ortamında sona erebilsin. Herhalde herkesten önce Atina ile Sofya1 ya bu konuda yapacak çok iş düşmektedir. (Boştarafı 1. Sayfada) da Körfez Savaşı'nda Mısır'ı kaygılandıran gelişmelere denk gelmişti. Stratejileri ve jeopolitiği esas alan gözlemcüerin gözünde, Ortadoğu bölgesinin temel avaklan hcp üç ülke, Türkiye, Mısır ve Iran olagelmiştir. Bu üç ülke, bölgenin üç çekim merkezidir. Türkiye, Mısır ve Iran'uı böylesine bir kimliğe sahip olmalan, her üçünün, bölgenin üç kavşak noktasında, eski uygarhklar zemininde oturmalarına, yüzölçümleri, nüfuslan büyük ve en önemlisi bölgenin öteki ülkelerinden çok daha uzun bir süre bağımsız devletler olarak var olmalanna bağlanmaktadır. Işte bu nedenlerden dolayı bölge üzerinde hesapları olan dış güçlerin temel stratejilerinden biri, bu üç ülkeyi bir arada bulundurmamak üzerinde odaklaşmıştır. ömeğin, Nasır'ın anti emperyalist Arap miUiyetçiliği rüzgârlannı estirdiği dönemde Türkiye ile tran önce Bağdat Paktı, sonra CENTO saflannda Mısır'ra bölgedeki etkisinin karşısına dikilmişlerdi. Bunun gibi, Iran m 1979'daki devrimle ülkenin Batı nüfuz alanmdan sıynlması, Mısır'ın da aşağı yukan aynı gunlerde Camp David Antlaşması'nı imzalaması, böylece kendisini Arap Israil çatışması denkleminin dışına çıkarmış olması ve Batı yanlısı bir tutuma kayması ilginctir. 198O'li yıllar bambaşka bir sürece işaret etmektedir. 1982 yıh yazında tsrail Lübnan'ı işgal etmiş, tran, Irak kuvveüerinı Hürremşehir'den çıkarmış ve Islam Cumhuriyeti'nin Şii kuvvetleri, tranIrak ortak sınınna dayanarak saldırı inisiyatifini ellerine geçirmiştir. Mısır'da Enver Sedat dönemi kapanmış, Hüsnü Mübarek'in yönetimindeki ülke yeniden Arap ve tslam dünyasındaki yerini aramaktadır. Türkiye ise tslam dünyasında kendisine rol araştınnaktadır. TürkiyeMısır Uişküerinin gelişmesi için gösterilen çabalar, böyle bir tarihi konjonktüre dayanıyor. Bu ilişkilerin geliştirilmesi cabaları şu göstergelerden hareket ediyor: 1 lsrail'in FKÖ'yü Lübnan dışına sürmesi ve bölgede ulaştığı güç ve etki sadece Mısır'ı değil, Türkiye' yi de rahatsız etti. Mısır yöneticileri, 1983'te Kahire'yi ziyaret eden Dışişleri Bakanı uter Türkmen'in "tsrail bizim sınııianmıza çok yaklaştı" sözünü önemle not ettiler. 2 Körfez Savaşı'nın Irak aleyhine gelismesi olasılığı, Arap dünyasının en büyük, en etkili ülkesi olarak her zaman önemli roller üstlenmiş olan ve tslam dünyasının Sünni kanadımn en ağırlıklı siyasi merkezi sayılan Mısır'ı telaşlandırdı. Mısır, kendi güvenliğini Körfez'deki istikrann devamında gören bir ülkedir. Türkiye ise hem tran ile ortak sınıra sahip, hem büyük ve hem de Arap olmayan bir bölge ulkesi olarak bölgedeki gelişmeleri etkileyecek ağulık taşımaktadır. Kemal Hasan Ali'nin 1982 sonbahanndaki Ankara ziyareti sırasında, isminin saklı tutulmasını isteyen bir Mısırlı yetkili, taraf lar arasındaki görüşmelerde "bölgenin en güçlü iki Sünni ülkesi arasındaki yıkınlaşmanın öneminin büincinde davranıldıgını, bu olgunun başlıbaşına tran etkisinin yayümasına caydıncı bir set oluşiuracagını" söylemişti. Dolayısıyla Türkiye ile Mısır arasında yakınlaşma, tslam dünyasında tran kaynaklı radikal çıkışlara karşı bir potansiyel denge oluşturma niyetleriyle de eş anlamlıdır. 3 Her iki ülke, hem lsrail ile diplomatik ilişkisi bulunan biricik bölge ülkeleridir; hem de tsrail'e karşı bir siyasal tutum belirlemiş ve bölgenin radikal kutbu dışında bulunan iki en büyük ülkedir. Bu özellik ortaklıklan, aynı amaçlara, ağırhklarını birlikte kullanarak yürümelerini de mümkün kılmakıadır. Üstelik, unutulmamalıdır ki, Amerikan askeri yardımı alan ülkeler sıralamasında Mısır ikinci, Türkiye Uçüncü sırada yer almaktadır. Ne var ki, bu olgudan Hüsnü Mübarek'in Ankara ziyaretiyle Ortadoğu'da ABD yanlısı eksenin pekiştirilmesine cahşılacağı sonucu çıkarümamalıdır. Bölge ülkelerinin arasındaki yakınlık, kimi durumlarda ABD'ye karsı belli politikaları uygulamaya koyması için baskı kozu olarak da kullanılabilmektedir. Bunun en çarpıcı örneği, MısırUrdün yakınlaşmasıdır. MısırÜrdün yakıniaşması ABD'nin isteği üzerine oluşmadı. Tersine ABD'ye dost ve Batı yanlısı iki ülke, yakın ilişkiye girerek ABD'nin Filistin sorununun çözümü yolunda harekete geçmesini sağlamak için bir baskı ekseni kurma hesabı güttüler. Yakınlaşma, iki ülkenin eseriydi.Aynı ya da benzer bir amaç, Mübarek'in ziyaretinde Türkiye ile Mısır'ın bölge sorunlarının cözümunde ABD üzerinde "bir bölge lobisi" oluşturmak hesabıyla güdülebilir. Amerika'nın kendisinden yana bir bölgesel eksen yaratmak istediği bir sır değildir. Ancak bunu Pakistan Türkiye Suudi Arabistan üçgeni üzerine oturtmaya çahşıyor. Mısır'ın buna dahil olması mümkün değildir. Zira Mısu* ile Suudi Arabistan arasında Arap dünyasının en etkili ülkesi olma uğrunda kıyasıya, ama alttan alta süren bir çekişme vardır. Suudi Arabistan, 1984 ocağında Kazablanka'daki tslam Zirvesi'nde Mısır'ın tslam Konferansı Örgütü saflanna geri dönmesi konusunda hayli isteksiz davranmış, oysa Türkiye bu konuda büyük çaba göstermişti.Sonuç olarak Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in Ankara ziyareti, Türkiye'nin ağırhğını bölge politikasında daha fazla ve Mısır ile eşgüdümlü olarak ortaya koyması için bir "davetiye" niteliğı taşımaktadır. Kenan Evren Hüsnü Mübarek görüşmelerinde, Körfez Savaşı, Mübarek'in Ortadoğu'da banş formülü ve buna bağlı olarak Ürdün FKÖ Antlaşmasrnın ele alınması ve bu konularda Türkiye'nin olumlu tutum ve desteğinin elde edilmeye çalışılması doğaldır. G Ö Z L E M UĞUR M M U U C (Bastarafı 1. Sayfada) ğinden çözümlenecektir. Ama gel gör ki zam yağmuru "ortadirek" adını verdikleri dar gelirlileri her gün daha acımasız biçimde köşeye sıkıştırmaktadır. Devletın en saygın koltuklarında oturup da emekli olduktan sonra bırer yönetim kurulu üyeliği kapmak için birbirierini yiyen ve özel sektörün kapısında üç beş kuruş için onurtannı ayaklar attına alan eski bürokratların, bu içler acısı durumları büyük ölçüde hayat pahalılığına bağlı değil midir? Hem "emekli" dediğiniz insan çalışırken emeklilik aylıkları için prim odemiyor mu? Diyecekler ki "bu para yetmiyor?" O zaman Sayın Başbakana devletin "sosyal devlet" olduğunu anımsatmak yerinde olur. Holdinglere milyarlarca lira vergi iadesı ödenirken yapılmayan hesaplar, emekli aylığı söz konusu olunca mı akla gelmektedir? İş ve sermaye çevreleri için "servef bildirimi" kaldırılırken korurv mayan devlet, konu emekli aylığı olunca mı birdenbire anımsanmaktadır? Emekli dediğiniz bu zavallı insanların ellerindeki bütün para da, geçen yılların o banker oyunu ile ellerinden alınıp kurda kuşa yem edilmedi mi? Edildi. Hem de nasıl! Hem de nasıl sorumsuzca! Peki kimdir bunların sorumlustf? Sakın sormayın bu soruyu.. Çünkü Özal, kendi deyişine göre "en fakir başbakan''dır. Bu "faWrbaşibakan"a, bu ülkede emekli aylığından başka geliri olmayan ve yaşamını sürdürmesı için eski mesleğini yapmasına bile izin verilmeyen eski başbakanların da yaşadığını söyteyemezsiniz. Basbakanımız, istanbul Yeniköy'dekt lüks katı, yazlıkları ve biriktirdiği altınları ile gerçekten çok yoksuldur. Emeklinin geride bıraktığı dul ve yetimlerin aylıklan da kesilecektir. "FakirBaşbakan" babasından kalan yetim aylığını çahştığı işten aldığı aylıkla birleştirip yaşamaya çabalayan yetimierin veeşinden kalan parayı, aylığı ile birleştirip çotuğunu cocuğunu okutan dullann aylıklarını da kesecektir. Yazık değil mi bu insanlara? Ne demiş eskiler: Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste... Sayın Özal, "erken emekli" olup siyasete atıldı. Siyasetten de "erken emekli" olup şu "fakir başbakanhktan" kurtulsa, devlete en büyük hizmetı yapmış olacak. "İlâ" Osmanlıca'da iki sayı arasındaki öteki sayılan belirtmek için kullanılır. (a)'nın üzerinde inceltme işareti vardır. (a) uzatılarak okunur. Kısaca "Pişmanlık Yasası" olarak bilinen yasa metnindeki "ilâ", inceltme işareti olmaksızın yazılmıştır. Bu yüzden "ile", "//â"bağlacı ile karıştırılmaktadır. 1Pişmanlık Yasası'nın "725, 131, 141 ve 142'ncimaddeleri ile 146 ilâ 163'üncü maddeleri" kapsadığı madde metninde belirtilmektedir. Bu durumda 149'uncu madde de yasanın kapsamt içindedir. 2 Yasa, anılan bu maddelere giren "suçlan işlemek üzere kurulmuş silahlı cefe veya cemiyet mensubu" diye bir tanım kullanmaktadır. "746 ilâ 163"ü ölçü olarak alırsak, bu iki madde arasında "si/ah/ı çete" aracılığı ile işlenmeyecek suçlar da vardır: Örneğin Cumhurbaşkanının yüzüne ya da yokluğunda sövmek, Türklüğü, cumhuriyeti, Büyük Millet Meclisi'ni, bakanları, devletin askerlikle ilgili ya da güvenlik koruma güçlerinin "manevi şahsiyetlerini" aşağılama suçlan "silahlı çete" ya da "cemiyet" yoluyla değil, bireysel olarak işlenir. Bunlar, 158 ve 159'uncu maddelerdir. 150'ıncı maddenin de suçlarla bir ilgisi yoktur, yalnızca soruşturma yöntemi ile ilgili bazı kurallar içermektedir. Bu yüzden "746 ilâ 163" diye bir ölçüt kullanmak yasa dili ile hukuk tekniği ile pek bağdaşmamaktadtr. 3 Kaldı ki yasa, önce "725, 737, 747 ve 742" diye tek tek madde saydıktan sonra nedense "746 ilâ 163" diye bir genel kalıp kullanmaktadır. "725, 737, 747 ve 142" diye tek tek sayılan maddeler dışında silahlı çete veya örgüt olarak işlenecek başka suçlar da vardır. Sözgelişi 126 ve 143'üncü maddelerdeki suçlar da toplu olarak işienebilir. 4 Önce maddeleri tek tek yazıp, sonra "ilâ' diye bir Osmanlıca bağlaç ile belli maddeleri toplu olarak saymak yerine, İtalya'daki Pişmanlık Yasası'nda olduğu gibi bölum başlıkları verilerek "bu maddelerdeki silah, patlayıcı madde, mühimmat ile ilgili hükümler" demek daha doğru olurdu. Bu sıkıcı teknik, hukuk tartışması için okurlardan özür dilerim. Ne yapaiım, böylesi de gerekli oluyor. Unutmayalım, silahlı sağ eylemcilerin yargılandıklan 313. madde, hükümet tasarısında yoktu. Madde bu tartışmalardan sonra yasaya eklendi. Tartışmakta yarar var. laşmaz tutumlarının bölgedeki havayı zehirlemesinden yakmmıştır. Nitekim Romanya ziyaretiyle ilgili olarak dün TBMM'de bilgi verirken Halefoğlu şunları söylemiştir: "İkili düzeyde bir rnasanm etrafında oturmayanlann, birbirinin elini sıkamayanların çok taraflı işbirliğinde bulunmalan imkânı mevcut değildir. Bu hususları Balkan işbirliği alanınüa yıllardan beri samimi ve yoğun bir çaba içinde olan Romanya'nın yüksek düzeydeki yBtkililerine açıklıkla ifade ettim." Dışışleri çevrelerınin temennisi, Balkanlar: daki havanın daha da kötüleşmesine karşı Romanya'nın daha yoğun çaba sarfetmesidlr ki, bu konuda alinan ilk izlenimler olumlu gözükmektedir. Ote yandan, Türkiye ile Romanya arasında yeni ulaşım olanaklannın devreye sokulması yolunda yıltardır planlanan İlk adım, bu ay içinde somut olarak atılmaktadır. Romanya'nın Karadeniz kıyısındakı Köstence Limanı ANKABA'dan YALÇIN DOĞAN (Bastarafı 1. Sayfada) duata uygutanıyor. Vade altı aylık olduğunda faiz biraz düsiiyor, vade bir yüa uzandığmda, faiz oranı biraz daha iniyor. Şimdi başkent ekonomik çevreferinde yeni bir eğilim belirdi: Üç aylık mevduata verilen faiz oranlarım "bir yıllık mevduata uygulamak". Halen üç aylık mevduata verilen yüzde 53 oranındaki faizi bir yıllık mevduata vermek. Böylece mevduatm yapısında faize bağlı olarak bir değişikliği gerçekleştirmek. Bir başka deyimle, üç aylık mevduat yerine bir yıllık mevduatı özendirmek. Faizler yoluyla bankalara yatırılan paranın daha uzun sure bankalarda kalması ve verilen faizin ancak biryılın sonunda tasarruf sahibine ödenmesinin altında yatan dtişunceler şöyle özetlenebilir: • Bankalarda yürütülen bir araştırmanm bulgularma göre, "faizler tasarrufu özendireceği yerde, tüketimi körüklemeye başlcuh". Bir tasarruf sahibi bankaya parasmı üç aylığma yatınyor, üç ayın sonunda hak ettiği faizi alıyor ve bunu hemen tüketime harcıyor. Dolayısıyla, kısa dönemde faiz oranlan, şu anda hiç de istenmeyen biçimde, fiyat artışlarını pompalıyor. Bankalardaki tasarruflann çoğunluğu 700 bin lira ile bir milyon lirahk dilimlerde bulunuyor. örneğin, bir milyon liraşım üç aylık faize yatıran bir k'isı, üç ayın sonunda yaklaştk 1S0 bin lira faiz geliri elde ediyor. Bu 150 bin lirayı da hemen ihtiyaçları için harcıyor. Şimdi, bunu önlemek amaayla üç aylık tasarruf mevduatma verilen en yüksek faizin, bir yıl vadeli tasarruflara verilmesi düşünülüyor. • Yüksek faizi uzun vadeli hesaplara uygulamanın bir başka gerekçesi olarak da, "bankalartn mevduatlarını daha güvenli kullanmaları" düşüncesi gösteriliyor. Bankaya yatırılan paranın vadesi uzadıkça, bankamn elindeki parayı kullanmada "daha emin, daha esnek davranabileceği" üzerinde duruluyor. Faizin vadeye göre yükseltilmesine ilişkin çalışmaların IMF görüşmeleriyle hiç ilgisiyok. Zalen, IMF ile görüşmelerde "faiz oranlan ele bile ahnmadı". Çünkü, hem Turk tarafı, hem IMF fiyat artışlarının "yüksekliğinde" birleşiyor. Kısa dönemde flyatlarda "çok dramatik bir düşme beklenmediği" için de, faiz oranlarım en azından bu seferki görüşmelerinde değerlendirmeye gerek bile görmediler. Türkiye, Yıldız Savaşı'na 'e\etı (Bastarafı 1. Sayfada) yan bir sistem. Fakat henüz bir aıaştırma konusu. Ortada belirginleşen bir sistem yok, henUz tasan halinde. Bu tasanyla tabii büyük araştırmalar yapılacak. Biz de bu projeye katkımız olur dedik. Batılılar, Sovyetlerle ABD arasında bir esküasyona gideceği ihtimali karşısında projeye biraz çekingen bakıyorlar. Fakat mühendislik açısından bakıldığ) zaman, uzav dışında böyle bir sistemin yapdması, füzeleri yakalayan bir sistemin yapılması, yalnız lazer ışınlarırun şu veya bunun değil, bir de bu projenin yerüstü techizatı var. Atış rampalan var, radarlann çelik karkaslan var, inşaat işleri var. Alabildiğine geniş bir proje, yirmi küsur milyar dolarlık bir harcama. Türkiye'nin katkısı, abnacak projeye bağlı. Bu işlerin inşaat işleri söz konusu olduğunda, çelik konstrüksiyonlan söz konusu olduğunda, bizde de birikim var, üniversitelerimiz var. Bu konuda adı geçen ciddi çahşmalar yapan enstitüler var. Mesele TÜBİTAK gibi. Projeye Türkiye'nin katkısı tabii yapım sahasındaki işlere olacak. Türkiye'de rampa kurulması meselesi d e p öncelikle. Esasen rampalann nereye kurulacağı da henüz belli değil. Daha araştırmantn başlangıcındayız. Batı Almanya Başbakanı Kohl, Time dergisine verdiği demeçte ne diyor, biliyorsunuz. Yıldız Savaşlan projesine katkımız, alacağımız işe bağlı olur diyor. Bu para dengesine, Ulkesinin ne alacağına, ne vereceğine bağlı bir hesap yapmaya dayanıyor demektir. Size anlgtılan projeye göre, bize ne düşebüir? YAVUZTÜRK Bize anlatüan bir proje yok, arastırma bu. Şu anda amaçlanan konuya var mısınız, yok musunuz demektir. Bu konudaki projelere girer misiniz, girmez misiniz diye sonılmaktadır. Gerek politik, gerek mühendislik noktai nazanndan bakıldığı vakit, konu bundan ibarettir. Şimdi bu proje üzerinde çeşitli tartışmalar yapılıyor, yararlı olduğunu söyleyenler olduğu gibi tersini savunanlar da çıkıyor. Mesela Batı bloku böyle bir projeyi gerçekleştirirse, Doğu bloku da aynı yola başvuracak diyenlere rastlanıyor. Aynca nükleer silahlar bu vaziyet alırsa, savaşlar konvensiyonel silahlara dönuşur diye bir kaygı da var. VVeinberger'le herhalde Tarldye'nJn silab gereksinimlerini ve ortak silah yattnmlannı göruştünaz. ABD Türk ordusanun gereksinimleriııi karşüamaya niyetli mi, kararlı nıı? Örneİ\n 40 F antom uçafı vereceün dedi füzeye üç aşamalı önlem Dış Haberter Servisi ABD Başkaru Ronald Reagan'ın "Yüdızlar Savaşı" projesine ilişkin bugüne dek doğru yanlış çok sey söylendi. Resmi adı "Stratejik Savunma tnisiyatifi (SDİ)" olan bu projeoin aslında yıldızlarla hiçbir ilgisi yok. Projenin ana amacı, nükleer bir savaşta ABD ve müttefiklerinin topraklanna düşman nükleer başlıklann girmesinin önlenmesi. Buna olanak verecek silahların \apımı zamana ve paraya bağlı, ama "hayal" deftil. Nükleer başlık taşıyan balistik bir fuze, düşman ülke topraklanna dört asamada ulaşıyor. "Yıldızlar Savaşı" silahlannın bu füzeyi vurma olasıhğı ise uç aşamada inceleniyor. Bu projede korunulması öngörülen yerler üç bölümde ele alıruyor: Topraklann bütün olarak korunması, belli bir bölgenin tamamen korunması veya kentlerle askeri üslerin korunmasma öncelik verilmesi. Her üç planda da düşman füzeden korunma olasıhğı yüzde 90. den söz ediliyor? YAVUZTÜRK Konu başbakanımızın ABD gezisinde gündeme getirildi. Bu uçaklardan Amerikan Milli Muhafızlan örgütü'nün elinde vannış. Bu örgütu'nün elindeki Fantomlar devre dışı çıkarüacak, yerine F16'lann girmesi planlanmış, 19861987'de Bize Fantom verecekler herhalde. Isteniliyor. Hangi fondan verilecek bu oçaklar, hibe mi? YAVUZTÜRK Hibe değil elbette, özel koşullu olabilir. Uçaklann bize çok fıgüratif rakamlarla verilmesi söz konusudur. Yani f aturayı düşük göstermek gibi bir dönemde uygulanan sistemle mi? YAVUZTÜRK Yapılması gerekir. Bunun formülünü bulabilirler mi? Pozitif konuşuyorlar, çalışacağız. venneye diyorlar, çare bulacağız diyorlar. Ne zaman çare buiunacak diye sorduğumuz zaman, bu örgütün envanterini gözden geçiriyoruz yanıtını veriyorlar. NATO içindeki her ordunun beürli ilkelere kavuşturulması arzulanıyor. Mesela kuvvet hedefleri deniliyor, bu hedeflerde Türk ordusunun elinde bulunması gereken araçlar gereçler hesaplanıyor. Türk kara ordusunon güçlendirilmesi için ABD'nin çmlışmalan ya da verdiği sözler var mı? YAVUZTÜRK Çalışıyor üzerinde. Biliyorsunuz, çok açık konuşunım bu konularda. Somut bir şey olmadığı için, bir şey söyleyemiyorum. tyi niyetle bir şeyler yapmak istiyoruz, dediler. Haziranda gelecek heyette yatvnmcılar da buiunacak, kongrenin savunma komitesi üyeleri de gelecekler. Biz gelecek yatınmcılara neler yapılabileceğini gösteren projeler de sunacağız elbette. Ortak silah yapımmda tanklar var, küçük 250 kiloluk cipten 10 tonluk kamyona kadar. Hükümet kanadı ABD'de bu ortak yapmüara müsait. Fakat orada da işsizlik var, biz yapıp satarken Türkiye'den bu yatınmlan neden alalım gibi bir mantık da onada. İle ve ilâ Ozal: İstanbul Arap ve Batılı turistle dolacak tZMtR, (Cumhuriyet Ege Bürosu) Başbakan Turgut Özal Marmaris'e yaptığı beş günlük tatilini tamamlayarak Aydın üzerinden tzmir'e geldi. Aydın'da belediye binasından yaklaşık iki bin kişiye hitap eden Özal, turizm konusuna değinirken, "tstanbul, hem Islam, Arap âleminden gelecek hem de Batıdan gelecek turistlerle dolacakür. Bunlar memlekeümize birtakım ytni imkânlar vereceklerdir. Bu sene önemli bir senedir. A>nı zamanda genclik senesidir" dedi. Geceyi tzmir'de geçıren özal, bu sabah Ankara'ya dönecek. Ozkan Stimer (Bastarafı Sporda) Kuşkusuz, en başta kendi yeteneklerine guveniyordu Ozkan Hoca. tşini iyi biliyordu; ilkelerine bağbydı; çalışkandı. İkinci önemli dayanağı da, takımı ve futbolculan çok iyi tanımasıydı özkan Hoca'nın. Bütün futbolculannı ta kısa pantalon günlerinden bu yana tanıyor, üstun yaıüan nedir, nerede zayıftır, hangi yeteneklerini nasıl geliştiıebihr, zayıf yanlan nasü örtülebilir, bunlan biliyordu. Sonra, takınu roaclara çok iyi hazırlıyor, oyun sırasında da takımı başanyla yonetiyordu kulubesinden. Futbolculaı üzeruıdeki etkinliği tartışılmazdı. Motivasyon yeteneği, olağanüstüydü. Işte bu nedenkrle de, Ozkan Sümer bu yüki Trabzonspor'un yansıydı! Onun gidışinden sonra, savaşta bir bacağını yitinniş askere döndü BordoMavililer. O yüzden de fena halde topaüamaga başladılar. Sonuçlar çok önemli değil. Ama takımın dağııukhğı, futbolculann birbirlerine bağırıpçağırmalan, hemen her maçta bir fuıbolcunun oyundan aulmaya başlanması; takımın maçlara iyi haarlanmadığuun ve kenar yönetiminin de ba$ansızlığının açıkça görülmesi, Ozkan Sümer farkını açıkça ortaya koyan gelişmelerdi... • * • özkan Sümer, kendisine övgüler duzmek zorunda olduğumuz bir Olemp Tannsı degıldır! O, ciddi, tutarlı, dürüst ve çalışkan bir kişi olarak, Turk toplumunun her alanda gereksinrne duyduğu bir insan tipinin futbol alanındaki onurlu temsilcisidir. Onun, beyninin ve biletinin gttcüyle vermiş olduğu büyük savaşım sonunda kazanmış olduğu basan, ayakta alkışlanacak değerdedir! Selam olsun Özkan Hoca'ya!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle